ABD’li Arkeolog Iris Love’ın Ölümünü Ardından Tartışmalar Yeniden Gündeme Geldi. Prof. Dr. Doksanaltı “Tarihi Limanın Arkeolog Eliyle Bu Hale Getirilmesi Çok Üzücüdür.”
Datça’da yaptığı kazılar sırasında, Knidos Antik Kenti’ndeki tarihi yapıtları tahrip edip, çaldığı söylentileriyle bilinen ABD’li arkeolog Iris Cornelia Love’ın yaşamını yitirmesinin ardından tartışmalar yeniden gündeme geldi.
Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Öğretim Üyesi Başkanı Prof. Dr. Ertekin Doksanaltı, Love ile ilgili olarak; “Doğa, tarih ve kültür varlıklarına verdiği zararlar arkeoloji bilimi adına utanç vericidir” dedi.
Knidos kazı ve restorasyon Başkanı Prof. Dr. Ertekin Doksanaltı, Knidos Antik Kenti’nde Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Long Island Üniversitesi adına arkeolog Iris Cornelia Love’in yaptığı kazılar sırasında, bilimsel ve etik anlamda tasvip edilmemesi gereken çok ağır uygulamaların söz konusu olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Doksanaltı, “Kültür varlıklarına, tahribata yönelik uygulamaları var. Kendisi her ne kadar arkeolog da olsa, hiçbir arkeolog onun gibi çalışmaz. Ne yazık ki, o yıllarda bu tahribatlar meydana gelmiş. Love’ın, Knidos Antik Kenti’ne verdiği en büyük zarar; kazılarında materyal, malzeme ve eser bulmaya yönelik olarak çalışmış olmasıdır. Kesin olan şu ki, her yeri delik deşik edercesine kazmış. Bu kazılar sırasında yaptığı en büyük katliam ise, çıkan hafriyatın denize dökülmesidir. Bunun affedilir hiçbir yanı yok” ifadelerini kullandı.
“Tarihi Limanın Arkeolog Eliyle Bu Hale Getirilmesi Çok Üzücüdür.”
Irıs Love’ın yaptığı çalışmaları sırasında önemli tahribatlara yol açtığının altını çizen Prof. Dr. Doksanaltı, “Yapılan kazılar sırasında ortaya çıkan hafriyat, küçük limana dökülerek adeta bataklığa dönüştürülmüş. Bu nedenle ne yazık ki küçük liman kullanılamayacak hale getirilmiş, deniz seviyesi düşmüş ve içeriye teknelerin bile girmesi imkânsız hale getirilmiş. Tarihi limanın arkeolog eliyle bu hale getirilmesi çok üzücüdür.
Sadece bununla da kalınmamış. Yuvarlak tapınağın kazılarında ortaya çıkan hafriyat da aynı şekilde metrelerce yükseklikten denize dökülmüş. Bu şekilde bir çalışma kendisine hem zaman kazandırmış hem de paradan tasarruf etmiş. Biz niye yapmıyoruz? Dünyanın parasını harcayıp, şehrin dışındaki uygun alanlara kamyon kamyon hafriyat taşıyoruz. Kısacası, Iris Love’in burada yaptığı kazı çalışmaları arkeoloji bilimine aykırı olduğu gibi, doğa, tarih ve kültür varlığı tahribatına yol açmıştır. Doğa, tarih ve kültür varlıklarına verdiği zararlar arkeoloji bilimi adına utanç vericidir” dedi.
(Kaynak: dha.com.tr,
Mayflower Gemisinin 400 Yıl Önceki Yolculuğuna İlişkin Bilgiler, “Mayflower 400: Efsaneler & Miras” Sergisiyle The Box Müzesinde
2020 yılı, Mayflower gemisinin 1620 yılında İngiltere Plymouth’tan Amerika’ya doğru yelken açışının 400. yıl dönümü.
The Box Müzesi’nde düzenlenecek olan “Mayflower 400: Efsaneler & Miras” sergisi de, önemli toplumsal ve tarihi sonuçlar doğuran bu yolculuğa ve Maylower’a ilişkin bilgileri ortaya koyuyor.
Hem yerel ve ulusal ve hem de uluslararası ölçekte etkisi olan bir öykünün baş kahramanı olan tek bir gemi, tam 400 yıldır beş ulusu birbirine bağlıyor. Bugün 30 milyondan fazla kişi aile geçmişinin Mayflower gemisine bağlıyor ve onun yolcularıyla ilgisi olduğunu öne sürüyor.
