İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin girişimiyle yıkımı durdurulan Divanhane (Bahriye Bakanlığı) Karakol Binası’nın yıkımı, yeniden başlatıldı.
İstanbul Kasımpaşa‘da bulunan Divanhane Eski Karakol binasının duvarlarının yol genişletme projesi için tepkiye neden olmuştu. Koruma Kurulu onayıyla yapılan yıkım çalışmasıyla ilgili olarak yapılan ihbarlar üzerine İBB KUDEB, olay yerine giderek tutanak tutmuş ve Divanhane’deki çalışma durdurulmuştu. Ancak yıkım çalışmaları yeniden başlatıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkımın durdurulması için bir kere daha çağrı yapıldı.
Gelişme ile ilgili olarak İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, twitter hesabından : “Tarihi yıkmak için bu kadar hevesli olan bakanlıklara yeniden çağrı yapıyoruz. Kurul kararı yanlıştır, yetkisizdir. Yeniden durdurmak için bugün tekrar işlem yapacağız. ” uyarısında bulundu.
Gerçekleştirilen bu yıkımla ortadan kaldırılmak istenen yapının, Türk denizcilik tarihi içindeki konumunun ve simgesel anlamının ne olduğunu ve böyle bir girişme neden karşı durmak gerektiği üzerine Em. Amiral Cem Gürdeniz‘in kaleme aldığı yazı önemli bilgiler içeriyor. Bu yazı, bu yıkıma imza atanların belki bugün değil ama yarın toplumun ortak hafızasında ne ile sorumlu tutulacaklarını anlamaları açısından büyük bir uyarı niteliği taşıyor.
Herkesin bu faciayı doğru biçimde değerlendirebilmesi için mutlaka okunması gereken Cem Gürdeniz‘in uyarı niteliğindeki “Haliç ve Kasımpaşa’da Her Geçen Gün Yok Olan Deniz Mirasımız” başlıklı yazısı şöyle:
“28 Ocak 2020 günü öğleden sonra Kasımpaşa meydanında bulunan, Sultan Abdülaziz’in 1868 yılında yaptırdığı tarihi Divanhane (Bahriye Bakanlığı) Karakol Binası, Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı kontrolündeki yol genişletme projesi kapsamında yıktırılmaya başlandı.
Tarihimizi Yıkma Kararı
Yıkım, İstanbul II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 8 Şubat 2019 tarih ve 7132 numaralı kararı gereğince yerine getirilmişti. Aynı karara göre tarihi bina başka bir yerde aslına uygun şekilde inşa edilecekmiş. Söz konusu bina, 24 Nisan 1996 tarih ve 7680 sayılı I numaralı Koruma Kurulu Kararı gereğince birinci grup taşınmaz kültür varlığı olarak kabul edilen 1864 yılında inşa edilmiş olan Divanhanenin avlusundaydı ve aynı zamanda uzun yıllar tarihi divanhanenin Lumbarağzı (giriş kapısı) olarak kullanılmıştı. 11 Nisan 2007 tarihinde ikinci grup taşınmaz kültür varlığı olarak kabul edilmişti. Söz konusu binanın 2 Mayıs 2007 tarihinde yerinde restorasyon ve restitüsyon projelerinin onaylanmasına rağmen 26 Mart 2015 tarihinde özel sektöre devredilen Haliçport projesinden sonra yerinden taşınmasına ve yeniden yapılmasına (rekonstrüksiyon) karar verildi. Yoğun kamuoyu baskısı altında yıkım ancak 6 yıl sonra başlatıldı. Karakolun Kuvay-ı Milliye direnişinde İstanbul’daki mücadeleye de büyük katkısı olmuştu.
