Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Şehir Hatları, 173. Kuruluş Yıl Dönümünü, ‘Paşabahçe Vapuru’nda Düzenlenen Bir Dizi Etkinlikle Kutluyor.

Paşabahçe Vapuru’nda düzenlenen etkinlikte ‘İstanbul’un Sesi’ adlı kısa filmin gösterimi ve özel bir arşivden derlenen, “Şirket-i Hayriye’den Şehir Hatları’na: 173 Yıllık Deniz Yolculuğu’ başlıklı fotoğraf sergisi yer alıyor.

Etkinlik kapsamında Şehir Hatları’nın 173. yılına özel olarak hazırlanan ‘İstanbul’un Sesi’ adlı film, kuruluşun 1950’lerden günümüze uzan bir süreç içindeki değişimini yolcuların gözünden anlatıyor. 

Etkinliğin bir diğer önemli parçası ise; deniz tarihçisi Ali Bozoğlu’nun arşivinden özenle seçilen fotoğraflardan oluşuyor. Sergi, 17 Ocak 1851’de kurulan Şirket-i Hayriye’nin günümüze uzanan zaman yolculuğunu gözler önüne taşıyor. Paşabahçe Vapuru’nda ziyaretçileriyle buluşacak sergide ayrıca dünyanın yaşayan ve üreten en eski tersanesi olan Haliç Tersanesi’ndeki günümüz inşa çalışmalarını içeren fotoğraflar da yer alıyor.

173. yıl kutlamalarında çocuklar içinde bir etkinlik hazırlayan Şehir Hatları, İBB Sosyal Hizmetler Müdürlüğü iş birliğiyle yürüttüğü ‘Deniz Görme İmkanı Bulamayan ya da Boğaz Turunu Deneyimleyemeyen Çocuklara Özel Boğaz Turu’ projesiyle 20 Ocak Cumartesi günü, 100 çocuğa unutulmaz bir gün yaşatmaya hazırlanıyor.

(Kaynak: sehirhatlari.istanbul)

Yelkenli Viking Gemisi Replikası “Saga Farmann” Rahmi M. Koç Müzesi’nde Sergilenmeye Başladı.

Norveç-Tonsberg kentinden İstanbul’a uzanan Vikinglerin ticaret rotasını izleyen Saga Farmann üç ay süren deniz yolculuğunun ardından İstanbul-Kalamış’a ulaşmıştı.

Haliç kıyısındaki Rahmi M. Koç Müzesi’ne demirleyen “Saga Farmann”, Ekim ayının sonuna kadar müze ziyaretçileri tarafından yakından görülebilecek.

Gemi kaptanı Bjorn Vik ile tarihçi yazar Eivind Luthen’in girişimi ile yaşama geçen 93 günlük deniz yolculuğu, Norveç’in Tonsberg kentinden 29 Nisan’da başlamıştı. Yolculuk süresince 3.500 kilometre yol kat eden 20 metre uzunluğundaki Viking gemisinde, iki haftada bir değişen 60’tan fazla mürettebat görev alıyor.

Kaptan Vik, geminin bir savaş gemisi olmadığını; Norveç’ten İstanbul’a karşılıklı uzanan bir ticaret ağında kullanılan ticaret gemisi olduğuna açıklamasında yer veriyor. Yapımının 2018’de tamamlanan Saga Farmann’ın, inşa tekniğinin bir Avrupa mirası olduğunu altını çizen Vik; tarihi yelkenlinin Viking dönemindeki yelkenli gemi yapım yöntemleri hakkında önemli bilgiler verdiğini belirtiyor.

Tarihçi-yazar Luthen ise, arkeolojik kazılarda buldukları Viking gemilerini milli müzelerinde sergilediklerini vurgulayarak, bugüne kadar “Oseberg”, “Gokstad” ve “Tune” gemilerinin de replikalarının yapımını gerçekleştirdiklerini dile getiriyor.

aa.com.tr

Luthen: Türk tarihine ilgi duyuyorum

Türk tarihine ilgi duyduğunu ve Türkiye’ye ilk kez 1971 yılında geldiğini ifade eden Luthen, İstanbul’un adının Viking efsanelerinde Miklagard (büyük çiftlik) olarak geçtiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İstanbul’un İskandinav mitolojisinde çok önemli bir yeri var. Bizans İmparatorluğu ile kurulan ilişkilerde çokça bahsedilir. Bu gemi bir ticaret gemisidir ve insanları tanımanın bir yolunu sağlar. 2023’te yaşıyoruz ve ticaret gemisinin iyi bir sinyal gönderdiğini düşünüyoruz. Gemiyi inşa ettikten sonra İstanbul’a gelmenin planını yaparken salgın başladı, durdurduk. Sonra savaş başladı çünkü biz Volga Nehri’ni kullanacaktık. Sonra plan değiştirdik. Toplam üç ayımızı aldı ama işte buradayız.”

İstanbul’daki ilk durağı Kalamış Setur Marina olan ve Denizde Arama Kurtarma’nın (DAK-SAR) gönüllü desteğiyle Boğaz’daki transferi sağlanan Viking gemisi, Rahmi M. Koç Müzesi’nde yaklaşık üç ay sürecek olan sergilemenin ardından Şehir Hatları Haliç Tersanesi’nde bakım gördükten sonra dönüş yolculuğuna başlayacak. ​​​​​​​

(Kaynak: aa.com.tr)

Haliç Tersanesinde Gerçekleşen Yenileme Çalışmalarının Tamamlanmasının Ardından “Paşabahçe Vapuru”, Seferlerine Yeniden Başladı.