The Box müzesi, geleneklere meydan okuyan, toplumsal çatışmalara neden olan ve yeni topluluklar ortaya çıkaran bir tarihi ziyaretçileriyle paylaşıyor. Atlantik Okyanusu’nun iki yakasından nesneler, görseller ve düşüncelerden sızan nice öykü, Plymouth‘taki müzede izleyicilere anlatılmayı bekliyor. Sergide yer alan nesneler ya ilk defa Plymouth’a geliyor ya da 400 yıl sonra ilk kez her şeyin başladığı kentine geri dönüyor.
Amerikan Yerlileri Ulusal Müzesi (National Museum of the American Indian) ve Harvard Peabody koleksiyonundan yerli Amerika’lılara ait olan 12.000 yıllık geleneksel ürünler, yerli tarihi gözler önüne seriyor. Öte yandan, Amerika’nın en eski müzesi olan Göçmen Müzesi’nden (Pilgrim Hall Museum) getirilen ve sergide yer alan; İkinci Peirce Ayrıcalık Belgesi, New England‘ın ver olan en eski devlet belgesi olması nedeniyle eşsiz bir değer sahip.
Sergi, İngilizlerin Amerika kıtası topraklarını bir koloniye dönüştürmek için yaptıkları girişimleri gösteren; görseller ve nesnelerden oluşuyor. “Mayflower 400: Efsaneler & Miras” sergisi, 1620 yılında yelkenli Mayflower gemisinde yolculuk yapmanın bağlamını, tartışıyor; yolcuların yaşamlarını ayrıntılandırıyor ve öyküyü kültürel, demografik ve bireysel ölçekte ele alıyor.
New England Tarihsel Şecere Derneği (New England Historical Genealogical Society) ile gerçekleştirilen bir işbirliği de; günümüzde yaşayan ve Mayflower gemisi yolcularının soyundan gelen 1000 kişiye ait görsellere de sergide yer verilmesine olanak sağladı.
Mayflower‘ın 400 yıldır süren etkisinin bireysel ve,politik olarak güçlü sonuçları oldu. Plymouth kenti, 400 yıl sonra 2020 yılında da tüm canlılığı ile yaşayan bu mirasa sahip çıkıyor.
(Serginin açılışı, korona pandemisi nedeniyle alınan önlemler nedeniyle açılış tarihini ileri bir tarihe ertelendi.)
(Kaynak: theboxplymouth.com, görsel: mayflower400uk.org)
İstanbul Modern Koleksiyonundan Derlenen “Çevrimiçi” Seçkide, Deniz, İnsan Ve Kent İlişkisine Yönelik Yapıtlar Bulunuyor.
İstanbul Modern, koleksiyonunda yer alan yapıtlardan derlediği bir seçkiyi, sanat izleyicilerinin ilgisine; “çevrimiçi” olarak sunuyor.
Seçkide; deniz – kıyı ilişkisini, insan, kent ve yaşam kültürü bağlamında izlemeye olanak verebilecek yapıtlar da yer alıyor.
“Çevrimiçi” sergi, geniş ölçekte bir görsel arşiv sunmakla birlikte özellikle; deniz, insan yaşamı ve kent ilişkisine yönelik olarak sanatçıların yaşadıkları dönemlerini betimledikleri tablolar ve fotoğraflar ayrıca daha önce düzenlenen bieannallerde yer almış olan yapıtlar, değerli görsel belgeler olma özelliği taşıyor.
“Koleksiyondan Bir Seçki” ve “Fotoğraf Koleksiyonundan Bir Seçki” başlıkları altında yer verilen seçkide; Liam Gillick, “Uygulamalı Hydrodynamica” (2015), Turan Erol, “Gün Batımında Tekne Yapımı” (1995), Naile Akıncı, “Eyüp” (1980), Avni Arbaş, “Tekne” (1955), Hoca Ali Rıza, “Manzara (Göksu Deresi)” (1911), Fahri Kaptan, “Kız Kulesi” (1910), Hasan Vecih Bereketoğlu, “Salacak”, Mıgırdiç Givanian, “İstanbul” (1900’ler), Hakan Yaşar, “Büyük Umutlar, Kadıköy – Karaköy Vapuru” (2016), Ali Alışır, “Sanal Mekanlar #16″ (2011), Sevim Sancaktar, “Transformer03″ (2009), Mihran Iranian, “Galata Köprüsü”, Gülmez Frères, “Karadeniz Girişi” (1880), Sébah & Joaillier, “Süleymaniye Camisi ve İstanbul Manzarası” (1878), Pascal Sébah, “Boğaz’da Kayık” (1860) adlı sanatçıkar ve yapıtları yer alıyor.
