Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

İzmit Körfezi’nin Dirimçeşitliliği Açısından Öneme Sahip Olan Denizatlarının Yaşamı, Belgeselle Kayıt Altına Alınıyor.

Sualtı Belgesel Yapımcısı ve Görüntü Yönetmeni Tahsin Ceylan ve ekibi tarafından üç ay süren bir çalışma ile hazırlanan belgesel, İzmit Körfezi’ndeki denizatlarının yaşamlarını izleyiciye ulaştıracak.

Uluslararası Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) kırmızı listeye aldığı denizatları, İzmit Körfezi’nin dirimçeşitliliği (biyoçeşitliliği) açısından çok büyük bir öneme sahip.

Denizatları popülasyonunun tüm dünyada tehlike altında olduğunu söyleyen Ceylan, son yıllarda korunmak, beslenmek ve üremek için İzmit Körfezi’ne gelen denizatlarının, alg ve deniz çayırları arasında, yani doğal habitatlarında yaşama tutunmaya çalıştığını belirtti.

Denizatlarının, Türk denizlerinde sadece Karadeniz ve İzmit Körfezi’nde görülebildiğine dikkat çeken Ceylan, “Biliyorsunuz erkekleri taşıyıcı ve baba rolü oldukça önemli. O yüzden denizatlarının yaşamını görüntülemek ayrı bir öneme sahip. İzmit Körfezi’nde özellikle su pireleriyle besleniyorlar ve onların da burada yoğun olması nedeniyle besine geliyorlar. Dilerim ki, gelecek nesillere onları aktarabilme şansımız olur.” ifadelerini kullandı.

.

İzmit Körfezi’nde bulunan türlerin korunmasına özel önem verdiklerini dile getiren Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanı Mesut Önem “Bütün dünyada koruma altında olan ve Uluslararası Doğayı Koruma Birliğinin (IUCN) kırmızı listesinde yer alan denizatlarının korunması ve tanınması amacıyla yaşamlarını belgesel film olarak hazırladık. Tahsin Ceylan ve ekibi tarafından hazırlanan belgesel film ise yakında yayında olacak” ifadesinde bulundu.

Sualtı Belgesel Yapımcısı ve Görüntü Yönetmeni Tahsin Ceylan ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi işbirliğiyle başlatılan projeye, Değirmendere Su Altı Topluluğu, Karamürsel Su Altı Sporları Derneği, Vatoz Diving Centre ile Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından destek verildi. Görüntüleme çalışmalarına ise; dalış eğitmeni Murat Kulakaç, sualtı görüntüleme uzmanları Mehtap Akbaş Çiftçi ve İlker Acar büyük bir katkı sağladı.

(Kaynak: aa.com.tr)

“Deniz Ülkesi” Başlıklı Sergi, Halikarnas Balıkçısı’nın Doğum Gününde Bodrum Deniz Müzesi’nde Açılıyor.

Halikarnas Balıkçısı’nın (Cevat Şakir Kabaağaçlı) doğum günü olan 17 Nisan Merhaba Günü’nde “Deniz Ülkesi” başlıklı bir sergi Bodrum Deniz Müzesi’nde düzenleniyor.

Merhaba Günü etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Merhaba Günü Uluslararası Logo Yarışması”nın ödül törenin ardından Deniz Ülkesi sergisinin açılışı da gerçekleşecek.

İstanbul, Londra, Lizbon, Zürih, Bakü, İncirli (Nisiros) ve Bodrum’da yaşayan sanatçıları bir araya getiren serginin küratörlüğünü Canan Cürgen Gültaş, Elvan Erdin ve Züleyha Altıntaş gerçekleştiriyor.

Sergi kapsamında ‘kendine özgü’ bir yaşam mekanı olarak ele alınan Bodrum Deniz Müzesi’nde sergilenen yapıtlar, Orhan Veli Kanık’ın “…/Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol / Git gidebildiğin yere.” dizelerinden yola çıkarak, hem izleyiciyle hem de birbiriyle etkileşime geçerek müzenin koleksiyonuna nüfuz ediyor.

