Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Yontu Sanatçısı G. Lebrija Tarafından Tasarlanan “El Faro”, Deniz Feneri İşlevinin Yanında Sanat Galerisi Olarak da Kullanılacak.

Meksikalı sanatçı Gonzalo Lebrija tarafından Meksika’nın batısındaki Costalegre sahilinde El Faro adlı deniz fenerinin tasarımı gerçekleştirildi.

Mimarlığın ve yontu sanatının ara kesitinde konumlanan yapı, bir deniz feneri olmasının yanında sanat galerisi olarak da işlev görecek.

El Faro, Meksika’nın Jalisco Pasifik Kıyısında inşa edilmekte olan Xala konut ve turizm yerleşkesinin bir parçasını oluşturuyor. 2026 ‘da tamamlanması öngörülen yerleşkede; 115 konut, iki butik otel, bir hostel ve çok sayıda sahil villası yer alacak,

Bir yerel “simge” olarak tasarlanan El Faro, tekneler ve balıkçılar için bir deniz feneri olarak faaliyet göstermekle birlikte aynı zamanda bir sergi alanı olarak da işlev görecek.

Sahip olduğu biçimle, tüm zamanlardan bağımsız görünmesi amaçlanan yapının, denizden tekneler tarafından görülebilmesi için beyaz boya yerine, Costalegre manzarasına daha iyi uyum sağlaması için beyaz renkte doğal malzemelerden elde edilen bir kaplama kullanıldı.

İç Mekan

Giriş katı, dış cephesi kemerli bir girişten geçilerek ulaşılan 18 metre yüksekliğindeki bir alana açılıyor. Alandaki bu uzamsal yükseklik ve doğal aydınlatma, iç mekanda çok amaçlı kullanıma olanak sunuyor. Lebrija, sanatçılara, mekâna özgü projeler yapmaya yönelik çağrıda bulunacak bir program üzerinde çalışma yürüttüklerini söyleyerek, bu çalışmalarını kapsamının yerleştirmeler ve deniz fenerini konu alan yapıtlar içermesini istediklerini belirtiyor.

.

İç mekandaki spiral bir merdiven, yapının iç duvarlarını boyunca, Deniz fenerinin en üst kotuna konumlandırılan gözlemevine doğru yükseliyor. Merdiven ara sahanlıklarına konumlandırılan, trapez biçimindeki dört pencere, kullanıcıların okyanusu, çevredeki plajları, mango tarlalarını ve Chalacatepec Haliçi’ni görebilme olanağı sağlıyor.

Lebrija, deniz fenerinin kamusal heykel ve büyük ölçekli sanat yapıtlarına duyduğu ilgiden doğduğunu söyleyerek, projeyi “mimari ile heykel arasında” bir noktaya konumlandırıyor. Öte yandan sanatçı, El Faro’yu, “bir deniz fenerinin ne olduğunu anlamaya çalışırken, ne olabileceğini de yeniden düşleyen çağdaş bir tasarım” olarak nitelendiriyor.

(Kaynak: dezeen.com)

Kortez Denizinde Yaşayan Bir Mutur Türü İçin Verilen Mücadeleyi Anlatan “Gölgelerin Denizi” Adlı Belgesel, 10. Avrupa İnsan Hakları Film Günleri’nde

Yönetmenliğini Richard Ladkani’nin gerçekleştirdiği “Gölgelerin Denizi” adlı belgesel, 10. Avrupa Birliği İnsan Hakları Film Günleri programında yer alıyor.

Yapım, Meksika’daki Kortez Denizinde yaşayan ve soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıya kalan bir mutur türünü korumak amacıyla; bilim insanlarının, aktivistlerin, gazetecilerin ve devlet görevlilerinin verdikleri mücadeleyi ekrana taşıyor.

Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu, “10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü” etkinlikleri çerçevesinde, insan hakları konusunda farkındalık yaratmak amacıyla “AB İnsan Hakları Film Günleri” ve AB “İnsan Hakları Kısa Film Yarışması” düzenliyor. 2011 yılından bu yana her yıl düzenlenen etkinlik, bu yıl 10-20 Aralık tarihleri arasında çevrimiçi olarak gerçekleştirilecek.

