Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

“Türkiye Batık Envanteri Projesi: Mavi Miras” Kapsamında Sualtında Çalışmalarını Sürdüren Türk Bilim İnsanları Tunç Çağına Ait Yapıtlara Ulaştı

“Türkiye Batık Envanteri Projesi: Mavi Miras” kapsamında çalışmalarını sürdüren Türk bilim insanları, sualtında Tunç Çağı’ndan kalma liman izleriyle yaklaşık 4 bin yıllık yüzlerce tarihi yapıta ulaştı.

Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü‘nden Türk bilim insanlarının Koca Piri Reis Gemisi ile yürüttüğü “Türkiye Batık Envanteri Projesi: Mavi Miras – TÜBEP” çalışması, Türkiye kıyılarındaki batıkların envanterini çıkarmayı amaçlıyor. Cumhurbaşkanlığı‘nın desteği, Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nın onayı ile gerçekleştirilen araştırmalar, başarılı sonuçlar veriyor.

Çalışma kapsamında Marmaris – Bozburun bölgesinde Tunç Çağı‘nda su seviyesine ilişkin çalışma yaptıkları sırada Minos uygarlığına ait olduğu ön görülen izlerle karşılaşan bilim insanları, burada yüzlerce konik kap, fincan, tezgah ağırlıkları, mutfak kapları, gaga ağızlı testilerden oluşan seramikler ile taş baltalara ulaşan sualtı araştırma takımı, yapıtların M.Ö. 18. yüzyıla yani Orta Tunç Çağı‘na tarihlendiğini ortaya çıkardı.

Tunç Çağı‘ndan günümüze kalan en büyük ve en eski buluntuların yer aldığı tahmin edilen bölgede Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Başkanlığı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Harun Özdaş bilimsel danışmanlığında yürütülen çalışmayla Anadolu ve Minos uygarlıkları arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılması, çok az verinin ele geçtiği Tunç Çağı tecim yollarına ilişkin bilgilerin dönemin ticaret rotasına ilişkin veriler elde edilmesi bekleniyor.

Ege tarihini değiştirecek buluntulara ulaştıklarını belirten Özdaş, “3-30 metre arasında değişen derinliklerde buluntular karşımıza çıktı. Günümüzden 4 bin yıl önceye dayanıyor. Büyük ihtimalle gemilerle, teknelerle taşınmış kargolar, liman ile liman yapıları olduğunu düşündüğümüz bir alanda yükleme sırasında bir nedenle tahribat görmüş. Seramik ve kaba yontu taşların liman kalıntısına işaret ettiğini düşünüyoruz. Tunç Çağı’nın bilinen en eski liman kalıntısı.

Buluntuların, Minos gemilerinin Anadolu kıyılarındaki ilk durağının Bozburun Yarımadası olduğuna gösterdiğini anlatan Özdaş şunları söyledi,Buluntular, büyük olasılıkla Girit’te üretilen seramiklerin ihracat için Rodos ve Bozburun Yarımadası üzerinden kuzeye İassos, Milet, Efes ve Truva’ya, Kuzey Ege’ye gittiğini ve bir ticaret rotasının olduğunu gösteriyor. Bu rotaya ilişkin günümüze kadar çok veri ele geçmemişti

Özdaş, bilim dünyasına önemli bilgiler kazandırılacağını, su altı çalışmaların genişletilmesi için sponsor desteğine açık olduklarını da sözlerine ekledi.

(Kaynak: ntv.com.tr)

İstanbul Kent-Kıyı İlişkisini Güçlendirerek, Boğaz Kıyısında Yeni Bir Kentsel Odak Yaratacak Olan “Galataport Projesi”nde Sona Yaklaşılıyor

Dünyanın en büyük kıyı çizgisi projeleri arasında gösterilen Galataport Projesi’nde sona yaklaşılıyor. Karaköy sahil şeridine 200 yıl sonra erişim olanağı sağlayacak projenin bir yıl içerisinde tamamlanması amaçlanıyor.

