Gökçen Erkılıç “Bu bir Çizgi Değildir” Başlıklı Yazısında, Dünya Denizlerinde ve “Kıyı”da İnsan Etkinliklerini Betimleyen “Çizgi”yi İrdeliyor
Mimar Gökçen Erkılıç tarafından “manifold.press” için kalem alınan “Bu Bir Çizgi Değildir” başlıklı yazı, Türk denizcilik kültürünü ülkemizde yapılandırırken, kuramsal bağlamda çoğunlukla gözden kaçırılan bir konuyu ele alıyor.
Erkılıç, yazısında “Kıyı çizgileri bütünüyle doğal denemeyecek kadar beşeri, beşeri denemeyecek kadar doğal hatlar” diye tanımladığı, uygarlıkla doğrudan ilişkili bu “Kıyı Çizgisini” geçmişteki ve günümüzün yeni koşullarına bağlı olarak kazandığı yeni anlamı, geniş bir açıdan ele alarak, irdeliyor.
BU BİR ÇİZGİ DEĞİLDİR
Gökçen Erkılıç – 30/01/2021
Kıyı çizgilerinin ekolojisinin her şeyi bir anda düşünmeye meyilli kişiler için rahatlatıcı bir özelliği var: içerisine “her şeyin teorisini” sığdırabilirsiniz. Yerleşimler ve kentleşme, projeler, altyapılar, ticaret ağları, güç peyzajları, su habitatları, jeopolitik durumlar, denizcilik, lojistik sistemler, emek örgütlenmeleri, keşifler, haritalar veya en basitinden su kıyısı manzaraları… Ben de İstanbul’un kentsel coğrafyası ve tarihinin oluşumu içerisinde bu dünyalara ait elemanlardan oluşan bir çeşit sözlükçe oluşturmuştum. Böylelikle kıyı çizgileri alışageldiğimiz görüntülerinin ardında insanın dünyada “var olma” durumlarına değebiliyordu.
Kıyı çizgileri ilişkisel coğrafyaları, su ve karanın arasında kalanları ve bu iki dünya arasında pek de sabit olmayan akışlarla şekillenen peyzajları, mekânları, coğrafyaları çevreliyordu. Bu durumlar hem bütün gezegene dair bir durumla –mesela “iklim”– hem de yanına gidip şöylece bakadurduğunuz bir “an” ile ilgili olabiliyor. Yine de niyetim her şeyin teorisini bu cılız çizgiye yüklemek değil. Kelimeler ve çizgiler arasındaki dünyayı bir kez karıştırdıktan sonra, geriye bu hatları takip etmek dışında yapacak çok az şey kalıyor.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.
Yazar Hakkında
1988 doğumlu olan yazar, Mimarlık öğrenimini Ortadoğu Teknik Üniversitesi‘nde gerçekleştirdi. Doktorasını İstanbul Teknik Üniversitesi‘nde “Bu Bir Çizgi Değildir: İstanbul Kıyısının Eleştirel Hatlarının Çizimi” (2019) başlıklı doktora tezi ile tamamladı.
Erkılıç’ın ; “Kıyı Kenar Çizgisi: Koruma ve Kentsel Coğrafya Arasında İstanbul Kıyısının Değişimleri Üzerine Haritalar“, “İstanbul’un Su Kıyısı Çizgisi Üzerine Kartografik Bir Okuma / A Cartographic Reading for the Coastline of Istanbul“, “Towards A Critical delineation of waterfront: Aerial photographs as evidence and record in Istanbul“, “Contouring The Water And Land In Istanbul, Towards A Planetary Consciousness: Designing The Water And Land Contour In Istanbul” başlıklı yazıları bulunuyor.
Croxatto & Opazo Mimarlık Ofisi Tarafından Güney Pasifik Okyanusunun Kıyısında Tasarlanan Küçük Evler, Kullanıcıların, Okyanusun Kıyısındaki Bir Yaşamın Tüm Yönlerini Deneyimlemesine Olanak Veriyor
Croxatto & Opazo mimarlık ofisi tarafından Güney Pasifik Okyanusunun kıyısında, coğrafi konumun verdiği tüm olanaklardan yararlanılarak tasarlanan iki küçük konaklama birimi, aynı zamanda içinde konumlandırıldığı kıyı ekosistemine saygılı malzeme seçimi ile kullanıcıların, okyanusun kıyısındaki bir yaşamın tüm yönlerini deneyimlemesine olanak veriyor.
Yapı, Şili‘nin O’Higgins Bölgesindeki bir kıyı köyü olan Matanzas‘ta konumlu bulunuyor. ‘La Tagua’ ve ‘La Loica’ olarak her birine ayrı adlar verilen bu iki ev, birbirinden farklı kotlarda konumladıkları eğimli yamaç üzerinden, eşsiz bir okyanus görünümü sunuyor.
.
.
,
Her bir evin iç oylumlarda iki kat bulunuyor. Yaşam alanı, yemek alanı, mutfak ve ıslak hacim-banyo giriş katında yer alırken; dik bir eğime sahip olan bir ahşap merdiven aracılığıyla; yatak odasını ve diğer yardımcı işlevleri içeren ikinci kata ulaşılıyor. Cephelerdeki büyük pencere açıklıkları; kıyının, okyanusun ve giderek ufuk çizgisinin etkileyici görünümünü iç oyluma taşıyor. Kulübelerin teraslarına açılan büyük boyutlu kapılar, bu oylumları iç oylumlara bağlıyor. Bir tasarım stratejisi olarak kuzey yönüne doğru konumlandırılan bu teraslar, rüzgara karşı bir koruma sağlıyor.
Fiziksel ve mekanik koşullara dayanım özellikleri yüksek olan meşe ağacı, bu yapıda ahşap üst yüzey işlemlerinden geçmemiş/işlememiş bir dokuya sahip olarak ve geri dönüştürülmüş olarak kullanılıyor. Böyle bir gerecin seçilmesinin ana nedenlerinden biri, yapı bileşenlerinin, uzun bir süreç içinde okyanusun neden olacağı paslanma-çürümeye karşı olan dayanıklılığı sağlamak iken; diğer neden, yapıların içinde bulundukları doğal dokuyla uyumlu olması.
Yapıların iç oylumlarında, malzeme ve donatılarda sınırlı bir renk ve doku kullanımı bulunuyor. Çoğunlukla sıcak, içe dönük ve geniş bir algı yaratması amacıyla kullanılan açık renkli ahşaptan iç oylumda tavan, zemin ve düşey yüzeylerde doku ve renk amacıyla yararlanılırken, diğer donatılarda siyah boya ve mobilya ve tekstillerde ise ahşabın rengine yakın tonlar kullanılıyor.
(Kaynak: designboom.com, croxattoyopazo.cl)
“Yalova Kıyıları Antik Liman ve Sualtı Yüzey Araştırması” Çerçevesinde Batık Kibatos Kalesi’nde Sualtı Arkeoloji Çalışmaları Sürdürülüyor
Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Yalova’nın Altınova ilçesi Hersek bölgesinde inşa edilen batık Kibatos kalesinde “Yalova Kıyıları Antik Liman ve Sualtı Yüzey Araştırması” çalışmaları sürdürülüyor.
Kluni tarikatının Balkanlar’da ve Türkiye’deki tek kültür mirası olan Kibatos Manastırına bir dönem ev sahipliği yapan ve günümüzde Marmara Denizinin 3 metre altında olduğu 2019 yılında belirlenen savunma yapısının, Kuzey Anadolu fay hattında gerçekleşmiş şiddetli bir deprem sonucunda sular altında kaldığı düşünülüyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığının izni, Türk Tarih Kurumunun desteği ve Altınova Belediyesinin sponsorluğunda Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Sualtı Arkeolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Serkan Gündüz başkanlığındaki ekibin çalışmalarında önemli bulgulara ulaşıldı.
Kibatos Kalesi, Hasting Savaşı’nın ardından Bizans İmparatorluğu’na Sığınan Sakson askerleri için yapıldı
Araştırmalarında, 4. yüzyıldan 12. yüzyıla kadar farklı dönemlere tarihlenen buluntulara ulaşıldığını bildiren Gündüz, şöyle devam etti: “Kibatos Kalesi, İmparator Alexius’un Nikomedia Körfezi’ne inşa ettirdiği küçük bir kaledir. Bu kalenin, Hasting Savaşı’ndan sonra Bizans İmparatorluğu’na göç eden Saxon askeri için yapılan Kibatos Kalesi olduğu birçok araştırmacı tarafından desteklenmektedir. Latin kroniklerince ‘Civetot’, Anna Komnena’ya göre ‘Kibatos’ olarak adlandırılan bu kale, tarihte önemli olaylara sahne olmuştur.
