Yemenli Kadın Balıkçıyı Konu Alan Fotoğraf, Pablo Tosco’ya “Dünya Basın Fotoğraf Ödülleri”nde Birincilik Kazandırdı.
Arjantin’li foto muhabir Pablo Tosco, “Açlık; Savaşın Açtığı Bir Diğer Yara” başlıklı fotoğraf, Tosco’ya ‘Dünya Basın Fotoğraf Ödülleri’nin ‘Güncel Sorunlar Dalı’nda birincilik ödülü kazandırdı.
Dokuz çocuğuna balıkçılıktan kazandığı para ile bakmak zorunda olan Fatma, Yemen‘de süregelen çatışmalar nedeniyle yaşadığı köyün yakıp yıkılmasına karşın, buraya geri dönmüş ve balık satarak kazandığı para ile bu küçük kayığı satın almış.
Tosco’nun Yemenli Fatma’yı, Emire Körfezi‘nde balık ağlarını, içinde bulunduğu kayığa çekerken görselleştirdiği bu fotoğraf, 12 Şubat 2021 tarihinde çekildiğinde, UNICEF tarafından dünyanın en büyük insanlık krizi olarak tanımlanan, Şii Husi militanları ile Suudi Arabistan hükümetinin Arap koalisyonu aracılığıyla yürütmekte olduğu savaş hala sürmekteydi.
Bir Görselin Arka Planı Olarak Yemen Sorunu
Ülke topraklarında yaklaşık olarak 21 milyon insan (nüfusun neredeyse 3’te 2’si) 2000 yılının başlarında gıda yardımı desteğine gerek duyarken, nüfusun %80’i insani yardıma bel bağlamış durumdaydı. Suudi koalisyonu, 2015 ve 2017 yılları arasında ablukaya aldığı Yemen’de gıda, ilaç ve yakıt ithalatına yasak getirmiş, yokluğa neden olan bu kısıntılar, ülkedeki insani krizi ağırlaştırmıştı. Pek çok bakımdan Yemen’lilerin açlık sınırına gelmesine neden olan yalnızca gıdaya ulaşım konusundaki sorunlar değil; ayını zamanda gıda maddelerinin pek çok Yemen’li için alınamayacak yüksek fiyatlara ulaşmasıydı. 2020 yılında çatışmalar arttığında; ağır yağmur yağışı durumu daha da kötüleştirmiş ve 300.00 kişinin evsiz kalmasına yol açmış, çekirge istilası hasatı yok etmiş ve küresel salgın da tüm felaketlerin üzerine eklenmişti.
Kısaca Pablo Tosco
Arjantinli fotomuhabir, özellikle göç ve sürgünler nedeniyle oluşan trajedilerin öykülerini kayıt altına alıyor. Sahra altı ülkelerinden Avrupa‘ya doğru uzanan göç yolunu, Suriye‘deki ve Irak‘taki savaşı ve buradaki çatışmaların, komşu ülkeler olan Türkiye, Lübnan ve Ürdün‘deki etkilerini fotoğraflıyor.
Öte yandan Angola, Çad, Sudan, Fas, Nikaragua, Peru, Dominik Cumhuriyeti, Guatemala, Haiti, Nepal, Ekvador, Tanzanya, Somali, Etiyopya, Moritanya, Burkina Faso, Liberya ve Sierra Leone gibi ülkelerinde bulunan ve buralardaki toplumsal gelişmeleri izleyerek bunları kayıt altına alan Tosco‘nun çalışmaları El País, El Mundo, La Vanguardia, Clarin, BBC, TVE, El Cezire, CNN, Guardian, Washington Post, New Yorker ve New York Times gibi uluslararası basın kuruluşlarında yer aldı.
28 ülkeden “World Press Photo”ya katılan ve 45 fotoğrafçıya ödül kazandıran diğer yapıtlara buradan ulaşabilirsiniz.
(Kaynaklar: worldpressphoto.org, theartnewspaper.com)
Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonun En Yeni Üyesi “İttir Kaktır”, “Classic Boat” Dergisinin Düzenlediği Yarışmada Ödül Aldı.
Rahmi M. Koç Müzesi koleksiyonunun en yeni üyesi “İttir Kaktır”, “Classic Boat” dergisinin düzenlediği sekiz farklı dalda gerçekleştirilen “Klasik Tekneler 2021 Ödülleri”nde, kendi kategorisinde ödül kazandı.
Orijinal planı, ABD-Washington‘daki “Sam Devlin” firması tarafından hazırlanan ve “Tugzilla” adı verilen sekiz metre boyundaki içten motorlu tekne, bir gezinti teknesi ve römorkör olarak işlev görmesi amacıyla tasarlanmıştı.
RMK Marine Tersanesi tarafından planı yeniden uyarlanan teknenin boyu iki metreden fazla uzatılarak, 10.06 m haline getirildi. 150 beygir gücündeki motoru ise Ford Otosan tarafından üretildi.
