Boomoon’un “Boğaz’da Balık Oyunu No.8” Adlı Yapıtı, Borusan Contemporary’de Düzenlenen “Düş Suda” Başlıklı Sergide, Yeni Medya Olanaklarından Yararlanılarak, Yorumlanıyor.
Borusan Contemporary’nin Yeni Medya Sanatı koleksiyonu Edip Cansever’in “Düş Suda” (1970) başlıklı şiirinin kavramsal çerçevesini oluşturduğu, aynı adlı sergide bir araya getiriliyor. On bölümden oluşan şiir, koleksiyonun yeni bir bakış açısıyla yorumlanmasında çıkış noktasını oluşturuyor.
Güney Koreli sanatçı Boomoon’un, “Boğaz’da Balık Oyunu No.8” adlı yapıtından alınan esinle oluşturulan projeksiyon yerleştirmesi ve VR teknolojisiyle gerçekleşen sanal gerçeklik çalışması izleyicilerin Boğaziçi’ni sanal olarak deneyimleme olanağı veriyor.
Küratörlüğünü Dr. Necmi Sönmez‘in üstlendiği sergi, izleyicilere “Su” temasının bir tür biçim değişikliği, akışkanlık olarak yorumlanabileceği önermesini getiriyor.
Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan seçilmiş eserlerden oluşan farklı katlara yayılan sergi; Peter Coffin, Thierry Dreyfus, Boomoon, Ellen Kooi, Frank Thiel, Michael Wolf, Antti Laitinen, Rafaël Rozendaal, Jim Campbell, Marizio Nannucci, Hans Kotter gibi güncel sanatın önemli adlarına yer veriyor. Borusan Contemporary’nin internet sitesi üzerinden 360 derece sanal tur ile gezilebilecek olan Düş Suda, Artırılmış Gerçeklik (AR) ve Sanal Gerçeklik (VR) teknolojilerinin desteğiyle kamusal alana da taşınıyor.
Boomoon tarafından Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu için özel siparişle üretilen dördüncü katta sergilenen Boğaz’da Balık Oyunu No. 8, Boğaziçi‘nin yüzeyinde bir görünen, bir kaybolan ışık oyunları ve farklı türdeki balıkların yansımalarını içeriyor. Güney Koreli fotoğraf sanatçısı Boomoon‘un, “Boğaz’da Balık Oyunu No.8” adlı yapıtından alınan esinle Perili Köşk’ün dış cephesi için sergiye özel hazırlanan projeksiyon yerleştirmesi yanı sıra VR teknolojisiyle gerçekleşen yeniden üretim, izleyicilere Boğaziçi’ni sanal olarak deneyimleme imkanı veriyor.
Boomoon – Boğaz’da Balık Oyunu No. 8 (2018) – Lazerkrom Baskı
.
Boomoon – Boğaz’da Balık Oyunu No. 8 – Perili Köşk’ün dış cephesi için sergiye özel hazırlanan projeksiyon yerleştirme
3.
Boomoon’un “Boğaz’da Balık Oyunu No. 8” adlı yapıttan esinle üretilen Sanal Gerçeklik (VR) çalışması
Edip Cansever’in 1970 tarihli “Kirli Ağustos” adlı kitabında yer alan “Düş Suda” başlıklı şiiri:
I
O zaman neydi, eskidi sandıktı gölü
Kapı önlerinde söyleşen kadınları
Boyasız bir sandal sazların içinde
Nasıl koyverdik sonra kendimizi
Görünce suyun dibinde
Boğulmuş beyaz kenti
Gene de
Göz açıp kapayıncaya dek gittik geldik
Üç kişiydik üçümüz de
Geçmişe uzanan üç ayrı gün gibi.
II
Sevindik görünce birden
Limandaki eski tekneyi
Koştuk yokuş aşağı bir süre
Yakalanmamak için
Geceyi anlatan ishak kuşuna
Sabaha benzedik tahta iskeleye varınca
Suya
Yıkıldık. Üç kere kımıldadı koy
Ödünç aldığını sandı bizi
Demirledi göğsümüze eski tekne
Suyla sabahın göğsüne
Oysa biz
Çarçabuk geri döndük geldiğimiz yere
Üç kişiydik üçümüz de
Öldük ve dirildik
Hani unutmuşuz da yolumuzu, birine
Yol sorar gibi
Demirin tırnakları kaburga kemiklerimizde.
