Dana Adası’nda Yer alan, Dünyanın En Eski Tersanesi’nde Yeni Bulgulara Ulaşıldı.
Mersin’e bağlı Silifke ilçesindeki Dana Adası’nda 2015 yılında ortaya çıkarılan dünyanın en eski ve en büyük antik tersanesinde çalışmalar günümüzde de sürdürülüyor.
Kesintisiz 1.5 kilometrelik kıyı çizgi üzerinde konumlanan çekek yerlerinde antik dönemlerde 300 gemi üretebilen tersanenin, bu çekek yerlerine yakın bir noktada, filikaların ve sandalların özel bir üretim yöntemiyle yapıldığını gösteren yeni bulgulara ulaşıldı.
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Sualtı Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü Başkanı ve Kemer Sualtı Arkeolojisi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Hakan Öniz, elde edilen bulgularla ilgili olarak bilgi verdi.
Doç. Dr. Öniz, 2015 yılında bölgede sürdürülen çalışma sırasında Dana Adası üzerinde yaklaşık 100’e yakın çekek yeri bulduklarını belirterek, “Bunlar yeni gemi yapımı ya da gemilerin bakımı için denizden karaya kolaylıkla alınabilen rampalar. Arkeolojik dönemlere ait 100 tane rampa bulmak müthiş bir şey aslında. Bulduğumuz zaman çok heyecanlandık. Hemen Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bildirimini yaptık. 2016 yılında bakanlığımızın müsaadeleriyle yine Dana Adası üzerindeki bu 100 rampa hakkında çalışmalara başladık ve 2016-2017 senelerinde yaptığımız çalışmalarda tam 274 gemi rampası tespit ettik’ diyerek bu sayının yıl içinde 500-600 savaş gemisinin yapılması anlamına geleceğini ve bu durumun o dönede Akdeniz’deki tüm dengeleri değiştirebilecek kadar önemli olduğunu vurguladı.
Doç. Dr. Öniz, bu büyük gemilerin üretildiği alanın arka tarafında filikaların ve sandalların da özel bir konstrüksiyonla yapıldığını gösteren yeni bulgulara ulaştıklarını söyleyerek, bu bulguları uluslararası bilimsel bir dergide de makale olarak yayımlandığını belirtti.
Dünyanın en eski tersane yerleşkesi
Adadaki çalışmaların Paleolitik döneme kadar uzandığını da kaydeden Doç. Dr. Öniz, söz konusu dönemde Dana Adasında bir tersane olmadığını ancak özellikle Geç Tunç Çağı’ndan itibaren bu işlevle kullanılmaya başlandığına yönelik, arkeolojik kanıtlar bulunduğunu söyleyerek, Dana Adası dünyanın en büyük ve en eski dokunulmamış, bozulmamış tersanesi olduğunu göstermekte olduğunun altını çizdi.
Savaş gemisi yapımında önemli bir lojistik noktası
Dana Adası’nın hemen karşısındaki Toros Dağları’nda yetişen sedir ağaçlarının, gemi yapımı için temel kaynak olduğunu söyleyen Doç. Öniz, “Bu tersaneye sedir ağacı bir-iki saatte gelebilecek kadar yakın, ham madde sorunu hiç yok. Tersanenin güvenli liman olan bir bölgede olduğunu biliyoruz. 1,5 kilometre boyunca kesintisiz yan yana 300 çekek yeri. Bunun en önemli yanı ham madde kaynakları var. Gemiler denizden sıkıntısız bir şekilde yanaşabiliyor. Güvenli, düşman bir güç öyle gelip kolay kolay ada üzerindeki tersaneye saldıramıyor.” dedi.
Ünlü Kilikya korsanlarının üssü
Kilikya’daki, 300 geminin yapılabileceği olanaklara sahip olan bu tersanenin M.Ö. 5. yy’da Pers gemilerinin büyük bölümünün yapıldığı tersane olabileceğini düşündüklerini ifade etti.
