Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Sokak Sanatçılarını Biraraya Getiren “UPAW” Etkinliğinin Dördüncüsü “Özgür Akdeniz” Temasıyla Monako’da Düzenlendi.

Urban Painting Around the World (UPAW) etkinliğinin dördüncüsü “Özgür Akdeniz” temasıyla Monako’da düzenlendi. Üç ülkeden etkinliğe katılan altı sokak sanatçısı, Monako Oşinografi Müzesi’nin önünde yapıtlarını gerçekleştirdi. 

Bu yıl Monako‘lu sanatçı ve UPAW‘ın 2020 yılı artistik yöneticisi olarak belirlenen Mr One Teas, Fransa, İsviçre ve İtalya olmak üzere 3 ülkeden Dave Baranes (Fransa), Pheno (Fransa), Dario Vella (İtalya), Ashpe (İsviçre), Jazi (İsviçre) olmak üzere 5 sanatçıyı etkinliğe davet etti.

urban-painting-around-the-world-2020-monaco-monaco

1.

Etkinlikte yer alan her sanatçı; plastik atıklardan arınmış, kirliliğin ve yasadışı balık avcılığının olmadığı “Özgür Akdeniz” suları için, etkinliğin düzenlendiği 3 günlük süre içinde 2 adet iş ürettiler. Monako Oşinografi Müzesi‘nin önünde gerçekleştirilen UPAW, içerdiği önemli iletiler ve konumu nedeniyle izleyiciler ve çevreden geçmekte olan insanlar açısından da dikkat çekici bir etkinliğe dönüştü.

Sanatçılar, yapıtlarına seçtikleri başlıklarla “Özgür Akdeniz”e yönelik iletilerini güncel politik gelişmelerle birleştirerek daha etkili bir hale getirdiler. Jazi‘nin yapıtı için belirlediği başlık, “Soluk Alamıyorum” ile Amerika’da öldürülen siyahi George Floyd‘un yardım çağrısına gönderme yaparken;  Mr One Teas ise “Deniz Yaşamı Değerlidir” ile Amerika’daki bu protestolara damgasını vuran “Siyahların yaşamı değerlidir” sloganına gönderme de bulunuyordu.

upaw 2

2.

upaw 1

3.

Altı grafitti sanatçısını yapıtları yaklaşık bedellerinin belirlenmesinin ardından Monako Prensi II. Albert Vakfı‘nın okyanuslardaki kirliliğe karşı mücadele için kurulmuş olan BeMed  (Beyond Plastic Med) girişimine  bağışlanarak; açık arttırmaya çıkarıldı. En küçük boyutlu çalışma için belirlenen 800 avroya karşılık, en büyük boyutlu çalışma için 1500 avro açık arttırmada başlangıç fiyatı olarak belirlendi.

 

(Kaynaklar: monaco-tribune.com, lagazettedemonaco.com)

 

 

Portekiz Deniz Müzesi, 157. Yıl Dönümünü Kutluyor

Portekiz denizcilik tarihi ve kültürü üzerine önemli yapıtları bünyesinde barındıran ve düzenlemiş olduğu kültürel etkinliklere Denizci Toplum’da sıklıkla yer verdiğimiz Portekiz Deniz Müzesi 157. yıl dönümünü kutluyor.

Bir donama müzesi olmakla birlikte yalnızca donanma müzesi olmanın ötesine geçmeye çalışan kuruluş, denizciliği; askeri, tecimsel, balıkçılık ve diğer boyutlarıyla ele alarak geniş bir anlayış içinde kendisini konumlandırıyor.

Portekiz Kralı Luis I‘in girişimi ile 22 Temmuz 1863 tarihli buyruk ile Donanma Okulu’nun yanında kurulan Donanma Müzesi, temel olarak öğretim amaçlı bir işlev görmekteydi. Müzenin ilk koleksiyonunu oluşturmak amacıyla; Ajuda Sarayı‘nda bulunan,  daha önce Maria II tarafından Ulusal Muhafız Ordusu Kraliyet Akademisi‘ne bağışlanan gemi modelleri toplanmış; öte yandan koleksiyonun varsıllaştırılmasında Donanma Okulu’ndan alınan parçalar da katkı sağlamıştı.

Ailenin ikinci çocuğu olan I. Luis, deniz subayı olarak kendisine bir kariyer çizmişken; erkek kardeşinin erken ölümü, kendisinin gelecek planlarını tamamen bir köşeye atarak; Portekiz kralı olarak yeni bir yaşam çizgisi belirlemesine yol açmıştı. I. Luis‘nin sahip olduğu yüksek kültür ile bir araya gelen; donanmanın önemini gereği gibi takdir etmesini sağlayan derin anlayış gücü,  Donanma Müzesi’nin kendi yönetim döneminde ve genç yaşlarında kurulmasının nedenlerini anlaşılır kılmaktadır.