Bunlardan en önemlisi Türk tarihinde çok bilinmeyen fakat Anadolu Selçuklu Devleti’nin Haçlılara karşı kazandığı ilk muharebedir. 1096 yılında Civetot Kalesi ve etrafına yerleşen Haçlı Ordusu, Anadolu Selçuklularına yenilir. 1. Haçlı Seferi’nden sonra burada şehit olanların anısına bir şehitlik inşa edilmiş ve merkezi Fransa’da bulunan Kluni tarikatına bağlı manastır olarak kullanılmaya başlanmıştır.“
Kibatos Kalesi Latinler ve Bizanslılar Arasında Gerçekleşen Deniz Savaşında Zarar Gördü
Gündüz, yapılan sur duvarları ile kaleye dönüştürülmeye çalışılan manastırın, 1204’te İstanbul’un Latinler tarafından işgali üzerine Latin şövalyelerin kullanımına verildiğini söyledi.
Sur yapıları tamamlanmamışken, Latinler ve Bizanslılar arasında yaşanan deniz savaşında zarar gören kalede bulunan değerli eşyaların İstanbul’a taşındığını anlatan Gündüz, kale yapısının sular altında kalmasıyla ilgili olarak; “Tam olarak batış tarihi bilinmese de Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda gerçekleşmiş şiddetli bir deprem sonucunda sular altında kaldığı düşünülmektedir. Yapılacak çalışmalar, bu kalıntılar ile Civetot Kalesi’nin bağlantısının daha net ortaya konulması için oldukça önemlidir.” dedi.
Kale, Kluni Tarikatının Balkanlar’da ve Türkiye’de Bilinen Tek Kültür Mirası
Dr. Serkan Gündüz, bu kalenin, Klunilerin Avrupa kültür mirası için büyük öneme sahip olduğunu vurguladı.
Gündüz, sözlerini şöyle tamamladı: “2018’den beri Avrupa Kluni Sitleri Federasyonu, Kluni’ye ait kültürel ve doğal alanları UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne dahil etmek için yoğun çalışmalar yürütmektedir. Kluni tarikatının kültürel mirası İngiltere, Fransa gibi Batı Avrupa’da yoğunlaşmaktadır. 1800 farklı merkeze sahip Kluni tarikatının Balkanlar’da ve Türkiye’de bilinen tek kültür mirası Kibatos manastırıdır. Avrupa ile Anadolu arasında bir kültür köprüsü oluşturması bakımından önemlidir. Yapılacak kazı çalışmalarıyla su altında tespit edilen kültür varlıklarının Civetot manastırına ait olduğu tescillendikten sonra Kluni merkezleri kültür rotası içinde yerini alarak bölge turizmine katkı sağlayacaktır.” dedi.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Söz Ettiği İskele
“Yalova Kıyıları Antik Liman ve Sualtı Yüzey Araştırması” çerçevesinde sürdürülen çalışmalarda ayrıca Altınova kıyı şeridinde iki ayrı noktada su altında arkeolojik buluntular belirlendiğini anımsatan Gündüz, “Evliya Çelebi’nin de bahsettiği bir iskele ve deniz feneri olduğu düşünülen yapı kalıntısının yanı sıra, su altında bir de yapı grubu tespit edilmiştir. Yazılı kaynaklardan, Bizans döneminden Osmanlı’nın son dönemine kadar kullanıldığını öğrendiğimiz iskele ve deniz feneri, bölgenin Osmanlı dönemindeki önemine ışık tutmaktadır. Evliya Çelebi de Seyahatname’sinde bu iskeleden karaya indiğini belirtmektedir.” dedi.
Gündüz, bölgede belirlenen bir diğer su altı kültür mirasının ise; Limnae Antik Kenti olduğunun düşünüldüğünü belirtti.
(Kaynak: aa.com.tr, görsel: ntv.com.tr)
Jason deCaires Taylor’un Okyanusların Karşıt Yönlerine Gönderme Yapan Sualtı Yontuları, Yerel Halktan da İzler Taşıyor
Yontu sanatçısı Jason deCaires Taylor’un, Fransa’nın Cannes kenti açıklarında bulunan Sainte Marguerite adasının güneyindeki Cannes Sualtı Müzesi için hazırlamış olduğu yontular, sualtına yerleştirilerek, ziyaret hazır duruma getirildi.
Adanın yerel tarihinden ve burada yaşayan insanlardan izler taşıyan yontular, aynı zamanda okyanusların iki yönlü karşıt doğasına da göndermede bulunuyor.
Daha önce, Maldivler‘de, Kuzey Atlas Okyanusu‘nda bulunan İspanya‘ya bağlı Lanzarote adasında, Londra‘daki Thames Irmağında, Avustralya – Queensland‘de, Meksika – Cancun‘da ve Bahama – Nassau Adasında sualtı için yontular gerçekleştiren sanatçının Cannes‘daki bu çalışması, Akdeniz sularında gerçekleştirdiği ilk sualtı yerleştirmesi…Cannes Belediyesi‘nin desteği ve Cannes Valisinin David Lisnard‘ın isteği üzerine başlanılan yontuların üretim süreci dört yıl sürdü.
01 Şubat 2021 tarihinde açılan sualtı müzesi, altı metre boyunda, bir ton ağırlığında altı adet üç boyutlu kütleye sahip yüz yontularından oluşuyor. Denizden yüzeyinden iki ile üç metre arasında değişen bir derinliğe yerleştirilen ve kıyıya yakın bir noktaya konumlandırılan yontular, Sainte Marguerite adasının koruma altındaki güney bölümüne Posedonya deniz çayırlarının arasına, beyaz kumları üzerinde konumlandırıldı. Taylor, ayrıca sualtı faunasını ve florasını cezbedebilmek için yontularını Ph nötr gereçlerle gerçekleştirdi.
Taylor, bu yontularda betimlenen yüzlerin yerel halktan farklı yaş ve farklı meslek gruplarından insanlara ait olduğunu belirtiyor. Örneğin, sualtındaki bu yontulardan birinde 80 yaşındaki bir balıkçının yüzünün yarısı ile 9 yaşındaki bir ilkokul öğrencisinin yüzünün yarısı aynı kütle içinde bir araya getirilerek, bir insan başını betimleyen tek bir kütle oluşturulmuş. Bu masklar aynı zamanda “Demir Maskeli Adam”ın hapsedildiği Sainte Marguerite adasının tarihine de bir gönderme yapıyor.
İki bölümden oluşan bu yüz yontuları, aynı zamanda okyanusun iki karşıt yönünü de anlatıyor. Yüzün bir yan okyanusların sahip olduğu gücü ve dayanıklılığı diğer yanı ise; kırılganlığını ve zayıflığını gösteriyor. Yaptığı iş ile; algıları, kırılgan bir biyosfer olan ve bu nedenle korunmaya gereksinimi olan denizlere dikkat çekmeyi amaçlayan Taylor, “Karadan baktığımızda denizin yüzeyinde ya sükuneti ve durgunluğu ya da gücü ve görkemi görürüz.” diyerek sözlerini sürdürüyor: “Aslında bu denizin takındığı bir tür maske. Yüzeyin altında, yıllara yayılan insan etkinlikleri sonucu olarak günden güne azalan ve kirlenen, son derece kırılgan ve hassas dengeler üzerinde duran bir doğal dizge var.” diyor.
Yontular, daha önceden kullanım dışı olan deniz dibi altyapılarının bulunduğu bir alanda konumlu. Projenin önemli bir bölümünü de; bu alandan, deniz çöplerinin, eski makinaların ve boru hatlarına ait donatıların kaldırılarak temizlenmesi oluşturdu.
Yerleşke, buraya gelmek isteyen tekneleri buradan uzak tutmak için bir kordonla çevrelendi. Böylece tekne çapalarının deniz çayırlarına zarar vermesini önlemek amaçlandığı gibi, dalgıçların ve şnorkel ile dalarak burayı görmek isteyenlerin güven içinde burayı ziyaret edebilmeleri de amaçlanıyor.
(Kaynak: designboom)
TRT 1’de Yayınlanacak Olan “Bir Zamanlar Kıbrıs” Dizisi, Kıbrıs Türklerinin Varolma Mücadelesini Konu Alıyor
Kıbrıs Türklerinin varoluş mücadelesini anlatacak olan ve gerçek olayları konu alan “Bir Zamanlar Kıbrıs” dizisi, adadaki şiddet olaylarının ve baskının artmaya başladığı 1963 yılını konu alıyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) çekimleri süren yapım, TRT 1’de yayınlanacak.
Senaryosunu Emre Özdür ve Başar Başaran‘ın kaleme aldığı, yapımcılığını TMC Film adına Erol Avcı‘nın gerçekleştirdiği yapımın yönetmenliğini Hakan İnan‘ın üstleniyor. Dizi aynı zamanda tamamı Kıbrıs‘ta çekilerek ulusal bir kanalda yayınlanacak “ilk dizi” olma özelliğini taşıyor.
