Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin kurucusu Oğuz Alpözen, “Bu, Bir Restorasyon Değil; Bu, Bir Katliam”
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin kurucusu Oğuz Alpözen, müzede gerçekleştirilen sözde restorasyon çalışması ile ilgili olarak “Bu, bir restorasyon değil; bu, bir katliam” dedi.
Alpözen, 1 Ekim 2017’de restorasyon için kapatılan ardından Mayıs 2019 açılan Bodrum Kalesi’ndeki tarihi eserlerin tahrip edildiğini ve dünyaca sualtı ünlü müzesinin 1960 yılındaki haline geri döndüğünü belirtti.
“Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesinin Sonu” adlı kitabı yayınlanan Alpözen, “Bodrum’un Hamam, amfaro salonları, cam salon, batıkların sergilendiği salon, kayalık prensesi salonları, sikke salonları, küçük kayıklar, Serçe Limanı batıkları, yılanlı kulesi, Alman Kulesi ve İngiltere Kulesi artık yok” diyen Oğuz Alpözen, Suat Yurtalan tarafından yapılan Kanuni Sultan Süleyman’ın portresinin de kale duvarından kazındığına dikkat çekti.
Alpören, müzede restorasyon adı altında gerçekleştirilen tahribatı şu sözlerle aktardı:
“Ne Karyalı Prenses kaldı, ne diğer salonlar. 18 sergi salonunun tümünü yok ettiler. Bu restorasyon değil, bu bir katliam. Ne ağaç, ne çiçek, ne orijinal taşlar. Orijinal taşların üzerine ahşap seriyorlar. Lazanyaları kaldırıp üzerine mıcır döküyorlar. Bu anlatılmaz, bu acı. Bir ömür verdim, suyun altında ölümle koklaşarak çıkardığım eserleri, gözüm gibi baktığım eserleri, şimdi depolara tekrar tutsak olarak attılar. Tüm Bodrum imece usulü çalışıp dünyanın en büyük su altı arkeoloji müzesini yapabilmiştik. Şimdi yerinde yeller esiyor. İngiliz Kulesi’ni sıfırladılar. Dev bir masa vardı, yok. Türkiye’de ilk defa bir müzede Türk Bayrağı’nın değişimini göstermiştim, yok. Yok, yok, yok… Hiçbir şey yok. O güzelim Karyalı Prenses, 2400 yıl öncesinden günümüze gelen o Karyalı Prenses yok. Bu nasıl bir anlayıştır? Alman Kulesi Ortaçağ Sergilemesi yok. Doğum, yaşam, ölüm yok. Biz yüreğimizi ortaya koyduk. Bütün sevgimizle dünyanın en güzel müzelerinden birini yarattık. Dünyada ilk defa, yaşayan, canlı bir müzeyi Türk müzecisi olarak yaptıktan sonra bunun yok edilişini izlemek bana acı veriyor.”
(Kaynak: arkeolojikhaber.com)
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarafından Düzenlenen “İstanbul Senin -Deniz Çalıştayı” Sona Erdi
Haliç Tersanesi’nde İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Şehir Hatları A.Ş’nin ortak olarak düzenlediği “İstanbul Senin – Deniz Çalıştayı” sona erdi.
Çalıştayın üçüncü oturumunda İstanbul’da deniz kültürü değerlendirildi.
Deniz ulaşımına yönelik sorun ve çözüm önerilerinin kapsamlı olarak masaya yatırıldığı çalıştayda, akademisyenler, gazeteciler, meslek odaları, ilgili sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve deniz işkolu temsilcilerinin yer aldığı 300’ün üzerinde katılımcı bir araya geldi.
Katılımcılar, toplu ulaşımda deniz payının artırılması, deprem sonrası deniz yönetimi, iklim değişikliğinin deniz ile etkileşimi ve deniz hukuku çerçevesinde ortak akıl doğrultusunda çözüm ve proje önerilerini gündeme taşıdılar.
“İstanbul Deniz Kültürü” başlıklı üçüncü oturumda; yazar, deniz tutkunu Sunay Akın ve emekli Tümamiral Cem Gürdeniz de deniz kültürü konularında değerlendirmelerini dinleyicilere sundu.
