Akademisyen-Mimar Esra Sert, Salt Galata’da Gerçekleştireceği “İstanbul Kıyılarının Metabolizmasına Bakmak” Başlıklı Konuşmasıyla, Yenikapı ve Maltepe Kıyılarında Yaşanan Dönüşümünü Ele Alacak.
Akademisyen-Mimar Esra Sert, Dünya Mimarlık Günü programı kapsamında Salt Galata’da gerçekleştireceği, “İstanbul Kıyılarının Metabolizmasına Bakmak: Dolgu Alanlarının Kentsel Politik Ekolojisi” başlıklı konuşmasıyla İstanbul kıyılarının dönüşümünü değerlendirecek.
Doğadaki çeşitli dolaşımların kıyılarda dolgu alanı biçimine girerek nasıl mekânsallaştığını irdeleyecek olan Sert, konuşmasında özellikle, 19. yüzyıl sonundan 21. yüzyıla uzanan süreçte Yenikapı ve Maltepe kıyılarının metabolizmasını konuşmasının odağına yerleştirecek.
Kentsel toprağın, kentsel dönüşüm kaynaklı hafriyat atığının, mega projelerin, yıkımların ve farklı tahayyüllerin iç içe geçtiği, eşitlikçi olmayan bir yapı üzerine kurgulanan ilişkiler ağının mekânsal izlerini süren Sert, buradan yola çıkarak, doğal ve toplumsal öğelerin karşılıklı olarak birbirini nasıl biçimlendirdiği üzerindeki saptamalarını aktaracak.
Bitimsiz bir yıkım ve yapım döngüsü içindeki İstanbul’un geleceğinin; sosyoekolojik ilişkileri kırılganlaştırıp dönüştüren kapitalizmin araçları kadar, aslında mimarlık pratiklerine ve tüm bireyleri yakından ilgilendiren kent tahayyüllerine bağlı olduğunu gündeme getirecek.
Etkinlik, 09 Ekim 2024 tarihinde saat: 18.30’da gerçekleştirilecek.
(Kaynak: saltonline.org)
Osmanlı Toplumunun Denizle Kurduğu İlişkinin Bir Ürünü Olan “Deniz Hamamı”larının Son Örneği Bakımsız Durumuyla Dikkat Çekiyor.
Osmanlı Dönemi’nde denize girerken gerekli mahremiyeti sağlamak amacıyla kullanılan Deniz Hamamlarının son örneklerden biri Sarıyer’de bulunuyor. İstanbul Boğazı’nda halkın denizle kurduğu ilişkinin bir boyutunu simgeleyen ve kent tarihi açısından önemli olan yapı bakımsız durumuyla dikkat çekiyor.
Yapıyla ilgili olarak konuşan Arkeolog Ömer Faruk Yavaşçay, İBB’den özel mülke ait olduğunu öğrenilen yapının İstanbul Boğazı’ndaki durumuyla ilgili bilgi edinilemediğini söyleyerek, restore edilmesi gerektiğini vurguladı.
Kullanıcıların kimse tarafından görülmeden ortasında yüzebileceği, çevresi kapalı Deniz Hamamlarının bir zamanlar İstanbul Boğaz manzarasının simgelerinden olduğunu belirten Yavaşçay, “Bunlar aslında Osmanlı’nın son dönemlerinde 19.yüzyılın başlarında ortaya çıkmış yapılar. Osmanlı Dönemi’nde insanların çıplak vücutla havuza ya da denize girmesi hoş karşılanmayan bir durumdu. Osmanlı’da buna bir çözüm bulunması açısından bunlar geliştirildi” dedi.
Osmanlı döneminde İstanbul Boğazı’nın pek çok yerinde 100’e yakın deniz hamamı bulunuyorken, hem Osmanlı’nın son dönemi ve hem de Cumhuriyetin ilk yıllarında kıyıların yüzmeye açılmasıyla, deniz hamamları giderek işlevinin yitirmeye başladı. Günümüze kadar ancak iki yada üç tanesinin ulaşabildiği bu yapılardan bir de Sarıyer’de bulunuyor. Rusya Büyükelçiliği yazlığının önünde konumlanan deniz hamamı, koruma amaçlı geçici bir çözüm üretilerek; prefabrik yapıyla kapatılmış ve dikenli tellerle çevrelenmiş durumda.