“Deniz Ülkesi”nde; Ahmet Sarı, Ariane Severin, Banu Birecikligil, Başak Kaptan Şiray, Canan Cürgen Gültaş, Ebru Nakamura, Elvan Erdin, Evrim Kavcar, Genco Gülan, Gözde Mimiko Türkkan, Gülşah Bayraktar, Kıymet Daştan, Kemal Tufan, Lee Garcia, Okay Özkan, Özge Topçu, Samantha Louise Emery, Seda Hepsev, Sibel Horoda, Şenay Ulusoy, Volkan Aslan ve Züleyha Altıntaş’ın yapıtları yer alıyor.

Sanatçı Genco Gülan’a ait “Huzursuz Poseydon” adlı yapıt, Bodrum Belediyesi Mausolos Sergi Salonu’nun önünde denizin içerisinde sergilenecek.

Sergi, Bodrum Belediyesi, Bodrum Belediyesi Kültür A.Ş., KIA, LG OLED, Yapıkent Grup, Doğan Cam, Protech Su Teknolojileri, Nedd Office, Ağanlar Grup, Club Marma Hotel ve ZKB Mühendislik ve Danışmanlık desteğiyle gerçekleştiriliyor.

17 Nisan tarihinde açılacak olan “Deniz Ülkesi”, 30 Haziran 2024 tarihine kadar Bodrum Deniz Müzesi’nde görülebilecek.

(Kaynak: bodrum.bel.tr)

Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonunda Yer Alan “Gonca Buharlı Gemisi”, Klasik Tekne Ödülleri’nde Birinciliği Elde Etti.

Rahmi M. Koç Müzesi’nin koleksiyonunda yer alan ‘Gonca Buharlı Gemisi’, İngiltere’de düzenlenen Classic Boat Awards’ta “30.5 metre üzeri motorlu gemiler” dalında birinci seçildi.

Denizcilik dünyasının saygın kültür etkinlikleri arasında yer alan Klasik Tekne Ödülleri (Classic Boat Awards) deniz araçlarını geniz bir yelpaze içinde dallara ayırarak, değerlendiriyor.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Donanması tarafından mayın döşeme gemisi olarak kullanılan Gonca, yarışmaya “30.5 metre üzeri motorlu gemiler” dalında katılmıştı. Deniz kültürüne ilgi duyanların dikkatine sunulan Gonca, diğer katılımcılar arasında en yüksek oyu toplayarak, birinciliği elde etti. 1910 yıllarında yapıldığı düşünülen üç genleşmeli motora sahip olan gemi, 32.00 metre boya, 6.00 metre ene ve 3.25 metre derinliğe sahip.  

03 Nisan’da gerçekleştirilen Klasik Tekneler Ödül törenine Rahmi M. Koç Müzesi adına katılan Müze Genel Müdürü Mine Sofuoğlu, ödülü alırken; “Bu, müzemizin Türk denizciliği mirasını uluslararası alanda temsil etme başarısının bir yansımasıdır. Ayrıca, geçtiğimiz yıl İttir Kaktır’ın aldığı ödülün ardından bu gururu ikinci kez yaşamak ayrı bir mutluluk” ifadesinde bulundu.

Kısaca Gonca

Nerede yapıldığı günümüzde de gizemini korumakta olan geminin içerisindeki bazı izler, Kuzey Avrupa’da bir tersanede yapıldığını düşündürmektedir. Öte yandan gemi makinesinin üzerinde yer alan damgalar, motorunun İngiltere’de yapılmış olduğunu göstermektedir.

Çanakkale Savaşı sırasında etkin görevde bulunan gemi, savaş sona ermesinin ardından Gonca Körfezi’ne çekilmiş ve bugün kullanılan adını almıştır. Türk Deniz Kuvvetleri tarafından nakil gemisi olarak kullanılan Gonca’nın faaliyetine 1989 yılında son verilmiştir. Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı tarafından satın alınan geminin yenilenmesi İstanbul-Tuzla’da 1993 yılında yapılmış ve 1997 yılında lüks bir yat olarak denize indirilmiştir.

