Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

ANMM’de Açılan “Ülkeye Hizmet Etmek” Başlıklı Sergi, Avustralya Donanması’nda Görev Alan Yerli Topluluklardan Kadın ve Erkeklerin Portrelerine Yer Veriyor.

Belgesel yönetmeni Belinda Mason ve sanatçı Dieter Knierim’in ortak çalışması olan “Ülkeye Hizmet Etmek” Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde açıldı.

Sergi, geçmişten günümüze Avustralya Donanması’ndaki görev alan Avustralya’lı yerli topluluklardan erkeklerin ve kadınların bir dizi portresini gözler önünde seriyor.

Köken olarak Aborijin ve Torres Boğazı halklarından olan bu erkekler ve kadınlar, silahlı kuvvetlerde, sivil bir kuruluş olan ‘Kadın Kara Ordusu’nda ya da savaş döneminde endüstri işkollarında çalışarak Avustralya’nın savunmasına önemli katkılarda bulunmuşlardı.

Savaş, insani yardım, afet yardımı, barışı koruma, sınır koruma ve acil savunma yardımı gibi çeşitli ve geniş kapsamdaki askeri operasyonlarda ülkelerine hizmet eden bu insanlar günümüzde de bu görevlerini sürdürmektedirler.

Belgesel niteliği ile öne çıkan portrelerden oluşan “Ülkeye Hizmet Etmek” başlıklı fotoğraf seçkisi, başta donanma olmak üzere ordunun çeşitli kollarında görev alan erkeklerin ve kadınların kimi zaman hüsran ve kimi zaman ise kahramanlıkla dolu öykülerini görselleştiriyor.

(Kaynak: sea.museum)

Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde Açılan “Denizin Biçim Verdiği Kıta” Başlıklı Sergi, Avustralya Kıtasının Tarihini İrdelerken ‘Deniz’i Odak Noktası Olarak Alıyor.

Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde açılan “Denizin Biçim Verdiği Kıta” başlıklı sergi, Avustralya kıtasının tarihini, bilimsel/arkeolojik verilerin ve İlk Yerleşik Toplulukların (Aborjinler ve Torres Boğazı Halkları) bakış açılarının bir bileşkesi olarak ele alırken, ‘Deniz’i odak noktasına oturtuyor.

Avustralyalıların yaşadıkları toprakları çevreleyen okyanusla kurdukları benzersiz bir ilişki bulunmaktadır. Bu coğrafi gerçeklik aynı zamanda tüm toplumu, bir ada ulusu haline getirmektedir.

10.000 yıldan daha uzun bir süre, kıtanın iç yerlerinde bulunan ırmaklar/göller gibi su kaynaklarıyla birlikte; deniz, sunduğu olanaklarla bu kıtada yaşayan toplumların yaşamlarını sürdürmelerine olanak sağlamıştır.

“Denizin Biçim Verdiği Kıta” başlıklı sergi, ülkeyi var eden olağanüstü doğal güçlerin geçmişe doğru derinlemesine yapılan bir yolculukla ortaya çıkan görünümünü, hem bilimsel bağlamda hem de yerleşimci İlk Yerleşik Toplulukların (Aborjinler ve Torres Boğazı Halkları) bakış açısından ele alarak, izleyicileri keşfe çıkarıyor.

Çeşitli deniz canlılarının iskeletlerinden sanal yerleştirmelere dek, binlerce nesneyi ve anlatıyı paylaşarak, kıtada yaşayan toplumların kendi geçmişlerine uzun soluklu bir seyre çıkarmayı temel amaç edinen sergi, ziyaretçiler bilimsel nitelikli çok sayıda örneği incelemek, ve aynı zamanda Aborjin kültürü hakkında çok şey görüp, öğrenme olanağı bulabiliyorlar.

Aborjin ve Torres Boğazı toplumları tarafından konuşulan 40’tan fazla dil bölgesi üzerine ziyaretçilere çok değerli bilgilerin paylaşıldığı serginin oluşturulurken; bu toplumlarla daha önce imzalanan protokoller, kurulan iş bağlantıları ve kişisel ilişkiler, yol gösterdiği belirtiliyor. Öte yandan sergideki olağanüstü geniş bir yelpazeye yayılan çeşitlikteki sanat ürünlerinin, bilginin ve malzemenin derlenmesi süreci içinde gerçekleştirilen danışma toplantılarına ve sergi düzenlenmesindeki konumlandırmalara da yine bu bağlantıların önemli orada başvurulduğu yine yetkililer tarafından altı çizilen bir nokta.

sea.museum

.

sea.museum

.

sea.museum

.

sea.museum

Ülkenin bin yıldan daha fazla varlığını koruyan benzersiz kültürel birikimine bir bakış sağlayan serginin ana öğesi, Mulka Project’e sipariş verilen çağdaş video yerleştirme… Dhaŋaŋ Dhukarr (Many Pathways) adlı yapıt, serginin tüm doğal bileşenlerini (Kara, Su ve Gök) Avustralya’nın derin tarihiyle ilgi kurarak bir araya getiriyor.

Serginin yardımcı küratörlüğünü üstlenen Dr. Stephen Gapps, “Kıtanın derin bir geçmişe uzanan tarihini, modern bilim ve arkeoloji ile elde ettiğimiz verilerle açığa çıkarttığımız gibi, bunu yaparken aynı zamanda yerli kültürlerin bilgi birikiminden de yararlanıyoruz” diyor ve sözlerini şu özel noktayı vurgulayarak sürdürüyor, ‘Ziyaretçilerimizi, Kıta’mızın geçmişini, Ulusal Deniz Müzesi koleksiyonundan getirilen olağanüstü kültürel nesnelerin de somutlaştığı üzere, iki farklı bakış açısından yararlanarak değerlendirmesini istiyoruz.”

