“Haliç Tersanesi” Üretim Odaklı Bir Müzeye Dönüştürülüyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yayımlanan “İstanbul Bülteni” dergisi, Şehir Hatları Genel Müdürü Sinem Dedetaş ile gerçekleştirmiş olduğu bir söyleşiye yer verdi.
Dedetaş, 564 yıllık tarihiyle dünyanın yaşayan en eski tersanesi olan Haliç Tersanesi’nin denizciliğin yaşadığı üretim odaklı bir müze olarak düzenleneceğini belirtti.
Tersane 100’lerce yıllık geçmişten, günümüze dek gelen işlevlerini sürdürürken; diğer yandan burada açılacak kültür oylumları ve düzenlenecek sosyal etkinlikleriyle kent kültürünün etkin bir parçasına dönüşecek.
Şirket-i Hayriye çok köklü, tarihî bir kurum, Osmanlı’nın ilk anonim şirketi. Böyle bir kuruma ilk kadın genel müdür olarak atanmak nasıl bir duygu?
Biraz tarifi zor, eşsiz bir duygu aslında. Bilmiyorum örneklemek gerekir mi? Ama şöyle bir örnek anlatayım. Japon çiçek sanatı var ya, ikebana. Onun müzesine gittim Tokyo’da, bir ustanın dersine katıldım. Orada 400 yıllık bonzai ağaçları vardı. Ona bakan bir Alman gençle tanıştım, o sırada. Bana, “Üzerimdeki yükü düşünebiliyor musun? 400 senedir bu ağaç yaşıyor. Ben bunu bir yanlış sulasam, yanlış güneşlendirsem bu ağaç çürüyecek ve bundan önceki 400 yıl heba olacak” dedi. O sözler benim aklımda ciddi anlamda yer etti. Aslında tam da aynı duygu. Yani senelerin emeği var burada. Osmanlı
döneminden gelme, üzerine cumhuriyet mirası bir tersane ve bir şirket. Dolayısıyla bu emekleri, varoluş sebeplerini hiç unutmadan üzerine ne katabilirim, bu beni çok heyecanlandırdı. Aslında göreve gelme motivasyonum burada başlıyor diyebilirim.
-169 yıllık bir şirket ve 564 yıllık bir tersane teslim aldınız. Gerçekten çok ağır bir sorumluluk olsa gerek. Peki, nasıl bir yer hayal etmiştiniz ve neyle karşılaştınız?
Şehir Hatları, çok kendine özgü bir şirket. Biraz daha klasik şirket mantığından uzak, hizmet odaklı bir bakışı var. Geldiğimde biraz küçülen bir şirket buldum açıkçası. Şirketin bugüne gelişinde elbette pek çok dalgalanma yaşandı; ama son on yıllarda filoyu yenilememe, vapurları tasfiye etme, bilabedel diğer belediyelere gönderme gibi, küçülmeye yönelik uygulamalar olması üzücü.
Ayrıca biz gelmeden önceki süreçlerde Haliç Tersanesi biraz topluma kapatılmış durumdaydı. Bu alanla ilgili tersanecilik faaliyetine uzak planlamalar yapılmıştı. Tersaneden çıkma süreçleri planlandığı için geldiğimde aslında biraz taşınma havasındaydı. Öncelikle, meseleyi oradan çıkarmamız gerektiğini düşündüm. Sayın Başkanımız Ekrem İmamoğlu ile de müzakere ettik. Şirketin, vapurların bakım masrafları nedeniyle ekonomik olarak taşınmayı kaldıramayacağına karar verdik. Buranın üretim odaklı yaşaması konusunda hemfikir olduk, çalışmalarımıza başladık. Öncelikli olarak burada kalmayı garantiledik.
-Çalışanlarınızın buraya dair bir aidiyet duygusu var diyebilir miyiz?