III
Adını söylediler, ölümünü ardından
Ardından hemen ölümünü
Fısıldar gibi soyadını, ilgisiz
Sokağın bitiminde sazlardan
Şapkalar ören adama
Kim ne der artık, boş hepsi
Yüzünü yüzdürüyor suda
Buruşturaraktan elindeki saz şapkayı
Her şey, ama her şey
Yüzüyle buruşan şapkanın arasında hızla.
IV
Konuşulmaz fırtınada, çünkü ölüm
Katar özünü fırtınaya da
Neyi bekliyoruz böyle neyi
Yendik mi yenik mi düştük yoksa
Bir ufak kuş yukarıda
Sürüyüp durur gölgemizi
Çözmüşüz nasıl olsa ipini sandallarımızın da.
V
Duymuyoruz dokununca duymuyoruz
Taşlara kayalara taşlara
Nasıl kanmıyorsa yüreğimiz sevince
Sevince, acılara da
İşliyor kireçli taşını yontucu
Saat kaç, vakit ne vakit şimdi
Bırakıp da elindeki keskiyi
Sırtını duvara dayayınca anlarız
Severiz çünkü ara vermeden
Anlamaya uymayan vakitleri
Ey yerle gök arası mutlu kelebentliğimiz.
VI
Su
Vuruyor kıyıdaki gemi leşlerine
Yalıyor sokaklarını kentin
Savuruyor öfkeyle rüzgarını
Masmavi yangınından
Bir evin bir odası yanıyor yalnız
Habersiz bütün kent bundan
Bir ruh gibi yanıyor çünkü
Giz dolu varlığından taşarak
Aydınlığın içinde
Aydınlıktan bir sarkaç gibi
Sinsi bir gülüşle görüyor o
Kayığını boyuyor bir yandan da.
VII
Uzatmışlar ölüsünü kumlara
Mavi yüzlü çocuğun
Unutulmayan maviden
Hiç unutulmayan
İri bir balık asılı durur ağaçta
Dik ve bulanık
Ayrı ayrı yönlerine sonsuzluğun
İkisi de
Eriyen kar sıcaklığında
Ve ufuk
Kurtulmuş tanrıların kucağından
Uçsuz bucaksız bir yolculuğun koynunda.
VIII
Düşürdük gölgemizi suya
Ardından kendimizi
Sessizlik gibi sade, telâşsız
Hani var ya oldukça yavaş uzanır el ağlayana
Yüzdük bütün gün adalardan adalara
Hiçbir şey düşünmeden. Yalnız
Akşama doğru bir demet mavi süsen topladık
Sunmak üzere bizi yaratan ozana
Düşüyüz mavi dudaklı büyük ozanın.
IX
Öyle yorgun ki kentimiz
Düşlerden ve söyleşmekten
Yok duyacak kimse sesimizi
Gönderdik göndermesine, yüzümüz
Oradan da
Yok olarak geri geldi
Sesler, şarkılar… alışkanlık elbet.
X
Yok düş kuracak vakit bile
Her şeyi bir yana bırakıyoruz söylene söylene.
“Düş Suda” sergisi, mobil uygulama ile kamusal alana taşınıyor
Dijital teknolojilerden yararlanarak, sanatı kamusal alanda görünür kılma yaklaşımıyla sergiye özel olarak tasarlanan “Düş Suda Sergi Rotası” mobil uygulaması ile Perili Köşk’ün dışına taşınan sergi, yapıtlarla etkileşimli ilişki kurmasına da olanak tanıyor. Perili Köşk’ün İstanbul Boğazı ile kurduğu ilişkiden beslenen seçki kapsamında koleksiyonda bulunan 12 eser, 7 Nisan 2021 – 6 Mart 2022 tarihleri arasında, Bebek – Rumelihisarı hattında belirlenen rotada sanatseverlerin erişimine sunuluyor.
