Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

‘5. Klasik Tekneler Buluşması’, RMK Müzesi’nde Gerçekleştirildi.

(E) Tümamiral Cem Gürdeniz’in girişimiyle düzenlenen Klasik Tekneler Buluşması’nın beşincisi, 25 Eylül tarihinde Türkiye’nin en büyük klasik tekne koleksiyonuna sahip Rahmi M. Koç Müzesi’nde gerçekleştirildi.

Gürdeniz’in girişimleri sonucu ilki 22 Eylül 2018 tarihinde düzenlenen Klasik Tekneler Buluşması’nın ikincisi 27 Eylül 2019, üçüncüsü 27 Eylül 2020, dördüncüsü ise 21 Mayıs 2022 tarihlerinde gerçekleşmişti. Hasköy’de konumlu bulunan RMK Müzesi’nin ev sahipliğinde 25 Eylül’de düzenlenen beşinci buluşma; Klasik Tekneler Platformu, Hamit Naci Mavi Vatan Vakfı, KÜDENFOR, RMK Müzesi, İstanbul Yelken Kulübü ile Tuzla Su Sporları Yelken Kulübü’nün işbirliği ve Boat Mate’in desteğiyle düzenlendi.

Klasik Tekneler Buluşması’nda konuşan Cem Gürdeniz şunları söyledi: “Ben Mavi Vatan doktrinini ortaya atarken de geliştirirken de daima gençlerin desteğini gördüm. Gençliğin çevreye, denizciliğe muazzam ilgisi var. Bu çok önemli bir şey…

Biliyorsunuz her zaman söylüyorum; milletler denizci doğmaz, denizci yapılır. Bu devlet eliyle desteklenir. Bizim devletimiz hiçbir zaman denizci olmadı ama gençlik şu an denizciliğe çok meraklı, denizci olmak istiyor. Klasik teknelerin buluşması da bu doktrinin en güzel yansıması.”

Gürdeniz: 5879 sayılı Koruma Kanunu’nda deniz kültürüne ilişkin hiç bir koruma statüsü bulunmuyor.

Gürdeniz sözlerini söyle sürdürdü, “Türkiye kadim denizcilik kültürü pek çok klasik teknenin günümüze gelmesini sağladı. Bunları özenle korurken gelecek kuşaklara aktarabilmek için çaba sarf etmeliyiz. Klasik tekneler bir toplumun denize ve mavi anlayışa bakış açısını anlatır. Bir teknedeki yaşanmışlıklar deniz kültürünün gelişmesini ve maviye olan bağlılığın artmasını sağlar. Unutulmamalıdır ki 5879 sayılı Kültür ve tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda denize ya da deniz kültürüne dair hiçbir bilgi ve koruma statüsü bulunmuyor. Bu hatanın düzeltilmesi Türk denizciliği için önemli adım olacaktır” dedi.

Etkinlikten Ayrıntılar

Klasik Tekneler Platformu’nun başkanlığını beş yıldır sürdüren Kaptan Adil Tuğcu’nun görevini Işık Aylan’a devrettiği etkinlikte, RMK Tersanesi Yat Bölümü Başkanı Gemi İnşa Mühendisi Özgür Numan ‘Dünyada Klasik Tekne Restorasyonu ‘ ve ahşap tekne yapımcısı, restoratör ve denizci Olcay Akyıldız, ‘Türkiye’de Klasik Tekne Restorasyonu’ üzerine konuşma gerçekleştirdiler.

Sadun Boro’nun ‘Kısmet’ yelkenlisi önünde toplu fotoğraf çekiminin ardından yat tasarımcısı ve üreticisi Tanju Kalaycıoğlu, RMK Müzesi Tekneler Galerisi’nde sergilenmekte olan tekneleri ziyaretçilere tanıttı.

Ziyaretçiler daha sonra Koç Üniversitesi Denizcilik ve Yelken Kulübü üyesi öğrencileriyle birlikte 2016 yılında restorasyon geçiren Koç Üniversitesi Beş çifte yelkenli filikası ile Haliç’te yelken yelken seyri yaptılar. Kalamış’taki merkezlerinden etkinliğe katılan Denizde Arama Kurtarma (DAK/SAR) gönüllüleri de hızlı botlarıyla klasik tekneye denizden eşlik etti.

(Kaynaklar: turksail.com, sualtigazetesi.com)

Bilim Kurgu Dizisi “Yakamoz S-245”, Türk Donanmasını ve Subaylarını Olumsuz Biçimde Yansıtıyor Olması Nedeniyle Tepki Görüyor.

Güneşte meydana gelen normal dışı bir durum nedeniyle Türk Donanmasına ait bir denizaltıya sığınan bir grup bilim insanını ve Türk subaylarını konu alan “Yakamoz S-245” adlı dizi Netflix’te yayınlamaya başladı.

Ancak (E) Tümamiral Cem Gürdeniz’in dizinin Türk denizaltıcılığını küçük düşürecek bir kurguya sahip olduğunu belirtmesinin ardından sosyal medyada tepkiler giderek artmaya başladı.

Yapımcılığını Onur Güvenatam’ın, yapımını OGM Medya’nın yaptığı; bilim kurgu dizisi Yakamoz S-245’in yönetmenliğini Tolga Karaçelik ve Umut Aral gerçekleştiriyor. Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ’un ve Özge Özpirinçi’nin paylaştığı dizinin senaryosu ise; Jason George, Atasay Koç, Cansu Çoban ve Sami Berat Marçalı tarafından kaleme alınıyor.