Antonius ve Kleopatra’nın gemilerinin yine bu bölgede yapıldığını düşünüldüğünü ayrıca Helenistik dönemde meşhur General Antigo’nun bir tersanesinin burada olduğunu, yine Helenistik dönemdeki pek çok deniz savaşında Dana Adası’nda yapılan gemilerin kullanıldığını bildiklerini açıklayan Doç. Dr. Hakan Öniz, “Sonrasında meşhur Kilikya korsanları devreye giriyor. Milattan önce birinci yüzyılda yaklaşık 1000 gemiyle Yunanistan’da 500 yerleşimi yağmalayan, hatta bir dönem Roma İmparatorluğu’na kafa tutan Kilikyalı korsanların gemilerinin çoğunluğunun Dana Adası üzerinde yapıldığını söyleyebiliyoruz. Bununla ilgili arkeolojik kanıtlarımız var” dedi.
(Kaynak: dha.com.tr)
Antalya – Mersin Kıyılarında 15 Yeni Gemi Batığı Belirlendi.
Antalya-Mersin kıyısı açığında yapılan sualtı çalışmalarında 15 yeni gemi batığı bulundu. Keşfedilen batıkların bazılarının yüklerini boşaltmalarının ardından çıktıkları dönüş seyrinde yakalandıkları fırtına nedeniyle sulara gömüldükleri düşünülüyor.
Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Kültür Varlıkları Koruma ve Onarım Bölüm Başkanı su altı arkeoloğu Doç. Dr. Hakan Öniz’in önderliğindeki ekip, su altı araştırmalarını Antalya-Mersin açıklarında sürdürüyor. Çalışmaya, 12 farklı ülkeden 20 yabancı uzman da destek veriyor.
Yapılan son araştırmalarla kıyı bölgelerinde 15 yeni gemi batığı keşfedildi. Bu batıklarla birlikte gemi batığı sayısı 350’ye yükselmiş oldu. Doç. Dr. Öniz, batıklardan elde edilen bilgilerle dönemin ticareti, sosyal yapısı ve ekonomik durumuna dair önemli verilere ulaşılabildiğini belirterek, “Bunlar birer zaman kapsülü özelliği taşıyor. Milattan önceye ait bir gemi batığı bulduğumuzda, içerisindeki eserler sayesinde o dönemin gemi teknolojilerini ve amforaların üretim yöntemlerini anlayabiliyoruz. Her bir batık, ayrı bir kitap gibidir” ifadesinde bulundu.
ntv.com.tr
Keşfedilen batıklardan bazılarının yüklerini boşaltıp dönüş yolunda iken fırtına sebebiyle battığının düşünüldüğünü belirten Doç. Dr. Öniz, gemilerin yerlerinin belirlenmesinin ardından Kültür Bakanlığı’na bildirimde bulunulduğunu böylece gemi batıklarının korunduğunu ve bu bölgelerde planlanacak projelerin batıklara zarar vermesinin engellendiğini de sözlerine ekledi.
(Kaynaklar: ntv.com.tr, antalyakorfez.com)
Soli Pompeipolis Antik Kentinde İlk Defa Bu Yıl Başlatılan Kazı Çalışmalarında 1.800 Yıllık Limanın Gün Yüzüne Çıkarılması Planlanıyor.
Mersin’in merkez Mezitli ilçesinde yer alan Antik Soli Pompeipolis kentinin 1.800 yıllık limanının gün yüzüne çıkarılması amacıyla kazı çalışmaları bu yıl ilk defa başlatıldı.
İki ay boyunca süreceği belirtilen kazı çalışmalarında, ilk aşamada limanın mendirekleri; son aşamada ise limanının sütunlu caddeyle olan bağlantısı gün yüzüne çıkarılacak.
Doğu Akdeniz’in en önemli ve en büyük limanları arasında bulunduğu belirtilen, tarihi 2. yüzyıla uzanan Soli Pompeiopolis Antik Limanı’nda gerçekleştirilen kazılar, Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Müzecilik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Remzi Yağcı başkanlığında 4 Ağustos’ta başladı. Çalışmalar, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izniyle, Mezitli Belediyesi, MIP (Mersin Uluslararası Liman İşletmeciliği A.Ş.) ve Mersin Deniz Ticaret Odası’nın desteğiyle sürdürülüyor.
