Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Hong Kong’lu Girişimci A. Cheng, Çin’in Shenzen Kıyı Bölgesinde Yaşama Geçireceği Kültürü/Sanatı Temel Alan “K11 ECOAST” Adlı Projesine İlişkin Ayrıntıları Kamuoyuyla Paylaştı.

Hong Kong’lu milyarder, gayrimenkul geliştiricisi ve sanat koleksiyoneri 42 yaşındaki Adrian Cheng, geçen hafta Çin’de gerçekleştirmeyi planladığı geniş içerikli kültür/sanat ve tecim merkezine ilişkin bilgiyi kamuoyuyla paylaştı.

Çin Hükümeti’nin Shenzhen’in de aralarında yer aldığı dokuz güney eyaletini içeren Büyük Körfez Bölgesi’ni 2035 yılına kadar sanat ve iş merkezi olarak geliştirme yönündeki girişimlerinin bir parçası olarak yaşama geçirilen K11 ECOAST adlı proje, sanat ve kültürle birlikte ticaretin de gerçekleştirildiği bir yaşam merkezi olarak öne çıkıyor.

K11 ECOAST adı verilen, Çin’in güneydoğusundaki hızlı gelişen bir bölge olan Shenzen’in kıyı alanlarında yapılacak bu geliştirme projesinin 2.4 milyon metrekareden daha fazla bir alan üzerinde, 1.4 milyar dolar değerinde bir yatırım olacağı belirtiliyor. Sanat mekanlarını, ofis binalarını ve açık hava dolaşım alanlarını içerecek olan çok amaçlı yerleşkenin 2024 yılında açılması planlanıyor.

Cheng’in Hong Kong’taki ‘Yeni Dünya Gelişme Limited Şirketi ve Shenzen’deki ‘Çin Tacirler Shekou Holding’inin ortak girişimi olarak ortaya çıkan proje, Çin Hükümetinin ülkedeki, Guangzhou’nun ve Shenzhen’in de aralarında yer aldığı dokuz güney eyaletini içeren Büyük Körfez Bölgesi’ni 2035 yılına kadar sanat ve iş merkezi olarak geliştirme yönündeki girişimlerinin bir parçası olarak yaşama geçiriliyor. Bu proje, aynı zamanda, milyarder ‘geliştirici’ Cheng’in, Büyük Körfez Bölgesi’nin K11 ECOAST ile yeni yaratıcı kültür işkolunun röper noktası durumuna getirme konusundaki arzusuyla uygun düşen bir yaklaşım biçimi.

Gelecek yıllarda tamamlanması beklenen yerleşke, Cheng’in Çin’deki ilk gayrimenkul geliştirme girişimi değil. ArtReview dergisinin yayınladığı 100 Güçlü İnsan sıralamasında yerini 2014 yılından bu yana koruyan sanat koleksiyoneri, sanatı ve ticareti, mağazaları çevreleyen alanlarda, geniş ölçekli sergilemelere yer vererek bir araya getiren, Hong Kong’da ve Çin’de çok sayıda bulunan alış verişi merkezleri olan K11’i 2008 yılında yaşama geçirme yolunda ilk adımı atmıştı. Cheng’in bu anlamda ilk girişimi, şirket web sayfasında da yer alan bilgiye göre, 2013 yılının Haziran ayında açılan Şangay K11 Sanat Çarşısı olmuştu.

Bir yıl önce, çiçeği burnundaki emlakçı, ailesine ait olan, Yeni Dünya Gelişme Limited Şirketini, sanatçılara ve zanaatlara sipariş edilen yapıtlarla donatılmış üst gelir sınıfına yönelik konut üretme temeline dayanan düşüncesi yönünde ailesini ikna ederek, kuruluşu farklı bir alana doğru yön vermek amacıyla ele almıştı.

Kentsel gelişim için, finans işkoluna ve emlak işkoluna büyük oranda bel bağlayan bir kentte, Yeni Dünya Gelişme Limited Şirketi, toplamda 125 milyar dolar serveti ile Hong Kong’un en varsıl ailelerinden birinin sahibi olduğu, Hong Kong’un en büyük beş inşaat firmalarının arasında yer alıyor.

