Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

İstanbul – Bathonea’da Vikingler’e Ait Liman Koloni Yerleşim Yeri Ortaya Çıkarıldı

Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Bathonea Antik Kenti’nde sürdürülen kazı çalışmalarında 9.-11. yüzyıllar arasında Vikingler’e ait liman koloni yerleşimi ortaya çıkarıldı.

Kocaeli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Kazı Başkanı Doç. Dr. Şengül Aydıngün, Bathonea Limanı’nın 12. yüzyıldan itibaren Yenikapı‘daki Theodosius Limanı ile aynı kaderi paylaştığını söyleyerek, Bathonea Limanı’nın da Latin istilası sonrası kullanılmadığını uzun süre terk edildiğini belirtti.

Aydıngün, “Osmanlı döneminde Bathonea’nın bir kısmının tersane olarak kullanıldığını düşünüyoruz. Gölü çepeçevre saran taş teraslı kıyıların ve bazı kıyı yapılarının donanmaya tersane olarak hizmet etmesi güzel. Küçükçekmece Lagün Gölü’nün geçmişten günümüze Marmara Denizi ile bağlantılı olması korunaklı bir iç liman olarak kullanılmasını sağlıyor. Vikingler 8-11. yüzyıllar arasında İstanbul’da 300 yıl bulunmuş. Hem Vikingler hem de Rus kolu olan Varangianlar önceleri küçük gruplar halinde ticaret ve paralı askerlik için gelirken şehrin surları dışında kendilerine yer bulmuşlar. ‘Nestor’un Kroniği’ adlı kitaba göre, Vikingler ve Varangianlar’ın şehrin uzağında bulunmalarına ve sadece 30-35 kişilik gruplar halinde şehre girmelerine izin verilmiş. Sur içine gün doğarken askerler eşliğinde girmeleri, gün batmadan çıkmaları istenmiş. Hem tüccar hem savaşçı oldukları için Konstantinapolis’i ele geçirmelerinden korkulmuş ve bugünkü Ayamama Deresi’nin 20 kilometre uzağında bir liman yakınında kalmalarına izin sağlanmış” dedi.

Prof. Dr. Blazej Stanislawski: “Göl Kenarında Vikinglere Ait Yedi Arkeolojik Kanıt Bulundu.”

Bathonea‘da altı yıl önce ilk Viking izlerinin çıkması ve kaynaklarda Vikinglerin İstanbul‘un dışında bir bölgede tutulduğunun yazılması Polonya Bilimler Akademisi Arkeoloji ve Etnoloji Enstitüsü Geç Antik ve Erken Ortaçağ Araştırmaları Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Blazej Stanislawski’nın çok ilgisini çekmiş. Bunun üzerine Türkiye’ye gelerek; kazı takımına katılan Viking ve Bizans tarihçisi Prof. Dr. Stanislawski, Vikinglerin geride bıraktığı izini yedi kanıtla; şöyle açıklıyor:

Bulgularımıza göre Vikingler ve Rus (Rhos) kolu Varangianlar, Bathonea’da mahalle kurmuş gözüküyor. Şimdiye kadar tutuldukları yer hakkında net bilgi yoktu ama Bathonea’da olduklarına dair delilleri ortaya çıktı. Bu delillerin ilki, şehre giremeyen yabancıların bulunduğu uluslararası bir limanın keşfedilmesi. Ayrıca Varangian ve Vikingler’in yerleştirildiği yerin Aziz Mamas Kilisesi’ne yakın yani bugünkü Ayamama Deresi’nin batısında olması. Bathonea’da Aziz Mamas damgalı 11 tuğla bulunması. Bathonea’daki sağlık ve dini merkez. 1077 yılındaki yazılı eserde Bizans İmparatoru VII. Mikail’e yardım için gelen paralı asker olan Vikinglerin Küçükçekmece’de beklediğini biliyoruz. Bathonea’da bulunan amberden haç; o dönemde amber, sadece Kuzey Avrupa’dan çıkartılıyordu. Amforanın da çıktığı bazilikal yapıda bulunan Ourobos kolye; Viking mitolojisinde yılan Jörmungandr. Viking kralı Ragnar Lodbrok’un sembollerinden biridir.