Kıbrıs Türklerinin ulusal önderi Rauf Denktaş‘ın da yaşam bulduğu dizinin konusu kısaca şöyle:
“1963, Kıbrıs’ta Türkler ve Rumlar yan yana sorunsuzca yaşamaktadır. Adanın güzel coğrafyasında neşeli yaşamlarını sürdüren sakız tüccarı Dereli ailesi, ‘Kanlı Noel’ olarak bilinen olayların başlaması ile diğer Türk aileler gibi saldırıya uğrar.
Birbirlerinden ayrı düşen aile üyeleri, kasabalarından sürülüp zorunlu bir göçe başlarken ailenin başındaki ‘Kemal Dereli’ (Ahmet Kural), kendi ailesinin de içinde bulunduğu, göç için yollara düşen, binlerce Türk’ün önderi haline gelir. Kıbrıs’ta yaşam mücadelesi sürerken Türkiye’den adaya gizli görevle yollanan ‘Ankaralı’ (Serkan Çayoğlu) ise Lefkoşa’da olayların gidişini değiştirir.
Adada gizli kahramana dönüşen ‘Ankaralı’ ve ayrı düştüğü nişanlısının hasretle ve yaşamda kalma mücadelesi ile harmanlanan aşkı da Dereli ailesinin öyküsü ile iç içe geçer.”
Oyuncu Kadrosu
Dizide sakız tüccarı “Kemal Dereli” karakterini Ahmet Kural, eşi “İnci”yi Pelin Karahan, Türkiye‘den adaya gizli görevle gelen “Ankaralı” karakterini Serkan Çayoğlu, nişanlısını ise Gülper Özdemir canlandırıyor.
Rum komutan “Samson”u Tayanç Ayaydın, Kurucu Cumhurbaşkanı “Rauf Denktaş”ı ise Devrim Saltoğlu oynayacak.
Dizinin kadrosunda ayrıca Hasan Küçükçetin, Miray Akay, Deniz Baytaş, Ahmet Sömers, Hakan Güner, Nebil Sayın, Emre Törün ve Bade Arazlı yer alıyor.
(Kaynak: trthaber.com)
Sotheby’s Tarafından Düzenlenen Açık Arttırmada “Guardi”nin ve “Turner”ın Yapıtları Öngörülenin Üzerinde Değerlerden Alıcı Buldu
Sotheby’s müzayede evi tarafından New York’ta düzenlenen açık artırmada, J.M.W.Turner’ın “Lucerne Gölü’nde Alacakaranlık” ve Francesco Guardi’nin “Buccintoro’nun S. Nicolò di Lido’dan Dönüşü” adlı yapıtları öngörülen rakamların üzerinde alıcı buldu.
Amerikalı koleksiyonlerin yüksek fiyat önerileri ile baskın oldukları Sotheby’s müzayedevinin açık arttırmasında; Anthony van Dyck, J.M.W. Turner, William Blake, Francois Boucher, Guercino, Francesco Guardi, Genç Jan Brueghel, Hendrick Goltzius, Hendrick Avercamp, Taddeo Zuccaro, Giovani Battista Tiepolo ve Corrado Giquinto‘nun yapıtları yer aldı.
Daha önce İsviçre’li hayrıseverler Guy ve Myriam Ullens‘in kolleksiyonunda yer alan Joseph Mallord William Turner‘ın suluboya “Lucerne Gölü’nde Alacakaranlık” başlıklı yapıtı, 700.000 – 900.000 dolar arasındaki satış öngörüsünü, beklentinin üzerinde aşarak; ABD’li bir koleksiyonere, 1.290.500 dolara satıldı.
Öte yandan, İtalya sanatçı Francesco Guardi‘nin Venedik’teki Büyük Kanal ağzında toplanmış sandalları ve gemileri, kahverengi lavi tekniği ve siyah tebeşir kullanarak betimlediği, “Buccintoro’nun S. Nicolò di Lido’dan Dönüşü”, ABD’den adı açıklanmayan bir kuruluşa satıldı. Açık arttırma öncesinde 600.000 ve 800.000 dolar arasında bir satış öngörüsünde bulunulan lavi, 1.230.000 dolara satıldı.
En son 1920 yılında satışa çıkarılan yapıt, Guardi‘nin günümüze kadar gelebilmiş en büyük ölçekli ve ayrıntılı desenlerinden biri. Ayrıca yapıt, J. Paul Getty Müzesi‘nde, Metropolitan Sanat Müzesi‘nde ve Harvard Fogg Sanat Müzesi‘nde bulunan, sanatçının aynı eskiz defterinin sayfalarına ait diğer desenlerle kıyaslanabilir bir değere sahip.
(Kaynaklar: artnews.com, sothebys.com)
Kadın Balıkçılara Özel İlk Balıkçı Barınağı Ordu’da Kuruluyor
Yaklaşık 3 bin kadın balıkçının bulunduğu Türkiye’de, “Kadın Reisler”e özel ilk balıkçı barınağı Ordu’nun Perşembe ilçesinde kuruluyor.
Ülkemizde yaklaşık 500 balıkçı kooperatifinde 3 bin civarında kadın balıkçı bulunuyor. Karadeniz bölgesinde yaklaşık 100 kadın balıkçı olduğu tahmin edilirken; Ordu‘da 25-30 kadın reis bulunuyor. Eşlerinin ya da çocuklarının varolan barınak yetersizliği ve balığın azalması sorunu nedeniyle İstanbul‘daki, Romanya‘daki ve Moritanya‘daki balıkçı teknelerinde tayfalık yapan bu kadınlar, boş kalan teknelerle denize açılarak ekonomik döngüye katkı sağlıyor.
Balıkçılığın anneden kıza geçtiği köylerde, kadın balıkçılar denize; “Ayşe Reis”, “Güllü Reis” ya da “Fadime Reis” adlarını verdikleri tekneleriyle açılıyor.
Ordu Büyükşehir Belediyesi, Ordu Kent Konseyi‘nden Zeki Özel‘in önerisiyle gündeme gelen kadın balıkçı barınağı soruna yönelik olarak; Perşembe ilçesi Medreseönü mevkiinde bulunan “Okçulu”, “Kovanlı”, “Büyükağız” köylerindeki 25-30 kadın balıkçının kullandığı “Okçulu Balıkçı Barınağı” için dönüşüm projesi başlatma kararı aldı.
Kurulacak kadın balıkçı barınağının Türkiye‘de bir ilk olacağını söyleyen Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Hilmi Güler, böylece kadınların aile ve ülke ekonomisine katkılarının artacağını belirtti. Dr. Güler, projenin içeriğini şöyle aktarıyor: “Barınağın çevre düzenlemesini ve fiziki şartlarının iyileştirilmesini yapacağız. Denize kolay ve güvenli açılmalarını sağlarken, karadaki konforlarını sağlayacağız. Hem marina hem de tekne inşa yeri olmasını hedeflerken, kadınların hayalini gerçekleştireceğiz. Önceden yaptığımız mendirek artık ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Barınak inşaatı için Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile görüşüyoruz. Öncelikle kadın reislerin ihtiyacı doğrultusunda hayalini kurdukları balıkçı barınağını yapacağız. İki yıl sonra ilk kadın balıkçı barınağı hizmete girecek.“
Okçulu köyündeki derme çatma barınaktan denize açılan Güllü Akbaş (75) “15 yaşında gelin geldiğimden beri denizdeyim. Önceleri eşime ve oğullarıma yardım için çıkıyordum. 30 yıl önce fırtınada kalan teknemiz sığınacak liman bulamadı ve kızım Gülistan denizde boğuldu. Şimdi kızım ve damadımla yine denizdeyim. Güvenilir bir liman yaparlarsa torunlarımız bile balıkçılık yapar” dedi.
42 yıldır balıkçılık yapan Necla Yar ise, “17 yaşında Fatsa’dan gelin geldim. Kalkan balığını teknede ilk gördüğümde çok korktum. Avlanmak için açığa gidiyoruz ama fırtına çıkınca sığınacak barınak ya da liman bulamıyoruz. Kocam teknelerini sattı, İstanbul’da balıkçılık yapmaya başladı” dedi.
Sabire Yar, “23 yıldır denizdeyim. Önceleri eşime yardıma gidiyordum. Şimdi ise ağları denize ben bırakıyorum. İhtiyacımız düzenli bir barınak. Kar yağarken ellerim ağlarda donuyor ve ağlıyorum” diye konuştu.
Sığınacak liman bulamadıkları için iki kayık sattıklarını söyleyen Nuray Akkaya da, “İstediğimiz tesis yapılırsa kendi balığımızı yakalar ve satarız. Ben tek başıma çocuklarıma bakıyorum ve tek işim balıkçılık. Denize çıkmaktan korkmuyoruz ama sığınacak limanımız yok. Bu müjde bizi umutlandırdı” dedi.