Paşabahçe Vapuru, Haliç Tersanesi’nde bir buçuk yıl süren restorasyonun ardından 12 yıl sonra seferlerine yeniden başladı.

İstanbul kent kültürünün bir parçası olan Paşabahçe Vapuru, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ‘Korunmaya Değer Kent Dokusu’ olarak ilan edilmişti.

Döneminin en modern “bahçe tipi” vapurlarından biri olarak “Paşabahçe Vapuru, 2010 yılında emekli edilmiş ve hakkında basına yansıyan haberler de olduğu üzere oldukça çalkantılı bir emeklilik dönemi geçirmişti.

1952 yılında İtalya’da üretilen, 73 metre boyundaki, 18 deniz mili yapabilen gemi 58 yıl çalıştıktan sonra 2010 yılında Beykoz Belediyesi’ne hibe edilmişti. Tarihi gemi, bir süre nikah salonu olarak hizmet vermesi için kıyıya çekilmiş, sonrasında sualtı resifi olarak ya da savaş gemilerinden yapılacak atışlar için hedef olması için kullanılması planlanırken, yurttaş girişimleriyle geminin kurtarılması için kampanyalar yürütülmüştü. Söküm ihalesi iptal edilen gemi, böylece hibe yoluyla Şehir Hatları’na devredilmişti.

Haliç Tersanesi’nde, 200 personel ile bir buçuk yılda kapsamlı bir restorasyondan geçirilen yenileme çalışmalarının tamamlanmasının ardından 70. yaşında seferlerine yeniden başlayan 1700 kişi kapasiteli Paşabahçe Vapuru, böylece filonun hem en yaşlı hem de en genç gemisi haline geldi.

Vapurda Açılan İki Sergi

Gemide açılan “Gemi Modellemeleri” adlı fotoğraf sergisi ve Paşabahçe Gemisi’nin ilk teknik şartnamesini yazan mühendis Celalettin Erol’un oğlu Reşit Erol’un hazırladığı arşiv belgelerini içeren sergi, yolcuların ve ilgililerin dikkatine sunuldu.

Yeniden Adalar hattında

Gerçekleştirdiği ilk seferinde Adalar’dan aldığı yolcuları Kabataş Vapur İskelesi’ne getiren vapurun, daha önce de olduğu gibi yine Adalar hattında seferler yapması planlanıyor.

(Kaynaklar: 150gun150proje.ibb.istanbul, tgrthaber.com.tr, sozcu.com.tr, gunboyugazetesi.com.tr, dunya.com)

Yontu Sanatçısı İlhan Koman’ın Teknesi “Hulda” Haliç Tersanesi’nde Onarım Görüyor.

Yapıtları tüm dünyada bilinen Türk yontu sanatçısı İlhan Koman’ın (1921-1986) en az kendisi kadar ünlü “Hulda” adlı teknesi, onarım görmesi için Haliç Tersanesi’ne götürüldü.

Koman’ın 20 yıl boyunca içinde yaşadığı ve aynı zamanda yontu işliği (heykel atölyesi) olarak kullandığı 116 yaşındaki Hulda, bakım işlemlerinin tamamlanmasının ardından Şehir Hatları tarafından Haliç Tersanesi’nde koruma altına alınacak. 

1905’te Sjötorp Tersanesi’de inşa edilen 37 m. uzunluğunda, 6.7 m. enindeki Hulda, ilk sahibi tarafından kargo taşımacılığı amacıyla kullanılmış, 1965’te Kerstin ve İlhan Koman tarafından satın alınmasının ardından yeniden işlevlendirilerek yaşamaya ve çalışmaya uygun olacak biçimde dönüştürülmüştü.

16 Kasım’da Haliç Tersanesi’ne getirilen Hulda ile ilgili olarak Şehir Hatları İşletmesi Genel Müdürü Sinem Dedetaş twitter hesabından paylaştığı 18 Kasım tarihli ileti ile “Dünyaca ünlü Akdeniz Heykeli’nin yaratıcısı heykeltıraş İlhan Koman’ın 20 yıl boyunca içinde yaşayıp atölyesi olarak kullandığı 116 yaşındaki yelkenlisi olan Hulda, bakım ve tutum işlemleri için tersanemize geldi.” ifadesini kullandı.

(Kaynak: sehirhatlari.istanbul)

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Haliç Tersanesi’nde Üretimine Başladığı “Deniz Taksiler”, Eylül Ayının Sonunda Hizmete Giriyor.

2021 yılının Ocak ayında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından basın toplantısı ile tanıtımı gerçekleştirilen, Haliç Tersanesi’nde üretilen deniz taksileri, bu ay sonunda hizmete girecek.

Başlangıç olarak şimdilik 50 deniz taksinin hizmet vermesi planlanıyor. Eylül ayının sonunda sekiz, yılsonunda ise toplam 45 taksi hizmete girecek. Beş adet elektrikli model de Şubat 2022’de filoya katılacak.