RMK Marine Tersanesi tarafından 2020’de yapımı tamamlanan “İttir Kaktır”, Ekim 2020 tarihinde Rahmi M. Koç Müzesi‘nin gemi filosundaki yerini aldı.
“Classic Boat” dergisinin 2007’den bu yana düzenlediği “Classic Boat Awards”, asırlık geleneksel gemilerden, restore edilenlere; yelkenlilerden motorlu gezinti teknelerine kadar deniz araçlarını bir araya getiriyor. Sekiz dalda düzenlenen yarışmanın birincileri halk oylamasıyla seçiliyor.
(Kaynak: aa.com.tr)
“Denizlerdeyiz Amatör Denizciler Derneği”, “DENİZ” Temalı Kısa Öykü Yarışması Düzenliyor.
“Denizlerdeyiz Amatör Denizciler Derneği” (DADD), ortaokul öğrencileri arasında “DENİZ” temalı kısa öykü yarışması düzenliyor.
Türkiye genelindeki tüm ortaokullarda okuyan 5, 6, 7, 8. sınıf öğrencilerine açık olan yarışma, çocukların dikkatini denizlere çekmeyi ve denizciliğe özendirmeyi amaçlıyor.
Son başvuru tarihi 23.04.2021 olarak belirtilen yarışmaya katılan yapıtların, her yönüyle özgün olması, daha önce hiçbir mecrada yayınlanmamış olması koşulu bulunuyor. Öte yandan öykülerin, Türk Dil Kurumu Yazım Kılavuzu’na uygun bir biçimsel yapıya olması ve anlatımda düzgün bir dilin kullanılması, Seçici Kurul’un değerlendirme aşamasında önemli bir yere sahip.
Seçici Kurul; Ahmet Büke, Ali Boratav, Aytül Akal, Çetin Kent, Erol Kepenek, Fatih Erdoğan, Füsun Çetinel, Gökhan Gültekin Karakaş, Gülsüm Cengiz, Mavisel Yener, Prof. Dr. Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Özlem Ulubay Şahin, Serdar Bapoğlu, Şermin Yaşar Arda, Tayfun Timoçin, Turgay Noyan, Zeliha Özer ve Zeynep Aysim Altay‘dan oluşuyor.
Yarışmanın sonuçları 05.06.2021 tarihinde duyurulacak. Birincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülleri (birer adet) ayrıca 10 adet mansiyon verileceği yarışmada; başarı kazanan ve yayımlanmaya değer görülen yapıtlar, yapıt sahiplerinden izin almak koşuluyla, kitap haline getirilebilecek.
Ödül Töreni, 12 Haziran 2021 tarihinde İstanbul Deniz Müzesi Sergi Salonu’nda düzenlenecek. Törene katılamayan yapıt sahiplerine ödülleri, DADD tarafından, kargo ile ulaştırılacak.
Ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
A. Camilleri’nin, Malta’lı Bir Balıkçının Yaşam Mücadelesini Konu Aldığı “Luzzu”, İstanbul Film Şenliği Programında Yer Alıyor.
Alex Camilleri’nin yazdığı, yapımcılığını üstlendiği ve yönetmenliğini gerçekleştirdiği film, adını Malta’ya özgü bir balıkçı teknesinden olan “Luzzu”dan alıyor. Yapım, eşi ve yeni doğan bebeği için yasal olmayan bir dünyaya girmek zorunda kalan bir balıkçı olan Jesmark’ın yaşamı mücadelesi çevresinde gelişiyor.
Karinası canlı renklerle boyanmış, pruvasında, denize gelebilecek tehlikelere karşı korunmak için bir Fenike gözü taşıyan dört metre boyundaki Malta’ya özgü geleneksel ahşap tekne (Ta’ Palma) adını bir kaç kuşaktır Jesmark ailesine aittir. Genç Jesmark (Jesmark Scicluna), hem mesleği olan balıkçılığı severek yapmakta hem de küçük kasabasının çoğunluğunu oluşturan balıkçılar arasında mutlu bir yaşam sürmektedir. Ancak son dönemlerde balıkçılığın getirdiği kazanç neredeyse yok denilecek kadar azalmıştır. Hem trol teknelerinin denizleri adeta istila etmesi hem de yönetmelikler nedeniyle dönemsel olarak avlanmaya sınırlama getirilmesi, balık kaynaklarına ulaşımda artık sorun çıkarmaktadır. Ayrıca balık mezatları küçük ölçekli avcılık yapan balıkçılara artık iyi gözle bakmamaktadır. Ancak hepsinden kötüsü ise; yaşlı “Luzzu”, su almaya başlamış ve artık baştan sona bir bakım gerektirmektedir.