Avni Arbaş, “Tekne” (1955)
Hakan Yaşar “Büyük Umutlar, Kadıköy – Karaköy Vapuru” (2016)
Gülmez Frères – “Karadeniz Girişi” (1880)
(Kaynak: istanbulmodern.org)
“Kızlar Sörf Yapamaz” Adlı Belgesel, Sörf Sporunda 80’li Yıllarda Yaşanan Cinsiyet Ayrımcılığını Ele Alıyor
Yönetmenliği Christopher Nelius’un üstlendiği 2020 tarihli “Kızlar Sörf Yapamaz” (Girls Can’t Surf) adlı belgesel, 80’lerde kadın sörfçülerin ayrımcılığa karşı verdikleri mücadeleyi anlatıyor.
80’li yıllarda yaygınlaşmaya başlayan sörf, bir karşı-kültür sporu olarak giderek profesyonel bir hale gelirken; bir yandan da büyük meblağların altına imza atıldığı sponsorluk anlaşmalarında yer almaya başladı.
Ancak, dalgaların üzerinde sörf yapan bu özgür ruhların hepsinin; barış ve sevgi dolu, empati kurabilecek insanlar olduğunu söylemek olanaklı değildi, çünkü görünen yüzün altında erkeklerin ilkel egoları ve bağnazlığın karanlık dünyası yatırıyordu. Kadın sporculara kazandıkları ödülün onda birini alabiliyor, bikini ile yarışmak zorunda bırakılıyorlar ve kadınlar arası profesyonel yarışlar erkeklerin öğle yemek tatili zamanına denk getiriliyordu.
Avustralya yapımı olan “Kızlar Sörf Yapamaz” diğer sporcuların, sponsorların ve kurumların eşitsizliğine, cinsiyet ayrımcılığına ve şovenizmine karşı savaşan, Avustralyalı, Amerikalı ve Güney Afrikalı bir avuç kadın sörfçünün daha önce anlatılmamış öyküsünü dile getiriyor.
Yapımın ilk dünya gösterimi 15 – 26 Nisan 2020 tarihleri arasında düzenlenecek olan Tribeca Film Şenliği “Belgesel” bölümünde gerçekleştirilecekti. Ancak şenliğin düzenleneceği New York kentinde korona virüsü salgınına karşı alınan önlemler nedeniyle şenlik ileri bir tarihe ertelendi.
Yapımın Künyesi:
Yönetmen: Christopher Nelius
Yapımcılar: Michaela Perske, Christopher Nelius
Senaryo: Christopher Nelius, Julie Anne De Ruvo
Süre: 113 dk
2020
(Kaynak: tribecafilm.com)
Kehinde Wiley’in Deniz Göçmenliğini ve Tarihini Yorumladığı “Aptallar Gemisi”, The Box Müzesi’nin Koleksiyonunda Yer Alıyor.
New York’lu sanatçı Kehindey Wiley’in Plymouth’taki “The Box” Müzesi’nin koleksiyonuna 2018 yılında katılan “Aptallar Gemisi” (Ship of Fools) adlı yerleştirmesi, Plymouth kent tarihi ile özdeşleşen göç olgusunu ele alıyor.
Kehinde Wiley, ABD eski başkanı Barack Obama‘nın ve Wangechi Mutu ve Lynette Yiadom-Boakye‘nin portrelerinin de içinde olduğu yapıtları tanınan bir ressam. Bezemeci bir anlayışla resim yapan Nijerya kökenli Amerikalı sanatçı portrelerinde yer verdiği, farklı kökenlerden ve sosyal konumlardan gelen insanları, tanınmış kişiler olarak betimleyerek; geleneksel güç, ayrıcalık anlayışına meydan okuyor.