Şehir Hatları Genel Müdürü ve Gemi İnşa Yüksek Mühendisi Sinem Dedetaş tarafından tasarlanan çevreci deniz taşıtları; akülü araç kullanan engellilerin, bebek arabası ile yolculuk yapmak zorunda olan ailelerin ve bisiklet kullanıcılarının kolaylıkla yararlanabileceği işlevsellikte üretildi. Dedetaş, yapılan tasarımla ilgili olarak “Bunlar tamamen Haliç markalı tekneler oldu. Sürat teknesi formu olmasına rağmen, üst tarafını yüksek ve vapuru hatırlatacak şekilde yaptık. Böylece iniş binişleri kolaylaştırdık.” dedi. Tüm mühendislik çözümleri şirket bünyesinde gerçekleştirilen taşıtlar, mil başına üç litre yakıt tüketecek; deniz taksilerden beş tanesi ise elektrik enerjisiyle çalışacak.

İlk deniz taksinin rengi, İstanbullular tarafından seçilmiş; ‘Boğaz’ olarak adlandırılan mavi renk, toplam 150 bin oyun yüzde 36’sını almıştı.

On yolcu taşıması amaçlanan deniz taksilerde bir kaptan ve bir gemici olmak üzere iki adet görevli bulunacak. Bu personeller arasında kadın denizciler de yer alacak.

İstanbul’daki trafik yoğunluğunu hafifletmesi planlanan deniz taksiler, her yere yanaşmaya uygun gövde tasarımı ile iskele bağımlılığını ortadan kaldıracak ve böylece toplu ulaşımın gitmediği yerlerde de deniz ulaşımının daha sık kullanımına olanak sağlayacak.

Ücretin UKOME tarafından belirleneceği deniz taksileri kullanmak isteyenler, telefonlarına yükleyecekleri uygulama üzerinden çağrıda bulunabilecek. İlk aşamada 98 iskeleden çağrı yapılabilirken; ilerleyen zamanda uygulama genişletilerek yolcuların istenilen yerden binmelerine ve inemelerine olanak sağlanacak. İBB’den yapılan açıklamaya göre altı ay sonra, ‘paylaşımlı taksi dolmuş’ uygulamasına geçilecek.

(Kaynak: ibb.istanbul, hurriyet.com.tr)

Timurtaş Onan, Galeri Ark’ta Açılan Fotoğraf Sergisinde, Haliç Tersanesi’ndeki ve Cami Altı Tersanesi’ndeki “Terk Edilmiş”liğin İzlerini Sürüyor.

Fotoğraf sanatçısı Timurtaş Onan’ın ‘Terk Edilmiş/Abandoned’ başlıklı fotoğraf sergisi, Galeri Ark’ta açıldı. Onan, sergisinde Haliç Tersanesi’ndeki ve Cami Altı Tersanesi’ndeki terk edilmişliğin geride bıraktığı izleri, sürüyor.

(Haberde yer verilen görseller, sanatçının izniyle yayınlanmaktadır.)

Yapıtlarında özgün yerlerin ruhunu algılama ve bunu aktarma yeteneğiyle dikkat çeken sanatçı, İstanbul’da mekanlar ve insanlar üzerine gerçekleştirdiği çalışmalarıyla tanınıyor. Onan, bu defa ‘Terk Edilmiş” başlığını taşıyan bu fotoğraf dizisi ile, bir zamanlar gemi üretim ve bakım etkinliklerinin merkezi iken; zaman içinde, deniz taşımacılığı yerine karayoluna önem verilmesiyle, bakımsız halde bırakılan tersaneleri objektifine alıyor.

Sanatçı, eşsiz atmosferi çok az kişi tarafından bilinen, İstanbul’un artık neredeyse kullanılmayan iki tersanesi; 1455’de inşa edilen, dünyanın ikinci en eski tersanesi olan Haliç Tersanesi’nde ve yine döneminin önemli tersaneleri arasında sayılan Cami Altı Tersanesi’nde keşfe çıkıyor.

Sanatçı, boş, terk edilmiş tersane oylumlarında yaşadığı deneyimi, şu sözcüklerle dile getiriyor:

“Merakla, beklentiyle ve hayal gücümüzle bakarak, alışılmadık formların ve belirgin kontrastların olduğu bir dünyaya giriyoruz. Gerçek dünya, böylesine keskin siyah ve katıksız beyaz tonlarda görüntüler sahneler mi; emin değilim. Muhtemelen, doğadaki renk kullanımı, bu etkileyici tonları baltalıyordur. Buradaki tonlar ise geçmişin siyah-beyaz sinema filmlerini anımsatarak bir drama etkisi bırakıyor…

Acaba neredeyiz? Hangi esrarengiz ya da özel dünya buraya benzeyebilir? Bu görüntülerin dünyasına girersek bizi neler bekler?

Beyaz ışık pencere camlarının parmaklıklarının arasından, uçsuz bucaksız, sessiz ve karanlık mekanların içine doğru şiddetli huzmeler ve gölgelerle yolunu buluyor. Gölgeler aralıklardan sızan daha da parlak ışıklarla birlikte ışık parçacıklarını çevreliyor.

Cam, metal ve ahşap bir arada gizemli dokular oluşturmuş. Etrafta artık kullanılmayan makine parçacıklarını fark ediyoruz. Buğulu camların arasından görünen ağaçların tüyümsü biçimleri metal çubukların sert çizgilerini belirginleştiriyor.