Elbette, kendimi yönetici olarak en şanslı hissettiğim nokta, çalışanların aidiyet duygusu. Herkesin şirketle ilgili bir fikri vardı; daha iyi nasıl yaparız konusunda fikir söylüyorlardı, hala da söylüyorlar. Burada tersanenin okulundan çıkan ustalarımız da var; emekli olmuş, hâlâ taşeronlar aracılığıyla çalışan emektar insanlar. Eski yeni bütün
çalışanlarımızın Tersane’ye büyük ilgi ve sevgisi olduğunu gördüm. Sevilmeyecek gibi de değil zaten, girdiğiniz anda seviyorsunuz. Tarihî dokunun değişik bir enerjisi var gerçekten, insana geçiyor.
-Biraz önce siz de bahsettiniz, Haliç Tersanesi’ne yönelik bir dönüşüm planlaması vardı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Haliç Tersanesi, ekonomik değerlerinden daha çok tarihî misyonu ve dünyanın yaşayan en eski tersanesi olması nedeniyle bizim için çok değerli. Biz de burayı insanların görmesi gerektiği kanaatindeyiz. Önceki planlara tamamen müze anlayışı, bilim merkezi diye bir şey konulmuş; üretim faaliyetlerinin tamamen durdurulması planlanmış. Fakat biz üretim odaklı olarak kamuya açmayı planlıyoruz. Bir taraftan tersanecilik, vapur bakımlarımız devam edecek, diğer taraftan farklı kültürel ve sosyal etkinliklere evsahipliği yapılacak. Bu çok değerli, dünyada olmayan bir şey; yaşayan en eski tersaneden bahsediyoruz. Bunun turizme de, kendi denizciliğimize de ciddi katkısı olacağını düşünüyorum. Kültür Varlıklarını Koruma Daire Başkanlığımız ve BİMTAŞ ile ortak bir masa kurduk, binaların tekrar fonksiyonlandırılması noktasında çalışıyoruz. Burayı eskiden olduğu gibi denizciliğin yaşadığı, canlandığı, üretildiği ve insanlara aktarıldığı bir yer olarak planlamaya çalışıyoruz.
-Nasıl bir fonksiyon kazandırılacak? Gezenler neler görecek?
Müze, sergi ve konferans alanları düşünüyoruz; denizcilikle ilgili temalar olacak. Ortak kullanım alanları, insanların gezebileceği rotalar oluşturmayı hedefliyoruz.
-Ziyaretçiler üretim yapılan alanları da görebilecekler mi?
Bizim burada 1700 – 1800’lü yıllardan kalma üç tane taş havuzumuz var ve hala eski sistemle çalışıyorlar. Su tahliyesi daha önce hayvanlarla yapılırken, daha sonra buhar makineleri ve en son elektriğe geçme gibi değişiklikler var; ama havuzun çalışma prensibi değişmiyor. O dönemden kalma bir havuzlama faaliyeti var ortada. Hem kendi denizciliğimiz hem de dünya denizciliği için çok değerli, son derece dikkat çekici bir şey. Bu yaşayan müzeyi insanlara açmak istiyoruz.
-Bu çalışmalar için ne kadar bir süre öngörüyorsunuz?
70 bin metrekarelik alanın içinde görülmeye değer tescilli binalarımız var; bir kısmı devam edecek durumda, bir kısmının bakımdan geçirilmesi gerekiyor. Makine parkurlarımız aynı şekilde düzenlemeler istiyor. Bu alanı komple revizyona sokmak aslında 4-5 senelik bir proje gibi gözüküyor. O yüzden bölerek yapmayı planladık. İlk alanımızda bir ahşap atölyemiz var. Projeleri, restorasyon çalışmaları başlamış; ama tamamlanmamış. Burası sergi salonu olarak kullanılabilir. Birinci havuzumuz da bu ilk bölgemizde bulunuyor. Tüm bu çalışmalar sonrasında, aynen eskisinde olduğu gibi yaşayan bir müze hayata geçireceğiz.
-İstanbul gibi denize bu kadar kıyısı olan bir şehirde, deniz ulaşımı hak ettiği yerde değil. Bu konuya nasıl bakıyorsunuz?