Çalıştay 3. oturum başlığı altında gerçekleştirildi.
Birinci Oturum – “İSTANBUL’DA DENİZ ULAŞIMI”
Yönlendirici – Dr. Kaptan Özkan Poyraz
Konuşmacılar:
a- İstanbul’da Kent İçi Deniz Ulaşımının Dünü, Bugünü ve Yarını – Prof. Dr. Reşat Baykal
b- Kent İçi Ulaşımında Deniz Ulaşımının Planlammas: İlkeler – Yaklaşımlar – Yük. Müh. Tansel Timur
c- Ulaşımda Entegrasyon, Deniz&Kara Bütünleşmesi – Dr. İsmail Hakkı Acar
d- Kentsel Alanlarda Deniz Ulaştırma Teknolojileri ve Çevre Etkileri – Prof. Dr. Mustafa İnsel
İkinci Oturum – “KANAL İSTANBUL”
Yönlendirici – Prof. Dr. Haluk Gerçek
a-Türk Boğazlarının Geçiş Rejiminin Tarihsel Süreci, Montrö Sözleşmesinin Önemi ve İstanbul
Boğazlarında Meydana Gelen Deniz Kazalarının Değerlendirilmesi – Doç. Dr. Jale Nur Ece
b-Kanal İstanbul Neden Olmaz – Prof. Dr. Cemal Saydam
c-Kanal İstanbul Karşısında Yerel Halk ve Başka Bir Kent Tahayyülü – Araştırmacı Cihan Uzunçarşılı Baysal
Üçüncü Oturum – “İSTANBUL DENİZ KÜLTÜRÜ”
Yönlendirici – Prof. Dr. Haluk Gerçek
Konuşmacılar:
a- İstanbul Deniz Kültürü – Yazar Sunay Akın
b- Deniz ve Spor – Dr. Sinan Yardım
c- 21. Yüzyılda İstanbul’un Denizle Bütünleşmesi – Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz
(Kaynak: ibb.istanbul)
2011 Yılında İAE’de Açılan “Uzak İzlenimler – Clara ve Luigi Mayer’in Resimlerinde 18. Yüzyıl İstanbul’u” Çevrimiçi Sergi Olarak Google Arts & Culture’da Görülebilir
Google Arts & Culture, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde önceki yıllarda açılan yedi farklı sergiye çevrimiçi olarak yer veriyor.
Bu sergiler arasından yer alan “Uzak İzlenimler”, Osmanlı dönemi İstanbul’un Boğaz çevresindeki yaşam biçime ve Boğaziçi’nde kullanılan kayık, tekne tiplerini izleyebilmeye olanak sağlıyor.
Google Arts & Culture’da açılan “Şişli Camii”, “Taksim”, “Uzak İzlenimler”, “Doğu’ya Seyahat”, “Ahşap İstanbul”, “Dört Ayaklı Belediye” ve “Uzun Öyküler” başlıklı sergiler artık internet ortamı aracılığıyla tüm dünyadaki sanat izleyicileri tarafından tüm ayrıntılarıyla keşfedebilecekler.
Küratörlüğü Ekrem Işın tarafından gerçekleştirilen “Uzak İzlenimler – Clara ve Luigi Mayer’in Resimlerinde 18. Yüzyıl İstanbul’u” 2011 yılında İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde açılmıştı. Sergi, Osmanlı İstanbul’undaki Boğaziçi yaşamına ilişkin önemli bir görsel arşiv sunduğu gibi Boğaz’da kullanılan tekne tiplerine ve kullanım biçimlerine ilişkin de önemli ayrıntılar içeriyordu.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Oryantalist Resim Koleksiyonu’ndan yararlanılarak oluşturulan sergide Clara Barthold Mayer’in dokuz, Luigi Mayer’in ise bir eserinin yer aldığı suluboya yapıtlar yer alıyor.
“Uzak İzlenimler” çevrimiçi sergisine buradan ulaşabilirsiniz.
