Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Norman Foster Vakfı-Porsche İş Birliğinin Ürünü ‘Venedik’in Su Kanallarına Bir Geçit’, Elektrikli Yeni Ulaşım Araçlarının Su-Kara Arasında Kuracağı İlişkiye Yönelik Biçimsel/İşlevsel Arayışa Öneri Niteliği Taşıyor.

Norman Foster Vakfı ve Porsche arasında kurulan işbirliğinin ilk ürünü, ‘Venedik’in Su Kanallarına Bir Geçit’ adlı mimari yerleştirme, tarihi kentte boy gösteriyor. Yapı, elektrik temelli su üstü ve karada kullanılacak yeni ulaşım olanaklarına yönelik ortaya konulan arayışlara hem biçimsel hem de işlevsel bir öneri niteliği taşıyor.

Porsche’nin tasarım ve sanat girişimi ‘Düşlerin Sanatı’ etkinlik dizisinin bir parçasını oluşturan olan mimari yerleştirme, Venedik Bienali’nin açılışında sergilenecek.

Mimarlar ve ünlü spor otomobili üreticisinin bünyesindeki tasarımcılar, niteliği değişmekte olan kentsel hareketliliğin geleceği üzerinde yeni bir düşünce üretmek için birlikte bir süredir bir proje üzerine çalışmaktaydılar. Ortaya çıkan sonuç ise; Venedik için bir ulaşım merkezi vizyonunu ortaya koyan yenilikçi bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Burada gerçekleştirilmeye çalışılan projenin, bu yeni ulaşım biçimlerinin bir ponton üzerinden su ile ilişkisini kurarken, kentsel silüet içinde nasıl bir biçimsel görünüme sahip olabileceği üzerine bir öneri geliştirme çabası olduğu kadar aynı zamanda, gereksinimlere işlevsel bir yanıt arayışı da taşıyor.

Venedik Bienali’nin (10.5 – 23.11.2025) açılış haftasında sergilenecek olan ‘Venedik’in Su Kanallarına Bir Geçit, tarihi İtalyan liman kentinin karşı karşıya olduğu ulaşım zorluklarına bir çözüm niteliğindeki bir tasarım ürünü olarak, sürdürülebilir kentsel değişim üzerine bir söylem ortaya koymayı amaçlıyor.

Porsche’nin yarış arabalarının yapımında kullanılan teknolojiden türetilen hafif alüminyum çerçeveden yapılmış hem taşıyıcı hem de sürüngen derisine benzeyen bir kabuk içinde tasarlanan 37 metre uzunluğundaki köprü, aynı zamanda Venedik’in tarihi köprüler ağını da gönderme yapıyor.

Çevresindeki tarihi dokunun görünümü ve tuğla-ahşap karışımı geleneksel dokusuyla karşıtlık oluşturan yapı, elektrikli yeni ulaşım araçlarına, su ve kara arasında bir bağlantı noktası oluşturarak e-devinimine (mobiliteye) açılan bir kapı olma niteliğine sahip. Söz konusu araçlar arasında su bisikletleri ve elektrikli spor tekneleri sayılabilir. Bu ulaşım araçları, Bienal’in açılış haftası boyunca emisyonsuz devinim (mobilite) çözümleri olarak kullanıcıların deneyimlemesine sunulacak.

Ayrıca, Studio F.A. Porsche öğrencileri tarafından, şehir içi ulaşımına yönelik geliştirilen diğer seçenek düşünceler de Bienal’de sergilenerek, geleceği yönelik öngörüler, kullanıcıların ilgisine sunulacak.

Porsche’nin Sanat ve Tasarımı Girişimi: “Düşler Sanatı”

Porsche’nin bir sanatçıyı ya da bir ortak sanat girişimini (kolektifi), düşler teması üzerine bir yerleştirme üretmeye davet ettiği etkinlikler dizisi, ilk olarak Ekim 2021’de Paris’te Palais Galliera’da Cyril Lancelin’in ‘Düşlerini Anımsa’ başlıklı yerleştirmesi ile sanat izleyicilerinin karşısına çıkmıştı. Bugüne kadar Ruby Barber, Chris Labrooy, Numen/For Use, Thomas Trum, Capsule Global, Audrey Large, Theóphile Blandet, Ezra Miller, Kwang Ho Lee ve Niceworkshop’un işbirliğiyle yaşama geçirilen ‘Düşler Sanatı’, aralarında Singapur Sanat Haftası, Milano Tasarım Haftası ve Singapur Sanat Haftası, Milano Tasarım Haftası ve Art Basel Miami, Design Parade Hyères festivali ve Frieze Seul olmak üzere dünyaca ünlü sanat etkinliklerinde yer aldı.

(Kaynak: dezeen.com, porsche.com)

Canaletto’ya Ait Olduğu Düşünülen “San Simeone Piccolo ile Büyük Kanal” Adlı Tablonun Sanatçının Öğrencisi Bellotto’ya Ait Olduğu Açıklandı.

Venedikli ressam Canaletto (1697-1768) tarafından yapıldığı düşünülen 18. yüzyıla ait “San Simeone Piccolo ile Büyük Kanal” adlı tablonun, yapılan incelemeyle, ressamın yeğeni ve öğrencisi olan Bernardo Bellotto’ya ait olduğu ortaya konuldu.

