Wirkkala’nın “Karaya Çıkmaktır Yasaktır” Adlı Yerleştirmesi, Deniz Göçmenlerinin Dünyadaki ‘İstenmeyenler’ Olma Durumuna ve Tehlikeli Yolculuklarına Dikkat Çekiyor.
Maaria Wirkkala’nın, “Karaya Çıkmak Yasaktır” başlıklı yerleştirmesi, Türkiye’de ilk kez Arter’de sanat izleyicilerinin karşısına çıkıyor.
Fin sanatçı, yapıtı aracılığıyla dünyadaki göçmen karşıtı tavıra ve deniz göçmenlerinin çoğunlukla felaketle sona eren tehlikeli yolculuklarına dikkat çekiyor.
Çocukluğu Finlandiya- Helsinki ve ülkenin kuzeyinde bulunan Laponya ile Venedik kenti arasında geçiren Maaria Wirkkala, yapıtını bu coğrafyalarda deneyimlediği çevresel ve kültürel kaynaklardan derleyerek ortaya koyuyor. Bu nedenle su, hava ve ışık gibi sürekli bir değişkenlik durumu içinde devinen öğeler, sanatçının 80’li yıllardan günümüze süregelen sanatsal üretiminin merkezinde kendine yer buluyor.
Yapıt, kırık cam parçalarından oluşturan bir ‘deniz’, bu ‘deniz’in ortasında içi suyla dolu, hafifçe sallanan geleneksel Venedik teknesi olan sandolo, tavandan sarkan bir cam merdiven ve duvara yaslı tek bir kürekten oluşuyor. 2007 yılında 52. Venedik Bienali’nde Finlandiya Pavilyonunda sergilenen yapıt, aynı yıl Arter Koleksiyonu’na dahil edilmişti.
arter.org.tr
Venedik’teki kanallarda sıkça görülen uyarı levhalarında yer verilen “Karaya çıkmak yasaktır” ifadesini bir çıkış noktası olarak alan Wirkkala, bu uyarıyı, dünyanın birçok yerinde geçerli olan göçmen karşıtı tavırla ilişkilendiriyor ve göçmenlerin çoğu kez trajediyle sonlanan tehlikeli deniz yolculuklarına işaret etmek için kullanıyor. Bu bağlamda sanatçı denizin hırçın, tehlikeli yönünü ve karaya çıkılmasını olanaksız kılan koşulları çağrıştırabilmek için sergi mekanının zeminine kırık cam parçaları yerleştiriyor.
arter.org.tr
“Arter Yakın Plan Kitap” dizisinin beşincisi Wirkkala’nın yapıtını derinlemesine irdeliyor
Arter Yakın Plan dizisi kitapları, Arter Koleksiyonu’nda yer alan tek bir yapıta odaklanıyor. Dizinin “Maaria Wirkkala: Karaya Çıkmak Yasaktır” başlıklı beşinci kitabı, sanatçının yerleştirmesini enine boyuna ele alıyor.
Serginin küratörü Nilüfer Şaşmazer’in kaleme aldığı bir giriş yazısına ve sanatçıyla gerçekleştirilen kapsamlı bir söyleşiye yer veren kitap, Orhan Cem Çetin’in objektifinden görsellerle sunuluyor. Kitabın tasarımı ise; Esen Karol’a ait.
“Karaya Çıkmak Yasaktır” başlıklı yerleştirme, 23 Şubat 2025 tarihine kadar Arter’de görülebilecek.