(Kaynak: sea.museum)

Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde Sergilenen 19.Yy’a Ait İçki Kaseleri, Sidney Koyu’nun Erken Dönem Betimlerine Yer Veriyor.

Adı bilinmeyen Çinli bir zanaatkar tarafından üretilen ‘Sidney İçki Kaseleri’, Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde sergileniyor.

Yüzeylerinde Macquarie Dönemi (1810-1821) Sidney’inin el işi boyama bir görünümü yer alan bu tarihi kaseler, kentin ve limanın erken dönemindeki yerleşimine ilişkin önemli bir belge niteliği taşıyor.

Kanton (şimdi Guangzu) kentinde, İngilizlerin 1778’de Sidney Limanının güney kıyısına yerleşmelerinden neredeyse 30 yıl önce üretilen kaseler, Çin’den ithal edildiği bilinen tek iki örnek olmaları nedeniyle oldukça özgün tarihi bir niteliğe sahipler. Kaselerden biri, Yeni Güney Galler Bölgesinde bulunan Devlet Kütüphanesi’nin koleksiyonunda bulunurken, diğer ise; Deniz Müzesi’nin Ulusal Deniz Koleksiyonu’nun parçası durumda.

Her ne kadar kaselerin kökeni hakkında oldukça çok bilgiye sahip olunmasına karşın; kaselerin sipariş veren kişi ve siparişin nedeni hakkında hiç bir bilgi bulunmuyor. Her ikisi de bugün ait oldukları saygın koleksiyonlara, Devlet Kütüphanesi’ne 1926 yılında ve Deniz Müzesi’ne 2006 yılında, bağışlandıkları için günümüze kadar sağlam biçimde ulaşmış durumdalar.

Kaseler, erken dönem 19. yy Sidney kentinin birbirine karşı konumlarda yer alan bakış noktalarından Sidney Limanını betimleyen geniş açılı görünümlerini yüzeylerinde barındırıyorlar. Kütüphane koleksiyonu ait olan ilk kase Sidney Koyu’nun Tubowgule olarak adlandırılan doğu tarafından görünüme, Deniz Müzesi koleksiyonundan kase ise; Tallawoladah olarak adlandırılan Dawes Point’ten batı yönüne doğru görünüme yer veriyor.

sea.museum

Kütüphane koleksiyonu ait olan ilk kase üzerinde Sidney Koyu’ndan doğu kıyı betimleniyor

sea.museum

sea.museum

Deniz Müzesi koleksiyonu bünyesindeki kase Dawes Point’ten batı yönüne doğru görünüme yer veriyor

sea.museum

Bunlara ek, olarak geleneksel Çin el sanatlarına ait porselen kalem işi süslere yer verilen kaselerin iç yüzeylerinin merkezinde küme halinde betimlenen kalemişi Abojin figürleri bulunuyor.

sea.museum

Kaselerin, 1818 yılının Sidney kentini; ambarlarıyla, yük iskeleleriyle ve giderek özelleşen işlevlere kavuşan kamu ve özel yapılarıyla, tam bir doğrulukla betimlediğini belirten müzenin Satın Alma ve Geliştirme Bölüm Başkanı Daina Fletcher, “Tüm bu inşa faaliyetleri kuşkusuz koloninin gelişimini ve artık sürgün olarak gönderilen bir yer olmaktan, büyük bir kente doğru serpilmesini taçlandırmak amacıyla yapılmaktaydı.” diyerek yapılı çevrenin o dönem için temsil ettiği anlamın altını çiziyor.

(Kaynak: sea.museum)

Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde Açılan “Brickwrecks” Başlıklı Sergi, Denizcilik Tarihinin Ünlü Batık Gemilerinin LEGO’lardan Yapılan Maketlerini İçeriyor.

Ryan “The Brickman” McNaught tarafından dünya denizcilik tarihinin ünlü batık gemilerinin LEGO kullanılarak yapılan maketlerini gözler önüne seren “Brickwrecks” başlıklı sergi, Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde açıldı.

Sergi, McNaught’un ilgi çekici Lego maketlerini yanı sıra gerçek batık gemilerden çeşitli nesneler, etkileşimli sergilemeler, şaşırtıcı batık öykülerini gerçeğe dönüştüren görsel-duyusal deneyimlerine de yer veren yoğun bir içeriğe sahip.

LEGO firması tarafından dünya çapında verilen ‘LEGO Sertifikalı Profesyonel’ unvanın sahip 14 kişiden biri olan Ryan Mc Naught, özellikle Güney Yarım kürede bu alanda çalışma yapan tek kişi olarak biliniyor. Üretimlerini kendisi ile birlikte çalışan ekibi ile birlikte gerçekleştiren sergide yer alan LEGO modellerinin 153,000 parça kullanılarak toplam 1600 saatlik çalışma ile yapıldığını belirtiyor.