Dizinin Konusu

Leh yazar Jacek Dukaj’ın bilimkurgu romanı The Old Axolotl’dan esinlenilerek yaşama geçirilen “Into the Night” kıyamet sonrası (post apokaliptik) tür kapsamında değerlendirilen bir bilimkurgu dizisi. Yapım, güneşteki patlamanın ardından yaşanan kitlesel ölümler ve güneşten kaçan bir uçak dolusu insanın maceralarını ekrana taşıyordu.

Into the Night evreni içinde geçen Yakamoz S-245 de, bu olaylara paralel olarak bir Türk denizaltı personelini ve küçük bir araştırmacı grubunun öyküsünü anlatıyor.

Güneşle bağlantılı gelişen felaket nedeniyle askeri bir denizaltı gemisine binmek zorunda kalan dalış eğitmeni ve deniz biyoloğu Arman (Kıvanç Tatlıtuğ) ve bilim ekibi, bir yandan neler olup bittiğini anlamaya çalışırken bir yandan da Yakamoz’un gerçek görevini sorgularlar. Bu durum bilim ekibini ve denizaltı gemisindeki subaylarla ve mürettabatla karşı karşıya getirir.

Böylece denizaltında birbirlerine güvenmeyen iki grup arasında büyük mücadele yaşanır.

Cem Gürdeniz’in Karşı Çıktığı Noktalar

Dizinin Türk Donanması, denizaltıcılığı ile Türk deniz subay ve astsubaylarını küçük düşürdüğünü ifade eden Gürdeniz, Cumhuriyet Gazetesindeki açıklamasında “Netflix‘te gösterime giren yakamoz isimli dizi film, denizciliğin kendine has kültüründen çok uzakta. İçerdiği ciddi teknik ve usul hatalar bir yana Dünya denizaltıcılık camiasında çok üstün bir yere sahip Türk denizaltıcılığını son derece küçük düşürücü kurgulara sahip” dedi.

Gürdeniz: Bu film için devletten izin alındı mı?

Dizide kullanılan, Türk deniz subaylarına ait üniforma, şapka ve sembollerin devlet tekelinde olduğunu ve kullanım izinlerinin yine resmi makamlardan alınması gerektiğini ifade eden Gürdeniz, “Bu izinler alındı mı?” sorusunu sordu.

Gürdeniz sözlerine şöyle devam etti:

“Ülkede demokrasi var, sanat için kimseden izin alınmaz deniliyorsa Türk subay ve astsubaylarına ait üniforma ve semboller yerine jenerik kavram ve rütbeler kullanılabilirdi. Bu kavramlar hassas ve değerlidir. Sanat dizisi çekiyoruz diye Donanma değerlerinin küçük düşürücü bir şekilde sunulması kabul edilemez…”

@cemgurdeniznet

Yazar ve eleştirmen Tolga Şen: “Türk Askeri daha önce hiç böyle karalanmadı!”

Diziye yönelik olarak getirilen eleştiride Gürdeniz yalnız değil; Medyaradar.com’da sinema yazarlığı ve Tv eleştirmenliği yapan yazar Murat Tolga Şen de diziyle ilgili dikkatini çeken noktaları kalem aldı.

Bir asker çocuğu olduğunun altını çizerek “Donanma Şehri” olarak bilinen Gölcük’te büyüdüğünü belirten Tolga Şen “Yakamoz S-245″e yönelik çekincelerini “Türk askeri daha önce hiç bu kadar karalanmadı! Yakamoz S-245’teki sinsi propaganda!” başlıklı yazısında dile getirdi.

(Kaynaklar: cumhuriyet.com.tr, t24.com.tr, beyazperde.com, medyaradar.com, realgbedu.com)

Türk Toplumunun Denizcileşmesini Hedefleyen M. Özdiş’in ve C. Gürdeniz’in Öncülüğünde “Hamit Naci Mavi Vatan Vakfı” Kuruldu.

Türk toplumunda denizciliğin yaygınlaşmasını hedefleyen Emekli Büyükelçi Müfit Özdiş’in ve Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’in öncülüğünde, “Hamit Naci Mavi Vatan Vakfı” kuruldu.

30 Ekim 2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan kararla kurulan Hamit Naci Mavi Vatan Vakfı, aralarında Eski Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel’in ve Eski AYM Başkanı Yekta Güngör Özden’in da bulunduğu ilk Mütevelli Heyet toplantısı, 18 Kasım 2021 tarihinde Heybeliada’daki, Müfit Özdeş’in bağışladığı tarihi binada gerçekleştirildi. Toplantıda alınan kararla, Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz Yönetim Kurulu Başkanı olarak seçildi.

Vakıfın gelecek öngörüsünü biçimlendiren ana ilkeye ilişkin olarak yapılan açıklamada, “Varacağımız liman, denizle buluşmuş, Mavi Uygarlık cephesine geçmiş Atatürk’ün aklındaki Türkiye’dir.” ifadeleri kullanıldı.

Beş Ana Hedef

Gürdeniz, Vakfın kuruluşu ile gerçekleştirilmek istenen beş ana hedefi şu başlıklar altında sıraladı: “Denizciliği Atatürk’ün hedeflediği milli ülkü haline getirmek, Türk denizcilik tarihinde kurulan üçüncü sivil denizcilik vakfı olarak denizciliği tanıtmak ve yaygınlaştırmak, Türkiye’nin halkı ve devleti ile denizcileşmesini hedefleyen Mavi Vatanı, sembol, kavram ve doktrin olarak geliştirmek ve millete mal etmek, deniz ve denizcilik kültürünü korumak, kurumsallaştırmak, geliştirmek ve yaygınlaştırmak, devletin ve halkın denize uzak duruşunu ortadan kaldıracak tedbirler alarak toplumun genel kesiminde deniz farkındalığı yaratmak.”