Kısaca Maaria Wirkkala
Finlandiya’nın Helsinki kentinde bulunan Sanat ve Tasarım Üniversitesi ile Fransa’nın Aix-en-Provence kentindeki École des Beaux-Arts’da eğitim gören M. Wirkkala’nın kırk yıla yayılan sanatsal üretimi, ağırlıklı olarak geleneksel sanat mekânlarının dışında ‘an’lar ve ‘yer’ler ortaya koyan mekâna özgü işlerden oluşmaktadır. Birçok kişisel sergi gerçekleştiren sanatçı, İstanbul Bienali de aralarında olmak üzere çok sayıda uluslararası grup sergisine katılmıştır. Wirkkala, 1995 yılında düzenlenen 4. İstanbul Bienali’nde Yerebatan Sarnıcı için ürettiği ‘Sahipsiz Valiz’ başlıklı yerleştirmesiyle yer aldı. Sanatçının 1997 yılında 5. İstanbul Bienali için ürettiği ‘Zihinsel Bir Bağlantı Buldum’ adlı yapıtı ise İstanbul Boğazı’nda Kız Kulesi’ne yerleştirdiği bir ışık heykeliydi. Wirkkala’nın eserleri ayrıca Venedik Bienali (1995, 2001, 2007), Echigo-Tsumari Trienali (2003’ten itibaren) ve Northern Alps Sanat Festivali’nde (2017, 2021) izleyicilerin karşısına çıktı. Sanatçının ‘O Kadar Da Masum Değil’ adlı yerleştirmesi, Helsinki Bienali’nin 2021’de gerçekleştirilen ilk edisyonunda sergilendi.
Wirkkala, 1991 yılında prestijli İskandinav sanat ödülü Ars Fennica’yı alan ilk sanatçıdır.
(Kaynak: arter.org.tr)
B. Fontana’nın İstanbul Boğazına Adını Veren İo’dan Esinlenerek Gerçekleştirdiği “İo’nun Yeni Sesi” Başlıklı Sergi, Arter’de Açıldı.
Bill Fontana’nın İstanbul Boğazı’na adını veren İo’dan esinlenerek ürettiği “İo’nun Yeni Sesi” adlı sergi, İstanbul Boğazı’nda kaydedilen seslerin, Şerefiye Sarnıcı’nda ve Yerebatan Sarnıcı’nda yayınlanması ve yansıma yoluyla yeniden kayıt edilen seslerin ve görüntülerin bir düzenleme haline getirilmesiyle oluşuyor.
Arter’in “Sesli Dizi” serisi kapsamında açılan beşinci sergisinin küratörlüğü Melih Fereli tarafından gerçekleştiriliyor.
Arter’in Bill Fontana’ya özel olarak sipariş ettiği çok ekranlı ve çok kanallı yerleştirmesi İo’nun Yeni Sesi, Arter’in performans salonlarından Karbon’da izleyicilerin karşısına çıkıyor. Sanatçının Türkiye’deki ilk kişisel sergisi olan İo’nun Yeni Sesi, Fontana’nın bir bölümü su altında olmak üzere; İstanbul Boğazı’nın çeşitli noktalarında kaydettiği ve Bizans döneminden kalan Şerefiye (Theodosius) Sarnıcı’nda ve Yerebatan (Bazilika) Sarnıcı’nda gerçekleştirdiği video ve ses kayıtlarını temel alıyor.
İstanbul Boğazı’na adını veren “İo”nun Grek söylencelerinde geçen öyküsünden esin alan sergi, sanatçının bir sesin “ürettiği” imgeye ve bir imgenin “yarattığı” sese yönelik araştırmalarına odaklanan Akustik Görüntüler – Acoustical Visions başlıklı dizisinin bir bölümünü oluşturuyor.
Fontana’nın taşınabilir kayıt stüdyosu (sekiz kanallı dijital kayıt cihazı, akustik mikrofonlar, hidrofonlar ve ivme ölçerlerden oluşan) aracılığıyla İstanbul’da topladığı ses verilerinin ‘yeniden konumlandırılması’ süreci, bu seslerin hoparlörlerle Yerebatan Sarnıcı’nın dev mekansal boşluğunda yayınlanarak, yapının duvarlarından ve kubbelerinden elde edilen yansımaların, sanatçının “yeni(den) ses(lendirme)” adını verdiği bir yöntemle kaydedilerek bir kompoziyon haline getirilmesiyle oluşuyor.