Yavaşçay, yaklaşık 20 metre uzunluğundaki enkaza dönmüş görüntüsüyle göze çarpan yapıyla ilgili olarak “Maalesef bu çok kötü ve bakımsız durumda. Buranın, o eski günleri hatırlatır şekilde restore edilmesi ve insanların kullanımına açılması gerekiyor.“ diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Tabi bunlar eskiden boğazın simgeleriydi. Günümüzde de bu durumda olması insanların dikkatini çekiyor. Gördüklerinde tepki veriyorlar, arsa da değerli bir arsa. Tabi denizin içinde, boş bir şekilde duruyor. Kültür Bakanlığı, İBB ve konsolosluğun ortak çalışmasıyla hayata kazandırılabilir. Şu anda denizde duran bir gecekonduyu andırıyor. Yapı maalesef çok değişmiş, beton eklentiler de var” şeklinde konuştu.
(Kaynak: dha.com.tr)
Panoramik Bakışın Tarihini İstanbul’u Betimleyen Sanatçıların Yapıtları Üzerinden İrdeleyen “Tam Yerinden” Sergisi, Kentin Denizcilik Tarihi Açısından da Belgesel Bir Nitelik Taşıyor.
Pera Müzesi’nde açılan “Tam Yerinden” sergisi on dokuzuncu yüzyıl panoramalarını ve İstanbul’un, panoramik bakışın tarihi içerisindeki konumunu farklı sanatçıların yapıtları üzerinden değerlendiriyor.
İstanbul kent-kıyı ilişkisinin gelişimine ve boğazdaki gemi tiplerine ilişkin veri sağlayan sergideki panoramalar, denizcilik tarihi bağlamında da önemli bir belge niteliği taşıyor.
Küratörlüğünü Çiğdem Kafescioğlu, K. Mehmet Kentel ve M. Baha Tanman’ın üstlendiği sergi, başta; Barker, Gudenus, Schranz, Melling, Dunn, Robertson olmak üzere İstanbul’u panoramik açıdan betimleyen sanatçıların yapıtlarından oluşturulan bir seçkiye ev sahipliği yapıyor. Tam Yerinden, merkezine on dokuzuncu yüzyıl panoramalarını ve panoramik imgelerini almakla birlikte, panoramik bakışın erken modern döneme uzanan uzun tarihini ve İstanbul’un bu tarih içerisindeki konumunu kapsamlı biçimde yeniden düşünmeye de çağırıyor.
peramuzesi.org.tr
peramuzesi.org.tr
peramuzesi.org.tr
peramuzesi.org.tr
“Tam yerinden”, bu bağlamda panoramik bakış yöntemiyle; İstanbul’u ele alan yapıtların, kent tarihine damga vuran tarihi yangın felaketlerinden, sanayileşmenin etkilerinin kent ölçeğinde görünür olmaya başladığı yıllara dek, kentsel tarihi belgelemekte nasıl kullanıldığını da ortaya seriyor.
Daha önce izleyici karşısına çıkarılmamış ya da yayımlanmamış erken on dokuzuncu yüzyıl panoraması dizilerine yer veren bu yapıtlarına ek olarak; efemera ve arşiv belgelerini de içine alan geniş çeşitlilikte bir içerikle izleyicilerin karşısına çıkıyor.
“Tam Yerinden – İstanbul’a Bakışın Panoramik Tarihi” sergisi, 24 Mart 2024 tarihine kadar Pera Müzesi’nde görülebilecek.
(Kaynak: peramuzesi.org.tr)
Ayşe Erkmen’in “Haliç Haliç’te” Adlı Yontusu, Haliç Kıyısındaki Akşemsettin Parkına Yerleştirildi.
