İzlandalı Balıkçılık Firmasının Neden olduğu “Fishrot Skandalı”na Dikkat Çekmek Amacıyla ‘Odee’ Tarafından Hazırlanan İnternet Sitesi, Londra Mahkemesinde Yargılanıyor.
İzlandalı bir balıkçılık şirketi olan Samherji’nin Namibya’daki yolsuzluklarına dikkat çekmek amacıyla, kavramsal sanatçı Oddur Eysteinn Friðriksson (Odee) tarafından hazırlanan web sitesi, Londra Yüksek Mahkemesi tarafından yargılanıyor.
Söz konusu dijital çalışma, Samherji’nin Namibya’da yol açtığı “Fishrot” adıyla bilinen yolsuzluk skandalına dikkat çekmek amacıyla, sanatçı tarafından hazırlanan bir sanat projesinin parçası olarak yayına sokulmuştu.
Skandal adını, Samherji’nin Namibya’daki eski bir çalışanı tarafından sızdırılarak, 2019 yılında Wikileaks’te yayınlanan 30.000’den fazla “Fishrot” adı verilen belgelerden alıyor. Söz konusu belgeler, şirketin çalışanları arasındaki e-posta yazışmalarına ayrıntılarıyla yer veriyor ve şirketin Namibya’nın balıkçılık kotasını almak için ülkedeki üst düzey politikacılara ve yetkililere milyonlarca dolar rüşvet ödediğini ortaya koyuyor. Samherji rüşvet iddialarını şiddetle reddederken, bu suça ortaklık eden on Namibyalı yetkili ise dört yılı aşkın süredir tutuklu bulunuyorlar. 2023 yılında sonunda Namibya Yüksek Mahkemesi’ne taşınan dava, halen sürüyor.
Odee: “Yapıt, İzlandalılar adına Namibya halkından bir özürdür“
2023 yılında, Reykjavik Sanat Müzesi’ndeki (İzlanda) açılan sergide yer alan “We’re Sorry” adlı yapıtı ve eş zamanlı olarak yayınlanan internet sitesini hazırlayan Odee, Artnews’a yaptığı açıklamada “Samherji’nin Namibya’da ‘Fishrot Dosyaları’yla gün yüzüne çıkan yasadışı uygulamalar ve geçen üç yılın ardından kimsenin hala adalete teslim edilmemiş olması beni öfkelendiriyor ve üzüyor” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü “İzlanda’dan hiç kimsenin Namibya’yada yaşananlar için özür dilemediğini öğrendim. Dolayısıyla ortaya koyduğum yapıt, İzlandalılar adına Namibya halkından bir özürdür.”
Kendisi de bir İzlandalı olan Odee, sanatsal uygulamalarını ortaya koyarken, diğer pek çok sanatçının da yaptığı üzere, toplumsal normlara yönelik eleştirileri dile getirmek üzere, medyanın ve kamusal alanın kullanıldığı “kültür sıkışması”na başvurduğunu söylüyor. Sanatçının şu anda kültür sıkışması üzerine akademik çalışmalarını gerçekleştirdiği Bergen Üniversitesi’nin bulunduğu Norveç, aynı zamanda Samherji’nin deniz ürünleri pazarında yatırımları bulunan ve ülkenin en büyük bankası DNB ile birlikte bir kara para aklama soruşturmasında adının geçtiği bir ülke.
.
theartnewspaper.com
Fishrot skandalına yönelik olarak “Üzgünüz” mesajına yer veren sitenin varlığına ilişkin olarak bilgi sahibi olan Samherji Grup, söz konusu dijital sanat eserinin firmaya yönelik olarak itibar kaybı oluşturabileceğini öne sürerek, Londra Yüksek mahkemesine suç duyurusunda bulunmuştu. Firmanın özellikle İngiltere’de böyle bir hukuki sürece girmesinin temel nedeni, grubun İngiltere’de yatırımlarının olmasından kaynaklanıyor.
Mahkemeye yapılan başvurunun ardından, web sitesinin ve alan adının denetiminin şirkete devredilmesine yönelik olarak ihtiyati tedbir kararı alındı. Londra’da yapılan duruşmada Samherji’nin sitenin kontrolü sürekli olarak üstlenip üstlenemeyeceği verilen kararla sonuca bağlanacak.
Rejkjavik Sanat Müzesi’nde sergilenen duvar yazısı
artnews.com
Odee, Londra’da görülmekte olan mahkemede yaptığı savunmada, İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin de aralarında bulunduğu 20 ülkeden yaklaşık 100 uluslararası medya kuruluşuyla temasa geçerek, hazırlamış olduğu web sitesine, bir basın duyurusuyla dikkat çekmiş olduğunu söyledi.