Bahriyelinin Yaralanan Hafızası
Kalbi ve ruhu ile bahriyeye bağlı bir denizci olarak bu yıkım kararı, donanma tarihimizin Amiral gemisi olan Haliç bölgesinde yaşanan diğer gelişmeler ile birlikte beni, pek çok bahriyeliyi ve duyarlı vatandaşlarımızı derinden yaraladı. Bunun nedenlerini izah edelim. Osmanlı İmparatorluğu, Cumhuriyet Donanmasına pervanesi dönen tek bir gemi bile devredemedi, ancak geçmişi 1455 yılına uzanan çok zengin tarihi bir miras bıraktı. Bu mirasın ağırlık merkezi Haliç, Tersane-i Amire ve çevresidir. Bu bölgede yıkılan her miras, hafıza kaybı demektir.
Kasımpaşa’nın Bahriye Mirası Yok Ediliyor
Haliç Denizcilik mirasının merkezinde Kasımpaşa, Divanhane ve tersaneler vardır. Geçmişi 17. yüzyıla kadar giden ve bugün beşincisini gördüğümüz Divanhane 1876’dan 1923’e kadar donanmamızın en yüksek komuta merkezine yani Bahriye Nazırlığına ev sahipliği yaptı. Günümüzde de 1961 yılından 2007 yılına kadar Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binası olarak kullanıldı. Daha sonra büyük bir restorasyona girdi. Bina boşaltıldı. Restorasyon kaynağı Deniz Kuvvetlerinin Taşkızak ve Haliç Bölgesinde Büyükşehir Belediyesine devrettiği arazinin karşılığında İBB ile Deniz Kuvvetleri arasında mutabakata varılan Kasımpaşa Protokolü gereğince karşılanacaktı. Ancak aradan geçen 14 yıla rağmen işlem yapılmadı. Bu muhteşem bina 2007 sonrası çürümeye terk edilmiş şekilde durmaktadır. (Hatırlatalım. 2006 protokolü gereğince binanın restorasyon sonucu Deniz Kuvvetlerine iadesi gerekmektedir. Asla bir başka kurum, kuruluş ve gerçek kişiye devredilemez.) Osmanlı tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisi olan 1876 Tersane Konferansının toplandığı ve sonucunda Birinci Meşrutiyet döneminin ilanı ile sonuçlanan sürecin yaşandığı; Osmanlı donanmasının kaderini etkileyen denizlerdeki mücadelelerin yönetildiği bu bina, adeta kaderine terk edilmiş durumdadır. Binada yapısal çöküntüler ve geri dönülmesi zor hasarlar meydana gelmeye başlamıştır. Bu tarihi miras ile ilişkili civar binalar da benzer kederden etkilenmektedir. Yazımın başında belirttiğim bu görkemli binanın giriş kapısını oluşturan 153 yaşındaki karakol binası (sonradan mahkeme ve savcılık binası) yıkılabiliyor. Bina bahriyemizin tarihi mirasından koparılması bir yana, fiziken de ait olduğu, doğduğu yerden koparılıyor.
Bahriye Matbaası Ve Deniz Astsubay Hazırlama Okulu da Deniz Kuvvetlerinden Koparıldı
Aynı akıbet, yıkım kararı olmasa da Karakol binası karşısında yer alan Osmanlı döneminde Bahriye Matbaası olarak görev yapan daha sonra Askeri Mahkemeye devredilen binadan 2020 yılı içinde Deniz Kuvvetlerinin çıkarılmasında yaşandı. Bina Fatih Kaymakamlığına devredildi. Benzer bir kader Beylerbeyinde bulunan Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı binasının bulunduğu Beylerbeyi Sarayı müştemilatı tarihi Astsubay Hazırlama Okulu Komutanlık Binasında da yaşandı. Bu tarihi binamız da 2017 yılında Ulaştırma Bakanlığına devredildi.
