Balıkçı Adem Yılmaz ile Leylek Arasındaki Dostluğu Konu Alan “Yaren” Adlı Belgesel, Prag Film Ödülleri’nde Birincilik Elde Etti
Balıkçı Adem Yılmaz ile bir leylek arasında başlayan dostluğun anlatıldığı belgesel film ‘Yaren’, Prag Film Ödülleri’nde En İyi Uzun Metraj Belgesel ödülünü kazandı.
Bursa’nın Karacabey ilçesine bağlı Avrupa Leylek Köyleri Birliği’ne üye olan tek Türk Köyü olan Eskikaraağaç Köyü’nde Balıkçı Adem Yılmaz ile ‘Yaren’ leylek’ arasında başlayan dostluğu ve 8 yıldır her bahar mevsiminde buluşmasını, doğa fotoğrafçısı Alper Tüydeş’in ortaya çıkarmıştı.
Sekiz yıllık dostluğun kahramanları olan Balıkçı Adem Yılmaz ve Yaren adını verdiği leylek, balıkçılıkla geçimini sağlayan Adem Amca her sabah göle açılırken onunla birlikte balığa çıkıyor ve birlikte balık tutuyordu. Türk basınında da büyük ilgi uyandıran bu etkileyici öykü, Karacabey Belediyesi katkılarıyla Alper Tüydeş ile belgeselci Burak Doğansoysal tarafından beyaz perdeye aktarılmıştı.
Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da bu yıl 16 – 17 Ocak 2020 tarihleri arasında düzenlenen Prag Film Ödülleri‘nde Belgesel Kategorisinde yarışan “Yaren”, ilk 3’e kalan diğer yapımlar olan “Ximei” ve “River Tales”i geçerek; birinciliği elde etti.
Belgeselin Galası Köy Meydanında Gerçekleştirilmişti
Adem Yılmaz ve ‘Yaren’ leyleğin hikayesinin anlatıldığı ‘Yaren’ adlı belgeselin galası 22 Eylül 2019 tarihinde Uluabat Gölü kıyısındaki leylek köyü Eskikaraağaç’ta köy meydanında gerçekleştirilmiş ve galaya Karacabey Belediye Başkanı Ali Özkan, Bursa Milletvekili Mustafa Esgin, belgeselin kahramanı Adem Yılmaz, yönetmen Burak Doğansoysal, yapımcı Akın Esgin ve belgesel ekibinin yanı sıra köy halkı katılmıştı.
(Kaynaklar: bursaport.com, bursadabugun.com, enbursa.com, karacabeyhaber.com, praguefilmawards.com)
British Museum’da Düzenlenen “Arktik: Kültür Ve İklim” Sergisi, Kutup Bölgelerindeki Olağanüstü Yaşam Koşullarını Ve Arktik Sanatını Ortaya Koyuyor
Küratörlüğünü Amber Lincoln’ün gerçekleştirdiği “Arktik: Kültür ve İklim” adı ile British Museum’da düzenlenen sergi, Arktik toplulukların içinde yaşadıkları olağanüstü koşullara uyarlanma çabaları sonucu ortaya çıkan yaşam biçimlerini ve kültürel yapıtları gözler önüne seriyor.
28.000 yıllık mamut dişinden yapılmış değerli nesnelerden, çeşitli gereksinimler nedeniyle üzerinde değişikler yapılmış modern kar motosikletlerine kadar; sergideki izleyiciyi sürükleyen tüm bu nesneler, Arktik bölgede yaşayan yerli hakların yaratıcılıklarını ve ne denli becerikli insanlar olduklarını ortaya koyuyor. Arktik topluluklarla yapılan ortak çalışmalarla gerçekleştirilen bu etkinlik, tarih boyunca bu yerli halkların yeteneklerini ve dayanıklılıklarına bir tür övgü niteliği de taşıyor.