Londra’daki Wallace Koleksiyonu’nda bulunan “San Simeone Piccolo ile Büyük Kanal” (yaklaşık 1737) adlı resmin, Bellotto tarafından henüz 15-16 yaşında iken yapıldığı düşünülüyor. Bu görüş, Lelia Packer ve Charles Beddington tarafından hazırlanan “Canaletto ve Guardi: Wallace Koleksiyonu’nda Venedik Manzaraları” adlı sergi kataloğunda yer alıyor. Bu ise; söz konusu yapıtın, sanatçının bilinen en erken dönem çalışması olabileceği anlamına geliyor. Katalogda ayrıca Canaletto ve Francesco Guardi (1712-1793) ile onların çevresindeki diğer ressamlar tarafından yapılan 27 adet 18. yüzyıl Venedik manzarası yer alıyor.

Yapıt, 1859’da Christie’s tarafından satışa sunulduğunda da, Canaletto’nun önemli bir çalışması olarak tanımlanıyordu. Beddington, bu denli ısrarlı bir hatanın nedenini, Bellotto’nun Canaletto’nun yeğeni olması nedeniyle kendisini sanatçının adıyla anmasından kaynaklandığını belirtiyor.

Beddington makalesinde ayrıca; yapıtın, 1900 yılında “Wallace Koleksiyonu’nun ilk küratörü Claude Phillips tarafından da en özgün Canaletto eserlerinden biri olarak kabul edildiği”ne değinerek, bu katalogta “Wallace Koleksiyonu’ndaki sanatının en şüphesiz örneği No.498’dir” ifadesinin yer aldığını belirtiyor. No.498, “San Simeone Kilisesi ile Büyük Kanal” tablosuna verilen bir ad olarak belgede yer alıyor.

Belletto’nun tablolarına savaşın ardından Varşova’nın yenden yapımında başvurulmuştu

‘Canaletto Odası’ olarak bilinen özel bir mekanda sergilenen tablo, diğer pek çok yapıtla birlikte bir süre önce, birkaç yıl süren bir koruma ve araştırma projesinin ardından restore edilmişti. Wallace Koleksiyonu’nun yöneticisi, Xavier Bray, müzenin kuruluş vasiyeti nedeniyle yeni sanat eserlerini satı alarak bünyesine katamadığını ancak koleksiyonunun süreğen biçimden yeniden elden geçiriliyor olmasının, bu örnekte olduğu gibi yeni keşiflere yol açtığının altını çiziyor.

Bellotto, panoramik kompozisyonları, güçlü ışık-gölge karşıtlığı kullanımı ve mimari detaylara gösterdiği titizlikle karakterize edilen kuzey Avrupa şehirlerinin manzaralarıyla tanınıyor. Sanatçının tablolarında ayrıntılı betimlerine yer verdiği Varşova, İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımın ardından Polonya’nın başkentinin yeniden yapımında bile rol oynamıştı.

(Kaynak: theartnewspaper.com)

Wirkkala’nın “Karaya Çıkmaktır Yasaktır” Adlı Yerleştirmesi, Deniz Göçmenlerinin Dünyadaki ‘İstenmeyenler’ Olma Durumuna ve Tehlikeli Yolculuklarına Dikkat Çekiyor.

Maaria Wirkkala’nın, “Karaya Çıkmak Yasaktır” başlıklı yerleştirmesi, Türkiye’de ilk kez Arter’de sanat izleyicilerinin karşısına çıkıyor.

Fin sanatçı, yapıtı aracılığıyla dünyadaki göçmen karşıtı tavıra ve deniz göçmenlerinin çoğunlukla felaketle sona eren tehlikeli yolculuklarına dikkat çekiyor.

Çocukluğu Finlandiya- Helsinki ve ülkenin kuzeyinde bulunan Laponya ile Venedik kenti arasında geçiren Maaria Wirkkala, yapıtını bu coğrafyalarda deneyimlediği çevresel ve kültürel kaynaklardan derleyerek ortaya koyuyor. Bu nedenle su, hava ve ışık gibi sürekli bir değişkenlik durumu içinde devinen öğeler, sanatçının 80’li yıllardan günümüze süregelen sanatsal üretiminin merkezinde kendine yer buluyor.

Yapıt, kırık cam parçalarından oluşturan bir ‘deniz’, bu ‘deniz’in ortasında içi suyla dolu, hafifçe sallanan geleneksel Venedik teknesi olan sandolo, tavandan sarkan bir cam merdiven ve duvara yaslı tek bir kürekten oluşuyor. 2007 yılında 52. Venedik Bienali’nde Finlandiya Pavilyonunda sergilenen yapıt, aynı yıl Arter Koleksiyonu’na dahil edilmişti.

Venedik’teki kanallarda sıkça görülen uyarı levhalarında yer verilen “Karaya çıkmak yasaktır” ifadesini bir çıkış noktası olarak alan Wirkkala, bu uyarıyı, dünyanın birçok yerinde geçerli olan göçmen karşıtı tavırla ilişkilendiriyor ve göçmenlerin çoğu kez trajediyle sonlanan tehlikeli deniz yolculuklarına işaret etmek için kullanıyor. Bu bağlamda sanatçı denizin hırçın, tehlikeli yönünü ve karaya çıkılmasını olanaksız kılan koşulları çağrıştırabilmek için sergi mekanının zeminine kırık cam parçaları yerleştiriyor.