Prof. Yağcı, bir dönem Doğu Akdeniz’in en büyük limanlarından birisi olan kentte başlatılan çalışmalara ilişkin olarak şunları söyledi: “Bu liman büyük Pompeius’un kurduğu kentin limanı. Liman çok önemli bir ekonomik hareketliğin göstergesidir. Zaten Soli Pompeipolis büyük bir kent. Görünür kısmı az olmasına rağmen Roma İmparatorluğunda aktif limanlardan birisi.”
Roma’ya ait limanla arasında yapılan karşılaştırmada Pompeipolis ile İtalya’daki bir limanın benzer oranlarda olduğunun görüldüğünü belirten Yağcı, “Sağlam bir yapısı var. 2 katlı bir yapı. Bunun bitmiş hali kentin kuruluşunun 249. yıldönümünde basılan bir sikke üzerinde görülüyor. Mendireklerinin ağızlarında heykeller var. O yüzden burası görkemli bir liman. Tabi buranın açığa çıkarılması orta vadeli değil, uzun vadeli bir projedir” dedi.
iha.com.tr
Limanın 2. yüzyılda bitirilerek etkin bir duruma geldiğini vurgulayan Yağcı, sürdürülen kazı çalışmalarının aşamalarını ve önceliklerini şöyle dile getirdi: “En önemlisi burayı sütunlu cadde ile bağlamaktır. Burası kumla dolduğu için liman şu anda hemen hemen 4’de 3’ü kumun içinde. Bizim bu durumda geriye doğru önce mendirekleri açığa çıkarıp, buranın bir liman olduğunu en azından kamuoyuna göstermek istiyoruz. Buranın daha titiz korunması gerektiğini, koruma altına alınması gerektiğini ve en son aşamada da sütunlu caddeyle birleştiğini göstermek istiyoruz. Yani denizin sütunlu caddeye kadar gittiğini göstermek amacındayız.”
(Kaynak: iha.com.tr)
Anemurium Antik Kenti’nde Su Altında Kalan Kent Limanının Yerinin Belirlenmesi İçin Çalışmalar Sürdürülüyor.
Mersin’in Anamur ilçesindeki Anemurium Antik Kenti’nin bulunduğu bölgede; karada, kazı ve restorasyon çalışmaları sürerken, eş zamanlı olarak deniz dibinin kıyıya yakın bölümünde şehre ait kalıntıların ve antik limanının konumunun belirlenmesi çalışmaları sürdürülüyor.
Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi ve kazı başkanı Prof. Dr. Mehmet Tekocak başkanlığındaki çalışmalarda; farklı bilim dallarından ve üniversitelerden akademisyenler ve arkeoloji bölümü öğrencileri de yer alıyor. 2016 ile 2018 yılları arasında daha çok yüzey taraması yapılan antik kentte, son dört yılda; hem kazı hem de koruma ve restorasyon çalışmaları yıl boyunca aralıksız olarak bir arada sürdürülüyor.
Çalışmalar başta T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü olmak üzere, Türk Tarih Kurumu, Konya Selçuk Üniversitesi, belediyeler ve özel sponsorların desteğiyle yürütülüyor.
1950’li yıllardan bu yana denizin yaklaşık 50 metre kıyıya doğru ilerlemesinin sonucu olarak su altında kaldığı değerlendirilen antik liman, su altı arkeologları tarafından aranıyor. Çalışmalarda liman ile ilgili izler belirlenmeye çalışılırken; ayrıca denizin dibinde bulunan diğer kültür varlıkları da kayıt altına alınıyor.