Beyoğlu Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliğinde yaşama geçirilen “Beyoğlu Kültür Yolu Projesi”nin başlangıç noktası olan Galataport Projesi, turizmden kültür sanata; gastronomiden alışverişe kadar çok boyutlu işlevleri bünyesinde toplayarak İstanbul kent kültürünün bir diğer merkezine dönüşecek.

Kovid-19 salgını nedeniyle Galataport Projesi’nde sürdürülen yapım çalışmaları, bir süreliğine yavaşlamıştı.  Normalleşme süreciyle birlikte çalışmalar hızlandırılarak yeniden başladı.

Galataport

1.

Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız projenin, İstanbul kent kültürüne ekonomik ve kültürel getirileri ile ilgili olarak şu noktaların altı çizdi:

Galataport mimarisiyle, estetiğiyle tarihi yarımadaya, Ayasofya’ya, Topkapı Sarayı’na, Galata Kulesi’ne, Kız Kulesi’ne büyük bir zenginliğe sahip. Diğer bir taraftan da binlerce insanımıza, gencimize iş imkanı olacak, istihdam imkanı olacak. Burada yüzlerce işyeri de olacak. Dolayısıyla ciddi anlamda bir ticaret de oluşacak” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

İki kilometre kadar yürüyüş alanı ve 14 bin metrekare meydanı olacak. Halkımız tarihi ve kültürel zenginliği olan bu alana kolay bir şekilde gelebilecek. Bir tarafında müzeler, diğer tarafında ticaret yerleriyle, kültür sanat noktalarıyla 16 milyon İstanbulluya hizmet bu şekilde eserlerle oluyor.

 

(Kaynak: 7deniz.net, görsel: ntv.com.tr)

 

Güvercinada Kalesi, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne Alındı.

Aydın’ın Kuşadası ilçesinin simgesi Güvercinada Kalesi, Dünya Miras Listesi’ne aday kültür varlıklarını ifade eden UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alındı.

Güvercinada Kalesi, Kuşadası Belediyesi tarafından ‘Ceneviz Ticaret Yolu’nda Akdeniz’den Karadeniz’e Kadar Kale ve Surlu Yerleşimleri’ dosyası kapsamında yapılan başvurunun Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından UNESCO’ya sunulmasının ardından yapılan değerlendirme sonucunda “Dünya Mirası Geçici Listesi”ne girmeye hak kazandı.

Böylece, Güvercinada Kalesi‘nin de eklenmesiyle Türkiye‘den Geçici Liste’de bulunan kültür varlığı sayısı 83’e ulaşmış oldu.

Kuşadası Belediyesi Başkanı Ömer Günel, restorasyon ve çevre düzenleme çalışmaları tamamlanmasının ardından ziyarete açılan Güvercinada Kalesi‘nin ile ilgili olarak;  “Güvercinada, sahip olduğu konum itibariyle yüzyıllar boyunca bölge için çok önemli olmuştur. Ünlü seyyah Evliya Çelebi’nin ‘kuşların uğramadan geçmediği tılsımlı adacık’ olarak ifade ettiği Güvercinada’nın üzerinde bulunan ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde yenilenmiş olan kalenin tarihinin ise 13’ncü yüzyılın sonlarında ya da 14. yüzyılın başlarında Kuşadası’na gelen Cenevizlere dayandığı bilinmektedir. İlçemiz için simge niteliğinde bir önemi bulunan Güvercinada Kalesi’nin en önemli uluslararası kuruluşlardan olan UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmış olması son derece büyük bir önem taşımaktadır. Güvercinada Kalesi’nin Dünya Mirası Listesi’nin ilk basamağı olan geçici listede yer alması Kuşadası’nın ulusal ve uluslararası alanda yapılacak tanıtımına çok önemli bir katkı sunacaktır. İlçemize hayırlı olmasını diliyorum” dedi.