Arter Yakın Plan Kitap” dizisinin beşincisi Wirkkala’nın yapıtını derinlemesine irdeliyor

Arter Yakın Plan dizisi kitapları, Arter Koleksiyonu’nda yer alan tek bir yapıta odaklanıyor. Dizinin “Maaria Wirkkala: Karaya Çıkmak Yasaktır” başlıklı beşinci kitabı, sanatçının yerleştirmesini enine boyuna ele alıyor.

Serginin küratörü Nilüfer Şaşmazer’in kaleme aldığı bir giriş yazısına ve sanatçıyla gerçekleştirilen kapsamlı bir söyleşiye yer veren kitap, Orhan Cem Çetin’in objektifinden görsellerle sunuluyor. Kitabın tasarımı ise; Esen Karol’a ait.

“Karaya Çıkmak Yasaktır” başlıklı yerleştirme, 23 Şubat 2025 tarihine kadar Arter’de görülebilecek.

Kısaca Maaria Wirkkala

Finlandiya’nın Helsinki kentinde bulunan Sanat ve Tasarım Üniversitesi ile Fransa’nın Aix-en-Provence kentindeki École des Beaux-Arts’da eğitim gören M. Wirkkala’nın kırk yıla yayılan sanatsal üretimi, ağırlıklı olarak geleneksel sanat mekânlarının dışında ‘an’lar ve ‘yer’ler ortaya koyan mekâna özgü işlerden oluşmaktadır. Birçok kişisel sergi gerçekleştiren sanatçı, İstanbul Bienali de aralarında olmak üzere çok sayıda uluslararası grup sergisine katılmıştır. Wirkkala, 1995 yılında düzenlenen 4. İstanbul Bienali’nde Yerebatan Sarnıcı için ürettiği ‘Sahipsiz Valiz’ başlıklı yerleştirmesiyle yer aldı. Sanatçının 1997 yılında 5. İstanbul Bienali için ürettiği ‘Zihinsel Bir Bağlantı Buldum’ adlı yapıtı ise İstanbul Boğazı’nda Kız Kulesi’ne yerleştirdiği bir ışık heykeliydi. Wirkkala’nın eserleri ayrıca Venedik Bienali (1995, 2001, 2007), Echigo-Tsumari Trienali (2003’ten itibaren) ve Northern Alps Sanat Festivali’nde (2017, 2021) izleyicilerin karşısına çıktı. Sanatçının ‘O Kadar Da Masum Değil’ adlı yerleştirmesi, Helsinki Bienali’nin 2021’de gerçekleştirilen ilk edisyonunda sergilendi.

Wirkkala, 1991 yılında prestijli İskandinav sanat ödülü Ars Fennica’yı alan ilk sanatçıdır.

(Kaynak: arter.org.tr)

UNESCO Tarafından Hazırlanan Taslakta İtalyan Hükümetine, Venedik’in Sorunlarının Çözülmesi İçin Çağrıda Bulunuldu.

Venedik için Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Danışma Kurulu tarafından bir karar taslağı hazırlandı.

Taslak metinde İtalyan hükümetine, Venedik’in uzun süredir devam eden sorunlarını çözmesi için azami özveri göstermesi çağrısı yapılarak, kentin “Tehlike Altındaki Dünya Mirasları Listesi”ne alınması önerisinde bulunuldu.

Avrupa kültüründe ve tarihinde önemli bir yeri bulunan Venedik kenti, son yıllarda iklim değişikliği ve turizm kaynaklı problemlerle boğuşuyor. Şubat ayında şehirde yaşanan şiddetli kuraklık, gondolların, su taksilerinin ve ambulansların bazı kanallardan geçmesini olanaksız duruma getirmiş; 2019 yılının Kasım ayında gerçekleşen sel baskını sonucu olarak ise tarihi yapılar, tehlike altına girmişti. Bu nedenle Dünya Mirası Komitesinin 45’inci genişletilmiş toplantısı öncesinde İtalyan hükümetine çağrıda bulunuldu.

21 ülkenin temsilcisinden oluşan Kurul, yılda bir kez toplanarak “Tehlike Altındaki Dünya Mirasları Listesi”ni yeniden gözden geçiriyor. Kurul’un bu yıl, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da 10-25 Eylül’de toplanması planlanıyor.

İtalyan hükümetinin kitle turizmi, kalkınma projeleri ve iklim değişikliği başlıklı sorunlarda gerektiği kadar ilerleme göstermediğinin vurgulandığı taslakta, söz konusu sorunların, tarihi şehrin “kültürel ve sosyal kimliğini bozduğu ve kültürel, çevresel ve peyzaj niteliklerinin ve değerlerinin bütünlüğünü tehdit ettiği” kaydedilerek, kentin “Tehlike Altındaki Dünya Mirasları Listesi”ne alınması yönünde çağrı yapıldı

(Kaynak: aa.com.tr)

Venedik’in Tarihini Deniz Cephesinden Ele Alan “Venedik – Denizin Gücü” Başlıklı Sergi, Danimarka Deniz Müzesi’nde Açıldı.