İstanbul Bienali’nin, Koç Holding’in işbirliğiyle her bienalin ardından bir yapıtı, kamusal alana kazandırma geleneği sürüyor.
Bu çerçevede Ayşe Erkmen tarafından Haliç’ten esinlenilerek üretilen “Haliç Haliç’te” adlı yontu, Fatih semtinde bulunan, Balat Hastanesi ile Balat Vapur İskelesi arasında yer alan Akşemsettin Parkı’na yerleştirildi.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Koç Holding’in işbirliğiyle, düzenlenen İstanbul Bienali, 2017 yılından bu yana her bienalde bir sanatçıya kamusal alanda kalıcı olarak sergilenecek bir yapıt üretmesi için çağrıda bulunuyor.
Bu anlayış çerçevesinde, 2017 yılında gerçekleştirilen 15. İstanbul Bienali’nden Ugo Rondinone’nin ‘Buradan Nereye Gidiyoruz?’ başlıklı neon yontusu, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü yolu üzerindeki Mustafa Kemal Kültür Merkezi’ne konumlandırılırken; 2019’daki 16. İstanbul Bienali’nden Monster Chetwynd’in, masallardan ve mitolojiden esinlenerek oluşturduğu ve bir çocuk oyun alanı biçiminde kurguladığı “Gorgon’un Oyun Alanı” başlıklı açık hava yerleştirmesi Maçka Sanat Parkı’na yerleştirilmişti.
2022 yılında ise; gerçekleştirdiği duruma özgü ve bağlama duyarlı yapıtlarıyla tanınan Türk sanatçı Ayşe Erkmen, Bienalin çağrısıyla kamusal alanda kalıcı olarak sergilenecek bir yapıta imza attı.
Erkmen: Haliç’in benim için bir gemiyi, bir gondolu, bir kayığı andırıyor
Çağrıyı aldığı andan itibaren denizle ilgili bir yapıt üretmeyi düşündüğünü vurgulayan Erkmen açıklamasında, İstanbul’da gezdiği birçok yerin ardından Balat kıyılarında konumlandırılacak bir yapıt üretmeye karar verdiğini belirtiyor.
Yapıtı hazırlarken, Haliç bölgesinin kıyı çizgisinden ve yapıtın yerleştirildiği parkın denizle olan yakın ilişkisinden esinlendiğini söyleyen Erkmen, “Haliç Haliç’te” adlı yontuyu tanımlarken şu sözcüklere yer veriyor:
“Yabancı dillerde ‘Golden Horn/Altın Boynuz’ olarak bilinen Haliç’in ilginç biçimi, benim için bir gemiyi andırıyor, bir gondolu veya tuhaf biçimli bir kayığı, hatta bir dumanı… Baktıkça akla tuhaf düşünceler getiren bu hareketli ve esrarengiz form, Haliç’in üzerine akşamüstleri yansıyan altın renkli güneşle birleşince altın boynuz adını almış deniyor. Bu şekil aslında bir kontur, bir dış çizgi. Ben bu çizginin içini doldurup bir yer, bir alan oluşturup, bunu Haliç’te konumlandırmak istedim.”
Ömer Koç: Her Bienal döneminde kente bir kamusal yapı kazandırmaya karar verdik.
İstanbul Bienali’nin, Türkiye’nin kültür ve sanat yaşamına değer biçilemez katkılar sağladığının altını çizen Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, “Biz de Koç Holding olarak İstanbul Bienali sponsorluğumuz ile çağdaş sanatın açtığı bu çok önemli alanların büyümesine destek oluyor, geniş kitlelerin çağdaş sanata erişimini mümkün kılmak için Bienal’in ücretsiz ziyaret edilebilmesini sağlıyoruz. Bu yıl 2007 – 2026 yılları arasını kapsayan sponsorluğumuzu, 2036 yılına kadar uzatma kararı aldığımızı duyurduğumda aldığımız müspet tepkiler de ne kadar büyük bir ihtiyaca karşılık verdiğimizi destekler nitelikte oldu. 2017 yılında aldığımız kararla İstanbul’a her Bienal döneminde bir kamusal eser bırakmaya, âdeta şehre bir eser armağan etmeye karar verdik” dedi.
