Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonunda Yer Alan “Gonca Buharlı Gemisi”, Klasik Tekne Ödülleri’nde Birinciliği Elde Etti.

Rahmi M. Koç Müzesi’nin koleksiyonunda yer alan ‘Gonca Buharlı Gemisi’, İngiltere’de düzenlenen Classic Boat Awards’ta “30.5 metre üzeri motorlu gemiler” dalında birinci seçildi.

Denizcilik dünyasının saygın kültür etkinlikleri arasında yer alan Klasik Tekne Ödülleri (Classic Boat Awards) deniz araçlarını geniz bir yelpaze içinde dallara ayırarak, değerlendiriyor.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Donanması tarafından mayın döşeme gemisi olarak kullanılan Gonca, yarışmaya “30.5 metre üzeri motorlu gemiler” dalında katılmıştı. Deniz kültürüne ilgi duyanların dikkatine sunulan Gonca, diğer katılımcılar arasında en yüksek oyu toplayarak, birinciliği elde etti. 1910 yıllarında yapıldığı düşünülen üç genleşmeli motora sahip olan gemi, 32.00 metre boya, 6.00 metre ene ve 3.25 metre derinliğe sahip.  

03 Nisan’da gerçekleştirilen Klasik Tekneler Ödül törenine Rahmi M. Koç Müzesi adına katılan Müze Genel Müdürü Mine Sofuoğlu, ödülü alırken; “Bu, müzemizin Türk denizciliği mirasını uluslararası alanda temsil etme başarısının bir yansımasıdır. Ayrıca, geçtiğimiz yıl İttir Kaktır’ın aldığı ödülün ardından bu gururu ikinci kez yaşamak ayrı bir mutluluk” ifadesinde bulundu.

Kısaca Gonca

Nerede yapıldığı günümüzde de gizemini korumakta olan geminin içerisindeki bazı izler, Kuzey Avrupa’da bir tersanede yapıldığını düşündürmektedir. Öte yandan gemi makinesinin üzerinde yer alan damgalar, motorunun İngiltere’de yapılmış olduğunu göstermektedir.

Çanakkale Savaşı sırasında etkin görevde bulunan gemi, savaş sona ermesinin ardından Gonca Körfezi’ne çekilmiş ve bugün kullanılan adını almıştır. Türk Deniz Kuvvetleri tarafından nakil gemisi olarak kullanılan Gonca’nın faaliyetine 1989 yılında son verilmiştir. Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı tarafından satın alınan geminin yenilenmesi İstanbul-Tuzla’da 1993 yılında yapılmış ve 1997 yılında lüks bir yat olarak denize indirilmiştir.

(Kaynaklar: rmk-museum.org.tr, motorboatdergi.com)

Yelkenli Viking Gemisi Replikası “Saga Farmann” Rahmi M. Koç Müzesi’nde Sergilenmeye Başladı.

Norveç-Tonsberg kentinden İstanbul’a uzanan Vikinglerin ticaret rotasını izleyen Saga Farmann üç ay süren deniz yolculuğunun ardından İstanbul-Kalamış’a ulaşmıştı.

Haliç kıyısındaki Rahmi M. Koç Müzesi’ne demirleyen “Saga Farmann”, Ekim ayının sonuna kadar müze ziyaretçileri tarafından yakından görülebilecek.

Gemi kaptanı Bjorn Vik ile tarihçi yazar Eivind Luthen’in girişimi ile yaşama geçen 93 günlük deniz yolculuğu, Norveç’in Tonsberg kentinden 29 Nisan’da başlamıştı. Yolculuk süresince 3.500 kilometre yol kat eden 20 metre uzunluğundaki Viking gemisinde, iki haftada bir değişen 60’tan fazla mürettebat görev alıyor.

Kaptan Vik, geminin bir savaş gemisi olmadığını; Norveç’ten İstanbul’a karşılıklı uzanan bir ticaret ağında kullanılan ticaret gemisi olduğuna açıklamasında yer veriyor. Yapımının 2018’de tamamlanan Saga Farmann’ın, inşa tekniğinin bir Avrupa mirası olduğunu altını çizen Vik; tarihi yelkenlinin Viking dönemindeki yelkenli gemi yapım yöntemleri hakkında önemli bilgiler verdiğini belirtiyor.