18 Nisan 1916’da Donanma Okulu’na ait olan Sala do Risco’da çıkan yangın, müze koleksiyonunda bulunan çok sayıda yapıtın yok olmasına neden oldu. Bu felakete ve Donanma Okulu’nun 1936 yılında Alfeite taşınmasına karşın müze, aynı yerde kalmayı sürdürdü. Henrique Maufroy de Seixtas’ın varsıl bir içeriğe sahip, olağanüstü bir koleksiyonu bağışlamasıyla, Donanma Müzesi, 1949 yılında Lizbon, Laranjeiras‘ta bulunan  Farrabo Kontları Sarayı‘na yerleştirildi.

Bununla birlikte bu saray, Müze açısından geçici bir barınma yeriydi; bu nedenle,  Donanma Müzesi’ni Jeronimos Manastırı‘na temelli taşınmasının olanaklı olup olmadığını incelemesi için 1954 ve 1956 yıllarında iki adet komisyon kuruldu.

1959 yılında yapılan bir değişiklikle müze yeniden düzenlenerek; Deniz Müzesi (Museu de Marinha) adını aldı ve 05 Ağustos 1962 yılında gerçekleşen yer değişimiyle; müze bugün de içinde bulunduğu nihai yapı olan Jeronimos Manastırı’na kavuşmuş oldu.

 

(Kaynak: ccm.marinha.pt)

 

1974 Barış Harekatı’nda Görev Alan TCG / Ç-128 Çıkarma Gemisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde “Müze Gemi” Olarak Ziyarete Açıldı

1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda yer alan çıkarma gemisi “Ç-128”, Girne Yeni Turizm Limanı’nda düzenlenen törenle müze gemi olarak ziyarete açıldı.

Törende, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakanı Ersin Tatar, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Teberrüken Uluçay, Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri, bakanlar, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Musa Arsever, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Sezai Öztürk ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Altan Er katıldı.

KKTC’nin 20 Temmuz 1974 harekatıyla özgürlüğüne ve bağımsızlığına kavuştuğunun altını çizen Tatar, bu günün KKTC’nin “en önemli tarihi” olduğunu belitti. Meclis Başkanı Uluçay ise; 1974’te çıkarma gemilerinin Ada’ya çıkmasının ve bugün bir çıkarma gemisinin müze gemi olarak Ada’ya gelmesinin dünyaya önemli bir mesaj verdiğini kaydetti.

TCG Işın tarafından yedeklenerek KKTC’ye  doğru yola çıkan “Müze Gemi” TCG / Ç-128 Çıkarma Gemisi için İstanbul Tersanesi Komutanlığı’nda Kıbrıs Gazilerinin de katılımıyla bir uğurlama töreni gerçekleştirilmişti.

Dz. Yzb. Arda: Ç-128 gemisi, Türk Tersaneciliğinin Yeteneklerini Gösteren Örneklerinden Biri

Sahil Güvenlik Komutanlığı’ndan Deniz Yüzbaşı Serkan Arda, 1963 ile 1974 yılları arasında gerçekleşen saldırılarda Kıbrıs Rumlarının Kıbrıslı Türklere uyguladığı zulme son vermek için gereksinim duyulan çıkarma birimlerinin üretimine başlandığını söyleyerek; Taşkızak Tersanesi’nde 1967-1992 arasında 58 tank çıkarma gemisi üretildiğini, bunların 43 tanesinin Kıbrıs Barış Harekatı’na katıldığını belitti.

1974’te çıkarmaya katılan gemilerle aynı sınıf olan Ç-128 gemisinin Türk tersaneciliğinin yeteneklerini gösteren örneklerinden biri olduğunu belirten Arda, “1978 yılında inşa edilen ve 2014 yılına kadar tevdi edilen tüm görevleri başarıyla icra eden Ç-128, gemisi bugün Kıbrıs Türk halkının geleceğinin teminatı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Deniz Kuvvetleri unsuru olarak müze gemi haline getirilmiştir.” dedi.

(Kaynaklar: aa.com.tr, turkdeniz.com, denizcitoplum.com)

Patara Antik Kenti’nde Bulunan Roma İmparatoru Neron’un Yaptırdığı Deniz Fenerinin Taşları Tek Tek İnceleniyor

Patara Antik Kenti’nde Roma İmparatoru Neron tarafından yaptırılan orijinal deniz fenerinin taş malzemeleri ile yeniden inşası için hazırlanan restitüsyon projesinde sona yaklaşıldı.