Sergide,

-M.Ö.1300 yıllarında Batan ve dünyanınen eski batık gemisi olarak kayırlara geçen ‘Uluburun Batığı’,

-Güney Kore’nincGüney batısındaki Sarı Denizde bulunan Şinan Adaları yakınlarında 1323 yılında sulara gömülen bir Çin gemisi,

-1626 yılında Stokholm limanında batan İsveç savaş gemisi ‘Vasa’,

 -1629 yılında Batı Avustralya Hint Denizindeki Abrolhos Adası açıklarında batan Holllanda ticaret gemisi ‘Batavya’,

-‘Bounty’ gemisindeki isyancıların peşlerinde iken Avustralya’nın doğusundaki Mercan Denizindeki Büyük Set Resifine çarparak 1971’de batan ‘HMS Pandora’ gemisi

-Kanada’nın kuzeyinde bulunan Kral William Adası’nın açıklarında Kuzey Batı Geçidini ararken 1848 yılında batan iki gemi ‘HMS Terror’ ve ‘HMS Erebus’,

 -1912’de Kuzey Atlantik’in soğuk sularına gömülen ‘RMS Titanik’,

-Yeni Zelanda’nın kuzey doğusundaki Astrolobe Resifinde 2011 yılında batan Liberya bayraklı ‘MV Rena’

gemilerine ait LEGO modelleri yer alıyor.

(Kaynak: sea.museum)

Avustralya Ulusal Deniz Müzesi Tarafından Bulunduğu Duyurulan ‘HBM Endeavour’a Ait Batık, Arkeologlar Arasında Uluslararası Bir Tartışma Başlattı.

Avustralya Ulusal Deniz Müzesi tarafından yapılan resmi açıklamada Newport Limanında gerçekleştirilen su altı çalışmalarında James Cook’u Avustralya kıyılarına taşıyan HMB Endeavour’a ait batığın bulunduğu belirtildi. Ancak, Rhode Island Archaeology Project bünyesindeki arkeologlar başta olmak üzere bazı bilim insanları, bu konuda hala yanıtlanmayan soru işaretlerini olduğunu belirtiyorlar.

Öte yandan, bu tartışma sürerken; geminin Aborjinlerin ve Torres Boğazı halklarının, kıtadaki 65.000 yıllık geleneksel yaşamına son veren bir sembol olması nedeniyle, batığın bulunması Avustralya’da yaşayan yerli topluluklar arasında rahatsızlık uyandırdı.

Newport Limanı’nın (ABD – Rhode Island) derinliklerinde, çamurlu zeminde 244 yıldır yatmakta olan bir gemi batığının kimliği üzerine ortaya atılan farklı savlar, Deniz arkeologları arasında uluslararası boyutta bir tartışmanın fitili ateşledi.

Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nin yöneticisi Kevin Sumption’un 3 Ocak 2022 tarihinde yaptığı resmi açıklamada tartışmaya konu olan batığın, HMB Endeavour olduğu öne sürülüyor. Bilindiği üzere bu küçük ancak dayanıklı olarak inşa edilmiş olan gemi, Kaptan James Cook’u Güney Pasifik sularına ve sonrasında 1770 yılında Avustralya’ya taşımış, bu yeni kıtanın doğu kıyılarını haritalandırılmasında ve keşfedilen bu toprakların İngiltere egemenliği altına girmesinde ana aktörlerden biri olmuştu.

Avustralya Deniz Müzesi, bu batığın HMB Endeavour olma olasılığının ne yüksek olduğunu ilişkin kendi resmi sayfasında kanıtlarını sırladı. Buradaki ön görülere göre:

-Tarihi kanıtlar, beş geminin 1778 yılında İngilizler tarafından Newport Limanındaki Keçi Adasının hemen kuzeyinde batırıldığını söylüyor. Bunlardan birisi ise;  Lord Sandwich II, yani daha önceki adı ile Cook’un gemisi Endeavour.

-Bu küçük alanda aralarında RI 2394’ün de bulunduğu 4 adet batık bulundu. Bu nedenle bu dört batıktan birinin Endeavour olma olasılığı çok yüksek.

-Beş gemide karinalarına kasten açılan delik ile batırılmıştı. RI 2394’ün günümüze kadar ulaşan gemi gövdesine ait olan ahşaplarda belirlenen delik, açık bir arkeolojik kanıt oluşturuyor ki; bu bulgu da 1778 batırılan bu gemi batıklarından birinin Endeavour olduğunun doğruluyor.

-Arşiv kayıtlarından Lord Sandwich (Endeavour)’in söz konusu beş geminin en büyüğü olduğu biliniyor. Arkeolojik kanıtlar RI 2394’ün 18. yüzyıl batklarının yer aldığı bu su altı alanındaki diğer batıklardan daha büyük olduğunu gösteriyor.

-Batığın deniz dibinde bulunan en büyük parçasının boyu, arkeologlar tarafından ölçüldü ve burada elde edilen sonucun da doğruladığı gibi, Kraliyet Donanması’na ait tarihi gemi planlarında yer alan Endeavour’un boyutlarına neredeyse mükemmel biçimde uyuyor.

-RI 2394 batığındaki diğer pek çok detaylarda olduğu üzere, yapımında kullanılan ağaçların özel parçalarının ölçülerine dek, Endavour’a ait tarihi planlara çok yakın olarak uyuyor. “Boyutlama” olarak adlandırılan bu ölçülendirme de RI 2394’ün, ‘Endeavour’ ile aynı tonajda olduğunu doğruluyor.

-Endeavour aslen kömür taşımak için inşa edilmiş bir gemiydi. Gemi yapımcıları burada 18. yüzyılda çok nadiren bilinen yöntemler kullanmışlardı. Bunlardan biri de, geminin pruvası ile omurgasının birleştirmesinde kullanılan özel bir biçimdi ki, arkeologlar bu birleştirme yönteminin, RI 2394’da kullanılmış olduğunu belirlediler.