 

(Kaynak: milliyet.com.tr)

 

İBB Tarafından “Theodosius Limanı Arkeolojik Alanı Mimari Proje Yarışması” Düzenleniyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı tarafından Yenikapı Bölgesi için “Theodosius Limanı Arkeolojik Alanı Mimari Proje Yarışması” düzenleniyor.

Günümüzde Marmaray ve Metro hatları ile deniz otobüsü ve feribot hatlarının düğüm noktası olarak İstanbul’un en önemli ulaşım ve aktarma merkezlerinden Yenikapı Bölgesi, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde “Theodosius limanı” olarak kentsel bir işlevi yerine getirmekteydi. Burası, özellikle Roma-Bizans döneminde Karadeniz ve Akdeniz‘den kente gelen gemilerin, mal getirip götürdüğü kıtalar arası ekonomik ve kültürel ilişkilerin kurulmasını sağlayan bir doğal liman konumuna sahiptir.

Yenikapı Kazılarının Ortaya Koyduğu Veriler

1997 yılında Marmaray-Metro aktarma merkezi olarak, bu bölgenin seçilmesi sonrasında 2004 yılında arkeolojik kazıların başlamıştı. Sürdürülen çalışmalarda, yaklaşık +6.00 metre kotundan Marmara Denizi seviyesine kadar süren arkeolojik dolgularda üstte Osmanlı dönemi yapı kalıntıları, deniz seviyesinin hemen altında ise limanın tarihsel sürecinin Bizans döneminden Roma dönemine kadar inen izlerini ortaya koyan pek çok bulguyla karşılaşılmıştı.

Theodosius Limanı arkeoloji kazılarında elde edilen veriler, yalnız İstanbul’un yerel tarihini değil, kentin küresel ölçekte 8000 yıldır Yakındoğu, Avrupa, Akdeniz ve Karadeniz kültürlerini ve toplumlarını birbiriyle nasıl buluşturduğunu ortaya koymuştur. Aynı zamanda bütün bu uzun süreçte doğanın nasıl değiştiği ve insan yaşamını nasıl etkilediği de öğrenilmiştir.

Günümüzde de Theodosius Limanı bölgesi, coğrafi konumun kendisine sunduğu özelliğini sürdürmekte; hem dünya metropolü olan İstanbul ölçeğinde bir bağlantı noktası olarak, hem de Avrupa – Çin Demir İpekyolu projesinde bir durak noktası olarak toplumları, kültürleri ve ekonomileri buluşturan Marmaray-Metro aktarma merkezine ev sahipliği yapmaktadır.

Yarışmanın İçeriği

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen “Theodosius Limanı Arkeolojik Alanı Mimari Proje Yarışması”, Yenikapı Bölgesindeki geçmişten günümüze uzanan yaşam katmanlarını birbirleriyle ilişkilendirmeyi, sahip olduğu tarihsel-coğrafi bilgiyi toplumla paylaşılır kılmayı, anıtsal değerinin kavranmasını sağlamayı, ve bu değerin toplumun ortak hafızasında anımsanmasına aracı olmayı amaçlamaktadır.

Katılımcı Projelerde Aranan Hedefler

Yarışma Seçici Kurulu tarafından katılımcıların öneri projelerini oluştururken dikkate alması geren ana ilkeler şu başlıklar altında toplanıyor.

-Yerin değerini vurgulamak, yerin önemine yönelik farkındalık yaratarak bilgisini aktarmak.

Antik Theodosius Limanının yeri, mimarisi, kalıntı ve buluntuları ile ilgili koruma ve anlatım senaryoları geliştirmek, bu senaryolar bağlamında 2 boyutlu ve 3 boyutlu alan düzenlemeleri yapmak.

