Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Dünyanın En Eski Ticaret Gemisi Batığı “Kumluca Orta Tunç Çağı Batığı”nda Yeni Buluntular Ortaya Çıkarıldı.

Dünyanın bilinen en eski ticaret gemisi batığı olarak nitelenen “Kumluca Orta Tunç Çağı Batığı”nda, 50 metre derinlikte yürütülen su altı kazılarında 30 bakır külçe, gemicilerin kişisel eşyaları ve amfora ortaya çıkarıldı.

3.600 yıl önce Antalya kıyılarında sulara gömüldüğü belirlenen batıktaki kazı çalışmaları, Akdeniz Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Hakan Öniz başkanlığında, 40 kişilik ekiple gerçekleştiriliyor.

Kazıda 30’dan fazla ingot olarak adlandırılan bakır külçelerin çıkarıldığını belirten Doç. Dr. Öniz, “Bu bakır külçelerin önemi, dönemin parasıydı. Muhtemelen Kıbrıs’taki bakır madenlerinden yüklenmiş olan bu gemi, Girit Adası’na giderken yolda fırtına sırasında batıyor. Bu yaklaşık 3 bin 550 ile 3 bin 600 sene öncesinde oluyor. Bu bağlamda Kumluca Orta Tunç Çağı Batığı dünyanın en eski ticaret gemisi batığı ünvanını hala taşıyor.”

aa.com.tr

Öniz: İlk deniz ticareti ülkemizin kıyılarında özellikle Antalya’da gerçekleştiriliyor

Bu bakır külçelerinin benzerlerinden New York Metropolitan Müzesi’nde bir tane, Atina Milli Arkeoloji Müzesi’nde ise dört tane sergilendiğini söyleyen Öniz “Bizde önceki çıkardıklarımızla birlikte 100’den fazla bakır külçe var. Bu bağlamda Türkiye’nin kültürel mirasının ne kadar zengin olduğu, dünyayla kıyaslandığında ilk tarihin, destanların, ilk yelkenli gemiyle yapılan denizciliğin, ilk deniz ticaretinin yine ülkemiz kıyılarında, özelde Antalya’da, daha özelde Kumluca ilçesi kıyılarında olduğunu görüyoruz. Artık batıkta gemicilerin şahsi eşyalarına ulaşmaya başladık.  Bunlardan biri soketli keski dediğimiz bir tür tarım aleti ama gemi yapılırken de kullanılan, muhtemelen bronzdan yapılmış bir eşya. Bunu iki sene önceki kazıda da ortaya çıkarmıştık. Bu sene yapmış olduğumuz kazılarda ulaştığımız en önemli şey seramik eşyalar. Küçük bir amfora. Bu amfora ve soketli keski, bize milattan önce 16. yüzyılı işaret ediyor.”

aa.com.tr

Kazılarda 3.600 yıl boyunca hem birbirine ve hem de üstünde bulundukları ana kayaya kaynayan külçeleri çıkarabilmek için küçük keski ve çekiç yardımıyla günlerce kazı yaptıklarının altını çizen Öniz, “Dünyanın en eski batığında böyle bir derinlikte su altı kazıları yapılarak güzel sonuçlara ulaşılması Türkiye’nin dünyada su altı arkeolojisinde gelmiş olduğu yeri gösteriyor.” dedi.

(Kaynak: aa.com.tr)

Sualtı Arkeologları Tarafından Antalya Kıyılarında Sürdürülen Çalışmalarda 14 Gemi Batığı Bulundu.

Antalya kıyılarında, yaz aylarında sürdürülen sualtı araştırmalarında, milattan önce 7. yüzyıldan milattan sonra 12. yüzyıla kadar geniş bir tarih aralığında konumlanan, 14 gemi batığı bulundu.

Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü Sualtı Kültür Mirası Ana Bilim Dalı Başkanı-sualtı arkeoloğu Doç. Dr. Hakan Öniz, Antalya ve Mersin illerinde Akdeniz Üniversitesine ait “Arkeo” adlı bilimsel inceleme araştırma gemisi ile su altı saptama çalışması gerçekleştirdiklerini ve 2000 yılından bu yana buldukları batıkların sayısının 350’yi aştığını açıkladı.

Aynı zamanda Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Kültür Varlıkları Koruma ve Onarım Bölüm Başkanlığını da yürüten Doç. Dr. Öniz, 2022 yılında yaz ayları içinde sürdürülen sualtı çalışmalarında Milattan önce 7. yüzyıldan milattan sonra 12. yüzyıla kadar geniş bir tarih aralığında14 adet gemi batığı bulduklarını ve batıkların ağırlıklı olarak amfora (testi) yüklü batıklar olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Bu batıklarda bulunan amforaların içerisinde zeytinyağı, balık sosu ve şarap gibi deniz ve tarım ürünleri taşınıyordu. Bu süre zarfında Anadolu’nun, Akdeniz kıyılarının ticaret ve askeri amaçlı çok yoğun bir şekilde kullanıldığını kanıtladık. Birbirine yakın bölgede bulduğumuz iki batıktan birisinde tuğla diğerinde de tabak taşındığını tespit ettik. Roma döneminde tuğla ve kiremit gibi ağır yükler Antalya’da deniz kıyısındaki atölyelerde üretilip deniz yoluyla Antalya kıyılarında başka kentlere getiriliyormuş. Roma dönemine ait 2 ayrı batıkta bulduğumuz tuğlalar ve tabaklar 2 bin yıl önce nasıl istiflenmişse aynı şekilde duruyordu. 2 bin yıl önce liman hamallarının yerleştirdiği düzgünlükte hiç bozulmadan durmaları bizi de şaşırttı.”

Öniz: Antik buluntuların görüntüleri Türkiye’nin milli envanterine kaydediliyor.

Yapılan sualtı çalışmalarında ele geçen gemi çapalarının da önemli bir bulgu olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Öniz, “Tunç Çağı’ndan kalma gemi çapaları bulduk. Bu da çok önemli ve heyecan verici. Bu çapalarla, Akdeniz’de 5 bin yıldır gemilerin yelken açtığını, deniz ticareti yapıldığını kimi zaman da askeri amaçlarla kıyılarımızın kullanıldığını anlıyoruz.” dedi.

Sualtındaki tüm buluntuların belgelendiğini vurgulayan Doç. Dr. Öniz sözlerini şöyle sürdürdü: “Kimlik kartı ve kod numarası veriliyor. Bunların görüntüleri ve filmleri ülkemizin milli envanterine kaydediliyor. Bu kıyılarda denizin içerisinde özellikle insanların dalabileceği derinliklerde eserlerin büyük bölümü milli envanterimize kaydediliyor. Su altı kültür mirası olarak neleri korumamız gerektiğini biliyoruz.”

Ekiplerinde kendi yüksek lisans öğrencilerinin yanı sıra İsveç’ten Mozambik’e ABD’den Polonya’ya 14 ülkeden 22 yüksek lisans ve doktora öğrencisinin yer aldığını ifade eden Doç. Dr. Öniz, çalışmalarında dünyada kullanılan en üst arkeolojik belgeleme ve tespit yöntemlerini gerçekleştirdiklerini sözlerine ekledi.

(Kaynak: aa.com.tr)

Su Altı Arkeolojisi Çalışmaları İçin Üretilen “UPL” Adlı Araştırma Gemisi, Denize İndiriliyor.

Akdeniz’de gerçekleştirilecek su altı araştırmaları için üretilen 38 metrelik ‘UPL’ adlı su altı arkeoloji gemisi, denize indiriliyor.

‘UPL’, beş yüz metreye kadar olan derinlikten görüntü alabilme ve sualtına indirdiği robotlarla deniz tabanında kazı yapabilme özelliğine sahip.