haberturk.com
haberturk.com
haberturk.com
Arter’deki sergide, Şerefiye Sarnıcı’na ait bir görsellerinin yansıdığı bir perdeyi karşıdan görecek biçimde Karbon’a giren ziyaretçilerin, Fontana’nın bu mekanda yaptığı ambisonik ses kayıtlarını, bu duvarın çevresine konumlandırılan sekiz hoparlörlük bir matris üzerinden dinlemeleri sağlanmaktadır. “Patlamış bir küpü” andıran perdeler üzerinde sunulan imgeler ve mekânla bütünleşmiş ses çeşitliliği ise, sanatçının farklı yerlerden elde ettiği verileri, hem ses hem de görüntü olarak, büyüleyici bir mecra olan su aracılığıyla bir araya getirmektedir.
Kısaca “İo” ve seyahati
Zeus’un aşık olduğu İo, Hera’nın gazabına uğramaması için Zeus tarafından beyaz bir ineğe dönüştürülür. Zeus’un aşık olduğu kadınlardan aldığı öcleriyle bilinen Hera, İo’nun peşine bir at sineği takar. Bu dertten kurtulmak için sürekli kaçan ve bu nedenle farklı coğrafyaları gezen İo, İyonya Denizi’ni aştıktan sonra İstanbul Boğazı’nı da yüzerek geçer. Böylece bu mitolojik anlatı nedeniyle İstanbul Boğazı, “sığır geçidi” anlamına gelen “Bosphorus” adını alır.
(Kaynak: arter.org.tr, artfulliving.com.tr)
Pasifik Okyanusundaki Dev Çöp Yığını “Yedinci Kıta”ya Atıfta Bulunan 16. İstanbul Bienali Başlıyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Koç Holding sponsorluğunda düzenlenen 16. İstanbul Bienali, ‘Yedinci Kıta’ başlığıyla 14 Eylül’de kapılarını sanat izleyicilerine açıyor.
Küratörlüğünü sanat dünyasının önde gelen isimlerinden akademisyen ve yazar Nicolas Bourriaud’nun üstlendiği bieanal, başlığını; Pasifik Okyanusu’nun ortasında bulunan, 3.4 milyon kilometrekare genişliğinde ve 7 milyon ton ağırlığındaki yüzen devasa atık yığınına bilim çevrelerin verdiği ad olan Yedinci Kıta‘dan alıyor.
Antroposen olarak adlandırılan içinde bulunduğumuz ve etkilerini yaşamakta olduğumuz bu yeni çağın belirleyici özelliği, jeolojik oluşumlardan çok, insanoğlunun yeryüzündeki etkinliklerinin yol açtığı gözle görülebilir olan olumsuz sonuçlar. Karşılaştığımız dev çöp yığınları, iklim değişiklikleri insan eli ile yaratılan antroposen çağının basın yolu görünür olan bir kaç yanından biri.
Bienalin böyle bir çevre içinde, bu başlıkla düzenlenmesinin amacını, sanatçı ve düşünürlere düşen görevi, Bourriaud şöyle açıklıyor: “Yedinci kıtayı kavrayabilmemiz için bizlere sanatçıların antenleri, onların tercümanlığı, onların antropolog damarı lazım. İsterim ki bu sergiyi gezmeye gelenler, her ne kadar sunulan şeyler aşina gelse de, her sanatçıyı uzaklardaki bir toplumdan haber getiren biri gibi görsün.”
Bieanal Mekanları
Bienal, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin Tophane’deki yeni binası, Pera Müzesi ve Büyükada’da düzenlenecek ve bu mekanlarda 25 ülkeden 56 sanatçının 220’den fazla işi sergilenecek. Resmi duyuru içinde yer alan Haliç tersanesi daha sonra çevresel koşullardaki olumsuzluk nedeniyle Bienal mekanları arasından çıkarılmıştı.