-Tarihsel katmanların algılanmasını / fark edilmesini sağlamak, arkeolojik kazının ortaya çıkardığı katmanlarda birikmiş kadim bilgiyi görselleştirmek, alanda halen sürdürülmekte olan çalışmaları deneyimlenebilir kılmak.

-Metropolün gündelik yaşamına tarihsel bilgi, değer ve katmanları entegre etmek.

-Alanın mekânsal kullanım sorunlarını çözmek.

-İşlevsellik ve tarihsel değerlerin korunması / yaşatılması arasındaki dengeyi kurmak.

-Mekânın zaman içindeki dönüşümünü ve gece-gündüz kullanımını dikkate almak.

-Yere ait olanlar ile yere ait olmayanları ayrıştırabilmek.

-Alanın, geçmişten bugüne, farklı araçlarla da olsa, kentin en önemli geçiş (giriş ve çıkış) noktalarından biri olma niteliğini vurgulamak.

-Alanın yakın çevresiyle etkileşimini yeniden kurgulayarak kente eklemlenmesini sağlamak.

-Alanın İstanbul’un en yoğun ulaşım, toplu taşım ve uluslararası aktarma merkezlerinden biri olduğunun farkında olmak.

-Alanın yakın çevresi için dönüştürücü olma potansiyelini dikkate almak.

-Alandaki kazı çukurunda görülen Theodosius Limanının mimarisine ait “in situ” bulguların, liman tabanının ve onun altındaki tarih öncesi döneme ait katmanların sadece İstanbul‘un kent tarihi için değil, aynı zamanda dünya tarihi için de arz ettiği önemi vurgulamak, söz konusu kazı çukurunun proje alanının bulunduğu bölgenin karakterini belirleyen en önemli etken olduğuna işaret etmek.

Theodosius Limanı arkeolojik alanının tren ve metro istasyonlarını kullananların gündelik yaşamlarının ayrılmaz bir parçası olacağını göz önünde bulundurmak.

İstanbul trafiğinin en önemli düğüm noktalarından biri olan, her gün binlerce insanın kullandığı istasyonlarda halihazırda bulunan merdivenlerin, duvarların, kat düzlemlerinin bu altyapının en önemli bileşenleri olduğunu unutmamak, yarışma alanındaki gündelik yoğun yaya akışları ile arkeolojik alanın tarihselliğindeki kalıcılık arasında ilişki kurmak.

-Yarışma alanının kuzeyini Langa Bostanları Sokağı sınırlamaktadır. Theodosius Limanının erozyon ve kentin yayılım sürecinde dolması ile oluşan, 1955 yılına kadar kentin tarımsal ürün ihtiyacını karşılayan tarihi peyzaj değerlerinden (Yedikule Bostanları gibi) Langa Bostanları ile düşünsel ve fiziksel ilişkiler kurmak.

-Yüzeye ilave edilmesi düşünülen yapılarda yükün istasyonun mevcut taşıyıcı sistemi tarafından karşılanacağı göz önüne alınarak az katlı ve alana yayılan hafif çözümlerin önerilmesi beklenmektedir.

-Mevcut tren ve metro istasyonlarının ana taşıyıcı sistemini oluşturulan kolon, kiriş ve perde elemanlarına müdahalede bulunulmadan, döşemelerde şaft ve sirkülasyon alanları oluşturulabilir. Açılacak bu alanların, arkalarında zemin bulunan bodrum perde duvarlarından en az bir aks ötede önerilmesi gerekmektedir.

-Alandaki kazı çukuruna geçiş sağlanmak istenmesi durumunda metro istasyonunun perde duvarlarında yerleri ve boyutları uygulama aşamasında detaylı olarak değerlendirilmek üzere çeşitli kapı ve galeri boşlukları açılması önerilebilir.

-Yarışma kapsamında değerlendirilecek olan etkileşim alanlarındaki mevcut yapıların üzerine inşa edilecek yeni tasarımlarda, hafif strüktürlerin tercih edilmesi beklenmektedir.