İlki 1909-1919; ikincisi 1965-1987 yılları arasında kurulan ve önemli faaliyetlerde bulunan donanma vakıflarının kapanmasının ardından, 1987’den sonra bu görevi yerine getirecek hiçbir kamu veya özel kurum veya kuruluşun olmaması, Vakfın önemini daha da öne çıkarıyor.

veryansintv.com

Bir Düşünce Kuruluşu: Hamit Naci Mavi Vatan Vakfı Denizcilik Forumu – MAVİFORUM

Vakıf, MAVİFORUM adlı bir düşünce kuruluşunu da yaşama geçiriyor. Bu organ, düzenleyeceği akademik etkinlikler, yayınlayacağı belgeler, kitaplar, tanıtıcı film ve videolarla halkın denizci bilincinin gelişmesine katkı sağlayacak.

Denizcileşme Merkezi

Hamit Naci Mavi Vatan Vakfının en büyük amacının, Türk çocuklarının ve gençlerinin denizcileşmesine katkı sağlayacak, “Denizcileşme Merkezleri”nin kurulması olduğu belirtiliyor.

Yapılan açıklamada; Türkiye’de ilk kez yaşama geçirilecek bu merkezlerin başlıca amaçları arasından; maddi durumu iyi olmayan tüm vatandaşlara, temel seviyede yüzme, kürek, yelken ve denizcilik kültürü eğitimlerini vermek bulunuyor.

Vakıf, başta tarihi ve kültürel önem ve değere sahip tekneler olmak üzere deniz kültürüne ait varlıkların belirlenmesi, korunması ve sergilenmesine öncülük edecek. Vakıf bu tip klasik tekneleri ve deniz kültür varlıklarını himayesine alarak gelecek kuşaklara aktarılması görevini yürütecek.

Mavi Vatan Vakfı’nın Logosu

Hamit Naci Mavi Vatan Vakfı tarafından kullanılması benimsenen logoda bulunan kırmızı filama, yarımada coğrafyasında ana vatanı, etrafındaki mavi şerit mavi vatanı simgelerken; çıpa, denizcileşmeyi; camadan bağı, işbirliği ve dayanışmayı; üç yıldız, bu amaçla kurulan Türk denizcilik tarihindeki üçüncü vakıf olduğunu anlatıyor.

veryansintv.com

Kısaca Hamit Naci

1877 Bahriye Mektebi’nden mezun olan Hamit Naci, Türk tarihinin ilk sivil denizcilik okulu olan “Milli Deniz Ticareti Kaptan ve Çarkçı Mektebi”ni (İTÜ Denizcilik Fakültesi’ni) 1909 yılında kuran deniz subayıdır. Damadı Lütfi Müfit Özdeş, Atatürk’le Harbiye’de aynı sınıfta öğrenci olmuş ve Kuvayı Milliye’de silah arkadaşlığı yapmıştır. Sonraki yıllarda milletvekili olarak TBMM’de görev alan Özdeş, aynı zamanda Vakfın Kurucusu E. Büyükelçi Müfit Özdeş’in büyük babasıdır.

(Kaynaklar: veryansintv.com, cumhuriyet.com.tr)

İBB KUDEP Tarafından Durdurulan Divanhane (Bahriye Bakanlığı) Karakol Binası’nın Yıkımı Yeniden Başlatıldı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin girişimiyle yıkımı durdurulan Divanhane (Bahriye Bakanlığı) Karakol Binası’nın yıkımı, yeniden başlatıldı.

İstanbul Kasımpaşa‘da bulunan Divanhane Eski Karakol binasının duvarlarının yol genişletme projesi için tepkiye neden olmuştu. Koruma Kurulu onayıyla yapılan yıkım çalışmasıyla ilgili olarak yapılan ihbarlar üzerine İBB KUDEB, olay yerine giderek tutanak tutmuş ve Divanhane’deki çalışma durdurulmuştu. Ancak yıkım çalışmaları yeniden başlatıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkımın durdurulması için bir kere daha çağrı yapıldı.

Gelişme ile ilgili olarak İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, twitter hesabından : “Tarihi yıkmak için bu kadar hevesli olan bakanlıklara yeniden çağrı yapıyoruz. Kurul kararı yanlıştır, yetkisizdir. Yeniden durdurmak için bugün tekrar işlem yapacağız. ” uyarısında bulundu.

Gerçekleştirilen bu yıkımla ortadan kaldırılmak istenen yapının, Türk denizcilik tarihi içindeki konumunun ve simgesel anlamının ne olduğunu ve böyle bir girişme neden karşı durmak gerektiği üzerine Em. Amiral Cem Gürdeniz‘in kaleme aldığı yazı önemli bilgiler içeriyor. Bu yazı, bu yıkıma imza atanların belki bugün değil ama yarın toplumun ortak hafızasında ne ile sorumlu tutulacaklarını anlamaları açısından büyük bir uyarı niteliği taşıyor.

Herkesin bu faciayı doğru biçimde değerlendirebilmesi için mutlaka okunması gereken Cem Gürdeniz‘in uyarı niteliğindeki “Haliç ve Kasımpaşa’da Her Geçen Gün Yok Olan Deniz Mirasımız” başlıklı yazısı şöyle:

28 Ocak 2020 günü öğleden sonra Kasımpaşa meydanında bulunan, Sultan Abdülaziz’in 1868 yılında yaptırdığı tarihi Divanhane (Bahriye Bakanlığı) Karakol Binası, Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı kontrolündeki yol genişletme projesi kapsamında yıktırılmaya başlandı.