Necla Yazıcı, “Başka geliri olmayan ve hayata tutunmaya çalışan balıkçı kadınlarımız, Karadeniz’in hırçın sularında mücadele ediyor. Derme-çatma ilkel barınağın modernleşmesi onlara güven verir. Beni çok heyecanlandıran bu proje dünyaya örnek olacak” diye konuştu.
(Kaynak: milliyet.com)
İBB KUDEP Tarafından Durdurulan Divanhane (Bahriye Bakanlığı) Karakol Binası’nın Yıkımı Yeniden Başlatıldı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin girişimiyle yıkımı durdurulan Divanhane (Bahriye Bakanlığı) Karakol Binası’nın yıkımı, yeniden başlatıldı.
İstanbul Kasımpaşa‘da bulunan Divanhane Eski Karakol binasının duvarlarının yol genişletme projesi için tepkiye neden olmuştu. Koruma Kurulu onayıyla yapılan yıkım çalışmasıyla ilgili olarak yapılan ihbarlar üzerine İBB KUDEB, olay yerine giderek tutanak tutmuş ve Divanhane’deki çalışma durdurulmuştu. Ancak yıkım çalışmaları yeniden başlatıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkımın durdurulması için bir kere daha çağrı yapıldı.
Gelişme ile ilgili olarak İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, twitter hesabından : “Tarihi yıkmak için bu kadar hevesli olan bakanlıklara yeniden çağrı yapıyoruz. Kurul kararı yanlıştır, yetkisizdir. Yeniden durdurmak için bugün tekrar işlem yapacağız. ” uyarısında bulundu.
Gerçekleştirilen bu yıkımla ortadan kaldırılmak istenen yapının, Türk denizcilik tarihi içindeki konumunun ve simgesel anlamının ne olduğunu ve böyle bir girişme neden karşı durmak gerektiği üzerine Em. Amiral Cem Gürdeniz‘in kaleme aldığı yazı önemli bilgiler içeriyor. Bu yazı, bu yıkıma imza atanların belki bugün değil ama yarın toplumun ortak hafızasında ne ile sorumlu tutulacaklarını anlamaları açısından büyük bir uyarı niteliği taşıyor.
Herkesin bu faciayı doğru biçimde değerlendirebilmesi için mutlaka okunması gereken Cem Gürdeniz‘in uyarı niteliğindeki “Haliç ve Kasımpaşa’da Her Geçen Gün Yok Olan Deniz Mirasımız” başlıklı yazısı şöyle:
“28 Ocak 2020 günü öğleden sonra Kasımpaşa meydanında bulunan, Sultan Abdülaziz’in 1868 yılında yaptırdığı tarihi Divanhane (Bahriye Bakanlığı) Karakol Binası, Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı kontrolündeki yol genişletme projesi kapsamında yıktırılmaya başlandı.
Tarihimizi Yıkma Kararı
Yıkım, İstanbul II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 8 Şubat 2019 tarih ve 7132 numaralı kararı gereğince yerine getirilmişti. Aynı karara göre tarihi bina başka bir yerde aslına uygun şekilde inşa edilecekmiş. Söz konusu bina, 24 Nisan 1996 tarih ve 7680 sayılı I numaralı Koruma Kurulu Kararı gereğince birinci grup taşınmaz kültür varlığı olarak kabul edilen 1864 yılında inşa edilmiş olan Divanhanenin avlusundaydı ve aynı zamanda uzun yıllar tarihi divanhanenin Lumbarağzı (giriş kapısı) olarak kullanılmıştı. 11 Nisan 2007 tarihinde ikinci grup taşınmaz kültür varlığı olarak kabul edilmişti. Söz konusu binanın 2 Mayıs 2007 tarihinde yerinde restorasyon ve restitüsyon projelerinin onaylanmasına rağmen 26 Mart 2015 tarihinde özel sektöre devredilen Haliçport projesinden sonra yerinden taşınmasına ve yeniden yapılmasına (rekonstrüksiyon) karar verildi. Yoğun kamuoyu baskısı altında yıkım ancak 6 yıl sonra başlatıldı. Karakolun Kuvay-ı Milliye direnişinde İstanbul’daki mücadeleye de büyük katkısı olmuştu.
Bahriyelinin Yaralanan Hafızası
Kalbi ve ruhu ile bahriyeye bağlı bir denizci olarak bu yıkım kararı, donanma tarihimizin Amiral gemisi olan Haliç bölgesinde yaşanan diğer gelişmeler ile birlikte beni, pek çok bahriyeliyi ve duyarlı vatandaşlarımızı derinden yaraladı. Bunun nedenlerini izah edelim. Osmanlı İmparatorluğu, Cumhuriyet Donanmasına pervanesi dönen tek bir gemi bile devredemedi, ancak geçmişi 1455 yılına uzanan çok zengin tarihi bir miras bıraktı. Bu mirasın ağırlık merkezi Haliç, Tersane-i Amire ve çevresidir. Bu bölgede yıkılan her miras, hafıza kaybı demektir.
Kasımpaşa’nın Bahriye Mirası Yok Ediliyor
Haliç Denizcilik mirasının merkezinde Kasımpaşa, Divanhane ve tersaneler vardır. Geçmişi 17. yüzyıla kadar giden ve bugün beşincisini gördüğümüz Divanhane 1876’dan 1923’e kadar donanmamızın en yüksek komuta merkezine yani Bahriye Nazırlığına ev sahipliği yaptı. Günümüzde de 1961 yılından 2007 yılına kadar Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binası olarak kullanıldı. Daha sonra büyük bir restorasyona girdi. Bina boşaltıldı. Restorasyon kaynağı Deniz Kuvvetlerinin Taşkızak ve Haliç Bölgesinde Büyükşehir Belediyesine devrettiği arazinin karşılığında İBB ile Deniz Kuvvetleri arasında mutabakata varılan Kasımpaşa Protokolü gereğince karşılanacaktı. Ancak aradan geçen 14 yıla rağmen işlem yapılmadı. Bu muhteşem bina 2007 sonrası çürümeye terk edilmiş şekilde durmaktadır. (Hatırlatalım. 2006 protokolü gereğince binanın restorasyon sonucu Deniz Kuvvetlerine iadesi gerekmektedir. Asla bir başka kurum, kuruluş ve gerçek kişiye devredilemez.) Osmanlı tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisi olan 1876 Tersane Konferansının toplandığı ve sonucunda Birinci Meşrutiyet döneminin ilanı ile sonuçlanan sürecin yaşandığı; Osmanlı donanmasının kaderini etkileyen denizlerdeki mücadelelerin yönetildiği bu bina, adeta kaderine terk edilmiş durumdadır. Binada yapısal çöküntüler ve geri dönülmesi zor hasarlar meydana gelmeye başlamıştır. Bu tarihi miras ile ilişkili civar binalar da benzer kederden etkilenmektedir. Yazımın başında belirttiğim bu görkemli binanın giriş kapısını oluşturan 153 yaşındaki karakol binası (sonradan mahkeme ve savcılık binası) yıkılabiliyor. Bina bahriyemizin tarihi mirasından koparılması bir yana, fiziken de ait olduğu, doğduğu yerden koparılıyor.
Bahriye Matbaası Ve Deniz Astsubay Hazırlama Okulu da Deniz Kuvvetlerinden Koparıldı
Aynı akıbet, yıkım kararı olmasa da Karakol binası karşısında yer alan Osmanlı döneminde Bahriye Matbaası olarak görev yapan daha sonra Askeri Mahkemeye devredilen binadan 2020 yılı içinde Deniz Kuvvetlerinin çıkarılmasında yaşandı. Bina Fatih Kaymakamlığına devredildi. Benzer bir kader Beylerbeyinde bulunan Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı binasının bulunduğu Beylerbeyi Sarayı müştemilatı tarihi Astsubay Hazırlama Okulu Komutanlık Binasında da yaşandı. Bu tarihi binamız da 2017 yılında Ulaştırma Bakanlığına devredildi.
