Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Norveç Deniz Müzesi’nde açılan “Kimsenin Toprağı: Svalbard’ın Haritalandırılması” başlıklı fotoğraf sergisi, Isachsen’in Svalbard Takım Adalarında Gerçekleştirdiği Keşif Gezilerini ve Haritalandırma Çalışmalarını Konu Alıyor.

Norveç Deniz Müzesi’nde açılan “Kimsenin Toprağı: Svalbard’ın Haritalandırılması” başlıklı fotoğraf sergisi, Arktik Okyanusu’ndaki Svalbard Takım Adalarının haritalanmasının konu alan ve daha önce yayınlanmış görselleri içeriyor.

Norveç Deniz Müzesi‘nde izleyicilerin ilgisine sunulan sergide yer alan görseller, 1906’da Svalbard‘taki çalışmalara öncülük eden Gunnar Isachsen tarafından çekilen belgeleme çalışmalarından oluşuyor. İlk defa sergilenen bu görsel belgeler, adanın bakir, olağanüstü güzellikteki doğasında gerçekleştirilen coğrafi ve topoğrafik çalışmaları gözler önüne seriyor.

1900’lü Yıllardaki Svalbard Takım Adaları Keşif Gezileri

09 Şubat 1920 tarihinde imzalanan Svalbard Antlaşması ile bu takım adalar, Norveç‘in egemenliğine geçmiştir ancak antlaşmadan çok daha önce bu adalara zaten Norveç tarafından araştırma keşifleri düzenlenmekteydi. Hem politik amaçlara hem de bilimsel ilgiye dayanan bu geziler, aslında aynı zamanda Norveç‘in adalara olan ilgisinin ne kadar geçmişe dayandığını da göstermektedir. Bu nedenle 1920 tarihinde imzalanan antlaşmayla, aslında Svalbard Takım Adaları üzerindeki Norveç egemenliği resmiyete kavuşmuştur.

Ancak burada özellikle belirtmek gerekir ki; antlaşma sürecinin merkezinde bir kutup kaşifi olan ve Svalbard keşif gezilerine öncülük eden Gunnar Isachsen yer almıştır. 1909 ve 1910 yıllarında Svalbard‘a iki ayrı sefer düzenleyen Isachsen, o zamana kadar bilinmeyen geniş alanları haritalamıştır. Ayrıca, yine o dönemlerde bir dizi jeolojik etüt gerçekleştirilerek; bu çalışmalarla elde edilen, toplanan örneklerden Oslo Üniversitesi’nin yararlanması da sağlanmıştır.

Gunnar Isachsen

Her ne kadar Isachsen‘in keşif gezileri araştırma amaçlı olsa da siyasi bir yönü de bulunmaktaydı. Svalbard, varsıl yer altı kaynaklarına sahipti. Bu nedenle mineral ve kömür yataklarının araştırılması ve konumlarının belirlenmesi; kaynaklar üzerinde egemenlik sağlama yolunda önemli bir girişim olarak görülmekteydi.

Isachsen‘in iki seferinden sonra, hükümet tarafından finansal olarak desteklenen keşif gezileri her yıl düzenlenmeye başladı. Adaların coğrafyasını ve jeolojisini keşfedilmesinin amaçlandığı gezilerde pek çok fosil bulundu ve kıyı açıklarındaki deniz derinlikleri haritalandı. Böylece bu seferlerle Norveç‘in Svalbard üzerindeki varlığını ve burada yapılan araştırmalar da Norveç‘in iddialarını ve istemlerini güçlendirdi.

Isachsen ve Svalbard Antlaşması

1920’den önce, Svalbard, ‘Terras Nullus’, yani ‘kimsenin toprağı’ olarak tanımlanmaktaydı. Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda Norveç, adalar üzerinde ileri sürdüğü haklarla ilgili olarak bazı ilerlemeler kaydetmişti, ancak bunlar o dönemin koşulları göz önüne alındığında yeterli değildi. Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonrası barış görüşmelerinde Svalbard sorunu gündeme getirildi. Norveç, savaşta 800’den fazla gemisini kaybetmişti. Bu nedenle de Norveç makamları yapılan görüşmelerde tazminat isteminde bulunuyordu. Paris‘te düzenlenen hükümetler arası görüşmelerde Svalbard takım adaları da gündeme getirildi. Norveç heyeti, Gunnar Isachsen‘in bulgularını ortaya koyarak Norveç’in adalarla olan tarihi bağlantılarını belgelemiş; böylece 9 Şubat 1920’de imzalanan Svalbard Antlaşması Norveç‘e Svalbard üzerinde egemenlik elde etmişti. 1925 yılında yürürlüğe giren antlaşma aynı zamanda tecimsel ve askeri bazı koşullara da içermekteydi. Anlaşmayı onaylayan tüm devletler, bölgede ekonomik faaliyetler yürütmek için eşit olanaklara sahip olacaklar ve Svalbard takım adalarında askeri faaliyetler yapılmayacaktı.

Svalbard‘ın Norveç‘in egemenliğine geçmesinin ardından Aftenposten gazetesi Isachsen’den söz ederek, haberde şu sözcüklere yer verir: “Norveç’in bu sorunu gündeme getirebilmesi, Isachsen’in çalışmalarından güç almıştır ve kuşkusuz bu davanın, Norveç lehine sonuçlanabilmesinde kendisinin payı çok büyük olmuştur.