Kabuk olarak bir tersaneden satın alınan ve Antalya-Konyaaltı ilçesi Sarısu Mahallesi’nde konumlu bulunan tersanede, yaklaşık bir yıldır süren yapım çalışmaları sonunda tamamlanan geminin, dünyanın en modern donanımına sahip olduğu ve büyüklük açısından ise ikinci sırada yer aldığı belirtiliyor.

Kemer Yöresi Tanıtım Vakfı (KETAV), Akdeniz Arkeoloji Derneği, UPL Tarım, Ares Tersanecilik gibi birçok kurum, sivil toplum örgütü ve şirketin katkısıyla yaşama geçirilen gemiyle ilgili olarak, Akdeniz Üniversitesi Su Altı Kültür Varlıkları Koruma ve Onarım Bölüm Başkanı Doç. Dr. Hakan Öniz, yaklaşık iki yıldır böyle bir gemiye sahip olmak için çalışmalar yaptıklarını belirterek, şunları söyledi: “Akdeniz Arkeolojisi Derneği’nin desteği, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izinleriyle Mersin ve Antalya kıyılarında yürüttüğümüz arkeolojik su altı araştırmalarını ve kazılarını gerçekleştirebilecek daha iyi, modern ve yüksek teknolojili bir gemiye ihtiyacımız vardı. Ülkemiz büyüdükçe, geliştikçe su altı arkeolojisiyle ilgili olanaklarımız da artmaya başladı. Bu gemi dünyada su altı arkeolojisi için yapılmış birkaç büyük gemiden bir tanesidir. Ama modern gemisidir çünkü ileri teknoloji içeriyor.”

cnnturk.com

Geminin ad sponsorunun UPL Tarım olduğunu sözlerine ekleyen Doç. Dr. Öniz, “Hibrit bir yapıya sahip, makineleri haricindeki tüm elektriğini, üzerindeki güneş panellerinden karşılayan yeşil bir gemi. Gemide beş kişilik basınç odası var. Basınç odası dalış kazalarında hayat kurtaran bir donanım. Türk malı, son derece modern bir basınç odası, halihazırda arka platformunda” dedi.

Doç. Dr. Öniz, ayrıca gemiye ilişkin şu bilgileri de verdi: “İleri teknoloji, büyük ekranlı bilgisayar sistemleri var. Deniz tabanında, gemi hareket halindeyken multibeam sonardan elde edilen görüntü büyük ekranda 18 araştırmacı tarafından sürekli takip edilebilecek ve biz bu cihaz vasıtasıyla 500 metre derinlikten üç boyutlu görüntü alabileceğiz. Eğer bu görüntüler arkeolojik bir potansiyel içeriyorsa yine o derinliğe bir robot indirip görüntü alabilecek ve bakanlığımızdan izin alınarak örnek toplayabilecek. Bu bağlamda dünyanın en yeni, en modern arkeoloji gemisi ülkemizde. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izinleriyle yapılan çalışmalarda kısa süre içerisinde hizmete girecek.”

(Kaynak: dha.com.tr, cnnturk.com)

Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı Tarafından “Uluslararası Mustafa V. Koç” Sualtı Arkeolojisi Sempozyumu” Düzenleniyor.

Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı, yakın zamandan yaşamdan ayrılan vakfın kurucu üyelerinden Mustafa Koç’u anmak amacıyla uluslararası bir sempozyum düzenliyor.

Dünyadan önemli sualtı arkeolojisi uzmanlarını da bir araya getirecek “Uluslararası Mustafa V. Koç” Sualtı Arkeolojisi Sempozyumu”nda Cemal Pulak, Frederick Hocker, Jim Bruseth, Kroum Batchvarov, Ufuk Kocabaş, Hakan Öniz, Taras Pevny, Deborah Carlson, Irena Radic Rossi, Deborah Cvikel, Stella Demesticha, Alexandre Belov, Mladen Pesic konuşmacı olarak yer alacak.