-Gemi batığı RI 2394’ün tüm biçimi ve yerleşim planı, Endeavour’un tarihi planlarıyla çok yakından örtüşüyor. Buna geminin düz olan tabanı ve direklerin konumlandırıldığı yerler de dahil. Bu çok önemli bulgular da batığın Endeavour olduğunu gösteriyor.

-Son olarak, 1778 yılında Newport Limanında batırılan gemilerin bazıları Amerika’da inşa edilmişken; Endeavour’un, İngiltere’de yapıldığı tarihi kayıtlarda yer alıyor. Yetkililerden alınan izinle RI 2394’ten çıkarılar ahşap örnekleri de burada İngiltere kökenli kerestelerin kullanıldığını açıkca gösteriyor. Bu veri de batığını Endeavour olduğuna ilişkin kanıtları güçlendiriyor.

theartnewspaper.com

Batığın, Avustralya denizcilik tarihinin en önemli gemisinin olduğunu bilmekten mutluluk duyduğunun söyleyen Sumpton, arşivden elde edilen belgelere ve arkeolojik kanıtlara dayanarak, bu batığın Endeavour olduğuna artık fazlasıyla ikna olduğunu belirtiyor.

Her ne kadar müzenin yöneticisi bu denli emin konuşuyor olsa da, Avustralyalıları bu konuda silahlarına biraz fazla erken davranmakta suçlayan RIMAP – Rhode Island Archaeology Project’in Yönetim Kurulu Üyesi Kathy Abbass’tan yanıt gecikmedi.

Abass açıklamasında, batığın bulunduğu su altı alanında gerçekleştirilen çalışmalarda bulguların, Endeavour’a ilişkin bilgilerimizle uyduğunu ancak bu durum batığın söz konusu ikonik gemi olduğunu henüz kanıtlayacak, tartışılmadan kabul görecek, veriler olmadığını ve bu kimlik tespitini ters yüz edecek hala yanıtlanmamış çok sayıda soru işareti olduğunu belirtiyor.

Sumption, ellerindeki kanıtlara dayanan verilerin daha ikna olduğuna dikkat çekerek, ANMM’yi savunuyor.

Öte yandan Müzeyi suçlayarak sözleşmenin ihlal edildiğini belirten Abbass’a, ANMM’nin Deniz Arkeolojisi Bölümü Yöneticisi Kieran Hosty yanıt vererek; iki kuruluş arasındaki mutabakat zaptının 2021 yılının Kasım ayında sona ermiş olduğunu altı çiziyor. RIMAP ve ANMM 22 yıldır sürmekte olan Newport limanı kazılarını ortak olarak sürdürmekteydiler. Hosty’nin belirttiğine göre; bu süre zarfında limandaki sekiz batık tespit edilerek, üzerine ölçülendirme ve inceleme çalışmaları gerçekleştirildi.

Hosty kendi adına, Endavour’un kimlik tespitinin tam anlamıyla doğru olarak yapıldığından emin olduğunun söyleyerek; bulguların, geçen Eylül ayında deniz aşırı seyahatlerin yasaklandığı bir dönemde ANMM adına çalışan sözleşmeli arkeologlar tarafından alan çalışması ile elde edilen verilere dayandığını vurguluyor. Batığının uzunluğunun Endavour’a ait tarihi gemi planlarıyla ve ayrıca sualtında keşfedilen geminin yapımında kullanılan çok nadir bilinen ahşap birleştirme yöntemlerinin ile uyuşuyor.

İlk olarak kömür taşımacılığında kullanılmak amacıyla inşa edilen ve ‘Earl of Pembroke’ olarak ad verilen Endeavour’un omurgası, 1764 yılında Whitby (İngiltere) de kızağa konuldu. Gemi, 1768 yılında Endeavour adını alarak, Donanma tarafından Cook’un güney denizlerinde yapacağı keşif gezilerine uygun hale getirildi. Sonrasında özel mülkiyete geçeren, gemi ‘Lord Sandwich II’ adını aldı. 1778 yılında Fransa gemilerini körfezde kapalı tutmak için emir aldığı Amerikan Bağımsızlık savaşı sırasında Newport Limanında, batırmak amacıyla, karinasına açılan bir delikle sulara gömüldü.

Endavour’a ne olacağıyla ilgili olarak akıllardaki soru işareti sürüyor. Avustralya’nın gerçek sahipleri olan yerli halkın, geminin Avustralya Aborjinlerinin ve Torres Boğazı topluluklarının, kıtadaki 65.000 yıllık geleneksel yaşamına son veren bir sembol olması nedeniyle, geminin kıtaya getirilerek, burada sergilenmesine karşı çıktığını söyleyen Hosty, “Öncelikle aklımızda tutmamız gereken nokta bu geminin çok kirli işlere bulaştığı. Dolayısıyla bu gemiden öğrenecek çok şeyimiz var ama bunu yaparken; onu bir kahramana dönüştürmememiz gerekiyor” diyor.

Benzer duygulara Amerikalılarında sahip olduğunun belirten Hosty, batırılmadan önce yüzlerce Amerikalının gemide tutsak olarak tutulduğunu söyleyerek, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda, geminin hiç te hoş olmayan bir şöhrete sahip olduğunun ekliyor.

(Kaynaklar: sea.museum, theartnewspaper.com)

Dünyanın En Büyük Deniz Taşımacılığı Kuruluşları Arasında Yer Alan Hamburg Süd’ün Tarihi, “Okyanuslarda 150 Yıl” Başlıklı Sergiyle Hamburg Deniz Müzesi’nde Açıldı.

