Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Güney İngiltere’nin Açıklarında 750 Yıl Öncesine Tarihlenen Bir Orta Çağ Gemisi Batığı İlk Defa Bulundu.

Geçen hafta Bournemouth Üniversitesi tarafından yapılan bir açıklamada; 2020 yılında çarter seferleri yapan yerel bir kaptan tarafından İngiltere’nin Güney Kıyısındaki Poole Körfezi’nde bir Orta Çağ gemisi batığı bulunduğu belirtildi.

Bilim insanları tarafından, bulunan söz konusu batığın 11. yy’ı – 14. yy’ı kapsayan dönemden günümüze ulaşan, bilinen ilk batık olduğu söyleniyor.

Kazıyı gerçekleştiren ve alanda gerekli analiz çalışmalarını yürüten deniz arkeologları, batığın çok özel çevresel koşullar sayesinde korunduğunu belirtiyorlar.

Bournemouth Üniversitesi’nden deniz arkeoloğu Tom Cousin yaptığı açılamada ” 750 yaşındaki gemi, adeta bizim onu görebilmemiz için bugüne kadar sağlam kalmış ve bundan ötürü de; bu denli nadir ve bu denli sağlam kalmış bir örneği bulabilecek kadar büyük bir şansa sahip olduğumuzu söylemek gerekiyor.” diyerek sözlerini şöyle sürdürüyor, ‘Düşük oksijenli suda, kumdan ve taşlardan oluşan birleşim, geminin bir tarafının iyi bir biçimde korunmasını sağlamış, böylece geminin bordası açıkça görülebiliyor.” diyor.

Gerçekleştirdiği yerel seferlerle kaptanlık mesleğini sürdüren ve aynı zamanda batığı bulan Trevor Small, yıllardan beri batıkları aradığını şu sözlerle dile getiriyor.

“Denizci bir ailede dünyaya geldim. Bağlı bulunduğum liman olan Poole’dan farklı yönlere yüzlerce mil seyir yaparak, batık aradım. 2020 yılının yaz aylarında, daha önce varlığı belirlenmemiş olduğunu düşündüğüm bir batık buldum. Yakın zamanlarda gerçekleşen fırtınalar, deniz tabanında gömülü olan bazı parçaları görülebilecek biçimde açığa çıkartmış olmalıydı. Bana batığa dalma konusunda resmi izni verildi. Geri kalanı ise koscaman bir tarih! Böylece İngiltere’deki en eski tarihli batıklardan birini bulmuş oldum.”

Arkeologlar, geminin Britanya-Purbeck’ten taş getiriyor olması nedeniyle, batığı, ‘Havan Taşı Batığı’ olarak adlandırıyorlar. Buradan çıkarılan taş, buğdayın ezilerek un elde edilmesi amacıyla kullanıldığı havan yapımında da kullanılıyordu. Purbeck mermeri olarak adlandırılmasına karşın aslında bir kireç taşı olan gereç, Gotik Mimari için önemli bir yapım gereci durumundaydı.

(Kaynak: artnews.com)

İncil Temalı Sergiye Ev Sahipliği Yapan, Hz. Nuh’un Gemisi Biçimindeki Müze Gemi, Denize Elverişlilik Belgesi Olmadığı İçin İngiltere’de Tutuklandı.

Hz. Nuh peygamberin gemisine yönelik tahmini görsellerden yola çıkarak üretilen ve İncil temalı bir sergiye ev sahipliği yapan, müze gemisi, denize elverişli olduğuna yönelik gerekli belgelere sahip olmadığı için İpsviç (İpswich) Limanında tutuklandı.

Geminin sahibi olan Aad Peters’in, 2010 yılında üç milyon dolara satın aldığı gemi, Hollandalı marangoz Johan Huibers’in yapımı yedi yılı biraz aşan, İncil’deki betimlemeleri temel alarak gerçekleştirdiği iki üretimden biri.