Tarihçi-yazar Luthen ise, arkeolojik kazılarda buldukları Viking gemilerini milli müzelerinde sergilediklerini vurgulayarak, bugüne kadar “Oseberg”, “Gokstad” ve “Tune” gemilerinin de replikalarının yapımını gerçekleştirdiklerini dile getiriyor.

aa.com.tr

Luthen: Türk tarihine ilgi duyuyorum

Türk tarihine ilgi duyduğunu ve Türkiye’ye ilk kez 1971 yılında geldiğini ifade eden Luthen, İstanbul’un adının Viking efsanelerinde Miklagard (büyük çiftlik) olarak geçtiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İstanbul’un İskandinav mitolojisinde çok önemli bir yeri var. Bizans İmparatorluğu ile kurulan ilişkilerde çokça bahsedilir. Bu gemi bir ticaret gemisidir ve insanları tanımanın bir yolunu sağlar. 2023’te yaşıyoruz ve ticaret gemisinin iyi bir sinyal gönderdiğini düşünüyoruz. Gemiyi inşa ettikten sonra İstanbul’a gelmenin planını yaparken salgın başladı, durdurduk. Sonra savaş başladı çünkü biz Volga Nehri’ni kullanacaktık. Sonra plan değiştirdik. Toplam üç ayımızı aldı ama işte buradayız.”

İstanbul’daki ilk durağı Kalamış Setur Marina olan ve Denizde Arama Kurtarma’nın (DAK-SAR) gönüllü desteğiyle Boğaz’daki transferi sağlanan Viking gemisi, Rahmi M. Koç Müzesi’nde yaklaşık üç ay sürecek olan sergilemenin ardından Şehir Hatları Haliç Tersanesi’nde bakım gördükten sonra dönüş yolculuğuna başlayacak. ​​​​​​​

(Kaynak: aa.com.tr)

İstanbul’a Ulaşan Viking Gemisi Replikası,”Saga Farmann”, Rahmi M. Koç Müzesi’nde Sergilenecek.

10. yüzyılda inşa edilen “Klastad” adlı Viking gemisinin replikası “Saga Farmann”, 29 Nisan 2023’te Norveç’ten çıktığı yolculuğun sonunda İstanbul’a ulaştı.

Yelkenli gemi, önce Rahmi M. Koç Müzesi’nde; daha sonra ise, İstanbul Boğazı’nın ve Marmara Denizi’nin farklı noktalarında sergilenecek.

Projenin ve geminin teknik işler sorumlusu ve kaptanlarından Lars Bill, yaptığı açıklamada; proje kapsamında Vikinglerin tarihi rotasını izlemek için Norveç’ten başlayan yolculukta ilk hedeflerinin ise Vikinglerin “Miklagard” olarak adlandırdıkları İstanbul’a gelmek olduğunun altını çizdi. Geminin üç yıllık üretim bir sürecinin sonunda tamamlandığını söyleyen Kaptan Bill, projenin bir amacının da dünyada popüler kültürün bir parçasına dönüşen Vikinglerin, gemi yapım tekniklerindeki ustalıklarını dünyaya göstermek olduğunu belirtti.

Saga Farmann, Kalamış’taki bakım ve resmi işlemlerin sonlandırılmasının ardından iki hafta sonra Rahmi Koç Müzesi rıhtımında ziyarete açılması planlanıyor. Daha sonrasında kış boyunca Haliç’te demirleyecek olan gemi, Viking tarihine ilgi duyanları ağırlamayı sürdürecek. Yelkenli daha sonra Vikinglerin tarihi rotalarını izleyerek; Akdeniz, Manş Denizi ve Norveç Denizi üzerinden çıkış noktasına ulaşacak.

aa.com.tr

Saga Framann’ın yapım süreci üzerine bilgi veren Bill, “Bu tarihi rota için arkeolojik kazılarda bulunan geminin aynısını yeniden ellerimizle inşa etmeye karar verdik. Vikingler nasıl gemi inşa ettiyse biz de öyle inşa ettik. Ormana gidip ağaç kestik, onları işledik. Sonra bir araya getirdik. Demirci ustalarıyla tüm çivileri ve demir malzemeleri yaptık. Yavaş yavaş fakat güzel bir işçilikle. Bu şekilde Vikinglerin orijinal gemisini yapmayı başardık. Orijinal gemide kullanılan aynı ağacı kullandık. Meşe ve çam ağacı kullandık. Gemide 3000 tek tek yapılmış çivi kullandık.”

aa.com.tr

Amacımız Viking mirasını, gemi yapma tekniklerini, yelkenli tekniklerini, dünyaya göstermek.”

