Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Jeu de Paume’de Açılan “Suya Değen Ayaklar” Başlıklı Sergi, Sualtı Canlılarını Farklı Ölçeklerde Kayıt Altına alan Painlevé’in Unutulmuş Filmlerini 100 Yıl Sonra Gözler Önüne Seriyor.

Paris’te bulunan sanat merkezi Jeu de Paume’un 2022 yılının yaz sergilerin ilkini, özel bir sergiyle, Jean Painlevé’ye (1902-1989) atfediyor. Küratörlüğünü Pia Viewing’in gerçekleştirdiği “Suya Değen Ayaklar” adlı sergi, Painlevé‘nin daha önce bilinmeyen yapıtlarını gün ışığına çıkarıyor.

Avangard sanatla birleştirdiği filmlerini yaşayan sualtı canlılarının bilinmeyen ve gizemli yönlerini araştıran bir araç olarak kullanan Painlevé, bilimsel içerik taşıyan belgesellerinde, çekim teknikleri konusundaki uzmanlığıyla gerçekleştirdiği deneysel yapıtlarıyla uluslararası ölçekte tanınırlığa sahip bir figür olarak öne çıkıyor.

Deniz yatağını yüzerek geçen ahtapot, balerin gibi su altı bitkilerinin arasında dans eden yengeçler, su altı akıntısında gezinen denizatları…Tüm bu sualtı canlıları sahip oldukları ölçekle; film yapımcısı, fotoğraftçı Jean Painleve’nin mikroskobik dünyasının bir parçasını oluşturuyor. 60 yılın üzerinde kendisini adadığı bu keşfedilmemiş dünyada büyük çoğunluğu yumuşakcaları ve kabukluları odağına alan Painleve, dikkat çekici olağan üstü görsellikteki yapıtların altına imzasını attı.

Ölçeğin, Painleve’nin filmlerinde ele aldığı konu açısında ne denli önemli olduğunu vurgulayan sergi küratörü Pia Viewing, “Sıradan kabuklu deniz canlılarını ele alarak, onlara mikroskop ölçeğindeki bir perspektiften bakıyor. Oluşturduğu derinlik duygusu, izleyiciyi soyut bir evrenin içine çekiyor” diyor. Filmlerinin çoğunda sürekli olarak birebir ölçekteki gözlemden, mikroskobik boyuta inen analizlere dek değişen bir yapıya sahip imgelerin yanında yönetmen, inceleme altına aldığı organizmalara yönelik betimleyici ve aydınlatıcı açıklamalarla da izleyiciye eşlik ediyor.

Bu arada özellikle altını çizerek eklemek gerekir ki; canlılara yaklaşmak ve kişisel bir bağ kurmak Painleve özgü bir yetenek olmakla birlikte, keşfettiği, sanki öte dünyaya aitmiş gibi olan imgeler, Man Ray gibi çok sayıda gerçeküstücü fotoğraf sanatçısını da cezbetmişti. Zaten Painleve, Man Ray’e 1928 tarihli ‘Deniz Yıldız’ı adlı kısa filmi için bazı bölümler vererek, katkı da sağlamıştı. Küratöre göre Painleve, gerçeküstücü sanatçılarla ortak yanları olduğunun düşünmekteydi. İki savaş arası dönemde, Painleve’nin yapıtları bilim alanın dışında olarak, avangard sinemalarda ve sinema kulüplerinde gösterilmişti. Bilim ve sanat arasındaki sınırları kolayca aşabilmesini ; Jacques-André Boiffard, Alexander Calder, Ivan Goll, Fernand Léger, Éli Lotar, Pierre Naville, Pierre Prévert, Jean Vigo… gibileriyle gerçekleştirdiği sanatsal işbirliklerinden aldığını da belirtmek gerekiyor.