Sahte basın açıklamasında “Samherji olarak Fishrot skandalına karıştığımız için resmi bir özür yayınlamak istiyoruz” ifadesine yer verilerek, açıklama şöyle sürdürülüyordu: “Kuruluşumuza yöneltilen yolsuzluk, rüşvet ve yeni sömürgecilik gibi iddiaların ne denli ciddi olduğunu kabul ediyoruz. Bu eylemler Namibya hükümetini zayıflattığı gibi ülkeyi sağlık ve eğitim için hayati gelirlerden yoksun bırakmıştır. Yolsuz mali işlemleri gerçekleştirmek için yasadışı ödeme yöntemleri kullandığımızı, Namibya’dan kar elde ettiğimizi ve en düşük düzeyde vergi ödediğimizi kabul ediyoruz. Tüm bunların yanında ülkede, iş kayıplarına neden olduğumuzu ve ülkenin ekonomisinde uzun süren hasara yol açan balık (uskumru) kotalarından yasadışı olarak yararlandığımızı da kabul ediyoruz.”
Samherji yazı karakterinin ve logosunun kullanıldığı sahte özür sayfasının bir taklit olduğunun açıkça anlaşılabileceğini belirten Odee, bu medya kuruluşlarına bir kaç gün sonra gönderdiği, web sitesinin bir sanat yapıtı olduğunu teyit eden basın duyurusunun yapılmış olduğunu ifadesinde belirtti.
Birçok yayın kuruluşu bu sitenin sahte olduğunu belirtirken, adı belirtilmeyen bir yayın kuruluşu, Samherji Grubun, Namibya skandalında parmağı olduğuna yönelik kamuoyuna açıklama yapmak zorunda kaldığını öne süren bir yazı yayınladı. Ancak sitenin sahte olduğu ortaya çıkınca söz konusu yazı birkaç saat sonra apar topar siteden kaldırıldı.
Matei: Dava, sanatçının ifade özgürlüğü ile bir şirketin fikri mülkiyet haklarını dengeleme fırsatı sunuyor.
Samherji’nin avukatlığını, 8 New Square Chambers’dan fikri mülkiyet uzmanı Jonathan Hill üstlenirken, Odee’nin savunmasını, Paris merkezli Avant Garde Avukatlık Bürosu adlı STK’dan Andra Matei gerçekleştirdi. Matei tarafından kurulan ofis, sanatçıların savunulması konusunda uzmanlaşmış bir kuruluş.
Duruşmada Oxford İngilizce Sözlüğü’nden bir sanat tanımını kanıt gösteren Hill, müvekkilinin sahte Samherji web sitesi üzerinde kalıcı denetim isteminin “büyük bir şirketin birilerine zorbalık yapmaya çalıştığı bir durum olmadığını” öne sürdü.
Matei ise Artnews haber kuruluşuna yaptığı açıklamada “Bu dava, kamu yararı söz konusu olduğunda, bir sanatçının ifade özgürlüğü ile bir şirketin fikri mülkiyet haklarını dengelemek için konusunda önemli bir fırsat sunuyor. Her ne kadar süreç, ‘Odee’ için kritik bir durum arzetse de, davanın tüm sanat camiası için geniş kapsamlı sonuçları olacağı çok açıktır. Şirket’in (Samherji’nin) talebinin kabul edilmesi, sanatçıları ve toplumların diğer tüm üyelerini, bazı konuları tartışmaya açmak için yaratıcı yollara başvurarak seslerini yükseltmekten ve kamusal gücü kullanarak, hesap sormaktan ciddi şekilde caydırabilir” ifadesine yer verdi.
Davaya bakan Yargıç Master Teverson, birkaç hafta içinde verilmesi beklenen kararı, henüz açıklamayarak saklı tutuyor. Odee ise, duruşmanın ardından yaptığı açıklamada, sürmekte olan yargı sürecini ve verilecek olan hukuki kararı, sanat projesinin bir parçası olarak değerlendirdiğini belirtti.
Samheji’nin avukatı Hill karar açıklanana kadar yorum yapmayacağını açıklarken; Matei, “sanatın kendisinin yargılanmakta olduğuna” inandığını belirtiyor.