(Kaynaklar: rmk-museum.org.tr, motorboatdergi.com)

“Rodos, İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği”, KKTC’de Düzenlenen Bir Dizi Etkinlikte, Ada Türklerine Uygulanan Kültür Soykırımını Gündeme Taşıdı.

Rodos, İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, Yunus Emre Enstitüsü’nün düzenlediği söyleşi etkinliği nedeniyle Lefkoşa’yı ziyaret etti.

Kaymakçı burada katıldığı bir dizi etkinlikte, Yunanistan tarafından Ada Türklerine uygulanan kültür soykırımını gündeme taşıdı.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar tarafından kabul edilen Prof. Kaymakçı, Tatar’a Rodos ve İstanköy Sorunları konusunda bilgi vererek, dernek tarafından basımı gerçekleştirilen “Rodos ve İstanköy Ansiklopedisi”, ”Yunan Algında Türk İmgesi” ile “Rodos ve İstanköy Türklüğü” kitaplarını sundu.

Bayrak Radyo Televizyon Kurumu’na konuk olan Prof. Kaymakçı, “Rodos ve İstanköy Türklerinin Güncel Sorunları “ başlıklı televizyon programında Yunanistan Devleti’nce Ada Türklerinin kültürel soykırım uyguladığını aktardı.

Prof. Kaymakçı, Yunus Emre Enstitüsü’nün 2 Nisan 2024 günü düzenlediği “Yunan Algısında Türk İmgesi (Kökenleri ve Kalıcı Dostluk İçin Çözüm Yolları)” başlıklı söyleşiye katıldı. Etkinliğin ardından Kaymakçı tarafından KKTC Meclis Başkanı Zorlu Töre’ye, dernek tarafından yayımlanan kitaplar sunuldu.

(Kaynak: rodosistankoyturkleri.org.tr)

Türk Denizcilik Tarihinde Önemli Bir Yere Sahip Olan “TCG ULUÇALİREİS” Denizaltısı, Çanakkale Deniz Müzesi’nde Ziyarete Açıldı.

S-338 Borda numaralı ‘TCG ULUÇALİREİS’, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 109’uncu yıldönümünde, ziyarete açıldı.

Türk Deniz Kuvvetleri’nde 1971-2000 yılları arasında 29 yıl görev yapan 98 metre boyunda. 8.5 metre eninde ve 2 bin ton deplasmana sahip denizaltı, bir süreden beri Gölcük Tersanesi’ndeki kapsamlı bakım ve onarım görmekteydi. Bu sürecin tamamlanmasının ardından Çanakkale’ye intikal ettirilen denizaltı, burada Kuzey Deniz Saha Komutanı Tümamiral Rafet Oktar ve Çanakkale Boğaz Komutanı Tuğamiral Mustafa Biçen’in de katıldığı törenle karşılanmıştı.

Denizaltı, hizmette bulunduğu sürede, 37 Milli ve 9 NATO Tatbikatı’na katılmış, 12 cephe ve 7 rotasyon görevi, 160 talim torpido atışı, birçok mayın döküş eğitimi, SAT-Denizaltı müşterek eğitimi, kurtarma gemisi-denizaltı müşterek eğitimi ve 1645 kez dalış gerçekleştirmişti.

18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 109’uncu yıldönümünde ziyarete açılan denizaltıyla ilgili olarak Çanakkale Deniz Müzesi Komutanı Albay Serhan Aras şunları kaydetti: “ ‘TCG ULUÇALİREİS’ 1944 yılında Amerika’da inşa edilmiş, 1971 yılında Türkiye Cumhuriyeti Bahriyesine katılmıştır. 29 yıl hizmet yapmış bir denizaltı. Tam 1645 dalışa sahip. Son derece başarıları olan bu denizaltımızı son bir yıl içerisinde Milli Savunma Bakanlığımızca yaptığımız restorasyon neticesinde 18 Mart 2024 tarihinde şehit denizaltılarımız ‘Dumlupınar’ ve ‘Atılay’ anısına Çanakkale sularında yüce Türk milletinin teveccühüne sunacağız. Tüm gençlerimizi denizaltımıza ziyarete bekliyoruz. Denizaltımız Türkiye’nin denizaltı müzesi. Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca 2000 yılında hizmet dışına ayrılmasına müteakip müze formuna getirilerek Türkiye’de ilk defa böyle bir çalışmaya imza atılmıştır” dedi.