Devlet Geleneği Korunmalıdır
Deniz Kuvvetlerinin ve diğer kuvvet komutanlıklarının devraldığı tarihi binaların gelecek nesiller için korunması sorumluluğu, devlet geleneğinin devamını temsil eder. Gelişmiş denizci ülkelerde bu tip oldu bitti kararlar kolay verilmez. Savaşta yenilmiş ve aşağılanmış Almanya ve Japonya gibi ülkelerde bile işgalci muzaffer devletler yenilen bu devletlerin deniz geleneğine saygı duymuşlar ve kültür mirasları ile tarihi binalarına, tarihi gemilerine el sürmemişlerdir. Bugün Japonya’da Mikasa muharebe gemisi müze olarak korunmaktadır. Almanya’da gerek Kiel gerek Flensburg’da Birinci ve İkinci Dünya Savaşında yer almış pek çok bina ve gemi müze olarak korunmaktadır. ABD ve İngiltere’yi saymıyorum bile. Bugün söz konusu ülkelerde 153 yıllık bahriye tarihi ile ilgili bir binanın değil yıkılması, küçük bir değişiklik yapılması gazetelerde manşetlik haber olur. Örneğin, İngiliz kraliyet donanmasının kalbi, Portsmouth’da atar. Trafalgar deniz savaşında (1805) Amiral Nelson’ın hayatını kaybettiği sancak gemisi HMS Victory ile sanayi devriminin ilk ürünü HMS Warrior müze gemileri burada bulunur. İngiliz hükümeti bırakın bu alanda beş yıldızlı otel, AVM ve yeni kilise yapmayı en ufak tadilat bile yapamaz. Çok iyi bilirler ki İngiliz halkı ve Kraliyet Donanması kurum olarak böyle bir şeye izin vermez.
Haliç Denizcilik Mirası 566 Yaşında
Gelelim yazımızın başlığı olan Haliç’teki denizcilik mirasımıza. Haliç Bölgesinde 566 yıllık yaşanmış ve yaşanmakta olan denizcilik mirası bu bölgenin tarihi değerini emsalsizleştirmektedir. Haliç’in kıyılarını ve mahallelerini, özellikle Kasımpaşa’yı dolaşanlar bilir. Burada çoğunluk sokak isimleri ya gemicilik terimi ya da ünlü Türk denizcilerinin ismini taşır. Benzer şekilde bölgedeki camiler, çeşmeler ve anıtlarda deniz kültüründen izler görürsünüz. Çoğunun bir kenarında geleneksel bahriye çıpası vardır. Zira bu bölge 1455 yılından 1928 yılına yani Gölcük tersane ve deniz üssünün kurulmasına kadar Karadeniz, Ege ve Akdeniz’deki donanmanın ve Türk deniz gücünün kalbi oldu. Gölcük sonrası dönemde de Kuzey Deniz Saha Komutanlığı ile Taşkızak Tersanesi Komutanlığı Bahriyenin buradaki temsilcileri oldular. Bahriye ve Kasımpaşa, iç içe geçti.
Türk Denizciliği Haliç’te Doğdu Ve Büyüdü
Haliç kıyılarında 11 Aralık 1454’ten bu yana doklarda Türk çekiçlerinin sesi duyuluyor. 566 yıl, denizcileşme gayreti içinde olan bir devlet için büyük bir mirastır. Haliç’in kuzey kıyılarında gemi yapımı, Fatih Sultan Mehmet ile başladı. Tersane bugünkü sınırlarına Yavuz Sultan Selim döneminde genişledi. Bu dönemde Haliç tersanesi, Camialtı, Taşkızak ve Hasköy kıyılarını kapsayacak şekilde Kâğıthane’ye kadar uzatıldı. 1557 yılında Haliç’te Galata ile Kâğıthane arasında 123 iskele vardı. Kışları burada 250 kadırga karaya çekilerek bakımları yapılırdı. Tersanede ilk kalyon, 1648 yılında inşa edildi. 1770 Çeşme baskını sonrası kan kaybeden bahriyenin toparlanmasına büyük katkı sağlayan Kaptan-ı Derya, Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın, kış mevsiminde dağıtılan donanma kalyoncu personelinin sürekli kalabileceği büyük kalyoncu kışlasını yaptırması ile Osmanlı donanması ilk kez yaz ve kış harekât yeteneğine kavuştu. (Söz konusu kışla halen Kuzey Deniz Saha Komutanlığı karargâh ve destek kıtaları komutanlığı binası olarak kullanılıyor.) 1773 yılından itibaren bugünkü Deniz Harp Okulu ve Teknik Üniversitenin temelini teşkil eden Mühendishane-i Bahri Hümayun ’un da Kasımpaşa’da kurulması ile burası tamamen bir denizcilik merkezine dönüştü. Sultan III. Selim döneminde de tersane ’de ilk taş (kuru) havuz 1799 yılında inşa edildi. Sultan II. Mahmut zamanında da ikinci taş havuz 1825 yılında, ilk ahşap sitimli gemi de 1837 yılında tamamlandı.