İngiltere hükümeti yetkilileri, Hollandalı televizyon ve tiyatro yapımcısı Aad Peters‘in sahibi olduğu geminin denize elverişli olduğuna yönelik belgeleri ortaya koyarak, geminin seyir yapmasının teknik olarak önünde bir engel bulunmadığını kanıtlamasını istiyor. İncil temalı sergiye ev sahipliği yapan Nuh’un gemisi biçimindeki yüzen müzenin motoru bulunmuyor ve bir yerden bir yere gidebilmek için bir tekne tarafından yedeğe alınması gerekiyor.

Geminin web sitesindeki açıklamaya göre; Doğu İngiltere‘deki İpsviç (İpswich) kentine ulaşmadan önce, Danimarka‘daki, Almanya‘daki ve Norveç‘teki limanların ziyaret edildiği ve Kovid-19 küresel salgının başladığı 2020 yılının Mart ayına kadar, müzenin ziyaretçilere açık kaldığı belirtiliyor.

Peters‘ın konuyla ilgili konuşmaktan kaçınmasına karşın, yüzen müze tarafından yapılan resmi açılamada İngiliz Deniz ve Sahil Güvenlik Dairesi‘nin tekneyi, 2019 yılının Kasım ayında, iki adet belgenin bulunmaması nedeniyle; müzenin halkın ziyaretine açık olduğu dönemde tutukladığı belirtiliyor. Bu belgelerden ilki, Uluslararası denizcilik Örgütü‘nün koşul olarak öne sürdüğü denize elverişlilik belgesi ve diğer ise; gemide deniz canlılarının yaşamına zarar veren herhangi bir boya, kaplama malzemesi ya da yüzey onarım gereci olmadığını onaylayan belge.

Müze yönetimi tarafından teknenin ‘sertifikalandırılmamış yüzen bir nesne’ olduğu, bu nedenle ‘gemilerin uymakla yükümlü oldukları uluslararası kurallar’ın dışında olduğunu belirtiliyor. Ancak İngiliz yöneticiler bu söylemi kabul etmiyor.

Bu içinden kolay kolay çıkılamayacak gibi duran bu sorun ise; Peters‘ı ve müzesini oldukça büyük bir maddi zarara uğratıyor. Çünkü geminin limanda bağlandığı yeri boşaltmasını isteyen İpsviç Liman işletmesi, müzeye, Ocak ayından itibaren 12.000 paund’tan fazla (yaklaşık olarak 17.000 dolar) ceza kesti. Yapılan açıklamada; Nisan ayından bu yana ise müze gemisi yönetiminin ceza olarak; günlük, 500 paund (700 dolar) ödediği belirtiliyor. Ayrıca liman yönetiminin geminin bulunduğu yeri boşaltmaması durumunda, bu günlük ceza bedelini önemi oranda arttıracağı bildiriliyor.

Müze yönetimi ise limandan ayrılmaya hazır olduklarını, geminin Hollanda‘ya yedeklenerek götürülmesi için gerek tüm hazırlıkların yapıldığını, İngiliz hükümet yetkilileri tarafından belgelerin onaylanmasını ardından ayrılmanın gerçekleşeceğini belirtiyor. Müze’den yapılan açıklamaya göre Hollanda‘daki yetkililer, Peter‘den gemiyi bir tekne olmadığı için tescil ettirmesi yönünde bir istekte bulunmadı. Böyle bir tescil belgesi bulunmaması nedeniyle de; İngiliz yetkililer, geminin evine dönmesi için gerekli muafiyet belgesine yönelik Hollanda’dan istemde bulunamıyor.

Ulaşım bakanlığından bir yetkili durumun farkında olduklarını ve İngiltere‘deki ve Hollanda‘daki ilgili bakanlıklar ile görüşmelerini sürdürdüklerini belirtiyor.

Gemi daha öncede uluslararası basın kuruluşlarının manşetlerine yansıyan pek hoş olamayan bir olayın içinde yer almıştır. 2016 yılında Oslo Limanında yedeklenirken; Norveç sahil güvenlik devriye botu ile bir çatışma yaşanmış ve bunun sonucunda teknenin bordasında dev bir delik açılmıştı. Her ne kadar bu çatışmada kimse yaralanmasa da olay , Twitter‘da esprilere konu olmuştu.