(Kaynak: kulturlimited.com, iae.org.tr)
Katip Çelebi’nin Piri Reis’in “Kitab-ı Bahriye”sini Örnek Alarak Hazırladığı “Müntehab-ı Bahriyye”nin Tıpkıbasımı Yapıldı
Katib Çelebi tarafından Piri Reis’in “Kitab-ı Bahriyye” isimli eseri esas alınarak 1645-1646 tarihinde kaleme alınan “Müntehab-ı Bahriyye”nin tıpkıbasımı Prof. Dr. Fikret Sarıcaoğlu tarafından hazırlandı.
Kitap hazırlandığı dönem göz önünde bulundurulduğunda; denizciler için yaşamsal önemde coğrafi bilgiler içeriyordu.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikret Sarıcaoğlu, 17’nci yüzyılda Katib Çelebi‘nin hazırladığı bu yapıtın Osmanlı tarihi coğrafyası için önemli bir kaynak niteliği taşıdığını söyledi.
“Kitab-ı Bahriyye“de hem tarih hem de denizciler için yaşamsal önem taşıyan coğrafi bilgilerin yer aldığını aktaran Sarıcaoğlu, “Eserde mesela gemiciler için ne lazım? Şu kayalık nerede? Gemi nerede durur, nereden kalkar? O bölgenin insanları nasıldır, kalesi-burcu var mıdır? gibi soruların cevapları yer alıyor. Kılavuz bir kitap mahiyetindedir. Katib Çelebi ise Piri Reis’i örnek alarak 17’nci yüzyılda hazırladığı ‘Müntehab-ı Bahriyye’ eserinde bu bilgileri kısaltmış ve derlemiştir.” dedi.
Katib Çelebi’nin Avrupa dillerine çevrilen “Cihannüma” ve “Keşfü’ẓ-ẓunun an esami’l-kütüb ve’l-fünun” gibi yapılarının bulunduğunu belirten Sarıcaoğlu, Hristiyan aleminin Doğu dünyasına girip bir şeyler öğrenemedikleri bir dönemde yazılan “Müntehab-ı Bahriyye“nin, Akdeniz ve Ege’nin tarihi coğrafyası için önemli bir kaynak yapıt olduğunu vurguladı.
Kitab-ı Bahriyye‘yi model alan Katib Çelebi’nin yeni haritalar çizdiğine ve mümkün mertebe bilgi ilavesi yaparak kitabı güncellemeye çalıştığı bu yapıtta, 93 harita, iki cetvel, coğrafi tanımlamalar ve yer adlarının aktarılışı gibi konular yer alıyor.
(Kaynak: aa.com.tr)
K. Kortidis’in Yazıp Yönettiği “Bandırma Vapuru” Türk Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin Önemli Sembollerinden Birini Sahneye Taşıyor
Türk ulusal mücadelesinin ve Cumhuriyet tarihinin en önemli sembollerinden biri olan “Bandırma Vapuru”, Kosta Kortidis’in yazıp yönettiği bir tiyatro oyunu olarak 20 Aralık’ta Grand Pera Emek Sahnesi’nde olacak.
Bir sembol, bir ideal ve bir başlangıç olarak yorumlanan “Bandırma Vapuru”nda gerçek ve kurgu iç içe harmanlanıyor.
Türk tiyatro ve sinema sanatçısı Kosta Kortidis’in Teatro Rudius’un 100. Yıl anısına yazıp yönettiği, “Bandırma Vapuru”nun ilk gösterimi, 30 Ekim’de Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilmişti.
Oyunda; 1919 Yılında Çanakkale Savaşlarının muzaffer komutanı Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının 1878 yılı yapımı eski Bandırma Vapuru ile zorlu deniz şartlarında çıktıkları tarihi kutlu yolculuk konu ediliyor.
