İtalyan kolektif ‘Göç Eden Peyzajlar’ (Paesaggi Migranti) ile Dr. Öğretim Üyesi Ebru Bingöl’ün ortak girişimi “Akış Hikayeleri”, su, ırmak, deniz ve göllere ilişkin olarak sanatçıların kendi zihinlerinde ve tinlerinde bıraktığı akış öykülerini dile getirmeye çağıran bir sergi.
Akış Hikayeleri, doğal çevre ve yerel topluluklar arasındaki ilişkiyi yerel ve küresel ölçekte arayarak; bunu sanatsal üretime esin kaynağı sağlamak amacıyla eleştirel bir yaklaşımla dönüştürmeyi amaçlıyor. Etkinlik, ulaşılabilir ve erişmenin zor olduğu coğrafyalarda, doğal çevrede bulunan “su” ile “kişioğlu”nun kurduğu ilişkiyi kayıt altına almayı ve tanık edilen bu durumu biriktirmeyi, bu ilişkinin nasıl yeni bağlar oluşturabileceğini ve oylumlara yüklenen yeni anlamların nasıl gözler önüne serebileceğinin izini sürüyor.
Bu nedenle etkinlik, sanatçıları, yazarları, araştırmacıları, tarihçileri, fotoğraf ve video sanatçılarını, tasarımcıları ve iletişim uzmanlarını; su, ırmak, deniz ve göllere ilişkin dile getirilmemiş akış öykülerini aktarmaya çağırıyor.
Ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
“bizim AKIŞ HİKAYE’miz olan Asi Nehri’nin anlatısı”
Ebru Bingöl, Flavia Vanni, Tuğçe Tezer, Alessandro Carabia ve Alim Koray Cengiz‘den oluşan beş kişilik, farklı dallardan ve yetkinlik alanlarından gelen takımın; kitaplar, makaleler, gezgin notları, mitler, haritalar, fotoğraflar, çizimler, gravürler gibi birçok kaynaktan topladığı, tarihsel bir araştırmaya dayalı ortak çalışmalarını ve çeşitli yaklaşım biçimlerini ortaya koydukları “Asi Irmağının Öyküsü”, doğal çevre ile kurdukları ilişkinin bir belgesi niteliğinde…
Antik bir ırmağın yaşamına ilişkin çoklu medya araçları aracılığıyla ve tarihsel bir anlatı yöntemi ile kurdukları bağı, İrem İnce Keller‘in illustrasyonları ile görselliğe aktarılan öykü, “Asi Hikayesi” başlığı internet sitesinde yer alıyor.
Anlatı şu sorular ile sona eriyor:
“Asi nehri gördüğümüzün ötesinde birçok hikayeyi saklamaktadır. Asi, bize birçok hikaye anlatmaktadır. Biz insanlar, bize anlatılanı hatırlıyor muyuz?Anılarımızı suyun akışı gibi gençlere aktarıyor muyuz? Kültürel ve doğal mirasın somut yapılarını korumak, hikayeleri ve anıları korumak için yeterli midir? Değilse, anılar nasıl korunacak, kim koruyacak? “Su gibi olmayı” mı başaracak mıyız yoksa hikayelerimiz için kendi akışımızı mı oluşturacağız?“