Öte yandan Jesmark, başka sorunlarla da uğraşmaktadır. Dünyaya yeni gelen bebeği, Aiden‘in büyüme sorunları vardır ve sağıltım (tedavi) süreci için gerekli giderler çok yüksektir. Jesmark‘ın “Ne olursa olsun aileme bakacağım” diyerek güven verdiği karısı Denise‘in (Michela Farrugia), balıkçılık mesleğine her zaman tepeden bakan annesinden maddi destek almaya karar vermesi, Jesmark‘ın onurunu yaralayacaktır. Balıkçı, hem “Luzzu” hem de ailesi için para kazanmak için her yolu denemeye girişir. Bu amaçla girdiği yollar ise; onu ülkülerinden (ideallarinden) uzaklaştıracak ve kaçınılmaz bir dizi olayların içine çekecektir.
“Luzzu”, bir balıkçının yaşamına ilişkin yönlerini (balık yakalamak, kesmek ve kullanılan gereçlerin gerekli bakımlarını yapmak v.b.g.) mükemmel biçimde betimlerken, yaşamın zorlukları karşısında çıkış arayan güçlü iradeli bir bireyin etkileyici bir portresini çiziyor. Öte yandan yapım, hızlı bir değişim geçiren bir ekosistemin iç işleyişini ve yaşam biçimini de gözler önüne seriyor.
İlk gösterimi Sundance Film Şenliği‘nde gerçekleştirilen yapım, Jesmark Scicluna‘ya erkek oyuncu dalında Jüri Özel Ödülü kazandırmıştı. Yapım, İstanbul Film Şenliği‘nin “Genç Ustalar” bölümü içinde gösterime giriyor.
“Luzzu”, 16 – 21 Nisan tarihleri arasında hergün saat 21.00 ‘de çevrimiçi olarak, izleyicilerin karşısında olacak.
Yapımın Künyesi:
Yönetmen: Alex Camilleri
Yapımcılar: Rebecca Anastasi, Ramin Bahrani, Alex Camilleri, Oliver Mallia
Oyuncular:
Jesmark – Jesmark Scicluna
David – David Scicluna
Denise – Michaela Farrugia
Müzik: Jon Natchez
Uzunluk: 91 dakika
2021
(Kaynaklar: cineuropa.org, iksv.org)
Boomoon’un “Boğaz’da Balık Oyunu No.8” Adlı Yapıtı, Borusan Contemporary’de Düzenlenen “Düş Suda” Başlıklı Sergide, Yeni Medya Olanaklarından Yararlanılarak, Yorumlanıyor.
Borusan Contemporary’nin Yeni Medya Sanatı koleksiyonu Edip Cansever’in “Düş Suda” (1970) başlıklı şiirinin kavramsal çerçevesini oluşturduğu, aynı adlı sergide bir araya getiriliyor. On bölümden oluşan şiir, koleksiyonun yeni bir bakış açısıyla yorumlanmasında çıkış noktasını oluşturuyor.
Güney Koreli sanatçı Boomoon’un, “Boğaz’da Balık Oyunu No.8” adlı yapıtından alınan esinle oluşturulan projeksiyon yerleştirmesi ve VR teknolojisiyle gerçekleşen sanal gerçeklik çalışması izleyicilerin Boğaziçi’ni sanal olarak deneyimleme olanağı veriyor.
Küratörlüğünü Dr. Necmi Sönmez‘in üstlendiği sergi, izleyicilere “Su” temasının bir tür biçim değişikliği, akışkanlık olarak yorumlanabileceği önermesini getiriyor.
Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan seçilmiş eserlerden oluşan farklı katlara yayılan sergi; Peter Coffin, Thierry Dreyfus, Boomoon, Ellen Kooi, Frank Thiel, Michael Wolf, Antti Laitinen, Rafaël Rozendaal, Jim Campbell, Marizio Nannucci, Hans Kotter gibi güncel sanatın önemli adlarına yer veriyor. Borusan Contemporary’nin internet sitesi üzerinden 360 derece sanal tur ile gezilebilecek olan Düş Suda, Artırılmış Gerçeklik (AR) ve Sanal Gerçeklik (VR) teknolojilerinin desteğiyle kamusal alana da taşınıyor.
Boomoon tarafından Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu için özel siparişle üretilen dördüncü katta sergilenen Boğaz’da Balık Oyunu No. 8, Boğaziçi‘nin yüzeyinde bir görünen, bir kaybolan ışık oyunları ve farklı türdeki balıkların yansımalarını içeriyor. Güney Koreli fotoğraf sanatçısı Boomoon‘un, “Boğaz’da Balık Oyunu No.8” adlı yapıtından alınan esinle Perili Köşk’ün dış cephesi için sergiye özel hazırlanan projeksiyon yerleştirmesi yanı sıra VR teknolojisiyle gerçekleşen yeniden üretim, izleyicilere Boğaziçi’ni sanal olarak deneyimleme imkanı veriyor.