Mustafa Koç’un eşi Karolin Koç’un da destek verdiği etkinlik, 11-12 Haziran 2020 tarihlerinde İstanbul-Beyoğlu’nda bulunan Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED)’de düzenlenecek.

Ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

 

(görsel: yachtturkiye.com)

 

TİNA Denizcilik Arkeolojisi Dergisi’nin 11. Sayısı Yayımlandı.

Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı (TİNA) tarafından yayınlanan Denizcilik Arkeolojisi Dergisi‘nin 11. sayısı yayımlandı.

Dünyada  üzerinde çok sayıda çalışmalar yapılan deniz jeoarkeolojisi konusunda, Türkiye kıyılarında da son yıllarda kapsamlı araştırmalar yürütülmektedir. Bu sayıyla Türkiye’de ilk kez bir dergide uzman araştırmacılar tarafından yazılmış jeoarkeolojiye ilişkin makaleler bir araya getirilerek; deniz jeoarkeolojisi üzerine farklı bilim dallarının çalışmalarına yer veriliyor.

Arkeoloji ve yerbilimlerini metodolojik ve teorik açıdan bir araya getiren çok disiplinli araştırma sonuçları ve tartışmalara yer verilerek; sualtında kalmış Antik Dönem kıyı ve liman yerleşimleri; ayrıca deniz seviyesi değişimlerinin bu yerleşimlere etkileri tartışılıyor.

Derginin 11. sayısında yer verilen başlıklar ve makaleler:

Makaleler:

-Türkiye’nin Batı ve Güney Kıyılarındaki Antik Yerleşmelerin Paleocoğrafya ve Jeoarkeolojik Özellikleri – Ertuğ Öner, Serdar Vardar, Aylin Karadaş, Rıfat İlhan

-Halikarnassos Limanı’nın Jeoarkeolojik Araştırması – Harun Özdaş, Nilhan Kızıldağ

-Patara Liman Koyu Araştırmaları: Genel Bir Bakış – Mustafa Koçak

Notlar:

-Avrupa’nın En Büyük Vakumlu Dondurarak Kurutma Cihazı İstanbul Üniversitesi Yenikapı Batıkları Projesi’nde Kullanılmaya Başlandı – Namık Kılıç

Haberler:

-Tarihi Denizcilik Haritaları ve Akdeniz Sergisi 1 – 14 Nisan 2019 – Ali Rıza İşipek

-TINA Vakfı – İÜ Yenikapı Batıkları Projesi Buluşması – Işıl Özsait Kocabaş

-Sualtı Kültür Mirasının Korunması Programı: TSSF’den CMAS’a
Uluslararası Bir Açılım – Hakan Öniz

-Fenike Gemileri Canlandırma Projesi – Mualla Erkut

-Unesco Paris Genel Merkezi’nde Sualtı Arkeolojisi Programı – Ceyda Öztosun

 

Dergiye buradan ulaşabilirsiniz:

 

 

 

 

Antik Çağlardan Günümüze Deniz Ticaretinin Önemli Merkezlerinden Biri Olan Antalya Kıyılarında 27 Gemi Batığı Bulundu

Antalya kıyılarında, 1500 ile 2700 yıl önceye tarihlenen 27 gemi batığı bulundu.

Batıkların, Afrika’dan Batı Akdeniz’e, Karadeniz’e ve Hint Okyanusu’na kadar geniş bir coğrafyadaki deniz ticaretini gösteren önemli kanıtlar olduğu vurgulandı. Batıklardaki ana yüklerin, amforalar içinde taşınan zeytinyağı, şarap, balık sosu, kurutulmuş balık ve et, kiremit, tuğla, tabak ve külçe cam olduğu belirlendi.

Akdeniz Üniversitesi Kültür Varlıkları Koruma ve Onarım Bölümü Başkanı Doç. Dr. Hakan Öniz ve ekibi, arkeolojik sualtı tespit çalışmalarında, antik çağlardan bu yana deniz ticaretinin en önemli merkezlerinden biri olan Antalya kıyılarında çoğu kıyıdan 1.5 – 2 mil açıkta, 30 ile 60 metre derinlikte, büyük olasılıkla fırtınaya yakalanarak batan 27 gemi batığı buldu.