Derlemedeki anlatımlar çağrışımlarıyla bizi bu yer hakkında meraklandırırken, görüntüler form, çizgi,ve ışığın üzerinde yoğun bir meditasyon olmaktan da fazlasını sunmaktadır.

Fotoğraflar bizi gölgenin biçimle, ışığın yüzey ve açılarla olan etkileşimi üzerinde düşündürüyor. Tüm bunlar, görüntülere gerçekliği bilindik yerlere ve objelere dayanmayan türde kompozisyonlar ve soyutlamalar kazandırıyor. Bu fotoğraflar, sanatçının sevdiği heykel ve soyut resim gibi diğer sanat formlarının birer uzantısı.

.

.

.

.

Timurtaş Onan’ın “Terk Edilmiş/Abandoned” Adlı Sergisi, 11.05.2021 tarihine kadar Galeri Ark’ta görülebilir.

İBB Şehir Hatları A.Ş., “Deniz Taksi” Üretimini Şehir Hatlarının 170. Kuruluş Yıldönümünde Haliç Tersanesi’nde Başlattı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Hatları A.Ş., deniz taksilerinin üretimine, Şirket-i Hayriye’nin 170. kuruluş yıldönümünde başlıyor. Dünyanın yaşayan, en eski tersanesi olan Haliç Tersanesi’nde başlangıç aşamasında 50 adet üretilecek olan deniz taksilerinin, 2021 yazında hizmet vermeye başlaması öngörülüyor.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu‘nun, toplu ulaşımda denizin payının artırılması yönünde başlattığı projelerden biri olan Deniz Taksiler için Haliç Tersanesi‘nde düzenlenen tanıtım toplantısına katılan İmamoğlu, deniz taksilerin ilk üretimini başlattı.

Şehir Hatları Genel Müdürü Sinem Dedetaş törendeki konuşmasında, “Yaklaşık 1 ay önce 565. yılını kutladığımız Haliç Tersanesi’nde bugün, Osmanlı Devleti’nde kurulan ilk anonim şirket olan Şirket-i Hayriye’nin 170. yaşını kutluyoruz. 170 yıl önce bugün yolcu taşımacılığını düzenlemek ve yabancı şirketlerin Boğaz sularındaki egemenliğine son vermek için kurulan İstanbul ulaşımının ve kültürünün ayrılmaz bir parçası olan Şirket-i Hayriye’nin kuruluşunda emeği geçenleri rahmetle anıyor, saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz. Ayrıca şirketi yaşatmak ve geliştirmek için emek vermiş tüm denizcilere, aklı, gönlü, icrası denizci olan tüm emekçi ve idarecilere de teşekkür ediyor, saygılarımızı sunuyoruz. Kuruluşundan bugüne deniz ulaşımının ana aktörü olan Şirket-i Hayriye, günümüz adıyla Şehir Hatları, vapur ve iskeleleriyle ulaşımın yanında aslında kent kültürünün ve yaşamımızın bir parçası haline gelmiş sembol niteliğinde köklü ve çok değerli bir kurumdur.” dedi.

Dedetaş, Deniz Taksi ile ilgili olarak şunları söyledi: “Tasarım ve üretim süreçlerini bünyemizde yaparak çevreci, Şehir Hatları kimliğini taşıyan, ilk yatırım maliyetleri düşük ve dolayısıyla son kullanıcı için ekonomik, ulaşılabilir ve sürdürülebilir bir model olarak deniz taksiler, deniz ulaşımında filomuzun en küçük gemileri olarak hizmet verecek fakat büyük bir açığı kapatacak. Belli bir tarife ve güzergaha bağlı kalmaksızın hizmet verecek olan deniz taksiler umuyoruz ki, sevilerek kullanılacak ve ulaşımında bir parçası haline gelecek.

Dedetaş‘ın ardından konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Şehir Hatları vapurlarının İstanbul kent kimliğiyle olan ilgisini vurguladı: “İstanbul’da deniz taşımacılığının biraz üvey evlat muamelesi gördüğünü düşünüyoruz. Bu bakış açısı aslında sıkıntılıydı. Biz Şehir Hatları vapurlarının gelişimine baktığımızda; kıyıya, kenara atılmış, neredeyse çürümeye terk edilmiş tarihi vapurları gördük. Hatta şehrin simgesi olan şehir vapurlarının yerine İstanbul’la hiç alakası olmayan, bütün İstanbulluyu mutsuz eden bir tasarımla vapurlar yapıldı. Londra’da telefon kulübelerin, taksilerine bakarsınız Londra dersiniz. İstanbul için de Şehir Hatları vapurları tam da böyle bir simge. Onlara baktığınızda burası İstanbul dersiniz. O keyfi yaşarsınız. Tabiri caizse korunacak miras. Korunmalı. Öncelikle korunması gereken miras. Biz de tamamen o gözle bakıyoruz. Bu işin çekirdeğini, ana hücresini korumak gerekiyor. Orası da burası, Haliç Tersanesi.