Norveç’in Tonsberg şehrinden 29 Nisan’da yola çıktıklarını, 13 haftadır yolda olduklarını ve amaçlarının Viking döneminin en büyük kenti olan Miklagar’a (İstanbul’a) ulaşmak olduğunu belirten Bill, şunları söyledi:” Vikingler hakkında çok şey biliyorsunuz, çok fazla televizyon dizisi izliyorsunuz. Her zaman savaşan oldukça kaba insanlar olarak mı düşünmeliyiz? Biz Vikinglerin mükemmel işçilikle bu fantastik gemileri nasıl inşa ettiklerini göstermek istedik. Biz aslında bunu yaptık. İnsanlar bunu görebilir, hissedebilir, meşe ağacını ve her şeyi. Amacımız insanlara, Viking mirasını, gemi yapma tekniklerini, yelkenli tekniklerini, nasıl yaşadıklarını ve zamanı nasıl harcadıklarını dünyaya göstermek. “

Bill: “Vikingler ve Türkler ortak bir tarihe sahip”

Geminin yapım sürecinde Türk akademisyenlerle de iletişim halinde olduklarını, Prof. Dr. Ufuk Kocabaş ve ekibiyle arkeolojik kalıntılar konusunda deneyim paylaşımında bulunduklarını belirten Kaptan Bill:

“Umarım çok fazla Türk de gemimize gelip ziyaret eder, Vikingleri ve Türkler ve Vikinglerle arasındaki etkileşimi konuşurlar. Vikingler ve Türkler ortak bir tarihe sahip. Ziyarete gelenlerle Vikingleri ve tarihi konuşmak istiyorum. Kalamış’ta iki hafta kalacağız, daha sonra Rahmi M. Koç Müzesi’ne gideceğiz gemiyi sergilemek için. Daha sonra belediyenin limanına gemiyi bırakacağız kış için. Daha sonra da Marmara üzerinden Akdeniz için yola çıkacağız. Akdeniz’deki birçok adaya ve ülkeye gitmek istiyorum, ki buralar Viking tarihinin de bir parçası. Aslında Avrupa’daki Viking rotasını takip ediyoruz ” ifadesinde bulundu.

(Kaynak: aa.com.tr)

Tarihi Türk Yatlarını Konu Alan “İki Asırlık Gelenek: Devlet Yatlarımız” Sergisi, Rahmi M. Koç Müzesi’nde.

Koleksiyoner Erdem Cever tarafından hazırlanan “İki Asırlık Gelenek: Devlet Yatlarımız” sergisi Rahmi M. Koç Müzesi’nde açıldı.

Sultan Abdülaziz dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında hizmet veren devlet yatlarının öyküsü aktaran sergi, gerçeğe uygun olarak betimlenen 24 adet tarihi yata ait yağlıboya resme yer veriyor.

19’uncu yüzyılın ortasından itibaren Avrupa hanedan ailelerinde moda olan ve giderek bir saygınlık ölçütüne dönüşen yatların, Osmanlı’daki karşılığını ve bıraktığı somut etkinin izini süren sergide yer verilen yatlara ilişkin olarak Cever: “Osmanlı’da Abdülaziz’den önceki dönemlerde hükümdarın kendi hizmetinde yatı yoktu. Gerektiğinde hükümdara tahsis edilen gemiler vardı, bunlar bazen savaş gemileri bazen de Tersane-i Amire’ye ait gemilerdi. İlk yat özelliklerini taşıyan gemi ise Mısır Hidivi’nin 1862 yılında Abdülaziz’e hediye ettiği, zamanının büyük ve gösterişli yatlarından Sultaniye idi. Bundan sonra denize ve gemilere tutkunluğu ile bilinen Abdülaziz İngiltere’ye peşi sıra birbirinin benzeri beş yat siparişi verdi: Talia, İstanbul, İsmail, Fuad ve İzzettin. Bunlardan rengi beyaz olan İstanbul, Harem’e tahsis edilmişti. Osmanlı’nın aldığı son büyük yat Ertuğrul’du ve ufak Söğütlü’yle birlikte Cumhuriyet döneminde de devlet yatı olarak hizmet vermişti. Atatürk’e alınan ve hâlâ faal olan Savarona ile artık denizlerimizde iki asra yakın süren bu hoş devir sona ermek üzere” ifadesini kullanıyor.