Eczacıbaşı: Mekanla doğrudan ilişki kuran bir yapıt
İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı açıklamasında, “Türkiye’nin en önemli güncel sanatçılarından Ayşe Erkmen’in, yerleştirildiği mekânla doğrudan bir ilişki kuran bu eserinin kentimize kazandırılması konusundaki destekleri için 2007-2036 Bienal Sponsoru Koç Holding’e içten teşekkürlerimi sunuyorum” ifadelerini kullandı.
Örer: İstanbul’un suyla olan derin bağını Haliç üzerinden düşünmeye davet ediyor
Ayşe Erkmen’in yapıtının tanıtımı amacıyla 24 Ekim 2022 tarihinde bir buluşma gerçekleştirilmiş ve etkinliğe İKSV Genel Müdürü Görgün Taner, İKSV Güncel Sanat Projeleri ve İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer, Vehbi Koç Vakfı Kültür Sanat Danışmanı ve Arter Kurucu Direktörü Melih Fereli ve sanatçı Ayşe Erkmen katılmıştı.
Buluşmada gerçekleştirdiği konuşmasında Bige Örer, Erkmen’in ürettiği yapıtlarla kenti ve kamusal alanı görme biçimlerimizi değiştirdiği belirterek şu değerlendirmede bulunmuştu: “‘Haliç Haliç’te’ isimli yeni yapıtıyla da bizleri İstanbul’un suyla olan derin bağını ve farklı katmanlardaki coğrafi ve tarihsel hafızasını Haliç üzerinden düşünmeye davet ediyor. Balat Hastanesi ile Balat İskelesinin arasındaki Akşemsettin Parkı’nda ağaçların arasına yerleştirdiğimiz bu yalın ama göz kamaştırıcı eseri, günün her anının ışığını ayrı yansıtıyor ve coğrafya algımızı ters yüz ediyor. Ayşe Erkmen’le beraber İstanbul Bienali olarak bu işi gerçekleştirmekten dolayı çok mutluyum.”
(Kaynak: iksv.org, haberturk.com, koc.com.tr)
İstanbul’un En Eski Liman Kentinde 110 Metre Uzunluğunda Liman Yolu Ortaya Çıkarıldı.
İstanbul-Avcılar’daki Firüzköy Yarımadası’nda bulunan 2007 yılından beri uluslararası ekiple yürütülen antik liman kentindeki kazı çalışmalarında 110 metre uzunluğundaki liman yolu ortaya çıkarıldı. Bölgenin Ege, Akdeniz ve Karadeniz ticaret yolunda önemli rol oynadığı düşünülüyor.
Bilim insanları tarafından arkeolojik kazılarda ortaya çıkan 2 bin 500 yıl öncesine ait antik liman kentinin Yenikapı’daki antik limandan bin yıl daha eski olduğunu belirtiliyor. Çalışmalarda bölgede 4 bin 500 yıl öncesine ait çok sayıda antik eşya ve tecim gereci de bulundu.
CnnTürk’ten Mücahit Topçu’nun ve Caner Emre Kınacı’nın çalışmalar hakkında kendisinden güncel gelişmelere yönelik bilgi aldıkları Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Haldun Aydıngün kazı ile ilgili olarak şunları söyledi: “Çok büyük bir liman kompleksinin çok azını kazmış bulunuyoruz. Fakat tespit ettiğimiz yerlerimiz var. Bu kadar büyük altyapının çok önemli bir ticaret merkezi olduğu için yapıldığını düşünüyoruz. Kalayların bir kısmı da Hitit kapları içindeydi. Bunlar arkeolojide bu bölgede bulunacağı tahmin edilen malzemeler. Bu bölgenin Afganistan ile hatta İngiltere ile ilişkilerini tespit ettik. Günümüzden 3 bin 500 yıl öncesine ait. 110 metre uzunluğunda bir liman yolu da bulunuyor. 110 metre kadar gidiyor sonra tam bir 90 derece dönüp bir havuza ulaşıyor. Havuzun yanında da 40 metreye 40 metre çapında dev bir pazar bölgesi var.”