Bence de değil. Deniz etkin kullanılmıyor, bunun birtakım sebepleri var; bu bir politikanın sonucu. Tek başına Şehir Hatları’nın haydi artık denizi kullanalım diyebileceği bir konu değil. Aslında tamamen kurguyla ilgili; toplu taşımayı denizden planlamadığınızda, önceliklendirmediğinizde, ne yazık ki sonuç bu oluyor. Deniz aktarma aracı olarak kullanılıyor. Yeni dönemde bütün bakışın denize göre planlanmasıyla ilgili ciddi çalışmalarımız var. Raylı sistem bir ana hat; ama ikinci ana hat olarak denizi kullanıp, karayı da bundan beslemek gibi düşüncelerimiz var.
-Şu anda deniz ulaşımının toplu taşımadaki payı nedir?
Yüzde 2,4 civarında.
-Peki, bir yakın plan hedefiniz var mı?
Başkanımız, yüzde 10 hedefini koydu. Bunun gerçekleşmesi için bütün imkânları seferber etmek durumundayız. Bu, ciddi bir hedef tabii. Detaylı hat analizleri yapıyoruz.
-Önümüzdeki süreçte Şehir Hatları’nda elektrikli vapurlar olacak mı?
Evet, kesinlikle. Olmazsa olmaz diyorum; çünkü küresel ısınma gibi bir sorunumuz var. Çevreci çalışmalar başlattık, elektrikli sistemlere geçilmesini planlıyoruz. Ancak kapsamlı bir çalışma gerektiriyor; iskeleler, bağlama alanları, şarj istasyonları ve sefer
sürelerinin birlikte düşünülmesi gerekiyor.
-Paşabahçe Vapuru’nun yeniden denizle buluşacağı haberi, başta Adalılar olmak üzere İstanbulluları çok mutlu etti. İstanbullular Paşabahçe’ye ne zaman kavuşabilecekler?
Kendi hâline bırakılmaktan dolayı vapur hayli kötü durumda. Ama biz o silüeti çok seviyoruz, tescilli de bir vapur. Teknik olarak Paşabahçe’nin kondisyonuna, elektrikliye dönüp dönemeyeceğine, seyir sahasının buna uygun olup olmadığına bakacağız. Vapurun sac işçiliği olacak, elektronik aksamı komple yenilenecek, boya, raspa yapılacak.
Çok heyecanlı bir süreç tabii. Hem Adalılardan hem İstanbul halkından ciddi reaksiyonlar oldu. Geri kazanılması konusunda kampanyalar başlatmışlardı. Bu konuda bize büyük moral ve motivasyon desteği oldular. Yapılan işin yerini bulması çok güzel.
-Çalışmaları tamamlandığında Adalar’a mı sefer yapacak?
Kesin karar vermedik. Somut olmayan kültür varlıklarının sergilendiği bir yüzen müze şeklinde de düzenleyebiliriz. Bir taraftan toplu taşımaya hizmet ederken bir müzeyi barındırsa çok güzel olur diye düşündük. Kendisi zaten tescilli bir müze. Ama filomuzda yer alacak. Zaten fazla vapurumuz da yok. Bir de zamanının en hızlı vapuru zaten.
-Şu an elimizdeki en eski vapur mu olacak?
Yaşça en eski, ama en yeni vapurumuz olacak.
-Adalar’da deniz ulaşımının 24 saat olması, Adalıları çok mutlu etmiş olsa gerek
Çok mutlu etti. Bence çok net ihtiyaçtı zaten. O bağlantıyı sağlamak Şehir Hatları’nın görevi olduğu için bir görevimizi yerine getirmiş gibi hissediyoruz.
-Moda Vapuru yenileme çalışmaları devam ediyor. Koltuk renklerinin belirlenmesinde vatandaşların fikrine başvurdunuz. Nasıl dönüşler aldınız?
Çok olumlu dönüşler geldi. Bunların hepsini yönetimimize destek olarak görüyorum. İnsan olarak fikrimizin sorulması umutlandırıyor, keyiflendiriyor. Hizmet ettiğimiz
insanlar vapurun esas sahipleri. Onların ne istediği, karar verme noktasında bizim işimizi kolaylaştıran bir şey. Şu anda belediyemizin üst yönetiminin vizyonunun tamamen bu olması bizi rahatlatıyor.