(Kaynak: theartnewspaper.com,artnews.com)
G. Juszczak, “Kayıp Balık” Adlı Belgeselinde, Gambiya’nın Balık Kaynaklarında Gerçekleşen Sömürüyü Konu Alıyor
Gosia Juszczak’ın 2020 tarihli “Kayıp Balık” (Stolen Fish) adlı belgeseli, Afrika’nın küçük bir ülkesi olan Gambiya‘nın balık kaynaklarının Çinli bir firma tarafından nasıl acımasızca sömürüldüğünü ve bu durumun Avrupa’ya doğru yönelen düzensiz göç akımlarını doğurduğunu vurguluyor.
Afrika kıtasının batı kıyılarında yüksek tonajlarda yakalanan balıktan elde edilen ve işlenmesinin ardından; endüstriyel besicilik için Avrupa‘ya ve Çin‘e gönderilen balık unu üzerine Yeşil Barış Örgütü (Greenpeace) tarafından düzenlenen konferansta, bir katılımcı ele alınan sorunu yerli yerine koyan şöyle bir tespitte bulunur: “Yoksulların balığı, varsılların hayvanların beslemek için ihraç ediliyor.” Gerçekten de Afrika kıtasındaki balık kaynaklarına yönelik gerçekleşen bu söz konusu ihraç, Gambiya‘da (ve komşu ülkeler olan Senegal‘de ve Moritanya‘da da) balık popülasyonu adeta yağmalamakta, balıkçılığa dayanan yerel işkollarını çökermekte ve bu toprakların insanlarını ana besin kaynakları olan proteinden yoksun bırakarak; deniz ekosistemini de tüketmektedir.
Juszczak, kendisi ile Sheffield Belgesel Film Şenliği‘nde gerçekleştirilen söyleşide “Buradaki sorunun ana başlığı, ortaya çıkan büyük resim; bu insanları çok tehlikeli olan bir rotayı izlemek zorunda bırakarak; Afrika’dan Avrupa’ya getiren koşulları masaya yatırmayı amaçlıyor.” diyerek sözlerini şöyle sürdürüyor, “Madrid’te tesadüfen tanıştığım Gambia’lı bir göçmen, daha önce hiç bir bilgimin olmadığı ve kendisinin de karşı çıktığı Gambia’da süregelen bu balıkunu işkolunun ülkesinde yarattığı koşuları anlatınca, kafamdaki noktalar birleşti ve bu sorunla ilgili olarak bende bir farkındalık yarattı.”
İlk gösterimi Sheffield Belgesel Film Şenliği’nde gerçekleşen “Kayıp Balık”; Abou, Paul ve Mariamma‘nın bireysel öyküleri üzerinden bu insanların gündelik mücadelelerini, öfkelerini, umutlarını ve zorlu göç yollarındaki sevdiklerine olan özlemlerini anlatırken; küresel balık unu işkolunun, Afrika’nın batı kıyılarındaki en yoksul ülkelerden birinde yaşayan yerel halkı nasıl etkilediğini de ele alıyor.
İlgi çekici renklerle boyalı kayıklarıyla, denize umutla açılan balıkçıların ve başlarının üzerindeki sepetleriyle, kıyıyı doldurmuş, aynı biçimde umutla çalışan kadınların görüntülerinin yer aldığı yapım, dikkat çekici bir görselliğe sahip olmasına karşın; bu sahnelerin ardında meş’um bir endüstrinin olduğunu bilmek bir yaralayıcı çelişki yaratıyor. Kumsal tüm doğal güzelliği ile ruhları okşamasına karşın, balık işleme fabrikasının rahatsız edici devasa görüntüsü göze batıyor ve aynı zamanda uzaktan bir süre önce dört yerel balıkçının teknesi ile çatışarak; batıran ve balıkçıların ölümüne neden olan Çinli tıravlırlardan (trawler) birinin sesi duyuluyor.
“Balık işleme fabrikaları ve Çinli sahibi, bir kaç yıl önce buraya geldikten sonra, böl-yönet politikası uygulamaya başladılar. Buradaki insanlara bazı sözler vermişlerdi. Güya onlara çalışmaları için iş sağlanacak, yeni yollar yapılacak, limana giden yol onarılacak ve kadınların balıklarını satabilmesi için pazar yeri yapılacaktı. Ancak bu sözlerin hiç biri tutulmadı.” diyen Juszczak, tüm bunlara ek olarak potansiyel olarak kanserojen etki taşıyan maddelerin – normalde deniz yüzeyinden 1 kilometre aşağıda olması gerekirken; bunun tam tersi olarak, yalnızca 50 metre aşağıda – denize salındığını da sözlerine ekliyor.
