Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Antik Alexandria Troas Antik Kenti Limanında Sürdürülen Sualtı Araştırmalarında 2000 Yıllık Mendirek Yapısı Kalıntısı Bulundu.

Çanakkale – Ezine’ye bağlı Dalyan köyünde yer alan 2.400 yıllık Alexandria Troas Antik Kenti’nin limanında sürdürülmekte olan sualtı araştırmalarında, Roma dönemine ait yaklaşık 2000 yıllık olduğu belirlenen mendirek yapısı kalıntısıyla karşılaşıldı.

Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Öztepe’nin eşgüdümünde gerçekleştirilen kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı – Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izni ve sağladığı maddi desteğin yanı sıra Türk Tarih Kurumu’nun ve İÇDAŞ A.Ş.’nin katkılarıyla sürdürülüyor.

Alexandria Troas Antik Kenti’ndeki kazı çalışmalarıyla eşzamanlı olarak kent limanında da yapılan sualtı incelemelerine ilişkin olarak kazı başkanı Prof. Dr. Erhan Öztepe, “1700 yıllardaki seyyahların haritalandırma çalışmalarında antik liman yer bulmuş. Çünkü içerisinde, bugün hapsolmuş iç liman bölgesinde bir su birikintisi var. Halkımızın ‘Kalpli Göl’ olarak tanıdığı ya da ‘Pembe Göl’ olarak isimlendirilen aslında bir iç liman bölgesi mevcut. Biz burada sadece kıyı bandının ötesinde, deniz içerisinde özellikle dış liman bölgesinde birkaç yıllık kalıntıların tespit edilmesiyle ilgili su altına belgeleme ve görüntüleme çalışması yaptık. 2022 yılında Dalyan köyünün hemen güneyinde bulunan antik limanın bu sefer diğer tarafta bir bağlantısı var mı diye köyün kuzey sahil bandının gerisinde kısa süreli bir araştırma yaptık. Burada arkadaşlarımız denizin altına uzanan mendirek kalıntısına rastladı. Roma dönemine ait bir mendirek. Yaklaşık 2 bin yıllı bir mendirek. Bunları fotoğrafik olarak belgelediler. Bunların yorumlanması üzerine çalışacağız.” diye konuştu.

ntv.com.tr

İç liman bölgesiyle ilgili bir TÜBİTAK projesinin ilerleyen zamanlarda yaşam geçirileceğini belirten Prof. Dr. Öztepe, “Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden meslektaşlarla ortak bir projeye adım attık. Kabul edildiği takdirde burada çeşitli çalışmalar yürüteceğiz. Belki arkeolojik olarak değil, biyolojik olarak da ‘Pembe Göl’ olarak adlandırılan iç liman bölgesine ön plana çıkması ve tanınması mümkün olacak” dedi.

(Kaynak: hurriyet.com.tr, ntv.com.tr)

Su Altı Arkeolojisi Çalışmaları İçin Üretilen “UPL” Adlı Araştırma Gemisi, Denize İndiriliyor.

Akdeniz’de gerçekleştirilecek su altı araştırmaları için üretilen 38 metrelik ‘UPL’ adlı su altı arkeoloji gemisi, denize indiriliyor.

‘UPL’, beş yüz metreye kadar olan derinlikten görüntü alabilme ve sualtına indirdiği robotlarla deniz tabanında kazı yapabilme özelliğine sahip.

Kabuk olarak bir tersaneden satın alınan ve Antalya-Konyaaltı ilçesi Sarısu Mahallesi’nde konumlu bulunan tersanede, yaklaşık bir yıldır süren yapım çalışmaları sonunda tamamlanan geminin, dünyanın en modern donanımına sahip olduğu ve büyüklük açısından ise ikinci sırada yer aldığı belirtiliyor.