Antik Çağda Dağlık Kilikya Bölgesinin En Önemli Limanı: Anemurium Antik Kenti
Coğrafi konumu nedeniyle; doğudan batıya, kuzeyden güneye tam bir kavşak noktasında yer alan, bölgenin en önemli liman kenti olan Anemurium, ayrıca Anadolu’daki antik kentler arasında ve belki de dünya üzerindeki en zengin nekropol alanına sahip.
Kazı başkanı Prof. Dr. Tekocak, liman kentinin deniz ticaretindeki öneme ilişkin şunları aktarıyor: “Antik Çağ’da Doğu Akdeniz deniz ticaret güzergahında olması sebebiyle de doğu ve batı dünyası arasında ticareti yapılan ürünlerin taşınmasında kullanılan gemilerin uğrak noktalarından biriydi. Ayrıca Kıbrıs’ın da Anadolu ve diğer yerleşimlerle olan ilişkisini sağlayan bir liman kenti olma özelliğine sahipti. Bu yönüyle antik dönemde Anamur Ovası için bir pazar yeri ve idari merkez olan kent, Kıbrıs’a olan yakınlığı sebebiyle de bir ticaret merkezi rolü üstlenmiştir. Bu sebeplerle Hellenistik ve Roma Dönemlerinde, dağda yaşayan komşu kabilelerin ve Akdeniz’de yaşayan korsanların sık sık istilalarına maruz kalmıştır.”
Kentte Sürdürülen Sualtı Arkeolojisi Çalışmaları
Karadaki çalışmalarla birlikte sürdürülen su altı çalışmalarına ilişkin olarak Prof. Dr. Tekocak : “Antik kentimiz bir liman kentiydi ama o çağda liman olarak kullanılan alanın tam olarak neresi olduğunu henüz bilmiyoruz. Biz Anemurium’da su altı araştırmalarında iki farklı çalışma yürütüyoruz. Bunlardan ilki su altında kalmış olan kültür varlıklarının tespit ve belgelenmesi. Bunun için tespit edilen mimari parçaların fotoğraflama, envanterleme ve koordinatlandırma çalışmaları yapılıyor. İkincisi ise antik limanın neresi olabileceği yönündeki araştırmalarımız. Bu kapsamda su altı arkeolojisi yapan ve dalgıç eğitimi alan ekip üyelerimizce su altı tarama çalışmaları profesyonelce yürütülüyor. Elimizdeki raporlardan denizin 1950’li yıllardan bugüne yaklaşık 50 metre karaya geldiğini biliyoruz.
Su altında farklı tipte yapılara ait birçok mimari parça olduğunu görüyoruz. Ama ne yazık ki bunların ne tür bir mimari yapıya ait olduklarını henüz bilmiyoruz. Yani bunlar bir tapınağa mı yoksa liman caddesine mi ya da günümüzdeki antrepolar düşünebileceğimiz bir granarium olup olmadıklarını henüz kesin olarak bilmiyoruz. Bunlar hakkındaki kesin bilgileri halen yürütmekte olduğumuz çalışmalar neticesinde elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucu söyleyebileceğiz. Ama şunu gördük ki bu sahil bugünkü gibi değildi. Daha ilerde olmalıydı, sualtı araştırmalarımız da bize bunu net bir şekilde gösterdi” dedi.
Kentteki su altı araştırmaları Sütçü İmam Üniversitesi Su Altı Anabilim Dalı’ından Doç. Dr. Oktay Dumankaya ve ekibi tarafından yürütülüyor.
Ekipte yer alan su altı arkeoloğu Çağlar Aktağ, su altındaki incelemeler sırasında çeşitli mimarı öğelerin belirlendiğini aktararak; “Bunları su altı kameraları ile belgeliyoruz. Yerinde ölçülerini alarak koordinatlı bir şekilde çizimlerini yapıyoruz. Daha sonra bunları laboratuvarda bilgisayar ortamında işleyerek raporlarımızı yazacağız. Öncelikle antik kentin limanının nerede olabileceğini belirlemeye dönük çalışmalar yapıyoruz. Bunun için de kentin kıyı hattının ne kadar geride kaldığını belgeliyoruz. Bu çalışmaların ardından Side-Scan Sonar (Yan Taramalı Sonar) cihazlarla olası liman yapılarının kum altında kalıp kalmadığını belgeleyerek tespit çalışmalarını sonlandıracağız.” dedi.