Seçici Kurul:

-Danışma Kurulu Üyeleri

Ekrem İmamoğlu, İBB Başkanı
Mehmet Çakılcıoğlu, İBB Genel Sekreter Yardımcısı
Mahir Polat, İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı
Ufuk Kocabaş, İstanbul Üniversitesi Yenikapı Batıkları Başkanı
Ömer Yılmaz, İPA Yarışmalar Eşgüdüm Sorumlusu

-Asli Seçici Kurul Üyeleri

Zeynep Eres Özdoğan, Mimar
Nevzat Oğuz Özer, Mimar (Jüri Başkanı)
Cem Sorguç, Mimar
Ata Turak, Peyzaj Mimarı
Tunç Tibet Akbaş, İnşaat Mühendisi

-Raportörler

Başak Çelik, Mimar – İPA Yarışmalar
Serap Öbekci, Mimar – İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı

-Raportör Yardımcıları

Perihan Gülden Ökten, Mimar – İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı
S. Benan Kaya, Şehir Plancısı – İPA Yarışmalar
İ. Zeynep Konuralp, Arkeolog – İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı

(Kaynaklar: mimarlarodasi.org.t, konkur.istanbul/theodosius/)


Bezdan: Tüm Dünyada Sualtı Arkeolojisinin Kuruluş Yeri Olarak Türk Karasuları Kabul Ediliyor

Sualtı arkeolojisi uzmanı arkeolog Mehmet Bezdan,  Türkiye’nin su altı arkeolojisi alanındaki konumuna ve yapılan çalışmalarla ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu.

Bezdan, 1960’larda doğan su altı arkeolojisinin kuruluş yeri olarak Türkiye’nin tüm dünyada kabul edildiğini belirterek, “Su altı arkeolojisini Türkiyesiz anlatmak çok da doğru olmaz. Bu tam olarak, Türkiye’nin alanda su altı arkeolojisine ev sahipliği yapması sonucunda neticelenen ve 1960’ta dünyanın ilk bilimsel su altı kazısının bizim karasularımızda gerçekleştiği bir disiplin. Dolayısıyla su altı arkeolojisi eşittir Türkiye diyebiliriz.” dedi

Sualtı arkeolojisi

1982 yılında tüm dünyadan önemli bilim insanlarının  Türkiye’ye gelerek  Avrupa Konseyi çalışmasında su altı arkeolojisi üzerine Bodrum’da eğitim aldığını anımsatan Bezdan, bu eğitimi alanların, ülkelerine döndüklerinde su altı arkeolojisinin öncüsü ya da artık ikinci, üçüncü kuşakları eğiten “hocaların hocası” konumuna geldiğini anlattı.

Bezdan, “Dolayısıyla hem batıklarımız (gemi enkazı) hem batıklarımızın kazılması ve bunların müzelerde sergilenmesi hem de dünyada su altı arkeolojisinin eğitimi anlamındaki en önemli ülkenin Türkiye olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.” dedi.

Sualtı arkeolojisinin Türkiye’deki kültür turizmi içindeki yeri

Dünyanın pek çok noktasında artık kültür turizmi denilen bir olgunun başladığını, pek çok insanın tatil ve seyahat programlarını bunlara göre planladığını belirten Bezdan, su altı arkeolojisinin Türk kültür turizmine de katkı sağladığını şöyle dile getirdi:

Dolayısıyla bu programlar çerçevesinde harcama yapıyorlar. Bu aşamada tabii ki Türkiye’nin kültür turizminde su altı arkeolojisinin çok önemli bir payı var. Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin çok önemli payı var. İstanbul’da da çok önemli iki müzenin varlığını pek çok insan biliyordur. Bir tanesi Rahmi M. Koç Müzesi, diğeri de Beşiktaş’taki Deniz Kuvvetleri’ne ait olan Deniz Müzesi. Her ikisinde de özel eserler var ve ciddi sayıda ziyaretçiye ev sahipliği yapıyorlar. Bu iki müze, kültür turizminin İstanbul’daki önemli noktaları. Aynı zamanda Yenikapı’da kazılan yaklaşık 37 adet batığın gelecek birkaç yıl içerisinde nihayete kavuşacağı müzeyle beraber zannediyorum ki orada çok önemli bir alan oluşturulacak ve İstanbul, dolayısıyla Türkiye için yeni bir turizm noktası eklenecek.”