Sergi, buzdan oluşmuş bir çevreyle kurulan saygılı bir ilişkinin öyküsünü ve arktik toplumların refah için hava durumu ve iklimler ile nasıl baş ettiklerini anlatıyor.
Günümüzde Arktik bölgede 4 milyon insan yaşıyor. Bu nüfus, Arktik bölgede toprakları bulunan; Rusya, ABD, Kanada, Danimarka/Grönland, İzlanda, Norveç, İsveç ve Norveç olmak üzere sekiz ülkenin toprakları için dağılmış olarak yaşamaktadırlar. Ancak bunların yalnızca %10’unun yerli topluluklar oluşturmaktadır ki bu da yaklaşık olarak 400.000 kişiye denk gelmektedir. Bu yerli halklar, bölgedeki 40 farklı yerli kültürden birine ya da daha fazlasına bağlılar.
Arktik bölge, çok uzun yıllardan beri yerleşim alanı olarak kullanılıyor ve bu nedenle buradaki kültür, oldukça eski. Avrupa kıtası buzullar ile kaplıylen; Sibirya’nın kuzeydoğu bölgesindeki stepler, yerleşmeye ve yaşamaya olanaklı bir bölge durumundaydı. Son arkeolojik buluntular, Doğu Sibirya’da bulunan Yana Irmağının ağzının Paleolotik dönem avcıları tarafından 30.000 yıl önce yerleşme amacıyla kullanıldığını gösteriyor. İlk Arktik sanatı da megafauna hayvanlarını ve kürklü mamutları avlayan yerleşimciler tarafından oraya koyuluyor.
Buzullardaki dikkat çekici boyutlardaki erime ve iklim değişiklikleri nedeniyle havanın mevsim normallerinin dışında seyretmesi, Arktik toplulukların değişikliklere uyarlanma yeteneklerini test eden ve yaşam biçimlerini tehdit eden beklenmedik bir etkiye dönüşmüş durumda.
Arktik bölgedeki tüm bu olumsuz gelişmeler, dünyanın neresinde olursa olsun herkesi etkileyecek bir niteliğe sahip. Bu sergi, bu nedenle, bu bölgelerde yaşayan insanlardan neler öğrenebileceğimiz konusunda zamanında yapılmış bir anımsatma görevi görüyor.
Çevre Eylemcilerinden Sergi Nedeniyle British Museum ve BP İlişkisine Tepki
Çevre eylemcileri, British Museum’un uzun süreden beri kurumsal destekçisi olan Petrol devi BP ile olan ilişkisine tepki göstererek, bu ortaklığa son vermesi yönündeki çağrılarını yinelediler. Dünyanın en fazla sera gazı salınımına neden olmakla suçlanan BP bir süre önce Alaska Arktik’inde petrol arama çalışmaları için lobi etkinliklerinde bulunmuştu. Tepkiler üzerine BP Arktik sergisinin destekçileri arasından çıkarılarak Citi Bank ile destekçilik anlaşma yapılmıştı. Ancak buna karşın BP, British Museum’da 08 Mart 2020 yılına kadar sürecek olan “Troya: Mitler ve Gerçekler” adlı sergiye destekçiliğini sürdürüyor.
“Arktik: Kültür ve İklim” sergisi, 23 Ağustos 2020 tarihine kadar British Museum’da olacak.
(Kaynaklar: britishmuseum.org, theartnewspaper.com)
“Jules Verne Trofesi: Olağanüstü Rekor” sergisi, Ulusal Deniz Müzesi Brest Kale Müzesi’nde
“Jules Verne Trofesi: Olağanüstü Rekor” sergisi, Fransa’daki Ulusal Deniz Müzesi Brest Kale Müzesi’nde düzenleniyor.
Sergide, geçmişten günümüze kadar trofeye katılan tüm teknelere ve yelken yarışçılarına ilişkin tarihi içerik taşıyan yazılı ve görsel belgeler, tekne maketleri başta olmak üzere; yarışçılara ait gereçler ile birlikte geniş kapsamlı olarak sunuluyor.