(Kaynak: tgrthaber.com.tr, ntv.com.tr, aa.com.tr)

Yontu Sanatçısı G. Lebrija Tarafından Tasarlanan “El Faro”, Deniz Feneri İşlevinin Yanında Sanat Galerisi Olarak da Kullanılacak.

Meksikalı sanatçı Gonzalo Lebrija tarafından Meksika’nın batısındaki Costalegre sahilinde El Faro adlı deniz fenerinin tasarımı gerçekleştirildi.

Mimarlığın ve yontu sanatının ara kesitinde konumlanan yapı, bir deniz feneri olmasının yanında sanat galerisi olarak da işlev görecek.

El Faro, Meksika’nın Jalisco Pasifik Kıyısında inşa edilmekte olan Xala konut ve turizm yerleşkesinin bir parçasını oluşturuyor. 2026 ‘da tamamlanması öngörülen yerleşkede; 115 konut, iki butik otel, bir hostel ve çok sayıda sahil villası yer alacak,

Bir yerel “simge” olarak tasarlanan El Faro, tekneler ve balıkçılar için bir deniz feneri olarak faaliyet göstermekle birlikte aynı zamanda bir sergi alanı olarak da işlev görecek.

Sahip olduğu biçimle, tüm zamanlardan bağımsız görünmesi amaçlanan yapının, denizden tekneler tarafından görülebilmesi için beyaz boya yerine, Costalegre manzarasına daha iyi uyum sağlaması için beyaz renkte doğal malzemelerden elde edilen bir kaplama kullanıldı.

İç Mekan

Giriş katı, dış cephesi kemerli bir girişten geçilerek ulaşılan 18 metre yüksekliğindeki bir alana açılıyor. Alandaki bu uzamsal yükseklik ve doğal aydınlatma, iç mekanda çok amaçlı kullanıma olanak sunuyor. Lebrija, sanatçılara, mekâna özgü projeler yapmaya yönelik çağrıda bulunacak bir program üzerinde çalışma yürüttüklerini söyleyerek, bu çalışmalarını kapsamının yerleştirmeler ve deniz fenerini konu alan yapıtlar içermesini istediklerini belirtiyor.

.

İç mekandaki spiral bir merdiven, yapının iç duvarlarını boyunca, Deniz fenerinin en üst kotuna konumlandırılan gözlemevine doğru yükseliyor. Merdiven ara sahanlıklarına konumlandırılan, trapez biçimindeki dört pencere, kullanıcıların okyanusu, çevredeki plajları, mango tarlalarını ve Chalacatepec Haliçi’ni görebilme olanağı sağlıyor.

Lebrija, deniz fenerinin kamusal heykel ve büyük ölçekli sanat yapıtlarına duyduğu ilgiden doğduğunu söyleyerek, projeyi “mimari ile heykel arasında” bir noktaya konumlandırıyor. Öte yandan sanatçı, El Faro’yu, “bir deniz fenerinin ne olduğunu anlamaya çalışırken, ne olabileceğini de yeniden düşleyen çağdaş bir tasarım” olarak nitelendiriyor.

(Kaynak: dezeen.com)

Atatürk’ün TCG Savarona’ya ve Dolmabahçe Sarayı’na Ulaşım İçin Kullandığı “Acar Botu” Özel Günlerde Çanakkale Deniz Müzesi’nde Ziyarete Açılacak.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Savarona Yatı’ndan Dolmabahçe Sarayı’na deniz yoluyla ulaşım amacıyla kullandığı “Acar Botu”, 10 Kasım gibi özel ulusal günlerde Çanakkale Deniz Müzesi’nde ziyarete açılacak.