Danimarka Deniz Müzesi’de açılan “Venedik – Denizin Gücü” başlıklı sergi, kentin öyküsünü, yüzyıllar boyunca özel bir deniz süper gücü olarak gelişip, serpilmesine olanak veren ‘deniz’ cephesinden bakarak anlatıyor.

Venedik’in sahip olduğu varsıllık ayrıca askeri, finansal, politik ve kültürel alanlarda sağlanan tüm başarılar, tarih süresince kenti çevreleyen denizle doğrudan bağlantılı olmuştur. 117 adet küçük adacık üzerine inşa edilen Venedik’te tüm taşımacılığın deniz üzerinden sağlanıyor olması; bu durumuyla farklı bir kentsel görünüme sahip olan bu tarihi yerleşim odağını, olağanüstü bir denizci kent durumuna getirmişti.

Marko Polo’nun da yaşadığı dönemlere denk gelen, 1300 yılında kent, 36.000 denizciye ve 3000’den fazla gemiye ev sahipliği yapmaktaydı. Venedik’e bu gemilerle Uzak Doğu’dan getirilen ipek ve baharat, daha sonra buradan Avrupa’nın diğer ülkelerine taşınmaktaydı. İşte bu ticaret, Venedik Cumhuriyeti’nin olağanüstü bir varsıllığa kavuşturmaktaydı. Günümüze geldiğimizde ise bu defa büyük yolcu gemileri, kente yüksek miktarlarda turizm gelir akışı sağlamakla birlikte, aynı zamanda bir yük de getiriyor. Öte yandan iklim değişikliği, su seviyesindeki yükselme ve kitlesel turizm, Dünya Kültür mirası olan Venedik’e bir tehdit oluşturuyor.

Sergi için Venedik Müzelerinden getirilen 100’den fazla ilgi çekici kültürel nesne, ayrıca Rönesans ustalarının tabloları ve 18. yy’dan ipek giysiler yer alıyor. Sergi kapsamında bu tarihi yapıtlar, kıyısal yerleşim yerlerinin karşı karşıya kaldığı iklim kaynaklı sorunların çözümüne yönelik olarak mimarlık ve kent planlama meslek dalları tarafından ortaya koyulan önerileri ve aktivistlerin tepkilerini dile getirdikleri asılarla (posterlerle) buluşturuluyor.

Sergi, aynı zamanda, Danimarka’nın tarih boyunca Venedik’le nasıl bir bağlantı içinde olduğunu anlatan anlatıları da içeriyor.

expona.net

expona.net

expona.net

expona.net

Zamanında, günde bir geminin yapımının bitirildiği söylenen Venedik Tersanesi, meraklı ziyaretçilerin ve casusların uğrak noktasıydı. Yakın zamanlara gelindiğinde ise, bu efsanevi kent, sanatçıların uğrak yerine dönüştüğü gibi bugün de dünyanın pek çok farklı insanın mutlaka görmek istediği yerlerin başında geliyor.

26 Ekim 2022 tarihinde açılan sergi, Expona, İtalya’dan Contemporanea Progetti ve Estonya’dan Estonya Deniz Müzesi’nin işbirliği ile yaşama geçiriliyor.

26 Ocak 2023 tarihine kadar görülebilecek olan “Venedik – Denizin Gücü”, bu tarihten sonra Estonya Deniz Müzesi’nde ziyaretçilerle buluşacak.

(Kaynaklar: mfs.dk, expona.net)

Y. Ancarani’nin Venedik Lagünündeki Hız Teknesi Tutkusunu Perdeye Taşıyan “Atlantis”, İstanbul Film Festivali Gösterim Programında Yer Alıyor.

Yuri Ancarani’nin yönetmenliğini gerçekleştirdiği “Atlantis” (2021), hız tutkusunun beden bulduğu barchino’ları (hız teknelerini) yaşamların en önemli kavramlarıyla özdeşleştiren gençlerin, Venedik lagünündeki yaşamlarından dikkat çekici bir bölümünü perdeye taşıyor.

Ancarani’nin dört yıla yayılan gözlemlerine dayanan yapım, “Genç Ustalar” bölümünde gösteriliyor.

Daniel, Venedik lagününün ağzında konumlanan Sant’Erasmo adasında yaşayan genç bir delikanlıdır. Kendi zihin dünyasında yaşayan Daniel, haz odaklı var oluş arayışları, neredeyse yerel bir külte dönüşmüş olan barchino’da (hız tekneleri) ifadesini bulan kendi akranlarından bile yalıtılmış bir durumdadır. En güçlü motorların yapılmasına yönelik gençler arasında süregelen bu tutkulu saplantı, küçük lagünü büyük bir hızla yarışan tekneler için tehlikeli bir sınanma alanına çevirmektedir.

Daniel de kendisini bir gün liderler arasına sokacak, rekorları alt üst edecek bir barchino hayali kurmaktadır. Ancak düşlerini gerçekleştirme ve diğerlerinin saygısını kazanma yolunda attığı adımlar, beklentilerinin tam tersine kendisini acıklı bir sonuca götürecektir.

luxboxfilms.com

luxboxfilms.com

Belgesel sinemayla çağdaş sanatın anlatım dilini harmanlayan İtalyan video sanatçısı ve sinemacı Yuri Ancarani’nin filmi dört yıla yayılan gözlemlere dayanıyor. Yapım, içinde yaşanan ortamı ve köksüz bir kuşağın uyuşturucu bağımlılığını, arka planı Venedik manzarasının oluşturduğu, kentin zamansız perspektifinden ve Sant’Erasmo adasının çevresinden gözlemliyor.