07 Nisan tarihinde açılan sergi, 06 Mart tarihine kadar görülebilecek.
(Kaynak: borusancontemporary.com, aa.com.tr, görseller: milliyet.com.tr, hurriyet.com.tr)
Sanat Tarihçisi Uras Kızıl’ın, A. Laitinen’in “Bu Benim Adam” Başlıklı Video Performansını Konu Alan Yazısı, Sanatçının Baltık Denizi’nde İnşa Ettiği Yapay Adayı Ortaya Çıkaran Performansın Düşünsel Temellerini İrdeliyor
Fin sanatçı Antti Laitinen’in Borusan Contemporary’nin koleksiyonunda bulunan “Bu, Benim Adam” (2007) adlı üç kanallı video/performansı üzerine sanat tarihçisi-eleştirmen Uras Kızıl’ın kalem aldığı, değerlendirme yazısı, sanatçının işlerini genel bir çerçeveye oturtarak; Baltık Denizi’nde kum çuvalları ile inşa edilen yapay bir adayı odağına alan performansı ortaya çıkartan düşünsel temelleri ortaya koyuyor.
“Başka Bir Yer / Başka Bir Şimdi” başlıklı bu yazı, ilk olarak 2021 Şubat ayında Borusan Contemporary Blog’da yayınlanmak üzere Borusan Contemporary tarafından sipariş edilmiştir. Yazı, Borusan Contemporary’nin izniyle “Denizci Toplum”da yayınlanmaktadır.
Başka Bir Yer / Başka Bir Şimdii
Uras Kızıl
“Özgürlük, istediğimiz herhangi bir şeyi, her şeyi düşlemek ve yapmak demektir.“ii
Gündüz Vassaf
“Manzara Resminin Dönüşümü” başlıklı yazı dizisinin ikinci metni, Antti Laitinen‘in Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nda yer alan Bu Benim Adam (It’s My Island) isimli video-performans çalışmasını merkezine alır; metodolojik olarak eylem, süreç ve yüce kavramları üzerinden söz konusu işi tartışmaya açar.
Finlandiya merkezli Antti Laitinen‘in erken dönem çalışmalarına baktığımızda, insan-doğa ilişkisinin/geriliminin sanatçının pratiğini ne denli meşgul ettiği rahatlıkla fark edilir. Doğayı bir sanat nesnesine dönüştürme ve içerisinde çalışılacak bir alan olarak yeniden tesis etme arzusunun ilk izleri, Laitinen‘in erken tarihli Çıplak İhtiyaçlar (Bare Necessities, 2002) işinde görülür. Kariyerinin erken dönem işlerinden biri olmasına rağmen, sonraki çalışmaları için bir izlek teşkil eden Çıplak İhtiyaçlar, doğada tüm zorluklara karşı tek başına olan sanatçının, kıyafet gibi ikincil unsurlardan arındırdığı bedeninin sınırlarını zorlar; doğada olmayı/yaşamayı ilk elden deneyimlediği performans temelli bir çalışmadır.iii Bu çalışma, Laitinen’in sonraki üretimlerinde göreceğimiz performans, “happening” (oluşum), video sanatı ve kavramsal sanat gibi çeşitli pratiklere göndermede bulunması, onlardan izler taşıması, farklı sanat medyumlarını tek bir sürece eklemlemesi ve Bu Benim Adam işini öncelemesi bakımından son derece kritik bir eşikte durur.
Antti Laitinen, It’s My Island / Bu Benim Adam, 2007, Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu.
Sanatçı ve Borusan Contemporary’nin izniyle.
2007 tarihli Bu Benim Adam da Antti Laitinen‘in doğayla girişilen mücadeleyi sanatsal bir eylem olarak açımladığı işlerine örnektir. İşin tetikleyici unsuru, kuşkusuz, adından da anlaşılacağı üzere Laitinen’in Baltık Denizi üzerinde yapay bir ada inşa etme düşüncesinden ileri gelir. Laitinen, kıyı şeridinden aldığı kum dolu torbaları bir ada oluşturacak şekilde denizin ortasına yerleştirir. Bu süreç, ada kıyıdan görünene kadar devam eder. Bu noktada Baltık Denizi‘nin dondurucu soğuğunu ve bölgenin dalgalı yapısını özellikle göz önünde bulundurmak gerekir.iv Tüm elverişsiz ve yıpratıcı koşullara, şiddetli dalgaların engellemesine rağmen Laitinen, tahayyülündeki adayı inşa eder. Laitinen‘in bu performatif eylemi, 19. yüzyıl İngiliz Romantik ressamlarından William Turner‘ın dalgalı denizlere adeta fırlatılmış görünen gemi kompozisyonlarından birini resmedebilmek için kendisini fırtınalı bir denizde -ölüm riskine rağmen- saatlerce gemi direğine bağlatmasını akla getirir.v Bu türden bir eylem bedenin sınırlarının sonuna kadar zorlanması anlamına gelebileceği gibi, yapılan işin/eylemin doğanın içerisinden bizzat kavranması için bir girişim olarak da değerlendirilebilir. Dalgalı deniz tarafından yutulabilme olasılığına rağmen üç ay boyunca aralıksız şekilde aynı noktadan alınan kum torbalarıyla gerçekleşen inşa süreci, hem tekerrür eden bir performans hem de deneyimin sürece aktarımı olarak yorumlanabilir.