Cheng, 2019 yılında, kendi özel sanat ve perakende harmanını alarak 2.6 milyar dolarlık tamamen yeni bir boyuta taşıdı ve Hong Kong – Tsim Sha Tsui kıyı boyunda konumlu Viktorya Rıhtımındaki bu yeniden geliştirme projesinin ana odak noktası olarak K11 MUSEA’yı öne çıkardı.

Kurucusu tarafından ‘Kültür dünyasının Silikon Vadisi’ adlandırılan, K11 MUSEA, Cheng’in kültürü ve sanatı, üreticinin/tüketicinin aracısız olarak biraraya gelerek alışverişin gerçekleştirdiği merkez ve bir yaşam biçimi noktası olarak bir araya getirme yaklaşımının en iyi örneği oluşturuyor.

K11 MUSEA’da ortaya koyduğu bu yaklaşıma benzer biçimde, Cheng, K11 ECOAST’un yaşama geçirilmesi için, önde gelen sanatçılardan ve mimarlardan oluşan geniş bir takım ile birlikte çalışıyor. Mimar David Chipperfield’a ve Rem Koolhaas’ın OMA adlı ofisine ayrıca Sou Fujimoto’ya, bu büyük yerleşkenin tasarımında yer almaları için çağrı gönderildi. Öte yandan Çin’den ve dünyanın diğer yerlerinden çok sayıda tanınmış sanatçının yapıtları, aralarında Phyllida Barlow ve Monika Sosnowska da olmak üzere K11 ECOAST’un farklı alanlarında sergilenecek.

(Kaynak: theartnewspaper.com)

Seymour’un “Consumed” Adlı Kısa Filmi Çin’deki Farklı Coğrafyalarda ve Qingdao Limanı’nda Gerçekleşen Üretim Süreçlerini İnsan Ölçeğinden Ele Alıyor.

Richard John Seymour‘un ilk yönetmenlik denemesi olan 2016 tarihli kısa film “Consumed”, günlük kulanım eşyalarını gerisindeki üretim süreçlerine odaklanarak çağdaş tüketim toplumunun yeryüzünde ve işçi olarak insanın üzerinde yarattığı etkiye odaklanıyor.

Yapım, izleyicileri, Çin‘deki madenlere, fabrikalara, Moğolistan‘ın içlerindeki kömür madenlerine, endüstriyel atıklarla kirlenmiş sulara ve Qingdao limanındaki konteyner gemilerine götürerek; çağdaş tüketim toplumunun oluşturduğu etkilere soğukkanlı bir bakış açısıyla kayda alıyor.

1.

2.

.

3.

Seymour‘un yapımını etkileyici kılmak amacıyla kullandığı en önemli görsel anlatı araçlarından biri, ölçekler arasındaki karşıtlığı vurgulaması. Bu bağlamda; geniş manzara görünümü içinde ölçek olarak küçücük kalmış taşları kazıyan makinalar, dev gemi konteynerlerinin arasında bu yorulmaksızın çalışan işçiler anlatıyı güçlendiren öğeler olarak yer alıyor. Böylece Seymour, karmaşık bir ağ içinde işleyen küresel tedarik zincirini, işçilerin bakış açısından ele alarak; onların, bu ağ içindeki yerlerini sorguluyor.

“Consumed”, 2017 yılında BAFTA’da (British Academy of Film and Television Arts) “Kısa Film” dalında ödül almıştı.

Yapımın Künyesi

Yönetmen: Richard John Seymour

Senaryo: Richard John Seymour

Yapımcılar: Liam Young, Kate Davies, Richard John Seymour

Müzik: Chapman Kan, Nick Cave ve Warren Ellis

Uzunluk: 19 dk 53 saniye

(Kaynaklar: richardjohnseymour.com, designboom.com, film-directory.britishcouncil.org)

Kovid – 19 Salgını, Türkiye’nin Hastane Gemisi Eksiğini Gündeme Getirdi.

Kovid-19 salgını, ülkemizin daha önce yaşamış olduğu doğal felaketlerdeki gereksinimlerle birlikte değerlendirildiğinde; yüzer hastanelerin gerekliliğini de bir kez daha gündeme getirdi.