Kısaca Gunnar Isachsen’in

Gerçek adı Gunnerius Ingvald Isachsen‘dir ve 1868’de doğmuştur. Askeri eğitim gören Isachsen ve ordu süvarilerinde, binicilik ve daha sonra binbaşı olarak görev yapmıştır. Fransız ordusunda, Cezayir ve Paris’teki askeri birliklerde görev alan Isachsen, ilerleyen yıllarda ayrıca deniz araştırmaları üzerine çalışmalar yapmış; 1923’ten 1939’daki ölümüne kadar, Norveç Denizcilik Müzesi‘nin müdürlüğünü üstlenmiştir.

(Kaynak: marmuseum.no, digitalmuseum.com)

“Tırhandil Cup”, Tanınmış Tırhandil Ustası “Kıvırcık Mustafa”nın Anısına Düzenlenecek.

03 – 04 Temmuz 2021 tarihlerinde gerçekleştirilecek olan Tırhandil Cup, bu yıl yaşamını yitiren, yarışın fikir babası ve tanınmış tırhandil ustası “Kıvırcık Mustafa”’nın anısına düzenlenecek.

Bodrumlu tirhandil sahipleri için önemli bir etkinlik olan yarışa, Kıvırcık Mustafa (Mustafa Cengiz) tarafından yapımı gerçekleştirilen tekneler de arasında olmak üzere; 15 kadar tirhandilin katılması bekleniyor.

Yarışa, Bodrum Ticaret Odası (BODTO), Milta Bodrum Marina ve Bodrum Deniz Müzesi Yayınevi destek veriyor.

Düzenlenecek yarışta derece elde edenlere, Kıvırcık Mustafa‘nın oğlu İbrahim Cengiz tarafından hazırlanan el işçiliği ile ahşaptan üretilmiş ödüller ve Bodrum Deniz Müzesi Yayınevi tarafından basımı yapılan, Saner Gülsöken’in kaleme aldığı “Bodrum’un Gayıkları” adlı kitap verilecek.

Tırhandil Cup

Uzun yıllar “The Bodrum Cup” yarışlarına katılan tırhandil sahipleri ve kaptanları, 2016 yılında yalnızca tırhandillerin yarıştığı bir etkinliği yaşama geçirdi. Bodrum‘da üretilmiş olan 22 adet tırhandilin katılımıyla ilk defa Kumbahçe sahili açıklarında gerçekleştirilen yarış, 2016 yılında, “Tırhandil Cup Kış Trofesi” adı altında Türkiye Yelken Federasyonu (TYF) faaliyet programında yer almaya başladı.

1.

2022 yılında, 4. yaşına giren yarışlar, Bodrum‘un başlıca simgelerinden biri olan Tırhandilleri yaşatmayı ve hem Türk denizlerinde hem de uluslararası sularda tanıtmayı amaçlıyor.

Kısaca ‘Kıvırcık Mustafa

Girit kökenli, Bodrum doğumlu “Kıvırcık Mustafa”, kentin önemli tirhandil ustalarından biridir.

Ailesinin yanında İzmir’de yaşarken mobilya marangozluğuna çırak olarak başladı. Bodrum’a yerleşmesinin ardından aldığı bir kamara siparişi ile meslek yaşamını seyri tamamen değişmeye başladı. 80’li yılların başında, bir İtalyanın istediği dört tirhandili üretmek etmek için, arkadaşı Uğur Susam‘la birlikte bir tersaneyi kurarak; tekne üretimine başladı. İlerleyen yıllar içinde Kıvırcık Mustafa, üretimini tirhandil üzerine yoğunlaştırdı ve Bodrum’un ilk lamine ahşap tirhandillerini üretenlerden biri oldu. 2019 yılında tırhandili ile birlikte Bodrum Cup‘a katıldı. yakalandığı hastalığın ikinci kez ortaya çıkmasıyla 2 Nisan 2021 tarihinde 69 yaşında yaşamadan ayrıldı.

2.

“Kıvırcık Tersanesi”nin başında ise, Kıvırcık Mustafa‘dan bayrağı devralan İTÜ Gemi İnşa Bölümü’nden mezun oğlu İbrahim Cengiz bulunuyor.

(Kaynak: bodrumolay.com, tirhandilcup.com)

Saraceno’nun Kopenhag’ta Bulunan Yer Altı Sarnıcındaki ‘Olay Ufku’ Başlıklı Yerleştirmesi, Ziyaretçiler Tarafından Kayıkla Gezilebiliyor.

Tomás Saraceno’nun Kopenhag’ta bulunan yer altı sarnıcındaki ‘Olay Ufku” başlıklı yerleştirmesini ziyaretçiler, bindikleri kayıklarda kürek çekerek gezebiliyorlar.

Saraceno’nun karadeliklere kapılan gökcisimlerinin yutulmasına yaptığı gönderme ile seçtiği bu kavram, aynı zamanda bizlerin de iklim krizi nedeniyle kendi ‘Olay Ufku’muza giderek yaklaştığımızı vurguluyor.

Sanatçı, çevre sorunlarına yönelik geliştirilecek çözümlerin; Su Örümceği’nin suyun altında oluşturduğu hava kabarcığı içinde ağını örmesinde olduğu üzere, çevremizdeki mütevazi canlılardan esinlenilebileceğine dikkat çekiyor.

Danimarka‘nın Kopenhag kentindeki Søndermarken Parkı‘nın hemen altında, kentin su gereksinimini karşılayabilmek amacıyla 19. yüzyılda inşa edilmiş olan 4,320 metrekare bir sarnıç bulunuyor ve her yıl kent yönetimi tarafından bir sanatçı ya da mimar, bu sarnıcın düzenlenmesi için seçiliyor. 2020 yılına gelindiğinde ise; bu etkileyici mekan Arjantinli sanatçı, Tomás Saraceno‘nun düş gücüne emanet ediliyor; ancak, beklemeyen bir gelişmenin sonucu olarak, 2020 yılı başlarında Kovid-19 küresel salgınının patlak vermesi, bu yerleştirmenin ve mekanın izleyiciler tarafından deneyimlenebilmesinin 2021 yılına dek ertelenmesi zorunluluğunu ortaya çıkardı.