Kemer Yöresi Tanıtım Vakfı (KETAV), Akdeniz Arkeoloji Derneği, UPL Tarım, Ares Tersanecilik gibi birçok kurum, sivil toplum örgütü ve şirketin katkısıyla yaşama geçirilen gemiyle ilgili olarak, Akdeniz Üniversitesi Su Altı Kültür Varlıkları Koruma ve Onarım Bölüm Başkanı Doç. Dr. Hakan Öniz, yaklaşık iki yıldır böyle bir gemiye sahip olmak için çalışmalar yaptıklarını belirterek, şunları söyledi: “Akdeniz Arkeolojisi Derneği’nin desteği, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izinleriyle Mersin ve Antalya kıyılarında yürüttüğümüz arkeolojik su altı araştırmalarını ve kazılarını gerçekleştirebilecek daha iyi, modern ve yüksek teknolojili bir gemiye ihtiyacımız vardı. Ülkemiz büyüdükçe, geliştikçe su altı arkeolojisiyle ilgili olanaklarımız da artmaya başladı. Bu gemi dünyada su altı arkeolojisi için yapılmış birkaç büyük gemiden bir tanesidir. Ama modern gemisidir çünkü ileri teknoloji içeriyor.”

cnnturk.com

Geminin ad sponsorunun UPL Tarım olduğunu sözlerine ekleyen Doç. Dr. Öniz, “Hibrit bir yapıya sahip, makineleri haricindeki tüm elektriğini, üzerindeki güneş panellerinden karşılayan yeşil bir gemi. Gemide beş kişilik basınç odası var. Basınç odası dalış kazalarında hayat kurtaran bir donanım. Türk malı, son derece modern bir basınç odası, halihazırda arka platformunda” dedi.

Doç. Dr. Öniz, ayrıca gemiye ilişkin şu bilgileri de verdi: “İleri teknoloji, büyük ekranlı bilgisayar sistemleri var. Deniz tabanında, gemi hareket halindeyken multibeam sonardan elde edilen görüntü büyük ekranda 18 araştırmacı tarafından sürekli takip edilebilecek ve biz bu cihaz vasıtasıyla 500 metre derinlikten üç boyutlu görüntü alabileceğiz. Eğer bu görüntüler arkeolojik bir potansiyel içeriyorsa yine o derinliğe bir robot indirip görüntü alabilecek ve bakanlığımızdan izin alınarak örnek toplayabilecek. Bu bağlamda dünyanın en yeni, en modern arkeoloji gemisi ülkemizde. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izinleriyle yapılan çalışmalarda kısa süre içerisinde hizmete girecek.”

(Kaynak: dha.com.tr, cnnturk.com)

Smyrna Agorası’ndaki Bazilikanın Duvarlarında Yer Alan 21 Adet Gemi Çizimi, Antik Dönemlerdeki Gemi Teknolojisine İlişkin Bilgi Veriyor.

İzmir’de 2.500 yıllık tarihe sahip Smyrna Agorası’nda bulunan, döneminde ticari ve adli amaçlı kullanılan bazilika tipolojisindeki yapının duvarlarında, M.S. 3. Yüzyıla tarihlenen 21 adet gemi betimi yer alıyor.

M.S. 2’inci ve 4’üncü yüzyıllar arasında Akdeniz’de ticari sefer yapan gemileri betimleyen çizimler, dönemin gemi teknolojilerine ilişkin önemli bilgiler sağlıyor.

Bilim insanları tarafından dünyanın kent merkezindeki en büyük antik dönem agoralarından biri olduğu belirtilen Smyrna Agorası’nda Kültür ve Turizm Bakanlığı izni ile İzmir Katip Çelebi Üniversitesi adına yürütülen kazı çalışmaları sürdürülüyor.

