İskoç Deniz Müzesi’nde Açılan “Işığı Takip Etmek” Sergisi, Birleşik Krallık’taki Deniz Fenerleri Tarihini Ele Alıyor.
İskoç Deniz Müzesi’nde açılan “Işığı Takip Etmek” (Following The Lights) başlıklı sergi, Birleşik Krallık sınırları içinde bulunan deniz fenerlerinin tarihini masaya yatırıyor.
Öte yandan; deniz fenerlerinde görev yapan fener bekçilerine ve fenerlerin inşa edilmesinde çalışan mühendislere de yer veren sergi, denizciler açısından yaşamsal öne sahip bu yapıları farklı açılardan değerlendirebilme olanağı sunuyor.
Yüzyıllara yayın bir tarihsel süreç içerisinde deniz fenerlerinin ışığı, dünyanın dört bir yanında, denizcilerin ve gemilerinin güvenli seyir yapmasını sağlamıştır. Her ne kadar günümüzde hala denizcileri tehlikeli kıyılardan korumayı işlevlerini sürdürüyor olsalar da, gelişen teknolojik olanaklar artık bu yapıların birçoğunu gereksiz hale getirmiştir. Bu nedenle de bir çoğu bakımsız kalmış ya da tarihi miras anıtlarına, hatta evlere, müzelere dönüştürülmektedirler.
Deniz feneri araştırmacısı ve fotoğrafçı Peter Gellatly’nin özel koleksiyonundan derlenen bu gezici sergi, deniz fenerlerinin, bekçilerinin ve bu yapıların inşa edilmesinde görev alan mühendislerin çalışmalarını tarihsel bir açıdan ele alıyor.
Sergi, deniz fenerlerinin büyüleyici tarihini aktaran özel nadir eserler, çeşitli yazışmaları içeren belgeler, fotoğraflar ve anı niteliği taşıyan nesnelerden oluşan bir koleksiyon yapılan seçkiyle bir araya getiriliyor.
“Işığı Takip Etmek”, 17 Ağustos 2024 tarihine kadar İskoç Deniz Müzesi’nde görülebilecek.
(Kaynak: scottishmaritimemuseum.org)
Ressam Keith Salmon’un “Ses Eşliğinde Resim Yapmak” Başlıklı Sergisi İskoç Deniz Müzesi’nde Açıldı.
İskoç Deniz Müzesi, ressam Keith Salmon’un ‘Ses Eşliğinde Resim Yapmak – İskoçya’nın Batı Kıyısında Kısa Yürüyüşler’ adlı sergisine ev sahipliği yapıyor.
23 tablonun yer aldığı ve 17 ses manzarasının bu yapıtlara eşlik ettiği sergide sanatçı, İskoçya’nın deniz kıyısı görünümlerini hem ses hem de görsellikle birleştirerek sanat izleyicilerinin ilgisine sunuyor.
Salmon sergiye ilişkin açıklamasında, özellikle son dönemlerde, İskoçya coğrafyasının çarpıcı güzellikteki, el değmemiş yerlerinin içinde sakladığı tinsel özü, tam anlamıyla kavrayabilmek için ses kayıtları almaya başladığını belirtiyor. Hatta bir noktadan sonra sanatçının bu yürüyüşler sırasında aldığı ses kayıtları artık yapıtlarının ve açtığı sergilerin ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Bu durumdan yola çıkarak Salmon bir ileri aşamaya geçerek resimlerine eşlik edecek video ses manzaraları oluşturmak için iki ses mühendisi Graham Byron ve Drew Kirkland ile ortak bir çalışmaya girmeye karar veriyor.
Salmon, dağ yürüyüşü tutkusunun kendisinde, 10 yaşından itibaren babasının etkisiyle başladığının altını çiziyor ve yaşamının son 50 yıl boyunca Britanya’nın dört bir yanındaki farklı manzaraları deneyimleyebilmesinin ana nedeni olduğunun altını çiziyor. Sanatçının 1998 yılında İskoçya-Irvine’e yerleşmesinin ardından ise; Keith yapıtlarında İskoçya’nın vahşi ve uzak bölgelerini izleri görülmeye başlıyor.