Devlet Geleneği Korunmalıdır
Deniz Kuvvetlerinin ve diğer kuvvet komutanlıklarının devraldığı tarihi binaların gelecek nesiller için korunması sorumluluğu, devlet geleneğinin devamını temsil eder. Gelişmiş denizci ülkelerde bu tip oldu bitti kararlar kolay verilmez. Savaşta yenilmiş ve aşağılanmış Almanya ve Japonya gibi ülkelerde bile işgalci muzaffer devletler yenilen bu devletlerin deniz geleneğine saygı duymuşlar ve kültür mirasları ile tarihi binalarına, tarihi gemilerine el sürmemişlerdir. Bugün Japonya’da Mikasa muharebe gemisi müze olarak korunmaktadır. Almanya’da gerek Kiel gerek Flensburg’da Birinci ve İkinci Dünya Savaşında yer almış pek çok bina ve gemi müze olarak korunmaktadır. ABD ve İngiltere’yi saymıyorum bile. Bugün söz konusu ülkelerde 153 yıllık bahriye tarihi ile ilgili bir binanın değil yıkılması, küçük bir değişiklik yapılması gazetelerde manşetlik haber olur. Örneğin, İngiliz kraliyet donanmasının kalbi, Portsmouth’da atar. Trafalgar deniz savaşında (1805) Amiral Nelson’ın hayatını kaybettiği sancak gemisi HMS Victory ile sanayi devriminin ilk ürünü HMS Warrior müze gemileri burada bulunur. İngiliz hükümeti bırakın bu alanda beş yıldızlı otel, AVM ve yeni kilise yapmayı en ufak tadilat bile yapamaz. Çok iyi bilirler ki İngiliz halkı ve Kraliyet Donanması kurum olarak böyle bir şeye izin vermez.
Haliç Denizcilik Mirası 566 Yaşında
Gelelim yazımızın başlığı olan Haliç’teki denizcilik mirasımıza. Haliç Bölgesinde 566 yıllık yaşanmış ve yaşanmakta olan denizcilik mirası bu bölgenin tarihi değerini emsalsizleştirmektedir. Haliç’in kıyılarını ve mahallelerini, özellikle Kasımpaşa’yı dolaşanlar bilir. Burada çoğunluk sokak isimleri ya gemicilik terimi ya da ünlü Türk denizcilerinin ismini taşır. Benzer şekilde bölgedeki camiler, çeşmeler ve anıtlarda deniz kültüründen izler görürsünüz. Çoğunun bir kenarında geleneksel bahriye çıpası vardır. Zira bu bölge 1455 yılından 1928 yılına yani Gölcük tersane ve deniz üssünün kurulmasına kadar Karadeniz, Ege ve Akdeniz’deki donanmanın ve Türk deniz gücünün kalbi oldu. Gölcük sonrası dönemde de Kuzey Deniz Saha Komutanlığı ile Taşkızak Tersanesi Komutanlığı Bahriyenin buradaki temsilcileri oldular. Bahriye ve Kasımpaşa, iç içe geçti.
Türk Denizciliği Haliç’te Doğdu Ve Büyüdü
Haliç kıyılarında 11 Aralık 1454’ten bu yana doklarda Türk çekiçlerinin sesi duyuluyor. 566 yıl, denizcileşme gayreti içinde olan bir devlet için büyük bir mirastır. Haliç’in kuzey kıyılarında gemi yapımı, Fatih Sultan Mehmet ile başladı. Tersane bugünkü sınırlarına Yavuz Sultan Selim döneminde genişledi. Bu dönemde Haliç tersanesi, Camialtı, Taşkızak ve Hasköy kıyılarını kapsayacak şekilde Kâğıthane’ye kadar uzatıldı. 1557 yılında Haliç’te Galata ile Kâğıthane arasında 123 iskele vardı. Kışları burada 250 kadırga karaya çekilerek bakımları yapılırdı. Tersanede ilk kalyon, 1648 yılında inşa edildi. 1770 Çeşme baskını sonrası kan kaybeden bahriyenin toparlanmasına büyük katkı sağlayan Kaptan-ı Derya, Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın, kış mevsiminde dağıtılan donanma kalyoncu personelinin sürekli kalabileceği büyük kalyoncu kışlasını yaptırması ile Osmanlı donanması ilk kez yaz ve kış harekât yeteneğine kavuştu. (Söz konusu kışla halen Kuzey Deniz Saha Komutanlığı karargâh ve destek kıtaları komutanlığı binası olarak kullanılıyor.) 1773 yılından itibaren bugünkü Deniz Harp Okulu ve Teknik Üniversitenin temelini teşkil eden Mühendishane-i Bahri Hümayun ’un da Kasımpaşa’da kurulması ile burası tamamen bir denizcilik merkezine dönüştü. Sultan III. Selim döneminde de tersane ’de ilk taş (kuru) havuz 1799 yılında inşa edildi. Sultan II. Mahmut zamanında da ikinci taş havuz 1825 yılında, ilk ahşap sitimli gemi de 1837 yılında tamamlandı.
Abdülaziz ve 2. Abdülhamit Zıtlığı
1861-1876 arasında hüküm süren Sultan Abdülaziz, denizci ve donanma sever bir kişilikti. Zamanında 1799 yılında yapılan ilk taş havuz büyütüldü. Tersane kendi ürünü ilk çelik ve sitimli gemiyi 1874 yılında tamamladı. II. Abdülhamit donanmayı küçültmeyi ve hatta yok etmeyi tercih ettiğinden ne tersane gelişti ne de yeni gemi inşa edildi. Bu arada, 1886 yılında sadece iki adet Nordenfelt sınıfı denizaltı, Taşkızak tersanesinde monte edildi. Ancak ilk fiili torpido atışından sonra, bu gemilerin gizliliğinden çekinen Sultan iki denizaltıyı İzmit’e gönderdi. Bir daha da geri çağrılmadılar. Tersane-i Amire, 1913 yılında İttihat ve Terakki döneminde üç ayrı idareye bölündü. Hasköy, Şirket-i Hayriye’ye (Şehir Hatları); Taşkızak (Valide Kızağı), Donanmaya ve diğerleri de İnşaat-ı Bahriye-i Osmaniye firmasına devredildi. Haliç Bölgesi mütareke, yani işgal döneminde tarihinin en acı dönemini yaşadı. Gemi ve tersane mezarlığına dönüştü.
Cumhuriyet Dönemi
Kurtuluş Savaşı sonrası Lozan’la İstanbul bölgesi askersizleştirilmiş statüye geçirildiğinden, Taşkızak tersanesindeki askeri olanakların bir bölümü, yeni kurulan Gölcük Tersanesine taşındı. 1936 yılında Montreux Sözleşmesi sonrası, İstanbul eski statüsüne kavuşunca, Donanma, Taşkızak Tersanesini geliştirmeye devam etti. Diğer tersaneler de değişik dönemlerde Seyri Sefain, Şirket-i Hayriye, Fabrikalar ve Havuzlar Müdürlüğü, Deniz Yolları, Denizcilik Bankası, vb. kamu kurum ve kuruluşlarının hizmetinde kaldı. Bu arada 1990’ların başında Deniz Kuvvetleri yeni tersane arayışına girdi. 1999 Marmara depremi sonrasında Gölcük Tersanesinin su üstü gemi inşa kızaklarının yok olması sonucu, Pendik (İstanbul) Tersanesi Deniz Kuvvetlerine devredilince, Taşkızak Tersanesi kapatılarak bu tersaneye taşındı. Böylece 2000 yılında Donanma savaş gemisi onarım/inşaat varlığını Kasımpaşa bölgesinden tamamen çıkarmış oldu. Daha sonraları özelleştirme furyasıyla Hasköy ve Camialtı Tersaneleri de kapatıldı.
Tarihi Mirasımızın Yaşayan Son Kalesi Haliç Tersanesi
Bugün Haliç Tersanesinde çok şükür çekiç sesleri devam ediyor. Şehir Hatları AŞ Genel Müdürlüğünün ilk kadın yönetici Sinem Dedetaş liderliğinde bu tersanemiz başarıdan başarıya koşuyor. Göreve geldiği 2019 yılında ses çıkmayan doklarda bugün şehir hatlarının gemileri onarılıyor. Yeni projelere hayat veriliyor. Halen dünyanın faal olan en eski tersanesi statüsünde Haliç Tersanesinde gemi inşası mutlaka devam etmelidir. Bu haliyle tersane UNESCO’nun korumasını hak etmektedir. Günümüzde dünya çapında UNESCO’nun Endüstriyel Arkeoloji mirası statüsünde olan 28 alan mevcuttur. Bu alanlar arasında Haliç Tersaneler bölgesine en yakın olanlar, Venedik Tersanesi ile Liverpool Deniz Ticaret Şehri sayılabilir. Bugün kara egemen müesses nizam içinde anlaşılmasa bile yarın denizciliğin ve deniz kültür birikiminin önemini anlayacak kişi ve kurumlar devlette öne çıktığında 566 yıldır Haliç’te çekiç sesinin eksik olmamasının ve gemi üretiminin değeri daha iyi anlaşılacaktır. Dünya üzerinde onbinlerce AVM, marina ve lüks oteller vardır ancak 566 yıl gemi inşa eden tersane yoktur. Bu gerçeği görememek ne acı. O nedenle Türkiye’de denize, mavi vatana, denizciliğe gönül veren herkesi, her kesimi Haliç Tersanesinin hayatta kalmaya, nefes almaya, gemi üretmeye devam etmesine destek vermeye davet ediyorum. Bu kapsamda tersanenin aktif olarak korunması için gayret sarf eden Haliç Dayanışması ile Denizcilik ve Tersane Mensupları Derneğine ve Mimari Restorasyon, Kültür Varlıklarını Koruma Derneğine destek olmaya davet ediyorum.