dha.com.tr

Smyrna Antik Kenti ve Agora Tiyatrosu Kazı Heyeti Başkanı ve İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Türk İslam Arkeolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Akın Ersoy, bazilikanın bodrum katında yer alan ve M.S. 3’üncü yüzyıla tarihlenen 21 gemi grafitisinin, İzmir’in tarihi liman kenti kimliğinin en somut kanıtlarından biri olduğunu belirtiyor. Ersoy ayrıca çeşitli boyut ve işlevlerdeki gemileri betimleyen bu çizimlerin “Dönemin gemilerinin nasıl olabileceği konusunda, buradaki tasvirlerden yola çıkarak, gemi teknolojilerine ışık tutan yelken formları, gemi boyutları ve tipleri gibi özellikleri bu tasvirlerde görme imkanı var” dedi.

dha.com.tr

dha.com.tr

Duvarlarda savaş gemilerinden çok ticari gemilerin betimlendiğini ve bu gemilerin bir bölümünün boyayla bir bölümünü kazıma çizgileri ile yapıldığını söyleyen Doç. Dr. Ersoy, “Buradaki gemiler, M.S. 2’nci, 3’üncü ve 4’üncü yüzyılda Akdeniz’de ticari sefer yapan gemilerdir. Mısır’daki, Kuzey Afrika’daki malzemeleri, Ege’ye ulaştıran gemilerdir.” saptamasında bulundu.

‘İzmir Tarihi Liman Kenti’ Teması

Doç. Dr. Ersoy, 2020 yılında UNESCO Geçici Liste’ye kabul edilen şimdi ise; UNESCO Kalıcı Kültür Miras Listesi’ne girme hazırlığı içindeki İzmir için ‘İzmir Tarihi Liman Kenti’ teması seçildiğini belirterek, günümüzde de Akdeniz’in önemli bir liman kenti olan ancak özellikle antik dönemle ilişki kuran bu temayı somut olarak kanıtlayan en önemli bulguların bazilikanın duvarlarında yer aldığını söyledi.

(Kaynak: dha.com.tr)

“Türk Batık Envanteri Projesi: Mavi Miras” Kapsamında Sürdürülen Çalışmalarda Rodos Gemisi Batığı Bulundu.

Türk bilim insanları tarafından “Türk Batık Envanteri Projesi: Mavi Miras” kapsamında Fethiye Körfezi’nde sürdürülen su altı çalışmalarında M.S. üçüncü yüzyıla tarihlenen Rodos gemisi batığı bulundu.

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın desteği, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izniyle yürütülen çalışmalarda, Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Müdür Vekili Doç. Dr. Harun Özdaş başkanlığındaki farklı disiplinlerden bilim insanlarının oluşturduğu bir ekiple gerçekleştiriliyor.

Akdeniz’e açılan coğrafyada Fethiye Körfezi’ne ayrı önem verdiklerini ve çalışmaların en önemli buluntusunun Fethiye Karaburun Rodos batığı olduğunu belirten Özdaş, “Bulduğumuz batıktaki Rodos amforaları da büyük ihtimalle Fethiye Körfezi bölgesinden ürünler. Tarımsal üretimler paketlendikten sonra Rodos’a taşınmaktaydı. Buradan da Akdeniz ülkelerine, Avrupa kıyılarına gönderiliyordu.” diye konuştu.

aa.com.tr

20-30 metre uzunluğundaki ticaret gemisi batığının fırtına nedeniyle sulara gömülmüş olabileceğini tahmin ettiklerini belirten Özdaş:

“Buluntular 28 metre derinlikte döküntüler halinde başlıyor ve 30-38 metrelik bir yamaçta yığın karşımıza çıktı. Mahmuz kulplu amfora formu, Rodos’un son üretimini göstermekte. Milattan sonra 3. yüzyıldan sonra bu amforaların üretimi duruyor. Türkiye kıyılarında bu döneme tarihlenen tek batık örneği, dolayısıyla Roma Dönemi’ne ait en geç tarihli Rodos batığına ulaştığımızı söyleyebiliriz.” dedi.