Güvercinada’nın Kısa Tarihi

Güvercinada üzerinde, Barbaros Hayrettin Paşa tarafından yaptırılan bir iç kale ve subaşı İlyas Ağa tarafından yaptırılan surlar yer almaktadır. Bu surlar Mora İsyanı sırasında adalardan ve denizden gelebilecek saldırıları ve Samos Adası tarafından gelebilecek korsan saldırılarına karşı kenti korumak amacıyla yaptırılmıştır.  Surlar adayı çepeçevre saracak şekilde yaklaşık üç metre yüksekliğinde inşa edilmiştir.

1834 yılında tekrar onarımdan geçirilen kale güçlendirilmiş ve 1957 yılında bir mendirekle karaya bağlanmıştır.

 

(Kaynak: aydin.ktb.gov.tr, cumhuriyet.com.tr, kusadasikulturelmiras.com, görsel: kusadasitown.com)

 

Su Altında Korunması Gerekli Kültür Ve Tabiat Varlığı Bulunan Bölgelerin Dalış Turizmine Açılmasına İlişkin Yönetmelik Resmi Gazete’de Yayımlandı

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik, su altında korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı bulunan bölgelerde, yapılacak turizm ve sportif amaçlı dalışlara ilişkin usul ve esasları düzenliyor.

Yayımlanan yönetmelik kapsamında, Antalya’nın Demre ilçesindeki batık antik kentin de olduğu Kekova’nın dalış turizmine denetimli olarak açılması bekleniyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Su Altında Korunması Gerekli Kültür ve Tabiat Varlığı Bulunan Bölgelerde Turizm ve Sportif Amaçlı Dalış Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”  20.03.2020 tarih ve 31074 sayılı Resmi Gazete‘ de yayımlandı.

Kekova’nın dalış turizmine açılmasına yönelik yönetmeliğin Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından; Vali Münir Karaloğlu, Kekova’nın denetimli olarak dalış turizmine açılacağını belirterek, emeği geçenlere teşekkür etti.

Su Altı Koruma Komisyonu

Yönetmelik kapsamında, su altı koruma bölgeleri içerisinde turizm ve sportif amaçlı dalış alanı belirlenmesi yönündeki istemleri değerlendirmek üzere 7 üyeden oluşan Su Altı Koruma Komisyonu kurulacak.

Su Altı Koruma Komisyonunun başkanlığı Kültür ve Turizm Bakanlığı Bakan Yardımcısı tarafından yürütülürken;  başkan yardımcılığında Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü bulunacak. Su Altı Koruma Komisyonunun sekretarya hizmetleri, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kazılar Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülecek.

Su Altı Koruma Komisyonunun Görevleri

Su altı koruma bölgelerinde, turizm ve sportif amaçlı dalış alanlarının belirlenmesi hakkında karar verecek Komisyon, yönetmelik çerçevesindeki iş ve işlemlere ilişkin uygulamadan doğan sorunlar hakkında Koruma Bölge Kurulu kararlarını da dikkate alarak görüş verecek.

Su altı koruma bölgeleri dışında korunması gerekli su altı kültür varlıklarının belirlenmesi durumunda bölgedeki ilgili yönetim birimleri ile eşgüdüm sağlayarak kültür varlıklarının korunmasına yönelik gerekli önlemleri aldıracak.

Öte yandan Komisyon, su altı koruma bölgelerinde su altında bulunan kültür varlıklarının ziyarete açılmasına yönelik olarak su altı ören yeri, su altı parkı veya arkeopark gibi uygulamalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan veya hazırlatılan projeleri değerlendirip görüş verecek.

Su Altı Koruma Bölgelerinde Turizm ve Sportif Amaçlı Dalış Alanlarının Belirlenmesi

Su altı koruma bölgelerinde rekreasyon ve su sporlarına yönelik yapısal etkinlikleri içermeyen turizm amaçlı duba, şamandıra, tonoz ve benzeri uygulamalara ilişkin istemler de Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulacak takıma yaptırılacak su altı incelemesi sonucuna göre Su Altı Koruma Komisyonu tarafından değerlendirilecek.