Hamburg Süd ve Uluslararası Hamburg Deniz Müzesi’nin işbirliği ile yaşama geçirilen “Hamburg Süd – Okyanuslarda 150 Yıl” başlıklı sergi, Almanya kökenli düzenli taşımacılık firması olan Hamburg Süd’ün kuruluş tarihi olan 4 Kasım 1871 den günümüze kadar uzanan başarı öyküsünü anlatıyor.

Küresel ölçekte bir denizcilik tarihinin altına imza atan firmayı ele alan etkinlik, bu kurumsal tarihin uluslararası boyuta sahip olan son 150 yıl içindeki en önemli olaylara odaklanıyor.

Avrupa ve Güney Amerika arasında günümüze kadar süregelen ticari ve toplumsal bağları kuran firmanın, etki alanları ve sunduğu tedarik zincirinin dalları on yıllar boyunca sürekli gelişirken; yolcu taşımacılığı alanında Güney Atlantik hattı aracılığıyla Avrupa’dan Güney Afrika’ya uzanan göç dalgasında etkin bir oyuncu olmuştu. İki büyük dünya savaşında filosundan toplamda yalnızca iki gemisini kaybeden firma, 20. yüzyılın ikinci yarısında, çok gelişmiş teknik özelliklere sahip olan genel kargo gemilerinden oluşan bir filoyu bünyesine katarak, gücünü arttırdı. Bu filoda daha sonra konteyner gemisine dönüştürülen, günümüzde ise; Hamburg Limanı’nda müze gemi olarak kullanılarak, korunan ‘Cap San Diego’da yer almaktaydı.

Son 20 yıl içinde, firmanın; Kien Hung’un ve Costa Container Lines’ın da aralarında bulunduğu dünyadaki en büyük 10 taşımacılık firması aracında gösterilmesinin nedenleri arasında; elde ettiği mali kazanç olduğu kadar aynı zamanda organik büyüme aracılığıyla hedeflerine ulaşması da gösteriliyor.

Hamburg Süd, özellikle dondurulmuş ürün alanında olduğu üzere kırılgan bir yapıya sahip eşyaların taşınmasında sahip olduğu önemli know-how ile güney-kuzey doğrultunda işleyen deniz trafiğinin, başta gelen tedarikçileri arasından yer alıyor.

imm-hamburg.de

“Hamburg Süd – Okyanuslarda 150 Yıl” adlı bu özel sergi, firmanın yaşam öyküsünü, aralarında dünyanın farklı coğrafyalarından Deniz Müzesine getirilen, çok saydaki benzersiz nesne aracılığıyla anlatıyor. Farklı boyuttaki ve nitelikteki bu nesneler, gereken değer atfedilerek, ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor.

Sergi, Hamburg Süd’ün kuruluşuna ilişkin belgelere, Brezilya İmparatoru Dom Pedro II ile imzalanan 1888 yılından başlayarak, tarihi posterlerde de betimlediği üzere 400 yıl boyunca süren gemi seyahatlerini olanaklı kılan bu özel antlaşmaya ilişkin metne, firmanın 1873 yılından itibaren ilk gemilerinin betimlendiği ve daha önce izleyici karşısına çıkmamış tablolara ayrıca farklı dönemlerden gemi maketlerine ve fotoğraflara yer veriyor. Bu sayılanlara ek olarak, farklı yolcuların ve günümüzdeki tanıklıklara dayanan yolculuk öykülerine ve bu anlatılara eşlik eden fotoğraf albümlerini de içeren sergi, görsel ve duyusal malzeme ile varsıllaşan büyük bir bütün oluşturuyor.

Firmanın kuruluş yıl dönümünde ve serginin açılış tarihinde yazar Koehler Verlag tarafından kaleme alınan “Hamburg Süd – Okyanuslarda 150 Yıl – Büyük Bir Gemi Taşımacılığı Firmasının Tarihi” başlıklı kitabı yayınlanarak, okuyucuların karşısına çıkıyor. Kitap, Hamburg Süd tarihi üzerine ayrıntılı bilgi edinmek ve bu konu üzerine eğilmek isteyen için önemli bir başucu kitabı niteliğini taşıyor.

imm-hamburg.de

2018 yılında böyle bir ortak girişime karar verilmesinin ardından; taşımacılık şirketi ile müze arasında başlatılan geniş çaplı işbirliğinin en önemli ayağını oluşturan bu sergi ile, firmanın kurumsal yaşam öyküsünün geniş bir halk tabanına ulaştırılması amaçlanıyor. Uluslararası Deniz Müzesi’nin 1. katında 10 ay boyunca açık kalacak olan sergi, daha sonra bir Güney Amerika turu yapacak ve sergi, Hamburg Süd’ün tarihinde önemli yerleri bulunan iki ülke olan Arjantin’de ve Brezilya’da açılacak.

Serginin ve bunun öncesinde bir kaç yıla yayılan sergi hazırlık çalışmalarının maddi olarak desteklenmesi, Hamburg Süd’ün mülkiyetini 80 yıl boyunca elinde tutan Ötker (Oetker) Ailesi tarafından üstleniliyor. İki kuruluşun bu ortaklığı meyvelerini 2019 yılının sonlarında vermeye başladı ve böylece Hamburg Süd’ün tarihi gemi koleksiyonunda yer alan dünyanın en önemli tarihi gemi modeller olan biri 1927 tarihli ‘Cap Arcona’ ve diğer 1914 tarihli ‘Cap Polonio’ adlı iki gemi Deniz Müzesi’ne taşındı. Bu taşıma işleminin gerçekleştirilebilmesi için müzenin dış cephesine bir vinç kurularak; 5.50 ve 4.00 metre uzunluğundaki modeller müzenin iç mekanına aktarılabildi.