Uluslararası ekipte yer alan Arkeolog Dr. Alkiviadis Ginalis, “Liman yollarını araştırıyoruz. Roma döneminden Orta Çağ’a doğru limanların nasıl şekillendiğini anlamaya çalışıyoruz. Burada sadece üst yapıyı değil, alt yapının iki tahta kazık ile nasıl yapıldığını da tespit ettik. Sıkı bir şekilde oluşturulmuş seramik ve harç kullanılmış” dedi.
(Kaynak: cnnturk.com)
İBB Şehir Hatları A.Ş., “Deniz Taksi” Üretimini Şehir Hatlarının 170. Kuruluş Yıldönümünde Haliç Tersanesi’nde Başlattı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Hatları A.Ş., deniz taksilerinin üretimine, Şirket-i Hayriye’nin 170. kuruluş yıldönümünde başlıyor. Dünyanın yaşayan, en eski tersanesi olan Haliç Tersanesi’nde başlangıç aşamasında 50 adet üretilecek olan deniz taksilerinin, 2021 yazında hizmet vermeye başlaması öngörülüyor.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu‘nun, toplu ulaşımda denizin payının artırılması yönünde başlattığı projelerden biri olan Deniz Taksiler için Haliç Tersanesi‘nde düzenlenen tanıtım toplantısına katılan İmamoğlu, deniz taksilerin ilk üretimini başlattı.
Şehir Hatları Genel Müdürü Sinem Dedetaş törendeki konuşmasında, “Yaklaşık 1 ay önce 565. yılını kutladığımız Haliç Tersanesi’nde bugün, Osmanlı Devleti’nde kurulan ilk anonim şirket olan Şirket-i Hayriye’nin 170. yaşını kutluyoruz. 170 yıl önce bugün yolcu taşımacılığını düzenlemek ve yabancı şirketlerin Boğaz sularındaki egemenliğine son vermek için kurulan İstanbul ulaşımının ve kültürünün ayrılmaz bir parçası olan Şirket-i Hayriye’nin kuruluşunda emeği geçenleri rahmetle anıyor, saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz. Ayrıca şirketi yaşatmak ve geliştirmek için emek vermiş tüm denizcilere, aklı, gönlü, icrası denizci olan tüm emekçi ve idarecilere de teşekkür ediyor, saygılarımızı sunuyoruz. Kuruluşundan bugüne deniz ulaşımının ana aktörü olan Şirket-i Hayriye, günümüz adıyla Şehir Hatları, vapur ve iskeleleriyle ulaşımın yanında aslında kent kültürünün ve yaşamımızın bir parçası haline gelmiş sembol niteliğinde köklü ve çok değerli bir kurumdur.” dedi.