Boomoon – Boğaz’da Balık Oyunu No. 8 (2018) – Lazerkrom Baskı
.
Boomoon – Boğaz’da Balık Oyunu No. 8 – Perili Köşk’ün dış cephesi için sergiye özel hazırlanan projeksiyon yerleştirme
3.
Boomoon’un “Boğaz’da Balık Oyunu No. 8” adlı yapıttan esinle üretilen Sanal Gerçeklik (VR) çalışması
Edip Cansever’in 1970 tarihli “Kirli Ağustos” adlı kitabında yer alan “Düş Suda” başlıklı şiiri:
I
O zaman neydi, eskidi sandıktı gölü
Kapı önlerinde söyleşen kadınları
Boyasız bir sandal sazların içinde
Nasıl koyverdik sonra kendimizi
Görünce suyun dibinde
Boğulmuş beyaz kenti
Gene de
Göz açıp kapayıncaya dek gittik geldik
Üç kişiydik üçümüz de
Geçmişe uzanan üç ayrı gün gibi.
II
Sevindik görünce birden
Limandaki eski tekneyi
Koştuk yokuş aşağı bir süre
Yakalanmamak için
Geceyi anlatan ishak kuşuna
Sabaha benzedik tahta iskeleye varınca
Suya
Yıkıldık. Üç kere kımıldadı koy
Ödünç aldığını sandı bizi
Demirledi göğsümüze eski tekne
Suyla sabahın göğsüne
Oysa biz
Çarçabuk geri döndük geldiğimiz yere
Üç kişiydik üçümüz de
Öldük ve dirildik
Hani unutmuşuz da yolumuzu, birine
Yol sorar gibi
Demirin tırnakları kaburga kemiklerimizde.
III
Adını söylediler, ölümünü ardından
Ardından hemen ölümünü
Fısıldar gibi soyadını, ilgisiz
Sokağın bitiminde sazlardan
Şapkalar ören adama
Kim ne der artık, boş hepsi
Yüzünü yüzdürüyor suda
Buruşturaraktan elindeki saz şapkayı
Her şey, ama her şey
Yüzüyle buruşan şapkanın arasında hızla.
IV
Konuşulmaz fırtınada, çünkü ölüm
Katar özünü fırtınaya da
Neyi bekliyoruz böyle neyi
Yendik mi yenik mi düştük yoksa
Bir ufak kuş yukarıda
Sürüyüp durur gölgemizi
Çözmüşüz nasıl olsa ipini sandallarımızın da.
V
Duymuyoruz dokununca duymuyoruz
Taşlara kayalara taşlara
Nasıl kanmıyorsa yüreğimiz sevince
Sevince, acılara da
İşliyor kireçli taşını yontucu
Saat kaç, vakit ne vakit şimdi
Bırakıp da elindeki keskiyi
Sırtını duvara dayayınca anlarız
Severiz çünkü ara vermeden
Anlamaya uymayan vakitleri
Ey yerle gök arası mutlu kelebentliğimiz.
VI
Su
Vuruyor kıyıdaki gemi leşlerine
Yalıyor sokaklarını kentin
Savuruyor öfkeyle rüzgarını
Masmavi yangınından
Bir evin bir odası yanıyor yalnız
Habersiz bütün kent bundan
Bir ruh gibi yanıyor çünkü
Giz dolu varlığından taşarak
Aydınlığın içinde
Aydınlıktan bir sarkaç gibi
Sinsi bir gülüşle görüyor o
Kayığını boyuyor bir yandan da.
VII
Uzatmışlar ölüsünü kumlara
Mavi yüzlü çocuğun
Unutulmayan maviden
Hiç unutulmayan
İri bir balık asılı durur ağaçta
Dik ve bulanık
Ayrı ayrı yönlerine sonsuzluğun
İkisi de
Eriyen kar sıcaklığında
Ve ufuk
Kurtulmuş tanrıların kucağından
Uçsuz bucaksız bir yolculuğun koynunda.
VIII
Düşürdük gölgemizi suya
Ardından kendimizi
Sessizlik gibi sade, telâşsız
Hani var ya oldukça yavaş uzanır el ağlayana
Yüzdük bütün gün adalardan adalara
Hiçbir şey düşünmeden. Yalnız
Akşama doğru bir demet mavi süsen topladık
Sunmak üzere bizi yaratan ozana
Düşüyüz mavi dudaklı büyük ozanın.
IX
Öyle yorgun ki kentimiz
Düşlerden ve söyleşmekten
Yok duyacak kimse sesimizi
Gönderdik göndermesine, yüzümüz
Oradan da
Yok olarak geri geldi
Sesler, şarkılar… alışkanlık elbet.
X
Yok düş kuracak vakit bile
Her şeyi bir yana bırakıyoruz söylene söylene.