Özdaş, Rodos’un o tarihte büyük bir ana liman olduğunu, adalar dışında Anadolu ana karasındaki coğrafyayı da kontrol ettiğini ayrıca bir diğer buluntunun da Fethiye Körfezi’ndeki demirleme alanı olduğunu, 100 fazla çapanın bulunduğu bölgenin 4 bin yıllık kullanımı gösterdiğini belirtti.

Uzmanlar tarafından batığın, Roma Dönemi’ne ait “son Rodos batığı” olduğu belirlenerek; araştırmaya ilişkin bulgular, Türk Arkeoloji ve Etnografya Dergisi’nde yayımlandı.

(Kaynak: aa.com.tr)

İzmir’in Dikili İlçesinde Bulunan Kalıntıların M.Ö.4000 yıllarında Kurulan Antik Atarneus Kentinin Limanına Ait Olduğu Tescil Edildi.

İzmir’in Dikili ilçesinde 2020 yılında denizin altında bulunan kalıntıların, M.Ö.4000 yıllarında Akalılar tarafından kurulan Antik Atarneus Kentinin limanına ait olduğu belirlendi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı İzmir 2 No’lu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından limanın bulunduğu bölge 1’inci derece sit alanı ilan edildi.

Bilgisayar mühendisi Denem Orhun tarafından, 2020 yılında tatile geldiği Dikili ilçesinde dalış yaparken bulunan kalıntıların resmi makamlara bildirilmesinin ardından, buluntuların Akalılar tarafından kurulan, tarihi M.Ö 4000 yıllarına kadar giden Atarneus Antik Kenti’nin limanına ait olduğu belirlendi.

İsmetpaşa Mahallesi Kabakum Yolu mevkii sahilinde dalış yapan Orhun, su altında tarihi bir yapıya ait olabileceğini düşündüğü yuvarlak kolonlarla karşılaştı. Drone ile görüntülerini çekip, bulgularını Bergama Antik Kenti kazı ekibinden Celal Bayar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Güler Ateş ile İzmir Bergama Müze Müdürlüğü’ne bildiren Orhun, “Bir yıl süren araştırmalar sonucunda buranın antik liman olduğu ortaya çıktı. Antik limanın girişi tam olarak doğuda. Doğu-batı aksına yerleşmiş; tripartite kolonlu bir portico var. Apsis açık deniz tarafında. Bunun üzerine biraz daha yazıştık ve 1 yılın sonunda Atarneus’un Antik Limanı olarak tescillendi.” dedi.

Celal Bayar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Güler Ateş de yaptığı açıklamada, limanın  Bizans ve Osmanlı dönemlerine kadar kullanılmış olduğunun anlaşıldığını belirtti.

Resmi Gazete’de yayınlanan kararda, “Söz konusu liman kalıntısının bulunduğu alanın 1’inci derece arkeolojik sit olarak, ekli 1/25000 ölçekli haritada sınırları ve koordinatları belirtildiği şekliyle 2863 sayılı yasa kapsamında tescil edilmesine, ekli sit fişinin uygun olduğuna karar verildi” denildi.

Limanda, antik dönem sonrasındaki tektonik hareketler sonucunda oluşan topografik değişikliklerden sonra bile liman faaliyetlerinin sürdürüldüğü; günümüzde ise Kabakum yolu mevkii sahilindeki limanın, tapulama harici alanda, geç antik döneme tarihlenen bu mimari buluntunun artık deniz altında kalan ve üç bölüme sahip olan iskele biçimindeki bir liman kalıntısını olduğu belirtiliyor.

Kısaca Dikili

M.Ö.4000 yıllarında Akalılar tarafından merkezi Dikili yakınlarındaki Ağılkale’de kurulan ilk kent devleti. Yerleşim alanın çevresinde bulunan pınarlar ve sıcak su kaynaklarına atfen; kente kutsal kaynak, ana tanrıça kaynağı anlamına gelen “Atarneus” adı verilmiştir. Klasik felsefenin büyük adı Aristoteles, yaklaşık 2400 yıl önce felsefeye temel olan önemli eserlerinden bir bölümünü, günümüzde ‘Aristoteles tepesi’ olarak da bilinen Atarneus’ta yazmıştır.