(Kaynak: nytimes.com)

İKSV’nin Yayınladığı Bir Çağrı Niteliği Taşıyan “Ekolojik Dönüşüm İçin Kültür Sanat” Adlı Belge, Dünyadan Sanat Çevrelerinin Geliştirdikleri Yaratıcı Düşüncelere Yer Verirken, Türkiye’den 16. İstanbul Bienalini Örnek Olarak Gösteriyor

İKSV’nin kültür politikaları çalışmaları kapsamında Doç. Dr. Hande Paker tarafından hazırlanan “Ekolojik Dönüşüm İçin Kültür Sanat” başlıklı belge, gezegenimizin bugününü ve geleceğini tehdit eden ekolojik krize karşı kültür-sanat çevrelerinin ekolojik kriz üzerine eğilmesini ve çözümler üretmesini ve harekete geçmesi için ortak kuramsal bir zemin oluşturmayı amaçlıyor.

İklim değişimine bağlı olarak denizlerde ve okyanuslarda yaşanan olumsuzlukları gündeme getiren belge, dünyadaki çevreci etkinliklere değinirken; Türk kültür-sanat çevrelerinin bu konudaki duyarlılığına 16. İstanbul Bienalini örnek olarak veriyor.

Belge, çevre sorunlarına yönelik olarak toplum bilimlerin elde ettiği birikimi ve çevre hareketlerinin bugüne kadar edindiği deneyimleri, gezegenimizin sahip olduğu sınırları; iklim adaleti süzgecinden geçirerek, kültür-sanat aktörleri için ortaya koyuyor.

Böylece Türk kültür-sanat dünyasının dikkatini ekolojik krize çekmeyi amaçlarken; bir yanda da sürdürülebilir bir gezegen için kültür-sanatın dönüştürücü etkisi üzerine düşünce üretiyor.

Belgede, sürdürülebilirlik kavramının ortaya çıkışı, yaygınlaşması ve görünümlerine ilişkin tartışmalar ele alınıyor. Hollanda‘daki ve İngiltere‘deki çeşitli kuruluşlarla yürütülen alan araştırmasından yola çıkarak, kültür-sanat alanında ekolojik dönüşüm için yapılabilecekler ve iklim hareketinin bu yolda esin verdiği yeni anlayışlar ve uygulama biçimleri inceleniyor. Bu bağlamda kültür ve sanatın sürdürülebilirlikle ilişkilendirilmesi iki ana boyut üzerinden tartışılıyor: “ekolojik ayak izini küçültmek” ve özellikle küresel ortaklıklar olarak tanımlanan (belgede küresel müşterek sözcüğü kullanılıyor) atmosfer, ormanlar, biyoçeşitlilik ve özellikle denizler, okyanuslar, varolan balık stokları başta olmak üzere yaşamsal kaynaklardaki olumsuz görünüme yönelik olarak; “sanatsal üretkenliğin gücünü kullanarak ekolojik dönüşüm için geniş kitleleri harekete geçirecek yeni anlatılar” oluşturmak.

Sanatçıların, Okyanus Ekosistemlerindeki Olumsuz Yöndeki Değişime Yönelik Gerçekleştirdikleri Eylemler

Bu anlamda dünyada sanatçıların, kamuoyu oluşturmak üzere yaptıkları etkinlikler arasında özellikle okyanuslardaki değişimleri alan Lotte van den Berg ile Daan’t Sas‘ın “Hiç Modern Olmadık” (We Have Never Been Modern) başlıklı işi, Vatten (Wadden) Denizine yerleştirilen cam bir küple iklim krizine ve krizin Hollanda‘yı etkileyecek sonuçlarından biri olan deniz seviyesinin yükselmesine dikkat çekerek konuyla ilgili farkındalık yaratma amacını güdüyor.

2020 yılında düzenlenen “Warming Up Festivali”ndeki ise; kıyı çizgisi üzerinde gerçekleştirilen bir bisiklet etkinliği, iklim değişikliğinin Hollanda‘da yaratacağı deniz seviyesi sorununa dikkat çekmeyi amaçlıyordu.