bayrakhaber.com

bayrakhaber.com

bayrakhaber.com

Çocuk yıllarından itibaren gemilere ilgi duyan ve gençlik yıllarında gezdiği gemileri konu alan broşürleri ve kartpostalları biriktiren Cever, ilerleyen yıllarda dünyanın hemen her ülkesinden gemiler hakkında bilgi ve görsel içeren 700 kitap topladığını belirtiyor.

Yazılı ve görsel nitelikteki tarihi belgelerde yer alan verilere uygun olarak gemi tabloları çizdiren Cever, gemileri konu alan tabloların gençler tarafından da ilgi görmesini umduğunu söylüyor.

Bu bağlamda Türk gemileriyle ilgili yağlıboya tablo sayısının Türkiye’de iki elin parmaklarını geçmediği saptamasında bulunan Cever, koleksiyonun gelişimini ve serginin kapsamını şu sözcüklerle aktarıyor: “İlk olarak Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet yıllarında yolcu taşıyan 150 buharlı Türk gemisini çizdirdim. Böylece Türkiye’nin sivil denizcilik tarihinin görsel bir arşivini oluşturdum. “İki Asırlık Gelenek: Devlet Yatlarımız” sergisinde de 22 devlet yatının ve iki tane de anonim olarak geçen özel iki yatın aslına uygun tablosunu beğeniye sunduk. Yatlar çok güzel teknelerdir. 1860’lardan günümüzde devlet hizmetinde kullanılan irili ufaklı pek çok yat var. Tabii Abdülaziz dönemi yatçılık tarihimizde çok önemli bir yer teşkil ediyor. Özellikle 1865 sonrası en iyi tersanelerde özenle inşa edilmiş yatları bu sergide görmek mümkün.”

“İki Asırlık Gelenek: Devlet Yatlarımız” sergisi, Rahmi M. Koç Müzesi’nde 03 Şubat 2023 tarihine kadar görülebilecek.

(Kaynak: bursahakimiyet.com.tr, bayrakhaber.com, rmk-museum.org.tr)

‘5. Klasik Tekneler Buluşması’, RMK Müzesi’nde Gerçekleştirildi.

(E) Tümamiral Cem Gürdeniz’in girişimiyle düzenlenen Klasik Tekneler Buluşması’nın beşincisi, 25 Eylül tarihinde Türkiye’nin en büyük klasik tekne koleksiyonuna sahip Rahmi M. Koç Müzesi’nde gerçekleştirildi.

Gürdeniz’in girişimleri sonucu ilki 22 Eylül 2018 tarihinde düzenlenen Klasik Tekneler Buluşması’nın ikincisi 27 Eylül 2019, üçüncüsü 27 Eylül 2020, dördüncüsü ise 21 Mayıs 2022 tarihlerinde gerçekleşmişti. Hasköy’de konumlu bulunan RMK Müzesi’nin ev sahipliğinde 25 Eylül’de düzenlenen beşinci buluşma; Klasik Tekneler Platformu, Hamit Naci Mavi Vatan Vakfı, KÜDENFOR, RMK Müzesi, İstanbul Yelken Kulübü ile Tuzla Su Sporları Yelken Kulübü’nün işbirliği ve Boat Mate’in desteğiyle düzenlendi.

Klasik Tekneler Buluşması’nda konuşan Cem Gürdeniz şunları söyledi: “Ben Mavi Vatan doktrinini ortaya atarken de geliştirirken de daima gençlerin desteğini gördüm. Gençliğin çevreye, denizciliğe muazzam ilgisi var. Bu çok önemli bir şey…

Biliyorsunuz her zaman söylüyorum; milletler denizci doğmaz, denizci yapılır. Bu devlet eliyle desteklenir. Bizim devletimiz hiçbir zaman denizci olmadı ama gençlik şu an denizciliğe çok meraklı, denizci olmak istiyor. Klasik teknelerin buluşması da bu doktrinin en güzel yansıması.”