(Kaynaklar: izmir-dikili.bel.tr, denizhaber.net, ntv.com.tr)

Antik Efes Kentini, 2500 Yıl Önce Olduğu Gibi Bir Liman Kentine Dönüştürecek Olan ‘Efes Antik Kanal Projesi’nin İlk Aşaması Tamamlanıyor.

Efes Antik Kanal Projesi, yüzyıllar boyunca denizden taşınan alüvyonlarla denizle ilişkisi kopan ve giderek bir kara kentine dönüşen Antik Efes’i, yeniden bir liman kentine dönüştürmeyi amaçlıyor. Projenin sonuçlanmasının ardından, Efes’e, 2500 yıl önce olduğu gibi yeniden teknelerle yolculuk yaparak ulaşma olanağı doğacak.

İki bölümden oluşan projenin ilk aşaması, 600 metre uzunluğunda giriş kanalı, mendirek yapısı ve yat limanını kapsarken; ikinci aşama, İzmir-Kuşadası kara yolundan Efes Limanı’na kadar olan alanın temizlenmesini ve tarihi dokuya uygun şekilde yeniden düzenlenmesini içeriyor. Projede, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı görev alırken; kanal yapımı Devlet Su İşleri ve Bakanlıkları tarafından yürütülüyor.

DSİ 2. Bölge Müdürü Birol Çınar, proje kapsamında, fore kazık çakma işlemlerinde önemli yol kat edildiğini ve projenin birinci aşamasının 2022’de tamamlanacağını söyleyen Çınar, “Bu alana, 600 metre uzunluğunda giriş kanalı ve teknelere kısa süreli konaklama imkanı sağlayacak 100 metre genişliğinde ve 250 metre uzunluğunda bir yat limanı inşa ediyoruz. Şu anda yat limanını duvarlarını ve çevresini tarihi dokuya uygun mermerlerle kaplıyoruz. Yaklaşık 2 bin metrekare alandaki kaplama çalışmalarını tamamladık” dedi.

aa.com.tr

Pakdemirli: Projeyi Efes’i yeniden odak noktası haline getirmek için yaşama geçiriyoruz

Projenin yürütüldüğü alanı ziyaret eden Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, “Zaman içerisinde denizden gelen alüvyonlarla Efes kenti şu anda bir liman kenti değil. Bugün denizden 9-10 kilometre kadar içerde kalmış durumda. Bunu tekrar 2500 yıl önceki tarihi görünümüne kavuşturmak maksadıyla, bölgede turizm potansiyelini artırmak ve Efes’i tekrar odak noktası haline getirmek için kurumların birlikte çalıştığı bir projeyi hayata geçiriyoruz.” diye konuşan Pakdemirli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Burada teknelerin bekleme noktası şeklinde hazırlanmış bir bölümü ziyaret ettik. Bunun akabinde ikinci etabı da diğer kurumlarla beraber yapıyor, inşa ediyor olacağız. İkinci etap da kanalın antik dokuya uygun olarak yapılması, inşa edilmesi ve temizlenmesini içeriyor. Böylelikle bu işin bitiminde de gelecek yıl sonu inşallah şöyle bir amacımız var, Efes Antik Kenti’ne kadar en azından su yoluyla teknelerin ulaşması konusunda arkadaşlar gayret gösterecekler. Zaman içerisinde projenin etaplarında yapımlar devam etmekle beraber, yıl bitmeden de Efes Antik Kenti’ne teknelerin denizden ulaşımını sağlama konusunda bir gayretimiz olacak.”

(Kaynak: aa.com.tr)

Türkiye’nin Su Altı Varsıllığını Belgeleyen ‘Mavi Miras’ CerModern’de Açıldı.