(Kaynak: iha.com.tr)
“Mersin Su Sporları ve Yaşam Merkezi” Yaşama Geçiriliyor. Yerleşkede, ‘Sualtı Heykel Parkı’, ‘Su Sporları ve Sahil Sporları Merkezi’ De Yer Alacak
Mersin’de içinde ‘Sualtı Heykel Parkı’na ve ‘Su Sporları ve Sahil Sporları Merkezi’ne de yer verecek olan “Mersin Su Sporları ve Yaşam Merkezi” yaşama geçiriliyor. Projenin, Mersin’deki turizm etkinliklerini, deniz turizmi odaklı olarak dönüşüme uğratması amaçlanıyor.
Mersin Valiliği eşgüdümünde İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından yürütülen “Mersin Su Sporları ve Yaşam Merkezi” projesi ile ilgili olarak Mersin Valisi Ali İhsan Su başkanlığında bir tanıtım toplantısı gerçekleştirildi. Valilik toplantı salonunda düzenlenen toplantıda Vali Su, yapılması amaçlanan bu projeyle; Mersin‘deki turizm etkinliklerinin, deniz turizmini odak noktasına alacak biçimde geliştirilerek deniz turizminden yararlanan turist sayısının arttırılmasını; böylece, deniz turizminden elde edilen katma değerin yükseltilmesini ve deniz turizmi kaynaklı gelirlerinin arttırılmasının amaçlandığını belirtti.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı eşgüdümünde Çukurova Kalkınma Ajansı (ÇKA) tarafından yürütülen “2020 Yılı Turizmde Destinasyon Yönetimi Küçük Ölçekli Altyapı Mali Destek Programı” kile yaşama gerçekleştirilecek “Mersin Su Sporları ve Yaşam Merkezi” yerleşkesinin kapsamında; 140 adet yontunun bulunduğu ‘Mersin Sualtı Heykel Parkı Dalış Merkezi’, ‘Su Sporları ve Sahil Sporları Merkezi’ yer alırken; ayrıca bungalovlar ve çadırlı kamp alanlarından oluşan konaklama birimleri ve rekreasyon alanları bulunacak.
(Kaynak: iha.com.tr)
Antalya’da 18. Yüzyıl Osmanlı Dönemi Savaş Gemisi Batığı Bulundu
Antalya ve Mersin kıyılarında su altı araştırmaları yapan, Akdeniz Üniversitesi Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölüm Başkanı Doç. Dr. Hakan Öniz ve takımı, Antalya’da denizin 40-50 metre derinliğinde yaklaşık olarak 10 santimlik kum örtüsüyle kaplı Osmanlı savaş gemisi batığı buldu.
18. yüzyıl Osmanlı savaş gemisi batığı ile ilgili olarak Doç. Dr. Öniz, şunları söyledi:
“Muhtemelen bir savaş gemisi. Antalya’nın batısında, denizin 40 ile 50 metre derinliğinde ulaştık bu batığa. Neredeyse geminin tüm aksamı duruyor. Sanki bir zaman kapsülü gibi batığın üzerinde her şey donmuş gibi. Araştırmalarımızla neredeyse battığı güne ulaşmak mümkündü. Ahşap aksamı, topları, gülleleri dışında o dönemin teknolojisiyle yapılmış yelken donanımı, suyun içinde kumun altında saklı haldeydi. Gemi ortalama 10-20 santimlik kum örtüsüyle kaplıydı. Kum örtüyü araladığımızda, geminin yelken donanımının tüm orijinal haline ulaşmak mümkün oldu. Bizi son derece heyecanlandıran bir batık oldu. Çünkü böyle bir yelken teknolojisine daha önce hiç rastlamamıştık. Kurşun helezonları, halatları, demir aksamı ve ahşap komponentleriyle bir 18. yüzyıl savaş gemisiydi. Gemide çeşitli boyutlarda toplar var. Geminin dengesi de bu toplarla ayarlanmış. Büyük toplar eşit olarak geminin güvertesine dağıtılmış. Muhtemelen İstanbul ya da Çeşme’deki Osmanlı deniz üslerinden yola çıkmış ve Antalya’nın batısında fırtına sırasında bir adacığa çarparak batmış.”