Öniz, “Kesin olarak söyleyebileceğimiz şu ki, batıklardan bazılarının yükü olan zeytinyağı ve şarap, Kilikya olarak adlandırdığımız Doğu Antalya, Mersin ve Batı Adana kıyılarında üretilmiş. Antik çağda şarap ve zeytinyağı amfora adını verdiğimiz çift kulplu toprak testilerle taşınıyordu. Batıklarda gördüğümüz amforaların Kilikya Bölgesi’nde üretilen zeytinyağı ve şarabı taşıdığını belirledik. Yükü Kilikya Bölgesi’ne ait zeytinyağı ve şarap olan 9 batık var” diye konuştu.

Batıklar arasında zeytinyağı ve şarap dışında kurutulmuş et ve balık, kiremit, tuğla, tabak ve külçe cam yüklü olanların da bulunduğunu söyleyen Doç. Dr. Öniz: “Bu yıl sualtı çalışmalarımızda araştırma gemimizdeki oksijen dekompresyonu imkânı ve sualtı robotlarımızla daha derinlere yöneldik. Yan taramalı sonar, multibeam sonar, sub bottom profiler ve magnetometre gibi ileri araştırma teknolojilerinin kullanıldığı tespit çalışmalarımızı daha derinlikle yapabildik. Bu sayede daha derinlerde olduğu için bütünlüğü bozulmamış batıklar belirledik. Bunların bir kısmı Antalya kıyılarından 2-3 kilometre açıkta, bir kısmı ise kıyıya daha yakın bölgelerde.

Batıklardan Çıkarılan Eserler Akdeniz Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde Sergilenecek

2500 ile 1500 yaş aralığındaki batıklarla ilgili çalışmaların 2019 yılındaki bölümünü tamamladıklarını ifade eden Doç. Dr. Öniz, “Önemli olan yani risk taşıyan kalıntıların bazılarını Antalya’nın Demre ilçesinde bulunan Likya Uygarlıkları Müzesi ile Antalya Müzesi’ne teslim ettik” dedi.

Gelecekte bu batıklarda yapılabilecek kazı çalışmaları sonucu günışığına çıkarılacak eserlerin Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde kurulacak Kültür Varlıkları Koruma ve Onarım Laboratuarı’nda koruma işlemlerine tabi tutulacağını aktaran Doç. Dr. Öniz, batıklardan çıkarılacak eserlerin ise Antalya’nın Kemer ilçesinde kurulmakta olan Akdeniz Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmesinin planlandığını kaydetti.

(Kaynak: dha.com.tr)

 

Türk Sualtı Arkeologları Tarafından Antalya’da Dünyanın En Eski Ticaret Gemisi Batığı Bulundu

Akdeniz kıyılarında gerçekleştirilen arkeolojik sualtı araştırmaları sırasında 3 bin 600 yıllık olduğu belirlenen, dünyanın en eski ticaret gemisi bulundu.

Talan edilme olasılığı nedeniyle batığın yeri uzmanlar tarafından açıklanmıyor.

Doç. Dr. Hakan Öniz başkanlığındaki bilimsel araştırma ekibi tarafından yapılan çalışmalarda, batığın yaklaşık 50 metre derinlikte olduğu ve Kıbrıs’taki bakır madenlerinde işlenen en az bin 500 kiloluk külçe bakır yüklü olduğu belirlendi. Bakır külçelerin, dünyanın ilk endüstriyel ürünlerini oluşturduğu belirtiliyor.