“Düş Suda” sergisi, mobil uygulama ile kamusal alana taşınıyor
Dijital teknolojilerden yararlanarak, sanatı kamusal alanda görünür kılma yaklaşımıyla sergiye özel olarak tasarlanan “Düş Suda Sergi Rotası” mobil uygulaması ile Perili Köşk’ün dışına taşınan sergi, yapıtlarla etkileşimli ilişki kurmasına da olanak tanıyor. Perili Köşk’ün İstanbul Boğazı ile kurduğu ilişkiden beslenen seçki kapsamında koleksiyonda bulunan 12 eser, 7 Nisan 2021 – 6 Mart 2022 tarihleri arasında, Bebek – Rumelihisarı hattında belirlenen rotada sanatseverlerin erişimine sunuluyor.
07 Nisan tarihinde açılan sergi, 06 Mart tarihine kadar görülebilecek.
(Kaynak: borusancontemporary.com, aa.com.tr, görseller: milliyet.com.tr, hurriyet.com.tr)
Seymour’un “Consumed” Adlı Kısa Filmi Çin’deki Farklı Coğrafyalarda ve Qingdao Limanı’nda Gerçekleşen Üretim Süreçlerini İnsan Ölçeğinden Ele Alıyor.
Richard John Seymour‘un ilk yönetmenlik denemesi olan 2016 tarihli kısa film “Consumed”, günlük kulanım eşyalarını gerisindeki üretim süreçlerine odaklanarak çağdaş tüketim toplumunun yeryüzünde ve işçi olarak insanın üzerinde yarattığı etkiye odaklanıyor.
Yapım, izleyicileri, Çin‘deki madenlere, fabrikalara, Moğolistan‘ın içlerindeki kömür madenlerine, endüstriyel atıklarla kirlenmiş sulara ve Qingdao limanındaki konteyner gemilerine götürerek; çağdaş tüketim toplumunun oluşturduğu etkilere soğukkanlı bir bakış açısıyla kayda alıyor.
.
Seymour‘un yapımını etkileyici kılmak amacıyla kullandığı en önemli görsel anlatı araçlarından biri, ölçekler arasındaki karşıtlığı vurgulaması. Bu bağlamda; geniş manzara görünümü içinde ölçek olarak küçücük kalmış taşları kazıyan makinalar, dev gemi konteynerlerinin arasında bu yorulmaksızın çalışan işçiler anlatıyı güçlendiren öğeler olarak yer alıyor. Böylece Seymour, karmaşık bir ağ içinde işleyen küresel tedarik zincirini, işçilerin bakış açısından ele alarak; onların, bu ağ içindeki yerlerini sorguluyor.
“Consumed”, 2017 yılında BAFTA’da (British Academy of Film and Television Arts) “Kısa Film” dalında ödül almıştı.
Yapımın Künyesi
Yönetmen: Richard John Seymour
Senaryo: Richard John Seymour
Yapımcılar: Liam Young, Kate Davies, Richard John Seymour
Müzik: Chapman Kan, Nick Cave ve Warren Ellis
Uzunluk: 19 dk 53 saniye
(Kaynaklar: richardjohnseymour.com, designboom.com, film-directory.britishcouncil.org)
“Fiji: Pasifik’te Sanat ve Yaşam” Sergisi, Los Angeles Sanat Müzesi’nde
LACMA’daki (Los Angeles County Museum of Art) “Fiji: Pasifik’te Sanat ve Yaşam”, Fiji Sanatı’na yönelik olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde bugüne kadar açılan ilk sergi, uluslararası koleksiyonlardan ödünç alınan 280’den fazla sanat yapıtını içeriyor.
Fiji Müzesi, British Müzesi, Cambridge Üniversitesi – Arkeoloji ve Antrpoloji Müzesi, Smithsonian Müzesi’nden ve seçkin özel koleksiyonlardan derlenen sergide; figuratif yontular, dinsel törenlerde kullanılan kava çanakları, istiridyelerden ya da balina dişlerinden üretilmiş göğüs zırhları, küçük ölçekli taşınabilir tapınaklar, silahlar, ve ayrıca Avrupalı kaşif ya da sanatçılar tarafından yapılan suluboya yapıtlar ve yağlıboya tablolar yer alıyor.
Constance Gordon Cumming, “Ovalau’daki Levuka“, Fiji, (1875), suluboya
Profesör Steven Hooper ve birlikte çalıştığı araştırma takımı tarafından uzun süren araştırmalarla oluşturulmuş bu kapsamlı sergi, daha önce İngiltere- Norwich’te bulunan Sainsbury Merkezi’nde sergilenmişti. LACMA için yeniden düzenlenen sergi, bu defa ABD’deki önemli koleksiyonlardan ödünç alınan yapıtları varsıllaştırılarak izleyicinin karşısına çıkıyor.