Ayrıca fenere ait orijinal taş malzemenin tek tek incelendiği bir taş hastanesi oluşturuldu.

Üzerinden geçen yüzyılların, tanımsız bir taş yığını görünümüne getirdiği tarihi yapının çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda yapıtın orijinal malzemesi olan taşlar, gün yüzüne çıkarıldı. Bu taşların, alanda kurulan “taş hastanesi”nde incelenerek, değerlendirilmesi ve temizlenmesi süreci ve yapıtın ayağa kaldırılması için başlatılacak çalışmalar,  Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Havva İşkan Işık‘ın eşgüdümüyle yürütülüyor. Ayrıca Bilim Kurulu gözetiminde yapıtı restore edecek olan yüklenici firma da alana şantiyesini kurdu.

Taşların titiz bir çalışmayla tek tek elden geçirildiğini belirten Işık, “Fener adeta taş taş üstünde yükselmeye başlayacak. Bu gerçek anlamda bir hastane. Yapıya iade edilecek orijinal blokların her biri bu hastanede tek tek lazer taramadan geçirilecek, 3 boyutlu modellenecek. Bu modellerin yine 3 boyutlu çıktısı alınacak. Böylece fenerin bütün orijinal bloklarını lego taşı gibi elde edip bütün denemelerimizi, kurgulamalarımızı daha önceden oluşturduğumuz restitüsyon projesinde kontrol etme fırsatına sahip olacağız.” diyen Arkeolog Işık sözlerini şöyle sürdürdü:

Bu taramadan sonra taşlar özel ölçüm aletleriyle taşıyıcılıkları ölçümlenecek. Ne kadar yük kaldırabilecekleri tespit edilecek. Çünkü birinci metrede bulunan bir taş 26 metre yükü taşıyabilecek mi? Ona bakacağız. Kılcal çatlakları olanların onarımı, güçlendirilmesi yapılacak. Taşlar, üzerlerinde birçok tetkik, operasyon yapıldıktan sonra yerlerine konulacak. Çok büyük sorumluluk isteyen bir restorasyon çalışması. Bütün bu çalışmaları taş hastanesinde gerçekleştireceğiz.

Deniz fenerindeki taşların oldukça iyi, dayanıklı ve sağlıklı durumda olduğunu kaydeden Işık, bu avantajı da kullanarak feneri olabilecek en kısa sürede ayağa kaldırmayı hedeflediklerini belirten Işık, “Patara’daki fener dünyadaki ilk deniz feneri değil ama kendi orijinal malzemesiyle ayağa kaldırılabilecek olan tek fener olacak.” dedi.

(Kaynak: aa.com.tr)

İBB Tarafından “Theodosius Limanı Arkeolojik Alanı Mimari Proje Yarışması” Düzenleniyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı tarafından Yenikapı Bölgesi için “Theodosius Limanı Arkeolojik Alanı Mimari Proje Yarışması” düzenleniyor.

Günümüzde Marmaray ve Metro hatları ile deniz otobüsü ve feribot hatlarının düğüm noktası olarak İstanbul’un en önemli ulaşım ve aktarma merkezlerinden Yenikapı Bölgesi, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde “Theodosius limanı” olarak kentsel bir işlevi yerine getirmekteydi. Burası, özellikle Roma-Bizans döneminde Karadeniz ve Akdeniz‘den kente gelen gemilerin, mal getirip götürdüğü kıtalar arası ekonomik ve kültürel ilişkilerin kurulmasını sağlayan bir doğal liman konumuna sahiptir.

Yenikapı Kazılarının Ortaya Koyduğu Veriler

1997 yılında Marmaray-Metro aktarma merkezi olarak, bu bölgenin seçilmesi sonrasında 2004 yılında arkeolojik kazıların başlamıştı. Sürdürülen çalışmalarda, yaklaşık +6.00 metre kotundan Marmara Denizi seviyesine kadar süren arkeolojik dolgularda üstte Osmanlı dönemi yapı kalıntıları, deniz seviyesinin hemen altında ise limanın tarihsel sürecinin Bizans döneminden Roma dönemine kadar inen izlerini ortaya koyan pek çok bulguyla karşılaşılmıştı.

Theodosius Limanı arkeoloji kazılarında elde edilen veriler, yalnız İstanbul’un yerel tarihini değil, kentin küresel ölçekte 8000 yıldır Yakındoğu, Avrupa, Akdeniz ve Karadeniz kültürlerini ve toplumlarını birbiriyle nasıl buluşturduğunu ortaya koymuştur. Aynı zamanda bütün bu uzun süreçte doğanın nasıl değiştiği ve insan yaşamını nasıl etkilediği de öğrenilmiştir.