Sergiye bir diğer yeni katkıyı ise, Blohm & Voss firması, San Nicolas Limanına ait olan 1897 tarihli özgün maket, sergilenmesi amacıyla vererek, yapıyor. Eylül ayının sonlarından itibaren ise; Müze ve taşımacılık firması arasındaki iş ortaklığının bir diğer somut ürünü olan farklı gemi türlerini kullanan donmuş ürün taşımacılığının tarihini anlatan bir yerleştirmeye Müzede yer verilecek.

“Hamburg Süd – Okyanuslarda 150 Yıl” , 11 Eylül 2022 tarihine kadar görülebilecek.

(Kaynak: imm-hamburg.de)

Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde Açılan “Denizin Eşiğindeki Ateş”, Avustralya’da Gerçekleşen Yangını, Kıyıda Yaşanan Olaylarla Ve Ülkedeki Sanatçıların Yaşanan Bu Yıkıma Yapıtlarıyla Verdikleri Yanıtlarla Birlikte Ele Alıyor.

Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde açılan, “Denizin Eşiğindeki Ateş” başlıklı sergi, 2019-2020 yıllarında Avustralya’nın kıyı bölgelerine büyük zarar veren yangının izlerini donanma personelinin ve Can Kurtaran Şörfçüler oluşumunun çektiği görseller ve anlatılar üzerinden sürüyor.

Öte yandan sergi, felaketin ardından iklim krizine karşı eylem çağrısında bulunan “Bushfire Brandalizm Ortak Sanat Girişimi”nden sanatçıların çalışmaları aracılığıyla, yaşanan bu olaylara karşı geliştirilen tepkileri ve yanıtları da mercek altına alıyor.

2019-2020’de normalin üzerinde görülen sıcaklıklar ve kuraklık, Avustralya’da her mevsim görülen yangınların şiddetinin artmasına neden olmuştu. Kuru tarım alanlarının üzerine yıldırım düşmesi, kuru otların yanmasına neden vermiş; uçuşan közlerin rüzgarla çevreye yayılarak diğer alanları yakmasıyla, gök gürültülü fırtınaların ve şimşeklerin meydana gelerek, daha fazla yangının ortaya çıkması sonucunu doğurmuştu. Birbirini tetikleyen bu olaylar dizisi, 2020 yılı Şubat ayının son günlerine gelene dek; tüm Avustralya kıtasında 12 milyon hektar arazinin yanıp, kül olmasına, 34 kişinin ve bir milyarın üstünde hayvanın yaşamının yitirmesine ve 3.000 evin zarar görmesine neden oldu.

Binlerce Avustralyalı kıyılara, rıhtımlara ve tekne iskelelerine; kaçarak, sığınmak ve yaşamını kurtarmak zorunda kaldı. Yangın nedeniyle karayollarının kullanılmaz duruma gelmesi, deniz üzerinden kurtarma ve destek amaçlı taşımacılığı tek seçenek durumuna getirmişti. Bu olaylarda Avustralya Donanmasına da etkin görev alarak; insanların güvenli alanlara aktarılması, gerekli donanımların, yardım gereçlerinin ve sağlıkçıların, kıyı yerleşimlerine yardım amaçlı taşınmasını sağladı.

1.

Bermagui’deki Can Kurtan Sörfçüler Kulübüne sığınan Avustralya’lılar

.

2.

Malkoota’da yerleşik Avustralya’lıların, turistlerin kurtarılması operasyonu görev alan Avustralya Donanmasına ait HMAS Choules çıkarma teknesi

“Denizin Eşiğindeki Ateş” başlıklı bu sergi, 2019-2020 tarihlerindeki yangınına tanıklık eden; birbiri ile ilişkili anlatılara yer veriyor. Öte yandan bu tür bir krize karşı verilecek mücadele, yerel toplulukların kullandıkları bilgi dizgelerini anlamanın da anahtar bir rol oynayacağı, aborjin toplumunun önde gelenlerinin sözleri ile de kanıtlanıyor. Ayrıca; sergide, yaşanan bu felaketin külleri soğumadan iklim için eylem çağrısında bulunan “Bushfire Brandalizm Ortak Sanat Girişimi”nden çalışmaları aracılığıyla, sanatçıların yangın felaketine gösterdikleri tepkiler ve yanıtlar da ele alıyor.

Bushfire Brandalizm Ortak Sanat Girişimi’nin Eylemleri

2020 yılının Ocak ayının son haftalarında, Bushfire Brandalizm üyesi 41 sanatçı, Sidney, Melbourne ve Brisbane olmak üzere; Avustralya’nın üç kentinde yangınlara ilişkin tepkilerini, hazırladıkları 78 adet ası (afiş) ile kamusal alanda sergilediler. Avustralya’nın sokaklarında bugüne kadar gerçekleştirilen bu en büyük sergileme hareketi, kuraklıkla ve yangınlarla kendisini sıradan insanların yaşamında görünür kılan iklim krizine dikkat çekiyordu. Toplumsal bir temeli bulunan bu sanat hareketi, aslında; Avustralya toplumunun, haftalardır yaşanan bu doğal yıkıma karşı duyduğu güçsüzlüğün ve çaresizliğin bir dışavurum biçimiydi.