Saraceno‘nun bu mekan için tasarladığı iddialı yerleştirme, sarnıcı bir kez daha suyla doldurulmasını gerektirecek bir içeriğe sahip. Bu nedenle sarnıç 1.4 milyon ton su ile yeniden dolduruldu. Her ne kadar bu sarnıcın dolum kapasitesinin yüzde 10’undan daha az olsa da yine de izleyicilerin sarnıcı kayık ile dolaşabilmeleri için pek ala yeterli.

Sergiyi görmek isteyen sanat izleyicileri beş ayrı kümeye ayrılıyor ve sarnıç mekanın deneyimleyebilmeleri için bindikleri kayıklarda kendilerinin kürek çekmesi gerekiyor. Yaklaşık olarak 45 dakika süren bu gezintide, başka bir ışık kaynağının (cep telefonları kaynaklı yapay ışık gibi) kullanılmasından kesinlikle kaçınılması gerekiyor. Çünkü mekanda yer alan yerleştirmeye ilişkin tüm öğeler, Saraceno‘nun tasarladığı aydınlatma biçimi ile birlikte burada yer alıyor. Öte yandan ziyaretçilerin sessiz olacaklarına ilişkin olarak kendilerinden söz alınmasına karşın; sarnıcın 17 saniye süren yankılanma süresine sahip özel akustiği nedeniyle, ziyaretçiler çektikleri küreğin sesinin yankısına alışmak zorunda kalıyorlar.

Saraceno‘nun göksel biçimlere sahip olan yontuları ve yapıtları, aynı zamanda zamansız olmasıyla birlikte, su yüzeyine düşen yansımaları, çevreden gezinen kayıkların sudaki hareketleri sonucu olarak sürekli dalgalanarak bozunuma uğruyor.

1.

.

2.

Tüm meslek yaşamı boyunca Saraceno, ürettiği yapıtlarıyla; izleyicilerine insanoğlunun yeryüzündeki etkinliklerinin ortaya çıkardığı sonuçları yeniden değerlendirmesi ve doğa ile daha sağlıklı ilişkiler kurma yönünde çağrıda bulunuyor. Burada da tüm bu olumsuzluklara karşı harekete geçilmesi için dile getirilen bu çağrı kendisine güçlü bir görsel ve duyusal bir biçim buluyor.

3.

Saraceno‘nun Berlin‘deki çalışma ofisi, dirim bilimciler (biyologlar), matematikçiler ve gökbilimcilerle sürekli bilgi alış verişinde bulunuyor. Buna ek olarak, Saraceno‘nun kendisi de mimarlık alanında öğenim görmüş bir sanatçı ve bu nedenle; ‘Olay Ufku’, tam da bir mimarın duyarlılığını yansıtıyor.

Yerleştirme, adını, uzaydaki karadeliklerin çekim gücüne kapılan gökcisimlerinin artık kaçınılmaz olarak yutulmasına yönelik olarak kullanılan, astronomik bir kavramdan alıyor. Saraceno, bizlerin de iklim krizi nedeniyle kendi ‘Olay Ufku’muza giderek yaklaştığımız vurgulayarak, bundan kurtulabilmenin ancak davranış biçimlerimizde yapacağımız bir köktenci bir değişiklikle olanaklı olacağını söylüyor.

Sergi, sanatçının 2018 yılında gerçekleştirdiği “Okyanusun altında bir hava kabarcığında yaşam kurmak” (Living at the bottom of an ocean of air) adlı video ile sonlanıyor. Yapım, tamamen suyun altında yaşayabilen Su Örümceği’ni (Argyroneta aquatica) odağına alıyor. Bu örümcek türü, ağını, ilginç bir yöntem kullanarak, suyun altına oluşturduğu bir tür dalgıç çanı içerisinde örüyor. Saraceno bu durumdan esinle; doğada canlıların yaşamda kalmak için büyük bir düş gücünün etkisi ile çözümler ürettiğini vurgulayarak, yüzleştiğimiz çevre sorunlarının çözümünün çevremizdeki mütevazi boyutlarda yaşamlarını sürdüren canlıları dikkate almamız gerektiğini belirtiyor.

(Kaynaklar: instagram: @visitcopenhagen, wallpaper.com, theartnewspaper.com)

Studio Ossidiana Tarafından 5. İstanbul Tasarım Bienali İçin Tasarlanan Yüzer Bahçe ‘Büyükada Şarkı Hatları’, Büyükada’da ve Haliç’te Ziyaret Edilebilecek.

Studio Ossidiana tarafından tasarlanan Büyükada Şarkı Hatları, 5. İstanbul Tasarım Bienali’nin son etkinliği olarak, 23 Haziran-12 Temmuz tarihleri arasında Büyükada’da ve Haliç’te ziyaret edilebilecek.

Stimuleringsfonds, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu ve Adalar Belediyesi‘nin desteğiyle gerçekleştirilen Büyükada Şarkı Hatları, 23 Haziran’da Yenikapı‘dan yola çıkarak Büyükada‘ya gidecek ve burada 30 Haziran’a kadar ziyarete açık kalacak. 30 Haziran’da ise yeniden deniz üzerindeki sefere başlayarak, Haliç‘e gelecek ve 12 Temmuz tarihine kadar burada görülebilecek.

1.

.

2.