Tarihimizi Yıkma Kararı

Yıkım, İstanbul II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 8 Şubat 2019 tarih ve 7132 numaralı kararı gereğince yerine getirilmişti. Aynı karara göre tarihi bina başka bir yerde aslına uygun şekilde inşa edilecekmiş. Söz konusu bina, 24 Nisan 1996 tarih ve 7680 sayılı I numaralı Koruma Kurulu Kararı gereğince birinci grup taşınmaz kültür varlığı olarak kabul edilen 1864 yılında inşa edilmiş olan Divanhanenin avlusundaydı ve aynı zamanda uzun yıllar tarihi divanhanenin Lumbarağzı (giriş kapısı) olarak kullanılmıştı. 11 Nisan 2007 tarihinde ikinci grup taşınmaz kültür varlığı olarak kabul edilmişti. Söz konusu binanın 2 Mayıs 2007 tarihinde yerinde restorasyon ve restitüsyon projelerinin onaylanmasına rağmen 26 Mart 2015 tarihinde özel sektöre devredilen Haliçport projesinden sonra yerinden taşınmasına ve yeniden yapılmasına (rekonstrüksiyon) karar verildi. Yoğun kamuoyu baskısı altında yıkım ancak 6 yıl sonra başlatıldı. Karakolun Kuvay-ı Milliye direnişinde İstanbul’daki mücadeleye de büyük katkısı olmuştu.

Bahriyelinin Yaralanan Hafızası

Kalbi ve ruhu ile bahriyeye bağlı bir denizci olarak bu yıkım kararı, donanma tarihimizin Amiral gemisi olan Haliç bölgesinde yaşanan diğer gelişmeler ile birlikte beni, pek çok bahriyeliyi ve duyarlı vatandaşlarımızı derinden yaraladı. Bunun nedenlerini izah edelim. Osmanlı İmparatorluğu, Cumhuriyet Donanmasına pervanesi dönen tek bir gemi bile devredemedi, ancak geçmişi 1455 yılına uzanan çok zengin tarihi bir miras bıraktı. Bu mirasın ağırlık merkezi Haliç, Tersane-i Amire ve çevresidir. Bu bölgede yıkılan her miras, hafıza kaybı demektir.

Kasımpaşa’nın Bahriye Mirası Yok Ediliyor

Haliç Denizcilik mirasının merkezinde Kasımpaşa, Divanhane ve tersaneler vardır. Geçmişi 17. yüzyıla kadar giden ve bugün beşincisini gördüğümüz Divanhane 1876’dan 1923’e kadar donanmamızın en yüksek komuta merkezine yani Bahriye Nazırlığına ev sahipliği yaptı. Günümüzde de 1961 yılından 2007 yılına kadar Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binası olarak kullanıldı. Daha sonra büyük bir restorasyona girdi. Bina boşaltıldı. Restorasyon kaynağı Deniz Kuvvetlerinin Taşkızak ve Haliç Bölgesinde Büyükşehir Belediyesine devrettiği arazinin karşılığında İBB ile Deniz Kuvvetleri arasında mutabakata varılan Kasımpaşa Protokolü gereğince karşılanacaktı. Ancak aradan geçen 14 yıla rağmen işlem yapılmadı. Bu muhteşem bina 2007 sonrası çürümeye terk edilmiş şekilde durmaktadır. (Hatırlatalım. 2006 protokolü gereğince binanın restorasyon sonucu Deniz Kuvvetlerine iadesi gerekmektedir.  Asla bir başka kurum, kuruluş ve gerçek kişiye devredilemez.) Osmanlı tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisi olan 1876 Tersane Konferansının toplandığı ve sonucunda Birinci Meşrutiyet döneminin ilanı ile sonuçlanan sürecin yaşandığı; Osmanlı donanmasının kaderini etkileyen denizlerdeki mücadelelerin yönetildiği bu bina, adeta kaderine terk edilmiş durumdadır. Binada yapısal çöküntüler ve geri dönülmesi zor hasarlar meydana gelmeye başlamıştır. Bu tarihi miras ile ilişkili civar binalar da benzer kederden etkilenmektedir. Yazımın başında belirttiğim bu görkemli binanın giriş kapısını oluşturan 153 yaşındaki karakol binası (sonradan mahkeme ve savcılık binası) yıkılabiliyor. Bina bahriyemizin tarihi mirasından koparılması bir yana, fiziken de ait olduğu, doğduğu yerden koparılıyor.

Bahriye Matbaası Ve Deniz Astsubay Hazırlama Okulu da Deniz Kuvvetlerinden Koparıldı

Aynı akıbet, yıkım kararı olmasa da Karakol binası karşısında yer alan Osmanlı döneminde Bahriye Matbaası olarak görev yapan daha sonra Askeri Mahkemeye devredilen binadan 2020 yılı içinde Deniz Kuvvetlerinin çıkarılmasında yaşandı. Bina Fatih Kaymakamlığına devredildi. Benzer bir kader Beylerbeyinde bulunan Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı binasının bulunduğu Beylerbeyi Sarayı müştemilatı tarihi Astsubay Hazırlama Okulu Komutanlık Binasında da yaşandı. Bu tarihi binamız da 2017 yılında Ulaştırma Bakanlığına devredildi.