2017 yılında Wiley, resimden film yapmaya doğru bir adım atan sanatçı; ilk video yerleştirmesini gerçekleştirmiştir. Narrenschiff (Aptallar Gemisi) adını taşıyan, üç kanallı dijital film projeksiyonu, Alman teolog Sebastian Brant‘ın 15. Yüzyıl aynı adlı kitabına doğrudan göndermede bulunuyor. Politikacıları, din adamlarını ve diğer tanınmış veya etkili insanları hicveden zamanında büyük bir başarı yakalayan bu kitap, denizde kaybolan aptallardan oluşan bir mürettebatın öyküsünü anlatıyordu.
Bununla birlikte “Aptallar Gemisi” kurgulanmış bir öykü değil. Orta Çağ’da Batı Avrupa nüfusunun %30’u “yabancılar” olarak yaftalanarak, sanatoryumlara gitmeye ve denize açılmaya zorlanmışlardı. Toplumsal normlara uymayanları ötekileştirme düşüncesi, Kehinde Wiley‘in yapıtları üzerinden tam da düşünmemizi istediği bir şey.
Büyük bir su kütlesi ile karşılaşıldığında, genellikle herkes bir ikilem yaşar: bu çekiciliğe hemen kapılırız ama aynı zamanda da bu bilinmeyenden korkarız ki; bu durum, Plymouth‘un ve bu kentin Mayflower Gemisi örneğinde olduğu üzere, varsıl deniz yolculukları tarihini bağlamında fazlasıyla karşılığını bulmaktadır.
Wiley‘in üç kanallı yerleştirmesi “Aptallar Gemisi” (Ship of Fools) yorumunda yer verdiği; denizin içindeki karaya ulaşmak için mücadele veren bir grup siyahi adam anlatımı, hem tarihsel olarak hem de göç olgusunun çağdaş tarihinin bir metaforu olarak ele alınıyor.
Ünlü oyuncu CCH Pounder tarafından anlatımı yapılan filmde, besteci Maxim Budnick‘in bu film için özel olarak bestelediği müziğe yer veriliyor.
(Kaynak: theboxplymouth.com)
Yalıkavak Marina, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramını “Mavi Hayaller Resim Projesi”yle Kutluyor.
Yalıkavak Marina, UNICEF İşbirliği ile düzenlediği çevrimiçi “Mavi Hayaller Resim Projesi” etkinliği ile 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyor.
Yalıkavak Marina, UNICEF Türkiye Milli Komitesi’nin işbirliğiyle Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100. yıldönümünde çocuklara deniz sevgisi ve tutkusunu aşılamak amacıyla “Mavi Hayaller” başlıklı bir resim projesi düzenliyor.
Konu olarak; “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”, “Deniz”, “Denizcilik” ve benzeri konuların işlenebileceği “Mavi Hayaller Resim Projesi” etkinliğine Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı 04 – 11 yaş arası (01/01/2009 ile 31/12/2016 tarihleri arası doğmuş olan) anaokul, ilkokul veya ortaokul öğrencileri katılabiliyor.
04-06 yaş, 07-09 yaş, 10-11 yaş olmak üzere; üç kategorinin birincisi olan katılımcılar, karantinanın bitmesini izleyen Temmuz ayı içerisinde bir ebeveyni ile birlikte Yalıkavak Marina’yı ziyaret etme olanağına sahip olacak ve iki gün, bir gece Yalıkavak Marina Boutique Hotel’de ağırlanacak.
Ayrıntılı bilgiye ve “Resim Projesi” etkinliğinin başvuru arayüzüne buradan ulaşabilirsiniz.
(Kaynaklar: yalikavakmarina.com.tr, unicefturk.org)
Bodrum Deniz Müzesi, İlk Çevrimiçi Söyleşisini Dumlupınar Faciasının Yıl Dönümünde Savaş Karakaş İle Gerçekleştiriyor.
Çin virüsü nedeniyle kapılarını ziyarete kapatmak zorunda olan Bodrum Deniz Müzesi, etkinliklerini instagram üzerinden çevrimiçi söyleşilerle sürdürecek.
Çevrimiçi söyleşilere, Savaş Karakaş, Ayhan Sicimoğlu ve Alp Kırşan farklı tarihlerde konuk olacak.
4 Nisan 1953 tarihinde İsveç bayraklı “Naboland” ile çarpışarak batan Dumlupınar denizaltımızın batışının 67. yıl dönümü olan 4 Nisan Deniz Şehitlerini Anma Günü nedeniyle; söyleşilerin ilki, 2004 yılında hazırlamış olduğu Dumlupınar belgeseli Sedat Simavi ödülüne layık görülen Savaş Karakaş ile gerçekleştirilecek.
