Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Kovid – 19 Salgını, Türkiye’nin Hastane Gemisi Eksiğini Gündeme Getirdi.

Kovid-19 salgını, ülkemizin daha önce yaşamış olduğu doğal felaketlerdeki gereksinimlerle birlikte değerlendirildiğinde; yüzer hastanelerin gerekliliğini de bir kez daha gündeme getirdi.

Dünyanın tüm coğrafyalarındaki insanları tehdit eden  korona virüs salgını,  karantina amacıyla kullanılabilecek, denize kıyısı olan başka kent ya da ülkelere doğru seyrederken, yolda hastaların sağıltımını (tedavisini) gerçekleştirecek ve hastaları karadaki güvenli bölgelerdeki hastanelere nakledebilecek yüzer hastanelerin gerekliliğini de gündeme getirdi.

Konu ile ilgili olarak görüşleri alınan uzmanlar tarafından Türk tersanelerinde, hastane gemilerinin ve bu amaçla kullanılabilecek diğer türdeki yüzer yapıların kısa süre içinde yapılabileceği ve salgın koşullarında üstleneceği görevler ile önemli gereksinimleri karşılayacağı belirtiliyor.

Yakın zamanda ABD Başkanı Donald Trump, korona virüsü salgını ile mücadele kapsamında Norfolk deniz üssünde bakımı tamamlanan Amerikan Deniz Kuvvetlerine bağlı USNS Comfort hastane gemisini New York kentine göndermişti.

Sağlık sistemi çöken Venezuela’ya Çin tarafından destek amacıyla gönderilen hastane gemisi Daisha Dao, La Guaira Limanı’na ulaşmış ve  bir hafta süreyle binlerce hastaya bedava sağlık hizmeti sunmuştu.

Ne yazık ki ülkemizde Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün kurtarma gemilerinde ve Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın çok amaçlı amfibi gemileri dışında, tam donanımlı hastane özelliği bulunan bir gemi bulunmuyor.

Sürenkök: 1999 Depreminde Bir Hastane Gemisinin Eksikliğini Çok Hissedildi

İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Fatih Sürenkök, 17 Ağustos 1999 depremi sırasında Marmara Denizi’nde İstanbul – Gölcük arasında bulunarak yaralıların tedavisini sağlayabilecek bir hastane gemisinin eksikliğini çok hissedildiğini anımsatarak;  “Binlerce yaralının tedavi edilmesi gerektiği o günlerde böyle bir yüzer hastane olsaydı; yol boyunca tedavileri yapılırken deniz kıyısındaki büyük şehirlere nakil edilme şansları olurdu. Bu süre içinde afetten etkilenmemiş şehrinde hastanelerinin organizasyon şansı olurdu. Tam donanımlı olduğu ve karantina koşullarını da barındırdığı için karada başka insanlara bulaşmaması gereken virüsün önünde koruyucu duvar olarak kullanılabilir” dedi.

Dr. Sürenkök, “Kovid19 gibi beklenmeyen bir salgında bile kullanılabilecek yüzer hastane, normal zamanlarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ya da kentin ihtiyaçları için kullanılabilir. Kısa zamanda salgın ya da afetin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenir, gerekli sağlık personeli ve teknik donanımla hizmetine devam eder” diyerek yüzer hastanelerin çok işlevli olarak kullanılabileceğini belirti.

Bayrak: “Bir Deniz Ülkesinin Mutlaka Yüzer Hastanesi Olmalıdır”

Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan vekili ve Gemi, Yat ve Hizmetleri İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Başaran Bayrak ise, 1999 depremi sonrasında gündeme gelen hastane gemisine ihtiyacın günümüzde arttığını ve Türk tersanelerinde kolaylıkla yapılabileceğini belirtti.

Bayrak, “Türkiye’nin deprem gerçeği önümüzde. Olası depremde hastanelerin zarar görmesi, can kaybını arttıracağı gibi sağlık hizmetinin aksamasına neden olur.  Mobil hastane etkilenmeyeceği için çok can kurtarır. Bir deniz ülkesinin mutlaka yüzer hastanesi olmalıdır. Yenikapı ya da Maltepe’de sabit bekleyerek günlük hastane olarak bile kullanılabilir. Normal zamanlarda şehir hastanesi gibi kullanılabilir. Yüzer hastane, 4 saatte Tekirdağ’a, 2 günde Mersin’e gider. Çelik materyalin ömrü 50 yıl olduğu için yapımı ve bakımı da kolaydır. Türk mühendisliği yüzer hastaneyi kolaylıkla yapar” dedi.

Bir diğer Seçenek: Yüzer Hastane Dubaları

Yüzer hastane seçenekleri arasında yüzer hastane dubaları da bir seçenek olarak öne çıkıyor.