Öte yandan, etkinlikte, Mark ve Carolyn Blackburn tarafından LACMA’ya bağışlanan Fiji’ye ait 19. yüzyıl döneminden görselleri barındıran “Blackburn Koleksiyonu”nda yer alan tarihi fotoğraflarla birlikte; Fiji’de geleneksel gereçler ve yöntemler ile üretilmiş çift gövdeli yelkenli kano (drua) da ilk defa sergileniyor.
“Fiji: Pasifikte Sanat ve Yaşam”, 02 Mayıs 2021 tarihine kadar LACMA’da sanat ve kültür izleyicilerinin ziyaretine açık olacak.
(Kaynak: lacma.org, lacmaonfire.blogspot.com)
“Bir Zamanlar Kıbrıs” Dizisinin İlk Gösterimi, KKTC’de ve Türkiye’de Gerçekleştirildi
TRT tarafından Gazimağusa’da çekimleri sürdürülmekte olan “Bir Zamanlar Kıbrıs” dizisinin ilk gösterimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ve Türkiye’de gerçekleştirildi. Rumların ve Yunanların Kıbrıs Türklerine karşı soykırıma giriştiği 1974 yılı öncesini konu alan dizinin ilk gösterim gecesine KKTC’den çok sayıda üst düzey yetkili katıldı.
Dizi, gösteriminin ardından, hem Kıbrıs Türkleri arasında hem de Türkiye’de; özellikle sosyal medyada büyük övgü aldı.
İlk gösterime Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay‘ın yanı sıra KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, KKTC Başbakanı Ersan Saner, TRT Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İbrahim Eren ve dizi oyuncuları katıldı.
KKTC Cumhurbaşkanı Tatar da yapımın, Kıbrıs Türk halkının çok önemli davasının hem Türkiye kamuoyuna hem de dünyaya duyurulmasından dolayı önemli olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:
“Tüm sanat oyuncularına, yönetmenine, yapımcısına teşekkür etmek istiyorum. İnşallah çok iyi bir izleyici kitlesiyle mesaj verilecektir. Mesaj; Kıbrıs Türk halkının Kıbrıs’ta var oluş mücadelesinde fedakarlıkları, özverileri ve Kıbrıs’ta bugün EOKA’nın kuruluş yıl dönümü, Kıbrıs Türk halkını bu topraklardan yok etmek için yapılan saldırılar, soykırımlar ve diğer birtakım zulümler; biz direndik, Türkiye’nin desteğiyle var olduk ve var olmaya devam edeceğiz. Mesaj bu olacak. Kıbrıs Türk halkı, hak ettiği egemenliği, bağımsızlığı, KKTC’yi yaşatacaktır.” dedi.
Oktay, TRT‘ye ve senaristlere teşekkür ederek, gençlere ve çocuklara Kıbrıs‘ın nereden nereye geldiğinin anımsatılmasının çok önemli olduğunu belirtti.
Oktay, “EOKA, Enosis, Akritas planlarının ne olduğunu bugünkü çocuklarımız ve gençlerimiz görerek bir kez daha anlayacak, nasıl ölümlerden, zulümlerden geçtiklerini, bugünlere geldiklerini. Bugün biz Kıbrıs’ta bambaşka, güçlü bir Kıbrıs’ı geleceğe taşımak istiyoruz.” diye konuştu.
Kısaca “Bir Zamanlar Kıbrıs“
1963’teki “Kanlı Noel Gecesi”ni konu alan ilk bölüm ile izleyicilerin karşısına çıkan, dizi, Kıbrıs Türklerinin yaşamda kalma mücadelesini ekranlara taşıyor.
“Kanlı Noel”de saldırıya uğrayan ve diğer aileler gibi göç etmek zorunda kalan sakız tüccarı “Dereli ailesi”nin bireyleri Kıbrıs Türklerinin bu zor günlerinde birbirinden ayrı düşmüştür. Rum terör örgütü Eoka‘nın yıldırma savaşına girdiği dönemde “Kemal Dereli” (Ahmet Kural) binlerce Türk’ün önderi durumuna gelir. Öte yandan Türkiye‘den Kıbrıs‘a gizli görevle yollanan “Ankaralı” (Gülper Özdemir) ise Lefkoşa‘da olayların gidişini değiştirir.
Yapımcılığını Erol Avcı‘nın ve TMC Film‘in gerçekleştirdiği dizinin yönetmenliğini Hakan İnan üstlenirken; senaryosu Emre Özdür ve Başar Başaran tarafından yazılıyor.
Dizinin başrollerinde Ahmet Kural, Serkan Çayoğlu, Pelin Karahan, Tayanç Ayaydın, Gülper Özdemir ve Devrim Saltoğlu yer alıyor.