Deniz Taksi uygulamasının daha önceki yönetimler tarafından denendiğini ama başarılı olmadığını anımsatan İmamoğlu, yeni üretilecek deniz taksilerin İstanbul‘un tinine (ruhuna) uygun olacağını belirterek; deniz taksi ve üretimine ilişkin şu bilgileri paylaştı:

“İBB’nin ana disiplini ile bir paydaş olacak. Bunun bir hizmet kadar kimlik olduğunun farkında olacak. Onu hissettiren kurumsal bir yapıyla bu yılın yaz aylarında sunmak istiyoruz. 50 adet deniz taksiyi sisteme katmak istiyoruz. Hem sayısal anlamada, hem daha sürdürülebilir ve hizmet vermesi anlamında deniz takside 50 yetmiyorsa daha fazlasını hedefimize koymalıyız. Deniz taksilerimiz, 10 kişi kapasiteli olacak ve sizi Adalar’dan Sarıyer’e, Beylikdüzü’nden Üsküdar’a, Pendik’ten Bakırköy’e taşıyacak. Bu taksiler, 565 yıl önce Fatih Sultan Mehmet’ten bize emanet bu tersanede üretilecek. Güncel, dijital teknolojik iletişimin de katkı sunduğu bir sistemle deniz taksi hayata geçecek.”

Deniz taksilerin rengini İstanbullular belirleyecek. Vapur iskelelerine konulan kiosklardan oy verecek yurttaşlar, deniz taksilerin üzerinde görmek istedikleri renkleri belirleyecek. 

(Kaynak: ibb.istanbul)

Moda Vapuru, Yapılan Yenilemenin Ardından İstanbul Boğazı’na Geri Döndü

Moda Vapuru, Haliç Tersanesi’nde sekiz ay süren yenileme çalışmasının ardından yeniden İstanbul Boğazı’na geri döndü.

Onarım gördüğü süre içerinde vapurun yeniden düzenlenen iç oylumu; bisiklet park alanı, şarj birimleri ve çocuklara için oyun alanları olmak üzere, çağdaş kent yaşamında kullanıcıların gerek duyacakları yeni işlevlerle donatıldı.

Moda Vapuru 3

1.

Moda Vapuru 4

2.

Vapurun koltuklarının kaplanacağı döşeme gerecinin rengi ile ilgili olarak Twitter’da düzenlenen oylama ile İstanbulluların beğenisine başvurulmuş; seçenek olarak sunulan; turuncu, yeşil, açık kahverengi ve bordo seçenekleri arasından bordo renk en çok oyu toplamıştı.

Moda Vapuru 2

3.

Ayrıca engelli kullanıcılar için tasarlanan engelli tuvaleti ve rampasına da yer verilen Moda Vapuru, böylece İstanbul Boğazına güncellenmiş kullanım programı ile yeniden döndü.

 

(Kaynak: 7deniz.net, görseller: sehirhatlari.istanbul,  kadikoy.com)

“Haliç Tersanesi” Üretim Odaklı Bir Müzeye Dönüştürülüyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yayımlanan “İstanbul Bülteni” dergisi, Şehir Hatları Genel Müdürü Sinem Dedetaş ile gerçekleştirmiş olduğu bir söyleşiye yer verdi.

Dedetaş, 564 yıllık tarihiyle dünyanın yaşayan en eski tersanesi olan Haliç Tersanesi’nin denizciliğin yaşadığı üretim odaklı bir müze olarak düzenleneceğini belirtti.

Tersane 100’lerce yıllık geçmişten, günümüze dek gelen işlevlerini sürdürürken;  diğer yandan burada açılacak kültür oylumları ve düzenlenecek sosyal etkinlikleriyle  kent kültürünün etkin bir parçasına dönüşecek.

Şirket-i Hayriye çok köklü, tarihî bir kurum, Osmanlı’nın ilk anonim şirketi. Böyle bir kuruma ilk kadın genel müdür olarak atanmak nasıl bir duygu?

Biraz tarifi zor, eşsiz bir duygu aslında. Bilmiyorum örneklemek gerekir mi? Ama şöyle bir örnek anlatayım. Japon çiçek sanatı var ya, ikebana. Onun müzesine gittim Tokyo’da, bir ustanın dersine katıldım. Orada 400 yıllık bonzai ağaçları vardı. Ona bakan bir Alman gençle tanıştım, o sırada. Bana, “Üzerimdeki yükü düşünebiliyor musun? 400 senedir bu ağaç yaşıyor. Ben bunu bir yanlış sulasam, yanlış güneşlendirsem bu ağaç çürüyecek ve bundan önceki 400 yıl heba olacak” dedi. O sözler benim aklımda ciddi anlamda yer etti. Aslında tam da aynı duygu. Yani senelerin emeği var burada. Osmanlı
döneminden gelme, üzerine cumhuriyet mirası bir tersane ve bir şirket. Dolayısıyla bu emekleri, varoluş sebeplerini hiç unutmadan üzerine ne katabilirim, bu beni çok heyecanlandırdı. Aslında göreve gelme motivasyonum burada başlıyor diyebilirim.

-169 yıllık bir şirket ve 564 yıllık bir tersane teslim aldınız.  Gerçekten çok ağır bir sorumluluk olsa gerek. Peki, nasıl bir yer hayal etmiştiniz ve neyle karşılaştınız?