Yüzer bahçe, aynı zamanda etkinliklere ve sohbetlere ev sahipliği yapacak. Bu yüzer yapıda üç simgesel ve işlevsel alan yer alıyor: Ada topraklarına gönderme yapan eden bir platform, Büyükada’dan toplanmış deniz kabukları ve kayalardan yapılmış bir masa, göçmen kuşların ve martıların dinlenmesi için, tüneklerden ve yemliklerden oluşan bir ızgara.

3.

.

4.

Büyükada ve Haliç rıhtımlarına bağlı bulunduğu süre içinde; yoga yapmak, dans etmek, şarkılarını seslendirmek veya balık tutmak isteyen herkese açık olacak. Büyükada ve Haliç seferlerinin 12 Temmuz’dan sonra sona ermesinden ardından ise; yüzer bahçe, Büyükada‘da, Adalar Kent Konseyi‘ne ait bir bahçeye yerleştirilecek.

‘Büyükada Şarkı Hatları’nı ortaya çıkmasında, Merve Yücel (Proje Yöneticisi), Fatih Koçak, Ceren Beker, Büşra Fındıklı, Sıdık Kudüs Müminzade (Bahçe düzenlemesi), Derya Tolgay (Bahçe bitkileri), Urban Atölye (Beton üretimi), Ahmet Topbaş, Mehmet Onur Öztepe (Mühendislik), Muammer Temel, Yalçın Kaan Öztemir, Serhat Öztemir, Özkan Şener, Abdullah Tutuk, Berke Şener, Ali Babacan (İnşaat), Mehmet Sayan, Hasan Sayan, Göksal Polat, Burak Furkan Duru (Ulaşım), Tamer Giray (Video kaydı) yer aldılar.

Kısaca Studio Ossidiana

A. Covini ve G. Bellotti tarafından 2015 yılında kurulan Rotterdam merkezli tasarım stüdyosu, düşleri, mekânlara ve nesnelere dönüştürmek için yeni somut anlatım biçimleri arayışı yolunda üretimler gerçekleştiriyor. Oyunbazlık ve kapsayıcılık stüdyonun projelerinde önemli bir yer tutuyor.

Farklı ülkelerden gelen mimarlar, tasarımcılar ve araştırmacılardan oluşan bir takıma sahip olan stüdyo, Hollanda, İtalya, Türkiye ve ABD‘de yerel ve küresel ölçekte projeler yürütüyor.

(Kaynaklar: empathyrevisited.iksv.org, haberturk.com, iksv.org, @adalarbld)

Tribeca Film Şenliği’nde Yer Alan ‘Critical Distance’ Katil Balinaların Yaşamlarını Anlayabilme ve Arttırılmış Gerçeklik Teknolojisinin Yardımıyla En Yakından Deneyimleyebilme Olanağı Sunuyor.

Critical Distance’ başlıklı sürükleyici artırılmış gerçeklik deneyimi, 2021 Tribeca Film Şenliği’nin ‘Storyscapes’ bölümünde yer alıyor.

İnsan ile deniz yaşamı arasında kopmuş olan bağları onarmayı amaçlayan yapım, izleyicilerin deniz canlıları ile bir köprü kurmasını yepyeni bir yol kullanarak gerçekleştiriyor.

Hologram teknolojisinin ve yansıtıcıların (projeksiyonun) birlikte harmanlanarak kullanıldığı bu deneyim, izleyicileri Washington’un ve Britanya Kolombiyası’nın arasındaki Saliş (Salish) Denizinin altındaki dünyayı götürüyor. İçinde daldıkları bu sualtı dünyasında izleyiciler, aralarında sıkı bağlar bulunan 24 bireyden oluşan ve soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıya katil balina ailesiyle ve özellikle de altı yaşındaki dişi balina ‘Kiki’ ile iletişim kuruyorlar.

Hololens2 aracılığıyla izleyiciler, Saliş Denizini, Kiki’nin gözü ile görebiliyor ve balinaların kullandığı ses konumlandırmanın ne denli etkili ve güçlü bir duyu yöntemi olduğunu deneyimleyebiliyorlar. Tüm katil balinalarda olduğu gibi, Kiki ve ailesi avlanırken ve iletişim kurarken, ses konumlandırmayı kullanıyorlar. Ancak denizdeki insan etkinlikleri sonucu ortaya çıkan ses kirliliği, bu deniz memelilerinin bu ses yeteneğini etkin biçimde kullanmasına engel oluyor böylece katil balinaları körleştirerek avlanmalarını zorlaştırıyor. Bu durum ise; balinaları soylarının tükenmesi eşiğine her geçen gün bir adım daha yaklaştırıyor. İşte zaten Adam May ve Amy Zimmerman, insanoğlunun, balinaların kendi doğal yaşamlarındaki olumsuz etkenleri ilk elden deneyimleyebilmeleri, onlarla daha derin bir ilişki kurabilmeleri için böyle bir çalışmayı ortaya koyuyorlar.

Yönetmenlerini Kiki ve J podlar üzerine eğilmelerinin nedeni hem bu canlılara olan bireysel tutkularından hem de insanların uzun zamanlardan beri yırtıcı balinalara duydukları yakınlıktan kaynaklanıyor. Tıpkı insanlarda olduğu gibi balinaların da tüm yaşamlarını aileleri ile birlikte geçirmelerini sağlayacak kadar güçlü aile bağları bulunuyor. Doğumlarda bir aile olarak bir araya geldikleri gibi yaşadıkları kayıplarda da birlikte ağıt yakıyorlar. Tüm dünyanın 2018 yılında tanıklık ettiği olayda olduğu gibi; bir anne balina, yittirdiği yavrusunun cansız bedenini 17 gün boyunca beraberinde taşımıştı.