Oyunun tanımı metninde oyun şu sözcüklerle anlatılıyor:
“Bandırma Vapuru bir semboldür! Bir başlangıç! Bir ideal! Bandırma Vapuru; Cumhuriyet ateşinin nefesidir, özü, kıvılcımı! Bandırma Vapuru; Türkiye Cumhuriyeti’nin ta kendisidir! Yüzüncü yılını idrak ettiğimiz Milli Mücadele ateşinin başlangıç noktası olan Bandırma Vapuru ve Büyük Atatürk’ün Samsun’a çıkışını; bir teşekkür, bir minnet ve ulusumuzun tamamına bir hediye olarak sahneye taşıyor ve Cumhuriyetimizi selamlıyoruz! Yüzüncü yılın ateşinin sadece bir günde değil, ortak bir milli şuurla daimi ve kalıcı coşkusunu perçinlemek adına tüm Milli Mücadele Kahramanlarımızı selamlıyor ve onların aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz! Bandırma Vapuru ile yıllarca sürmesi gereken milli şuuru ve hatırasını daimi kılmak istiyoruz! Sadece 19 Mayıs günü değil, Samsun’a ayak basmanın sonsuz yürüyüşte daimi suretle akıllara mıh gibi kazınmasını istiyoruz! Her gün Samsun, her gün Bandırma Vapuru ve her gün Türkiye Cumhuriyeti demek istiyoruz!
Bandırma Vapuru eserimiz bir birliğin, bir bütünleşmenin ve aydınlanmanın sembolüdür! Milli şuuru, gerçek vatan sevgisini ve fedakarlığı anlatır! Ulus bilincini ilerici ve evrensel bir yaklaşımla vurgular! Bir ve bütün olmayı, birlikte hareket etmenin ulus doğurduğunu vurgular! Yerelden çıkan fikrin, ulusal düzeydeki yansımasını ve evrensel değerlere ulaşmasını anlatır! Tüm dünyaya örnek olan Türkiye Kurtuluş ve Kuruluş Destanı’nı yine onun hak ettiği ölçüde destansı bir anlatımla seyirciyle buluşturur!
Tarihimizin dönüm noktasını temel alan Bandırma Vapuru oyununda, düşle gerçek, hayal ile ideal buluşurken, seyirciyi çokça gülümsetecek ve düşündürecek noktalar dikkat çekiyor!
Çalışmaları dünya çapında kabul gören, eserleri aynı zamanda Devlet Tiyatroları repertuarında da bulunan, ülkemizin önde gelen ödüllü oyun yazarı Kosta Kortidis tarafından yazılan eser; 1919 ruhunu 2019’larda hatırlatıp süresiz bir yolculuğa emanet eder… çünkü en büyük vatanseverlik kullandığın dili ve onun imlasını iyi bilmektir! “
Gösterim Tarihleri
Oyun, 20 Aralık’ta Grand Pera Emek Sahnesi, 26 Aralık Kadıköy Halk Eğitim Merkezi, 8 Ocak Eskişehir Zübeyde Hanım Kültür Merkezi, 9 Ocak Ankara Mevsim Tiyatro Salonu, 10 Ocak Balıkesir Avlu Kongre Merkezi, 11 Ocak İstanbul Grand Pera Emek Sahnesi , 24 Ocak’ta Kadıköy Duru Tiyatro Sahnesi’nde tiyatro severler ile buluşacak.
Oyunun Künyesi:
Yazar: Kosta Kortidis
Yönetmen: Kosta Kortidis
-Ali Karagöz
-Özdemir Çiftçioğlu
-Akın Kaplan
-Alişan Özkan
-Aslı Çelebi
-Cihat Aygen
-Emre Buldum
-Sinan Çelik
-Kosta Kortidis
-Merve Akaydın
-Okan Şevket Duman
-Özdemir Çiftçioğlu
Tür: Dram,Trajedi
Uzunluk: 2 Perde – 120 dk
(Kaynak: cumhuriyet.com.tr, tiyatrolar.com.tr)
“Denizcilik Konuşmaları”nda Timuçin Binder, “Bodrum’un Geçmiş Kayıkları”nı Anlatıyor.
Bodrum Deniz Müzesi’nde düzenlenen Aralık ayı “Denizcilik Konuşmaları”nda Timuçin Binder tarafından “Bodrum’un Geçmiş Kayıkları” başlığı altında bir dizi konuşma gerçekleştirilecek.