-İskelelerdeki kültür sanat faaliyetleri çok dikkat çekmeye başladı, yoğun ilgi olduğu görülüyor. Vatandaşların bu noktada ne tür talepleri var?
Bizde şu anda ikili bir çalışma var. İskelelerimizdeki etkinlikleri Kültür A.Ş düzenliyor. Biz uzun zamandır vapurda canlı müzik yapıyoruz. Kuzguncuk İskelemizde, İKSV ile KADAR tiyatro oyununu sahneliyoruz. Tiyatro, gösteri, kukla gibi iş birliklerimiz var. Canlı müzik haricinde vapurda kukla gösterisine de başlayacağız. Sanata her zaman açığız. İstanbul yaşasın, canlansın; biz bunun denizci tarafı olarak bir parçası olalım istiyoruz. Benim ayrıca çocuklarla ilgili, oyun kurmak gibi fikirlerim var.
-Nasıl bir oyundan bahsediyoruz?
Hazine avları tarzı şeyler olur ya. Şu anda henüz proje aşamasındayız. Olsa çok güzel olur diye düşündüğüm bir fikir. Bir iskeleden diğer iskeleye tanımların yapıldığı; bilmece, bulmaca çözerek, geze geze herhangi bir objenin bulunmaya çalışıldığı bir oyun. Bu şekilde biraz da oyunla birlikte insanlara denizi sevdirmek amacındayız. Vapurlarda çocuklar için bir şey yok; akıllı oyun alanları kurmak istiyorum. Maalesef çocuklar şu anda evde, okulda, daha çok içeriye mahkûmlar. Bunu biraz dışa döndürme noktasında deniz etkili olacaktır. Vapurla geçerken kuşların nasıl uçtuğuna şahit olacak; tarihî yapıları, estetiği görecek, belki fikir üretecekler.
Çocukları dinlemeyi çok seviyorum, çok farklı fikirler çıkıyor. Hiçbir şey olmasa bile en
azından dışarı çıkıp doğayı görecekler; tabletlerinden, telefonlarından başlarını kaldıracaklar. Ben İstanbul’dayım diyebilmelerini istiyorum.
-Mehtaplı Geceleri eski hâliyle yaşatmayı düşünüyor musunuz?
Elbette, Boğaz turlarını daha keyifli hâle getirmek istiyoruz; müzikle, ikramlarla, bilet fiyatlarında bazı düzenlemelerle ve hizmet kalitesini artırarak bunu yapabiliriz. Keyifse bunu gerçekten keyifli hale getirebiliriz.
-İstanbulluların talepleri konusunda çok hassassınız. Sizin onlardan bir beklentiniz var mı?
Vapurlarımıza sahip çıkmalarını bekliyoruz. Denizin içinde olmakla denizi izlemek çok farklıdır. Vapurda hiçbir engel olmadan İstanbul silüetini izleyebiliyorsunuz. Bu nedenle vatandaşlarımızı bu keyfi yaşamaya; çaylarını yudumlarken Boğaz havası almaya davet ediyoruz.
Çizer Behiç Ak: “Halkın Deniz Ulaşımından Soğutulması Planlı Olarak Yapıldı ve Deniz Ulaşımı Bilinçli Olarak Geriletildi”.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen “Sürdürülebilir Ulaşım Kongresi” 17-18 Aralık 2019 tarihleri arasında düzenlendi.
Ulaşıma yönelik sorunlar, “Otopark”, “Karayolu Toplu Taşıma Sistemleri” , “Deniz Yolları” “Yaya, Bisiklet ve Trafik Güvenliği” başlıkları altında değerlendirildi.
Şehir Hatları Genel Müdürü Sinem Dedetaş’ın yönettiği “Deniz Yolları” başlıklı oturumda Dr. İsmail Acar, “Deniz Ulaşım Payının Artırılması: Toplu Taşımacılıkta Türler arası Bütünleşme”, Tansel Timur, “Kentiçi Ulaşımda Deniz Ulaşımının Planlanması, İlkeler-Yaklaşımlar”, Doç. Dr. Yalçın Ünsan, “İstanbul’da Geleneksel Deniz Taşımacılığının Deniz Taşıtları Ve İlgili Kıyı Yapıları Açısından Analizi” konularını ele aldılar.