Dedetaş, Deniz Taksi ile ilgili olarak şunları söyledi: “Tasarım ve üretim süreçlerini bünyemizde yaparak çevreci, Şehir Hatları kimliğini taşıyan, ilk yatırım maliyetleri düşük ve dolayısıyla son kullanıcı için ekonomik, ulaşılabilir ve sürdürülebilir bir model olarak deniz taksiler, deniz ulaşımında filomuzun en küçük gemileri olarak hizmet verecek fakat büyük bir açığı kapatacak. Belli bir tarife ve güzergaha bağlı kalmaksızın hizmet verecek olan deniz taksiler umuyoruz ki, sevilerek kullanılacak ve ulaşımında bir parçası haline gelecek.“
Dedetaş‘ın ardından konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Şehir Hatları vapurlarının İstanbul kent kimliğiyle olan ilgisini vurguladı: “İstanbul’da deniz taşımacılığının biraz üvey evlat muamelesi gördüğünü düşünüyoruz. Bu bakış açısı aslında sıkıntılıydı. Biz Şehir Hatları vapurlarının gelişimine baktığımızda; kıyıya, kenara atılmış, neredeyse çürümeye terk edilmiş tarihi vapurları gördük. Hatta şehrin simgesi olan şehir vapurlarının yerine İstanbul’la hiç alakası olmayan, bütün İstanbulluyu mutsuz eden bir tasarımla vapurlar yapıldı. Londra’da telefon kulübelerin, taksilerine bakarsınız Londra dersiniz. İstanbul için de Şehir Hatları vapurları tam da böyle bir simge. Onlara baktığınızda burası İstanbul dersiniz. O keyfi yaşarsınız. Tabiri caizse korunacak miras. Korunmalı. Öncelikle korunması gereken miras. Biz de tamamen o gözle bakıyoruz. Bu işin çekirdeğini, ana hücresini korumak gerekiyor. Orası da burası, Haliç Tersanesi.“
Deniz Taksi uygulamasının daha önceki yönetimler tarafından denendiğini ama başarılı olmadığını anımsatan İmamoğlu, yeni üretilecek deniz taksilerin İstanbul‘un tinine (ruhuna) uygun olacağını belirterek; deniz taksi ve üretimine ilişkin şu bilgileri paylaştı:
“İBB’nin ana disiplini ile bir paydaş olacak. Bunun bir hizmet kadar kimlik olduğunun farkında olacak. Onu hissettiren kurumsal bir yapıyla bu yılın yaz aylarında sunmak istiyoruz. 50 adet deniz taksiyi sisteme katmak istiyoruz. Hem sayısal anlamada, hem daha sürdürülebilir ve hizmet vermesi anlamında deniz takside 50 yetmiyorsa daha fazlasını hedefimize koymalıyız. Deniz taksilerimiz, 10 kişi kapasiteli olacak ve sizi Adalar’dan Sarıyer’e, Beylikdüzü’nden Üsküdar’a, Pendik’ten Bakırköy’e taşıyacak. Bu taksiler, 565 yıl önce Fatih Sultan Mehmet’ten bize emanet bu tersanede üretilecek. Güncel, dijital teknolojik iletişimin de katkı sunduğu bir sistemle deniz taksi hayata geçecek.”
Deniz taksilerin rengini İstanbullular belirleyecek. Vapur iskelelerine konulan kiosklardan oy verecek yurttaşlar, deniz taksilerin üzerinde görmek istedikleri renkleri belirleyecek.
(Kaynak: ibb.istanbul)
“Duvarların Ötesinde” Projesini Gerçekleştirmek Üzere İstanbul’a Gelen “Saype”nin Seçtiği Konumlardan Biri De Haliç Oldu
Arazi Sanatının tanınmış adı Guillaume Legros’un, bilinen adıyla “Saype”, Duvarların Ötesinde (Beyond Walls) projesinin sekizinci durağı olarak seçtiği İstanbul’da üç farklı yerde yapıtlarının gerçekleştirdi.
Sanatçının yapıtlarının uygulamak amacıyla seçtiği konumlardan biri de Haliç oldu.
İstanbul Belediyesi‘nin de destek verdiği proje kapsamında sanatçı, Boğaziçi Üniversitesi Güney Yerleşkesi, Beykoz Çayırı ve Haliç‘te Atatürk Köprüsü‘ne bağlı bulunan yüzen platformda çimlendirilen bir dubaya, insan zincirinin halkalarını çizdi.
.
Sanatçı, Duvarların Ötesinde, kutuplaşmakta olan bir dünyada, sembolik olarak dünyanın en büyük insan zincirini yaratmayı amaçlıyor. Saype‘nin oluşturduğu evrensel halk dansının devasa elleri, Avrupa ve Afrika kıtalarını buluşturduktan sonra, bu kez de Boğaz’ın Avrupa yakasına geldi.