Yenilerle birlikte bugüne kadar yaptıkları araştırmalarda ortaya çıkan batıkların sayısının 300 olduğunu belirten Doç. Dr. Öniz, Antalya ve Mersin kıyılarındaki yeni batıkların denizin 10 ile 50 metre derinliklerinde belirlendiğini söyledi.
2020 yılında, daha önce araştırma yapılmamış bölgelerde su altı robotları, yandan taramalı sonarlar, multibeam sonarlar ve dronlarla en son teknolojiyi kullandıklarını kaydeden Doç. Dr. Öniz, ileri teknoloji sayesinde daha önce inilmemiş derinliklere indiklerini aktardı. Araştırmalarında, denizin 55 metre derinliğine kadar indiklerini söyleyen Öniz, bu nedenle bulunan batıkların da görece daha iyi durumda olduğunu vurguladı.
2020 yılı su altı araştırmalarında Osmanlı batığının yanı sıra yine o dönemde savaş filosunun yanaştığı emniyetli doğal liman da belgelediklerini vurgulayan Öniz, “Bu bölgede denizin 25-50 metre derinliklerinde gemi çapaları bulduk. Ayrıca bakır kazanlar belgeledik. Bu kazanların, gemilerin denizdeyken bakımlarının yapılmasında kullanılan ziftleme kazanları olduğunu düşünüyoruz. Osmanlı döneminde gemiler denizdeyken sağa ya da sola yatırılıp kuruduktan sonra ziftleme yapılıyormuş. Yaptığımız bu çalışmalarda, Osmanlı savaş filolarının denizde her an mobil vaziyette beklediğini anladık. Günümüzden 250-300 yıl önce Osmanlının denizdeki filolarının gerekli durumlarda bakımlarının da denizde yapıldığını anlamış olduk” dedi.
Osmanlı batığının su altı kazı çalışmalarına, Demre Müzesi ile birlikte 2021 yılında başlamayı planladıklarını belirten Doç. Dr. Öniz, yapılan birlikte kazılarla, bu döneme ilişkin ayrıntılı bilgilerin de ortaya çıkacağını söyledi.
(Kaynaklar: denizhaber.net, görsel: londragazete.com, ntv.com.tr)
Akkale Antik Kenti’nde Sürdürülen Kazı Çalışmalarında Denizcilerin Kullandığı Bir Hamam Yapısı Ortaya Çıkarıldı.
Antik dönemlerde deniz ticaretinin önemli duraklarından biri olan Akkale Antik Kenti’nde sürdürülen kazılarda, bu kente gelen denizcilerin kullandığı bir hamam ortaya çıkarıldı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın himayesinde Mersin Erdemli ilçesine bağlı Kumkuyu Mahallesi’nde yürütülen kazılar, Mersin Müzesi ve Mersin Üniversitesi (MEÜ) Kilikia Arkeolojisini Araştırma Merkezinin işbirliğiyle üç yıldır sürüdürülüyor.