Tarihi Mirasın Yenisi Yapılmaz
Haliç Bölgesinde, 17’nci yüzyılda, sonradan kasra dönüştürülen Aynalıkavak Sarayı; günümüzde beşincisi ayakta kalabilen Divanhane binası; Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın konak alanına yaptırılan eski adı ile Deniz Hastanesi binası; Haliç, Camialtı ve Taşkızak tersanelerindeki tarihi binalar ve taş havuzlar günümüzde geçmişin temsilcileridir. Ancak bugün için Cezayirli Gazi Hasan Paşa Konağı, Aynalıkavak Kasrı ve Haliç Tersanesi hariç saydığım bu değerler tarihi miraslarına hiç de uygun olmayan perişan durumdadırlar. Bir topluluk, ortak tarihi mirasının bilincinde olarak ve onu koruyarak millet olur. Tarihimizin içinden gelip geleceğe uzanan 566 yıllık denizcilik mirasımızı gelecek kuşaklara mutlaka aktarmalıyız. Unutmayalım uygarlık denizde ve kıyıda başlar. Dünyanın en değerli coğrafyasında 566 yıllık denizcilik mirası ve geleneği, rant uğruna yok edilmemeli, yol geçecek diye 153 yıllık miras bilinçsizce harcanmamalıdır. Deniz Kuvvetlerimiz, Cumhuriyet Döneminde kendisine kurumsal olarak emanet edilen tarihi mirası geçmiş nesillerden aldığı gibi gelecek nesillere devretme sorumluluğunun bilincinde olmalıdır. Batan bir savaş gemisinin yenisini 4 yılda yapabiliriz ama yok edilen tarihi miras sonsuza dek kaybedilir. Yerine koyulamaz.
Deniz Kuvvetlerinin maalesef yitirdiği ya da yitirme riski olan tarihi mirasın (Taşkızak alanındaki tarihi yapılar, Divanhane Binası, Kasımpaşa Bahriye Matbaası, Deniz Hastanesi, Divanhane Karakol Binası, Beylerbeyi Astsubay Hazırlama Okulu) yarattığı psikososyal tahribat büyüktür. Benzer kayıplar yaşanmamalıdır. En gelişmiş demokrasilerde yani askeri güç üzerinde sivil kontrolün en yüksek olduğu devletlerde askeri tarihi miras kıskançlıkla korunur. Sivil otorite ben milli iradeyim ne istersem yaparım demez. Tarih ve kültür rant uğruna, egemen güçlerin çıkarlarına kurban edilmez. Zira tarihsel miras devletin sürekliliğini temsil eder. Hükümetler, yöneticiler gelir geçer. Devlet bakidir.“
(Kaynak: sozcu.com.tr)
Sultan Abdülaziz’in 1868 Yılında Kasımpaşa’da yaptırdığı Divanhane (Bahriye Bakanlığı) Karakol Binası, Yol Genişletme Amacıyla Yıktırılıyor
Koruma Kurulu’nun 2015’de aldığı kararla Sultan Abdülaziz’in 1868 yılında Kasımpaşa’da yaptırdığı tarihi Divanhane (Bahriye Bakanlığı) Karakol Binası‘nın yıkımına karar verilmişti. 28 Ocak 2020 günü öğleden sonra “Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı” denetimindeki yol genişletme projesi kapsamında yıktırılmaya başlandı. Ancak, yapılan ihbarların ardından İBB’nin belirleme çalışmaları ve hazırlanan tutanaklarla yıkım durduruldu.
Yıkım, İstanbul II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu‘nun 08 Şubat 2019 tarih ve 7132 numaralı kararı gereğince yerine getirildi. Alınan karara göre tarihi yapı, başka bir yerde aslına uygun biçimde yeniden inşa edilecekti. Konuyla ilgili olarak; İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, Divanhane Kapısı Karakolu‘nun kurul onayı ile yoldan daha geride bir noktada benzerinin yeniden yapılmasının İstanbul‘un tarihi kimliği için büyük yanlış olduğunu belirterek; Osmanlı‘ya, İstanbul‘a, atalara saygı için yapıya yönelik koruma kurulunun aldığın kararın iptal edilmesi gerektiğini söyledi.
Yapı, 11 Nisan 2007 tarihinde 2. grup Taşınmaz Kültür Varlığı olarak kabul edilmişti. Söz konusu binanın 02 Mayıs 2007 tarihinde yerinde restorasyon ve restitüsyon projelerinin onaylanmasına karşın; 26 Mart 2015 tarihinde özel sektöre devredilen “Haliçport Projesi”nden sonra yapılacak yol genişletme çalışması nedeniyle yerinden taşınmasına ve yoldan daha geride yeniden yapılmasına (rekonstrüksiyonuna) karar verildi. Yoğun kamuoyu baskısı altında yıkıma, ancak altı yıl sonra, 28 Ocak 2020 tarihinde başlandı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) KUDEB, gelen ihbarlar üzerine harekete geçerek Kasımpaşa‘da bulunan Divanhane Binası‘nın yıkımında incelemede bulundu. İstanbul‘un kültürel mirasları arasında bulunan eserde denetleme yapan ekipler, çalışmayla ilgili tutanak tuttu. Gelişme üzerine çalışmaya son verilirken İBB‘nin Koruma Kurulu kararının iptali edilmesi için başvuruda bulunacağı açıklandı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, yapılan çalışmaya sosyal medya hesabından tepki göstererek Galata Kulesi’nde yapılan hiltili çalışmaya atıf yaptı. Polat, “İstanbul tarihinin kaderi hilti mi? Galata Kulesi’nden sonra Sultan Abdülaziz Han’ın yaptırdığı Divanhane Kapısı Karakolu’nun da hiltilerle yıkılması ve kurul onayı ile daha geride taklidinin yapılması İstanbul’un tarihi kimliği için büyük yanlış. Divanhane Ön Karakol Binası eşsiz bir mimari tarihi değerdir. Yol genişletmeye kurban edilip taklidinin yapılması çok yanlış bir uygulamadır. Şantiye acilen durdurulmalı, bina kurtarılmalı, Osmanlı’ya, İstanbul’a, ecdada saygı için koruma kurulları kararı iptal edilmeli” dedi.
(Kaynaklar: sozcu.com.tr, arkeolojikhaber.com, ibb.istanbul, görseller: arkeolojikhaber.com)
Alemdar Destanı’nın 100. Yıl Dönümünde Gazi Alemdar Gemisi’ne İstiklal Madalyası Verilmesi Çağrısı Bir Kere Daha Yinelendi
Gazi Alemdar Gemisi ve kahraman mürettebatı ile ilk deniz şehidimiz Serdümen Recep Kahya, düzenlenen 100. yıl dönüm etkinlikleriyle anıldı.
Karadeniz Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık, Gazi Alemdar Gemisi’nin simgesel önemini, aslına uygun olarak yapım sürecini, gemi çevresinde gelişen kent kültürünü ayrıntılı olarak anlattığı konuşmasında; Alemdar Destanı’nın 100. yılında Karadeniz Ereğli’nin “İstiklal Madalyası” beklediğini bir kere daha yineledi.
Yakın zamanda Zonguldak Milletvekilleri Polat Türkmen, Ahmet Çolakoğlu, Hamdi Uçar, Ünal Demirtaş ve Deniz Yavuzyılmaz bir araya gelerek, Alemdar Gemisi’ne İstiklal Madalyası verilmesi için T.B.M.M’ye Yasa önerisi sunmuşlardı. “Gazi Alemdar Yaptırma ve Yaşatma Derneği” yöneticileri bu yasa önerisinin ardından yaptıkları basın açıklamasında Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Tan Okay, bu yasanın çıkış tarihinin, Alemdar Gemisi’nin İstiklal Savaşının tek deniz zaferini kazanışının 100. yılı olan 27 Ocak 2021 tarihine yetişecek bir çalışma olmasının sağlanması isteminde bulunmuştu.
100. Yıl Kutlamalarında Yapılan İstiklal Madalyası Verilmesi Çağrısı Yinelendi
Karadeniz Ereğli Belediyesi tarafından Süleymanlar Mahallesinde yaptırılan “Alemdar Anıtı”nda başlayan ilk törende, İstiklal Savaşı‘nın ilk ve tek deniz şehidi olan Recep Kahya anıldı. Kaymakam İsmail Çorumluoğlu, Belediye Başkanı Halil Posbıyık, Karadeniz Bölge ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Taner Gün, Erdemir Genel Müdürü Salih Cem Oral, “Alemdar Gemisi Yaptırma ve Yaşatma Derneği” Başkanı Oktay Demiroğlu, siyasi partilerin ilçe başkanları, askeri ve mülki erkan ve vatandaşların hazır bulunduğu törende Karadeniz Bölge ve Garnizon Komutanlığında görevli Deniz İkmal Üsteğmen Gökay Hasanoğlu, Alemdar Gemisi ve Recep Kahya dönemiyle ilgili sunum yaptı.