Gürdeniz: 5879 sayılı Koruma Kanunu’nda deniz kültürüne ilişkin hiç bir koruma statüsü bulunmuyor.

Gürdeniz sözlerini söyle sürdürdü, “Türkiye kadim denizcilik kültürü pek çok klasik teknenin günümüze gelmesini sağladı. Bunları özenle korurken gelecek kuşaklara aktarabilmek için çaba sarf etmeliyiz. Klasik tekneler bir toplumun denize ve mavi anlayışa bakış açısını anlatır. Bir teknedeki yaşanmışlıklar deniz kültürünün gelişmesini ve maviye olan bağlılığın artmasını sağlar. Unutulmamalıdır ki 5879 sayılı Kültür ve tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda denize ya da deniz kültürüne dair hiçbir bilgi ve koruma statüsü bulunmuyor. Bu hatanın düzeltilmesi Türk denizciliği için önemli adım olacaktır” dedi.

Etkinlikten Ayrıntılar

Klasik Tekneler Platformu’nun başkanlığını beş yıldır sürdüren Kaptan Adil Tuğcu’nun görevini Işık Aylan’a devrettiği etkinlikte, RMK Tersanesi Yat Bölümü Başkanı Gemi İnşa Mühendisi Özgür Numan ‘Dünyada Klasik Tekne Restorasyonu ‘ ve ahşap tekne yapımcısı, restoratör ve denizci Olcay Akyıldız, ‘Türkiye’de Klasik Tekne Restorasyonu’ üzerine konuşma gerçekleştirdiler.

Sadun Boro’nun ‘Kısmet’ yelkenlisi önünde toplu fotoğraf çekiminin ardından yat tasarımcısı ve üreticisi Tanju Kalaycıoğlu, RMK Müzesi Tekneler Galerisi’nde sergilenmekte olan tekneleri ziyaretçilere tanıttı.

Ziyaretçiler daha sonra Koç Üniversitesi Denizcilik ve Yelken Kulübü üyesi öğrencileriyle birlikte 2016 yılında restorasyon geçiren Koç Üniversitesi Beş çifte yelkenli filikası ile Haliç’te yelken yelken seyri yaptılar. Kalamış’taki merkezlerinden etkinliğe katılan Denizde Arama Kurtarma (DAK/SAR) gönüllüleri de hızlı botlarıyla klasik tekneye denizden eşlik etti.

(Kaynaklar: turksail.com, sualtigazetesi.com)

L. Mariotti’nin “Deniz ve Ötesi” Başlıklı Kişisel Resim Sergisi, Rahmi M. Koç Müzesi’nde

Ressam Lorenzo Mariotti’nin 33 yağlı boya yapıttan oluşan “Deniz ve Ötesi” başlıklı kişisel resim sergisi, Rahmi M. Koç Müzesi’nde açıldı.

İtalyan Deniz Kuvvetleri’ne ait eğitim gemisi Amerigo Vespucci’de görev yaptığı yıllarda denizcilik üzerine edindiği birikimi ve gözlemlerini yapıtlarına aktaran sanatçı, yapıtlarının tutkularını yansıtan denizcilik, mimari ve botanik olmak üzere üç ana konunun çevresinde toplandığını belirtiyor. Bu bağlamda Mariotti, mimariden manzaraya, natürmorttan portreye kadar geniş yelpazede üretim gerçekleştiriyor.

Ülkemizde ilk defa sergi açan sanatçı, serginin ortaya çıkış sürecini şu sözcüklerle dile getiriyor:

“Bugün burada olmak çok mutluluk verici. İstanbul benim için olağanüstü ve eşsiz bir şehir. 1998 yılında İtalyan Donanması’na ait Amerigo Vespucci gemisinde görev yaparken geldiğim İstanbul’da ikinci kez bulunduğum için çok şanslıyım. HMS Hood’un Amiral Teknesi ‘Maid of Honour’ sayesinde de Sayın Rahmi M. Koç ve bu eşsiz müzeyle tanıştım. Müzede sergilenen Maid of Honour’ın bir tablosunu yapmış ve Sayın Koç’a armağan etmiştim. Sayın Koç’un burada bir sergi açmam konusundaki daveti beni çok heyecanlandırmıştı. Pandemi nedeniyle iki ertelemek zorunda kaldık ama nihayet bir aradayız. Denizcilik konusunda bu denli zengin bir koleksiyonu barındıran Rahmi M. Koç Müzesi’nde denize ve resme tutkun bir olarak eserlerimin sergilenmesinden büyük mutluluk duyuyorum.”