Abdülaziz ve 2. Abdülhamit Zıtlığı
1861-1876 arasında hüküm süren Sultan Abdülaziz, denizci ve donanma sever bir kişilikti. Zamanında 1799 yılında yapılan ilk taş havuz büyütüldü. Tersane kendi ürünü ilk çelik ve sitimli gemiyi 1874 yılında tamamladı. II. Abdülhamit donanmayı küçültmeyi ve hatta yok etmeyi tercih ettiğinden ne tersane gelişti ne de yeni gemi inşa edildi. Bu arada, 1886 yılında sadece iki adet Nordenfelt sınıfı denizaltı, Taşkızak tersanesinde monte edildi. Ancak ilk fiili torpido atışından sonra, bu gemilerin gizliliğinden çekinen Sultan iki denizaltıyı İzmit’e gönderdi. Bir daha da geri çağrılmadılar. Tersane-i Amire, 1913 yılında İttihat ve Terakki döneminde üç ayrı idareye bölündü. Hasköy, Şirket-i Hayriye’ye (Şehir Hatları); Taşkızak (Valide Kızağı), Donanmaya ve diğerleri de İnşaat-ı Bahriye-i Osmaniye firmasına devredildi. Haliç Bölgesi mütareke, yani işgal döneminde tarihinin en acı dönemini yaşadı. Gemi ve tersane mezarlığına dönüştü.
Cumhuriyet Dönemi
Kurtuluş Savaşı sonrası Lozan’la İstanbul bölgesi askersizleştirilmiş statüye geçirildiğinden, Taşkızak tersanesindeki askeri olanakların bir bölümü, yeni kurulan Gölcük Tersanesine taşındı. 1936 yılında Montreux Sözleşmesi sonrası, İstanbul eski statüsüne kavuşunca, Donanma, Taşkızak Tersanesini geliştirmeye devam etti. Diğer tersaneler de değişik dönemlerde Seyri Sefain, Şirket-i Hayriye, Fabrikalar ve Havuzlar Müdürlüğü, Deniz Yolları, Denizcilik Bankası, vb. kamu kurum ve kuruluşlarının hizmetinde kaldı. Bu arada 1990’ların başında Deniz Kuvvetleri yeni tersane arayışına girdi. 1999 Marmara depremi sonrasında Gölcük Tersanesinin su üstü gemi inşa kızaklarının yok olması sonucu, Pendik (İstanbul) Tersanesi Deniz Kuvvetlerine devredilince, Taşkızak Tersanesi kapatılarak bu tersaneye taşındı. Böylece 2000 yılında Donanma savaş gemisi onarım/inşaat varlığını Kasımpaşa bölgesinden tamamen çıkarmış oldu. Daha sonraları özelleştirme furyasıyla Hasköy ve Camialtı Tersaneleri de kapatıldı.