Su Altı Görüntüleme, Film ve Fotoğraf Çekimleri

Bakanlıkça dalışa izin verilen alanlarda, yerli veya yabancı gerçek ya da tüzel kişilerce yapılacak su altı görüntüleme, film ve fotoğraf çekimi talepleri Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünce değerlendirilecek.

 

(Kaynaklar: milliyet.com.tr, arkeolojikhaber.com, görsel: haberturk.com)

2020 Yılı Kültür Ve Turizm Bakanlığı Tarafından “Patara Yılı” Olarak Duyuruldu. Kent, Denizcilik Tarihi Bakımından Da Önemli Bir Yere Sahip

Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2020’yi  “Patara Yılı” olarak duyurdu. Patara Antik Kenti, antik dönem denizciliğin önemli bir limanı olarak önemli yapılara da ev sahipliği yapıyor.

Türkiye’nin kültürel değerlerinin dünya çapında öne çıkarılması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan tema yılları projesi kapsamında; 2018 yılı “Troya Yılı” olarak duyurulurken; 2019, Göbeklitepe’ye dikkat çekmek için, “Göbeklitepe Yılı” olarak duyurulmuştu.

Likya, Batı kaynaklarında ileri sürülen Atina demokrasisinden çok daha ileri aşamadaydı ve bir siyasi örgütlenme olan Likya Birliği Parlamentosu dünyanın ilk demokratik parlamentosuydu. Hatta Montesquieu “Dünyada mükemmel bir konfederasyon cumhuriyet örneği vermek gerekirse Likya’yı gösterim” demiştir.

2020 Yılı “Patara Yılı”

Patara Antik Kenti, Ksanthos Vadisi‘nin güneybatı ucunda bulunan Ovagelemiş Köyü‘nde yer alan bir yerleşim yeri olarak, Likya uygarlığını en önemli ve en eski şehirlerinden biri konumundaydı.

Antik dönemin Likya Birliği ne bağlı olan şehirlerinin temsilcilerinin buluştuğu dünyanın en eski meclis binasına da sahip olan kent, aynı zamanda Batı uygarlığında Noel Baba olarak tanımlanan Aziz Nikolas‘ın doğum yeri olması nedeniyle de önemli.  Roma dönemi sonrasında kent, Apollon kehanet merkezi olarak tanınmaya başlamıştır.

Ortaçağ boyunca önemini sürdüren Patara, Türklerin bölgedeki varlığıyla önemli bir merkez olarak günümüze ulaşmıştır.

Öte yandan, Parata Antik Kenti yakınlarındaki Patara kumsalı, Akdeniz kaplumbağaları Karetta-Karetta‘ların milyonlarca yıldır yumurtalarını bırakıp yavruladıkları ender yerlerden biri olması ile de ayrı bir öneme sahiptir.

Kent Denizcilik Tarihi Açısından Önemli 

Patara Antik Kenti, Ksanthos Vadisi’nde denize açılabilecek tek liman olması nedeniyle yüzyıllarca ayakta kalmıştır.  Roma egemenliğine geçtikten sonra da önemini yitirmeyen Patara, Roma Valiliklerinin adli işlerini gördüğü bir merkez oluşu yanında Roma’nın doğu eyaletleriyle bağlantısını kurduğu bir deniz üssü olarak da önemini korumuştur. Roma İmparatoru Neron tarafından MS 64-65 yıllarında Patara’da  yaptırılan Neron Deniz Feneri, dünyada ayakta kalan en eski deniz feneri olma özelliği taşıyor.

Ayrıca bugün Hristiyanlık olarak bilinen dinin kurucusu olan Aziz Pavlus’un, Patara limanından Roma’ya gitmek için gemiye bindiği kayıtlarda yer almaktadır.

(Kaynaklar: kulturportali.gov.tr, kulturlimited.com)

Akkale Antik Kenti’nde Sürdürülen Kazı Çalışmalarında Denizcilerin Kullandığı Bir Hamam Yapısı Ortaya Çıkarıldı.