1992 yılında bizzat denizciler tarafından ortaya atılan düşüncenin ardından ilk defa 1993 yılında düzenlenmeye başlanan Jules Verne Trofesi; gerçek deniz kurtlarının katıldığı ve dünyanın çevresini, doğudan batıya doğru, seksen günden az bir süre içinde, durmaksızın ve yardım almaksızın aşılmasının mücadelesinin verildiği bir deniz yarışıdır.
Yarış günümüze kadar 1993, 1994, 1997, 2002, 2004, 2005, 2010, 2012 ve 2017 yıllarında düzenlendi.
Yarışta 80 günden daha kısa bir sürede bitirilmesi gereken bu rota;
1993 yılında Bruno Peyron teknesi “Commodere Gezgini” ile 79 günde,
1994’te Peter Blake ve Robin Knox – Johnson ikilisi tekneleri “Enza Yeni Zellanda” ile 74 günde,
1997’de Olivier De Kersauson teknesi “Sport – Elec” ile 71 günde,
2002’de Bruno Peyron teknesi “Orange” ile 64 günde,
2004’te Olivier De Kersauson teknesi “Geronimo” ile 63 günde,
2005 yılında Bruno Peyron teknesi “Orange II” ile 50 günde,
2010 yılında Franck Cammas teknesi “Groupama 3” ile 48 günde,
2012’de Loïck Peyron teknesi “Banque Populaire V” ile 45 günde,
2017 yılında Francis Joyon teknesi “Idec – Sport” ile 40 günde, tamamlandı.
Brest Kale Müzesi‘nde izleyicilerin ilgisine sunulan sergi, işte bu okyanus yarışçılarına bir saygı niteliği taşıyor.
Sekiz ana nokta üzerine yapılandırılan seyir rotası, Jül Vern’in macera dizisiyle ilişkili olan temalara çapraz bir bakış sunuyor.
“Jules Verne Trofesi: Olağanüstü Rekor” sergisi; izleyicilerini, insanoğlunun bu etkileyici macerasına tanıklık etmeye çağırıyor. Bu sergide yer verilen gözüpek denizci figürü, Macellan’dan Jules Verne’e ve ünlü karakteri Fileas Fog’a kadar uzanan bir silsilenin parçası olarak karşımıza çıkıyor.
2019 yılında açılan sergi, 03 Ocak 2021 yılına kadar görülebilecek.
(Kaynak: en.musee-marine.fr/)
Katolik Dünyasının Farklı Kültürlere Olan İlgisini Ortaya Koyan “The Way Of The Sea” Sergisi Vatikan Müzesi’nin Helezonik Rampasında Sergileniyor.
Vatikan Müzesi’nde düzenlenen dünyanın tüm kıtalarından deniz taşıtlarını içeren sergi, Katolik kilisesinin Avrupa kıtası dışındaki insan topluluklarının ürettiği uygarlık ürünlerine olan ilgisini ortaya koyuyor.
Vatikan Etnoloji Müzesi koleksiyonundan 60 adet küçük ölçekli deniz taşıtı, Vatikan’ın ünlü helezonik rampasında sergileniyor. 2010 yılında buraya taşınan koleksiyon sergisi, müzenin “Etnoloji Bölümü” küratörü olan Nicola Mapelli’nin önerisi ile Piero Castri tarafından düzenleniyor. Tüm kıtalardan toplanmış bu küçük modellere, katolik misyonerler tarafından 20. yy başlarında çekilen görseller de eşlik ediyor.