17 uzun dört kısa metrajlı yapımın yer aldığı gösterim programında yönetmenliğini Richard Ladkani‘nin “Gölgelerin Denizi” (2019) adlı belgesel yapımı da yer alıyor. Belgeselin ilk gösterimi, 2019 yılındaki Sun Dance Film Şenliği‘nde gerçekleşmişti.

Gölgelerin Denizi

Meksika‘daki Kortez Denizinde hükümet yetkilileri ve çevre korumacı örgütler, uyuşturucu kaçakçılarına ve Çinli suç örgütlerine karşı bir savaşım veriyorlar. Savaşın nedeni ise “deniz kokaini” olarak adlandırılan, Totoaba balığından elde edilen organel olan: hava kesesi.

Çinliler, geçen bir kaç yıldan bu yana, milyon dolarlık bir karaborsanın oluşmasına neden olan, bu organın mucizevi bir iyileştirme gücü olduğuna inanıyorlar. Yerel balıkçılara yüksek miktarlardaki parayı kolay yoldan kazanma konusunda yapılan vaadler, bu insanları Meksikalı acımasız uyuşturucu patronlarının kucağına itiyor. Totoaba’nın kaçakçılığını yürüten suç örgütünün El Chapo’su olarak bilinen lideri, balıkçıların içinde yer aldığı, bir ağı yürütüyor, ayrıca polisin ve ordunun içinden çok sayıda devlet görevlisini de kurduğu rüşvet çarkı ile denetimi altında tutuyor.

1.

Jak Kusto‘nun (Jacques Cousteau) “Denizlerin Akvaryumu” olarak tanımladığı Kortez Denizi, bu nedenle, galsama ağı ile Totaba balığı yakalamak için, yasadışı avcılık yapan binlerce balıkçı teknesinin saldırısına uğramış durumda. Tüm bu olaylardan en çok etkilenen ise yunusgiller familyası içindeki en küçük tür olan Vakitalar (Körfez muturları) yalnızca Kortez Denizinde bulunuyorlar ve bugüne dek bu mutur türünü korumak için alınmaya çalışılan tüm önlemler, gözünü para bürümüş insanların hırslarına yenik düştü. Topyekün bir müdahale kararı alınmaz ise, sayısı 15’ten daha az kalan bu türün, gelecek 20 ay içinde tamamen yok olması, gerçekleşmesi çok olası bir durum olarak karşımızda duruyor.

Kararlı bir planlama ile son kalan Vakita‘ların yakalanarak, bir koruma havuzunda yaşatılması ve soyun sürmesi için gebe kalmalarının sağlanması, şu anda düşünülebilecek son umut olarak görülüyor. Daha önce böyle bir girişimde şimdi kadar hiç bulunulmaması nedeniyle, Vakita‘ların, bir tür tutsaklık olan, böyle yaşam koşulları içinde yaşamlarını sürdürüp sürdüremeyeceklerine ilişkin bir deneyim de bulunmuyor.

Bu arada, Deniz Çobanı (Sea Shepperd) Koruma Örgütü‘nden eylemciler, olası tehlikeli durumu hafifletebilmek için yasadışı galsama ağlarını, bu sulardan, millerce açığa doğru çekip, uzaklaştırmak için olabildiğince hızlı davranmaya çalışıyorlar. Böylece hem bu ağlara takılmış ama hala yaşayan deniz canlılarını kurtarabilmek için bir umut doğuyor, hem de ağları parçalayarak, kullanılmaz duruma getiriyorlar. Ayrıca bu çabalara öfke duyan balıkçıların saldırgan tutumlarına karşı da; korunmak amacıyla, Meksika Donanması desteğine başvuruyorlar.

Korumacı örgütlerin üyeleri, bu son derece güzel olan ekosistemi korumak için savaşırken; araştırmacı gazeteciler ve gizli istihbarat görevlileri de bu yasadışı tecimi oluşmasına neden olan satıcıları ve kaçakçıları belirlemeye çalışıyor. Suç ağının çökermek için gerekli kanıtları elde etmek, bunları toplamak ve mahkemeye sunabilmek; uyuşturucu kartellerine ve Çinli suç örgütlerinin içine sızmak ta dahil olmak üzere çok tehlikeli bir çalışmayı gerektiriyor.