Oturumda Behiç Ak, Olcay Serkan Fidan, M.Cemal Beşkardeş ve Elif İdem panelist olarak katıldı.
Oturum sonrası düzenlenen panelde çizer Behiç Ak, “Kendi vapurlarını üreten, bir okul olan, bir kültür olan Haliç Tersanesinin yerine 1980 sonrasında özelleştirme kültürü ile güvencesiz işçi çalıştırılan Tuzla Tersanesi ön plana çıktı” dedi.
12 Eylül’ün buna olanak sağlaması ile üretim sisteminin bilerek bozulduğunu belirten Ak, “İstanbul’da Haliç Tersanesi’nde yapılan ve hala kullanılabilen vapurlardan bile kurtulmak istediler, bir yerlere verdiler” diyen Ak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu süreçte halkın deniz ulaşımından soğutulması planlı olarak yapıldı ve deniz ulaşımı bilinçli olarak geriletildi. Ucuz olan deniz ulaşımı ile demiryolu ulaşımı bağlantısı kopartılarak bu çevre dostu ulaşım ağları bilinçli olarak geriletildi. Şehirler hizmet ve bankacılık sektörünün merkeziymiş gibi anlatıldı ve üretim dışlandı. Haliç Tersanesi tekrar açılmalı, teknik lise kurulmalı, sendikalı işçi burada vapur üretmelidir.”
(Kaynak: denizhaber.net, http://surdurulebilir.istanbul, görsel: acikradyo.com.tr)
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarafından Düzenlenen “İstanbul Senin -Deniz Çalıştayı” Sona Erdi
Haliç Tersanesi’nde İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Şehir Hatları A.Ş’nin ortak olarak düzenlediği “İstanbul Senin – Deniz Çalıştayı” sona erdi.
Çalıştayın üçüncü oturumunda İstanbul’da deniz kültürü değerlendirildi.
Deniz ulaşımına yönelik sorun ve çözüm önerilerinin kapsamlı olarak masaya yatırıldığı çalıştayda, akademisyenler, gazeteciler, meslek odaları, ilgili sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve deniz işkolu temsilcilerinin yer aldığı 300’ün üzerinde katılımcı bir araya geldi.
Katılımcılar, toplu ulaşımda deniz payının artırılması, deprem sonrası deniz yönetimi, iklim değişikliğinin deniz ile etkileşimi ve deniz hukuku çerçevesinde ortak akıl doğrultusunda çözüm ve proje önerilerini gündeme taşıdılar.
“İstanbul Deniz Kültürü” başlıklı üçüncü oturumda; yazar, deniz tutkunu Sunay Akın ve emekli Tümamiral Cem Gürdeniz de deniz kültürü konularında değerlendirmelerini dinleyicilere sundu.
Çalıştay 3. oturum başlığı altında gerçekleştirildi.
Birinci Oturum – “İSTANBUL’DA DENİZ ULAŞIMI”
Yönlendirici – Dr. Kaptan Özkan Poyraz
Konuşmacılar:
a- İstanbul’da Kent İçi Deniz Ulaşımının Dünü, Bugünü ve Yarını – Prof. Dr. Reşat Baykal
b- Kent İçi Ulaşımında Deniz Ulaşımının Planlammas: İlkeler – Yaklaşımlar – Yük. Müh. Tansel Timur
c- Ulaşımda Entegrasyon, Deniz&Kara Bütünleşmesi – Dr. İsmail Hakkı Acar
d- Kentsel Alanlarda Deniz Ulaştırma Teknolojileri ve Çevre Etkileri – Prof. Dr. Mustafa İnsel
İkinci Oturum – “KANAL İSTANBUL”
Yönlendirici – Prof. Dr. Haluk Gerçek
a-Türk Boğazlarının Geçiş Rejiminin Tarihsel Süreci, Montrö Sözleşmesinin Önemi ve İstanbul
Boğazlarında Meydana Gelen Deniz Kazalarının Değerlendirilmesi – Doç. Dr. Jale Nur Ece
b-Kanal İstanbul Neden Olmaz – Prof. Dr. Cemal Saydam
c-Kanal İstanbul Karşısında Yerel Halk ve Başka Bir Kent Tahayyülü – Araştırmacı Cihan Uzunçarşılı Baysal
Üçüncü Oturum – “İSTANBUL DENİZ KÜLTÜRÜ”
Yönlendirici – Prof. Dr. Haluk Gerçek
Konuşmacılar:
a- İstanbul Deniz Kültürü – Yazar Sunay Akın
b- Deniz ve Spor – Dr. Sinan Yardım
c- 21. Yüzyılda İstanbul’un Denizle Bütünleşmesi – Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz
(Kaynak: ibb.istanbul)
İBB’nin Girişimiyle “Paşabahçe Vapuru” İstanbul Kent Kültürüne Yeniden Kazandırılıyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından İstanbul kent kültürü için önemli bir karar alınarak; Beykoz kıyısında çürümeye bırakılan hatta söküm ihalesine çıkarılan tarihi “Paşabahçe Vapuru”nun yenilenerek İstanbulluların kullanımına yeniden sunulması amaçlanıyor.