Antik dönemlerde deniz ticaretinin önemli duraklarından biri olan Akkale Antik Kenti’nde sürdürülen kazılarda, bu kente gelen denizcilerin kullandığı bir hamam ortaya çıkarıldı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın himayesinde Mersin Erdemli ilçesine bağlı Kumkuyu Mahallesi’nde yürütülen kazılar, Mersin Müzesi ve Mersin Üniversitesi (MEÜ) Kilikia Arkeolojisini Araştırma Merkezinin işbirliğiyle üç yıldır sürüdürülüyor.

Kazının bilimsel danışmanlığını yürüten MEÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu, kazılarda etkileyici bir hamam yapısının ortaya çıkarıldığını belirtti:

Yerleşimdeki konaklama mekanı, hamam, sarnıçlar ve depolar gibi yapılarla Akkale’nin, deniz ticareti yapan gemiciler için bir konaklama ve ihtiyaçlarını karşılama merkezi olarak faaliyet gösterdiği görülüyor. Hamamın milattan sonra 4 ile 7. yüzyıl arasında yapıldığını tahmin ediyoruz. Hamamın, etrafındaki su sarnıçları ve diğer yapılarla bağını ortaya çıkartmak istiyoruz.

Akkale’nin geçmiş dönemlerde deniz ticaretinin önemli bir merkezi olduğun belirten Aydınoğlu, denizcilerin kente nasıl yararlandığını şöyle aktardı:

“Akkale’ye gelen gemilerin mürettebatı, limana yanaşıp ikmallerini yaptıktan sonra banyo ihtiyaçlarını burada gideriyorlardı. Aynı zamanda, gemilerin tatlı su ihtiyacını da 7 milyon litre su alma kapasitesine sahip sarnıçtan karşılıyorlardı. Antik hamamda, soğuk ve sıcak su kanalları ile halk arasında göbek taşı denilen yapıların, dinlenme alanlarının ortaya çıkarılmasını hedefliyoruz.”

Aydınoğlu, antik kent yerleşkesinde belirlenen çok sayıda kalıntının buranın bir liman yerleşimi olarak kurulduğunun ve bu gereksinimin çevresinde geliştiğinin kanıtı sayılabileceğini belirtti.

 

(Kaynak: aa.com.tr)

 

“Abora-IV”, Kalıcı Olarak Sergileneceği “Patara Antik Limanı”na Taşındı

“Abora-IV” gemisi, yeni evi Patara’da

Arkeolog Dr. Dominique Görlitz tarafından tasarlanan ve antik dönemin gemicilik teknikleriyle inşa edilen “Abora-IV” gemisi, Bulgaristan’ın Varna Limanı’ndan 01 Ağustos 2019 tarihinde deniz açılmıştı.

Görlitz, Abora-IV gemisini, Patara Antik Limanı’nda sergilenmesi koşuluyla, Türk makamlarına hediye etmeyi arzu ettiğini belirtmişti. Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri tarafından da onaylanan bu öneriyle, Abora-IV‘in Patara Antik Limanı’nda kalıcı olarak sergilenmesi kararı alınmıştı.

Barış ve uluslararası anlayış için yelken açmak‘ sloganıyla Karadeniz’den Akdeniz’e yol alan, 14 metre uzunluğundaki gemi, seyir planlarını tamamlayarak; 20 Eylül’de kaptanın ve mürettebatının törenle karşılandığı Kaş Limanı‘na demirledi.

Teknenin limana aborda olmasının ardından Abora IV, karaya çekildi ve  zarar görmemesi için gövde dışında tüm yapısal öğeleri sökülerek; TIR dorsesine yüklendi. Antik liman yerleşkesine taşınmasının ardından, tüm gövdesi yeniden birleştirilecek olan Abora IV, artık yeni evi olan Patara Antik Limanı‘nda sergilenecek.