İkinci program AKM Nikah Salonu’nda gerçekleştirildi. Burada Kdz. Ereğli Belediyesi İletişim ve Medya Birimi tarafından hazırlanan tanıtım filmi izlendi. Ardından tarihçi, yazar Dr. Can Canver, tarihi süreci anlatan bir konuşma yaptı.
Belediye Başkanı Halil Posbıyık yaptığı konuşmada Alemdar Destanının 100’üncü yılında İstiklal Madalyası beklediklerini vurgulayarak, Alemdar Gemisi‘ne ilişkin önemli ayrıntılarıyla anlattı:
“Kdz. Ereğli halkının ve denizcilerin gönlünde gazilik unvanını yıllar öncesinden alan Gazi Alemdar Gemisi’nde 100. Yıl anma programı nedeniyle buradayız. Gazi Alemdar Gemisi mürettebatı, kahraman denizciler, bizi bugün bir araya getiren şanlı destanlarını bundan 100 yıl önce yazdılar. Alemdar Gemisi’ne bu ruhu veren ilk deniz şehidimiz Serdümen Recep Kahya’yı, gemiyi İstanbul’dan Ereğli’ye kaçıran kahraman ve yurtsever denizcilerimiz Çarkçıbaşı Kadıköylü Osman Efendi’yi, Yağcı Trabzonlu Hikmet Efendi’yi, Güverte Lostromosu Üsküdarlı Ali Reis’i, Serdümen Trabzonlu Rıfat Reis’i, Ateşçi Göreleli Yusuf’u, Kamarot Erzincanlı Salih’i, Kamarot Avram Efendi’yi ve tüm gazilerimizi bir kez daha saygı, rahmet ve şükranla anıyorum. Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve tek deniz çarpışması burada yaşanmış, ilk ve tek deniz şehidi burada verilmiştir. Bu tarihsel olayı unutmamak ve bunun anlamını aklımızda tutmak sorumluluğumuzdur.“
Gazi Alemdar Gemisi Bir Simgedir
“Alemdar Gemisi burada bir simgedir. Bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin simgesi. Biz İstiklal Madalyasını, bu gemiyle destan yazan kahraman şehidimiz ve gazilerimiz için, onlara bağımsızlık ve özgürlük ateşiyle destek veren Ereğli halkı için istiyoruz. Nasıl Maraş’a kahramanlık unvanını verdiren başta Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti Üyeleri ve Maraş halkı ise… Nasıl Antep’e gazilik unvanını verdiren Antep’in bağımsızlık ve istiklal için mücadele veren halkı ise Alemdar Gemisi’nin bu unvanı hak etmesinin nedeni, burada istiklal için çarpışan kahramanlardır. Yaşanmış her tarihsel olay günümüze ışık tutar. Ondan çıkaracağımız önemli dersler vardır. Meselemiz sadece anmak değil, onun özünü yakalamak ve bugüne aktarmaktır. Burada sahip çıkacağımız öz, bağımsızlık ve özgürlüktür. Kurtuluş Savaşımız emperyalistlerin işgaline karşı bir bağımsız yurt kurma mücadelesidir. Bu savaşımız ekonomik, askeri ve siyasi açıdan tam bağımsızlığı içerir. Gazi Alemdar Gemisi bize bugün denizlerimize sahip çıkma bilincini vermektedir. Sadece dışarıdan gelen saldırılara karşı değil, denizlerdeki tüm canlılara, denizlerin zenginliklerine sahip çıkma, canlıları koruma anlayışı bunun bir parçası olmalıdır. Bağımsızlık; güçlü bir Deniz Kuvvetleri demektir. Tersanelerine, limanlarına sahip çıkmak demektir. Bunların her birini dünyayla rekabet edebilecek duruma getirme hedefi demektir. Ekonomik bağımsızlık aynı zamanda balıkçılık demektir; turizm demektir; üretim demektir. Denizlerin insanlığın yararına kullanılması demektir. Ülke kaynaklarına, zenginliklerine sahip çıkmak, korumak demektir. Denizleri kirletmemek demektir. Ben gençlerimizden, cumhuriyetimizi kuran, bizlere bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe hitabesini bu anlayışla tekrar tekrar okumasını özellikle rica ediyorum. Denizlerde sağlanacak barış ve kardeşlik, her ülkeye huzur getirir.“
Tarihsel Süreç İçinde Alemdar Destanı Kutlamaları
“Bugün Alemdar destanının 100. yılını gururla anıyoruz. Önceleri bu anma törenleri daha farklı yapılıyordu. 60’lı yılların başlarına kadar Ereğli’de okullarda yapılan ve o zaman yaşayan Alemdar kahramanlarının öğrencilere o günleri anlatımları ile devam eden anma programları söz konusuydu. Belediye zaman zaman küçük hediyeler dağıtır, parkta tören düzenlenirdi. 60’lı yıllarda başka bir aşamaya geçildi. 4 Nisan Deniz Şehitlerini Anma Günü’nde, Askeriyenin düzenlediği tören kapsamında anılmaya başlandı. Bu törene sadece protokol üyeleri katılıyordu. Daha sonra 18 Mart Şehitler Günü’nde Alemdar da bütün şehitlerle beraber anılmaya başlandı. 2003’e kadar böyle devam etti. Bu dönemde, Tarih Doğa Derneği’nin girişimiyle Alemdar Şehidi Recep Kahya’nın temsili mezar taşı, İnönü Parkı’na yerleştirildi. Bugün yıpranan bu anıt, belediyemiz tarafından yeniden onarılmıştır. Durmaz Demiroğlu’nun Cumhuriyetimizin 75. Yılı anısına Sanat Kurumu Başkanı olarak yazdığı Alemdar Destanı adlı oyun, iki yıl üst üste sahnelendi. “
Alemdar Gemisinin Aslına Uygun Olarak Yeniden Yapılması
“Tam bu süreçte, Emekli Kıdemli Deniz Albay Yalçın Akın ve Durmaz Demiroğlu ellerinde Alemdar Gemisi’nin projesiyle bana geldiler. Yıl 2002’ydi ve ben belediye başkanıydım. 1951 yılında Alemdar Gemisi Haliç Tersanesi’ne bakım ve tadilat için alındığında, tersane çalışanları geminin projesini çizmişler. Ellerinde bu proje vardı. Çok heyecanlandım. Evet Alemdar Gemisini, aslına uygun olarak yeniden inşa etmemiz ve onun taşıdığı bu ruhu genç kuşaklara aktarmamız gerekiyordu. Hemen harekete geçtik. Gemi İnşa Mühendisi Tuncay Öztürk bu projeyi incelemiş ve gerekli malzeme listesini hazırlamıştı. Gemiyi sahil bandında nereye koyabileceğimizi düşündüm. Konuyu Kaymakama ve Komutana götürme kararı aldık. İşaret Fişeğini ateşlemiş olduk. İlk temaslar ardından Kaymakam Aziz İnci başkanlığında iki komite kuruldu. Yapım Komitesi içinde gemi inşa mühendisleri ve tersane sahipleri yer aldı. Gemi Tarih ve Tanıtım Komitesi’nde de tarihçiler ve basın mensupları bulunuyordu.