10 yıl önce dönemin İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) yönetimi, Şehir Hatları A.Ş’nin sembol gemilerinden biri olan Paşabahçe Yolcu Vapuru‘nu Beykoz Belediyesi’ne hibe etmişti. Beykoz kıyısına çekilen ve farklı işlevler ile değerlendirilen geminin müze olarak kullanılması ya da Boğaz’da batırılarak dalış tutkunları için rota yapılması gibi seçenekler gündeme getirilmişti. Ancak, gerekli maddi desteği bulunamaması nedeniyle projelerin hiç birisi gerçekleşmemiş ve Paşabahçe Vapuru 10 yıl boyunca Beykoz’da çürümeye bırakılmıştı.
Geçen ay sökülmek üzere ihaleye çıkarılmış olan gemi, İBB’nin Boğaziçi’ne yeniden kazandırmak üzere geri istemesi üzerine Beykoz Belediyesi, açılan ihaleyi iptal etti. Ardından Beykoz Belediye Meclisi, oy birliğiyle aldığı kararla, “Paşabahçe’nin, yolcu vapuru olarak kullanılması ve iki yıl içinde yüzer duruma getirilmesi koşuluyla İBB İştiraki Şehir Hatları AŞ’ye karşılıksız verilmesi”ni onaylandı.
Bakımsız kalan gemiyi inceleyen İBB uzmanları; vapurun bordasını kaplayan dış sacın oksijen ve deniz suyu nedeniyle paslanmaya başladığını, tümüyle yenilenmesi gerektiğini bu nedenle sefer yapabilecek durumda olmadığını ve ağır bakım maliyetleri gerektirdiğini belirledi.
Şehir Hatları AŞ Genel Müdürü Sinem Dedetaş, vapurun yeniden kullanılmasını amaçladıklarını; “Başkanımız Ekrem İmamoğlu talimat verdi. Beykoz Belediyesi ile anlaştık ve tarihi vapurun yeniden filomuza katılmasını istedik. Destek olmak isteyenler, vapurun geri dönmesi için emek verenler var. Paşabahçe, birlikte yürütülecek bir projeyle gerekirse imece usulü Boğaz’a yeniden kavuşacak” sözleriyle belirtti.
Paşabahçe Vapuru, aralık ayında Haliç Tersanesi’ne çekilerek bakım onarım süreci başlatılacak. Gemi, restorasyonun tamamlanmasının ardından yeniden deniz ulaşımında kullanılacak.
Kısaca “Paşabahçe Vapuru”
Vapur, 1952 yılında İtalya’nın Taranto şehrinde savaş gemisi olarak yapılmasına karşın; 2. Dünya savaşı sona erince Türkiye’den gelen istem üzerine İtalya’da bir gecede şehir hatları formuna çevrildi. Güçlü motorları ve sağlam yapısıyla İtalya’dan İstanbul’a 2,5 günde gelen gemi, 73,71 metre boya, 13,17 metre ene ve 3,27 metre derinliğe sahip saatte ve 18 deniz mili hız yapabiliyor.