museivaticani.va
Sergide, Solomon adalarından İvukapi kanosu, İngiliz ve Japon yelkenli gemileri, kullanıldıkları farklı işlevleri ve tipolojileri yansıtan Asya tekneleri, fildişi gereçten üretilmiş Çin uygarlığına ait bir tekne, bir zamanlar Thaili yöneticiler tarafından kullanılan bir kano, Okyanusya’dan geleneksel yelkenli tekneler, ağaç kabukları kullanılarak yapılmış kanolar ve bir zamanlar Amerika kıtasında var olan uygarlıkların kültürler temsilcisi olan kanolar. Bolivya yerlileri tarafından girdaplı sularda seyir yapmaya olanak sağlayan iki dümenli Mostene salı gibi taşıtlar yer alıyor.
museivaticani.va
museivaticani.va
01 Kasım 2010 tarihinde açılan sergi, Vatikan Müzesi’ndeki ünlü helezonik rampada görülebilecek.
(Kaynak: museivaticani.va)
S.Mrozek’ın “Açık Denizde” Adlı Oyunu, Ankara Devlet Tiyatrosu Tarafından Sahneye Koyuluyor.
Absürt tiyatronun önde gelen temsilcilerinden Polonyalı yazar Slawomir Mrozek’ın “Açık Denizde” adlı oyunu, yönetmen İlham Yazar tarafından Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye koyuluyor.
Batan bir gemiden kurtularak, bir sala çıkmayı başaran üç kazazedenin, yiyeceklerinin tükenmesinin ardından aralarından birini yemeye karar vermelerini ve bu kurbanın kim olacağının belirlenme sürecini anlatan oyun, “açlık” metaforu üzerinden adalet, eşitlik, özgürlük, demokratik seçim gibi kavramları eleştirel bakış açısıyla ele alıyor.
Yazar, denizin ortasındaki bir sala gönderme yapan 6 m’ lik bir alan içinde sahnelenen oyunda ele alınan “açlık” metaforunun, fiziksel değil psikolojik boyutuyla sahneye taşındığına dikkati çekerek; izleyicinin nitelikli ve dozunda politik hicivler ve göndermelerle küçük balığın büyük balığı yeme öyküsüne tanıklık edeceğini belirtti.
Yönetmen Yazar; Pelin Şahin, Müjgan Aksoy, Elif Kaman, Barkın Kenan ve Ümit Atalay’ın rol aldığı Açık Denizde ile ilgili olarak şunları söyledi; “Seyircilerimiz 5 gencecik oyuncudan son derece akıcı bir performans izleyecek. Işık ve dekorumuz şahane. Çok iyi bir kreatif kadroyla, çok sağlam, dinamik oyuncularla, enteresan bir metin vadediyoruz. Oyunumuz, tarzı ve anlatım biçimi itibarıyla ‘yani işte fena değil’ şeklinde değerlendirilmeyecek. Seyirci ya çok hoşlanacak ya hoşlanmayacak. Bunu biliyorum ve anlıyorum.”
Oyun, 21-25 Ocak 2020 tarihleri arasında Ankara Devlet Tiyatrosu sahnesinde olacak.
Oyun Künyesi:
Yazar: Slawomir Mrozek
Yönetmen: İlham Yazar
Çevirmen: Yücel Erten
Oyuncular:
-Pelin Şahin
-Müjgan Aksoy
-Elif Kaman
-Barkın Kenan
-Ümit Atalay
(Kaynak: aa.com.tr, devtiyatro.gov.tr)
S.Mrozek’ın “Açık Denizde” Adlı Oyunu, Ankara Devlet Tiyatrosu Tarafından Sahneye Koyuluyor.
Absürt tiyatronun önde gelen temsilcilerinden Polonyalı yazar Slawomir Mrozek’ın “Açık Denizde” adlı oyunu, yönetmen İlham Yazar tarafından Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye koyuluyor.
Batan bir gemiden kurtularak, bir sala çıkmayı başaran üç kazazedenin, yiyeceklerinin tükenmesinin ardından aralarından birini yemeye karar vermelerini ve bu kurbanın kim olacağının belirlenme sürecini anlatan oyun, “açlık” metaforu üzerinden adalet, eşitlik, özgürlük, demokratik seçim gibi kavramları eleştirel bakış açısıyla ele alıyor.