aa.com.tr

Serginin açılışında konuşan Rahmi M. Koç Müzesi Genel Müdürü Mine Sofuoğlu, müzenin çok geniş bir denizcilik koleksiyonuna sahip olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Denizcilik kültürünün gelecek nesillere aktarılması için çabalıyoruz. Üç yanı denizlerle çevrili ülkemizde denizciliğin gelişmesi için, bir müze olarak, üzerimize düşen vazifeyi layıkıyla yerine getirmeye çalışıyoruz. Bu çerçevede sayın Lorenzo Mariotti’nin denizin ötesine taşan, günlük yaşamdan enstantaneleri de ustalıkla yansıttığı eserlerin, ziyaretçilerimiz tarafından büyük ilgiyle karşılanacağına inanıyorum.”

“Deniz ve Ötesi” sergisi, 11 Eylül 2022 tarihine kadar Rahmi Koç Müzesi’nde kadar görülebilecek.

(Kaynak: aa.com.tr)

Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonun En Yeni Üyesi “İttir Kaktır”, “Classic Boat” Dergisinin Düzenlediği Yarışmada Ödül Aldı.

Rahmi M. Koç Müzesi koleksiyonunun en yeni üyesi “İttir Kaktır”, “Classic Boat” dergisinin düzenlediği sekiz farklı dalda gerçekleştirilen “Klasik Tekneler 2021 Ödülleri”nde, kendi kategorisinde ödül kazandı.

Orijinal planı, ABD-Washington‘daki “Sam Devlin” firması tarafından hazırlanan ve “Tugzilla” adı verilen sekiz metre boyundaki içten motorlu tekne, bir gezinti teknesi ve römorkör olarak işlev görmesi amacıyla tasarlanmıştı.

RMK Marine Tersanesi tarafından planı yeniden uyarlanan teknenin boyu iki metreden fazla uzatılarak, 10.06 m haline getirildi. 150 beygir gücündeki motoru ise Ford Otosan tarafından üretildi.

RMK Marine Tersanesi tarafından 2020’de yapımı tamamlanan “İttir Kaktır”, Ekim 2020 tarihinde Rahmi M. Koç Müzesi‘nin gemi filosundaki yerini aldı.

1.

2.

“Classic Boat” dergisinin 2007’den bu yana düzenlediği “Classic Boat Awards”, asırlık geleneksel gemilerden, restore edilenlere; yelkenlilerden motorlu gezinti teknelerine kadar deniz araçlarını bir araya getiriyor. Sekiz dalda düzenlenen yarışmanın birincileri halk oylamasıyla seçiliyor.

(Kaynak: aa.com.tr)

Bezdan: Tüm Dünyada Sualtı Arkeolojisinin Kuruluş Yeri Olarak Türk Karasuları Kabul Ediliyor

Sualtı arkeolojisi uzmanı arkeolog Mehmet Bezdan,  Türkiye’nin su altı arkeolojisi alanındaki konumuna ve yapılan çalışmalarla ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu.

Bezdan, 1960’larda doğan su altı arkeolojisinin kuruluş yeri olarak Türkiye’nin tüm dünyada kabul edildiğini belirterek, “Su altı arkeolojisini Türkiyesiz anlatmak çok da doğru olmaz. Bu tam olarak, Türkiye’nin alanda su altı arkeolojisine ev sahipliği yapması sonucunda neticelenen ve 1960’ta dünyanın ilk bilimsel su altı kazısının bizim karasularımızda gerçekleştiği bir disiplin. Dolayısıyla su altı arkeolojisi eşittir Türkiye diyebiliriz.” dedi

Sualtı arkeolojisi

1982 yılında tüm dünyadan önemli bilim insanlarının  Türkiye’ye gelerek  Avrupa Konseyi çalışmasında su altı arkeolojisi üzerine Bodrum’da eğitim aldığını anımsatan Bezdan, bu eğitimi alanların, ülkelerine döndüklerinde su altı arkeolojisinin öncüsü ya da artık ikinci, üçüncü kuşakları eğiten “hocaların hocası” konumuna geldiğini anlattı.