Dünyanın tüm coğrafyalarındaki insanları tehdit eden  korona virüs salgını,  karantina amacıyla kullanılabilecek, denize kıyısı olan başka kent ya da ülkelere doğru seyrederken, yolda hastaların sağıltımını (tedavisini) gerçekleştirecek ve hastaları karadaki güvenli bölgelerdeki hastanelere nakledebilecek yüzer hastanelerin gerekliliğini de gündeme getirdi.

Konu ile ilgili olarak görüşleri alınan uzmanlar tarafından Türk tersanelerinde, hastane gemilerinin ve bu amaçla kullanılabilecek diğer türdeki yüzer yapıların kısa süre içinde yapılabileceği ve salgın koşullarında üstleneceği görevler ile önemli gereksinimleri karşılayacağı belirtiliyor.

Yakın zamanda ABD Başkanı Donald Trump, korona virüsü salgını ile mücadele kapsamında Norfolk deniz üssünde bakımı tamamlanan Amerikan Deniz Kuvvetlerine bağlı USNS Comfort hastane gemisini New York kentine göndermişti.

Sağlık sistemi çöken Venezuela’ya Çin tarafından destek amacıyla gönderilen hastane gemisi Daisha Dao, La Guaira Limanı’na ulaşmış ve  bir hafta süreyle binlerce hastaya bedava sağlık hizmeti sunmuştu.

Ne yazık ki ülkemizde Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün kurtarma gemilerinde ve Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın çok amaçlı amfibi gemileri dışında, tam donanımlı hastane özelliği bulunan bir gemi bulunmuyor.

Sürenkök: 1999 Depreminde Bir Hastane Gemisinin Eksikliğini Çok Hissedildi

İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Fatih Sürenkök, 17 Ağustos 1999 depremi sırasında Marmara Denizi’nde İstanbul – Gölcük arasında bulunarak yaralıların tedavisini sağlayabilecek bir hastane gemisinin eksikliğini çok hissedildiğini anımsatarak;  “Binlerce yaralının tedavi edilmesi gerektiği o günlerde böyle bir yüzer hastane olsaydı; yol boyunca tedavileri yapılırken deniz kıyısındaki büyük şehirlere nakil edilme şansları olurdu. Bu süre içinde afetten etkilenmemiş şehrinde hastanelerinin organizasyon şansı olurdu. Tam donanımlı olduğu ve karantina koşullarını da barındırdığı için karada başka insanlara bulaşmaması gereken virüsün önünde koruyucu duvar olarak kullanılabilir” dedi.

Dr. Sürenkök, “Kovid19 gibi beklenmeyen bir salgında bile kullanılabilecek yüzer hastane, normal zamanlarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ya da kentin ihtiyaçları için kullanılabilir. Kısa zamanda salgın ya da afetin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenir, gerekli sağlık personeli ve teknik donanımla hizmetine devam eder” diyerek yüzer hastanelerin çok işlevli olarak kullanılabileceğini belirti.

Bayrak: “Bir Deniz Ülkesinin Mutlaka Yüzer Hastanesi Olmalıdır”

Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan vekili ve Gemi, Yat ve Hizmetleri İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Başaran Bayrak ise, 1999 depremi sonrasında gündeme gelen hastane gemisine ihtiyacın günümüzde arttığını ve Türk tersanelerinde kolaylıkla yapılabileceğini belirtti.

Bayrak, “Türkiye’nin deprem gerçeği önümüzde. Olası depremde hastanelerin zarar görmesi, can kaybını arttıracağı gibi sağlık hizmetinin aksamasına neden olur.  Mobil hastane etkilenmeyeceği için çok can kurtarır. Bir deniz ülkesinin mutlaka yüzer hastanesi olmalıdır. Yenikapı ya da Maltepe’de sabit bekleyerek günlük hastane olarak bile kullanılabilir. Normal zamanlarda şehir hastanesi gibi kullanılabilir. Yüzer hastane, 4 saatte Tekirdağ’a, 2 günde Mersin’e gider. Çelik materyalin ömrü 50 yıl olduğu için yapımı ve bakımı da kolaydır. Türk mühendisliği yüzer hastaneyi kolaylıkla yapar” dedi.