Öte yandan, bunlara ek olarak, elbette ki, Painleve’nin bilim filmlerinin gelişimine yönelik yaptığı katkısıyla; bu alanda kendine edinmiş olduğu çok önemli bir yer de bulunmaktaydı.

jeudepaume.org

jeudepaume.org

jeudepaume.org

Çalışmalarına özgünlük katan temeller dört ana başlık altında toplanmaktaydı: çok sevdiği bir yer olarak “kıyı”, “bilimsel ve pedagolojik yaklaşım” biçimi, “gerçeküstücülük sanat akımı ile olan yakın ilişkisi” ve son olarak “film düzenleme sürecindeki etkenler” ve belirleyici özellik ve motif olarak “hareketin, ritmin ve dansın” rolü.

Sorbonne Üniversitesi’nde Zooloji bilimi üzerine öğrenim gördükten sonra, zamanının çoğunluğunu Brittany-Roscoff’ta bulunan deniz dirimbilim (biyoloji) araştırma merkezinde geçirmeye başladı. Viewing “Yaptığı filmlerinin çoğunu bu bilimsel araştırmaları desteklemek amacıyla çekiyordu” diyerek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Zamanın çoğunu kıyı şeridinde çalışarak geçiriyordu; ki bu bana, kara ve deniz arasında olmak, sanat ve bilim arasında olmak gibi iki bölge arasında kendisine belirlediği konumun bir metaforu gibi geliyor.”

jeudepaume.org

.

jeudepaume.org

.

jeudepaume.org

1950’lilerin ardından, ilerleyen yıllar içinde, Painlevé, arkadaşı ve aynı zamanda iş ortağı olan Geneviève Hamon’la, bir yandan kendi kişisel çalışmaları sürdürürlerken, bir yandan da beraber çalıştıkları zoologların ve dirimbilimcilerin yaptıkları araştırmalarıyla katkı verdiği çok sayıda araştırma filmini birlikte çektiler. Öte yandan Viewing, serginin, Painleve’nin iş arkadaşı ve ortağı Geneviève Hamon’un adının gündeme gelmesine katkı sağlayacağını belirtiyor. Çünkü her ne kadar Hamon, Painleve’nin 1928 yılından başlayarak tüm yapıtlarında çalışıyor olmasına karşın adı, ancak 1950’lerde ve sonrasında adı filmlerde görülmeye başlamıştı.

Sergi, Painleve’nin çalışmasını; üretim süreci, işlerindeki araştırmanın önemi bakımından, tarihsel ve bilimsel bağlama yerleştiriyor. Günümüzde hala çok sayıda sanatçıyı esinleyen filmleri, kendi çağdaş yansımasını, izleyiciyi içine çektiği, bilindik günlük deneyimler ile sanrılara kapılma arasındaki tanımsız zihinsel mekanda buluyor. Öte yanda bu yapımlar, günümüzün gerçeklik duygusunu hala bozabilme özelliğini de sürdürüyor.

Sergi, Jeu De Paume’de 18 Eylül 2022 tarihine kadar görülebilecek.

(Kaynak: jeudepaume.org, theartnewspaper.com)

“Kara Atlantis”, SALT Beyoğlu Açık Sinemada

SALT’ın Kara Atlantis programı, denizi; tarihle, ekosistemle ve yaşam öyküleriyle farklı boyutlarda kaynak olarak alan üretimlere yoğunlaşıyor.

Programda, The Otolith Group, Sophie Mallett, Halil Altındere ve Agnieszka Polska’nın birer video işiyle Jean Painlevé’nin bir filmi yer alıyor.

-Ayesha Hameed – Kara Atlantis: Geçmişe Dönük Fütürizm (Black Atlantis: Retrograde Futurism (2018)) 

Ayesha Hameed’in Black Atlantis (Kara Atlantis) sunum-performansının 2018 tarihli beşinci bölümü Retrograde Futurism [Geçmişe Dönük Fütürizm], 29 Nisan 2006’da Barbados açıklarında sürüklendiği fark edilen, altı metrelik bir “hayalet gemi” hakkında işitsel ve görsel bir deneme niteliği taşıyor.