2004 yılı başlarına kadar hazırlık çalışmaları sürdü. Toplantılar Kaymakamlıkta ve Komutanlıkta devam etti. Bölge Komutanı Tuğamiral Deniz Cora, Alemdar Gemisi imalat projelerinin yapımı için İstanbul Tersaneler Komutanlığı’na başvurdu ve olumlu cevap aldı. Ben sahil bandında geminin konacağı yeri belirledim. Gerekli deniz dolgu iznini almak kolay olmadı. Büyük emek harcadım ve bu süreci başlattım. Geminin konacağı kuru havuz yapımı gerçekleştirildi. Toplantılara Erdemir Genel Müdürü Fadıl Demirel davet edildi. Demirel toplantı sonrasında gemi sacının üretimini üstlendi. Ereğli Gemi Tersaneleri Genel Müdürü Mehmet Tefik Hatip sürece destek verdi. Gelişmeler bu aşamaya geldiğinde, konuyla ilgili bir dernek kurulması gereği doğdu. Harekete geçtik. “Gazi Alemdar Gemisi Yaptırma ve Yaşatma Derneği”, böylece 10 Kasım 2004’te kuruldu. Başkan Kaymakam Aziz İnci, İkinci Başkan Belediye Başkanı olarak ben, Yazman Durmaz Demiroğlu, Sayman Yalçın Muharrem Akın, üye Can Canver, Mehmet Tefik Hatip, Fadıl Demirel oldu. İlk yönetim kurulu bu isimlerden oluştu. Kurucular şunlardı: Aziz İnci, Halil Posbıyık, Nurdan Oğuz, İrfan Erdem, Oktay Demiroğlu, Yalçın Akın, Durmaz Demiroğlu, Can Canver, Cevat Aydın, Tahsin Güner, Remzi Karakuş, Tan Okay, Tufan Küllü, Esat Koç, Şemsi Durdu, Eyüp Bektaş. Kurucu üyelerimize ve bu süreçte emeği geçen bütün kurum ve kuruluş temsilcilerine tekrar yürekten teşekkür ediyorum. 2005’te Cumhuriyet Bayramı kutlamalarıyla birlikte Alemdar Gemisi’nin ilk kaynak töreni büyük bir coşkuyla yapıldı. Artık geri sayım başlamıştı. İstanbul Askeri Gemi Tersaneleri projeyi yeniden düzenledi. Erdemir 163 bin 750 kilo gemi sacını bu amaçla hibe etti. Erdemir’in o günkü yönetimine, kente, tarihe sahip çıkma anlayışından dolayı tekrar teşekkür ederim. Erdemir’in tahsis ettiği bu malzemeleri kurucu üyemiz Esat Koç, Erdemir’in ambarlarından alarak Ustaoğlu Tersanesi’ne karşılıksız olarak taşıdı. Yani bu işe gönül vermiş pek çok ismin bu süreçte büyük katkısı var. Ustaoğlu Tersanesi sahibi Ali Arıkan ve diğer tersaneler geminin yapımına seferberlik anlayışıyla katkı yaptılar. Tam bu süreçte Dernek Başkanı, Kaymakam Aziz İnci’nin tayininin çıkması nedeniyle başkanlık görevine seçildim. Aralık 2006’da Komutanlıkta bir araya geldik. Dört tersane temsilcisi toplantıya katıldı. Gemi projesi dörde bölündü. Güverte bölümü üçe ayrılarak yapımını üç tersane üstlendi. Kamaralar bölümünün yapım sorumluluğu da dördüncü tersanenin oldu. Yapım işinin takip ve denetimini Komutanlık üstlendi. Ereğli Gemi Sanayi Tersanesi’nin desteğiyle üretilen gemi parçaları denizden nakledilerek 3 Mart 2008’de sahil bandında hazırlanan kuru havuza yerleştirildi. Çok hızlı şekilde parçalar birleştirilerek kaynak yapıldı. Bu süreçte iç dizayn, döşeme işleri, elektrik, güvenlik sistemleri, klima tesisi ve aksesuar malzemeleri Erdemir ile Gölcük Donanma Komutanlığı’nın katkılarıyla tamamlandı. 8 Ağustos 2008’de yapılan devlet töreniyle Gazi Alemdar Gemisi hizmete girdi. Alemdar Gemisi için yola çıktığımız 2002 yılından, hizmete girdiği 2008 yılına kadar görev yapan bütün komutanlar konuyla ilgili büyük emek harcadılar. Bu süreçte desteklerini esirgemeyen Deniz Kuvvetleri Komutanlarımıza ve Ereğli’de görev yapan komutanlarımız, Tuğgeneral Deniz Cora, Tuğamiral İbrahim Akın ve Tuğamiral Türker Ertürk’e minnettarız. 2010 yılında Gazi Alemdar Gemisi müze olmak üzere Ereğli Belediyesi’ne bir protokolle devredildi.“
İstiklal Madalyası Alınması İçin Girişim Süreci
“Alemdar Gemisi müze olarak alındıktan sonra İstiklal Madalyasıyla onurlandırılması için imza kampanyası başlatıldı. Dernek buna öncülük etti. 10 bin imza toplanarak, hazırlanan dilekçe ve gerekçesi bana teslim edildi. Ben hemen konuyu Belediye Meclisi’ne götürdüm. 8 Aralık 2011 tarihinde konunun TBMM’ye taşınması konusunda oybirliğiyle Meclis kararı alındı. Bunun ardından 10 bin imzalı dilekçeyi ve meclis kararını TBMM’ye sunduk. Gerekli sonucu elde edemedik. Ama bu talebimizden hiç vazgeçmedik. Gazi Alemdar Gemisi’ne, ilk ve tek deniz şehidimize, gazilerimize madalya verilmesini şimdi de bekliyoruz. Alemdar Gemisi’ni Yaptırma ve Yaşatma Derneği’nde uzun yıllar başkanlık görevimi sürdürdüm. 2015 yılına kadar bu görevim devam etmiştir. Bu konudaki duyarlığım her zaman sürmüştür. Yeniden belediye başkanı seçildikten sonra ısrarla gündeme getirdiğim konuların başında da Gazi Alemdar Gemisi’ne İstiklal madalyası verilmesi yer almıştır. Bunu pek çok kez gündeme taşıdım. Son olarak da Tunalı Hilmi Bey’in heykelinin açılışı sırasında konuyu dile getirdim ve milletvekillerine çağrıda bulundum. Burada Tunalı Hilmi Bey’i bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum. Tunalı Hilmi Bey’in, Birinci Meclis’te Alemdar kahramanlarına madalya verilmesi talebinde bulunduğunu burada bir kez daha hatırlatmak isterim. Ardından CHP’li ve AK Parti’li 5 Zonguldak milletvekilimiz bir araya gelerek Gazi Alemdar Gemisi’ne İstiklal Madalyası verilmesiyle ilgili teklif hazırladılar ve TBMM’ ye sundular. Bu bizleri çok memnun etmiştir. Kendilerine burada da tekrar teşekkür ediyorum. Bu teklifin TBMM tarafından bir an önce ele alınıp hak ettiğimiz istiklal madalyasının verilmesini heyecanla bekliyoruz. Bu konuda Zonguldak Çaycuma’dan evli olan, Zonguldak’ın damadı TBMM Başkanı Mustafa Şentop’tan da yardım bekliyoruz. 2017 yılında Deniz Kuvvetlerimizin tersanelerinde üretilen modern donanımlı bir denizaltı kurtarma gemisine Gazi Alemdar isminin verilmesi bizi ayrıca memnun etmiştir. Buna da burada değinmek isterim. Böylece Gazi Alemdar Gemisinin ismi denizlerimizde de yaşamaktadır.”
Gazi Alemdar Gemisi Destanı Çevresinde Oluşan Kültür
“Bu kahramanlık destanının 100. Yılında bir dizi farklı etkinliği de hayata geçirdik. İletişim ve Medya ekibimiz, müzeyi gezenlere izletilecek yeni bir tanıtım filmi hazırladı. Metni ve seslendirmeyi Dernek üstlenmişti. Arkadaşlarımız bu tanıtım filminin görsellerini hazırladılar. Yine Belediye’de çalışan arkadaşlarımız Orkun Dinçel, Serkan Yılmaz, Volkan Yılmaz bugüne özel bir müzik çalışması yaptı. Sözleri, müziği, kaydı ve düzenlemesi de kendilerine ait. Müzisyenler Çise Demirelli, Sude Durak, Erkan Dolunay vokalde kendilerine destek verdi. Hepsine tek tek teşekkür ediyorum.
Karadeniz Ereğli’nin kurtuluşunun 100. Yılı kutlamaları kapsamında yürütme kurulu üyeleri içinden bir grup arkadaşımız bulmaca kitabı hazırlamışlardı. Ereğli’nin tarihi, kültürü, değerleri ve yaşanan ilginç olaylar hakkında seçkilerin yer aldığı bu bulmaca kitapçığının yayınlanması için de bu anlamlı günü seçtik. Bulmaca severlerin ilgisini çekmesini umuyoruz. Gençler açısından öğretici yanının olacağına da inanıyorum. Yine bugünü ölümsüz kılması için özel bir logo çalışması yaptık. Alemdar’la ilgili magnet, maket gibi hediyeler hazırladık. Gazi Alemdar Gemisi mürettebatının, Ereğli halkının İstiklal için verdiği mücadelenin 100. Yılında bu heyecanı sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Şehit ve gazilerimizi bir kez daha minnet ve rahmetle anıyorum. Bu geminin yeniden inşası sürecinde fikrini, gönlünü, imkanlarını ve emeğini ortaya koyan bütün kurum, kuruluş temsilcilerine, yönetici kadrolara, iş insanlarına ve asıl önemlisi bunları hayata geçiren mühendis ve işçi kardeşlerime yürekten teşekkür ediyorum. Hepinize minnettarız. Bu çalışma bir kentin birlik ve beraberlik içinde hareket ettiğinde neleri başarabileceğini ortaya koyan en çarpıcı örnektir. Ereğli’nin menfaatleri için bu birlik ve beraberliğimizin devam etmesini diliyorum.“
(Kaynaklar: ereglidemokratmedya.com, sabah.com.tr, görsel: kulturportali.gov.tr)