Sanatçının son dönem yapıtlarının yer aldığı sergide, 23 tablo sergilenirken, bu yapıtların 17’sine ses manzaraları eşlik ediyor. Koleksiyonda İskoçya’nın kuzeybatısındaki Sandwood Körfezi, Garlieston ve Solway Körfezi’nde bullunan Crook of Baldoon’daki tuz bataklıkları gibi çeşitli yerleri betimleniyor.
“Sandwood Körfezi, Bölüm 3, Irmak Şarkısı” (2023)
keithsalmon.org
“Akşamüstü Işığı, Akşamüstü Renkleri, Badcall Körfezi, Sutherland” (2023)
keithsalmon.org
“Irvine Dolaylarındaki Kum Tepelerinden Troon’a Doğru Bakış” (2023)
keithsalmon.org
‘Ses Eşliğinde Resim Yapmak – İskoçya’nın Batı Kıyısında Kısa Yürüyüşler’, 21 Ocak 2024 tarihine kadar İskoç Deniz Müzesi’nde görülebilecek.
(Kaynak: keithsalmon.org, scottishmaritimemuseum.org)
İskoç Deniz Müzesi’nde açılan “Işığı Takip Etmek” Başlıklı Sergi, Deniz Fenerleri Tarihine Yönelik Eşsiz Belgeler Sunuyor.
Deniz fenerleri tutkunu ve fotoğrafçısı Peter Gellatly’nin özel koleksiyonundan derlenen “Işığı Takip Etmek” başlıklı gezici sergi, hem Britanya deniz fenerlerinin tarihine hem de bu yapıların çevresinde gelişen yaşam öykülerini, çeşitli anlatıları, görsel belgeleri ve kültürel nesneleri gün ışığına çıkarıyor.
“Işığı Takip Etmek” sergisi, Britanya’nın çok özel deniz fenerleri tarihini ve bu fenerleri var eden mühendislerin ve varlığının sürdürmesini sağlayan fener bekçilerinin tarihin sayfalarında kalan yaşamlarına doğru bir keşfe çıkarıyor.
Yüzyıllar boyunca deniz fenerleri, dünyadaki tüm denizcilerin kendi güvenlikleriyle özdeşleşen yapılar olagelmişlerdir. Günümüzde de fenerler, denizcileri hala tehlikelere karşı korumayı sürdürmekte iseler de, çağdaş teknoloji bu yapıların pek çoğunun işlevsiz kalmasına neden olmuştur. Bu nedenle bazıları harap duruma düşerken diğer bazıları ise; yeniden işlevlendirilerek ev olarak değerlendirilmiş ya da müze olarak kullanılmışlardır.
scottishmaritimemuseum.org
Bir gezici sergi olarak hazırlanan “Işığı Takip Etmek”, deniz fenerleri tutkunu ve fotoğrafçısı Peter Gellatly’nin, özenle biriktirdiği; fener bekçilerine ve mühendislerine ait eşsiz ve çok özel tarihi nesnelerden, mektuplardan, fotoğraflardan ve hatıratlardan oluşan kendi özel koleksiyonundan derleniyor.
Sergi, daha önce ‘İskoç Endüstriyel Yaşamı Summerlee Müzesi’, ‘Kuzey Ayrshire Tarihi Miras Merkezi’ ve ‘Millport Garrison Evi’nde sergilenmişti.
04 Mart 2023 Tarihinde Irvine kentindeki İskoç Deniz Müzesi Linthouse Binası’nda açılan sergi, 18 Temmuz 2023 tarihine kadar görülebilecek.
(Kaynak: followingthelights.com, scottishmaritimemuseum.org)
İskoç Deniz Müzesi’nde Açılan “Fani Üstünlük, Hastalıktan Başka Bir Şey Değildir” Başlıklı Sergi, İskoçya’nın Balina Avcılığı Tarihindeki Yerini Masaya Yatırıyor.
İskoç Deniz Müzesi’nde açılan “Fani Üstünlük, Hastalıktan Başka Bir Şey Değildir” başlıklı sergi, İskoçya’nın günümüzde neredeyse unutulan ticari balina avcılığı tarihini ve balina avcılığının doğal yaşam üzerinde yol açtığı etkileri ele alıyor.