Savaş Karakaş 04 Nisan 2020 tarihinde saat. 20.00’de Bodrum Deniz Müzesi‘nin instagram hesabında izleyiclerle buluşarak denizcilik tarihimizin bu acı faciasını ayrıntılarıyla anlatacak.
(Kaynak: bodrumdenizmuzesi.org)
Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı Tarafından “Uluslararası Mustafa V. Koç” Sualtı Arkeolojisi Sempozyumu” Düzenleniyor.
Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı, yakın zamandan yaşamdan ayrılan vakfın kurucu üyelerinden Mustafa Koç’u anmak amacıyla uluslararası bir sempozyum düzenliyor.
Dünyadan önemli sualtı arkeolojisi uzmanlarını da bir araya getirecek “Uluslararası Mustafa V. Koç” Sualtı Arkeolojisi Sempozyumu”nda Cemal Pulak, Frederick Hocker, Jim Bruseth, Kroum Batchvarov, Ufuk Kocabaş, Hakan Öniz, Taras Pevny, Deborah Carlson, Irena Radic Rossi, Deborah Cvikel, Stella Demesticha, Alexandre Belov, Mladen Pesic konuşmacı olarak yer alacak.
Mustafa Koç’un eşi Karolin Koç’un da destek verdiği etkinlik, 11-12 Haziran 2020 tarihlerinde İstanbul-Beyoğlu’nda bulunan Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED)’de düzenlenecek.
Ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
(görsel: yachtturkiye.com)
Arkas Sanat Merkezi’nin Sanal Müzesi’nde Geçmiş Yıllarda Sergilenen “Üç Denizin Arasında” ve “Su Manzaraları” Çevrimiçi Olarak Yeniden Görülebilir
Korona salgını nedeniyle kapılarını kapatan Arkas Sanat Merkezi, geçmiş yıllarda ev sahipliğini gerçekleştirdiği sergilerin internet sitesindeki sanal müzesinde görülebilmesine olanak sağlıyor.
Bir uluslararası halk sağlığı sorununa dönüşen Korona virüsü salgını, tüm dünyada sanat kuruluşlarının da kapılarını kapatmasına neden oluyor. Ancak bazı müzeler ve sanat galerileri, açmış oldukları sanal sergiler aracılığıyla, sanat izleyicilerinin sergi oylumlarını (mekanlarını) çevrimiçi olarak gezebilmelerine olanak veriyor.
Arkas Sanat Merkezi de açıldığı 2011 yılından bu yana ev sahipliği yaptığı sergileri, 3 boyutlu sanal gerçeklik olanaklarından yararlanarak, izleyicilere yeniden açıyor.
Bu sergiler arasından daha önce 06 Mayıs 2016-31 Temmuz 2016 tarihlerinde açılan “Üç Denizin Arasında Osmanlı ve Fransız Boğaz Haritaları – 17. yüzyıldan 19. yüzyıla” ve 20 Eylül 2017-31 Mart 2018 tarihlerinde düzenlenen “Arkas Koleksiyonu’ndan Su Manzaraları” adlı sergiler, denizcilik kültürü ile ilgilenen ancak; kuramsal ve görsel açıdan değerli bir kaynak oluşturan bu sergileri görememiş olanları için önemli bir olanak sağlıyor.
Arkas Sanat Merkezi ve Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü işbirliğiyle hazırlanan “Üç Denizin Arasında Osmanlı ve Fransız Boğaz Haritaları“; deniz yolu ulaşımı, Antik Çağ yerleşimleri, ordu ve silahlı kuvvetlerin sahip olduğu yerleşkeler, civardaki kırsal ve ekilebilir alanlar, coğrafi ve kültürel sınırlar gibi pek çok konu hakkında da bilgi veriyor.
19. yüzyılın ilk yarısında başlayıp 20. Yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanan döneme ait eserlerden oluşan bu “Su Manzaraları” başlıklı seçki, Avrupa peyzaj resminin önemli temsilcilerini tek çatı altında topluyor. Arkas Koleksiyonu’na ait olan bu 90 parça yapıt arasında, Eugéne Boudin, Jean-Baptiste Camille Corot, Maurice de Vlaminck, Francis Picabia, Henry Lebasque ve Hippolyte Camille Delpy gibi pek çok önemli ressamın tabloları bulunuyor.