Tarihi Mirasımızın Yaşayan Son Kalesi Haliç Tersanesi
Bugün Haliç Tersanesinde çok şükür çekiç sesleri devam ediyor. Şehir Hatları AŞ Genel Müdürlüğünün ilk kadın yönetici Sinem Dedetaş liderliğinde bu tersanemiz başarıdan başarıya koşuyor. Göreve geldiği 2019 yılında ses çıkmayan doklarda bugün şehir hatlarının gemileri onarılıyor. Yeni projelere hayat veriliyor. Halen dünyanın faal olan en eski tersanesi statüsünde Haliç Tersanesinde gemi inşası mutlaka devam etmelidir. Bu haliyle tersane UNESCO’nun korumasını hak etmektedir. Günümüzde dünya çapında UNESCO’nun Endüstriyel Arkeoloji mirası statüsünde olan 28 alan mevcuttur. Bu alanlar arasında Haliç Tersaneler bölgesine en yakın olanlar, Venedik Tersanesi ile Liverpool Deniz Ticaret Şehri sayılabilir. Bugün kara egemen müesses nizam içinde anlaşılmasa bile yarın denizciliğin ve deniz kültür birikiminin önemini anlayacak kişi ve kurumlar devlette öne çıktığında 566 yıldır Haliç’te çekiç sesinin eksik olmamasının ve gemi üretiminin değeri daha iyi anlaşılacaktır. Dünya üzerinde onbinlerce AVM, marina ve lüks oteller vardır ancak 566 yıl gemi inşa eden tersane yoktur. Bu gerçeği görememek ne acı. O nedenle Türkiye’de denize, mavi vatana, denizciliğe gönül veren herkesi, her kesimi Haliç Tersanesinin hayatta kalmaya, nefes almaya, gemi üretmeye devam etmesine destek vermeye davet ediyorum. Bu kapsamda tersanenin aktif olarak korunması için gayret sarf eden Haliç Dayanışması ile Denizcilik ve Tersane Mensupları Derneğine ve Mimari Restorasyon, Kültür Varlıklarını Koruma Derneğine destek olmaya davet ediyorum.
Tarihi Mirasın Yenisi Yapılmaz
Haliç Bölgesinde, 17’nci yüzyılda, sonradan kasra dönüştürülen Aynalıkavak Sarayı; günümüzde beşincisi ayakta kalabilen Divanhane binası; Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın konak alanına yaptırılan eski adı ile Deniz Hastanesi binası; Haliç, Camialtı ve Taşkızak tersanelerindeki tarihi binalar ve taş havuzlar günümüzde geçmişin temsilcileridir. Ancak bugün için Cezayirli Gazi Hasan Paşa Konağı, Aynalıkavak Kasrı ve Haliç Tersanesi hariç saydığım bu değerler tarihi miraslarına hiç de uygun olmayan perişan durumdadırlar. Bir topluluk, ortak tarihi mirasının bilincinde olarak ve onu koruyarak millet olur. Tarihimizin içinden gelip geleceğe uzanan 566 yıllık denizcilik mirasımızı gelecek kuşaklara mutlaka aktarmalıyız. Unutmayalım uygarlık denizde ve kıyıda başlar. Dünyanın en değerli coğrafyasında 566 yıllık denizcilik mirası ve geleneği, rant uğruna yok edilmemeli, yol geçecek diye 153 yıllık miras bilinçsizce harcanmamalıdır. Deniz Kuvvetlerimiz, Cumhuriyet Döneminde kendisine kurumsal olarak emanet edilen tarihi mirası geçmiş nesillerden aldığı gibi gelecek nesillere devretme sorumluluğunun bilincinde olmalıdır. Batan bir savaş gemisinin yenisini 4 yılda yapabiliriz ama yok edilen tarihi miras sonsuza dek kaybedilir. Yerine koyulamaz.
Deniz Kuvvetlerinin maalesef yitirdiği ya da yitirme riski olan tarihi mirasın (Taşkızak alanındaki tarihi yapılar, Divanhane Binası, Kasımpaşa Bahriye Matbaası, Deniz Hastanesi, Divanhane Karakol Binası, Beylerbeyi Astsubay Hazırlama Okulu) yarattığı psikososyal tahribat büyüktür. Benzer kayıplar yaşanmamalıdır. En gelişmiş demokrasilerde yani askeri güç üzerinde sivil kontrolün en yüksek olduğu devletlerde askeri tarihi miras kıskançlıkla korunur. Sivil otorite ben milli iradeyim ne istersem yaparım demez. Tarih ve kültür rant uğruna, egemen güçlerin çıkarlarına kurban edilmez. Zira tarihsel miras devletin sürekliliğini temsil eder. Hükümetler, yöneticiler gelir geçer. Devlet bakidir.“
(Kaynak: sozcu.com.tr)