Antropolog ve deniz tarihi araştırmacısı Timuçin Binder’in “Bodrum’un Geçmiş Kayıkları 1750’lerden 1950’lere Bodrum Yelkenlilerinin Öyküsü” adlı konuşma dizisi farklı tarihlerde düzenlenecek “Tekneden Kayığa Gövdeler“, “Yelkenler: Latin’den Markoni’ye” ve “Yelken Armaları: Aganta Burina Burinata” olmak üzere üç başlıktan oluşuyor.
Binder, düzenlenen bu etkinliğin, geçmişten günümüze uzanan yelkencilik kültürünün güncel sorunu olan “unutulmaya” yönelik bir bilinç oluşturma amacını taşıdığını şu sözlere dile getirdi:
“Modern yaşam her geçen gün biraz daha fazla geçmişin izlerini örtüyor. Bu durumdan denizcilik kültürü de payını alıyor. Hâlâ limanlarımızda yelkenli tekneler var ama yelken döneminin temsilcileri değil bunlar. O dönemden geriye çok az sayıda tekne var aramızda. Bu geçmiş kültürün tamamen kaybolmasını önlemek veya en azından yavaşlatmak için, Bodrum Deniz Müzesi’nde sadece yelkenlilerin var olduğu dönemi keşfetmeye çalışan üç oturumluk bir dizi düzenledik.
Bu oturumlarda yelkenli dönem armalarının teknolojik tasarımları ve tarihsel gelişimleri üzerine çalışmalarımı, özelde Bodrum ve genelde Ege’nin yelken armalarıyla ilgili çalışmalarımı aktaracağım“
Etkinlik, Türkçe ve ingilizce olmak üzere, toplam altı oturum halinde gerçekleşecek.
Türkçe sunumlar 10, 17, 24 Aralık 2019, Salı günleri saat 18:00’de
diğer dildeki sunumlar ise 11, 18, 25 Aralık tarihinde Bodrum Deniz Müzesi‘nde gerçekleşecek.
(Kaynak: kenttv.net, bodrumdenizmuzesi.org)
“XIII. Uluslararası Balkan Tarihi Kongresi”inde Yunanistan’ın Rodos ve İstanköy Adalarında Yaşayan Türklere Uyguladığı Asimilasyon Anlatıldı.
23 Kasım 2019 tarihinde Samsun’da düzenlenen “XIII. Uluslararası Balkan Tarihi Kongresi”inde Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, Rodos ve İstanköy’de yaşayan Türklere uygulanan asimilasyonu anlattı.
Kaymakçı, “Adalarda yaşamakta olan Türkler, bugün yok olma noktasına gelmiştir. Yunanistan’ın asimilasyon politikasına “dur” denmediği takdirde, kısa bir süre sonrasında Adalı Türklerden söz etmek olası olmayacaktır.“dedi
Ömer Halis Demir Salonu’nda gerçekleştirilen kongrede Kaymakçı, Yunanistan’daki Türk varlığının Batı Trakya’yla sınırlı olduğu algısının yanlış olduğunu belirterek; Rodos ve İstanköy ağırlıklı olmak üzere Onikiadalar’da yaşayan ve sayıları 9.000 civarında olan bir Türk topluluğu olduğunun altını çizerek; “Rodos, İstanköy Ve Onikiadalarda yaşamakta olan Türklerin; Vatandaşlık, Türkçe Öğrenme Hakkı, Din ve İbadet, Nefret ve Baskı Ortamı, Osmanlı Türklerinden Kalan Kültürel Mirasın Korunmasından kaynaklanan Sorunları ile Vakıflar Sorunu gibi sorunları vardır.” dedi.
“Onlar’ın giderek asimilasyonu, bir anlamda insanlığın ve kendine has bir kültürün yok edilmesi demektir.”
Kaymakçı, sözlerini sürdürerek; mübadelenin geçmişte yaşanan ve hala sızlayan bir yara olduğu kadar; bugün adalarda varlıklarını sürdürmeye çalışan bir avuç Türk azınlık olduğunun bilinmesi gerektiğini ve buradaki asimilasyonun, bir anlamda insanlığın ve kendine has bir kültürün yok edilmesi demek olduğunu belirtti.