Harun Özdaş ve Çağatay Erciyes’in CerModern’de açılan “Mavi Miras” adlı fotoğraf sergisi, ülkemizin su altı varsıllığını gözler önünde seriyor.

Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan sergi, Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde, Dışişleri Bakanlığı, Dokuz Eylül Üniversitesi – Sualtı Kültür Mirası ve Denizcilik Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi (Deu-Sudemer) desteğiyle düzenleniyor.

Arkeolog Doç. Dr. A. Harun Özdaş ve Büyükelçi Çağatay Erciyes’ın “Türkiye Batık Envanteri Projesi” çalışmalarında belgeleme amacıyla çektiği 58 adet su altı fotoğrafından oluşan sergi, Bronz Çağından Osmanlı Dönemine kadar, geniş bir tarih sürecini içeriyor.

CerModern’de 17 Kasım 2021 tarihinde düzenlenen serginin açılışına, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran ve farklı ülkelerin büyükelçileri katıldı.

aa.com.tr

Bakan Ersoy: ‘Mavi Miras’, ‘Mavi Vatan’daki Kültürel Varlıklarımızın Tümüdür.

Bakan Ersoy, sergi açılışında gerçekleştirdiği konuşmasında, üç kıtanın kesişme noktasında yer alan Anadolu kıyılarının tarih boyunca farklı kültürlerin ve deniz ticaret yollarının kesişme yeri olduğunu belirtti. “Türkiye Batık Envanteri Projesi” kapsamında hazırlanan serginin su altı kültürel varsıllıklarının bir kesitine yer verdiğini vurgulayan Ersoy, “Serginin adı olarak kullanılan Türkiye’nin Mavi Mirası söylemini biz mavi vatanımızda yer alan kültürel varlıklarımızın tümünü tanımlamak için kullanıyoruz.” dedi.

Bakan Ersoy, sergi açılışına katılan ülkelerin büyükelçilerini de gelecek yaz batıklara dalmaya davet etti.

aa.com.tr

Dışişleri Bakan Yardımcısı Kıran ise; coğrafi konumu bakımından Türkiye’nin, kendisini çevreleyen denizleri ile birlikte sahip olduğu potansiyelinin ve stratejik öneminin herkesçe bilindiğini kaydederek, “Türkiye olarak son dönemde özellikle Doğu Akdeniz başta olmak üzere denizlerdeki egemenlik haklarımızın takibi konusunda da çok güçlü bir kararlılık içerisinde olduğumuzu açıkçası bütün dünya biliyor ama işin diplomatik ve hukuki tarafı bir yana kültürel ve tarihi miras bakımından da çok daha büyük bir zenginlik arz ettiğini ve Türkiye’nin bu anlamda dünyaya da öncülük eden bir ülke olduğunu bugün burada bir kez daha gururla hatırlıyoruz.” ifadesini kullandı.

“Mavi Mira”s, 19 Aralık 2021 tarihine kadar CerModern’de ziyaret edilebilecek.

(Kaynaklar: aa.com.tr, cermodern.org)

“Türkiye Batık Envanteri Projesi: Mavi Miras” Kapsamında Sualtında Çalışmalarını Sürdüren Türk Bilim İnsanları Tunç Çağına Ait Yapıtlara Ulaştı

“Türkiye Batık Envanteri Projesi: Mavi Miras” kapsamında çalışmalarını sürdüren Türk bilim insanları, sualtında Tunç Çağı’ndan kalma liman izleriyle yaklaşık 4 bin yıllık yüzlerce tarihi yapıta ulaştı.

Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü‘nden Türk bilim insanlarının Koca Piri Reis Gemisi ile yürüttüğü “Türkiye Batık Envanteri Projesi: Mavi Miras – TÜBEP” çalışması, Türkiye kıyılarındaki batıkların envanterini çıkarmayı amaçlıyor. Cumhurbaşkanlığı‘nın desteği, Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nın onayı ile gerçekleştirilen araştırmalar, başarılı sonuçlar veriyor.