Adını, Herman Melville’in “Moby Dick” adlı tanınmış romanında geçen bir söze yapılan göndermeyle alan sergi, İskoçya’nın bu endüstri içindeki yerini; tarih, bilim, belgesel nitelikli fotoğraflar ve sanat yapıtları aracılığıyla masaya yatırıyor.
Öte yandan da balina avlarına katılan ve bu sayede büyük maceralar yaşayan ve büyük servetler edinen insanların öyküleri de sergi kapsamında izleyicilerin ilgisine sunuluyor.
Doğal yaşam üzerinde gerçekleştirilen en zalim ve korkunç girişimlerden biri olan endüstriyel balina avcılığıyla, yalnızca Kutup denizlerinde neredeyse 1.6 milyon balina 1900-1960 yılları arasında avlanmış ve bu nedenle bazı türlerin neredeyse yok olma eşiğine gelmişti.
Balina avcılığının tarihi Yenitaş (Neolitik) çağına kadar geriye gitmekle birlikte, İskoç topluluklarının balina avcılığının tarihi; Vikinglerin Kuzey Atlantik denizine balina avcılığı amacıyla açılmalarıyla, 1000 yıl önce başlamaktadır. Balina avı konusundaki yöntemler, İskoçya’nın farklı bölgelerinde zamanla gelişme gösterirken; Vikinglerin avlanma geleneklerinin kullanılması, İskoçya’nın kuzey batısındaki Hebrid takım adalarında yaşayan topluluklar tarafından 20.yy’la kadar sürdürülmüştü.
“Pelorus Pisces” – Will Maclean, 2004
scottishmaritimemuseum.org
İskoçya’da, endüstriyel balina avcılığı, tam anlamıyla 19. yy’ın ortalarında, endüstriyelleşmenin yol açtığı balina yağına yönelik artan istem (talep) sonucu başlamıştı. Balina yağı, özellikle makinaların yağlanmasında, aydınlatmada ve ısınmada kullanılıyordu. Örneğin İskoçya’nın Dundee kenti o yıllarda dünyanın en büyük hint keneviri üreticisiydi ve balina yağı, hint keneviri liflerinin yumuşatılması işleminde çok önemli bir rol oynamaktaydı. Bununla birlikte, balinalardan elde edilen yan ürünler; sabunlar, parfümler, balina kemiğinden yapılan kadın korseleri ve yine kemikten üretilen şemsiyeler, o dönemin yeni endüstriyel kentli toplumunun temel gereksinimleri arasına girmişti.
İskoçya’nın balina avcılığı limanları olan Dundee, Leith ve Shetland’dan; Mavi balina, Kambur balina, Kuzey balinası ve Güney gerçek balinası ayrıca fok avlamak amacıyla Kutup denizine açılan avcılar, burada çok çetin koşullar içinde yaşamlarını sürdürüyorlar ve çalışıyorlardı. Bu süreçte, yırtıcı hayvanların yol açtığı sayısız tehlikelerle yüzleşiyorlar, havanın ve denizin öngörülemeyen değişken koşullarıyla boğuşuyorlar, öte yandan ıssız yerlerde yaşamda kalmaya çalışıyorlardı. Tüm bu süreç içinde yaralanmalar hatta ölümler, bu avcılar için artık hiç alışılmış şeyler haline geliyordu.
Balina avı sırasında bu deniz memelisi, avcılar tarafından atılan zıpkınla bir kere vurulduktan sonra, artık büyük bir kovalamaca başlıyor ve balina kan kaybından ölene kadar sürüyordu. Ölen balinanın bedeni, çekilerek, işleme istasyonlarına götürülüyordu.
scottishmaritimemuseum.org
Balinanın yağı, bir balinacının anılarından aktardığına göre, tıpkı muz soyar gibi benzer biçimde soyularak çıkarılmaktaydı ve yaklaşık olarak bir tren vagonu büyüklüğüne sahip bir balinanın parçalara ayrılması yalnızca yirmi dakika sürmekteydi.