Devlet Geleneği Korunmalıdır

Deniz Kuvvetlerinin ve diğer kuvvet komutanlıklarının devraldığı tarihi binaların gelecek nesiller için korunması sorumluluğu, devlet geleneğinin devamını temsil eder. Gelişmiş denizci ülkelerde bu tip oldu bitti kararlar kolay verilmez.  Savaşta yenilmiş ve aşağılanmış Almanya ve Japonya gibi ülkelerde bile işgalci muzaffer devletler yenilen bu devletlerin deniz geleneğine saygı duymuşlar ve kültür mirasları ile tarihi binalarına, tarihi gemilerine el sürmemişlerdir. Bugün Japonya’da Mikasa muharebe gemisi müze olarak korunmaktadır. Almanya’da gerek Kiel gerek Flensburg’da Birinci ve İkinci Dünya Savaşında yer almış pek çok bina ve gemi müze olarak korunmaktadır. ABD ve İngiltere’yi saymıyorum bile. Bugün söz konusu ülkelerde 153 yıllık bahriye tarihi ile ilgili bir binanın değil yıkılması, küçük bir değişiklik yapılması gazetelerde manşetlik haber olur. Örneğin, İngiliz kraliyet donanmasının kalbi, Portsmouth’da atar. Trafalgar deniz savaşında (1805) Amiral Nelson’ın hayatını kaybettiği sancak gemisi HMS Victory ile sanayi devriminin ilk ürünü HMS Warrior müze gemileri burada bulunur. İngiliz hükümeti bırakın bu alanda beş yıldızlı otel, AVM ve yeni kilise yapmayı en ufak tadilat bile yapamaz. Çok iyi bilirler ki İngiliz halkı ve Kraliyet Donanması kurum olarak böyle bir şeye izin vermez.

Haliç Denizcilik Mirası 566 Yaşında

Gelelim yazımızın başlığı olan Haliç’teki denizcilik mirasımıza. Haliç Bölgesinde 566 yıllık yaşanmış ve yaşanmakta olan denizcilik mirası bu bölgenin tarihi değerini emsalsizleştirmektedir. Haliç’in kıyılarını ve mahallelerini, özellikle Kasımpaşa’yı dolaşanlar bilir. Burada çoğunluk sokak isimleri ya gemicilik terimi ya da ünlü Türk denizcilerinin ismini taşır. Benzer şekilde bölgedeki camiler, çeşmeler ve anıtlarda deniz kültüründen izler görürsünüz. Çoğunun bir kenarında geleneksel bahriye çıpası vardır. Zira bu bölge 1455 yılından 1928 yılına yani Gölcük tersane ve deniz üssünün kurulmasına kadar Karadeniz, Ege ve Akdeniz’deki donanmanın ve Türk deniz gücünün kalbi oldu. Gölcük sonrası dönemde de Kuzey Deniz Saha Komutanlığı ile Taşkızak Tersanesi Komutanlığı Bahriyenin buradaki temsilcileri oldular. Bahriye ve Kasımpaşa, iç içe geçti.

Türk Denizciliği Haliç’te Doğdu Ve Büyüdü

Haliç kıyılarında 11 Aralık 1454’ten bu yana doklarda Türk çekiçlerinin sesi duyuluyor. 566 yıl, denizcileşme gayreti içinde olan bir devlet için büyük bir mirastır. Haliç’in kuzey kıyılarında gemi yapımı, Fatih Sultan Mehmet ile başladı. Tersane bugünkü sınırlarına Yavuz Sultan Selim döneminde genişledi. Bu dönemde Haliç tersanesi, Camialtı, Taşkızak ve Hasköy kıyılarını kapsayacak şekilde Kâğıthane’ye kadar uzatıldı. 1557 yılında Haliç’te Galata ile Kâğıthane arasında 123 iskele vardı. Kışları burada 250 kadırga karaya çekilerek bakımları yapılırdı. Tersanede ilk kalyon, 1648 yılında inşa edildi.  1770 Çeşme baskını sonrası kan kaybeden bahriyenin toparlanmasına büyük katkı sağlayan Kaptan-ı Derya, Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın, kış mevsiminde dağıtılan donanma kalyoncu personelinin sürekli kalabileceği büyük kalyoncu kışlasını yaptırması ile Osmanlı donanması ilk kez yaz ve kış harekât yeteneğine kavuştu. (Söz konusu kışla halen Kuzey Deniz Saha Komutanlığı karargâh ve destek kıtaları komutanlığı binası olarak kullanılıyor.) 1773 yılından itibaren bugünkü Deniz Harp Okulu ve Teknik Üniversitenin temelini teşkil eden Mühendishane-i Bahri Hümayun ’un da Kasımpaşa’da kurulması ile burası tamamen bir denizcilik merkezine dönüştü. Sultan III. Selim döneminde de tersane ’de ilk taş (kuru) havuz 1799 yılında inşa edildi. Sultan II. Mahmut zamanında da ikinci taş havuz 1825 yılında, ilk ahşap sitimli gemi de 1837 yılında tamamlandı.