Şehir Hatları, çok kendine özgü bir şirket. Biraz daha klasik şirket mantığından uzak, hizmet odaklı bir bakışı var. Geldiğimde biraz küçülen bir şirket buldum açıkçası. Şirketin bugüne gelişinde elbette pek çok dalgalanma yaşandı; ama son on yıllarda filoyu yenilememe, vapurları tasfiye etme, bilabedel diğer belediyelere gönderme gibi, küçülmeye yönelik uygulamalar olması üzücü.

Ayrıca biz gelmeden önceki süreçlerde Haliç Tersanesi biraz topluma kapatılmış durumdaydı. Bu alanla ilgili tersanecilik faaliyetine uzak planlamalar yapılmıştı. Tersaneden çıkma süreçleri planlandığı için geldiğimde aslında biraz taşınma havasındaydı. Öncelikle, meseleyi oradan çıkarmamız gerektiğini düşündüm. Sayın Başkanımız Ekrem İmamoğlu ile de müzakere ettik. Şirketin, vapurların bakım masrafları nedeniyle ekonomik olarak taşınmayı kaldıramayacağına karar verdik. Buranın üretim odaklı yaşaması konusunda hemfikir olduk, çalışmalarımıza başladık. Öncelikli olarak burada kalmayı garantiledik.

-Çalışanlarınızın buraya dair bir aidiyet duygusu var diyebilir miyiz?

Elbette, kendimi yönetici olarak en şanslı hissettiğim nokta, çalışanların aidiyet duygusu. Herkesin şirketle ilgili bir fikri vardı; daha iyi nasıl yaparız konusunda fikir söylüyorlardı, hala da söylüyorlar. Burada tersanenin okulundan çıkan ustalarımız da var; emekli olmuş, hâlâ taşeronlar aracılığıyla çalışan emektar insanlar. Eski yeni bütün
çalışanlarımızın Tersane’ye büyük ilgi ve sevgisi olduğunu gördüm. Sevilmeyecek gibi de değil zaten, girdiğiniz anda seviyorsunuz. Tarihî dokunun değişik bir enerjisi var gerçekten, insana geçiyor.

-Biraz önce siz de bahsettiniz, Haliç Tersanesi’ne yönelik bir dönüşüm planlaması vardı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Haliç Tersanesi, ekonomik değerlerinden daha çok tarihî misyonu ve dünyanın yaşayan en eski tersanesi olması nedeniyle bizim için çok değerli. Biz de burayı insanların görmesi gerektiği kanaatindeyiz. Önceki planlara tamamen müze anlayışı, bilim merkezi diye bir şey konulmuş; üretim faaliyetlerinin tamamen durdurulması planlanmış. Fakat biz üretim odaklı olarak kamuya açmayı planlıyoruz. Bir taraftan tersanecilik, vapur bakımlarımız devam edecek, diğer taraftan farklı kültürel ve sosyal etkinliklere evsahipliği yapılacak. Bu çok değerli, dünyada olmayan bir şey; yaşayan en eski tersaneden bahsediyoruz. Bunun turizme de, kendi denizciliğimize de ciddi katkısı olacağını düşünüyorum. Kültür Varlıklarını Koruma Daire Başkanlığımız ve BİMTAŞ ile ortak bir masa kurduk, binaların tekrar fonksiyonlandırılması noktasında çalışıyoruz. Burayı eskiden olduğu gibi denizciliğin yaşadığı, canlandığı, üretildiği ve insanlara aktarıldığı bir yer olarak planlamaya çalışıyoruz.

-Nasıl bir fonksiyon kazandırılacak? Gezenler neler görecek?

Müze, sergi ve konferans alanları düşünüyoruz; denizcilikle ilgili temalar olacak. Ortak kullanım alanları, insanların gezebileceği rotalar oluşturmayı hedefliyoruz.

-Ziyaretçiler üretim yapılan alanları da görebilecekler mi?

Bizim burada 1700 – 1800’lü yıllardan kalma üç tane taş havuzumuz var ve hala eski sistemle çalışıyorlar. Su tahliyesi daha önce hayvanlarla yapılırken, daha sonra buhar makineleri ve en son elektriğe geçme gibi değişiklikler var; ama havuzun çalışma prensibi değişmiyor. O dönemden kalma bir havuzlama faaliyeti var ortada. Hem kendi denizciliğimiz hem de dünya denizciliği için çok değerli, son derece dikkat çekici bir şey. Bu yaşayan müzeyi insanlara açmak istiyoruz.

-Bu çalışmalar için ne kadar bir süre öngörüyorsunuz?

70 bin metrekarelik alanın içinde görülmeye değer tescilli binalarımız var; bir kısmı devam edecek durumda, bir kısmının bakımdan geçirilmesi gerekiyor. Makine parkurlarımız aynı şekilde düzenlemeler istiyor. Bu alanı komple revizyona sokmak aslında 4-5 senelik bir proje gibi gözüküyor. O yüzden bölerek yapmayı planladık. İlk alanımızda bir ahşap atölyemiz var. Projeleri, restorasyon çalışmaları başlamış; ama tamamlanmamış. Burası sergi salonu olarak kullanılabilir. Birinci havuzumuz da bu ilk bölgemizde bulunuyor. Tüm bu çalışmalar sonrasında, aynen eskisinde olduğu gibi yaşayan bir müze hayata geçireceğiz.