İlk gösterimi, Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde gerçekleştirilen “Atlantis”, 2022 yılında Luxembourg Şehri Film Şenliği – Büyük Ödül’ünü, 2021 yılında ‘La Roche-sur-Yon Uluslararası Film Şenliği’ – Yeni Dalga Jüri Ödülü’nü ve 2021’de Denver Film Şenliği’nde Maysles Kardeşler En İyi Belgesel Bölümü Ödülü’nü kazandı.

İstanbul Film Şenliği programı çerçevesinde ilk gösterimi 08 Nisan tarihinde Cinewam City’s 7’de gerçekleştirilen yapım; 14 Nisan Perşembe günü saat 11:00’de Kadıköy Sineması’nda, 19 Nisan Salı günü Saat: 13:30’de Beyoğlu Sineması’nda izleyicilerin karşısına çıkacak.

Yapımın Künyesi:

Yönetmen: Yuri Ancarani

Senarist: Yuri Ancarani

Oyuncular: Daniele Barison, Bianka Berényi, Maila Dabalà, Alberto Tedesco, Jacopo Torcellan

Yapımcı: Marco Alessi

Uzunluk: 104 dk

2021

(Kaynak: film.iksv.org, labiennale.org, luxboxfilms.com)

.

Deniz Göçmenliği Felaketine Sahne Olan Ve Venedik Bienali’nde “Barca Nostra” Adı İle Sergilenen Tekne, Yaşanan Bu Kazayı Anmak Üzere Hazırlanan Alanda Sergilenmek Üzere Sicilya’ya Geri Döndü

Venedik Bienali’nde sergilenen “Barca Nosta” ile ilgili süregelen uzlaşmazlık sona erdi ve tekne Venedik’ten, Sicilya’da bulunan Agusta kentine geri getirildi. New York Times gazetesi tarafından konuya ilişkin olarak yapılan haberde, teknenin, mavna ve römorkör ile Venedik’ten Sicilya’ya 18 Nisan tarihinde döndüğüne yer verdi.

Teknenin sergilenmesi için 18 Nisan Komitesi’nin ve Kent Konseyi’nin “Anı Bahçesi” yapımına girişmeden önce bakım ve onarım geçirilmesi bekleniyor.

Sayılarının 800 ile 1.100 arasında olduğu düşünülen mültecileri taşıyan balıkçı teknesi, Libya açıklarında bir Portekiz şilebi ile çarpışarak, 18 Nisan 2015 tarihinde, batmış ve bu kazadan yalnızca 28 kişi kurtulmuştu. 2016 yılında İtalyan donanması tarafından battığı noktadan çıkarılan bu kalıntı, Akdeniz‘deki deniz mülteciliğinin varabileceği korkunç boyutların bir göstergesi olarak; hafızalarda bir simgeye dönüşmüştü.

İtalya‘daki resmi makamlar ve yurttaşlar tarafından teknenin batış tarihine gönderme yaparak kurulan 18 Nisan Komitesi, yaşanan bu trajediyi anıtlaştırmak için bir anı bahçesi oluşturma projesi üzerine çalışma sürdürmekteydi.

Venedik Bienali’de Sergilenme Süreci

2019 yılında kent konseyi, tekneyi Venedik‘te sergilenmek isteyen Christophe Büchel‘in bu isteğine onay vermiş ve bir sözleşme imzalamış ve böylece Büchel, balıkçı teknesinden arda kalan tekne gövdesini, Barca Nostra (Bizim Tekne) adı ile 58. Venedik Bienali’de sergilemişti.

Tartışmaların Odağında Bir Tekne

“Barca Nostra”, Venedik Bienali‘nde sergilenmeye başladığından itibaren eleştirmenleri ikiye bölmüştü. Özellikle teknenin sergilendiği alanda herhangi bir tanıtım panosunun olmaması tepki çekmiş, içinde yüzlerce insanın boğularak can verdiği bu paslanmış tekne gövdesi, ziyaretçilerin yanından farkına olmadan geçtikleri ya da gölgesine sığınarak birşeyler yiyip içtikleri tanımsız bir kütleye dönüşmüştü. Her ne kadar kadar Venedik Bienali’nin tanıtım kataloğunda “Barca Nostra”ya ilişkin yer alsa da pahalı olan bu kitapçığı çok az kişinin aldığı göz önünde bulundurulduğunda, teknenin bienaldeki sergilenme biçimi bazı rahatsızlıklara neden olması çok doğaldı.

Öte yandan “Barca Nostr”a, İtalyan politik figürlerinin de yorumları ile de politik gündem de yer almıştı. Aşırı sağcı “Kuzey Ligi Partisi”nden, o dönem hükümetinin başbakan yardımcılığı görevini sürdiren, Matteo Salvini, tekneyi “politik bir propaganda” olarak nitelemişti. Salvini, daha öce de; Akdeniz’de 141 göçmeni kurtaran İtalyan sahil güvenlik gemisi Gregoretti‘nin kendi limanına yanaşmasına izin vermemiş; göçmenler, Gregoretti gemisi içinde günlerce denizde açıkta beklemek zorunda kalmıştı.