Yapımın Künyesi:
Yönetmen: Gosia Juszczak
Yapımcılar: Uluslararası Azınlık Hakları Grubu, Compassion in World Farming, Rosa Luxemburg Stiftung Oficina de Enlace Madrid
Süre: 30 dk
2020
(Kaynaklar: peramuzesi.org.tr, businessdoceurope.com, 500daysoffilm.com, sheffdocfest.com görsel: filmuforia.co.uk)
AKMED Tarafından Düzenlenen “Antik Çağ’da Balık, Balıkçılık ve Balık Hikayeleri” Sergisinin Açılışı Çevrimiçi Olarak Gerçekleştirildi
AKMED – Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen “Antik Çağ’da Balık, Balıkçılık ve Balık Hikayeleri” sergisinin açılışı, Prof. Dr. Oğuz Tekin’in “çevrimiçi” sunumu ile gerçekleştirildi.
Mezopotamya uygarlıklarından Roma İmparatorluğu‘nun son dönemine kadar olan süreç içerisindeki Akdeniz uygarlıklarındaki deniz canlılarının kültürel izdüşümünü ele alan sergi, AKMED – Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Merkezi‘nin Antalya’daki Kaleiçi Müzesi yerleşkesinde bulunan Aya Yorgi Kilisesi‘nde açıldı. Ancak küresel salgının bir sonucu olarak, ulaşım olanaklarının kısıtlı olması nedeniyle açılış, 01.12.2020 tarihinde düzenlenen çevrimiçi tanıtım ile yapıldı.
Serginin tanıtımını, “İstanbul’da Balık ve Balıkçılık” adlı kitabın da yazarı olan Prof. Dr. Oğuz Tekin gerçekleştirdi. Tekin, sergiye yönelik anlatımını, aynı zamanda sergide yer alan başlıklar olan: “İki Nehir Arasında: Mezopotamya”, “Nil’in Armağanı: Mısır”, “Minos ve Miken Uygarlıkları”, “Eski Yunan ve Roma Dünyasında Balık Avı”, “Gıda Olarak Balık Tüketimi”, “Balık ve Kehanet”, “Poseidon’un Zafer Alayı”, “İstanbul Boğazı ve Byzantion”,”Palamut Balıkları ve Altın Boynuz”, “Sikkeler ve Balıklar”, “Ton Balığı”, “Yunusların Dostluğu”, “Müren Balığı İçin Gözyaşı”, “Dev Midyeler” ve “Kral Salyanoz” üzerinden gerçekleştirdi.
Yalnızca sanal olarak görülebilecek olan AKMED – Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Merkezi Antalya Kaleiçi Müzesi’nde serginin tanıtım kataloğuna buradan ulaşabilirsiniz.
Bornova’daki Yeşilova Höyüğü Kazılarında 8000 Yıl Önce Kullanılan Balıkçılık Yöntemlerine İlişkin Kanıtlar Bulundu
Bornova Belediyesi tarafından desteklenen Yeşilova Höyüğü kazılarında 8 bin yıl önce bölgede yaşayan insanların balıkçılık yaparken kullandıkları 40 adet taştan yapılma balık ağı ağırlığı bulundu.
Elde edilen buluntular, 8 bin yıl önce Bornova‘da yaşayan insanların tarım ve hayvancılığın yanı sıra balıkçı bir toplum olduğu yönündeki tezleri güçlendirdi. Buluntular, balık ağlarının suyun altında sabit durması amacıyla taş ağırlıkların üstüne çentikler atıldığı ve bu çentiklerle ağlara bağlandıklarına yönelik bir teknik uygulandığını ortaya koyuyor.
Kazı Başkanı Doç. Dr. Zafer Derin buluntuların, dönemin beslenme ve ekonomik etkinliklerine ilişkin olarak önemli bilgiler verdiğini söyledi. Derin, “Elde ettiğimiz bulgularla ilk İzmirlilerin çevrelerindeki derelerde ya da dereler yardımıyla denize ulaştığı sığ kıyılarda ağ atarak balıkçılık yaptığını söyleyebiliriz. Bugüne kadar Yeşilova Höyüğü’nde ele geçen vatoz, çipura gibi büyük balık kemikleri de bunun bir kanıtıdır” dedi.
Bornova Belediye Başkanı Dr. Mustafa İduğ ise Yeşilova Höyüğü‘nde süren çalışmalar sonucunda elde edilen verilerin kent kültürünün gelişmesi açısından oldukça önemli olduğunun altını çizerek, kazı çalışmalarına destek vermeye devam edeceklerini belirtti.
(Kaynak: bornova.bel.tr)