Daha önce İstanbul Boğazı’nda çeşitli diplomatik görevlerde kullanılan Acar Botu, 2017’de Çanakkale Deniz Müzesi envanterine alınmıştı.

Renovasyon çalışmalarının ardından yeni görünümüne kavuşan Acar Botu’ndaki yemek salonu ve üzerine Türk bayrağı serilen yatağın yer aldığı kamara, ziyaretçilere Atatürk’ün geride bıraktığı anılarını soluma olanağı sunuyor.

Çanakkale Deniz Müzesi Komutanı Albay Serhan Aras, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün diplomatik ziyaretlerde Savarona Yatı’na intikal ve geri intikallerinde “Acar Botu”nu kullandığını belirterek, Türkiye’ye getirilen botun Deniz Kuvvetleri envanterine girdiğini, Cumhurbaşkanlığı yatı olarak hizmet verdiğini aktaran Aras, 2017’de ise müze envanterine alındığını söyledi.

.

Atatürk’ün yemek yediği salon ve Türk bayraklı yatak

Aras, “Yemek takımları orijinal. Üzerinde Acar Botu’nun amblemini görebilirsiniz, tabaklarda ve çatallarda. Atatürk son günlerinde Savarona’da nekahet dönemindeyken, en son Dolmabahçe Sarayı’na Acar Botu ile intikal ediyor. Bu gemi aslında Ata’mızın, denizle olan son bağlantısı. O nedenle bizim için de son derece kıymetli.” dedi. 

Acar Botu, Atatürk’ün ebediyete intikal ettiği 10 Kasım gibi özel günlerde Çanakkale Deniz Müzesi’nde ziyarete açılacak.

(Kaynak: trthaber.com, aa.com.tr)

Diyarbakır’ın Eğil İlçesindeki 1900 Yıllık Kaya Kilise’de Yapılan Kazılarda, Kutsallık Atfedilen Kabuklu Deniz Canlısının Fosili Bulundu.

Diyarbakır’ın Eğil ilçesindeki Eğil Kalesi’nde bulunan Kaya Kilise’de yürütülen çalışmalarda, Pasifik Okyanusu kıyılarında yaşayan “Kum Doları”nın fosili bulundu.

Beş kollu bir yıldıza benzeyen fosilin, bölgede yaşamış olan hristiyan toplulukları tarafından mesih inancıyla bağlantılı olarak değerlendirilerek, kendisine kutsallık atfedildiği biliniyor.

Eğil ilçesi, Asurlular zamanında yapıldığı düşünülen Eğil Kalesi ve Kralkızı Baraj Gölünün yanısıra, sur sarnıçları ve tarihi yapılarıyla bir kültür merkezi niteliği taşıyor. Öte yandan Kur’an-ı Kerim’de isimleri geçen Zülkifl ve Elyesa peygamberlerin defnedildiğine inanılan bir yer olmasıyla da, inanç turizmi açısından da önemli bir ziyaret noktası olarak öne çıkıyor.

Tarihi kalede iki yıl önce Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle, Dicle Üniversitesi (DÜ) Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vecihi Özkaya’nın başkanlığında başlatılan kazı çalışmaları, bugün de sürüyor. Kaledeki dört antik tünelin iki tanesinde yapılan restorasyonun tamamlanmasının ardından, kaya kilisede yürütülen çalışmaların da yüzde 80’i tamamlandı.

19. yüzyıla kadar etkin bir merkez

Kaya Kilise’nin tarihinin, Hristiyanlığın Anadolu’daki tarihi ile bağlantılı olduğunu vurgulayan Prof. Özkaya, kilisenin, geçmişi yaklaşık 1900 yıllık döneme uzanan bir sürece tanıklık ettiğine dikkati çekerek şunları söyledi: “Bölgede yaşayan Hristiyan azınlıkların dini etkinliklerine ait semboller bu kilisede görülüyor. Burada yaptığımız kazılarda 18. ve 19. yüzyıllardan kalma, Avrupa devletleri ile Osmanlı’ya ait sikkeler bulduk. Bu sikkelerin ortaya çıkması, 19. yüzyıla kadar burasının faal bir merkez olduğunu göstermektedir.” diye konuştu.