-İstanbul gibi denize bu kadar kıyısı olan bir şehirde, deniz ulaşımı hak ettiği yerde değil. Bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

Bence de değil. Deniz etkin kullanılmıyor, bunun birtakım sebepleri var; bu bir politikanın sonucu. Tek başına Şehir Hatları’nın haydi artık denizi kullanalım diyebileceği bir konu değil. Aslında tamamen kurguyla ilgili; toplu taşımayı denizden planlamadığınızda, önceliklendirmediğinizde, ne yazık ki sonuç bu oluyor. Deniz aktarma aracı olarak kullanılıyor. Yeni dönemde bütün bakışın denize göre planlanmasıyla ilgili ciddi çalışmalarımız var. Raylı sistem bir ana hat; ama ikinci ana hat olarak denizi kullanıp, karayı da bundan beslemek gibi düşüncelerimiz var.

-Şu anda deniz ulaşımının toplu taşımadaki payı nedir?

Yüzde 2,4 civarında.

-Peki, bir yakın plan hedefiniz var mı?

Başkanımız, yüzde 10 hedefini koydu. Bunun gerçekleşmesi için bütün imkânları seferber etmek durumundayız. Bu, ciddi bir hedef tabii. Detaylı hat analizleri yapıyoruz.

-Önümüzdeki süreçte Şehir Hatları’nda elektrikli vapurlar olacak mı?

Evet, kesinlikle. Olmazsa olmaz diyorum; çünkü küresel ısınma gibi bir sorunumuz var. Çevreci çalışmalar başlattık, elektrikli sistemlere geçilmesini planlıyoruz. Ancak kapsamlı bir çalışma gerektiriyor; iskeleler, bağlama alanları, şarj istasyonları ve sefer
sürelerinin birlikte düşünülmesi gerekiyor.

-Paşabahçe Vapuru’nun yeniden denizle buluşacağı haberi, başta Adalılar olmak üzere İstanbulluları çok mutlu etti. İstanbullular Paşabahçe’ye ne zaman kavuşabilecekler?

Kendi hâline bırakılmaktan dolayı vapur hayli kötü durumda. Ama biz o silüeti çok seviyoruz, tescilli de bir vapur. Teknik olarak Paşabahçe’nin kondisyonuna, elektrikliye dönüp dönemeyeceğine, seyir sahasının buna uygun olup olmadığına bakacağız. Vapurun sac işçiliği olacak, elektronik aksamı komple yenilenecek, boya, raspa yapılacak.
Çok heyecanlı bir süreç tabii. Hem Adalılardan hem İstanbul halkından ciddi reaksiyonlar oldu. Geri kazanılması konusunda kampanyalar başlatmışlardı. Bu konuda bize büyük moral ve motivasyon desteği oldular. Yapılan işin yerini bulması çok güzel.

-Çalışmaları tamamlandığında Adalar’a mı sefer yapacak?

Kesin karar vermedik. Somut olmayan kültür varlıklarının sergilendiği bir yüzen müze şeklinde de düzenleyebiliriz. Bir taraftan toplu taşımaya hizmet ederken bir müzeyi barındırsa çok güzel olur diye düşündük. Kendisi zaten tescilli bir müze. Ama filomuzda yer alacak. Zaten fazla vapurumuz da yok. Bir de zamanının en hızlı vapuru zaten.

-Şu an elimizdeki en eski vapur mu olacak?

Yaşça en eski, ama en yeni vapurumuz olacak.

-Adalar’da deniz ulaşımının 24 saat olması, Adalıları çok mutlu etmiş olsa gerek

Çok mutlu etti. Bence çok net ihtiyaçtı zaten. O bağlantıyı sağlamak Şehir Hatları’nın görevi olduğu için bir görevimizi yerine getirmiş gibi hissediyoruz.

-Moda Vapuru yenileme çalışmaları devam ediyor. Koltuk renklerinin belirlenmesinde vatandaşların fikrine başvurdunuz. Nasıl dönüşler aldınız?

Çok olumlu dönüşler geldi. Bunların hepsini yönetimimize destek olarak görüyorum. İnsan olarak fikrimizin sorulması umutlandırıyor, keyiflendiriyor. Hizmet ettiğimiz
insanlar vapurun esas sahipleri. Onların ne istediği, karar verme noktasında bizim işimizi kolaylaştıran bir şey. Şu anda belediyemizin üst yönetiminin vizyonunun tamamen bu olması bizi rahatlatıyor.

-İskelelerdeki kültür sanat faaliyetleri çok dikkat çekmeye başladı, yoğun ilgi olduğu görülüyor. Vatandaşların bu noktada ne tür talepleri var?

Bizde şu anda ikili bir çalışma var. İskelelerimizdeki etkinlikleri Kültür A.Ş düzenliyor. Biz uzun zamandır vapurda canlı müzik yapıyoruz. Kuzguncuk İskelemizde, İKSV ile KADAR tiyatro oyununu sahneliyoruz. Tiyatro, gösteri, kukla gibi iş birliklerimiz var. Canlı müzik haricinde vapurda kukla gösterisine de başlayacağız. Sanata her zaman açığız. İstanbul yaşasın, canlansın; biz bunun denizci tarafı olarak bir parçası olalım istiyoruz. Benim ayrıca çocuklarla ilgili, oyun kurmak gibi fikirlerim var.

-Nasıl bir oyundan bahsediyoruz?