Bezdan, “Dolayısıyla hem batıklarımız (gemi enkazı) hem batıklarımızın kazılması ve bunların müzelerde sergilenmesi hem de dünyada su altı arkeolojisinin eğitimi anlamındaki en önemli ülkenin Türkiye olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.” dedi.

Sualtı arkeolojisinin Türkiye’deki kültür turizmi içindeki yeri

Dünyanın pek çok noktasında artık kültür turizmi denilen bir olgunun başladığını, pek çok insanın tatil ve seyahat programlarını bunlara göre planladığını belirten Bezdan, su altı arkeolojisinin Türk kültür turizmine de katkı sağladığını şöyle dile getirdi:

Dolayısıyla bu programlar çerçevesinde harcama yapıyorlar. Bu aşamada tabii ki Türkiye’nin kültür turizminde su altı arkeolojisinin çok önemli bir payı var. Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin çok önemli payı var. İstanbul’da da çok önemli iki müzenin varlığını pek çok insan biliyordur. Bir tanesi Rahmi M. Koç Müzesi, diğeri de Beşiktaş’taki Deniz Kuvvetleri’ne ait olan Deniz Müzesi. Her ikisinde de özel eserler var ve ciddi sayıda ziyaretçiye ev sahipliği yapıyorlar. Bu iki müze, kültür turizminin İstanbul’daki önemli noktaları. Aynı zamanda Yenikapı’da kazılan yaklaşık 37 adet batığın gelecek birkaç yıl içerisinde nihayete kavuşacağı müzeyle beraber zannediyorum ki orada çok önemli bir alan oluşturulacak ve İstanbul, dolayısıyla Türkiye için yeni bir turizm noktası eklenecek.”

Sualtı arkeolojisinin sözlü tarihini aktaran bir kitap : “Derinlerdeki Portreler”

Türkiye Su Altı Arkeolojisi Vakfı’nın bir yayını olan “Derinlerdeki Portreler”  üç yıl süren çalışma sonucu ortaya çıkan ve dünyanın en önemli müze ve kütüphanelerinde kabul gören bir yapıt. Kitap şu ana kadar ABD Kongre Kütüphanesi, Smithsonian Enstitüsü Kütüphanesi, Princeton, Harvard, Stanford, Columbia, Cornell, Michigan, California Chicago, Sorbonne Üniversiteleri, Boston Public ve Louvre Müzesi Kütüphanesi‘ne kabul edildi.

Su altı arkeolojisinin tarihini 20 önemli söyleşiyle ele alan kitabı Bezdan “su altı arkeolojisinin sözlü tarihidir” sözleriyle betimliyor.

Bezdan, bir Türk arkeolog olarak böyle bir kitabın yazılma zorunluluğunun omuzlarına neden bir sorumluluk yüklediğini şöyle aktarıyor:

Bu üstümüze düşen bir görevdi çünkü Türk karasularında başlayan, Türk karasularında gelişen, bilimsel temelleri burada atılan ve daha sonra tüm dünyanın buradaki temeller ışığında geliştirdiği su altı arkeolojisinin sözlü tarihini bizim sularımıza ait bir hikaye… Dünyada su altı arkeolojisine emek veren kişileri, bilimsel araştırmasını gerçekleştiren bilim insanlarını, kazıları suyun onlarca metre altında görüntüleyen fotoğrafçıları, buldukları eserlerin suyun altındaki yerlerini bilim insanlarıyla paylaşan süngercileri ki, tarihe ve ülkelerine saygıları sonsuz şekilde bunu gerçekleştirmişler, çalışmalardan çıkan eserleri müzede sergileyen müzecileri ve arkeolojik çalışmaları finansal olarak destekleyen kişileri, maddi ve manevi destekçileri hepsini bir kitapta toplamaya çalıştık.”

 

(Kaynak: aa.com.tr)

 

 

 

E. Cever’in “Zaman Yolcusu Vapurlar (1838 – 1922)” Sergisi Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Deniz Ticaret Tarihinde Varlık Gösteren Gemilere İlişkin Görsel Bir Arşiv Sunuyor

Rahmi M. Koç Müzesi’nde Erdem Cever’in ‘Zaman Yolcusu Vapurlar’ başlıklı resim sergisi açıldı. 