Senegal, Gine Bissau ve Gambiya’dan Cape Verde’ye gelen,  Kanarya Adaları’na doğru yola çıkan ve dört ay sonra cesetleri bulunan göçmenlerin hikâyelerindeki bilinmezler etrafında geçmişin yeniden inşası fikrini sorguluyor.

-The Otolith Group – Kesik Başlı Hidra  (Hydra Decapita (2010))

Anjalika Sagar ve Kodwo Eshun tarafından oluşturan The Otolith Group‘un 2010 tarihli bu video işi, Amerikalı elektronik müzik grubu Drexciya’nın 1997’de yayımlanan The Quest adlı albüme dayanıyor. Bu albüme göre, Drexciya, Atlas Okyanusu’nu geçen köle gemilerinden atılan hamile kadınların doğmamış çocuklarıyla kurulmuş bir su altı ülkesidir.

The Otolith Group,  1781 yılında yiyecek ve su sıkıntısına düşen Zong adındaki köle gemisinin kaptanının 136 köleyi gemiden denize attığı “Zong Davası”na odaklanan Hydra Decapita [Kesik Başlı Hidra] adlı işinde, bu düş dünyasını bir çıkış noktası alarak küreselleşme, kapitalizm ve iklim değişikliği kavramlarını inceliyor ve finans, ölüm, soyutlama ve dil arasındaki ilişkilere bakıyor.

-Sophie Mallett – Jelatinli Geçmişimiz (Our Gelatinous Past (2018)) 

Sophie Mallett, 2018’de ürettiği bu işinde, deniz suyu sıcaklığının yükselmesi ve aşırı avlanmadan dolayı denizanası nüfusunun gitgide artmasının olası sonuçlarını araştırıyor.

Denizanalarının tarih öncesi devirlerde denizlere egemen olduğunu bizlere anımsatan kurgu belgesel, sualtının dayanıklı ve fırsatçı vârislerinin yeni jeopolipotik döneme yön vermesini sağlayan stratejilerini inceliyor.

 -Jean Painlevé – Akera veya Cadılar Dansı (Acéra ou Le bal des sorcières (1978))

Sualtı faunasına dair üretimleriyle tanınan fotoğrafçı ve yönetmen Jean Painlevé’in Fransa’nın Bretonya bölgesinde çektiği yapım, çapı beş santimetreyi bulan, küre biçimindeki deniz yumuşakçası akeranın danslarını kayıt altına alıyor. Akeraların ahenkli salınımlarına, besteci Pierre Jansen’in dramatik melodileri eşlik ediyor.

-Halil Altındere – Siren (2016)

Sanatçı Halil Altındere‘nin 2016 tarihli video işi Siren, trans aktivist Belgin Çelik’in, Anadolu’daki gezici panayırlarda deniz kızı kostümüyle gösteri yaptığı zamanlara dair bir monologla başlıyor. Bu öyküden esinlenen iş, düşük bütçeli aksiyon filmlerini andıran bir su altı kovalamacasına dönüşüyor.

-Agnieszka Polska – Deniz Kızına Sor (Ask the Siren (2017))

Polska, 2017 tarihli bu işinde, deniz kızı figürünü Polonya’nın kimlik krizinin bir sembolü olarak konumluyor. Bu efsanevi imgenin başkent Varşova’nın amblemi olmasından hareketle sanatçı, mit, tarih ve siyaset odağında, 10. yüzyılda Slav pagan inanışının yok edilerek Hristiyanlık’ın yayılışını sorguluyor.

06 – 07 Nisan 2019 tarihinde ücretsiz olarak gerçekleştirilecek olan etkinlik, SALT Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da  izlenebilir.

 

(Kaynak: saltonline.org, hukukihaber.net)