Gemi İnşa Yüksek Mühendisi Dr. Burak Acar, Türk tersanelerinde 6 ayda yapılabilecek 200 yatak kapasiteli yüzer hastane dubası projesi hazırladıklarını söyleyerek. Türkiye’nin çok güçlü gemiler ve römorkörlere sahip olduğu için denizlerimizde çekilerek hareket edebilecek yüzer hastane dubasının motor ve makineye ihtiyaç duymayacağını belirtti.

Acar, “Denizden çekilerek götürülebilen ve sahil şeridinde korunaklı bir bölgeye demirlenebilen bu yapıya teknelerle ve helikopterle hastalar getirilip götürülebilir. Aynı zamanda rıhtıma yanaştırılacak dubadaki rampayla ambulansta girebilir. Helikopter dubanın üstündeki piste inerek, hastalar asansörle ilgili servise götürülür. 2’şer yataktan oluşan 100 adet yüksek kapasiteli oda bulunan duba hastanede ayrıca ameliyathane, yoğun bakım odaları, radyoloji odası, laboratuvarlar ve acil servis üniteleri de konuşlanabilir. Türkiye’de yüzer hastane dubasını yapabilecek 20’den fazla tersane bulunuyor” dedi.

 

(Kaynaklar: denizhaber.net, sondakika.com, haberturk.com, görsel: theverge.com)

 

Montiel-Soto’nun Venezuella ve Kanarya Adaları Arasındaki Göç Öykülerini Anlatan “Acı Dolu ‘Tropik’te Deniz Tutması: Diğer Adadan Notlar” Sergisi CAAM’da

Küratörlüğünü Lidia Gil Calvo’nun gerçekleştirdiği Marco Montiel-Soto’nun “Acı Dolu ‘Tropik’te Deniz Tutması: Diğer Adadan Notlar” Sergisi Centro Atlantico de Arte Moderno – CAAM’da

Bu proje, Venezüellalı sanatçı Marco Montiel-Soto’nin, on dokuzuncu yüzyıl araştırmacılarının bilimsel keşiflerinden esinlenerek, ülkesinden Kanarya Adalarına yaptığı iki yolculuktan kaynaklanıyor.

Kolomb’un ilk deniz yolculuklarının gerçekleştiği tarihten günümüze, Venezuella ile Kanarya Adalarında arasında hiç duraksamaya uğramayan bir bağlantı bulunuyor. Bu bağın kurulmasında doğal etkenler olan alizelerin ve okyanus akıntılarının elverişli olmasının da bir etkisi  olmuş.

İspanyol iç savaşının ardından Kanarya Adalarından – petrol üretiminin yarattığı ekonomik yükselmenin içinde bulunan o dönemin vaat edilmiş toprağı olarak görülen – Venezuella’ya doğru akan büyük yasadışı göç dalgası gerçekleşmişti.

Şimdi ise yüzyılın dönüşümü ile birlikte Karayip ulusunun içine düştüğü feci durum nedeniyle bu göç akışı tersine dönmüş durumda. Bugün,  savaş sonrası döneminin kendilerine verebileceğinden daha iyi bir gelecek için yaşadıkları adaları terk edenlerin torunları, geldikleri yerden daha iyi bir yaşam bulmalarının olanaksız olduğu, atalarının topraklarına geri dönüyor. Yeni ekonomik ve teknolojik sömürgeciliğin yarattığı göç dalgası, küreselleşen dünyanın yüzleştiği en zor olgulardan biri durumunda.

Kendisi de ülkesini terk etmiş biri olan Montiel-Soto, şimdi Almanya’da yaşıyor.

Maniel de Soto

Sanatçı,  ülkesi Venezuella’yı, strüktürler ve sembolik içeriği olan buluntu nesnelerden oluşturulmuş enstalasyonlar aracılığıyla bize anlatıyor. Arkeolojideki ve antropolojideki alan çalışmalarında izlenen yöntemle, alandan; gazeteler, madeni paralar, kartpostallar, eski fotoğraflar, kitaplar ayrıca sesler ve video kayıtları başta olmak üzere yaşanmışlığın izlerini üzerinde barındıran nesneleri topluyor ve bunları eleştirel bir içeriğe sahip sanat nesnesine dönüştürerek; tarihin insanları ve kültürlerini ne ölçüde etkilediğini göstermek için kullanıyor. Aynı yoldan giderek bizlere Kuzey, Orta ve Güney Amerika’ya doğru yola çıkan Kanarya adaları mirasını, yüzlerce göçmenin hayalet gemilerle “sekizinci kanarya adası” düşüne doğru giriştiği zor yolculuğu, muzdarip oldukları deniz tutması metaforu ile bize anımsatıyor.

Sergi, 9 Ağustos – 20 Kasım 2019 tarihleri arasında CAAM ‘da

 

(Kaynak: caam.net)