(Kaynaklar: trthaber.com, trt1.com.tr, aa.com.tr, görsel: kibrispostasi.com )
Taloi Havini’nin “Ruhları Genişleten Okyanus #1” Adlı Sergisi, Batı Biliminin Okyanuslara Yönelik Bilgi Elde Etme Yönteminin Karşısına Batı-Dışı Uygarlıkların Geleneksel Bilgi Birikimini Koyuyor.
TBA21-Akademi, Venedik’teki Okyanus Alanı’nda (Ocean Space) Taloi Havini’nin “Ruhları Genişleten Okyanus #1” adlı kişisel sergisinde ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Chus Martínez’in gerçekleştirdiği sergiye verdiği başlıkta yer alan “Ruh” sözcüğü de Havini’nin batı biliminin özdekçi (maddeci) yanını yadsımasını ve geleneksel kavramlar ile suküreyi aşkın boyutuyla değerlendirme biçimini gösteriyor.
Papua Yeni Gine’nin Bugenvil Otonom bölgesinde 1981 yılında doğan Taloi Havini, şu anda Avustralya‘nın Sidney kentinde yaşıyor ve çalışmalarını burada sürdürüyor. Havini, yapıtlarını üretirken; yontu sanatı, film, fotoğraf ve ses-video yerleştirmeleri başta olmak üzere sanatın farklı dallarından yararlanıyor. Sanatçının çalışmalarının merkezinde insanoğlunun zamanı ve oylumu (mekanı) aşan eylemleri/etkinlikleri yer alıyor.
Schmidt Okyanus Enstitüsü‘nün “Sanatçılar Denizde” programı çerçevesinde, 2020 yılının Kasım ve Aralık ayları içinde, kuruluşta bir tür stajerlik deneyimi yaşayan Havini, yüksek teknoloji ile donanımına sahip olan “R/V Falkor” araştırma gemisi ile Avustralya‘nın açıklarında bulunan Büyük Set Resifi‘nin haritalandırılma çalışmalarında yer alma ve süreci gözlemleme olanağı bulmuştu.
Günümüzde, dünyadaki okyanus ve deniz tabanlarının 2030 yılına kadar haritalandırması konusundaki var olan küresel ölçekteki güncel eğilim, giderek ivme kazanmış durumda. Gelişmiş sonar sistemlerinin kullanıldığı bu süreç, kartografya çalışmalarında daha önce hiç elde edilemediği kadar yüksek çözünürlük elde edilmesine olanak veriyor. Havini tarafından ise bu durum, batı temelli bilimin, bilgi alanındaki kıyasıya yarışı olarak tanımlanıyor.
Bu çalışma yöntemlerine ve gelişmelere bir yanıt olarak; Havini, sesin ve diğer duyuların batı biliminin ötesinde, mekanı ölçme ve değerlendirme anlamında bir araç olarak nasıl kullanılacağını inceliyor. Sergiye verdiği başlıkta yer alan “Ruh” sözcüğü de Havini‘nin batı biliminin maddeci yanını yadsımasını ve geleneksel kavramlar ile suküreyi aşkın boyutuyla değerlendirme biçimini gösteriyor. Böylece burada amaçlanan, Batılı olmayan kültürlerin farklı anlatılarını ortaya çıkarırken; izleyicilerden beş duyularını buna göre konumlandırmalarını ve okyanuslar üzere olan önkabullerini yeniden gözden geçirmeleri istemek…Havini‘nin Venedik‘teki Okyanus Alanı (Ocean Space) için özel olarak ortaya koyduğu işler, çok sayıdaki deneyime, zaman-mekan sürekliliği içinde varlık vermek ve yeniden canlandırma amacını güdüyor. Havini‘nin çalışmaları çoğunlukla Okyanus‘ya ile ilintili bölge politikalarına yönelik olarak geliştirilmiş kişisel bir yanıt olma niteliği taşıyor.
Taloi Havini, Habitat: Konawiru, 2016 Tek Kanallı Kayıt 16:9, HD
Taloi Havini, Habitat, 2018–2019 . HD, renkli/siyah-beyaz 5.1 Çevresel Ses, 10:33 dakika
Taloi Havini, Habitat, 2018-2019 HD, renkli/siyah-beyaz 5.1 Çevresel Ses 10:33 dakika
Yukarıda Havini‘nin bir batimetri yöntemi olan gemiden gönderilen ve geri gelen ses vuruşlarını gözlemlediğini ve bu teknik ile gönderilen ses dalgalarının ölçümlenmesi ile deniz tabanına ait yüksek çözünürlüklü görseller elde edildiği belirtilmişti.
Benzer biçimde Havini de “Çağrıya verilen Yanıt”ta kurduğu 22 kanallı bir ses ortamı ile, ses gönderme ve yanıt alma aracılığı ile karşılıklı bir iletişim oluşturan bir antik teknik kullanıyor. Kendi ana dili olan Hakö‘nün ve sanatçının kendi kültürünün seyir gereçlerinin ilk örneklerinin canlandırılmasının de içine katılmasıyla; Havini, mekanın ve uzaklığın ses ile ölçümlemenin ötesine geçerek; okyanusları, mekanı ve zamanı, daha derin, döngüsel bir anlayışla kavranabileceğini kanıtlıyor.