Hazine avları tarzı şeyler olur ya. Şu anda henüz proje aşamasındayız. Olsa çok güzel olur diye düşündüğüm bir fikir. Bir iskeleden diğer iskeleye tanımların yapıldığı; bilmece, bulmaca çözerek, geze geze herhangi bir objenin bulunmaya çalışıldığı bir oyun. Bu şekilde biraz da oyunla birlikte insanlara denizi sevdirmek amacındayız. Vapurlarda çocuklar için bir şey yok; akıllı oyun alanları kurmak istiyorum. Maalesef çocuklar şu anda evde, okulda, daha çok içeriye mahkûmlar. Bunu biraz dışa döndürme noktasında deniz etkili olacaktır. Vapurla geçerken kuşların nasıl uçtuğuna şahit olacak; tarihî yapıları, estetiği görecek, belki fikir üretecekler.

Çocukları dinlemeyi çok seviyorum, çok farklı fikirler çıkıyor. Hiçbir şey olmasa bile en
azından dışarı çıkıp doğayı görecekler; tabletlerinden, telefonlarından başlarını kaldıracaklar. Ben İstanbul’dayım diyebilmelerini istiyorum.

-Mehtaplı Geceleri eski hâliyle yaşatmayı düşünüyor musunuz?

Elbette, Boğaz turlarını daha keyifli hâle getirmek istiyoruz; müzikle, ikramlarla, bilet fiyatlarında bazı düzenlemelerle ve hizmet kalitesini artırarak bunu yapabiliriz. Keyifse bunu gerçekten keyifli hale getirebiliriz.

-İstanbulluların talepleri konusunda çok hassassınız. Sizin onlardan bir beklentiniz var mı?

Vapurlarımıza sahip çıkmalarını bekliyoruz. Denizin içinde olmakla denizi izlemek çok farklıdır. Vapurda hiçbir engel olmadan İstanbul silüetini izleyebiliyorsunuz. Bu nedenle vatandaşlarımızı bu keyfi yaşamaya; çaylarını yudumlarken Boğaz havası almaya davet ediyoruz.

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarafından Düzenlenen “İstanbul Senin -Deniz Çalıştayı” Sona Erdi

Haliç Tersanesi’nde İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Şehir Hatları A.Ş’nin ortak olarak düzenlediği “İstanbul Senin – Deniz Çalıştayı” sona erdi.

Çalıştayın üçüncü oturumunda İstanbul’da deniz kültürü değerlendirildi.

Deniz ulaşımına yönelik sorun ve çözüm önerilerinin kapsamlı olarak masaya yatırıldığı çalıştayda, akademisyenler, gazeteciler, meslek odaları, ilgili sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve deniz işkolu temsilcilerinin yer aldığı 300’ün üzerinde katılımcı bir araya geldi.

Katılımcılar, toplu ulaşımda deniz payının artırılması, deprem sonrası deniz yönetimi, iklim değişikliğinin deniz ile etkileşimi ve deniz hukuku çerçevesinde ortak akıl doğrultusunda çözüm ve proje önerilerini gündeme taşıdılar.

“İstanbul Deniz Kültürü” başlıklı üçüncü oturumda; yazar, deniz tutkunu Sunay Akın ve emekli Tümamiral Cem Gürdeniz de deniz kültürü konularında değerlendirmelerini dinleyicilere sundu.

Çalıştay 3. oturum başlığı altında gerçekleştirildi.

Birinci Oturum – “İSTANBUL’DA DENİZ ULAŞIMI”

Yönlendirici – Dr. Kaptan Özkan Poyraz

Konuşmacılar:

a- İstanbul’da Kent İçi Deniz Ulaşımının Dünü, Bugünü ve Yarını – Prof. Dr. Reşat Baykal

b- Kent İçi Ulaşımında Deniz Ulaşımının Planlammas: İlkeler – Yaklaşımlar – Yük. Müh.  Tansel Timur

c- Ulaşımda Entegrasyon, Deniz&Kara Bütünleşmesi – Dr. İsmail Hakkı Acar

d- Kentsel Alanlarda Deniz Ulaştırma Teknolojileri ve Çevre Etkileri – Prof. Dr. Mustafa İnsel

İkinci Oturum – “KANAL İSTANBUL”

Yönlendirici – Prof. Dr. Haluk Gerçek

a-Türk Boğazlarının Geçiş Rejiminin Tarihsel Süreci, Montrö Sözleşmesinin Önemi ve İstanbul

Boğazlarında Meydana Gelen Deniz Kazalarının Değerlendirilmesi – Doç. Dr. Jale Nur Ece

b-Kanal İstanbul Neden Olmaz – Prof. Dr. Cemal Saydam

c-Kanal İstanbul Karşısında Yerel Halk ve Başka Bir Kent Tahayyülü – Araştırmacı Cihan Uzunçarşılı Baysal

Üçüncü Oturum – “İSTANBUL DENİZ KÜLTÜRÜ”

Yönlendirici – Prof. Dr. Haluk Gerçek

Konuşmacılar:

a- İstanbul Deniz Kültürü – Yazar Sunay Akın

b- Deniz ve Spor – Dr. Sinan Yardım

c- 21. Yüzyılda İstanbul’un Denizle Bütünleşmesi – Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz

 

(Kaynak: ibb.istanbul)