Taşınma sürecini twitter hesabı üzerinden görseller ve video görüntüleri ile paylaşan Prof. Dr. Havva İşkan Işık, duygularını ‘Abora IV Patara’da başardık. Teşekkürler‘ sözcükleri ile özetledi.

 

(Kaynak: denizhaber.net, denizcitoplum.com)

 

Atatürk’ün Yatı TCG Savarona Artık Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Sorumluluğunda

2013’ten beri Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde bulunan Mustafa Kemal Atatürk’ün yatı TCG Savarona artık İstanbul Tersane Komutanlığı’nın sorumluluğunda.

TCG Savarona, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Deniz Kuvvetleri Komutanlığına devredildi. Daha önce Kuruçeşme’de demirli bulunan yat, Pendik’teki İstanbul Tersane Komutanlığına getirildi.

Yatın aylık bakım masrafının 50 bin lirayı bulması ve gövdesinde bulunan çatlaklar yüzünden Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na teslim edildiği, yatın bakım ve onarımı için de Tersane’de özel bir takım görevlendirildiği bildiriliyor.

Kısaca Savarona

Bir kraliyete ait olmayan en büyük yat olan Savarona’nın, toplam uzunluğu 136 metre, en yüksek hızı 18 deniz mili, gezinti hızı ise 16 deniz mili. Ana süitin yanı sıra 17 lüks süite sahip.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine dönemin Başbakanı Celal Bayar’ın talimatıyla 23 Şubat 1938’de Türk hükümeti tarafından satın alınan ve Ata’ya hediye edilen Savarona’da Atatürk, geçirdiği altı hafta boyunca kabine toplantıları düzenlendi, Romanya Kralı Carol da dahil olmak üzere önemli konuklar ve devlet başkanları ağırlandı.

II. Dünya Savaşı sonrasında Türk Deniz Kuvvetleri’nin eğitim gemisi olarak kullanmasına kadar bir daha yelken açmadı. 1989 yılında Savarona’yı hurdaya çıkarma kararı alındı; ancak Kahraman Sadıkoğlu son dakika kararıyla yatı 49 yıllığına kiraladı.

Savarona, 2013 yılında dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in girişimleri sonucu, bakanlığın bünyesine alındı. Yat 2014’ten 2019 yılının başına kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tahsis edilmiş, Erdoğan da İstanbul’daki bazı uluslararası kabullerini bu yatta yapmıştı.

(Kaynak: sözcü.com.tr, ktb.gov.tr)

Dumlupınar Denizaltısı’nda Şehit Olan 81 Türk Denizcinin Öyküsü, “Ah Bir Ataş Ver” Adlı Kısa Filmle Dijital Platformda

04 Nisan 1953’te Çanakkale Boğazında İsveç bayraklı gemiyle çarpıştıktan sonra batan Dumlupınar Denizaltısı’nda şehit olan 81 denizcinin öyküsü, “Ah Bir Ataş Ver” adlı kısa filmle dijital platformda dünya izleyicisine ulaştı.

İzmirli yönetmen Gökhan Kaya (23), Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın desteğiyle, “Ah Bir Ataş Ver” türküsüyle yürekleri sızlatan Dumlupınar faciasını kısa film haline getirdi.

Oyuncu kadrosunda Barış Akın, Eray Ertüren, Gökmen Göçbeyli, Metehan Kaya, Özgür Molla, Tamer Yılmaz ve Ulvi Kahyaoğlu’nun yer aldığı filmin görüntü yönetmenliğini de Gökhan Kaya’nın ağabeyi Oğuzhan Kaya üstlendi.

Genç yönetmen Gökhan Kaya, film ile ilgili olarak şunları söyledi:

Dumlupınar denizaltısının batması, Türk denizcilik tarihinin en korkunç olaylarından biri. 81 denizcinin hayatını kaybettiği bir olay. 22 denizci asker denizaltında kurtarılmayı bekliyor. Biz o askerlerin ne yaşamış, ne düşünmüş olabileceğine ilişkin bir film yapmaya karar verdik. Temel soru şuydu, öleceğini bilen bir insan ne düşünür?”