Özkaya: Kilisede bulunan ‘Kum Doları’nın fosili, Mesih inancıyla bağlantılı

Kilisede, Pasifik Okyanusu kıyılarında yaşayan ‘Kum Doları’ olarak adlandırılan bir canlının fosilini bulduklarını belirten Özkaya şunları söyledi, “Söz konusu fosil, Hristiyan dünyasında İsa Mesih inancıyla bağlantılı bir obje olarak değerlendirilmiştir. 5 yıldızdan oluşan kanatları dolayısıyla İsa’nın doğumunu, ölümünü ve göğe yükselişini sembolize etmektedir. Dolayısıyla tüm Hristiyanlarca kutsal kabul edilen bazı değerlerin saklandığı, bölgedeki Hristiyanlarca önemsenen kutsal emanetlerin muhafaza edildiği bir kilise olarak dikkati çekici bir özelliğe sahiptir.”

(Kaynak: aa.com.tr)

“Tehlikeli Kıyılar: İçki Yasağı Döneminde Rom Kaçakçılığı” Başlıklı Sergi, İçki Yasağı Döneminde Amerika Birleşik Devletleri’ne Deniz Yoluyla Gerçekleştirilen Kaçakçılığını Ele Alıyor.

Vancouver Deniz Müzesi’ndeki “Tehlikeli Kıyılar: İçki Yasağı Döneminde Rom Kaçakçılığı” başlıklı sergi, içki yasağı döneminde Amerika Birleşik Devletleri’ne deniz yolu ile gerçekleştirilen içki kaçakçılığını konu alıyor.

Britanya Kolumbiyalılar için büyük bir geçim kaynağı haline gelen kaçakçılığı ve Vancouver kentinin varsıllaşmasında önemli bir payı bulunan kaçakçıların yaşadıklarını ele alan sergi, bu işkolunun toplumsal temellerini de değerlendiriyor.

1920’den 1933’e kadar yüzlerce Britanya Kolombiyalı; römorkörler, yatlar, guletler, kayıklar, sandallar, sürat tekneleri gibi deniz araçlarını kullanarak, kaçak alkol ürünlerini Amerikalı alıcıların eline ulaşmasını sağlamışlardı. O dönemde kaçak içki pazarı ve getirisi o denli büyüktü ki; bir kaç içki teslimatının ardından elde edilen kâr, bir sonraki yolculuk için daha büyük ve daha hızlı bir tekne inşa etmeye ya da böyle bir tekneyi temin edebilme giderlerini karşılamaya rahatlıkla yetmekteydi.

Ayrıca, neredeyse 15 ay boyunca denizde kalabilen ve daha büyük sevkiyatları taşıma yeteneğine sahip olması nedeniyle ‘ana gemi’ olarak adlandırılan daha büyük gemiler, yüzer depo amacıyla kullanılmaktaydı. Rom Kraliçesi lakaplı “Melahat” adlı gemi, 50.000 kasaya kadar likör taşıyabiliyordu. Kanada’da içki ihracatı yasal olmasına rağmen, iki ülke arasında ortaya çıkan gerginlikler nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen baskılar, her iki ülkede de yeni yasaların çıkmasına neden oldu. BU durumun karşısında, Britanya Kolumbiyalı rom tüccarları bu defa yeni gemi tasarımlarını geliştirmişler ve kaçakçılıkta kullandıkları iletişim yöntemlerini özelleştirmişlerdi. Böylece kodlanmış ve şifrelenmiş iletiler, denizdeki gemiler ile Vancouver ve Victoria’da kurulan kıyı istasyonları arasında kısa dalga radyolar üzerinden gönderilme yöntemi kullanılmaya başlanmıştı.