Bu Benim Adam, işini manzara resmine yakınlaştıran etmen, adanın inşa sürecinde videoya alınan ve sonrasında fotoğraflanan görüntülerin manzaraya içkin oluşudur. Manzaranın eyleme dökülmüş hali, dalgalı deniz resminin güncel temsili olarak okunabilir. Tüm süreç boyunca videoya alınan görüntüler, izleyiciye genişletilmiş bir manzaranın tezahürü olarak sunulur. Nitekim, manzaranın erken dönem etimolojik tanımlaması da “doğa manzarasının genişletilmiş bir görünümünü temsil eden resim”e göndermede bulunur.vi Özellikle 19. yüzyıl Kuzey Romantizmi‘yle birlikte manzaranın estetik bağlamı geleneksel güzellik anlayışından sıyrılır ve resim dış dünyanın görülen gerçekliğinin bir kopyası olmayı yavaş yavaş reddeder. Manzarayı ele alma biçimindeki bu değişim Arazi Sanatı‘yla (Land Art) birlikte çeşitlenir; manzaranın tanımı farklılaşır. Arazi Sanatı, en temelinde genişletilmiş, büyük boyutlu bir manzara resmini imler. Sanatın nesnesi de, yapıldığı yer de bizatihi doğa olur. Laitinen’in işleri için de durum bundan farksızdır. Sanatçı, kariyerinin erken döneminde, bir stüdyosu olmadığı için doğaya gittiğini, doğada sanat üretmek için sınırsız kaynak olduğunu söyler.vii Dışsal bir temsil sunmak yerine, tıpkı Turner anektodunda olduğu gibi içeride olmayı yeğler. Bu durum aynı zamanda öznenin konumunda yaşanan bir değişime, yani sanatçının dış dünyayı algılayışındaki dönüşüme işaret eder. Bu algılama biçimi bir tür yeniden yorumlama ya da yeniden tanımlama olarak ifade edilebilir. Denizin ortasına bir ada inşa etme fikri romantik bir jest olarak okunabileceği gibi, verili/bilinen gerçekliğin yeni baştan kurgulanması anlamına da gelebilir. Donna Haraway‘in “spekülatif anlatı” önermesinde olduğu gibi, Laitinen de ada fikriyle kendi anlatısını ve hikâyesini yazar. Bu anlatının içerisindeki ada başka canlılar için bir uğrak noktası olur. Kuşların gidecekleri yere varmadan önce soluklanacakları bir istasyon halini alır.
Bu Benim Adam videosu, kara çizgisinin olmadığı, kadrajda yalnızca uçsuz bucaksız bir deniz ve gökyüzünün yer aldığı bir görüntüyle açılır. Karanın olmadığı bir perspektifte mekân sonsuza doğru uzatılırken, söz konusu sonsuzluk, izleyicinin gözünü uzaklara ve mutlak boşluğa yönlendirir. Bu türden bir eğilim, Caspar David Friedrich‘in Deniz Üzerinde Gün Doğumu resminde olduğu gibi denizin her şeyi soğuran bir element olarak tasvir edildiği, Robert Rosenblum‘un ifadesiyle “hiçlik imajlarını” anımsatır.viii Öte yandan, denizin üzerinde sonsuzluğa uzanan kasvetli ve puslu gökyüzü, “yüce” kavramı bağlamında, izleyiciye ister istemez tedirgin edici bir estetik hazzı duyumsatır. Bunda Kant‘ın tabiriyle “dinamik yüce”nin, yani dalgalı denizin statik bir yapısallıktan ziyade manzarada bir dinamizm yaratıyor olmasının payı yüksektir. Denizin kimi zaman olağanca dingin ve huzur verici sakinliğine rağmen izleyici, söz konusu nedenlerden ötürü huzursuzluk hissine kapılabilir. Bu da doğanın öteki yüzünü açık eden, Werner Herzog‘un tabiriyle evrende/doğada bir ahenk olmaması, doğanın insanlıktan çok daha güçlü ve acımasız olması fikrinde saklıdır.ix En nihayetinde Laitinen‘in “insan yapımı” adası zamanla yok olmaya mahkumdur.