Sanatçı Olafur Eliasson ve jeolog Minik Rosing tarafından Grönland‘dan kopan buzulların getirilmesiyle oluşturulan kamusal sanat yapıtı, Buz Saati (Ice Watch), 2015 yılında Paris Anlaşması‘nın imzalanması için yürütülen görüşmeler sırasında ortaya çıkmış bir yerleştirmeydi. Yapıt, 2018 yılında Londra‘da Tate Modern Müzesi’nde sergilenmişti. Müzeye getirilen buzullar eriyene kadar ziyaretçileri bu buz kütlelerine dokunarak ve hissederek iklim değişikliğini doğrudan deneyimlediler.

Öte yandan belgede, 16. İstanbul Bienali’nin teması olan “Yedinci Kıta”, Türk kültür-sanat çevrelerinin, çevre sorunlarına yönelik olarak geliştirdikleri duyarlılığın bir uygulaması olarak; örnek gösteriliyor. Bilindiği üzere Yedinci Kıta”, Pasifik Okyanusu’nun ortasındaki devasa atık yığınına popüler bilimde verilen ad…

“Ekolojik Dönüşüm İçin Kültür Sanat” başlıklı belgeye buradan ulaşabilirsiniz.

Kısaca Doç. Dr. Hande Paker

Siyaset sosyolojisi ve politik ekoloji alanlarında çalışan Doç. Dr. Hande Paker, sivil toplum ve devlet ilişkileri biçimleri, yerel ve küresel eksende çevre politikaları, kozmopolit vatandaşlık ve bilhassa çevre sorunları ve iklim krizi üzerine araştırmalar gerçekleştirmiştir. Son dönemde çevre sivil toplum aktörlerinin iklim adaleti ile ilgili faaliyetlerini yerel ve ulus ötesi eylem alanlarına odaklanarak analiz eden çalışmalar yürütmektedir.

McGill Üniversitesi‘nde doktora yapan Hande Paker, yüksek lisans eğitimini McGill Üniversitesi’nde, lisans eğitimini ise Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Halen Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesidir.

(Kaynak: iksv.org)

Richards, Fransız Düğümleriyle İşlediği Kasnaklarda, Karasal Öğeler Yanında “Su”yu da Dokularında Betimliyor

Sanatçı Victoria Rose Richards, çeşitli bez parçaları üzerine Fransız düğümleri kullanarak işlediği doğal görünümlerde, orman dokusunun yanında, göl, ırmak ve kara-kıyı ilişkilerini de betimliyor.

İngiltere‘de, Devon kentinde çalışmalarını sürdüren Richards, doğa manzaralarını farklı doku ile desenlerle birleştirerek farklı bir üretim gerçekleştiriyor. Sanatçı, orman ve kırlık arazi manzaralarını betimlerken, ana gereç olarak saten ve çeşitli tohum öğelerini kullanıyor.  

1.

2.

3.

Richards, son dönem çalışmalarıyla ilgili olarak bir süredir ağırlıklı olarak renkli alan çalışmaları üzerinde durduğunu ve onları fantastik öğelerle birleştirdiğini söylüyor.

Sanatçının çalışmaları hem açık alanları ön plana çıkarıyor hem de sonbahar patikalarını ve yağmurda ıslanmış kıyıları farklı bir gözle vurguluyor; sanatçı, bu özel işlerinde manzaranın derinliğine farklı açılardan yaklaşmayı deniyor.

(Kaynak: artfulliving.com)

İngiltere’deki Bağımsız Müzelerden Biri Olan “Mary Rose” Gemisi Müzesi, Korona Virüs Salgının Yaratmış Olduğu Ekonomik Krizden Büyük Oranda Etkilendi

Korona virüs salgınının yaratmış olduğu uluslararası ekonomik kriz, ziyaretçi biletleri dışında bir gelir kaynağı olmayan İngiltere’deki bağımsız müzeleri de etkilemiş durumda.