Batığın bilimsel olarak tespitini gerçekleştirdiklerini ifade eden Prof. Dr. Hakan Öniz, “Batık günümüzden 3 bin 600 sene önce Kıbrıs Adası’ndan Ege’de bir bölgeye giderken yolda fırtınaya yakalanarak batıyor. Batığın ana yükü bakır külçeler. Külçelerin tipolojisinden M.Ö. 16’ncı yüzyıla ait bir ticaret gemisi olduğu ortaya çıkıyor. Muhtemelen dünyanın ilk en erken endüstriyel ürünlerini taşıyan bir gemi. Bu özellikleriyle bilimsel olarak dünyada sualtı arkeoloji kapsamında çığır açtı diyebiliriz” dedi.

Batıkta önümüzdeki aylarda Doç. Dr. Hakan Öniz Başkanlığında Antalya Müzesi uzmanları ve sualtı arkeoloğu Prof. Cemal Pulak’ın da katıldığı uluslararası bir ekiple kazılar başlatılacak.

Antalya Valisi Münir Karaloğlu, yaptığı açıklamada, “(…) 3 bin 600 yaşında olan bir batıktan bahsediyoruz. Yükü bakır külçelerden oluşuyor. Geminin boyu 14 metre, taşıdığı yükün ağırlığı da bin 500 kilogramlık bakır külçe. Karada yapılan arkeolojik kazılarda Göbeklitepe tarihin sıfır noktası olarak alınıyor. Sualtı arkeolojisinde de bu yeni batık sualtının Göbeklitepesi’dir. O kadar önemli bir batıktan bahsediyoruz. Batı Antalya batığı da yeni bulunan, Kültür Turizm Bakanlığımız Müzeler Genel Müdürlüğünün izniyle kazı çalışmalarına başlayacağımız bu batık da su altının Göbeklitepesi’dir” ifadelerini kullandı.

Batıktan çıkan eserlerin ise Antalya Kemer’de kurulması planlanan Akdeniz Sualtı Arkeolojisi Müzesi’nde sergilenmesi planlanıyor.

 

(Kaynak: iha.com.tr, Görsel: 7deniz.net)

Denizcilik Arkeolojisi Dergisi’nin 9. Sayısı Neolitik Dönem Denizciliğini İnceliyor

Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı tarafından yayınlanan Denizcilik Arkeolojisi Dergisi‘nin 9. sayısı yayınlandı. Derginin bu sayısı ağırlıklı olarak Ege ve Kıbrıs toplumlarının Neolitik Dönemde gerçekleştirdikleri denizcilik etkinliklerine odaklanıyor.

Özellikle Türkiye çevresindeki denizlerde prehistorik ve protohistorik dönemler üzerine eğilen makalelerin yer aldığı dergide bu dönemde yaşayan toplulukların denizle olan çok yönlü ilişkileri değerlendiriliyor.

Dergide şu makaleler ve yazılar yer alıyor:

SUNUŞ – Oğuz Aydemir

EDİTÖR – Mehmed Bezdan, Çiler Çilingiroğlu

Tatlısu – Çiftlikdüzü (Akanthou – Arkosykos): Kıbrıs Erken Neolitik Toplumu ve Deniz İlişkileri – Müge  Şevketoğlu

Denizlerdeki Çiftçiler: Ege Adaları’nda Neolitik Çağ – Nikos Efstratiou

Toplumsal Tarihin Küçük Bir Hareketi Olarak Tarih Öncesi Ege’de Deniz Kaynaklarından Faydalanma – Çiler Çilingiroğlu, Canan Çakırlar

-Sualtında Kalmış Neolitik Yerleşim Yerleri: Beşige ve Çevresinden Örnek Bir Araştırma – Nihan Kızıldağ, Harun Özdaş

Notlar: 

-Pesse Kanosu: Dünyanın En Eski Teknesi – Sanne Verhagen

-2017 Yılı Antalya ve Mersin Arkeolojik Kıyı ve Sualtı Araştırmaları – Hakan Öniz

Haberler: 

-Gemi İnşa Tarihi – Üçüncü Uluslararası Avrasya Gemicilik Tarihi Kongresi – Metin Ataç

-2. Sualtından Çıkan Eserleri Koruma ve Onarım Uygulamaları Atölyesi – Tuğba Ekmekçi Littlefield

-Icomos-Icuch “Sualtı Kültür Mirasının Korunmasında Farkındalık” Çalıştayı – Ceyda Öztosun

-Geçmişin Batık İzleri: Yenikapı Batıkları Maket Sergisi – Hilal Güler

Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.