19. yy ortalarından 20.yy ortalarına kadar, avcılıkta kullanılan elektrikli ve patlayıcı zıpkınlar başta olmak üzere sonar sistemlerinin ve helikopterin de dahil olmasıyla, donanımlarda yaşanan teknolojik gelişmeler balina avcılığını daha etkili bir hale getirmişti.
En önemli ve dehşet verici gelişme ise; kara istasyonlarından fabrika gemilerine doğru yaşanan geçişle geldi.
Bir buçuk futbol sahası uzunluğuna (170 metre) kadar erişebilen, günde 200 balina yakalayan bu gemiler, etleri kesip-parçalara ayırdıktan sonra işlemekle görevli 4.000 kişiyi barındırmaktaydı. Ayrıca bu gemilerin çoğunun kendi içinde balina eti ve balina yağı işleme tesisi de yer almaktaydı.
1950’li ve 60’lı yıllara gelindiğinde dünya denizlerindeki balinaların büyük bölümü yok edilmiş ve balina avcılığı artık karlı bir iş olma özelliğini yitirmişti. 1982 yılında, ticari balina avcılığıyla ilgili olarak Uluslararası Balina Komisyonu (International Whaling Commission – IWC) denetiminde küresel kapsamda bir moratoryum kabul edildi. Buna karşın günümüzde hala pek çok ülke tarafından kültürel, ticari ve bilimsel amaçlarla balina avcılığı sürdürülüyor.
Sergi, İskoç Deniz Müzesi’nin koleksiyonundan yararlanılarak ayrıca Güney Georgia Müzesi (South Georgia Museum) ve İskoç Balıkçılık Müzesi (Scottish Fisheries Museum) ödünç alma yöntemiyle getirilen; ses yerleştirmeleri, fotoğraflar, avcılık konusunu odağına alan sanat yapıtları, çeşitli el aletleri/donanımları kapsıyor.
“Fani Üstünlük, Hastalıktan Başka Bir Şey Değildir” başlıklı sergi, 19 Şubat 2023 tarihine kadar İskoç Deniz Müzesi’nde görülebilecek.
(Kaynak: scottishmaritimemuseum.org)
İskoç Deniz Müzesi’ndeki “Denizde Yalnızlık” Başlıklı Sergi, Denizle Bağlantılı Yalnızlık Duygusunu Yapıtlarına Taşıyan İskoç Sanatçılara Yer Veriyor.
İskoç Deniz Müzesi’nin Kış dönemi sergiler dizisi için ulusal sanat ve deniz mirası koleksiyonundan derlediği “Denizde Yalnızlık” başlıklı sergi; denizde, petrol platformlarında, deniz fenerlerinde ya da adalarda yaşanan yalnızlık duygusunu yapıtlarına taşıyan İskoç sanatçıların üretimlerine yer veriyor.
İskoç Deniz Müzesi’nde açılan “Denizde Yalnızlık” adlı sergi; denizdeki, petrol platformlarındaki, deniz fenerlerindeki ve adalardaki insanların yaşamlarını yansıtırken; denizde her şeyden uzak olma durumu ile salgın dönemlerinde eve zorunlu kapanma dönemleri arasında bir özdeşim kuruyor. Ziyaretçiler, bu sergi ile, çevremizle “bağlı” olmanın ne anlama geldiğini ve aynı zamanda bu ayrı kalma zamanları süresince sanatsal üretkenliğin ne kadar önemli ve özel olduğunu keşfediyorlar.
Sergide yer alan sanat yapıtları arasında Kate Downie’nin Total’in Kuzey Denizi Alfa B petrol platformunda kaldığı zamanlardan esinlenerek gerçekleştirdiği ‘ARI Mural Tasarımı No.1’ (1988) başlıklı yapıtı ve Will Maclean MBE’nin 19. yy ‘da batan göçmen gemilerini, özellikle Islay Adasının açıklarında batan Exmouth Castle adlı gemiyi ve burada kaybolan 240 kişinin anısına yaptığı 1994 tarihli ‘Batan Siyah Gemi’ adlı tablosu bulunuyor.