2019 Eylül ayında iktidardaki koalisyon hükümetinin çökmesi ve Salvini‘nin yönetimden düşmesinin ardından kültür bakanı Dario Franceschini, teknenin paslanmış gövdesini önünde çektiği sosyal medya videosunda şöyle diyordu; “Akdeniz’de yaşanan bir trajedinin sembolü olan bu tekneyi arkama alarak, bunca nefret söyleminin havalarda uçuştuğu ayların ardından, şunları söylemenin çok uygun olduğunu düşünüyorum: Ülkemizin bizi büyük yapan insanlık ve dayanışma gibi değerleri yeniden keşfetmeye ihtiyacı var.

Bienalin Ardından

Venedik Bienali yönetimi, etkinliğin sona ermesinin ardından 2019 Kasım ayından itibaren Büchel‘e ve sanatçının birlikte çalıştığı Hauser & Wirth sergievine, yapılan sözleşme de belirtildiği üzere teknenin Agusta Belediyesi‘ne geri götürüleceğine yönelik taahhüdde bağlı kalmaları yönünde çağrıda bulunmuştu. Bu, bir yıllık bir süreci içeren sözleşme, ayrıca” teknenin Venedik‘e götürülmesi ve yeniden Sicilya‘ya geri getirilmesine ilişkin tüm giderlerin sanatçı tarafından karşılanacağı üzerine anlaşmaya varıldığını” yönelik bir madde de içermekteydi.

Ancak “Barca Nostra” projesine yakın bazı kaynaklar tarafından belirtildiği kadarıyla; taşıyıcı arabada oluşan yapısal hasar teknenin yerinden oynatılmasını olanaksızlaştırdığı için, Agusta’ya dönüşünün gecikmesine neden olmuş; bu durumda bazı uyuşmazlıkların patlak vermesine neden olmuştu. Sanatçı, teknenin Venedik’in endüstriyel limanı olan Margera’ya getirildiği sırada taşıyıcı firmadan kaynaklanan zararı, bu firmadan sağlamaya çalışmış, öte yandan bir diğer seçenek olarak bienalin sigorta sözleşmesinden de bu zararı karşılayabileceğini düşünmüş ancak başarılı olamamıştı.

Aralık 2020’de konuyla ilgili olarak konuşan Bienalin 2019 yılı kuratörü Ralph Rugoff, şunları söylemişti. “Bienalin, sanat yapıtlarını getirilmesi için ayırmış olduğu çok sınırlı bir bütçesi bulunuyor ve bu bütçe “Barca Nostra” büyüklüğünde bir teknenin taşınarak getirilmesini karşılayacak bir büyüklüğe sahip değil. Eğer Büchel, sergilemenin ardından teknenin yeniden geri götürüleceğine yönelik olarak bir taahhüdü vermemiş olsa idi; zaten Bieanl’de sergilenmesine izin verilmezdi. Christoph, sürekli olarak; bu tekneyi, Avrupa Birliği’nin göçmen sorunundaki payının vurgulamak için Brüksel’e götürmek istediğinden söz ederdi. Bunu gerçekleştirecek bir yol bulacağından, eminim. Ancak öncelikli olarak; kendisi ve destekçileri tekneyi resmi sahiplerine geri götürme konusundaki sözleşme koşulunu yerine getirmeleri gerekiyor.”

(Kaynaklar: theartnewspaper.com, tr.euronews.com)

Taloi Havini’nin “Ruhları Genişleten Okyanus #1” Adlı Sergisi, Batı Biliminin Okyanuslara Yönelik Bilgi Elde Etme Yönteminin Karşısına Batı-Dışı Uygarlıkların Geleneksel Bilgi Birikimini Koyuyor.

TBA21-Akademi, Venedik’teki Okyanus Alanı’nda (Ocean Space) Taloi Havini’nin “Ruhları Genişleten Okyanus #1” adlı kişisel sergisinde ev sahipliği yapıyor.  Küratörlüğünü Chus Martínez’in gerçekleştirdiği sergiye verdiği başlıkta yer alan “Ruh” sözcüğü de Havini’nin batı biliminin özdekçi (maddeci) yanını yadsımasını ve geleneksel kavramlar ile suküreyi aşkın boyutuyla değerlendirme biçimini gösteriyor.

Papua Yeni Gine’nin Bugenvil Otonom bölgesinde 1981 yılında doğan Taloi Havini, şu anda Avustralya‘nın Sidney kentinde yaşıyor ve çalışmalarını burada sürdürüyor. Havini, yapıtlarını üretirken; yontu sanatı, film, fotoğraf ve ses-video yerleştirmeleri başta olmak üzere sanatın farklı dallarından yararlanıyor. Sanatçının çalışmalarının merkezinde insanoğlunun zamanı ve oylumu (mekanı) aşan eylemleri/etkinlikleri yer alıyor.

Schmidt Okyanus Enstitüsü‘nün “Sanatçılar Denizde” programı çerçevesinde, 2020 yılının Kasım ve Aralık ayları içinde, kuruluşta bir tür stajerlik deneyimi yaşayan Havini, yüksek teknoloji ile donanımına sahip olan “R/V Falkor” araştırma gemisi ile Avustralya‘nın açıklarında bulunan Büyük Set Resifi‘nin haritalandırılma çalışmalarında yer alma ve süreci gözlemleme olanağı bulmuştu.