   

 

Dana Adası’ndaki 3000 Yıllık Tersanede Gerçekleştirilen Yeni Kazılarda 14 Sandal Çekek Yeri ve Sarnıçlar Bulundu

(Alıntılanan bu haber, arkeolojihaber.net adlı sitede “3000 Yıllık Tersanede 220 Sarnıç ve 14 Sandal Çekeki Bulundu” başlığı ile yayınlanmıştır. )

Mersin’in Silifke ilçesine yakın Dana Adası’ndaki 3000 yıllık tersanede, 220 sarnıç ve 14 sandal çekek yeri bulundu.

tersane 1.jpeg

Uluslararası Sitler ve Anıtlar Konseyi (ICOMOS) Sualtı Kültür Mirası Komisyonu Genel Sekreteri Doç. Dr. Hakan Öniz, Kültür Bakanlığı izniyle ve Silifke Müzesi Başkanlığı’nda Mersin’in Silifke ilçesinde bulunan Dana Adası üzerindeki çalışmaların 2015 yılında başladığını belirtti. Bilimsel danışmanlığı yaptığı çalışmalarda Dana Adası’nın arkeolojik öneminin giderek yoğun biçimde ortaya çıktığını kaydeden Doç. Dr. Öniz, “Dana Adası’nda 2016 yılında 276 antik çekek yeri ortaya çıkarmıştık. Geçen yıl ve bu yıl ise toplam 220 sarnıç tespit ettik. Bunların hepsinin tek tek çizimleri yapıldı, hacimleri hesaplandı. 2018 yılında yaptığımız çalışmalarda gemilerin sandallarının da özel çekek yerlerinde yapıldığını gördük. Bu da muhtemelen bu alanda dünyada ilk kez karşımıza çıkıyor. Özel olarak dizayn edilmiş 14 sandal çekek yeri tespit ettik” dedi.

Tunç Çağı’ndan itibaren önemli bir tersane

Dana Adası’ndaki antik tersanenin dünyadaki varlığını ve bütünlüğünü korumuş en büyük ve muhtemelen en eski tersane olabileceğini düşündüklerini aktaran Doç.Dr. Öniz, “Bu tersanenin en az 3000 yaşında olduğunu tahmin ediyoruz. Tunç Çağı’ndan itibaren Demir Çağı, Klasik Dönem, Helenistik Dönem, Roma ve Bizans dönemlerinde çok yoğun kullanıldığını gösteren kanıtlara ulaştık. Savaş ve ticaret gemilerinin yapımı gerçekleşmiş. Döneminin denizcilik endüstrisini yansıtan muazzam bir tersane” diye konuştu.

Adada 12000 kişinin yaşadığını düşünüyoruz

2018 yılı çalışmalarında tersane işçileri, güvenlikte kullanılan askerler, tersane işçilerinin aileleri olmak üzere ada üzerinde yaşayan toplam nüfusun kaç kişi olduğuna yönelik bir çalışma da yürüttüklerini belirten Doç. Dr. Öniz, şunları kaydetti:

“Çalışmalarımızda ada üzerindeki 220 sarnıç tespit ettik, ama bunların 300’den fazla olduğunu düşünüyoruz. En az 12 bin kişinin yaşadığını düşündüğümüz adada bu sarnıçlar sayesinde su problemi olmadan hayatın sürdürüldüğünü tahmin ediyoruz. Adada tarım için kullanılabilecek arazi kısıtlı sahada yapılmış. Kendilerine yetecek kadar tarım yapmaya çalışmışlar. Hayvancılık hemen hemen hiç yok. Ada üzerinde M.Ö.6’ncı binlerde yaşam olduğunu tespit ettik. İnsanlar en azından o dönemde adaya avlanmaya gelmiş. Muhtemelen M.Ö. binden itibaren de ada üzerinde tersane endüstrisi başlamış.”