Sergide Osmanlı’dan Cumhuriyetin ilk yıllarına süregelen bir zaman dilimi içinde deniz ticaret tarihinde varlık göstermiş buharlı, yük ve yolcu vapurları, Cever’in tablolarında izleyicilerin ilgisine sunuluyor.

Zaman Yolcusu Vapurlar (2)

1.

150 yıllık uzun bir  bir dönemde içinde etkinlik gösteren vapurların betimlendiği tabloların düzenlenmesinde, vapurların Türk bandırasına geçtiği tarihin esas alındı. Erdem Cever, sergideki vapur tablolarının ilk kez sanatseverlerle buluşacağını belirterek; gemiseverlerin daha önce görmedikleri ve adını duymadıkları gemileri sergi sayesinde öğrenebileceklerini belirtiyor.

İlk gençlik yıllarından itibaren gemi görselleri toplayan Cever, geçmişten bugüne ulus olarak kültürel birikimimizi kayıt altına alma konusundaki eksikliğimizin, entellektüel dünyamızda yarattığı büyük boşluğun bilincine vararak böyle bir projeye başlamış.

Cever, koleksiyonerlik sürecini ve kendisinde Türk denizcilik tarihine görsel bir arşiv kazandırma düşüncesinin nasıl ortaya çıktığını şöyle aktarıyor:

Bunlar önceleri kartpostal, broşür ve posterdi. Bir zaman sonra aldığım tabloların konusu asıl ilgi alanım olan gemiler oldu ancak aralarında hiç Türk gemisi olmuyordu, bulamıyordum çünkü yoktu, bunun üzerine bir ressam bulup sevdiğim gemileri çizdirmek istedim. İlerleyen yıllarda fotoğrafını ve çizimini bulabildiğim yolcu taşımış Türk bandıralı gemilerin hepsini çizdirdim. Proje kendiliğinden oluştu

Zaman Yolcusu Vapurlar (3)

Sergideki yapıtların tamamının iki ayda bir değiştirileceği, Zaman Yolcusu Vapurlar (1838 – 1922) sergisi, 20 Nisan 2020’ye kadar Rahmi M. Koç Müzesi’nde görülebilecek.

(Kaynak: ntv.com.tr)

Benazzo’nun “Bellek Görevi: Gemi Enkazları” Sergisi, İstanbul’un Ardından Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nde

Stefano Benazzo’nun tüm ülkelerdeki ve tüm çağlardaki denizcilere vefa niteliği taşıyan ‘Bellek Görevi: Gemi Enkazları’ fotoğraf sergisi, gördüğü yoğun ilgi üzerine, bu kez de Ankara – Rahmi M. Koç Müzesi’nde açıldı.

Sergi daha önce 15 Ocak – 31 Mart 2019 tarihleri arasında İstanbul Rahmi Koç Müzesi’nde sanat izleyicilerinin karşısına çıkmıştı.

Sergide yer alan görsellerin anlamsal içeriği ile ilgili olarak Benazzo, “Batıklar yalnız, çaresiz ölür, nadiren umursanır. Bu nedenle onlara sempati ve saygı göstermenin önemine inanıyorum. Bugün doğanın bir parçası haline gelen batıklar aynı zamanda tarih kitaplarında yer almayan deniz insanlarının artık var olamayacak anılarının birer sembolü. Sert hava ve deniz bu enkazları yok etmeden önce gelecek nesiller için fotoğrafları çekip bir bellek oluşturuyorum” diyor.

AA muhabirine yaptığı açıklamada; dünya üzerindeki enkazların bir ansiklopedisini yapmayı ya da bir listesini oluşturmayı amaçlamadığını vurgulayan Benazzo, hayatını denizde geçirmiş insanların unutulmasını engellemek istediğini söyledi. Benazzo, “O dönemde yaşayanların şimdi konuşma şansı yok. Ben enkazlar aracılığıyla onları dinliyorum. Enkazlar gerçekten dinlemesini bilen biri olursa dile geliyor.” dedi.

bellek görevi

Sergi, 20 Haziran – 18 ağustos 2019 tarihleri arasında Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nde görülebilir.

(Kaynaklar: aa.com.tr, rmk-museum.org.tr, denizcitoplum.com)