Bienalle eşzamanlı gerçekleşen çok sayıda etkinlik de bulunuyor. Bu sergi ve etkinlikler ise; İstanbul Modern, Borusan Contemporary, Yapı Kredi Kültür Sanat, Akbank Sanat, Arter, Salt, Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi, Pilevneli Gallery, Evliyagil Dolapdere, Istanbul’74, 23.5 Hrant Dink Hafıza Mekânı, Meşher, Leica Galeri İstanbul&Ara Güler Müzesi, Galerist, X-Ist, Mixer, Dirimart, Anna Laudel Gallery, Elgiz Müzesi, Adalar Denizle Yaşam ve Spor Kulübü Derneği’nde gerçekleştirilecek.
Bienal Kapsamındaki Söyleşiler Spotify’dan Dinlenebilecek
Yedinci Kıta’yı farklı açılardan ele alan bir podcast dizisi de hazırlandı. Bu dizide sanatçılar, bienal ekibi, akademisyenler ve farklı meslekten konuklarla Antroposen ve ekoloji alanında yapılmış konuşmalar yer alıyor. Hazırlanan bu söyleşiler dizisi, Spotify’dan dinlenebilecek.
16. İstanbul Bienali, 14 Eylül – 10 Kasım 2019 tarihlerinde tüm mekânlarda ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.
(Kaynak: bienal.iksv.org, hurriyet.com.tr, görsel: t24.com.tr)
Ali Mahmut Demirel’in “Ada” Adlı Sergisinden Bir Video: “İskele”
Arter, Ali Mahmut Demirel’in İstanbul’daki ilk kişisel sergisi “Ada”, “Post Apokaliptik Ütopyalar” dizisini sanat izleyicilerinin karşısına çıkarıyor. Dört videonun yer aldığı sergide “İskele” adlı video özellikle dikkat çekici.
Demirel’in erken dönem video çalışmalarından bir olan “Hortum” ve son dönem yapıtlarından “İskele”, “Kuyu” ve “Fabrika” bu sergide bir arada sunuluyor. Sergideki 4 dört video da su ile ilişkili. Zamansızlığı betimleyen bu öğe türlü biçimlerle bu farklı mekanlarda ve içerikler ile çekilmiş videolar arasında bağ kurulmasını sağlıyor.
Sanatçı, kıyamet sonrası yaşamı anlatan tüm filmlerde olduğunun aksine bu defa hiç bir insanın yaşamda kalmadığı bir post apokaliptik ütopya kurguluyor. Dünyanın çeşitli yerlerindeki mimari yapıları “hizmet etmek üzere tasarlandıkları insanların yokluğunda yapılar nasıl bir yaşam sürdürürler?” sorusunu akılda tutarak sorguluyor.
Sergide, Hollanda’da 1959 yılında etkinlik göstermeye başlamış; bir eğlence ve dinlenme yerleşkesi olarak işlev görmüş Şeveningen (Scheveningen) İskele’sinde çekilmiş olan İskele (The Pier) adlı video özellikle dikkat çekici. Video, sislerin arasından yavaşca beliren denizle başlayıp gün batımında sahile vuran koyu bir renk almış dalgalar ile sona eriyor.
Videolara konu olan terk edilmiş fabrika, kubbesi yıkılmış su sarnıcı, kolonları paslanmış olan; sanatçı tarafından mimari ütopyalar olan tanımlanan söz konusu bu yapılar, kendi içlerinde barışçıl ve dengeli bir yaşantı sürdürüyorlar. İçlerinde yaşayan canlılarla etkileşime giren canlılar yeni anlamlar kazanabilecek potansiyel varlıklara dönüşüyor.
Kuratörlüğünü Başak Doğa Temür’ün üstlendiği sergi, 15.07.2018 tarihinde kadar Arter’de görülebilir.
(Kaynak: arter.org.tr, Görsel: AllEvents.in)