Bunlardan biri de Mary Rose gemisinin ve koleksiyonun sergilendiği Mary Rose Müzesi.

Fransız işgali sırasında batan, Kral 8. Henry‘nin bayrak gemisi olan Mary Rose, günümüzde İngiltere‘nin güney bölgesinde bulunan Portsmouth‘taki özel müzesinde sergileniyor.

Mary Rose müzesi

Mary Rose gemisinin koruması ve gözetimi İngiltere hükümeti’nden herhangi bir maddi destek sağlamadan tamamen kendi olanakları ile yürüten bir hayır cemiyeti tarafından gerçekleştiriliyor.

Müze giderlerinin %90 ‘ı ziyaretçilerden karşılanıyor. Bu gelirin büyük çoğunluğunun ise Nisan-Eylül arası dönemden sağlanıyor. Bu nedenle, diğer tüm bağımsız müzelerde olduğu gibi Mary Rose da ziyaretçi yoğunluğunun  azalmasına ya da kesilmesine karşı çok duyarlı bir yapıya sahip.

Mary Rose Yedieminliği’nin geliri bu yıl için artık alt sınır çizgisine ulaşmış durumda. Her ne kadar müzeyi bu salgın nedeniyle ziyaret kapatmak bazı giderlerden tasarruf etmek sağlıyor olsa da, gider kalemlerinin büyük çoğunluğu bu durumdan etkilenmiyor.  Tudor dönemine ait 19.000 parçadan oluşan koleksiyonun belirli ısı ve nemlilik değerleri içinde tutularak korunması gerekiyor. Bu, uzman çalışanlar, karmaşık çevresel denetim dizgeleri (sistemleri) ve donanımı, önemli bakım ve onarım giderleri ve elektrik tüketim faturaları gibi giderleri içeriyor.

Müzede korunmaya çalışılan koleksiyonun ölçeği, kırılgan yapısı ve sahip olduğu önemi, hükümet desteği olmayan bir müzeyi büyük bir maddi zorlukla karşı karşıya bırakıyor. Giderlerin ziyaretçilerden sağlanan kazançla karşılanması şuanda olanaksız bir durumda bu nedenle Mary Rose bu gider açığını kapatabilmek için hayırseverlerin yapacağı bağışlara bel bağlamış durumda.

Savaş gemisinin ve koleksiyonunun (437 yıl bekledikleri deniz yatağından 1982 yılında çıkarılan 1000’lerce sualtı arkeolojik buluntusu) korunması projesi, benzerleriyle karşılaştırıldığında bugüne kadar girişilen en büyük boyuttaki ve karmaşık bir içeriğe sahip olanı olduğu söylenebilir. Koleksiyon, hepsinin özel olarak analiz edilmesinin gerektiği ve koruma işlemi görmesi gereken; büyük bir çeşitlilikte organik (ağaç, deri) ve inorganik (demir, bronz, fil dişi, kemik ve taş) gereçleri barındırıyor.

Mary Rose 2

Saat, şimdilerde korana virüsünün yarattığı ekonomik kriz karşısında, yaşama tutunmak için büyük bir çaba içerisinde olan Mary Rose gibi bağımsız müzelerin aleyhine işliyor.

Bu nedenle, müze yetkilileri müzedeki maaşların ödenmesi ve koleksiyonun korunması için giderlerin karşılanabilmesi için İngiliz hükümetine hibe çağrısında bulunurken; aynı zamanda bağımsız müzelere gelecekte sağlanması istedikleri destek için kapsamlı inceleme isteminin değerlendirilmesini istiyorlar.

 

(Kaynak: theartnewspaper.com)

 

 

 

Chris Burden’ın “Hayalet Gemisi” New York’ta Bulunan “Yeni Müze”nin Ön Cephesine Yerleştirildi.

Chris Burden’in Yeni Müze’de (The New Museum) düzenlenmekte olan “Aşırı Uçtaki Sınırlar” sergisinin bir parçası olarak sanatçının “Hayalet Gemi”si  müzenin ön cephesine yerleştirildi.