Sualtı arkeolojisinin sözlü tarihini aktaran bir kitap : “Derinlerdeki Portreler”

Türkiye Su Altı Arkeolojisi Vakfı’nın bir yayını olan “Derinlerdeki Portreler”  üç yıl süren çalışma sonucu ortaya çıkan ve dünyanın en önemli müze ve kütüphanelerinde kabul gören bir yapıt. Kitap şu ana kadar ABD Kongre Kütüphanesi, Smithsonian Enstitüsü Kütüphanesi, Princeton, Harvard, Stanford, Columbia, Cornell, Michigan, California Chicago, Sorbonne Üniversiteleri, Boston Public ve Louvre Müzesi Kütüphanesi‘ne kabul edildi.

Su altı arkeolojisinin tarihini 20 önemli söyleşiyle ele alan kitabı Bezdan “su altı arkeolojisinin sözlü tarihidir” sözleriyle betimliyor.

Bezdan, bir Türk arkeolog olarak böyle bir kitabın yazılma zorunluluğunun omuzlarına neden bir sorumluluk yüklediğini şöyle aktarıyor:

Bu üstümüze düşen bir görevdi çünkü Türk karasularında başlayan, Türk karasularında gelişen, bilimsel temelleri burada atılan ve daha sonra tüm dünyanın buradaki temeller ışığında geliştirdiği su altı arkeolojisinin sözlü tarihini bizim sularımıza ait bir hikaye… Dünyada su altı arkeolojisine emek veren kişileri, bilimsel araştırmasını gerçekleştiren bilim insanlarını, kazıları suyun onlarca metre altında görüntüleyen fotoğrafçıları, buldukları eserlerin suyun altındaki yerlerini bilim insanlarıyla paylaşan süngercileri ki, tarihe ve ülkelerine saygıları sonsuz şekilde bunu gerçekleştirmişler, çalışmalardan çıkan eserleri müzede sergileyen müzecileri ve arkeolojik çalışmaları finansal olarak destekleyen kişileri, maddi ve manevi destekçileri hepsini bir kitapta toplamaya çalıştık.”

 

(Kaynak: aa.com.tr)

 

 

 

“Yenikapı 12”, 1.200 Yıl Sonra Yeniden Denize Açıldı.

Marmara Denizi’nde 1200 yıl önce ticaret yapan “Yenikapı 12” nin replikası, iki yıl süren yeniden yapım aşamasının ardından denize indirildi.

İstanbul Yenikapı’daki Marmaray çalışmalarında Antik Teodosius Limanı’nda bulunan 37 batık gemiden biri olan “Yenikapı 12”, aslına uygun olarak meşe ve kestane ağaçları kullanılarak yapıldı.

yenikap

Prof. Dr. Ufuk Kocabaş’ın girişimleriyle canlandırılan Yenikapı 12 teknesinin bu yeniden üretim sürecinde;  İstanbul Üniversitesi Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü, RMK Tersanesi, İ.T.Ü Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ve İ.Ü Orman Fakültesi yer aldı.