Günümüzde, dünyadaki okyanus ve deniz tabanlarının 2030 yılına kadar haritalandırması konusundaki var olan küresel ölçekteki güncel eğilim, giderek ivme kazanmış durumda. Gelişmiş sonar sistemlerinin kullanıldığı bu süreç, kartografya çalışmalarında daha önce hiç elde edilemediği kadar yüksek çözünürlük elde edilmesine olanak veriyor. Havini tarafından ise bu durum, batı temelli bilimin, bilgi alanındaki kıyasıya yarışı olarak tanımlanıyor.

Bu çalışma yöntemlerine ve gelişmelere bir yanıt olarak; Havini, sesin ve diğer duyuların batı biliminin ötesinde, mekanı ölçme ve değerlendirme anlamında bir araç olarak nasıl kullanılacağını inceliyor. Sergiye verdiği başlıkta yer alan “Ruh” sözcüğü de Havini‘nin batı biliminin maddeci yanını yadsımasını ve geleneksel kavramlar ile suküreyi aşkın boyutuyla değerlendirme biçimini gösteriyor. Böylece burada amaçlanan, Batılı olmayan kültürlerin farklı anlatılarını ortaya çıkarırken; izleyicilerden beş duyularını buna göre konumlandırmalarını ve okyanuslar üzere olan önkabullerini yeniden gözden geçirmeleri istemek…Havini‘nin Venedik‘teki Okyanus Alanı (Ocean Space) için özel olarak ortaya koyduğu işler, çok sayıdaki deneyime, zaman-mekan sürekliliği içinde varlık vermek ve yeniden canlandırma amacını güdüyor. Havini‘nin çalışmaları çoğunlukla Okyanus‘ya ile ilintili bölge politikalarına yönelik olarak geliştirilmiş kişisel bir yanıt olma niteliği taşıyor.

1.

Taloi Havini, Habitat: Konawiru, 2016 Tek Kanallı Kayıt 16:9, HD

2.

Taloi Havini, Habitat, 2018–2019 . HD, renkli/siyah-beyaz 5.1 Çevresel Ses, 10:33 dakika

3.

Taloi Havini, Habitat, 2018-2019 HD, renkli/siyah-beyaz 5.1 Çevresel Ses 10:33 dakika

Yukarıda Havini‘nin bir batimetri yöntemi olan gemiden gönderilen ve geri gelen ses vuruşlarını gözlemlediğini ve bu teknik ile gönderilen ses dalgalarının ölçümlenmesi ile deniz tabanına ait yüksek çözünürlüklü görseller elde edildiği belirtilmişti.

Benzer biçimde Havini de “Çağrıya verilen Yanıt”ta kurduğu 22 kanallı bir ses ortamı ile, ses gönderme ve yanıt alma aracılığı ile karşılıklı bir iletişim oluşturan bir antik teknik kullanıyor. Kendi ana dili olan Hakö‘nün ve sanatçının kendi kültürünün seyir gereçlerinin ilk örneklerinin canlandırılmasının de içine katılmasıyla; Havini, mekanın ve uzaklığın ses ile ölçümlemenin ötesine geçerek; okyanusları, mekanı ve zamanı, daha derin, döngüsel bir anlayışla kavranabileceğini kanıtlıyor.

4.

Taloi Havini. “Çağrıya verilen Yanıt” 2021 Okyanus Alanı-Venedik

5.

Taloi Havini. “Çağrıya verilen Yanıt” 2021 Okyanus Alanı-Venedik

6.

Taloi Havini. “Çağrıya verilen Yanıt” 2021 Okyanus Alanı-Venedik

Sanatçının, Okyanus Alanı’nın iç mekanında tasarladığı sahne; indigo, akuamarin ve ultarmarine olmak üzere mavinin tonlarına sahip. Bu sahne, 22 adet üç aşamalı olmak üzere farklı yüksekliklere yerleştirilmiş hoparlör ile çevrili. Böyle bir seçim yapılmasının nedeni ise; sanatçının izleyicilerin suyun farklı derinliklerini hissedebilmesi ve Havini‘nin ülkesi olan Buka-Bugenvil ile bir bağlantı kurabilmesi. Zaten mekanın ortasına konumlandırılan ve bir ada çağrışımı yapan bu kütle aslında Buka‘ya ve onun coğrafi biçimine atıfta bulunuyor.

Havini, burada bilimsel keşiflerle bağlantılı olan bakış açısını altüst ediyor. Bunun yerine; dinleyicileri, seslerden oluşan gelgitlerle sarılmış bir adada toplanmaya davet ediyor. Arka planı ultramarine renkte perde ile çevrili olan alanda, belki de yaşamları boyunca hiç Pasifik’e gitmemiş dinleyiciler, Havini‘nin tasarladığı iletişimin tam orasına konumlandırılarak; etkin ve derin dinlemenin sağladığı bilginin peşine düşen figürlere dönüşüyorlar.

20 Mart tarihinde açılan sergi, 17 Ekim 2021 tarihinde kadar Venedik’teki “Okyanus Alanı”nda izleyicilerin ziyaretine açık olacak.