1970’li yıllardan günümüze en önemli Amerikalı sanatçı olarak tanınan Chris Burden‘ın  New York’ta bulunan Yeni Müze‘nin (The New Museum’un) tüm katlarına yayılan “Aşırı Uçtaki Sınırlar” sergisinde “Hayalet Gemi” (2005), “Büyük Tekerlek” (1979), “İki Şehrin Öyküsü” (1981), “Amerika Birleşik Devletlerinin Tüm Denizaltıları“, “Meksika Köprüsü“(1998) başta olmak üzere çok sayıda yapıtı yer alıyor.

Sergi, Burden‘ın kırk yıla yayılan sanat yaşamı içinde farklı gereçler kullanarak gerçekleştirdiği yapıtlar arasından fiziksel ve moral sınırları sorgulayan ağırlıklar ve ölçüler, sınırlar ve kısıtlamalar kavramları üzerine odaklanan seçkilerle oluşturulmuş.

Bu bağlamda düzenlenen sergini bir parçası olarak Yeni Müze‘nin cephesine yerleştirilen tekne, Burden‘ın tüm yaşamı boyunca sınırları aşma çabasının teknolojik gelişmelere yönelik sorgulamasının bir izdüşümü.

Bilgisayar tarafından yönlendirilen insansız “Hayalet Gemi”, İngiltere‘deki “Yüksek Gemiler Yarışı”nın düzenlendiği 2005 yılının Temmuz ayında, İskoçya kıyılarının açıklarından Newcastle‘a kadar beş gün boyunca 400 mil seyir yapmıştı.

Bu seyir denemesinden altı yıl sonra 2011 yılında Gary Wiseman‘ın Burden ile gerçekleştirdiği söyleşide, sanatçı, o dönemin teknik olanaklarını aşma çabasının ortaya çıkardığı sonuçları, büyük bir heyecanla değerlendirilen; aynı zamanda gelecekte gerçekleşmesine yönelik ön görüsünü de dile getiriyor.

“Ben bunun kuramsal olarak olanaklı olduğuna inanıyorum; şimdiye kadar da bunu yapabilen kimse bilmiyorum. İngiltere’de yelkenli gemi modelleri için düzenlenen küçük yarışmaların burada yapmaya çalıştığımız şeye yaklaştığını biliyorum fakat bu yarışmaları hiç takip etmedim.

“Hayalet Tekne” temel olarak radyo sinyalleri ile yönetilen yarı-otonom bir deniz taşıtı. Seyir sırasında tekneye enlem ve boylam bilgisi giremiyorsunuz ama bu yine de ileriye doğru atılmış bir adım. Ben bunun olanaklı olacağını ve bir gün gerçekleşeceğine inanıyorum çünkü bunun çok akla yatkın olduğun düşüncesindeyim. Neden yalnızca bir yada iki kişiden oluşan mürettebatı olan bir şilep istemeyesiniz ki? Neden Okyanusta seyir yapmak için rüzgardan yararlanmayasınız?

Hayalet Gemi 1

1.

Burden‘ın çalışmalarının çoğuda olduğu üzere burada ortaya koyduğu yapı da; video ve fotoğraflarla belgelenmiş olmak dışında; yeniden üretilememe ve yalnızca bir kez, bir zamanda dilimi içinde ve bir yerde var olma özelliğine sahip.

Yeni Müze‘nin “Cephe Yontusu Programı” çerçevesinde müzenin cephesine çelik putreller ve kablolar kullanılarak yerleştirilen 182.9 x 259 x 914.4 cm gövde, 914.4 cm ana direk boyutlarına sahip olan “Hayalet Gemi”, popüler bilimin bakış açısından, evrensel teknolojilerin karmaşık yapısının anlaşılmasına yönelik bir giriş sunuyor.

02 Ekim 2013 tarihinde açılan “Aşırı Uçtaki Sınırlar” sergisi, 12 Ocak 2014 tarihine kadar Yeni Müze‘de olacak

 

(Kaynak: we-find-wildness.com, newmuseum.org, moussemagazine.it, görsel: dexigner.com,l ocusplus.org.uk)