Bir diğer Seçenek: Yüzer Hastane Dubaları

Yüzer hastane seçenekleri arasında yüzer hastane dubaları da bir seçenek olarak öne çıkıyor.

Gemi İnşa Yüksek Mühendisi Dr. Burak Acar, Türk tersanelerinde 6 ayda yapılabilecek 200 yatak kapasiteli yüzer hastane dubası projesi hazırladıklarını söyleyerek. Türkiye’nin çok güçlü gemiler ve römorkörlere sahip olduğu için denizlerimizde çekilerek hareket edebilecek yüzer hastane dubasının motor ve makineye ihtiyaç duymayacağını belirtti.

Acar, “Denizden çekilerek götürülebilen ve sahil şeridinde korunaklı bir bölgeye demirlenebilen bu yapıya teknelerle ve helikopterle hastalar getirilip götürülebilir. Aynı zamanda rıhtıma yanaştırılacak dubadaki rampayla ambulansta girebilir. Helikopter dubanın üstündeki piste inerek, hastalar asansörle ilgili servise götürülür. 2’şer yataktan oluşan 100 adet yüksek kapasiteli oda bulunan duba hastanede ayrıca ameliyathane, yoğun bakım odaları, radyoloji odası, laboratuvarlar ve acil servis üniteleri de konuşlanabilir. Türkiye’de yüzer hastane dubasını yapabilecek 20’den fazla tersane bulunuyor” dedi.

 

(Kaynaklar: denizhaber.net, sondakika.com, haberturk.com, görsel: theverge.com)

 

Levant Havzası’da bulunan Osmanlı Gemisi Batığı Ve Taşıdığı Yükün Çeşitliliği, Küresel Dünyanın Doğuşunu Gösteriyor

Levant Havzası’nda arkeologlar tarafından sualtında bulunan 17’inci yüzyıla ait Osmanlı gemisi batığı, taşıdığı farklı coğrafyalara ait olan yükün çeşitliği ile küreselleşmenin doğuşunu gösteriyor.

Deniz yüzeyin 2.200 metre altında yatan; Helenistik dönem, Roma, Erken İslam dönemi ve Osmanlı dönemine ait 12 gemi batığı MÖ 3 ile 19’uncu yüzyıllar arasındaki döneme tarihleniyor.

batık 3

1.

1630 yılı dolaylarında Mısır ve İstanbul arasında yelken açtığı sırada battığı düşünülen 43 metre uzunluğundaki Osmanlı gemisi batığı, normal büyüklüğe sahip iki geminin güvertesine sığabileceği kadar büyük.

Olağanüstü genişlikte bir içeriğe sahip olan kargosu ise; bir Akdeniz enkazında bulunan en eski Çin porselenlerini, İtalyan üretimi boyalı testileri ve Hindistan’dan gelen karabiberler de dahil olmak üzere, toplam 14 kültür ve uygarlıktan gelen yüzlerce yapıt ve kalıntıyı barındırıyor.

Doğu-Batı Deniz Keşif Merkezi (Centre for East-West Maritime Exploration) yöneticisi ve Enigma Gemi Enkazları Projesi’nde  (Enigma Shipwrecks Project – E.S.P) arkeolog olan Sean Kingsley, Osmanlı gemisi batığı ile ilgili olarak;  “14 farklı kültür ve uygarlığa ait ürün ve eşyalar, (…) modern öncesi herhangi bir dönemde yapılan taşımacılık açısından büyük oranda kozmopolit olduğunu ortaya koydu.” dedi.

Batık 2

2.

Öte yandan E.S.P, bulunan geminin Çin’den İran, Kızıldeniz ve Doğu Akdeniz’e kadar uzanan ve daha önce bilinmeyen bir deniz yolunda işleyen ipek ve baharat rotasını ortaya çıkardığını dile getiriyor.

Enigma Eş Yöneticisi Steven Vallery, yapılan arkeolojik çalışma ile ilgili olarak şunları söylüyor:  “Kalıntıların tamamı bir dizi dijital fotoğraf, HD video, fotomozaik ve çok ışınlı bir alıcı kullanılarak dikkatli biçimde kayıt altına alındı. Bu buluntular, bilim ve sualtı araştırmaları alanında ileriye doğru atılan dev bir adım.