“Özgürlük, eşitlik ve adalet” tüm insanlık için evrensel değerleri ifade eden kavramlardır. Bu çerçevede adalar Türklüğünün ana dillerini öğrenme ve kullanma, ibadet özgürlüğü gibi sosyal ve kültürel hayatın başat değerlerini korumak ve sürdürmek gayretlerini evrensel ve temel bir insanlık hakkı olduğunu vurgulamak isterim.”
Roisder’in Asimilasyona Karşı Yaptığı Çalışmada Ana Başlıklar
Kaymakçı, konuşmasında Türkiye’ye göç etmiş, göç etmek zorunda kalmış Rodos ve İstanköy Türklerinin kurmuş olduğu Rodos, İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği (ROİSDER)‘in çalışmalarını şu ana başlıklar altında toplandığını belirtti.
” -Yunanistan Devleti’nden; Anayasası’nda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde Ve Diğer İnsan Hakları Dökümanlarında Yer Aldığı Üzere, Adalar Türklerinin Türk Kültürel Kimliğinin Tanınması,
– Çift Dillilik Temelinde Anadillerini Öğrenme Gibi Azınlık Hakları Dahil İnsan Hakları Alanındaki Sorumluluklarını Yerine Getirmesi,
– Rodos Ve İstanköy Türk Toplumunun Din Ve İbadet Özgürlüğüne Saygı Göstermesi
Özetle Adalar Türklerine Uygulanmakta Olan Asimilasyon Politikalarına Son Vermesi.”
(Kaynak: rodosistankoyturkleri.org.tr)
S. Korda’nın “Denizcinin Hazinesi” Adlı Filmi, İstanbul Sessiz Sinema Günleri’nde
Yönetmenliğini Sandor Korda’nın üstlendiği 1918 tarihli “Denizcinin Hazinesi” (Az Aranyember) İstanbul Sessiz Sinema Günleri’nde izleyicilerin karşısında olacak.
Yapım, Tuna Nehri’ndeki bir gemide çalışan yetenekli ve cesur denizci Timar’ın öyküsünü aktarıyor.
Denizci Timar çıktığı bir seferde, bulunduğu gemide yolculuk yapmakta olan üst düzey Osmanlı paşası Ali Çorbacı’nın hazinesini türlü oyunlarla ele geçirmekle kalmaz, onun güzeller güzeli kızı Timea ile de evlenmeyi başarır. Ancak Timea ile Timar’ın evliliği yolunda gitmez. Hazinesi hızla büyümesine rağmen Timar mutsuzluk içinde kıvranmaktadır.
Nihayet Tuna Nehri üzerindeki bir ıssız adada, herkesten uzaklarda münzevi bir yaşam süren Noemi’nin yanında huzur bulur. Yıllar boyu iki sevgilisinden de vazgeçemez, çifte bir yaşam sürmeye başlar. Bir yandan Timea’yı mücevherlere boğarken Noemi’yle sessizliğin tadını çıkarır. Bir noktada bunalıp her şeyden vazgeçer, tüm hazinesini gözden çıkararak gerçekten sevdiği kadının yanında, gerçek hazinesinin koynunda kalmayı seçer.
Denizcinin Hazinesi, İstanbul Sessiz Sinema Günleri’nin bir geleneğine dönüşen ‘Osmanlı’dan Görüntüler’ bölümünde izleyici karşısına çıkacak.
Film, 6 Aralık 2019 tarihinde Akbank Sanat Merkezi‘nde; 7 Aralık 2019 tarihinde Macar Kültür Merkezi‘nde izlenebilir.
Macar Kültür Merkezi’ndeki gösterim ücretsizdir
Yapımın Künyesi:
Yönetmen: Sandor Korda
Oyuncular:
-Oszkar Beregi
-Gabor Rajnay
-Ica Lenkeffy
-Lily Berk
Süre 100 dk
(Kaynak: sessizsinemagunleri.com)
Türk Okyanus Bilimci Derya Akkaynak ve T. Treibitz tarafından Geliştirilen “Sea- Thru” Sualtında Net Görüntüler Elde Edilmesi Sağlıyor.