Bu Benim Adam, triptik bir düzende, üç ayrı videoyla inşa sürecinin farklı anlarını izleyicinin deneyimine sunar. Sanatçının doğa ve dünyayla kurduğu iletişimin yanı sıra kendi kimliğini keşfetme arzusu, bu performans sırasında izleyici tarafından temaşa edilir. Yapılan eylemin bir çıktı olarak kayıt altına alınması, fotoğraf ve videonun olanaklarıyla belgelenmesi ise Laitinen’in işinin farklı bağlamlarda okunmasına olanak tanır.
Kaynakça
i Metnin başlığı, ilhamını Donna Haraway’in Başka Bir Şimdi bulmak argümanından alır. Haraway, “başka bir şimdi” bulabilmek için düzenli bir görüş üretmek gerektiğini savunur. Donna Haraway, Başka Bir Yer, Güçsal Pusar, Metis Yayınları, İstanbul 2009, s. 120
ii Gündüz Vassaf, Cehenneme Övgü, İletişim Yayınları, İstanbul, 2018, s. 160
iii Antti Laitinen’in ormandaki deneyimi tam dört gün boyunca sürer.
iv Baltık Denizi, 19. yüzyıl Kuzey Avrupa Romantik ressamlarının resimlerine sıklıkla konu olmuştur. Söz konusu dönemin en iyi bilinen örnekleri ise Alman sanatçı Caspar David Friedrich imzalıdır.
v Lawrance Gowing, Turner: Imagination and Reality, Museum of Modern Art, London, 1966, s. 45
vi 1600’lerde yapılan bu tanımlamaya göre, İngilizcede “manzara” anlamına gelen “Landscape” sözcüğünün kökeni Hollanda’ya dayanmaktadır. Sözcük, 17. yüzyılda Hollandacada “bölge” kelimesini de karşılayan “Landschap” kelimesinden evrilmiştir. https://www.etymonline.com/word/landscape
vii 29 Temmuz 2016 tarihli YouTube videosundan. https://www.youtube.com/watch?v=LWepdJMTl7s
viii Robert Rosenblum, Modern Painting and The Northern Romantic Tradition: Friedrich to Rothko, Routledge, 1977, New York, s.10
ix Paul Cronin (Ed.) Herzog on Herzog, Faber and Faber, New York, 2002, s. 163-164
Kısaca Uras Kızıl
İstanbul merkezli sanat tarihçi, eleştirmen ve araştırmacıdır.
Kızıl, 2015 tarihinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden dereceyle mezun oldu. 2014 yılında Erasmus programıyla Berlin Freie Universität‘ta eğitim gördü. Dönüşünde 19. Yüzyıl Resminde Romantik Düşünce ve Romantizm adlı lisans tezini yazdı. 2018 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünden Romantizm’in 20. Yüzyıl Sanatına Etkileri başlıklı teziyle mezun oldu. Yüksek lisans tezi İTÜ BAP tarafından desteklendi. Kızıl, İstanbul Teknik Üniversitesi‘nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir.
2018-2020 tarihleri arasında “Galeri Nev İstanbul”un arşiv sorumlusu olarak çalışan Kızıl‘ın makaleleri 2015 tarihinden itibaren “Sanat Dünyamız” başta olmak üzere “e-skop”, “Manifold”, “Argonotlar”, “K24” gibi süreli yayınlarda, sergi kataloglarında ve kitaplarda yayımlanmaktadır.
AICA üyesi olan Kızıl, Kültür Üniversitesi Sanat Yönetimi bölümünde ders vermektedir.
(Yazarın özgeçmişi, borusancontemporary.com’dan alınmıştır.)