‘Kayıp’ (1990) – Joyce Cairns
scottishmaritimemuseum.org
Sergide ayrıca, Joyce Cairns’in ‘Kayıp’ (1990) adlı tablosunda, diğer pek çok yapıtında olduğu üzere baskın kadın figürü; ümidin, korkunun, ölümün ve yalnızlığın ya da yitirmenin pusuya yatmış sireni olarak, başat bir rol üstleniyor. Frances Walker’ın ‘Leaving Roan’ (2000) adlı yapıtı, 1938 yılında beri ıssız olan bir adayı konu alırken, Arthur Watson’un ‘Liman Işıkları’ (1991) adlı iki adet serigrafisi bir deniz fenerini betimliyor.
Liman Işıkları, İskele ve Sancak starboard (1991) – Arthur Watson
scottishmaritimemuseum.org
Sergi ayrıca, her yaştan ziyaretçilerin ilgisini çekebilecek deniz şarkıları, öykü anlatıcılığı, yaratıcı yazarlık ve resim çalıştayları gibi canlı ve farklı etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.
05 Mart 2022 tarihinde açılan sergi, 05 Haziran 2022 tarihinde kadar İskoç Deniz Müzesi’nde açık kalacak.
(Kaynak: scottishmaritimemuseum.org)
İskoç Deniz Müzesinde Sergilenen “Gölgeyi Özdekle Birbirine Karıştırmak” Adlı Video ve Ses Yerleştirmesi, Shetland’ın Denizle Olan İlişkisinin İzlerini Sürüyor.
İskoç Deniz Müzesi’nde sergilenmeye başlanan “Gölgeyi Özdekle Birbirine Karıştırmak – Confusing shadow with substance” adlı video ve ses yerleştirmesi, Kuzey Atlantik denizinde İzlanda ile Norveç arasında bulunan Shetland takımadalarının denizle ve geçmişiyle olan bağlarının ortaya koyuyor.
Çevrim halindeki görüntülere ve seslere yer veren yapıt, izleyicileri, mekana ve zamana ilişkin bağlar kurarak; izleyiciyi, uzaklık ve yakınlık, kalıcılık ve geçicilik kavramları arasında yolculuğa çıkarıyor.
Janette Kerr ve Jo Millett’in ortak projesi olan video yapıt, 18. ve 19. yüzyılda yaz aylarında yüzlerce insanın yaşadığı ve çalıştığı, bir zamanlar canlı ekonomik yaşamın sürdüğü balıkçılık merkezleri olan Stenness, Northmavine, Shetland yerleşim yerlerinin izlerini -somut ve somut olmayan yanlarıyla- sürüyor.
scottishmaritimemuseum.org
scottishmaritimemuseum.org
Yerleştirme, üç video ekranından ve dört kanallı sesten oluşuyor. Her bir video ekranı bir diğerinden farklı gösterim süresi uzunluklarına, ardıl sıralanan farklı görüntülere sahip olması nedeniyle; kendi içinde bağımsız olarak dönüyor. Dört farklı kanal içeren ses, odanın farklı köşelerine konumlandırılan dört hoparlörden, bazen ayrı ayrı, bazen hepsinden birden aynı anda dinleyicinin kulağına geliyor. Bu kurgu sayesinde sergi mekanı içinde dolaşan ziyaretçi, durduğu farklı noktalarda, değişen ses nedeniyle farklı bir deneyime tanıklık etmesine olanak sağlıyor.
Bu sürükleyici çalışma, İskoç Deniz Müzesinin koleksiyonunda yer alan bazı yapıtlar ile birlikte sergileniyor. Kerr’in ve Millett’in birlikte seçtikleri, videoya eşlik eden bu yağlı boya tablolar, İskoçya topraklarındaki balıkçı köylerini ve işleyen limanların sahip olduğu kıyı bölgelerine özgü yaşamının atmosferinin izleyici tarafından daha etkili biçimde hissedilmesini sağlıyor.
22 Ocak 2022 tarihinde açılan sergi, 20 Şubat 2022 tarihine kadar İskoç Deniz Müzesinde görülebilecek.
(Kaynak: scottishmaritimemuseum.org, confusingshadowwithsubstance.co.uk)
‘Şişe İçindeki Cam Gemiler’, Sergisi İskoç Deniz Müzesi’nde Açıldı.