Çalışma kapsamında Marmaris – Bozburun bölgesinde Tunç Çağı‘nda su seviyesine ilişkin çalışma yaptıkları sırada Minos uygarlığına ait olduğu ön görülen izlerle karşılaşan bilim insanları, burada yüzlerce konik kap, fincan, tezgah ağırlıkları, mutfak kapları, gaga ağızlı testilerden oluşan seramikler ile taş baltalara ulaşan sualtı araştırma takımı, yapıtların M.Ö. 18. yüzyıla yani Orta Tunç Çağı‘na tarihlendiğini ortaya çıkardı.

Tunç Çağı‘ndan günümüze kalan en büyük ve en eski buluntuların yer aldığı tahmin edilen bölgede Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Başkanlığı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Harun Özdaş bilimsel danışmanlığında yürütülen çalışmayla Anadolu ve Minos uygarlıkları arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılması, çok az verinin ele geçtiği Tunç Çağı tecim yollarına ilişkin bilgilerin dönemin ticaret rotasına ilişkin veriler elde edilmesi bekleniyor.

Ege tarihini değiştirecek buluntulara ulaştıklarını belirten Özdaş, “3-30 metre arasında değişen derinliklerde buluntular karşımıza çıktı. Günümüzden 4 bin yıl önceye dayanıyor. Büyük ihtimalle gemilerle, teknelerle taşınmış kargolar, liman ile liman yapıları olduğunu düşündüğümüz bir alanda yükleme sırasında bir nedenle tahribat görmüş. Seramik ve kaba yontu taşların liman kalıntısına işaret ettiğini düşünüyoruz. Tunç Çağı’nın bilinen en eski liman kalıntısı.

Buluntuların, Minos gemilerinin Anadolu kıyılarındaki ilk durağının Bozburun Yarımadası olduğuna gösterdiğini anlatan Özdaş şunları söyledi,Buluntular, büyük olasılıkla Girit’te üretilen seramiklerin ihracat için Rodos ve Bozburun Yarımadası üzerinden kuzeye İassos, Milet, Efes ve Truva’ya, Kuzey Ege’ye gittiğini ve bir ticaret rotasının olduğunu gösteriyor. Bu rotaya ilişkin günümüze kadar çok veri ele geçmemişti

Özdaş, bilim dünyasına önemli bilgiler kazandırılacağını, su altı çalışmaların genişletilmesi için sponsor desteğine açık olduklarını da sözlerine ekledi.

(Kaynak: ntv.com.tr)

İstanbul Kent-Kıyı İlişkisini Güçlendirerek, Boğaz Kıyısında Yeni Bir Kentsel Odak Yaratacak Olan “Galataport Projesi”nde Sona Yaklaşılıyor

Dünyanın en büyük kıyı çizgisi projeleri arasında gösterilen Galataport Projesi’nde sona yaklaşılıyor. Karaköy sahil şeridine 200 yıl sonra erişim olanağı sağlayacak projenin bir yıl içerisinde tamamlanması amaçlanıyor.

Beyoğlu Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliğinde yaşama geçirilen “Beyoğlu Kültür Yolu Projesi”nin başlangıç noktası olan Galataport Projesi, turizmden kültür sanata; gastronomiden alışverişe kadar çok boyutlu işlevleri bünyesinde toplayarak İstanbul kent kültürünün bir diğer merkezine dönüşecek.

Kovid-19 salgını nedeniyle Galataport Projesi’nde sürdürülen yapım çalışmaları, bir süreliğine yavaşlamıştı.  Normalleşme süreciyle birlikte çalışmalar hızlandırılarak yeniden başladı.

Galataport

1.

Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız projenin, İstanbul kent kültürüne ekonomik ve kültürel getirileri ile ilgili olarak şu noktaların altı çizdi:

Galataport mimarisiyle, estetiğiyle tarihi yarımadaya, Ayasofya’ya, Topkapı Sarayı’na, Galata Kulesi’ne, Kız Kulesi’ne büyük bir zenginliğe sahip. Diğer bir taraftan da binlerce insanımıza, gencimize iş imkanı olacak, istihdam imkanı olacak. Burada yüzlerce işyeri de olacak. Dolayısıyla ciddi anlamda bir ticaret de oluşacak” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

İki kilometre kadar yürüyüş alanı ve 14 bin metrekare meydanı olacak. Halkımız tarihi ve kültürel zenginliği olan bu alana kolay bir şekilde gelebilecek. Bir tarafında müzeler, diğer tarafında ticaret yerleriyle, kültür sanat noktalarıyla 16 milyon İstanbulluya hizmet bu şekilde eserlerle oluyor.

 

(Kaynak: 7deniz.net, görsel: ntv.com.tr)

 

Güvercinada Kalesi, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne Alındı.

Aydın’ın Kuşadası ilçesinin simgesi Güvercinada Kalesi, Dünya Miras Listesi’ne aday kültür varlıklarını ifade eden UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alındı.

Güvercinada Kalesi, Kuşadası Belediyesi tarafından ‘Ceneviz Ticaret Yolu’nda Akdeniz’den Karadeniz’e Kadar Kale ve Surlu Yerleşimleri’ dosyası kapsamında yapılan başvurunun Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından UNESCO’ya sunulmasının ardından yapılan değerlendirme sonucunda “Dünya Mirası Geçici Listesi”ne girmeye hak kazandı.

Böylece, Güvercinada Kalesi‘nin de eklenmesiyle Türkiye‘den Geçici Liste’de bulunan kültür varlığı sayısı 83’e ulaşmış oldu.

Kuşadası Belediyesi Başkanı Ömer Günel, restorasyon ve çevre düzenleme çalışmaları tamamlanmasının ardından ziyarete açılan Güvercinada Kalesi‘nin ile ilgili olarak;  “Güvercinada, sahip olduğu konum itibariyle yüzyıllar boyunca bölge için çok önemli olmuştur. Ünlü seyyah Evliya Çelebi’nin ‘kuşların uğramadan geçmediği tılsımlı adacık’ olarak ifade ettiği Güvercinada’nın üzerinde bulunan ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde yenilenmiş olan kalenin tarihinin ise 13’ncü yüzyılın sonlarında ya da 14. yüzyılın başlarında Kuşadası’na gelen Cenevizlere dayandığı bilinmektedir. İlçemiz için simge niteliğinde bir önemi bulunan Güvercinada Kalesi’nin en önemli uluslararası kuruluşlardan olan UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmış olması son derece büyük bir önem taşımaktadır. Güvercinada Kalesi’nin Dünya Mirası Listesi’nin ilk basamağı olan geçici listede yer alması Kuşadası’nın ulusal ve uluslararası alanda yapılacak tanıtımına çok önemli bir katkı sunacaktır. İlçemize hayırlı olmasını diliyorum” dedi.

Güvercinada’nın Kısa Tarihi

Güvercinada üzerinde, Barbaros Hayrettin Paşa tarafından yaptırılan bir iç kale ve subaşı İlyas Ağa tarafından yaptırılan surlar yer almaktadır. Bu surlar Mora İsyanı sırasında adalardan ve denizden gelebilecek saldırıları ve Samos Adası tarafından gelebilecek korsan saldırılarına karşı kenti korumak amacıyla yaptırılmıştır.  Surlar adayı çepeçevre saracak şekilde yaklaşık üç metre yüksekliğinde inşa edilmiştir.

1834 yılında tekrar onarımdan geçirilen kale güçlendirilmiş ve 1957 yılında bir mendirekle karaya bağlanmıştır.

 

(Kaynak: aydin.ktb.gov.tr, cumhuriyet.com.tr, kusadasikulturelmiras.com, görsel: kusadasitown.com)