Pasifik Okyanusundaki Dev Çöp Yığını “Yedinci Kıta”ya Atıfta Bulunan 16. İstanbul Bienali Başlıyor
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Koç Holding sponsorluğunda düzenlenen 16. İstanbul Bienali, ‘Yedinci Kıta’ başlığıyla 14 Eylül’de kapılarını sanat izleyicilerine açıyor.
Küratörlüğünü sanat dünyasının önde gelen isimlerinden akademisyen ve yazar Nicolas Bourriaud’nun üstlendiği bieanal, başlığını; Pasifik Okyanusu’nun ortasında bulunan, 3.4 milyon kilometrekare genişliğinde ve 7 milyon ton ağırlığındaki yüzen devasa atık yığınına bilim çevrelerin verdiği ad olan Yedinci Kıta‘dan alıyor.
Antroposen olarak adlandırılan içinde bulunduğumuz ve etkilerini yaşamakta olduğumuz bu yeni çağın belirleyici özelliği, jeolojik oluşumlardan çok, insanoğlunun yeryüzündeki etkinliklerinin yol açtığı gözle görülebilir olan olumsuz sonuçlar. Karşılaştığımız dev çöp yığınları, iklim değişiklikleri insan eli ile yaratılan antroposen çağının basın yolu görünür olan bir kaç yanından biri.
Bienalin böyle bir çevre içinde, bu başlıkla düzenlenmesinin amacını, sanatçı ve düşünürlere düşen görevi, Bourriaud şöyle açıklıyor: “Yedinci kıtayı kavrayabilmemiz için bizlere sanatçıların antenleri, onların tercümanlığı, onların antropolog damarı lazım. İsterim ki bu sergiyi gezmeye gelenler, her ne kadar sunulan şeyler aşina gelse de, her sanatçıyı uzaklardaki bir toplumdan haber getiren biri gibi görsün.”
Bieanal Mekanları
Bienal, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin Tophane’deki yeni binası, Pera Müzesi ve Büyükada’da düzenlenecek ve bu mekanlarda 25 ülkeden 56 sanatçının 220’den fazla işi sergilenecek. Resmi duyuru içinde yer alan Haliç tersanesi daha sonra çevresel koşullardaki olumsuzluk nedeniyle Bienal mekanları arasından çıkarılmıştı.
Bienalle eşzamanlı gerçekleşen çok sayıda etkinlik de bulunuyor. Bu sergi ve etkinlikler ise; İstanbul Modern, Borusan Contemporary, Yapı Kredi Kültür Sanat, Akbank Sanat, Arter, Salt, Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi, Pilevneli Gallery, Evliyagil Dolapdere, Istanbul’74, 23.5 Hrant Dink Hafıza Mekânı, Meşher, Leica Galeri İstanbul&Ara Güler Müzesi, Galerist, X-Ist, Mixer, Dirimart, Anna Laudel Gallery, Elgiz Müzesi, Adalar Denizle Yaşam ve Spor Kulübü Derneği’nde gerçekleştirilecek.
Bienal Kapsamındaki Söyleşiler Spotify’dan Dinlenebilecek
Yedinci Kıta’yı farklı açılardan ele alan bir podcast dizisi de hazırlandı. Bu dizide sanatçılar, bienal ekibi, akademisyenler ve farklı meslekten konuklarla Antroposen ve ekoloji alanında yapılmış konuşmalar yer alıyor. Hazırlanan bu söyleşiler dizisi, Spotify’dan dinlenebilecek.
16. İstanbul Bienali, 14 Eylül – 10 Kasım 2019 tarihlerinde tüm mekânlarda ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.
(Kaynak: bienal.iksv.org, hurriyet.com.tr, görsel: t24.com.tr)
Boomoon’un “Boğaziçi” Fotoğraf Dizisi Borusan Contemporary’de
Güney Kore’nin en önemli fotoğraf sanatçılarından biri olarak değerlendirilen Boomoon, Borusan Contemporary’nın çağrısı ile geldiği İstanbul’da Boğaziçi üzerine bir dizi çalışma gerçekleştirdi.
Büyük boyutlu, etkileyici doğa manzaralarıyla tanınan Boomoon’un görselleri, su üzerindeki ışık, form, gölge ve yansımalara dayanıyor.