Ayrıca, Facianın dünya kamuoyu tarafından da çok bilinmediğini de vurgulayan Kaya, “İnsanların beklemediği, bilmediği bir konu. Keşke o olay hiç yaşanmamış olsaydı. Biz sinemacılar olarak denizin altında ölümü bekleyen insanların durumunu paylaşma ihtiyacı duyduk.” dedi.

İnciraltı Deniz Müzesi’nde çekimi tamamlanan film, Norveç’teki Ringerike Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü aldı. Ayrıca Portekiz, İngiltere, Ermenistan, Nepal, Kıbrıs ve Rusya’daki festivallerde finalist olan film, ABD, Fransa ve Almanya’da da temsil hakkı kazandı.

(Kaynak: aa.com.tr)

 

Aigai Antik Kenti’nde 1900 Yıllık Balık Pazarı Gün Işığına Çıkarıldı

Manisa’nın Yunusemre ilçesindeki Yunt Dağı eteklerinde bulunan 2200 yıllık Aigai Antik Kenti’nde, 1900 yıl öncesine ait olduğu değerlendirilen, Romalıların ‘Macellum‘ (Makellum) adını verdikleri et-balık pazarı, gün yüzüne çıkarıldı.

Tarihi Aigai Antik Kenti’nde, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi (MCBÜ) Arkeoloji Bölümü iş birliği ile sürüdürülen 2018 yılı için arkeolojik kazı çalışmalarında bulunan yapı ile ilgili olarak MCBÜ Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Aiagi Kazı Başkanı Doç. Dr. Yusuf Sezgin, agora binasının zemin katının bitişiğinde bulunan terasta, yuvarlak olarak küçük meydan şeklinde tasarlanan bu yapıya, Romalıların ‘Macellum’ adını verdiği belirtti.

aigai 2

1

aigia3

2

Bulunan et – balık pazarıyla ilgili bilgi veren Aigai Kazı Başkanı Doç. Dr. Yusuf Sezgin, şunları söyledi:

Biz kazılara başladığımız ilk yıllarda burasının üstü kapalıydı. Çok az bir kısmı görünüyordu. Ne olduğu konusunda da bir fikrimiz yoktu. Fakat kazılar sonrasında anladık ki burası bir Macellum. Yani, et-balık pazarı olduğunu gördük. Günümüzdeki kasap gibi düşünelim. Ancak antik dönemde hem kasap, hem balıkçı olarak düşünmek lazım.

Burasının et-balık pazarı olduğuna nereden karar verdik diye soracak olursak, zemindeki blok taşlar kireç harcının içerisine yerleştirilmiş. Yani bir sızdırmazlık sağlanmış, su biriktiriliyor. Temiz suyun içeriye girişini ve kirli suyun dışarıya çıkışını sağlayan iki adet kanal var. Bu suyun içerisinde de balık olması lazım. Burası denize 13 kilometre. Ancak, arkamızda akan temiz bir Kocaçay var. Antik dönemden de adını biliyoruz. Ünlü bir çay ve antik ismi ‘Pythikos’ diye biliniyor. Yakın zamana kadar burada yılan balıkları olduğunu biliyoruz. Yılan balıklarının da çok dayanıklı bir balık olduğu için o çaydan tutulup, buraya getirilerek suyun içerisinde belki haftalarca yaşayan ve satılan bir balıktı. Öte yandan da Aigai keçi demek, burada keçi etinin de satıldığını hayal etmek gerekiyor.

Aigai’de arkeolojik kazılar 15 yıldır sürüyor. Bugüne kadar ortaya çıkarılan yapıların en ünlüsü ise büyük depremlere direnen devasa Agora duvarı. Kazılarda bulunan heykel ve döneme ait eşyalar Manisa Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.

(görsel: arkeolojikhaber.com, bilgi:trthaber.comcumhuriyet.com.trarkeolojikhaber.com)