Sanatçıların özgün içerikli çalışmaları, fosil kaynaklarına dayanarak işleyen endüstrilerden, itfaiye erlerinin yangınlarda gösterdikleri cesarete ve yangınların ülkeye özgü bitki örtüsünü ne hayvan türlerini yok etmesi gibi varsıl bir konu çeşitliliğini içeriyordu. Toplamda yaklaşık olarak 700.000 sosyal medya izleyicisine sahip olan bu sanatçılar, gerçekleştirdikleri bu kamusal sanat çalışmalarıyla, alışılagelmişin çok ötesindeki yangınların nedenlerinin altını çizmek ve gelecekte yaşanabilecek benzer bir yıkımın önüne geçebilmek/engel olabilmek için alınabilecek önlemlerle ilgili farkındalığı arttırmak amacını taşıyorlardı.

4.

Bushfire Brandalizm üyelerinden Fintan Magee’nin çalışması

.

5.

Bushfire Brandalizm üyelerinden Mike Makatron’un çalışması

Yıkımın Yaralarını Sararken Sanat

Öte yandan yangından etkilenen toplulukların yaşadıkları olumsuzlukların giderilmesi ve acil ekonomik iyileşme için turizmin yeniden canlandırılmasına yönelik umut, bazı sanatçılar tarafından bir yaratıcı yaklaşımla dile getiriliyordu. Örneğin David Pope tarafından tasarlanan ve sergide yer verilen, 20. yüzyıla ait turizm reklam asılarının (afişlerinin) ve Japon ağaç baskılarının bir bileşimi olan ‘Güney Kıyılarını Çağrısı’ adlı yapıt, bu yerleşim bölgelerinin zarar görmüş olmasına karşın hala nedenli güzel olduğunu ve her zaman olduğundan daha fazla ziyaretçinin buralara gelmesi gerektiğini dile getirmekteydi.

5.

David Pope tarafından tasarlanan “Güney Kıyılarını Çağrısı” asısı (afişi)

(kaynak: sea.museum, bbc.com, brandalism.ch)

Hyungsun Kim’in “Haenyo – Jeju Adasının Deniz Kadınları” Adlı Fotoğraf Sergisi, Güney Kore’de Geleneksel Yöntemlerle Dalgıçlık Yapan Kadınları Konu Alıyor.

Güney Koreli Fotoğrafçı, Hyungsun Kim’in Jeju Adasında, geleneksel yöntemlerle dalgıçlık yapan kadınları görselleştirdiği; “Haenyo – Jeju Adasının Deniz Kadınları” adlı fotoğraf sergisi, Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde.

Reklam fotoğrafçısı Hyungsun Kim, Jeju Adasındaki dalgıç kadınların yaptığı işe büyük hayranlık duyması nedeniyle, bu adaya giderek 2021-2014 yıları arasında bu kadınları fotoğraflamış; bu nedenle, aslında Kim‘in fotoğrafları, “Haenyo” olarak bilinen kadın dalgıçlar topluluğuna aslında bir övgü niteliği taşıyor.

Bu kadınlar, Güney Kore‘nin güneyinde yer alan Jeju Adası‘nın çevredeki deniz alanında çeşitli su ürünlerini toplayarak yaşamlarını kazanıyorlar. Günümüzde yaş ortalaması 60’ın üzerinde ve hatta bazıları artık 80’li yaşlara dayanmış durumda. Haenyo‘ların neredeyse tüm yaşamları; buz gibi soğuk ya da sıcak, durgun ya da hırçın dalgalı denizlerde; deniz kabuğu, deniz hıyarı, deniz kestanesi, deniz kulağı ve deniz yosunu toplayarak geçmiş.

.

1.

.

2.

Haenyo‘ların şnorkel ya da hava tüpü kullanmamaları nedeniyle büyük bir fiziksel dayanım gerektiren bu iş, aynı zamanda pek çok tehlikeyi de barındırıyor. 20 metre derinliğe inen bu kadın dalgıçlar nefeslerini iki dakikaya kadar tutabiliyorlar ve çoğunlukla bu dalış süreleri saatlerce sürebiliyor. Genç kadınlar “Sanggyu”n (üst düzey) aşamasına gelebilmek için yaşlı haenyo’ların gözetiminde eğitim görüyor ve deneyim kazanıyorlar. Bugün, Jeju‘da resmi olarak kayıtlı 4900 haenyo var ancak bunların yaklaşık olarak 2.500’ünün işlerini yapmayı sürdürdükleri biliniyor.

.

3.

.

4.

.

5.

Sanatçı Hyungsun Kim, bu kadınları, günümüze ulaşan antik dalış tekniklerin bir simgesi olmaktan öte bir anlayışla görselleştirmeyi amaçlamış. Sürdükleri zor yaşam biçimini izleri tepeden tırnağa üstlerinde okunan bu kadın dalgıçlar, denizden çıktıktan hemen sonra kıyıda sonsuz fon kullanılarak oluşturulan basit bir stüdyoda sanatçı tarafından fotoğraflanmışlar.

“Haenyo – Jeju Adasının Deniz Kadınları” başlıklı sergi, 13 Haziran 2021 tarihine kadar Avustralya Ulusal Deniz Müzesi‘nde olacak.

(Kaynak: sea.museum, designersparty.com)

ANMM ‘deki “Hawai’nin Sınırlarının Ötesinde: Küreselleşşen Sörf” Sergisi, Sörf Kültürünün Avustralya’daki Başlangıç Yıllarını Konu Alıyor

Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’de açılan, Daina Fletcher küratörlüğünü üstlendiği, “Hawai’nin Sınırlarının Ötesinde: Küreselleşşen Sörf” başlığını taşıyan sergi, sörf kültürünün Avustralya’daki ilk adımlarını ve yükselişini Jack Eden’ın arşivinden fotoğraflarla anlatıyor.