Yazar, denizin ortasındaki bir sala gönderme yapan 6 m’ lik bir alan içinde sahnelenen oyunda ele alınan “açlık” metaforunun, fiziksel değil psikolojik boyutuyla sahneye taşındığına dikkati çekerek; izleyicinin nitelikli ve dozunda politik hicivler ve göndermelerle küçük balığın büyük balığı yeme öyküsüne tanıklık edeceğini belirtti.
Yönetmen Yazar; Pelin Şahin, Müjgan Aksoy, Elif Kaman, Barkın Kenan ve Ümit Atalay’ın rol aldığı Açık Denizde ile ilgili olarak şunları söyledi; “Seyircilerimiz 5 gencecik oyuncudan son derece akıcı bir performans izleyecek. Işık ve dekorumuz şahane. Çok iyi bir kreatif kadroyla, çok sağlam, dinamik oyuncularla, enteresan bir metin vadediyoruz. Oyunumuz, tarzı ve anlatım biçimi itibarıyla ‘yani işte fena değil’ şeklinde değerlendirilmeyecek. Seyirci ya çok hoşlanacak ya hoşlanmayacak. Bunu biliyorum ve anlıyorum.”
Oyun, 21-25 Ocak 2020 tarihleri arasında Ankara Devlet Tiyatrosu sahnesinde olacak.
Oyun Künyesi:
Yazar: Slawomir Mrozek
Yönetmen: İlham Yazar
Çevirmen: Yücel Erten
Oyuncular:
-Pelin Şahin
-Müjgan Aksoy
-Elif Kaman
-Barkın Kenan
-Ümit Atalay
(Kaynak: aa.com.tr, devtiyatro.gov.tr)
Britanya Kolombiyası Deniz Müzesi’nde Açılan “Kıyılarımızı Korumak” Sergisi Deniz Fenerlerinin İşlevlerindeki Dönüşümü Belgeliyor.
Batı Kanada’da bulunan Britanya Kolombiyası Deniz Müzesi‘nde açılan “Kıyılarımızı Korumak” sergisi, Britanya Kolombiyası kıyılarında konumlu deniz fenerlerinin, toplumsal gereksinimlere bağlı olarak geçirdiği işlevsel dönüşümü belgeliyor.
Deniz fenerlerinin ve deniz feneri işçilerinin asıl görevleri, gemilerin ya da teknelerin kıyıdan belirli bir uzaklıkta güvenle seyir yapmalarını sağlamak olduğu bilinmektedir. Ancak teknoloji ve toplumsal yapı değiştikçe; deniz fenerlerinin görevleri de bu değişimden etkilenmektedir. Örneğin, deniz fenerlerinden 1800’lü yılların sonlarına doğru, kıyılarda kurulan sömürgelerin gelişmesi için destek amacıyla yararlanılırken; 2. Dünya Savaşı’nda; bu yapılar, savunma dizgelerinin kurulmasında kullanılmışlardır.
İçinde bulunduğumuz dönem de ise; yeni bir eğilim yükselmeye başladığını görülmektedir. Doğal çevrenin varolan durumuna gösterilen ilginin giderek artması, Britanya Kolombiyası’nda bulunan deniz fenerlerinin işlevini de dönüştürerek; ekolojik rezerv ya da çevre koruma ile ilgili bir konum kazanmalarına neden olmuştur. Öte yandan bu gelişme deniz feneri işçilerinin görevlerini de dönüştürmüş; onları da istasyonların çevresindeki doğal peyzajı ve vahşi yaşamı gözeten yeni bir görev tanımıyla donatmıştır.