Projenin İstanbul ayağı için Boğaziçi Üniversitesi‘nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Saype, “Seçtiğimiz her mekanda bir sembolizm, bir tarih arıyoruz. İstanbul değişik kültürlerin, Doğunun ve Batının buluştuğu nokta. Fiziki olarak da iki kıtanın birleştiği yegane yer. Dolayısıyla bu projenin İstanbul’a gelmemesi düşünülemezdi.” dedi.
Tebeşir ve kömürden oluşan bir boyanın mucidi olan Saype, sokak sanatı ve Arazi sanatını birbirine bağlayan sanatsal bir hareketin öncüsü olarak biliniyor. Çalışmalarında yüzde yüz biyolojik olarak parçalanabilir boya kullanan sanatçı, çizim yapacağı alanı karelere bölerek önce resmin hatlarını çiziyor. Sonrasında ise grinin açıktan koyuya tonlarını kullanarak kafasındakini zemine çıkarıyor. Bu çizim tekniğinde, drone ile havadan yapılan çekimler de önemli bir rol oynuyor.
26 Kasım’da Taksim Sanat‘ta açılan yapıtları içeren fotoğraf sergisi, 8 Kasım 2020 tarihine kadar görülebilir.
(Kaynaklar: indyturk.com, artfulliving.com.tr, haberturk.com, bbc.com)
Arkas Sanat Merkezi’ndeki “Ara Güler Merhaba İzmir!” Sergisi, İstanbul’dan ve İzmir’den Denizle İlişkili Kent Yaşamını Belgeleyen Görsellere Yer Veriyor
“Ara Güler Merhaba İzmir!” başlıklı fotoğraf sergisi, Arkas Sanat Merkezi’nde.
Çevrimiçi olarak da görülebilen sergide, Güler’in İstanbul’un “Haliç”, “Karaköy”, “Kandilli”, “Üsküdar”, “Büyükdere” ve “Kumkapı”dan ve İzmir’den kayıt aldığı kentsel yaşama ilişkin görseller; iki kıyı kentinde süregelen yaşamdan, balıkçılardan ve tekne yapım işliklerinden canlı ve ilgi çekici ayrıntılar içeriyor.
Arkas Sanat Merkezi’nin Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi (AGAVAM) ve Ara Güler Müzesi iş birliği ile gerçekleştirdiği 711 yapıtın yer aldığı sergide, sanatçının İstanbul ve foto-muhabir olarak çok defa bulunduğu İzmir‘deki yaşam ilişkin, daha önce hiç sergilenmemiş fotoğraflar ayrıca Güler’in 1975 yılında Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan “Kahraman’ın Sonu” adlı 17 dakikalık belgeseli de sergide yer alıyor.
Öte yandan, İzmir’in çevresinde yer alan Agora, Efes, Bergama, Allianoi gibi antik kentlerin görünümleri, Güler‘in uluslararası kamuoyuna tanıttığı Afrodisyas, Nemrut ve Nuh’un Gemisi ile ilgili fotoğraflar ayrıca ulusal ve uluslararası kültür-sanat dünyasından tanınmış adların portreleri sergide bulunan diğer yapıtlar…
Güler‘in meslek yaşamı boyunca kullandığı kameralarını, basın kartlarını, kaşelerini ve ıstampalarını, kontakt baskılarını, kendi hazırladığı kitap maketlerini de gözler önüne seren sergi, öte yandan Güler’in çalışma yöntemlerini ve fotoğrafçı yönünü ortaya koyarak, yaşamının çeşitli dönemlerini izleme olanağı da sunuyor.
Çevrimiçi sergiye buradan ulaşabilirsiniz.
(Kaynaklar: arkassanatmerkezi.com, görseller: sozcu.com.tr, cumhuriyet.com.tr)
19. yüzyılda Tuna Irmağındaki Buharlı Gemilerin Dönüştürücü Rolünü Konu Alan “Macaristan’dan Türkiye’ye – Doğu’ya Açılmak” Başlıklı Sergi, Karaköy İskelesi’nde Açıldı.