Şişe içine yerleştirilmiş 150 adet eski tarihli cam geminin yer aldığı koleksiyon ile birlikte serginin küratörü Dr. Ayako Tani tarafından üretilen yeni cam yapıtlar, İskoç Deniz Müzesi’nde sergileniyor.
İskoçya’da ilk defa izleyici karşısına çıkacak olan sergide 150 adet cam geminin yanında serginin küratörlüğünü üstlenen Dr. Ayako Tani*’nin şişe içinde cam gemi üretimi sanatı tarihinden ve kültürel mirasından ayrıca bilimsel cam üfleyicilerinden esin alarak yorumladığı yeni yapıtlar da yer alıyor.
Sergi aynı zamanda, eski bilimsel cam üfleyicilerle yapılan söyleşileri dinleme olanağı sunan “Anılardaki Gemiler” başlıklı sözlü tarih çalışmasına ve sanat projesine de yer veriyor.
İngiltere’de Cam Üfleyicileri ve Cam Gemi Üretimi
Enfes cam gemileri gözler önüne seren sergi, aynı zamanda ortaya koyulan bu ürünlerin ardındaki cam ustalarının eşsiz yeteneklerinin etkileyici öyküsünü de anlatıyor.
İngiltere’de 1970’li yıllarda ağır sanayideki ekonomik darboğazın ardından ortaya çıkan işsizlikle karşı karşıya kalan cam üfleyicileri, cam laboratuar aletleri üretme konusunda elde ettikleri deneyimi, sanatsal yetenekleri ile bir araya getirerek, cam şişe içinde gemi yapmaya ve satmaya başladılar.
O dönem bu ürünlere yönelik olarak ortaya çıkan istemdeki (talepteki) patlama, bu kırılgan yapıya sahip, dikkatli bir üretim gerektiren cam gemilerin 1990’lara kadar on binlere ulaşan sayıda üretilmesine yol açmıştı. Ancak her ne kadar yükselen bu popülerlik, bu sanat yapıtlarının kitlesel boyutlarda üretimini sağlıyorsa da; ilk dönemdeki başarılı ürünler yerini, giderek işçilik niteliğinin düştüğü ürünlere bırakır.
Cam gemi ustaları çoğunlukla; Lymington, Sudbury, Birmingham, Dudley, Lichfield ve Sunderland yerleşim yerlerinde kümelenmekteydiler. Ancak üretimin büyük bölümü özellikle tersanelerin yer aldığı ve cam üretimi geleneğinin Anglo-Sakson keşişlerinin vitray cam yapımı üzerine geliştirdikleri bilgi birikimine dayan Sunderland’te yoğunlaşmaktaydı. Kentte kurulmuş bulunan Pyrex cam üretimi yapan ‘James A. Jobling ve ortakları’ adlı yerel bir üretimevinde çalışan bilimsel cam üfleyiciler, iş çıkışlarında cam gemi üretmek amacıyla işlikler (atölyeler) kurmuşlar ve üretimlerini burada gerçekleştirmişler; bu nedenle kent şişe içinde cam gemi üretiminde adı anılır bir konuma gelmiştir.
2005 yılına gelindiğinde ise; bu el işçiliği, İngiltere’deki son üreticisinin Çin’e gitmesiyle artık neredeyse ortadan kalkar. Günümüzde İngiltere’de bilimsel cam üfleyicilerin sayısının 100’e düştüğü resmi rakamlarda belirtilmekte bu nedenle İngiltere’de somut kültürel mirası kayıt altına alan Heritage Crafts Association tarafından ‘kaybolma tehlikesi altındaki’ meslekler arasında tanımlanmaktadır.
11 Eylül 2021 tarihinde açılan ‘Şişe İçindeki Cam Gemiler’ başlıklı sergi, 09 Ocak 2022 tarihine kadar İskoç Deniz Müzesi’nde açık olacak.
(*Cam sanatçısı olan Dr. Ayako Tani, Sunderland’teki ‘Ulusal Cam Merkezi’nde cam üretiminin kültürel ve endüstriyel tarihi üzerine uzman araştırmacı olarak görev yapıyor.)
(Kaynak: scottishmaritimemuseum.org)