May ve Zimmerman, burada kurulan bağının ve ortaya çıkan anlayışın, balinaların ve yaşam alanlarını korunmasına yönelik, daha büyük ölçekte bir eylemselliğin fitilini ateşleyeceğini umduklarını belirtiyorlar. Çünkü çok açık olan bir gerçek var ki; canlıların evi olarak görülmesi gereken doğada bir tür yok olduğunda, adeta bir zincirin halkaları kopmakta ve bunun sonucu tüm gezegen için çok kötü olabilmektedir.

Tribeca‘ya katılma olanağı olmayanlar, ‘Critical Distance’ adlı yapımın VR uygulamasını Museum of Other Realities‘ten deneyimleyebilecekler.

(Kaynak: inculture.microsoft.com, artnews.com, tribecafilm.com)

Balıkesir’de Kurulan İlk Sualtı Yontu Müzesinde, Kente Ve Bölgeye İlişkin Tarihi ve Kültürel Öğelere Yer Veriliyor.

Balıkesir’in Gömeç İlçesindeki Gemi Yatağı Koyu’nda yapılan, “İlçeleriyle Balıkesir Sualtı Müzesi” projesinde Balıkesir’e ve bölgeye ilişkin tarihi, kültürel öğelere yer veriliyor. Böylece kentin kültürel mirasını somutlaştırılarak, Balıkesir’in tüm dünyaya tanıtılması amaçlanıyor.

Gömeç Belediyesi, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi, Güney Marmara Kalkınma Ajansı, Burhaniye Ticaret Odası, Marmara Adalar Belediyesi ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle gerçekleştirilen ‘İlçeleriyle Balıkesir Sualtı Müzesi’ projesindeki yontular, konum olarak Marmara Adası’nda gerçekleştirilirken; gereç olarak Marmara mermeri kullanıldı.

Balıkesir’in ve bölgenin tarihi ve mitolojik değerlerine ilişkin öğeleri içeren yontular, denizin 5 ile 20 metre arasında değişen derinliklere konulacak. Ayrıca, sualtı müzesinin yanı sıra proje kapsamında belirlenen noktalara atılacak yapay resifler ile sualtı dünyasının çeşitlenmesi ve sürdürülebilirliği sağlanacak. 

Sualtı müzesiyle, Balıkesir’in hem ulusal hem uluslararası düzeyde bir çekim noktası olması amaçlanıyor.

Sualtı yontu müzesi ve sualtı yapay resifi için gerçekleştirilen açılış töreninde; Balıkesir Vali Yardımcısı Ergün Güngör, Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Birol Şahin, CHP Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin, Gömeç Kaymakamı Akgün Corav, Gömeç Belediye Başkanı Mehmet İrem Himam, Marmara Adalar Belediye Başkanı Süleyman Aksoy, Susurluk Belediye Başkanı Nurettin Güney, Ayvalık Belediye Başkan Vekili Merih Arslan, Burhaniye Belediye Başkan Vekili Çiğdem Karasakal Avcu, CHP Balıkesir İl Başkanı Serkan Sarı, Güney Marmara Kalkınma Ajansı Turizmde Destinasyon Yönetim Birim Başkanı Candan Şahin, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Deniz Bilimleri ve Mühendisliği Bölümü Prof. Dr. Mustafa Sarı, Burhaniye Ticaret Odası Başkanı Mustafa Aysel, küratörler Hakan Şengönül ve Özlem Şengönül, yapıtları ortaya çıkaran sanatçılar, siyasi parti ve etkinliğe destek veren sivil toplum kuruluşlarıyla, kalabalık bir vatandaş topluluğu katıldı.

Törende konuşan Gömeç Belediye Başkanı Mehmet İrem Himam, sualtı sergisini başta Gömeç olmak üzere körfez ilçelerinin turizmine önemli katkılar vereceğini belirterek; “Çünkü amacımız turizm. Bu maksatla insanlarımızın bu bölgeye gelmesi, güzelliklerimizden faydalanabilmeleri, bizim onlara güzel şeyler ikram edebilmemiz ve onların bizlerden bir şeyler öğrenmesidir. Bunu yapabilirsek ne mutlu bize. Bu anlamda su altı heykel galerisinin hayata geçirilmesi de bu bahsettiklerimi başlatmak adına iyi bir adım olacaktır. Bu projenin başlatılması noktasında Burhaniye Ticaret Odası’nı unutmamak gerekiyor. Onlar bölgede yapay resif ortamının oluşturulmasını planlamışlardır. Bizde Gömeç Belediyesi olarak bu su altı resiflerinin arasında heykellerin de bulunmasını önerdik. Su altı resif projesi başlı başına çok önemli bir projedir. Biliyorsunuz ki, son zamanlarda denizlerimizin kirlenmesi ve müsilaj haberleri kamuoyunu meşgul etmektedir. Bu olumsuzluğa karşı yapay su altı resifleri projeleriyle su altında balık ve su altı canlılarının arttırılması ve dolayısıyla planktonların çoğalmasına yönelik geliştirilecek metotlar hem çerce dostları olarak bizlerin, hem balıkçılarımızın, hem de turizmimize pozitif katkı sağlayacaktır” dedi.

Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Birol Şahin de törendeki konuşmasında; Balıkesir‘in ayrı ayrı zenginlikleri bağrında bulunduran bir kent olduğunu belirterek, şöyle söyledi:

“Bizlere düşen görev bu zenginlikleri kirletmeden, kaybetmeden önce Türkiye’ye daha sonra da dünyaya tanıtarak her bir ilçemizin kendisine has güzelliklerini, zenginlikleri ve değerleriyle kentimizi bir cazibe merkezi haline dönüştürebilmeyi hedefliyoruz. Bunun için Büyükşehir Belediye Başkanımız Yücel Yılmaz, 20 ilçe belediye başkanlarımızla son derece uyumlu bir işbirliği içerisinde, bu vizyon doğrultusunda çalışmalarına devam etmektedir. Bugün burada sona eren sempozyumda değerli sanatçılarımız tarafından hazırlanan heykellerden oluşacak su altı galerisi de bu projelerden biridir. Bu kapsamda yurt içinden ve yurt dışından gelecek dalgıçların masalsı bir dünyada yolculuk yapacakları, dünyaca ünlü Marmara mermerinin de tanıtıldığı su altı galerimizle, Balıkesir’imizin önemli bir vitrini olan körfez ilçelerimizin turizm alanında daha da fazla tanıtılmasını amaçlıyoruz.” diye konuştu.

(Kaynaklar: balikesir.bel.tr, denizhaber.net, balikesirim.net)

Gemilerin Karbon Salınımını Düşüren Şişirilebilir Yelken Sistemi WİSAMO, Hem Tecim Gemilerine Hem de Yelkenli Tekne Ve Yatlara Uyarlanabiliyor.

Michelin tarafından tanıtımı yapılan şişme yelken sistemi Wisamo (Wing Sail Mobility), gemilerin yakıt verimliliğini % 20 oranında arttıran ve karbon salınımını düşürmek bakımından doğaya uyumlu bir teknoloji olarak karşımıza çıkıyor.

Wisamo’nun teleskobik ana direğe sahip şişirilebilir yelkenli seyir sistemi; hem tecimsel amaçlı gemilerde hem de yelkenli teknelerde ve yatlarda kullanılabiliyor.

Michelin tarafından tasarlanan bu yelken sistemi, tecim gemilerine ve gezi yelkenlilerine ve yatlara uyarlanabileceği gibi; özellikle Ro-Ro gemilerinin, gaz tankerlerinin ve dökme yük gemilerinin de kullanabileceği uygun bir seçenek olarak öneriliyor. Bu şişme yelken, tersanelerde üretimi süren gemilerde tasarımın bir parçası olarak asal bir öğe olarak kullanılabileceği gibi, halihazırda kullanılmakta olan olan gemilere de sonradan uyarlanabilir olma özelliğine de sahip. İndirilebilir teleskobik ana direk sayesinde Wisamo‘nun kullanıldığı gemiler tüm limanlara girebiliyor ve en önemlisi rotaları üzerindeki boğazlarda yer alan tüm köprülerin altından kolaylıkla geçebiliyor.

1.

.

2.

Dünyaca tanınmış skipper ve projenin elçiliğini yapan Michel Desjoyaux, “Rüzgar gücünün avantajı; doğaya zarar vermemesi, bedelsiz enerji sağlaması, evrensel olması ve tartışmaya açık hiç bir yanının olmaması. ” diyerek, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Tecim gemilerinin oluşturduğu çevresel etkilerin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi bakımından bu teknoloji umut verici bir alan vadediyor.”

Wisamo, bir tecim gemisine ilk olarak 2022 yılında takılacak. Bu deneme sürecinin tamamlanmasının ardından ise; Michelin, aynı yıl içinde üretime geçmeyi öngörüyor.

(Kaynaklar: designboom.com, görsel: summit.movinonconnect.com)

İncil Temalı Sergiye Ev Sahipliği Yapan, Hz. Nuh’un Gemisi Biçimindeki Müze Gemi, Denize Elverişlilik Belgesi Olmadığı İçin İngiltere’de Tutuklandı.

Hz. Nuh peygamberin gemisine yönelik tahmini görsellerden yola çıkarak üretilen ve İncil temalı bir sergiye ev sahipliği yapan, müze gemisi, denize elverişli olduğuna yönelik gerekli belgelere sahip olmadığı için İpsviç (İpswich) Limanında tutuklandı.

Geminin sahibi olan Aad Peters’in, 2010 yılında üç milyon dolara satın aldığı gemi, Hollandalı marangoz Johan Huibers’in yapımı yedi yılı biraz aşan, İncil’deki betimlemeleri temel alarak gerçekleştirdiği iki üretimden biri.

İngiltere hükümeti yetkilileri, Hollandalı televizyon ve tiyatro yapımcısı Aad Peters‘in sahibi olduğu geminin denize elverişli olduğuna yönelik belgeleri ortaya koyarak, geminin seyir yapmasının teknik olarak önünde bir engel bulunmadığını kanıtlamasını istiyor. İncil temalı sergiye ev sahipliği yapan Nuh’un gemisi biçimindeki yüzen müzenin motoru bulunmuyor ve bir yerden bir yere gidebilmek için bir tekne tarafından yedeğe alınması gerekiyor.

Geminin web sitesindeki açıklamaya göre; Doğu İngiltere‘deki İpsviç (İpswich) kentine ulaşmadan önce, Danimarka‘daki, Almanya‘daki ve Norveç‘teki limanların ziyaret edildiği ve Kovid-19 küresel salgının başladığı 2020 yılının Mart ayına kadar, müzenin ziyaretçilere açık kaldığı belirtiliyor.

Peters‘ın konuyla ilgili konuşmaktan kaçınmasına karşın, yüzen müze tarafından yapılan resmi açılamada İngiliz Deniz ve Sahil Güvenlik Dairesi‘nin tekneyi, 2019 yılının Kasım ayında, iki adet belgenin bulunmaması nedeniyle; müzenin halkın ziyaretine açık olduğu dönemde tutukladığı belirtiliyor. Bu belgelerden ilki, Uluslararası denizcilik Örgütü‘nün koşul olarak öne sürdüğü denize elverişlilik belgesi ve diğer ise; gemide deniz canlılarının yaşamına zarar veren herhangi bir boya, kaplama malzemesi ya da yüzey onarım gereci olmadığını onaylayan belge.