Kazının bilimsel danışmanlığını yürüten MEÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu, kazılarda etkileyici bir hamam yapısının ortaya çıkarıldığını belirtti:
“Yerleşimdeki konaklama mekanı, hamam, sarnıçlar ve depolar gibi yapılarla Akkale’nin, deniz ticareti yapan gemiciler için bir konaklama ve ihtiyaçlarını karşılama merkezi olarak faaliyet gösterdiği görülüyor. Hamamın milattan sonra 4 ile 7. yüzyıl arasında yapıldığını tahmin ediyoruz. Hamamın, etrafındaki su sarnıçları ve diğer yapılarla bağını ortaya çıkartmak istiyoruz.“
Akkale’nin geçmiş dönemlerde deniz ticaretinin önemli bir merkezi olduğun belirten Aydınoğlu, denizcilerin kente nasıl yararlandığını şöyle aktardı:
“Akkale’ye gelen gemilerin mürettebatı, limana yanaşıp ikmallerini yaptıktan sonra banyo ihtiyaçlarını burada gideriyorlardı. Aynı zamanda, gemilerin tatlı su ihtiyacını da 7 milyon litre su alma kapasitesine sahip sarnıçtan karşılıyorlardı. Antik hamamda, soğuk ve sıcak su kanalları ile halk arasında göbek taşı denilen yapıların, dinlenme alanlarının ortaya çıkarılmasını hedefliyoruz.”
Aydınoğlu, antik kent yerleşkesinde belirlenen çok sayıda kalıntının buranın bir liman yerleşimi olarak kurulduğunun ve bu gereksinimin çevresinde geliştiğinin kanıtı sayılabileceğini belirtti.
(Kaynak: aa.com.tr)
Dana Adası’ndaki 3000 Yıllık Tersanede Gerçekleştirilen Yeni Kazılarda 14 Sandal Çekek Yeri ve Sarnıçlar Bulundu
(Alıntılanan bu haber, arkeolojihaber.net adlı sitede “3000 Yıllık Tersanede 220 Sarnıç ve 14 Sandal Çekeki Bulundu” başlığı ile yayınlanmıştır. )
Mersin’in Silifke ilçesine yakın Dana Adası’ndaki 3000 yıllık tersanede, 220 sarnıç ve 14 sandal çekek yeri bulundu.
Uluslararası Sitler ve Anıtlar Konseyi (ICOMOS) Sualtı Kültür Mirası Komisyonu Genel Sekreteri Doç. Dr. Hakan Öniz, Kültür Bakanlığı izniyle ve Silifke Müzesi Başkanlığı’nda Mersin’in Silifke ilçesinde bulunan Dana Adası üzerindeki çalışmaların 2015 yılında başladığını belirtti. Bilimsel danışmanlığı yaptığı çalışmalarda Dana Adası’nın arkeolojik öneminin giderek yoğun biçimde ortaya çıktığını kaydeden Doç. Dr. Öniz, “Dana Adası’nda 2016 yılında 276 antik çekek yeri ortaya çıkarmıştık. Geçen yıl ve bu yıl ise toplam 220 sarnıç tespit ettik. Bunların hepsinin tek tek çizimleri yapıldı, hacimleri hesaplandı. 2018 yılında yaptığımız çalışmalarda gemilerin sandallarının da özel çekek yerlerinde yapıldığını gördük. Bu da muhtemelen bu alanda dünyada ilk kez karşımıza çıkıyor. Özel olarak dizayn edilmiş 14 sandal çekek yeri tespit ettik” dedi.
Tunç Çağı’ndan itibaren önemli bir tersane
Dana Adası’ndaki antik tersanenin dünyadaki varlığını ve bütünlüğünü korumuş en büyük ve muhtemelen en eski tersane olabileceğini düşündüklerini aktaran Doç.Dr. Öniz, “Bu tersanenin en az 3000 yaşında olduğunu tahmin ediyoruz. Tunç Çağı’ndan itibaren Demir Çağı, Klasik Dönem, Helenistik Dönem, Roma ve Bizans dönemlerinde çok yoğun kullanıldığını gösteren kanıtlara ulaştık. Savaş ve ticaret gemilerinin yapımı gerçekleşmiş. Döneminin denizcilik endüstrisini yansıtan muazzam bir tersane” diye konuştu.