Kuratör Necmi Sönmez tarafından kaleme alınan sergi tanıtım yazısında Boomooon’un çalışmaları şu sözcükler ile betimleniyor:
“Büyük boyutlu fotoğraflarında bu hareketli yüzeylerin görsel etkilerini çok farklı bir form diliyle ele alan Boomoon, çalışmalarında kullandığı diasec sunum tekniğinin de yardımıyla çok katmanlı izlenimleri izleyicilere sunuyor. Bu soyut fotoğraflar, dikkatli bakıldığında su yüzeyinin arka planını, bu planlardaki ışık, renk, gölge oyunlarını da izleyicilere aktarıyorlar. Kimi zaman balıkların, kimi zaman neyi betimledikleri belli olmayan renk prizmalarının bir görünüp bir kaybolmaları Boomoon’un çalışmalarını titiz bir kurgu anlayışıyla, her detayın hakkını vererek şekillendirdiğinin göstergesi.
Boomoon’un “Boğaziçi” fotoğraflarında mavi, yeşil gibi birçok rengin ve ara tonların adeta bir senfoniyi andırırcasına izleyicilere doğanın ritmini sunduğuna tanıklık ediyoruz. Sonsuza kadar tekrarlanacak olsa da her seferinde izleyeni farklı düşünce dünyalarına sürükleyen dalgaların ritmi, suyun yaşam kaynağı olarak yorumlandığı Zen felsefesine de gönderme yapıyor.”
Sergi, 25 Ağustos 2019 tarihine kadar görülebilir.
(Kaynak: borusancontemporary.com)
Oktay Rıfat’ın Şiirinde Bir Şehir; “Ağaç, Gölge, Deniz, Ay” Sergisinde Boğaziçi
Kuratörlüğünü Necmi Sönmez’in yaptığı; Ağaç, Gölge, Deniz, Ay sergisi, neredeyse tamamı dijital tekniklerle üretilmiş çağdaş sanat eserlerini Perili Köşk’ün farklı katlarında bir araya getiriyor.
Serginin çıkış noktasını, Oktay Rıfat’ın ilk şiir kitabında yer alan “Bir Şehri Bırakmak” adlı şiiri oluşturuyor:
“Ağaca söyle
Gölgesini getirsin bana yolluk
Sokağı ve denizi isterim pencereden
Senden çörek isterim
Ay biçiminde”
Sanatçılara verilen özel siparişlerle üretilen çalışmalar ve daha önce düzenlenen geçici sergilerden, gerçekleştirilen alımlarla ortaya çıkan koleksiyon, dijital teknolojiler kullanılarak üretilmiş olan video heykellerini, üç boyutlu projeksiyonları, neon çalışmalarını, fotoğrafları, ışık yerleştirmelerini sanat izleyicilerinin karşısına çıkarıyor.
Çok sayıda sanatçısının çalışmasının yer aldığı bu koleksiyon içinde özellikle U-Ram Choe, Allard van Hoorn’un çalışmaları deniz ve ilişikli kavramlara yönelik içerikleri ile dikkat çekici :
U-Ram Choe’nin çalışması, Uzak Doğu masallarında sıkça anlatılan uçan balık imgesini yorumlayan kinetik bir heykel. Boğaziçi dalgaları gibi sürekli hareketliliğin ön plana çıktığı dijital heykel, tamamı sanatçı tarafından tasarlanmış olan küçük motorların yardımıyla bir balığın yüzüşünü taklit ediyor.
Allard van Hoorn’un kulaklıklar yardımıyla dinlenebilecek olan ses yerleştirmesi de Boğaziçi’ne gönderme yapıyor. Perili Köşk’ün denize yakın olan kısmında su altına yerleştirmiş olduğu alıcılar yardımıyla, her büyük geminin arkasında bıraktığı ses ve dalga basıncını ölçen sanatçı, bunu daha sonra Borusan Contemporary’nin tüm katlarına yayılan çalışmasında kullanarak etkileyici bir “mekana özgülük” oluşturmaktadır.
Teras katta yer alan Allard van Hoorn’un yerleştirmesi, Boğaziçi’nin duyusal bir parçası olan ve yüzyıllar boyunca bir sembole dönüşen dalgaların seslerini yorumluyor.
Sergi, 18 Şubat 2018 tarihinde sona erecek.