Vapur, hizmette kaldığı 58 yıl boyunca Boğaz’ın iki yakasında, İstanbul sularında Adalar ve Yalova hattında yolcu taşımacılığı yaptı.
(Kaynak: ibb.istanbul, beykozguncel.com, beykozgundem.com)
Moda Vapuru’nun Yeni Koltuk Rengi, İstanbullular Tarafından Verilen Oylar İle Belirlendi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB), Haliç Tersanesi’nde yenilenmekte olan vapurlarda kullanılacak koltukların rengi için, sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden düzenlediği anket sonuçlandı.
İBB geçtiğimiz ay, Twitter’dan eskiyen vapurların Haliç Tersanesi’nde yenilendiğini duyurmuştu. Yenilenen şehir hatları vapurlardaki koltukların kaplanacağı döşeme gerecinin rengi ile ilgili olarak sunulan; turuncu, yeşil, açık kahverengi ve bordo seçenekleri arasından bordo renk yönünde oy kullandı.
İBB’nin resmi Twitter hesabından 04 Ekim tarihinde yapılan açıklamada, “İstanbul kararını verdi. 33 yıl sonra bakıma gören Moda Vapuru’nun koltuklarının rengine hep birlikte karar verdik. En çok oyu bordu aldı” denildi.
(Kaynaklar: nationalturk.com, sputniknews.com, görsel: @istanbulbld, sehirhatlari.istanbul)
AECOM’un İstanbul’un İçin Hazırladığı ‘Deniz Altı Yaya Tüneli’, “World Architecture News Future Projects Transport Award” Ödülünü Kazandı.
(Alıntılanan bu yazı, arkitera.com internet sitesinde “Kabataş-Üsküdar Deniz Altı Yaya Tüneli” İçin Proje: İstanbul’un Sualtı Kubbeleri” başlığı ile yayınlanmıştır.)
AECOM’un “Kabataş-Üsküdar Yaya Tüneli” için hazırladığı proje “World Architecture News Future Projects Transport Award” kapsamında en iyi ulaşım projesi ödülünü kazandı. Proje, ödülün sitesinde “Tasarım ve Yapım İhalesi” aşamasında olarak görünüyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın geçtiğimiz sene İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ne 2015 Yılı Faaliyet Raporu’nu sunarken “Kabataş-Üsküdar Yaya Tüneli Projesi”ni ustalık döneminin “müthiş ve en önemli armağanlarından biri” olarak tanımlamış ve şu sözlerle açıklamıştı:
Üsküdar bir metrolarla bağlanan düğüm noktası. Beşiktaş da aynı şekilde bir düğüm noktası. Üsküdar ile Kabataş arasında bir yaya yürüme tüneli yapacağız. Bu ne demek biliyor musunuz? Üsküdar’da metrodan çıkan bir insan yüzeye çıkmadan yürüyen bantlarla Kabataş’taki metro istasyonuna gelecek. Nasıl bir proje? Yapar mıyız? Evelallah…
Asya ve Avrupa yakasını İstanbul Boğazı’nın altından yaya yolu ile birleştirecek “Kabataş-Üsküdar Yaya Tüneli Projesi”nin sondaj çalışmaları bu sene başında başlamış, yapım ihalesi için tarih 27 Mart olarak belirlenmişti.
2019 yılında tamamlanması planlanan proje açıldığı zaman dileyen kişiler denizin altındaki yürüme bandını kullanarak iki yaka arasında gidip gelebilecekler.
İstanbul’un Sualtı Kubbeleri
İstanbul’un silüetini büyük ölçüde belirleyen kubbeler AECOM’un projesinde ana fikir olmuş. İki kilometre uzunluğundaki tünelin üst katı yayalar ve bisikletliler, alt katı ise lastik tekerlekli araçlar için tasarlanmış.
Tünelin tam ortasında, video projeksiyon duvarıyla süslü bir sergi ve dinlenme alanı bulunuyor. Tünelin geleneksel kubbe tasarımı yeniden yorumlayan çatısı entegre yapay güneş ışığı sistemi barındırıyor.