Enigma’nın yaptığı saha çalışmasının son aşaması 2015 yılı sonunda gerçekleştirildi ve kazı sonrasındaki süreç yıllar boyunca devam etti; ancak şu ana kadar bilgiler kamuoyuyla paylaşılmamıştı. Batıktan elde edilen kimi eserler, arkeologların çalışmalarını yürüttüğü Kıbrıs’ta koruma altında tutuluyor.

Kingsley, araştırma bölgesinin Kıbrıs sularında olup olmadığına ilişkin baştaki tereddütlerin artın ortadan kalktığını ve Enigma Gemi Enkazları Projesi‘nde görev alan araştırma takımının artık koleksiyonun tamamının kamuya açık büyük bir müzede kalıcı biçimde sergilenebilmesinin umudunun taşıdığını belirtiyor.

 

(Kaynak: denizhaber.net, görsel: theguardian.com)

 

Y. Chang’ın “Yangtze Nehri” Filmi, SALT tarafından Ankara’da Gösteriliyor

Yönetmenliğini Yung Chang’ın üstlendiği, 2007 tarihli “Yangtze Nehri” SALT tarafından Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nde gösterilecek.

Film daha önce  Vancouver Uluslararası Film Festivali’nde “Kanada Yapımı En İyi Belgesel Film” ve 2008 yılı San Francisco Uluslararası Film Festivali’nde “En İyi Uzun Metrajlı Belgesel” ödülüne layık görülmüştü.

Chang’ın bir gezi gemisi metaforu üzerinden çeşitli yönleriyle modern Çin’i tariflemeye giriştiği bu filmin tanıtımıyla ilgili olarak, SALT Online‘ın internet sitesinde şu metne yer verilmiş:

Dünyanın en uzun üçüncü nehri Yangtze üzerine kurulan dünyanın en büyük hidroelektrik barajı, bir milyondan fazla kişinin hayatını ve küreselleşmeyle gitgide büyüyen Çin’i nasıl değiştirdi? 

Çin asıllı Kanadalı yönetmen Yung Chang, büyükbabasının gençliğini geçirdiği, Üç Boğaz Barajı’ndan dolayı sular altında kalan tarihî bölgeden 16 yaşındaki bir gencin hikâyesini anlatıyor. Liseye gitmek isteyen Yu Shui, zar zor geçinen ailesine destek olmak üzere, Yangtze’de yol alan lüks bir sehayat gemisinde işe başlamak zorunda kalır. Bir yandan bulaşıkçı olarak yetişirken bir yandan da tüketim ekonomisi ve modern teknolojinin imkânlarıyla tanışır.

Yönetim tarafından kendisine verilen adıyla “Cindy” uluslararası varlıklı turistlere hizmet ederken ailesi baraj taşkınlarından kaçma derdindedir.

93 dakikalık gösterim uzunluğuna sahip olan Yangtze Nehri, 06 Aralık 2018 tarihinde gösterimde olacak.

(Kaynak: saltonline.org, imdb.com )

 

Hofmann’ın Yüzen Dev “Plastik Ördek”i Çin’de

Hollandalı sanatçı Florentijn Hofman’ın neredeyse tüm dünyayı dolaşan, ünlü “Plastik Ördek”i, bu defa Çin’in Güneybatı eyaleti olan Yunan’ın Kunming kentinde.

18 metre boyundaki dev ördek yaklaşık olarak 6 katlı bir bina ile eş yüksekliğe sahip. Tüm izleyicilerin çocukluk anılarını depreştiren bu yüzen yapı, sahip olduğu ölçüleri ile çevresindeki tüm yapılı çevreyi ve coğrafi öğeleri küçülterek tüm dünyayı adeta bir oyunun parçası haline getiriyor.

“Plastik Ördek” çok ilgi gördüğü Kunming’te 2 Mart tarihine kadar kalacak.

Giant-Rubber-Duck5

Giant-Rubber-Duck2

(Kaynaklar: bastillepost.com, xinhuanet.com)