(Kaynak: borusancontemporary.com)
Laitinen’in Adası
Borusan Contemporary, medya sanatı koleksiyonundan seçilmiş yapıtları üç ayrı sergiyle UMMA’da sanatseverlere sunuyor. Bu seçki arasında özellikle Laitinen’in, 2007 tarihli It’s My Island adlı videosu ilgi çekici.
Sanatçı, Baltık Denizi’nin sığ sularında inşa ettiği adasında yarattığı tek vatandaşlı mikro-ulusu ile; yurttaşlık ve kimlik kavramlarını sorguluyor.
Laitinen, 3 ay boyunca Baltık Denizi’nin sığ olan bir bölümünde 200 adet kum torbasını tamamen kendi olanakları ile üst üste yığarak bir ada inşa etmiş. Sanatçı, amaçladığı yapay ada ortaya çıktığında çektiği büyük ölçekli fotoğraf dizisine arka planda etkileyici bir deniz manzarasını da ye vererek belgelemiş.
Burada izlenen performansı Laitinen çalışmalarının genel çerçevesi içinde değerlendirilmesi gerekiyor. Sanatçı özellikle Fin kültürel kimliği ve imge sorunsallarına yönelik işler üretiyor ve bunu da kültür ve doğa bağlamı içine yerleştirdiği “eril”lik ile ele alıyor.
Laitinen’in videosunun arasında yer aldığı seçki, ABD’nin önde gelen üniversite müzelerinden biri olan Michigan Üniversitesi Sanat Müzesi’nde – UMMA’da sergilenecek.
(Kaynak: borusancontemporary.com, nettiehorn.com)
Aqua Shock: Su Projesi’nden Bir Seçki
Borusan Contemporary, Edward Burtynsky’nin “Aqua Shock: Su Projesi’nden Bir Seçki”sine ev sahipliği yapıyor. Serginin kuratörü William Ewing.
5 yıllı kapsayan bu projenin sonucunda ortaya çıkan sergi için Burtynsky, Meksika Körfezi’nden Ganj Nehri kıyılarına uzanan bir uzun bir yolculuk yaptığını ve bu süreç içinde tanıklık ettiği görüntüleri çağdaş teknolojinin sunduğu olanaklar ile kayıt altına aldığını belirtiyor.
İnsanoğlunun doğanın temel kaynağı olan su ile olan ilişkisini irdeleyen sergi, ortaya sundukları bakımından fazlasıyla ürkütücü ancak yarattığı farkındalık ile de yapıcı…
Sergi için hazırlana tanıtım broşüründe yer alan Burtynsky’nin şu sözleri çok şey anlatıyor :
“ -hayli susamış bir uygarlık- küresel su kaynaklarını en megaloman firavunu bile utandıracak ölçekte yeniden düzenliyor.”
Sergi, Borusan Contemporary’de 26 Ekim 2016 – 19 Şubat 2017 tarihleri arasında görülebilir.
Petrol Sızıntısı #2 – Discover Enterprise, Meksika Körfezi, ABD 2010
Su Çiftçiliği #1 – Luoyuan Körfezi, Fujian Vilayeti, Çin 2012
Xiaolangdi Barajı #1 – Sarı Nehir, Henan Vilayeti, Çin 2011
Haber Kaynakları: borusancontemporary.com
Gerçekliğin Yeniden Üretildiği Bir Video Yerleştirme: “Siyah Dalgalar”
teamLab’ın, “Siyah Dalgalar” başlıklı sergisi, Borusan Contemporary’de açıldı. Serginin küratörlüğünü Charles Merewether gerçekleştiriyor.
Toshiyuki Inoko ve dört arkadaşı tarafından 2001 yılında kurulan teamLab, sanat, teknoloji, tasarım ve doğanın kesişme noktalarında dolanan disiplinlerarası bir sanat ortak girişimi.
Söylemlerini Japon geleneksel görme biçimine dayandıran oluşum, izleyici karşısına çıkardığı işlerinde gerçeklik algımızı sanal ortamda yaratılan görüntüler ile yeniden üretiyor. Özellikle mekansal etkiyi de kullanan Siyah Dalgalar adlı bu video, fiziksel mekan ve sanal mekan arasında bıraktığı izleyiciye hayretle karışık bir farkındalık sunuyor.
“Siyah Dalgalar”, 16 Ekim tarihine kadar Borusan Contemporary’de görülebilir.
(Kaynak: borusancontemporary.com)