tersane 3

Kilikya korsanlarının gemileri de bu adada yapılmış

Dana Adası’nın Kilikya bölgesindeki tüm kentlerle ilişki içinde olduğunu da anlatan Doç. Dr. Öniz, “Adanın Kıbrıs ile de bağlantısı var, çünkü M.Ö. 7-6’ncı yüzyıla tarihlenen Kıbrıs amforaları bulduk” dedi.

Yüzey araştırmaların adada en az 8 bin yıldır insanların varlığını kanıtladığını ifade eden Doç. Dr. Öniz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Halen adadaki tersane alanındaki bazı yapıların dünyada benzeri yok. Yapılan çalışmalar, M.Ö. 2 ve 1’inci yüzyıllardaki meşhur Kilikya korsanlarının gemilerinin de bu adada yapıldığını kanıtlıyor. Bu tersanenin dünyada ayakta kalan bir benzeri yok. Dana Adası, denizcilik ve tersanecilik alanında dünyada bugüne kadar bilim dünyasının görmediği birçok yeni şeyi karşımıza çıkarmaya devam ediyor.”

tersane 4

‘Ada üzerinde kazı çalışmalarına başlamayı planlıyoruz’

Türkiye’nin, dünya denizciliği için eşsiz bilgi kaynağını korumayı başardığını vurgulayan Doç.Dr. Öniz, “2018 yılında şu ana kadar ada üzerinde yüzeyden görülebilen yapıların tespitleri ve çekek yerlerinin çizimleri ve plana alınması gerçekleşti. Artık bundan sonraki hedefimiz Dana Adası’nın gerçekte hangi dönemlerde kullanıldığını tam olarak kanıtlayabilecek bilimsel verilere ulaşmak. Bunun için de Kültür Bakanlığı ile birlikte ada üzerinde kazılara başlamayı hedefliyoruz. Bu kazılar dünya denizcilik tarihine önemli katkılar sağlayacak” ifadelerini kullandı.

 

 

Türkiye’nin Önemli Bir Kültür Girişimini Masaya Yatıran “Sualtı Kültür Mirasının Korunması” Yayınlandı

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu ve UNESCO işbirliği ile başlatılan su altı kültür mirasının dalıcıların katkısıyla korunmasına yönelik eğitim programı ile Türkiye, dünya ülkeleri arasında bir ilk olarak önemli bir kültürel girişim başlatıyor.

8500 kilometrelik kıyı şeridiyle dünyanın en önemli kültürel miras değerlerini barındıran Türkiye, bu kültürel girişim ile önemli bir sorumluluğu yerine getiriyor. Bu çalışma ile sualtı kültür varlıkları koruma altına alınacağı gibi; aynı zamanda su altı envanteri de çıkarılmış olacak.

Burada önemli ayrıntılardan biri dalıcılık eğitimi alan adayların 2 yıldız düzeyine geçebilmeleri için sualtı kültür mirası programı eğitimi almak zorunda olmaları. Bu sayede dalıcılar, denizin altında karşılaştıkları eserleri 2863 sayılı yasa gereği 3 gün içerisinde ilgili kurumlara bildirmeleri gerektiği bilinci ile hareket edecekler.

Bu girişim, Türkiye’nin kültür ve denizcilik arasındaki birlikteliği kurması bakımında Denizci Toplum oluşturmanın önemli bir adımı olarak okunmalıdır.

Hakan Öniz’in yayına hazırladığı “Sualtı Kültür Mirasının Korunması” adlı kitaba Denizci Kitaplığı‘ndan ulaşabilirsiniz.

 

(Kaynak: hurriyet.com.tr)