Macar Teknik ve Ulaşım Müzesi ile Macar Kültür Merkezi tarafından hazırlanan “Doğu’ya Açılmak” başlıklı sergi, İstanbul Büyükşehir Belediye’si Kültür A.Ş işbirliğiyle Karaköy İskelesi’nde açıldı.
Balazs Tinku-Szathmary‘nin küratörlüğünü üstlendiği sergi, 19. yüzyılda kullanılmaya başlanan buharlı gemilerin, Tuna Irmağında yüzyıllardır yelkenle gerçekleştirilen seyahatleri hem biçim hem anlam olarak nasıl değiştirdiğini konu alıyor. 1830-1914 yılları arasında varlık gösteren Tuna Irmağı İlk Buharlı Taşımacılık Şirketi – DDSG (Erste Donau-Dampfschiffahrts-Gesellschaf) adlı şirket, İstanbul’a kadar düzenlediği buharlı gemi hatlarıyla dönemi içinde günlük yaşamı olduğu kadar uluslararası politikayı, kentsel ve kırsal peyzajda da dönüştürücü etkide bulunarak, önemli bir kültürel etkileşim de sağlanmıştı.
Etkinlikte Dr. Cihat Arınç‘ın yönlendiriciliğinde; “Budapeşte ile İstanbul Arasında Tuna Güzergâhında Kurulan Güçlü Bağ” başlıklı, Macaristan Kültür Ataşesi Balázs Szőllőssy ve Macar Kültür Merkezi Müdürü Dr. Gábor Fodor’un, yer aldığı bir de panel gerçekleştirildi.
Sergi, daha önce, 21 Kasım – 01 Şubat 2020 tarihleri arasında Macar Kültür Merkezi‘nde izleyicilerin karşısına çıkmıştı.
İstanbul Kent-Kıyı İlişkisini Güçlendirerek, Boğaz Kıyısında Yeni Bir Kentsel Odak Yaratacak Olan “Galataport Projesi”nde Sona Yaklaşılıyor
Dünyanın en büyük kıyı çizgisi projeleri arasında gösterilen Galataport Projesi’nde sona yaklaşılıyor. Karaköy sahil şeridine 200 yıl sonra erişim olanağı sağlayacak projenin bir yıl içerisinde tamamlanması amaçlanıyor.
Beyoğlu Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliğinde yaşama geçirilen “Beyoğlu Kültür Yolu Projesi”nin başlangıç noktası olan Galataport Projesi, turizmden kültür sanata; gastronomiden alışverişe kadar çok boyutlu işlevleri bünyesinde toplayarak İstanbul kent kültürünün bir diğer merkezine dönüşecek.
Kovid-19 salgını nedeniyle Galataport Projesi’nde sürdürülen yapım çalışmaları, bir süreliğine yavaşlamıştı. Normalleşme süreciyle birlikte çalışmalar hızlandırılarak yeniden başladı.
Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız projenin, İstanbul kent kültürüne ekonomik ve kültürel getirileri ile ilgili olarak şu noktaların altı çizdi:
“Galataport mimarisiyle, estetiğiyle tarihi yarımadaya, Ayasofya’ya, Topkapı Sarayı’na, Galata Kulesi’ne, Kız Kulesi’ne büyük bir zenginliğe sahip. Diğer bir taraftan da binlerce insanımıza, gencimize iş imkanı olacak, istihdam imkanı olacak. Burada yüzlerce işyeri de olacak. Dolayısıyla ciddi anlamda bir ticaret de oluşacak” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“İki kilometre kadar yürüyüş alanı ve 14 bin metrekare meydanı olacak. Halkımız tarihi ve kültürel zenginliği olan bu alana kolay bir şekilde gelebilecek. Bir tarafında müzeler, diğer tarafında ticaret yerleriyle, kültür sanat noktalarıyla 16 milyon İstanbulluya hizmet bu şekilde eserlerle oluyor.“
(Kaynak: 7deniz.net, görsel: ntv.com.tr)