1960 yıllarda Avustralya‘da sörf sporu, 18 yaşındaki Avustralya‘lı sörfçü Bernard Farrelly‘in öncülüğüyle büyük bir yükselişe geçer. Bunun nedeni, 1963 yılında Hawai‘de düzenlenen “10. Makaha Sörf Şampiyonası”na katılan Farrelly‘in, Hawai‘li olmayan ilk sporcu olarak kazandığı bu yarış ile birincilik kupasını ülkesine götürme başarısını elde etmesidir.

Bundan çok kısa bir süre sonra, 1964 yılında Sidney‘in Manly Kumsalında  düzenlenen dünyanın ilk sörf şampiyonası izlemek için 65.000 den fazla insan biraraya gelir. Yarışta Bernard Farrelly ve Phyllis O’Donnell elde ettikleri başarı ile dünyanın ilk şampiyonasını kazanan kadın ve erkek olarak adlarını tarihe yazdırırlar.

1.Jack Eden’in kadrajından 1964 yılında düzenlenen ilk sörf şampiyonasından; Bernard Farrely

ANNM’deki fotoğraf sergisi, sörf sporunu, 1960’ların Avustralya‘sında döneminin spor etkinlikleri arasında en rağbet gören eğilimine dönüştüren Farrelly‘in ödül kazandığı bu iki önemli, ikonik sörf yarışını konu alıyor. Waikiki Sörf Kulübü tarafından düzenlenen Makaha yarışı, resmi bir niteliği olamamakla beraber, sörfün zirvesi olarak kabul görmekteydi. Farrelly‘in Makaha yarışında kazandığı başarısı ile aldığı ağaçtan yontularak yapılmış Havai-Makaha‘lı sörfçü savaşçı betimine sahip kupa ve 1964 yılındaki Manly kumsalında düzenlenen ilk dünya açık sörf şampiyonasında kazandığı küre biçimine sahip gümüş kaplamalı şampiyon kupası müzede sergileniyor. İlk defa sergilenen 60 yıl önce Farrelly tarafından kazanılmış bu ödüller, aynı zamanda kültürel mirası, uğrunda koşulan amaçları ve spordaki dönüşümü de dile getiriyor.

2. Ferrelley’in kazandığı iki ödül, 60 yıl sonra ilk kez ANNM’de sergileniyor.

Sergi, ayrıca dönemin efsanevi sörf fotoğrafçısı ve Surfabout dergisinin kurucularından Jack Eden‘in (1931–2019) arşivinden küçük bir fotoğraf seçkisine yer veriyor. 1960’lı yılların ortalarında 24 sayı yayımlanan bu dergi, o dönem Avustralyalı söfçülerin ulaşabildiği ilk yayın olma özelliğine sahipti.

Ayrıca film yapımcısı, yayıncı ve fotoğrafçı Bob Evans‘ın çıkarmış olduğu Surfing World dergisi de dönemin önemli yayınlarından biri olmuştur. Eden ve Evans, sörf kültürünün Avustralya‘da adeta patlayarak, yaygınlaşmasının yollarını açmışlardır.

(Kaynak: sea.museum)

DeBris’in Tarafından Tasarlanan Giyilebilir Atıklardan Oluşan “Beach Coutre” Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde Açıldı.

Marina DeBris’in dünyanın farklı yerlerindeki deniz kıyılarından topladığı çöpleri dönüştürerek tasarladığı, giyilebilir atıklardan oluşanBeach Coutre” başlıklı seçki, Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’nde…

Çalışmaların Avustralya‘da sürdüren sanatçının yapıtları, “Trashion” (Kavram, Moda (Fashion) ve Çöp (Trash) sözcüklerinden türetiliyor) akımı içerisinde kabul ediliyor. DeBris‘in bu akım içinde yer alan diğer sanatçılardan yada üretimlerden ayıran özel nokta ise; çalışmalarını dünya okyanuslarındaki ve denizlerindeki kirlenmeye yönelik dikkat çekme bağlamı çevresinde gerçekleştiriyor olması. DeBris, bu konudaki sanatsal üretimine yöneliş nedeni belirtirken; “Kıyılardaki atıkları sanata dönüştürmek düşüncesi, bende; ürettiğimiz bu çöp yığınının bizlerin başına dert olarak döndüğünün ayırdına vardığım 2009 yılında başladı.” diyor.

DeBris‘in “Beach Courte” adlı bu seçkisi, sanatçının Avustralya-Sidney‘den ve Amerika-Los Angeles‘tan topladığı, çoğunlukla sahip oldukları biçimlerin sunabileceği güzelduyusal (estetik) olanaklar gözardı edilen atıklardan oluşuyor. Giyilebilir hale getirilmiş bu atıklara DeBris‘in biçim ve içerik ilişkisi bağlamındaki yaklaşımı ilk başta garip olarak algılanabilmesine karşın aslında ilgi çekici hatta eğlenceli olduğu bile söylenebilecek bir moda estetiğini görünür kılıyor.

Sergiye eşlik eden “Huzursuz Edici Dükkan” adı verilen satış bölümü ise; deniz dalgalarıyla kıyılara sürüklenmiş çöpler arasında toplanarak, özenle paketlenmiş, günlük yaşamda asla gereksinim duyulmayacak nesneleri içeriyor.

s

1.

2.

19 Aralık’ta açılan sergi, 18 Nisan 2021 tarihine kadar Avustralya Ulusal Deniz Müzesi‘nde sanat izleyicilerin karşısında olacak.

(Kaynak: sea.museum)