Maceralı bir yaşamı tatma arzusu ve varsıllaşma umudu birçok Vancouver’lıyı deniz ticareti içinde bir oyuncu olmaya yönlendirmişti. Bu işkolunda elde edilen yüksek kârlar, 13 yıllık bir süreç içinde büyük bir sermaye birikiminin kente akmasını sağladı. Bu durum kentin mimari görünümünde de kendisini gösterdi ve önemli simge yapıların inşa edilmesine yol açtı.

Günümüzde Kanada’da hala yürürlükte olan içki yasalarının ve düzenlemelerinin birçoğunun kökeni bu dönemden günümüze ulaşmıştır. Bu bağlamda sergi, aynı zamanda ülkedeki içki tüketimi konusundaki yasal yaş sınırı sorununu, kamuya açık alanlarda alkol tüketimini, alkol dağıtımı ve erişimi üzerindeki denetimi de değerlendirerek, tartışmaya açmaktadır.

(Kaynak: vanmaritime.com)

Los Angeles Deniz Müzesi’nde Açılan “Tāminaru: Japon-Amerikalı Balıkçı Köyündeki Yaşamdan Bir Gün” Başlıklı Sergi, 2. Dünya Savaşı Öncesindeki Bir Japon Köyünün Tarihine Bakış Niteliği Taşıyor.

“Tāminaru: Japon-Amerikalı Balıkçı Köyündeki Yaşamdan Bir Gün” başlıklı sergi, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Terminal Adası’nda yaşayan ve geçimlerini çoğunlukla balıkçılık yaparak sağlayan Japonya kökenli topluluğun geçmişini ele alıyor.

Pearl Harbor baskınının ardından Owens Vadisindeki toplama kampına gönderilen topluluktan günümüzde hala yaşamda olanlar ve onların torunları, aradan geçen yılların ardında bu topluluğun tarihini ve izlerini yaşatmaya sürdürüyor.

Los Angeles Limanı’nda konumlu bulunan Terminal Adası, 20. yüzyılın başlarında yaklaşık 3.000 Japon kökenli Amerikalı’ya ev sahipliği yapmaktaydı. Balıkçılıkla uğraşan bu topluluğun üyeleri aslen Japonya’nın Wakayama’dan buraya gelip yerleşmişler ve Los Angeles Limanı’na taşındıktan sonra da dillerini ve geleneklerini korumayı sürdürmüşlerdi.

Ancak Japon İmparatorluğu tarafından Pearl Harbor’a yapılan saldırı, bu topluluğun kaderinde önemli bir kırılmaya yol açtı. Amerika Birleşik Devletleri’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesinin hemen ardından Başkan Franklin D. Roosevelt, 120,000 Japon Amerikalının toplu olarak sürülmesine yol açan 9066 sayılı Yönetsel Buyruğu imzaladı. Böylece Terminal Adası’nda yerleşik Japonlar, Kaliforniya Eyaleti sınırları içindeki Owens Vadisi’ndeki Manzanar toplama kampına gönderildiler ve savaşın sonuna dek burada yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldılar.

Ancak savaşın bitmesinin üzerinde geçen 80 yıl sonra bile Terminal Adası’nın bu eski sakinleri, adadaki köylerini hiçbir zaman unutmadılar. Günümüzde de, hem bir zamanlar bu adada yaşayan japonlar hem de onların torunlarından oluşan bir grup tarafından kurulan “Terminal Adalılar Kulübü”, buradaki tarihlerine sahip çıkmakta ve kurdukları dostlukları sürdürmektedirler.

Küratörlüğünü yazar Naomi Hirahara’nın üstlendiği serginin organizasyonunu Tara Fansler, sponsorluğu Los Angeles Denizcilik Müzesi Dostları ve Japonya İş Derneği ile Terminal Adalılar Kulübü’nün işbirliğiyle gerçekleştiriliyor.

(Kaynak: lamaritimemuseum.org)