Yapımın Künyesi:

Yönetmen: Richard Ladkani

Yapımcılar: Walter Köhler, Wolfgang Knöpfler

Müzik: H. Scott Salinas

Uzunluk: 104 dakika

2019

(Kaynaklar: richardladkani.com, avrupa.info.tr, görsel: seafans.net)

Meksika’da Sisal’in Açıklarında Maya Topluluklarını Köle Olarak Taşıyan Bir Geminin Kalıntılarına İlk Kez Ulaşıldı

Meksika’da yapılan su altı araştırmalarında arkeologlar, 1850’li yıllarda Mayaları taşıdığı düşünülen bir köle gemisine ait kalıntılara ilk kez, ulaştı.

Gemi, Kast Savaşı’nda tutsak edilen Mayaları Küba’daki şeker kamışı tarlalarına taşıyordu. Arkeolog Helena Barba Meinecke, Küba‘ya götürülen bu tutsakların yüksek bir ücret karşılığında satıldıklarını ve topraklarına bir daha dönemediklerini belirtti.

Bugüne kadar ABD ve çevresinde yapılan araştırmalarda enkaz halinde birkaç Afrika köle gemisi bulunmuştu, ancak şimdiye kadar Mayaları taşıyan hiçbir köle gemisi belirlenememişti. Buharlı gemiye ait kalıntı, ilk kez 2017 yılında Yucatan eyaletinin, bir dönem ünlü limanlarından biri kabul edilen Sisal‘ın yaklaşık dört kilometre uzağında ve yedi metrelik derinlikte yerel bir balıkçı tarafından bulundu.

Ancak, Meksika Ulusal Antropoloji ve Tarih Enstitüsü‘ndeki araştırmacıların arşiv belgeleri üzerindeki çalışmaları sonucunda bu kalıntının “La Unión”a ait olduğu olduğu açıklığa kavuşana kadar; batık geminin kimliği, belirsizliğini uzunca bir süre korudu.

Tutsak “Maya”ları “kargo” adı altında Küba’ya kaşıyan “La Unión” Gemisi

İspanyollar ile köleleştirilmiş yerli halklar arasında 1847-1901 yılları arasında devam eden Kast Savaşı sırasında yakalanan Mayaların, bu gemiyle şeker kamışı tarlalarında çalışmak üzere Küba‘ya götürüldüğü belirtildi. Bu dönemde Meksika‘da kölelik yasal değildi. Ancak bu ve benzer gemileri işletenler, çatışma nedeniyle topraksız kalan Mayaları, genellikle Küba‘da ‘sözleşmeli işçi’ olarak çalışacakları vaadiyle kandırıyordu.

La Unión da bu seferlerden birinde, Eylül 1861’de Havana‘ya gitmek üzere başladığı yolculuğunda kazanlarının patlaması sonucu Sisal açıklarında battı. Bunun sonucunda gemideki 80 mürettebatın yarısı ve taşıdığı 60 yolcu yaşamını yitirdi. La Unión pek çok kez esir ticareti yaparken kayıtlara geçse de, söz konusu son yolculukta gemide herhangi bir Maya olup olmadığı bilinmiyor. Çünkü kayıtları gizlemek isteyen kaçakçılar, Mayaları yolcu değil “kargo” olarak listeliyordu.

Arkeolog Helena Barba Meinecke, pek çok Maya yerleşimcinin genelde Küba‘ya götürüldüğünü ve bir daha dönemediklerini belirtti. Meinecke, “Her bir köle 25 peso karşılığında bir aracıya satılıyordu, Havana’da tekrar satılan kölelerde bu fiyat erkeklerde 160 pesoya, kadınlarda 120 pesoya kadar çıkıyordu” dedi.

(Kaynaklar: 7deniz.net, denizhaber.net, görseller: denizhaber.net)