Abdülaziz ve 2. Abdülhamit Zıtlığı

1861-1876 arasında hüküm süren Sultan Abdülaziz, denizci ve donanma sever bir kişilikti. Zamanında 1799 yılında yapılan ilk taş havuz büyütüldü. Tersane kendi ürünü ilk çelik ve sitimli gemiyi 1874 yılında tamamladı. II. Abdülhamit donanmayı küçültmeyi ve hatta yok etmeyi tercih ettiğinden ne tersane gelişti ne de yeni gemi inşa edildi. Bu arada, 1886 yılında sadece iki adet Nordenfelt sınıfı denizaltı, Taşkızak tersanesinde monte edildi. Ancak ilk fiili torpido atışından sonra, bu gemilerin gizliliğinden çekinen Sultan iki denizaltıyı İzmit’e gönderdi. Bir daha da geri çağrılmadılar. Tersane-i Amire, 1913 yılında İttihat ve Terakki döneminde üç ayrı idareye bölündü. Hasköy, Şirket-i Hayriye’ye (Şehir Hatları); Taşkızak (Valide Kızağı), Donanmaya ve diğerleri de İnşaat-ı Bahriye-i Osmaniye firmasına devredildi. Haliç Bölgesi mütareke, yani işgal döneminde tarihinin en acı dönemini yaşadı. Gemi ve tersane mezarlığına dönüştü.

Cumhuriyet Dönemi

Kurtuluş Savaşı sonrası Lozan’la İstanbul bölgesi askersizleştirilmiş statüye geçirildiğinden, Taşkızak tersanesindeki askeri olanakların bir bölümü, yeni kurulan Gölcük Tersanesine taşındı. 1936 yılında Montreux Sözleşmesi sonrası, İstanbul eski statüsüne kavuşunca, Donanma, Taşkızak Tersanesini geliştirmeye devam etti. Diğer tersaneler de değişik dönemlerde Seyri Sefain, Şirket-i Hayriye, Fabrikalar ve Havuzlar Müdürlüğü, Deniz Yolları, Denizcilik Bankası, vb. kamu kurum ve kuruluşlarının hizmetinde kaldı. Bu arada 1990’ların başında Deniz Kuvvetleri yeni tersane arayışına girdi. 1999 Marmara depremi sonrasında Gölcük Tersanesinin su üstü gemi inşa kızaklarının yok olması sonucu, Pendik (İstanbul) Tersanesi Deniz Kuvvetlerine devredilince, Taşkızak Tersanesi kapatılarak bu tersaneye taşındı. Böylece 2000 yılında Donanma savaş gemisi onarım/inşaat varlığını Kasımpaşa bölgesinden tamamen çıkarmış oldu. Daha sonraları özelleştirme furyasıyla Hasköy ve Camialtı Tersaneleri de kapatıldı.

Tarihi Mirasımızın Yaşayan Son Kalesi Haliç Tersanesi

Bugün Haliç Tersanesinde çok şükür çekiç sesleri devam ediyor. Şehir Hatları AŞ Genel Müdürlüğünün ilk kadın yönetici Sinem Dedetaş liderliğinde bu tersanemiz başarıdan başarıya koşuyor. Göreve geldiği 2019 yılında ses çıkmayan doklarda bugün şehir hatlarının gemileri onarılıyor. Yeni projelere hayat veriliyor. Halen dünyanın faal olan en eski tersanesi statüsünde Haliç Tersanesinde gemi inşası mutlaka devam etmelidir. Bu haliyle tersane UNESCO’nun korumasını hak etmektedir. Günümüzde dünya çapında UNESCO’nun Endüstriyel Arkeoloji mirası statüsünde olan 28 alan mevcuttur. Bu alanlar arasında Haliç Tersaneler bölgesine en yakın olanlar, Venedik Tersanesi ile Liverpool Deniz Ticaret Şehri sayılabilir. Bugün kara egemen müesses nizam içinde anlaşılmasa bile yarın denizciliğin ve deniz kültür birikiminin önemini anlayacak kişi ve kurumlar devlette öne çıktığında 566 yıldır Haliç’te çekiç sesinin eksik olmamasının ve gemi üretiminin değeri daha iyi anlaşılacaktır. Dünya üzerinde onbinlerce AVM, marina ve lüks oteller vardır ancak 566 yıl gemi inşa eden tersane yoktur. Bu gerçeği görememek ne acı. O nedenle Türkiye’de denize, mavi vatana, denizciliğe gönül veren herkesi, her kesimi Haliç Tersanesinin hayatta kalmaya, nefes almaya, gemi üretmeye devam etmesine destek vermeye davet ediyorum. Bu kapsamda tersanenin aktif olarak korunması için gayret sarf eden Haliç Dayanışması ile Denizcilik ve Tersane Mensupları Derneğine ve Mimari Restorasyon, Kültür Varlıklarını Koruma Derneğine destek olmaya davet ediyorum.

Tarihi Mirasın Yenisi Yapılmaz

Haliç Bölgesinde, 17’nci yüzyılda, sonradan kasra dönüştürülen Aynalıkavak Sarayı; günümüzde beşincisi ayakta kalabilen Divanhane binası; Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın konak alanına yaptırılan eski adı ile Deniz Hastanesi binası; Haliç, Camialtı ve Taşkızak tersanelerindeki tarihi binalar ve taş havuzlar günümüzde geçmişin temsilcileridir. Ancak bugün için Cezayirli Gazi Hasan Paşa Konağı, Aynalıkavak Kasrı ve Haliç Tersanesi hariç saydığım bu değerler tarihi miraslarına hiç de uygun olmayan perişan durumdadırlar. Bir topluluk, ortak tarihi mirasının bilincinde olarak ve onu koruyarak millet olur. Tarihimizin içinden gelip geleceğe uzanan 566 yıllık denizcilik mirasımızı gelecek kuşaklara mutlaka aktarmalıyız. Unutmayalım uygarlık denizde ve kıyıda başlar. Dünyanın en değerli coğrafyasında 566 yıllık denizcilik mirası ve geleneği, rant uğruna yok edilmemeli, yol geçecek diye 153 yıllık miras bilinçsizce harcanmamalıdır. Deniz Kuvvetlerimiz, Cumhuriyet Döneminde kendisine kurumsal olarak emanet edilen tarihi mirası geçmiş nesillerden aldığı gibi gelecek nesillere devretme sorumluluğunun bilincinde olmalıdır. Batan bir savaş gemisinin yenisini 4 yılda yapabiliriz ama yok edilen tarihi miras sonsuza dek kaybedilir. Yerine koyulamaz.