Müze yönetimi tarafından teknenin ‘sertifikalandırılmamış yüzen bir nesne’ olduğu, bu nedenle ‘gemilerin uymakla yükümlü oldukları uluslararası kurallar’ın dışında olduğunu belirtiliyor. Ancak İngiliz yöneticiler bu söylemi kabul etmiyor.

Bu içinden kolay kolay çıkılamayacak gibi duran bu sorun ise; Peters‘ı ve müzesini oldukça büyük bir maddi zarara uğratıyor. Çünkü geminin limanda bağlandığı yeri boşaltmasını isteyen İpsviç Liman işletmesi, müzeye, Ocak ayından itibaren 12.000 paund’tan fazla (yaklaşık olarak 17.000 dolar) ceza kesti. Yapılan açıklamada; Nisan ayından bu yana ise müze gemisi yönetiminin ceza olarak; günlük, 500 paund (700 dolar) ödediği belirtiliyor. Ayrıca liman yönetiminin geminin bulunduğu yeri boşaltmaması durumunda, bu günlük ceza bedelini önemi oranda arttıracağı bildiriliyor.

Müze yönetimi ise limandan ayrılmaya hazır olduklarını, geminin Hollanda‘ya yedeklenerek götürülmesi için gerek tüm hazırlıkların yapıldığını, İngiliz hükümet yetkilileri tarafından belgelerin onaylanmasını ardından ayrılmanın gerçekleşeceğini belirtiyor. Müze’den yapılan açıklamaya göre Hollanda‘daki yetkililer, Peter‘den gemiyi bir tekne olmadığı için tescil ettirmesi yönünde bir istekte bulunmadı. Böyle bir tescil belgesi bulunmaması nedeniyle de; İngiliz yetkililer, geminin evine dönmesi için gerekli muafiyet belgesine yönelik Hollanda’dan istemde bulunamıyor.

Ulaşım bakanlığından bir yetkili durumun farkında olduklarını ve İngiltere‘deki ve Hollanda‘daki ilgili bakanlıklar ile görüşmelerini sürdürdüklerini belirtiyor.

Gemi daha öncede uluslararası basın kuruluşlarının manşetlerine yansıyan pek hoş olamayan bir olayın içinde yer almıştır. 2016 yılında Oslo Limanında yedeklenirken; Norveç sahil güvenlik devriye botu ile bir çatışma yaşanmış ve bunun sonucunda teknenin bordasında dev bir delik açılmıştı. Her ne kadar bu çatışmada kimse yaralanmasa da olay , Twitter‘da esprilere konu olmuştu.

(Kaynak: nytimes.com)

Girne Üniversitesi’ne Ait 66 Yaşındaki TEAL Gemisi, Denizcilik Tarihi Müzesi Olarak Kullanılacak.

Son 27 yılını Yakın Doğu Üniversitesi ve Girne Üniversitesi tarafından eğitim ve araştırma gemisi olarak kullanılan 66 yaşındaki TEAL Gemisi, yeniden işlevlendirilerek; denizcilik tarihi müzesi olarak görevini sürdürecek.

TEAL, resimler, görseller, denizcilik nesneleri, gemi maketleri, denizcilik haritaları gibi 5 binin üzerinde kültürel öğeye ev sahipliği yapacak.

TEAL’in denizcilik tarihi müzesi olarak kullanılması için “Yakın Doğu Oluşumu” adına Prof. Dr. İrfan Suat Günsel ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Resmiye Eroğlu Canaltay’ın imzaladığı protokolle TEAL’in müzeye dönüştürülme süreci başladı.

TEAL’in tarihine yerine değinen Günsel, “TEAL, 1955’te Birleşik Kraliyet Donanması’nda doğdu. Buradan emekli olduktan sonra Avustralya’da, Tanzanya’da, Karayipler’de balıkçılık yaptı, su sporları turizmi için kullanıldı. Dünya denizlerinde birçok alanda denizcilik tarihinin derin izlerini taşıyan TEAL, adamıza 1994’te geldi. O günden bu güne Denizcilik Fakültemizde çok önemli hizmetleri oldu. TEAL, dünya sularında kaptanlık yaparak süvari unvanı almış, tüm denizlerde, okyanuslarda dolaşan birçok nitelikli kaptan yetiştirdi. Bundan sonra da KKTC’nin kültürüne ve turizmine Denizcilik Tarihi Müzesi olarak hizmet vermeye devam edecek” ifadesini kullandı.

TEAL’i, “Yakın Doğu Oluşumu’nun kuruculuğunu yaptığı müzelerin incisi” olarak tanımlayan Günsel, kendisi de denizcilik tarihinin çok önemli bir parçası olan TEAL’in, Denizcilik Tarihi Müzesi olarak ülke ve dünya denizcilik tarihine ışık tutan 5 binin üzerindeki esere ev sahipliği yapacağını söyledi.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Resmiye Eroğlu Canaltay ise; “Yakın Doğu Oluşumu müzecilik alanında imza attığı girişimlerle KKTC’ne büyük katkılar sunuyor. Müzecilik ve kültür ortamı, kültürel değerlerimize sahip çıkılmasını sağladığı gibi ülkenin tanıtımında ve turist sayısını çeşitlendirerek artırma konusunda çok önemli bir unsur” dedi.