Adada 12000 kişinin yaşadığını düşünüyoruz
2018 yılı çalışmalarında tersane işçileri, güvenlikte kullanılan askerler, tersane işçilerinin aileleri olmak üzere ada üzerinde yaşayan toplam nüfusun kaç kişi olduğuna yönelik bir çalışma da yürüttüklerini belirten Doç. Dr. Öniz, şunları kaydetti:
“Çalışmalarımızda ada üzerindeki 220 sarnıç tespit ettik, ama bunların 300’den fazla olduğunu düşünüyoruz. En az 12 bin kişinin yaşadığını düşündüğümüz adada bu sarnıçlar sayesinde su problemi olmadan hayatın sürdürüldüğünü tahmin ediyoruz. Adada tarım için kullanılabilecek arazi kısıtlı sahada yapılmış. Kendilerine yetecek kadar tarım yapmaya çalışmışlar. Hayvancılık hemen hemen hiç yok. Ada üzerinde M.Ö.6’ncı binlerde yaşam olduğunu tespit ettik. İnsanlar en azından o dönemde adaya avlanmaya gelmiş. Muhtemelen M.Ö. binden itibaren de ada üzerinde tersane endüstrisi başlamış.”
Kilikya korsanlarının gemileri de bu adada yapılmış
Dana Adası’nın Kilikya bölgesindeki tüm kentlerle ilişki içinde olduğunu da anlatan Doç. Dr. Öniz, “Adanın Kıbrıs ile de bağlantısı var, çünkü M.Ö. 7-6’ncı yüzyıla tarihlenen Kıbrıs amforaları bulduk” dedi.
Yüzey araştırmaların adada en az 8 bin yıldır insanların varlığını kanıtladığını ifade eden Doç. Dr. Öniz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Halen adadaki tersane alanındaki bazı yapıların dünyada benzeri yok. Yapılan çalışmalar, M.Ö. 2 ve 1’inci yüzyıllardaki meşhur Kilikya korsanlarının gemilerinin de bu adada yapıldığını kanıtlıyor. Bu tersanenin dünyada ayakta kalan bir benzeri yok. Dana Adası, denizcilik ve tersanecilik alanında dünyada bugüne kadar bilim dünyasının görmediği birçok yeni şeyi karşımıza çıkarmaya devam ediyor.”
‘Ada üzerinde kazı çalışmalarına başlamayı planlıyoruz’
Türkiye’nin, dünya denizciliği için eşsiz bilgi kaynağını korumayı başardığını vurgulayan Doç.Dr. Öniz, “2018 yılında şu ana kadar ada üzerinde yüzeyden görülebilen yapıların tespitleri ve çekek yerlerinin çizimleri ve plana alınması gerçekleşti. Artık bundan sonraki hedefimiz Dana Adası’nın gerçekte hangi dönemlerde kullanıldığını tam olarak kanıtlayabilecek bilimsel verilere ulaşmak. Bunun için de Kültür Bakanlığı ile birlikte ada üzerinde kazılara başlamayı hedefliyoruz. Bu kazılar dünya denizcilik tarihine önemli katkılar sağlayacak” ifadelerini kullandı.
Ece Kınacı’nın Kısa Filmi “Seabird”, 17. Akbank Kısa Film Festivali’nde
Yönetmenliğini Ece Kınacı’nın yapmış olduğu “Seabird” (2017), 17. Akbank Kısa Film Festivali’nin programı içinde yer alıyor.
Mersin’in Anamur ilçesinde, baraj yapılınca su altında kalan terkedilmiş bir köyde çekilen film, “toplumsal gerçekler, acımasız entrikalardan beslenen beşeri ilişkiler, bir uyum içerisinde anlatılabilir mi? “Hepimiz birsek, bir taneysek, arada kalmış kimlikler, benlikler, bilinçler nedir?” sorusunu; bir köylü kadın karakteri (Nermin Cantürk) ve bir cansız manken ile sembolize ederek deneysel bir yolla izleyiciye sunuyor.
Daha önce Rofife Film Festivali’nde birincilik ödülü kazanan film, 24 Mart 2018 tarihinde festivalde gösterilecek.
(Kaynaklar: milliyet.com.tr, akbanksanat.com)