Deniz Kuvvetlerinin maalesef yitirdiği ya da yitirme riski olan tarihi mirasın (Taşkızak alanındaki tarihi yapılar, Divanhane Binası, Kasımpaşa Bahriye Matbaası, Deniz Hastanesi, Divanhane Karakol Binası, Beylerbeyi Astsubay Hazırlama Okulu) yarattığı psikososyal tahribat büyüktür. Benzer kayıplar yaşanmamalıdır. En gelişmiş demokrasilerde yani askeri güç üzerinde sivil kontrolün en yüksek olduğu devletlerde askeri tarihi miras kıskançlıkla korunur. Sivil otorite ben milli iradeyim ne istersem yaparım demez. Tarih ve kültür rant uğruna, egemen güçlerin çıkarlarına kurban edilmez. Zira tarihsel miras devletin sürekliliğini temsil eder. Hükümetler, yöneticiler gelir geçer. Devlet bakidir.

(Kaynak: sozcu.com.tr)

“Klasik Tekneler Buluşması”, 27 Eylül Tarihinde Preveze Deniz Zaferi ve Deniz Kuvvetleri Gününde Gerçekleştirilecek.

Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu (KÜDENFOR) ve Klasik Tekneler Platformu (KTP) tarafından yaşama geçirilen “3. Klasik Tekneler Buluşması” Preveze Deniz Zaferi ve Deniz Kuvvetleri Günü olan 27 Eylül Pazar günü düzenlenecek.

Türkiye’nin denizcileşmesi konusunda büyük emek harcayan Amiral Cem Gürdeniz öncülüğünde düzenlenen etkinliğe katılan klasik tekneler, bu yıl küresel salgına karşı alınan önlemler nedeniyle, Setur Kalamış Marina rıhtımına bağlı kalmayacak ve denize açılacak. İstanbul Yelken Kulübü rıhtımından yola çıkacak klasik tekneler, 14.00 ve 18.00 saatleri arasında Bostancı‘ya kadar kortej halinde “Mavi Vatan” seyri gerçekleştirecek.

İstanbul Yelken Kulübü’nden denize açılacak izleme teknesi ile; konukların, açık güvertede, Covid-19 önlemlerine uygun koşullar içinde, bu etkinliği denizden izleme olanağı da sağlanacak.

 

(Kaynaklar: turksail.com, denizhaber.com)

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarafından Düzenlenen “İstanbul Senin -Deniz Çalıştayı” Sona Erdi

Haliç Tersanesi’nde İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Şehir Hatları A.Ş’nin ortak olarak düzenlediği “İstanbul Senin – Deniz Çalıştayı” sona erdi.

Çalıştayın üçüncü oturumunda İstanbul’da deniz kültürü değerlendirildi.

Deniz ulaşımına yönelik sorun ve çözüm önerilerinin kapsamlı olarak masaya yatırıldığı çalıştayda, akademisyenler, gazeteciler, meslek odaları, ilgili sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve deniz işkolu temsilcilerinin yer aldığı 300’ün üzerinde katılımcı bir araya geldi.

Katılımcılar, toplu ulaşımda deniz payının artırılması, deprem sonrası deniz yönetimi, iklim değişikliğinin deniz ile etkileşimi ve deniz hukuku çerçevesinde ortak akıl doğrultusunda çözüm ve proje önerilerini gündeme taşıdılar.

“İstanbul Deniz Kültürü” başlıklı üçüncü oturumda; yazar, deniz tutkunu Sunay Akın ve emekli Tümamiral Cem Gürdeniz de deniz kültürü konularında değerlendirmelerini dinleyicilere sundu.

Çalıştay 3. oturum başlığı altında gerçekleştirildi.

Birinci Oturum – “İSTANBUL’DA DENİZ ULAŞIMI”

Yönlendirici – Dr. Kaptan Özkan Poyraz

Konuşmacılar:

a- İstanbul’da Kent İçi Deniz Ulaşımının Dünü, Bugünü ve Yarını – Prof. Dr. Reşat Baykal

b- Kent İçi Ulaşımında Deniz Ulaşımının Planlammas: İlkeler – Yaklaşımlar – Yük. Müh.  Tansel Timur

c- Ulaşımda Entegrasyon, Deniz&Kara Bütünleşmesi – Dr. İsmail Hakkı Acar

d- Kentsel Alanlarda Deniz Ulaştırma Teknolojileri ve Çevre Etkileri – Prof. Dr. Mustafa İnsel

İkinci Oturum – “KANAL İSTANBUL”

Yönlendirici – Prof. Dr. Haluk Gerçek

a-Türk Boğazlarının Geçiş Rejiminin Tarihsel Süreci, Montrö Sözleşmesinin Önemi ve İstanbul

Boğazlarında Meydana Gelen Deniz Kazalarının Değerlendirilmesi – Doç. Dr. Jale Nur Ece

b-Kanal İstanbul Neden Olmaz – Prof. Dr. Cemal Saydam

c-Kanal İstanbul Karşısında Yerel Halk ve Başka Bir Kent Tahayyülü – Araştırmacı Cihan Uzunçarşılı Baysal

Üçüncü Oturum – “İSTANBUL DENİZ KÜLTÜRÜ”

Yönlendirici – Prof. Dr. Haluk Gerçek

Konuşmacılar:

a- İstanbul Deniz Kültürü – Yazar Sunay Akın

b- Deniz ve Spor – Dr. Sinan Yardım

c- 21. Yüzyılda İstanbul’un Denizle Bütünleşmesi – Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz

 

(Kaynak: ibb.istanbul)

 

Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu – KÜDENFOR, RMK Müzesi Fenerbahçe Vapuru’nda “İstanbul’un Denizcilik Müzesi İhtiyacı” Konulu Bir Panel Gerçekleştirdi.

Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu (KÜDENFOR) 26 Eylül’de RMK Müzesi Fenerbahçe Vapuru Alt Salonu’nda ‘İstanbul’un Denizcilik Müzesi İhtiyacı’ konulu bir panel gerçekleştirdi.

KÜDENFOR Kurucu yöneticisi Amiral Cem Gürdeniz, panelin açılış konuşmasında, “İstanbul, bir deniz şehri. Bir deniz şehri olmasına rağmen İstanbul’un maalesef bir denizcilik müzesi yok. Bizler, amaç olarak denizciliğe dair ne varsa geliştirmek istiyoruz. Denizciliğin gelişmesinin en önemli etkenlerinden biri de müzeciliğin gelişmesidir.” dedi.

KUDENFOR

1.

Gürdeniz, dünya kentlerindeki denizcilik müzelerine ve Türk denizcilerinin sorumluluğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gelişmiş ülkelerdeki gibi deniz müzesi oluşturmak başlıca hedeflerimiz arasında yer alıyor. Kopenhag, Kyoto, Berlin gibi ülkelerde 100’ün üzerinde müze var. İstanbul’un denizcileşmesi lazım. Bu konuda KÜDENFOR olarak elimizden ne geliyorsa yapacağız. Bu tür çalışmalar bu amaca ulaşmak için son derece önemlidir. Ortasında masmavi bir boğazın olduğu şehirdeyiz ama maalesef deniz fakiri bir şehiriz. Bunu kabullenmek mümkün değil. Hepimiz 1950’li, 1960’lı yılların fotoğraflarından etkileniyoruz. İstanbul, kültürsüzlüğe mi teslim olacaktı? Boğazda yalılar,saraylar duruyor ama İstanbul’daki klasik tekneler maalesef 50’yi geçmiyor. KÜDENFOR olarak bu konularda TBMM ile koordineli bir şekilde çalışıyoruz

KUDENFOR 2

2.

Moderatör Mustafa Aydemir de gerçekleştirdiği konuşmasında yöneticilerin denizlerinin öneminin farkına varması gerektiğini vurguladı. Kuratör – Koleksiyoner Reşit Erol ise “Seyr-i Sefain İdaresinden Denizcilik İşletmelerine” adlı serginin yaşanmış öyküsünü dinleyicilere aktardı. Konuşmacı İlker Meşe ise; gemi söküm işi yaparken bu işe nasıl merak saldığını ve bu merakın hangi boyutlara geldiğini belirtti.

(Kaynak: kaptanhaber.com, denizhaber.com, görsel: 7deniz.net)

 

Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu – KÜDENFOR Tarafından Düzenlenen “2. Klasik Tekneler Buluşması” Gerçekleştirildi.

“2. Klasik Tekneler Buluşması”, Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu – KÜDENFOR, İstanbul Yelken Kulübü, Tuzla Yat Kulübü, Tuzla Yelken ve Su Sporları Kulübü iş birliğiyle, Setur Kalamış Marina’da gerçekleştirildi.

Klasik Tekneler Buluşmasında, 116 yaşındaki Romola ve 102 yaşındaki Levent yelkenlileri başta olmak üzere İstanbul’da bulunan 22 klasik tekne yer aldı.

Klasik Tekneler Buluşması 2

1.

Etkinliğe, Deniz Harp Okulu Komutanı Tuğamiral Erhan Aydın, İstanbul Tersanesi Komutanı Tuğamiral Erdinç Yetkin, Gölcük Tersanesi Komutanı Tuğamiral Aydın Eker, Türk Loydu Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Cem Melikoğlu ile aralarında emekli amiraller, yelken ve yat kulübü başkanları, deniz tarihçileri, deniz yazarları, yat tasarımcıları, tersaneciler ve amatör denizcilerin de bulunduğu 200 konuk katıldı.

Klasik Tekne buluşmalarının her yıl yapılacağını aktaran KÜDENFOR Direktörü Amiral Cem Gürdeniz, KÜDENFOR bünyesinde Klasik Tekneler Platformu’nun kurulduğunu belirtti. Gürdeniz, tüm Türkiye’de 1970 öncesi inşa edilmiş, klasik tekne hatlarına sahip yelkenli ve motorlu amatör tekne sahiplerini platforma davet etti.

Kudenfor -Cem Gürdeniz

2.

Etkinlik kapsamında, yat tasarımcısı Yücel Köyağasıoğlu tarafından İstanbul’un Klasik Yelkenli Tekneleri konulu panel de düzenlendi. Klasik Tekneler Buluşması, Tuzla Yat Kulübü’nün dingilerinin ve Koç Üniversitesi yelkenli filikasının gösterisiyle son buldu.

(Kaynaklar: denizhaber.com, turksail.com, aa.com.tr)