Bu özel sergilerin dışında “18. ve 19. yüzyıllarda İzmir; Batılı Bir Bakış” (2013), Hoca Ali Rıza 1558- 1930 (2014) ve “İzmir: Yarınlara Bir Miras” (2015) başlıklı sergiler de kentsel yaşam ve kıyı ilişkisini farklı bağlamlardan ele alan sergiler olması nedeniyle denizcilik kültürü ile ilgilenenler açısından önemli bir kültürel birikimini gözler önüne seriyor.
(Kaynak: arkassanatmerkezi.com)
Fransız Demiryolları Kuruluşu-SNCF, David Doubilet’nin “Mercan Resiflerinin Ortasında Dalmak” Sergisine İstasyonlarında Yer Veriyor
David Doubilet’in “Mercan Resiflerinin Ortasında Dalmak” adlı sergisi, mercanlar hakkında farkındalık yaratmak amacıyla Fransa’daki tren istasyonlarında sergileniyor.
Ünlü sualtı fotoğrafçısı David Doubilet‘in “Mercan Resiflerinin Ortasında Dalmak” adlı sergisi, Monako Oşinografi Müzesi‘nin ve SNCF Gares & Connexions‘un işbirliği ile Tulon, Marsilya, Kan (Cannes) ve Nis (Nice) kentlerinde bulunan tren istasyonlarda sergileniyor.
Farkındalık yaramak amacıyla düzenlenen sergi, mercan resiflerinin şuandaki durumlarının ne kadar kırılgan olduğunu, insan-okyanus ilişkisinin ne kadar zayıfladığının gösteriyor ve uyarı çanları çalan iklim tehlikesi ile de izleyenleri karşı karşıya getiriyor.
Doubilet; fotoğrafın gücünün bilincindeki birisi olarak, sahip olduğu gazeteci, sanatçı ve kaşif kimlikleriyle daldığı okyanuslarda, karşılaştığı görkemli güzellikleri ve doğadaki yıkımı belgeliyor.
SNCF Gares & Connexions
Fransa’daki 3000’den fazla istasyonda; yönetim, operasyon ve geliştirme etkinliklerinden sorumlu olan Fransız Ulusal Demiryolları Kuruluşu SNCF‘nin (The Societe Nationale De Fer Français) bir bölümü olan SNCF Gares & Connexions, 10 milyon yolcusu ve günlük ziyaretçisi için belirli niteliğe sahip olan çalışmalar geliştirmekle yükümlü.
Kuruluş, istasyonların başlı başına bir yaşam alanı olduğu düşüncesinden yola çıkarak, kültürün kitlelere yayılmasına katkıda bulunabilmek için kentsel oylumları (mekanları) sürekli olarak varsıllaştırıyor (zenginleştiriyor). Ulusal ve uluslararası alanda en büyük kültür kuruluşları ile gerçekleştirilen işbirlikleriyle SNCF Gares & Connexions, tüm Fransa’daki istasyonlarda, yılda 100 den fazla sergi, müdahale (art intervention) ve sanatsal etkinlik tasarlayarak, yeni bir anlayışla yolculuk yapmaya yönelik çağrıda bulunuyor.
David Doubilet
1946 yılında New York’ta dünyaya gelen Doubilet, su altı fotoğrafçılığının öncüsü olarak kabul ediliyor. Yaşamının adadığı okyanuslarda, suyun altında gizlenen hareketli yaşamı, dramları hatta şiirselliği kamerasıyla kayıt altına alıyor.
Sanat ve teknolojiyi bir araya getiren bu büyük sanatçı, sessiz dünyaya ait olan görsellere yeni bir ses ve uluslararası dil vererek yeniden yaşam bulmasını sağlıyor.
İlk fotoğrafının 1972 yılında National Geographics‘te yayımlanmasının ardından aynı dergide en çok fotoğrafı basılan ve dünya çapında en çok tanınan fotoğrafçılardan biri oldu. Çekmiş olduğu mercan resifleri fotoğraflarından biri Voyager Sonda‘sı ile uzaya gönderildi. Doubilet. aynı zamanda; James Cameron, Tiger Woods Roger Federer‘in ve daha bir çok önemli adın arasında yer aldığı Rolex Elçileri’nden biri.
Doubilet’nin mesleği onu, kutuplardan ekvator kadar, eşi Jennifer Hayes‘le birlikte dünyanın tüm okyanuslarına doğru uzaklara doğru taşıyor.
(Kaynak: musee.oceano.org)