(Kaynaklar: ocean-space.org, tba21.org)

Rick Owens, Sonbahar/Kış 2021 Koleksiyonu Defilesini, Venedik Lido’daki Bir İskelede Gerçekleşti

Rick Owens, “Getsemane” adını verdiği Sonbahar/Kış 2021 kadın koleksiyonu defilesini, Venedik’te bulunan Venedik Lido’daki bir iskelenin üzerinde gerçekleştirdi.

Çok sayıda moda tasarımcısı, küresel salgın nedeniyle yaşamdan kopmuşluk duygusu yaşayan tüm dünya insanlığının, gereksinim duyduğu umudu, koleksiyonlarına çoğunlukla parlak renkler ve göz alıcı desenlerle taşıdı.

Ancak tasarımlarında distopik bir yaklaşım sergileyen Rick Owens‘ın Sonbahar/Kış 2021 koleksiyonu, ise, farklı bir anlayış ile ortaya çıkıyor. Tasarımcı, İsa’nın çarmıha gerilmeden hemen önce Romalı askerler tarafından tutuklandığı Getsemane Bahçesinde ruhunda yaşadığı iki uçta gidip gelen duygu durumunu, günümüzde insanlığın yaşadığı zor günler ile ilişkilendiriyor.

Hepimiz, bir çözüm bekleyerek, tarihin çok zor olan bir döneminin içinde geçiyoruz. Bu drama, bir felaket ya da makul bir sonuçla da sona erse; bu ikircikli durum, İncil’deki anlatıda olduğu üzere, benzer bir duyguyu veriyor” diyor.

Owens‘ın Sonbahar/Kış 2021 koleksiyonu defilesi için Adriyatik Denizi ile Venedik Lagününü adeta bir dalgakıran gibi ayıran Venedik Lido‘yu seçmiş. Burada denize doğru uzanan, brutal mimarinin izlerini taşıyan iskelenin üzerinde, gerçekleşen defile, Adriyatik Denizinin gri atmosferinin de yardımıyla Rick Owens markasının taşıdığı kıyamet sonrası (post-apokaliptik) tarzını çok iyi yansıtan bir ortam oluşturuyor.

Owens‘ın, defilerinde mimari oylumun (mekanın) çok önemli bir yeri bulunuyor. Tasarımcı, tasarlamış olduğu giysiler ve mekan arasında doğrudan bir ilişki kuruyor. Pre-Rafaelist ressamların tablolarından esinlendiği düşünülebilecek bir görüş açısından kayda alınan bu defilelerde, distopik bir atmosfer içinde devinen figürler ile adeta bir pagan ritüelinin parçasına dönüşüyor.

(Kaynak: graziamagazine.com, vogue.com)

Venedik’i Su Baskınlarından Koruyacak “Mose Projesi” İlk Kez Denendi

Su baskınları nedeniyle tarihi dokusu zarar gören ve bu nedenle sık sık dünyanın gündemine gelen Venedik’i su altında kalmaktan koruyacak “Mose Projesi’nde yer alan su engelleri ilk kez denendi.

Her yıl birkaç milimetre suya gömülen ve bu nedenle 100 yıl içinde tamamen suların altında kalma tehlikesi bulunan Venedik’i, bu ve benzeri afetlerden korumak amacıyla yapılan “Mose” (Modello di Supporto Elettromeccanico) adı verilen proje, ertelemeler ve yolsuzluk iddiaları nedeniyle, öngörülen tamamlanma süresini çok aşmış ve bu durum kamuoyunda büyük bir öfkeye yol açmıştı. Öte yandan bu süreç içinde çok sayıda İtalyan yetkili yolsuzluk nedeniyle tutuklanmıştı.

1980’lerde tasarlanan projenin yapım çalışmalarına 2003 yılında başlamıştı ve ilk duyurusu yapılan ilk planlama takvimine göre projenin 10 yıl önce tamamlanması bekleniyordu. Bu nedenle “bitmeyen proje” olarak anılan ve maliyetinin 5,5 milyar avroyu aştığı belirtilen “Mose”, Venedik’in 2019 yılının Kasım ayında yaşadığı son 50 yılın en büyük sel baskını sırasında yine gündeme gelmişti.

APTOPIX Italy Venice Flooding

1.

İtalya Başbakanı Giuseppe Conte’nin de katıldığı törende, bir buçuk kilometreyi kapsayan “Mose”nin, 78 kapaktan oluşan dört su engeli kaldırıldı ve ilk kez Venedik lagünü ile  Adriyatik denizinin bağlantısı kesilmiş oldu. Proje, su yükseldiğinde içine sıkıştırılmış hava basılan engellerin yükselerek, denizinin suyunun, Venedik içine girmesine engel oluşturması ilkesine dayanıyor.

mose 3

2.

“Mose Projesi”nin yönetiminde Sorumlu Yüksek Komiser Elisabetta Spitz, projenin tamamlanması için önlerinde 18 aylık bir sürenin daha bulunduğunu, gelecek sonbaharda suların yeniden yükselme olasılığına karşı engelleri kullanabileceklerini belirtti.

 

(Kaynaklar: denizhaber.net, bbc.com, ahaber.com.tr, görsel: theguardian.com)