“Kıyılarımızı Korumak” sergisi, bir zaman çizelgesi içinde, kültürel dönüşümü gözler önüne sererken; aynı zamanda Britanya Kolombiyasının kıyılarını geçmişte ve bugün korumanın ne anlama geldiğini sorgulamaktadır.
Sergi, 14 Mayıs 2020 tarihine kadar Britanya Kolombiyası Deniz Müzesi‘nde olacak.
(Kaynak: mmbc.bc.ca)
2020 Yılı Kültür Ve Turizm Bakanlığı Tarafından “Patara Yılı” Olarak Duyuruldu. Kent, Denizcilik Tarihi Bakımından Da Önemli Bir Yere Sahip
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2020’yi “Patara Yılı” olarak duyurdu. Patara Antik Kenti, antik dönem denizciliğin önemli bir limanı olarak önemli yapılara da ev sahipliği yapıyor.
Türkiye’nin kültürel değerlerinin dünya çapında öne çıkarılması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan tema yılları projesi kapsamında; 2018 yılı “Troya Yılı” olarak duyurulurken; 2019, Göbeklitepe’ye dikkat çekmek için, “Göbeklitepe Yılı” olarak duyurulmuştu.
Likya, Batı kaynaklarında ileri sürülen Atina demokrasisinden çok daha ileri aşamadaydı ve bir siyasi örgütlenme olan Likya Birliği Parlamentosu dünyanın ilk demokratik parlamentosuydu. Hatta Montesquieu “Dünyada mükemmel bir konfederasyon cumhuriyet örneği vermek gerekirse Likya’yı gösterim” demiştir.
2020 Yılı “Patara Yılı”
Patara Antik Kenti, Ksanthos Vadisi‘nin güneybatı ucunda bulunan Ovagelemiş Köyü‘nde yer alan bir yerleşim yeri olarak, Likya uygarlığını en önemli ve en eski şehirlerinden biri konumundaydı.
Antik dönemin Likya Birliği ne bağlı olan şehirlerinin temsilcilerinin buluştuğu dünyanın en eski meclis binasına da sahip olan kent, aynı zamanda Batı uygarlığında Noel Baba olarak tanımlanan Aziz Nikolas‘ın doğum yeri olması nedeniyle de önemli. Roma dönemi sonrasında kent, Apollon kehanet merkezi olarak tanınmaya başlamıştır.
Ortaçağ boyunca önemini sürdüren Patara, Türklerin bölgedeki varlığıyla önemli bir merkez olarak günümüze ulaşmıştır.
Öte yandan, Parata Antik Kenti yakınlarındaki Patara kumsalı, Akdeniz kaplumbağaları Karetta-Karetta‘ların milyonlarca yıldır yumurtalarını bırakıp yavruladıkları ender yerlerden biri olması ile de ayrı bir öneme sahiptir.
Kent Denizcilik Tarihi Açısından Önemli
Patara Antik Kenti, Ksanthos Vadisi’nde denize açılabilecek tek liman olması nedeniyle yüzyıllarca ayakta kalmıştır. Roma egemenliğine geçtikten sonra da önemini yitirmeyen Patara, Roma Valiliklerinin adli işlerini gördüğü bir merkez oluşu yanında Roma’nın doğu eyaletleriyle bağlantısını kurduğu bir deniz üssü olarak da önemini korumuştur. Roma İmparatoru Neron tarafından MS 64-65 yıllarında Patara’da yaptırılan Neron Deniz Feneri, dünyada ayakta kalan en eski deniz feneri olma özelliği taşıyor.
Ayrıca bugün Hristiyanlık olarak bilinen dinin kurucusu olan Aziz Pavlus’un, Patara limanından Roma’ya gitmek için gemiye bindiği kayıtlarda yer almaktadır.
(Kaynaklar: kulturportali.gov.tr, kulturlimited.com)
J. Niemelä’nın Gemi Kaptanı Babasının Anılarının İzlerini Sürdüğü “Nostalji” Adlı Yerleştirmesi Helsinki Sanat Müzesi’nde
Jaakko Niemelä, gemi kaptanı babasının izlerini sürdüğü “Nostalji” adlı sergi, Helsinki Sanat Müzesi – HAM ‘da. Serginin küratörlüğünü Heli Harni üstleniyor.