Kocabaş, teknenin denize indirilene kadar geçen araştırma ve çalışma süreçleriyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:

“İlk incelemelerini yaptığımız, doktorasını üstlendiğimiz batıklarımızdan olması açısından da özel. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin daveti ve destekleriyle bu çalışmanın içine bulunduk. Bu doktora tezi bittikten sonra bir Avrupa Birliği projesinde bu çalışmamıza fon bulduk ve batığın tekrar tıpkısını yaparak canlandırmaya karar verdik. ‘O dönemin gemiciliği ve denizciliği nasıldı?’ bunu daha iyi anlayabilmek için bu çalışmayı sürdürdük. Avrupa Birliği çalışması olan LİMEN ‘Ege’den Karadeniz’e Kültürel Limanlar’ başlıklı projede sağladığımız bu fonla çalışmalara başladık. RMK Marine tersanesinde bu geminin inşaası gerçekleşti. Bugün de denize indiriyoruz.”

Gemi, Arkeoloji müzesinden sergilenecek ardından 2018’de Marsilya’daki Uluslararası Gemi ve Tekne Arkeolojisi Sempozyumu kapsamında ikinci yolcuğunu yapacak.

(Haber Kaynakları: aa.com.tr, milliyet.com.tr)

Yenikapı Kazılarında Bulunan Gemi Batığı ‘Yenikapı 12’ Yeniden Yapıldı.

(Alıntılanan haber, Hürriyet gazetesi internet sitesinde 13.12.2016 tarihinde Ortaçağ teknesi yeniden üretildi başlığı ile yayınlanmıştır.)

Yenikapı arkeolojik kazılarında bulunan ‘Yenikapı 12’ isimli tekne, Avrupa Birliği’nden 55 bin Avro fon alınarak yeniden yapıldı. Bahar aylarında suya indirilecek tekne daha sonra Marsilya’da sergilenecek.

Marmaray metro çalışmaları sırasında Yenikapı’da sürdürülen arkeolojik kazılarda çok sayıda batık gemiye ulaşılmıştı. Theodosius limanında bulunan batıklar İstanbul Üniversitesi Sualtı Kültür Kalıntılarını Koruma Anabilim Dalı Başkanı Prof. Ufuk Kocabaş tarafından laboratuvara alındı. Yenikapı’da inşa edilecek müzede batık kalıntıları amforalar ve diğer buluntular birlikte sergilenecek. M.S. 5 ve 10. yüzyıllara tarihlenen batıklar dünya denizcilik tarihine ışık tutacak. ‘Yenikapı 12’ adı ile anılan 9. yüzyıl batığı 7 metre uzunluk ve 2.5 metre genişliğe sahip.

Tekne hafif bir eğimle karinası üzerine oturarak batmış ve üzeri aniden deniz kumuyla örtüldüğü için de amfora yükünün altındaki ahşap elemanlarının büyük çoğunluğu bütün olarak ve orijinal yerlerinde korunmuş olarak bulundu. Çok sayıda anfora ile birlikte bulunan 9. yüzyıl sikkeleri ve mutfak eşyaları batığı daha önemli kıldı. Prof. Kocabaş hem ortaçağ deniz ticareti konusunda fikir vermesi hem de denizcilik tarihi açısından önemli bir süreci başlatmak düşüncesiyle ‘Yenikapı 12’nin replikasını yapmaya karar verdi. Avrupa Birliği ENPI Karadeniz Havzasında Sınır Ötesi İşbirliği Programı çerçevesinde 55 bin Euro fon aldı. Geminin birebir replika projelerini İstanbul Üniversitesi Sualtı Kültür Kalıntılarını Koruma Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Işıl Özsait yaptı.

yenikapı 2

Tekne Tuzla’da RMK Marine tersanesinde orijinalindeki gibi kestane ağacından inşa edildi. Prof. Ufuk Kocabaş projenin bundan sonraki aşamalarını şöyle anlattı: “Test sürüşü yapacağız. Geminin hızı nasıldı, draftı nasıl, rüzgâra nasıl tepki veriyor. Ortaçağ denizciliğini biraz anlamaya çalışacağız. ‘Yenikapı 12’yi İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde ve sonra da Marsilya’da sergileyeceğiz. Tekneyi dünyaya göstermek istiyoruz.”