Taloi Havini. “Çağrıya verilen Yanıt” 2021 Okyanus Alanı-Venedik
Taloi Havini. “Çağrıya verilen Yanıt” 2021 Okyanus Alanı-Venedik
Taloi Havini. “Çağrıya verilen Yanıt” 2021 Okyanus Alanı-Venedik
Sanatçının, Okyanus Alanı’nın iç mekanında tasarladığı sahne; indigo, akuamarin ve ultarmarine olmak üzere mavinin tonlarına sahip. Bu sahne, 22 adet üç aşamalı olmak üzere farklı yüksekliklere yerleştirilmiş hoparlör ile çevrili. Böyle bir seçim yapılmasının nedeni ise; sanatçının izleyicilerin suyun farklı derinliklerini hissedebilmesi ve Havini‘nin ülkesi olan Buka-Bugenvil ile bir bağlantı kurabilmesi. Zaten mekanın ortasına konumlandırılan ve bir ada çağrışımı yapan bu kütle aslında Buka‘ya ve onun coğrafi biçimine atıfta bulunuyor.
Havini, burada bilimsel keşiflerle bağlantılı olan bakış açısını altüst ediyor. Bunun yerine; dinleyicileri, seslerden oluşan gelgitlerle sarılmış bir adada toplanmaya davet ediyor. Arka planı ultramarine renkte perde ile çevrili olan alanda, belki de yaşamları boyunca hiç Pasifik’e gitmemiş dinleyiciler, Havini‘nin tasarladığı iletişimin tam orasına konumlandırılarak; etkin ve derin dinlemenin sağladığı bilginin peşine düşen figürlere dönüşüyorlar.
20 Mart tarihinde açılan sergi, 17 Ekim 2021 tarihinde kadar Venedik’teki “Okyanus Alanı”nda izleyicilerin ziyaretine açık olacak.
(Kaynaklar: ocean-space.org, tba21.org)
Rick Owens, Sonbahar/Kış 2021 Koleksiyonu Defilesini, Venedik Lido’daki Bir İskelede Gerçekleşti
Rick Owens, “Getsemane” adını verdiği Sonbahar/Kış 2021 kadın koleksiyonu defilesini, Venedik’te bulunan Venedik Lido’daki bir iskelenin üzerinde gerçekleştirdi.
Çok sayıda moda tasarımcısı, küresel salgın nedeniyle yaşamdan kopmuşluk duygusu yaşayan tüm dünya insanlığının, gereksinim duyduğu umudu, koleksiyonlarına çoğunlukla parlak renkler ve göz alıcı desenlerle taşıdı.
Ancak tasarımlarında distopik bir yaklaşım sergileyen Rick Owens‘ın Sonbahar/Kış 2021 koleksiyonu, ise, farklı bir anlayış ile ortaya çıkıyor. Tasarımcı, İsa’nın çarmıha gerilmeden hemen önce Romalı askerler tarafından tutuklandığı Getsemane Bahçesinde ruhunda yaşadığı iki uçta gidip gelen duygu durumunu, günümüzde insanlığın yaşadığı zor günler ile ilişkilendiriyor.
“Hepimiz, bir çözüm bekleyerek, tarihin çok zor olan bir döneminin içinde geçiyoruz. Bu drama, bir felaket ya da makul bir sonuçla da sona erse; bu ikircikli durum, İncil’deki anlatıda olduğu üzere, benzer bir duyguyu veriyor” diyor.
Owens‘ın Sonbahar/Kış 2021 koleksiyonu defilesi için Adriyatik Denizi ile Venedik Lagününü adeta bir dalgakıran gibi ayıran Venedik Lido‘yu seçmiş. Burada denize doğru uzanan, brutal mimarinin izlerini taşıyan iskelenin üzerinde, gerçekleşen defile, Adriyatik Denizinin gri atmosferinin de yardımıyla Rick Owens markasının taşıdığı kıyamet sonrası (post-apokaliptik) tarzını çok iyi yansıtan bir ortam oluşturuyor.
Owens‘ın, defilerinde mimari oylumun (mekanın) çok önemli bir yeri bulunuyor. Tasarımcı, tasarlamış olduğu giysiler ve mekan arasında doğrudan bir ilişki kuruyor. Pre-Rafaelist ressamların tablolarından esinlendiği düşünülebilecek bir görüş açısından kayda alınan bu defilelerde, distopik bir atmosfer içinde devinen figürler ile adeta bir pagan ritüelinin parçasına dönüşüyor.
(Kaynak: graziamagazine.com, vogue.com)