Makine mühendisi ve okyanus bilimci Derya Akkaynak ve Tali Treibitz, “Sea-thru” adlı yeni bir algoritma geliştirdi.
Bu uygulama, su altında çekilen fotoğraflardaki renkleri karada çekilmiş gibi düzelterek; sualtı görüntüleme alanında devrim niteliğinde bir yenilik gerçekleştirdi.
“Sea” (deniz) ve “see through” (saydam) sözcüklerinin birleşmesiyle oluşan “Sea-thru”, su altında çekilen fotoğraflardaki renkleri düzeltmeye yarıyor. Derya Akkaynak ve Haifa Üniversitesi’nden Tali Treibitz, tarafından geliştirilen bu algoritma, 3,5 yıllık bir sürece yayılan kuramsal ve uygulamalı aşamalara dayanan yoğun bir çalışmanın ürünü.
Sualtında altında çekilen fotoğrafların mavi ve yeşilimsi tonlara sahip olmasının nedeni; suya giren güneş ışınlarının kırılarak farklı renklere ayrılması ve kırmızı renk ışınların derinlere kadar ulaşamamasından kaynaklanıyor. Bu sorun özellikle sualtı görüntülemede gerçekçi bir görünüm elde edilmesinin önündeki en büyük sorunu oluşturuyor.
Buluş, yapay zekanın deniz bilimlerine uyarlanmasının bir sonucu
Akkaynak, Sea-thru algoritması ile ilgili olarak, “Bu, Akkaynak-Treibitz Modeli adı verilen denklemin içindeki değişkenleri hesaplayıp, fizik kuralları dahilinde, kaybolan renkleri geri getiriyor. Yani aslında algoritmanın başarısının sırrı fiziği doğru kullanmak” ifadelerini kullanıyor.
Buluş, deniz bilimlerinde yeni bir çağın başlangıcı olarak nitelendirilebilir. Zira fotoğraflardan su etkenin çıkarılması, bilgisayarlara bu görüntüleri daha iyi anlama olanağı sağlayacak. Akkaya’da Sea-thru‘nun gelecekte insanoğluna nasıl yardımcı olacağını şöyle özetliyor:
“Böylece bilim insanları topladıkları verileri daha çabuk, elle değil de otomatik olarak analiz edebilecek, denizlerimiz hakkında daha çabuk bilgi sahibi olabileceğiz ve nihayet bir gün, sömürmek, tüketmek, kirletmek yerine anlayıp, sevip, koruyabileceğiz“
(Kaynak: euronews.com)
Bodrum Deniz Müzesi “Mavi Yolculuk” Konulu 2. Çocuk Resim Yarışması Düzenliyor
Bodrum Deniz Müzesi tarafından “Mavi Yolculuk” konulu 2. Bodrum Deniz Müzesi Çocuk Resim Yarışması düzenleniyor.
Düzenlenen yarışma ile, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) tarafından 1940’larda Bodrum’da başlatılan Mavi Yolculuk hareketi hakkında çocuklarda bir farkındalık oluşturmak, bu hareketi çocuklara tanıtmayı ve bu kültürel değeri koruma konusunda bir bilinç geliştirmelerini amaçlanıyor.
İlkokul ve ortaokul öğrencilerinin katılabileceği resim yarışmasında, ailelerin ve öğretmenlerin çocukları, araştırma çabalarında yönlendirici ve destekleyici olmaları bekleniyor.
Üç ayrı kategoride düzenlenen yarışmada, başarı elde eden dokuz öğrenciyi; “Bisiklet”, “Sualtı Fotoğraf Makinesi”, “Sualtı Keşif Seti”, “Yelken Kursu”, “Mavi Yolculuk”, “Dalış Kursu” ödülleri bekliyor.
Yarışmanın son başvuru tarihi 30 Nisan 2020
Ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.