Niemelä, hazırladığı bir araştırma projesi ile gemi kaptanı olan babası Erkki Niemelä‘nın geride bıraktığı anılarının izlerini okyanus aşan gemilerde ve bu denizaşırı yolculuklarında gittiği yerlerin üzerinden keşfediyor ve tüm izleri, gerçekleştirdiği gezilerinde çizerek, yazarak, fotoğraf ve video çekerek kayıt altına alıyor.
Sergi, fırtınalı bir denizde seyir yapmakta olan bir gemiyi ve bu geminin fırtınanı etkisi ile yavaş yavaş parçalanmasını gösteren; boyutlarıyla sergi mekanına baskın bir etki yaratan büyük ölçekli, iki adet canladırmayı içeren yerleştirmeden oluşuyor.
Sergideki işitsel peysajı, Barok dönem bestecisi Alessandro Scarlatti‘nin koral bir yapıtı oluştururken; ambiyans müziği Antti Niemelä’ya ait.
Sergi, 15.03.2020 tarihine kadar Helsinki Sanat Müzesi’nde olacak.
(Kaynak: hamhelsinki.fi)
“Josep Coté – Gemi’nin Fotoğrafçısı – Bir Geminin Yolculuklarına Ve Mürettebatına Benzeri Görülmemiş Bir Bakış” Sergisi Barselona Deniz Müzesi’nde
Marqués de Comillas gemisinde müzisyen olarak çalışan, Josep Coté’nin fotoğraflarının sergilendiği; “Josep Coté – Gemi’nin Fotoğrafçısı – Bir Geminin Yolculuklarına Ve Mürettebatına Benzeri Görülmemiş Bir Bakış” sergisi Barselona Deniz Müzesi’nde
Gündüzleri, gemi çalışanlarının fotoğraflarını çeken deneyimli bir fotoğrafçı; gece ise gemideki gemide akşamüstü başlayan eğlence yaşamını canlandıran bir müzisyen olan Coté’nin fotoğrafçılık kariyeri çoğunlukla İspanyol İç Savaşı sonrası dönemini kapsıyor.
Coté’nin bu anlık çekilmiş; gemi zabitlerine ait yemek salonları, garsonlar, mutfak, kamaralar, dinlenme salonları ve gemi güvertelerini kayıt altına aldığı özgün fotoğraflarda, sayılan tüm bu mekanlar ve mekanlarda o anda bulunan insanlar, tüm doğallıkları içinde anlık çekilmiş kadrajlarda yaşam buluyor. Özellikle belirtmek gerekir ki dönemin bu tip fotoğrafların azlığı göz önünde bulundurulursa; bu arşiv, büyük bir değere sahip…
Barselona Deniz Müzesi’ne, 2018 yılında bağış olarak verilen Coté’nin seyirlerde kullandığı 540 adet fotoğraf negatifi, bir çok kamera ve karanlık oda gereçleri içeren çok değerli bir mirasın içinde büyük bir çoğunluğu Marqués de Comillas transatlantiğinin güvertesinde çekilmiş olmasına karşın, başka gemilere ait olan görseller de bulunuyor.
Dünya denizleriyle yakın bir bağı olan profesyonel bir fotoğrafçının kariyerine ait ürünlerden oluşan kapsamlı bir koleksiyonu içeren bu bağış, Coté’nin fotoğrafçılık anlayışının bir kanıtı olması ve bunlar üretirken kullandığı gereçleri gösteriyor olması nedeniyle son derece önemli.
Sergi, 13 Nisan 2020 tarihine kadar Barselona Deniz Müzesi’nde olacak.
(Kaynak: mmb.cat)