TEAL’in etkileyici bir tarihe sahip olduğunu anımsatan Resmiye Eroğlu Canaltay, “Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı olarak yeni bir Denizcilik Müzesi kazandırılarak ülke turizmine ve kültürüne büyük bir fayda sağlayacağını düşünüyoruz” diyen Eroğlu Canaltay, “TEAL, müze olarak üstleneceği yeni misyonuyla denizcilik tarihini yaşatmaya devam edecek. KKTC’ye de insanlık tarihine de önemli bir değer katacağını düşünüyorum. Hayırlı olmasını temenni ediyorum” değerlendirmesini yaptı.

(Kaynak: iha.com.tr, görsel: raillynews.com)

Cooking Sections’ın Mevsimlerde Gerçekleşen Dönüşümleri İrdelediği SALT Beyoğlu’na Yer Alan “İklimcil: Mevsimler Sürüklenirken” Başlıklı Sergisi; Dönüşümün, Denizlerdeki Etkilerine Yer Veren Çalışmaları da İçeriyor.

Cooking Sections’ın SALT Beyoğlu’ndaki “İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken” başlıklı sergisinde yer alan “Yegane”, “Kaçakların İzinde” ve “Kalıcı Gölet” denizlerde ve sulak alanlarda gerçekleşen değişimin etkilerini belgeliyor.

Sergiye konu olan ve hemen dikkat çeken alışılmadık bir kavram olan “İklimcil”, tıpkı “otçul” ya da “etçil” olmak gibi besin temelli bir tanımlamayı içermenin ötesinde; günümüzde gıda altyapısını ve yeme içme alışkanlıklarını, kuraklık döngüleri, bozuk yağış düzenleri ve kıyı dönüşümlerinin biçimlendirmesi nedeniyle, gıda üretimini ve tüketimini, alışılmadık mevsim koşulları ve iklim olaylarıyla ilişkisi üzerinden yeniden tanımlıyor.

Kuşaklar boyunca, Türk eğitim sistemindeki coğrafya derslerinde; iklim, toprak ve tarımsal ürün temelinde Marmara bölgesi, Ege, Karadeniz, Akdeniz, Orta Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin özelliklerine yer verildi. Ancak, insan müdahalesinin giderek artan etkisi, bu tanımları geçersiz kılmaya başladı. 1950’li yılların ardından tarım işkolundaki sanayileşme; yüksek verim beklentisiyle “modern” tohumların ekilmesini, ürünlerin zararlı canlılardan korunabilmesi için tarım ilaçlarının ve verimliliği arttırmak için de kimyasal gübre kullanımını beraberinde getirdi. 1990’larda serbest piyasa ekonomisiyle çeşitli paketli ürünlerin raflarda görülmeye başlanması, ithal ürünlerin fiyat ve yaygınlık açısından ulaşılabilir olması, küresel pazarların, yerel gıda ürünleri üzerindeki baskısını arttırdı. Böylece, bu gelişmelerle birlikte; Türkiye coğrafyasına ilişkin olarak, bugüne dek yaygınlıkla onay gören bilgilerin geçerliliği, iklim sorunlarının gündeme geldiği 21. yüzyılda daha da tartışmalı bir duruma geldi.

Bu bağlamda “İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken”, belirtilen bu etkenler altında etkilerini duyumsamaya başladığımız yeni mevsimleri görünür kılmaya yönelik olarak Cooking Sections‘ın ürettiği beş çalışmayı ve olay araştırmalarını bir araya getiriyor.

Sergi kapsamında yer alan, hepsi 2021 tarihli olan işler arasında, denizlerde ve sulak alanlarda oluşan değişimin etkilerini; “Yegane” ve “Kaçakların İzinde” ve “Kalıcı Gölet” başlıklı çalışmalar irdeliyor.

“Yegâne”, Karadeniz’deki su sıcaklığının ve tuzluluk oranında gözlemlenen değişimlerin, buradaki canlı türlerin göç etmesine ve beklenmedik habitatların ortaya çıkmasına yol açması nedeniyle; bu denizin Akdenizleşmesi sorununu masaya yatırıyor.

Balık çiftliklerinin neden olduğu kirlilik ve deniz canlılarının uğradığı genetik erozyona “Kaçakların İzinde” (Traces of Escapees) dikkati çekerken; “Kalıcı Gölet” (The Lasting Pond) mandaların gündelik güzergâhlarını izleyerek, İstanbul çevresindeki sulak alanların nasıl azaldığını belgeliyor.

Sergide yer alan diğer çalışmalar ise; “Perişan Eden Hava”, “Kurak Topraklar” başlıkları altında karşımıza çıkıyor.

SALT Beyoğlu’nun giriş mekânı Forum’da yer alan “Perişan Eden Hava” (Weathered) başlıklı yerleştirme, bu oylumu (mekanı) Anadolu topraklarında yaşanan büyük kuraklıklara ve kıtlıklara kanıt niteliği taşıyan gazete kupürleri, şiirler, fosil yaprakları, ağaç halkalarıyle/parçalarıyla “protez bir orman”a dönüştürürken bir yandan da meteorolojik verilerin düzenli toplanmadığı dönemlerin iklim koşulları hakkında bilgileri gözler önüne seriyor. 

Toprak ve doğurganlık hikâyelerine atıfta bulunan  “Kurak Topraklar” (Exhausted)  ise, Neolitik Çağ’ın Bereketli Hilal bölgesinden, tüp bebek turizminin patladığı günümüz İstanbul’una uzanarak; kısırlık krizini irdeliyor.

Sergi, 22 Ağustos 2021 tarihine kadar SALT Beyoğlu’nda görülebilecek.

(Kaynak: saltonline.org)