Günümüzde de Theodosius Limanı bölgesi, coğrafi konumun kendisine sunduğu özelliğini sürdürmekte; hem dünya metropolü olan İstanbul ölçeğinde bir bağlantı noktası olarak, hem de Avrupa – Çin Demir İpekyolu projesinde bir durak noktası olarak toplumları, kültürleri ve ekonomileri buluşturan Marmaray-Metro aktarma merkezine ev sahipliği yapmaktadır.

Yarışmanın İçeriği

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen “Theodosius Limanı Arkeolojik Alanı Mimari Proje Yarışması”, Yenikapı Bölgesindeki geçmişten günümüze uzanan yaşam katmanlarını birbirleriyle ilişkilendirmeyi, sahip olduğu tarihsel-coğrafi bilgiyi toplumla paylaşılır kılmayı, anıtsal değerinin kavranmasını sağlamayı, ve bu değerin toplumun ortak hafızasında anımsanmasına aracı olmayı amaçlamaktadır.

Katılımcı Projelerde Aranan Hedefler

Yarışma Seçici Kurulu tarafından katılımcıların öneri projelerini oluştururken dikkate alması geren ana ilkeler şu başlıklar altında toplanıyor.

-Yerin değerini vurgulamak, yerin önemine yönelik farkındalık yaratarak bilgisini aktarmak.

Antik Theodosius Limanının yeri, mimarisi, kalıntı ve buluntuları ile ilgili koruma ve anlatım senaryoları geliştirmek, bu senaryolar bağlamında 2 boyutlu ve 3 boyutlu alan düzenlemeleri yapmak.

-Tarihsel katmanların algılanmasını / fark edilmesini sağlamak, arkeolojik kazının ortaya çıkardığı katmanlarda birikmiş kadim bilgiyi görselleştirmek, alanda halen sürdürülmekte olan çalışmaları deneyimlenebilir kılmak.

-Metropolün gündelik yaşamına tarihsel bilgi, değer ve katmanları entegre etmek.

-Alanın mekânsal kullanım sorunlarını çözmek.

-İşlevsellik ve tarihsel değerlerin korunması / yaşatılması arasındaki dengeyi kurmak.

-Mekânın zaman içindeki dönüşümünü ve gece-gündüz kullanımını dikkate almak.

-Yere ait olanlar ile yere ait olmayanları ayrıştırabilmek.

-Alanın, geçmişten bugüne, farklı araçlarla da olsa, kentin en önemli geçiş (giriş ve çıkış) noktalarından biri olma niteliğini vurgulamak.

-Alanın yakın çevresiyle etkileşimini yeniden kurgulayarak kente eklemlenmesini sağlamak.

-Alanın İstanbul’un en yoğun ulaşım, toplu taşım ve uluslararası aktarma merkezlerinden biri olduğunun farkında olmak.

-Alanın yakın çevresi için dönüştürücü olma potansiyelini dikkate almak.

-Alandaki kazı çukurunda görülen Theodosius Limanının mimarisine ait “in situ” bulguların, liman tabanının ve onun altındaki tarih öncesi döneme ait katmanların sadece İstanbul‘un kent tarihi için değil, aynı zamanda dünya tarihi için de arz ettiği önemi vurgulamak, söz konusu kazı çukurunun proje alanının bulunduğu bölgenin karakterini belirleyen en önemli etken olduğuna işaret etmek.

Theodosius Limanı arkeolojik alanının tren ve metro istasyonlarını kullananların gündelik yaşamlarının ayrılmaz bir parçası olacağını göz önünde bulundurmak.

İstanbul trafiğinin en önemli düğüm noktalarından biri olan, her gün binlerce insanın kullandığı istasyonlarda halihazırda bulunan merdivenlerin, duvarların, kat düzlemlerinin bu altyapının en önemli bileşenleri olduğunu unutmamak, yarışma alanındaki gündelik yoğun yaya akışları ile arkeolojik alanın tarihselliğindeki kalıcılık arasında ilişki kurmak.

-Yarışma alanının kuzeyini Langa Bostanları Sokağı sınırlamaktadır. Theodosius Limanının erozyon ve kentin yayılım sürecinde dolması ile oluşan, 1955 yılına kadar kentin tarımsal ürün ihtiyacını karşılayan tarihi peyzaj değerlerinden (Yedikule Bostanları gibi) Langa Bostanları ile düşünsel ve fiziksel ilişkiler kurmak.

-Yüzeye ilave edilmesi düşünülen yapılarda yükün istasyonun mevcut taşıyıcı sistemi tarafından karşılanacağı göz önüne alınarak az katlı ve alana yayılan hafif çözümlerin önerilmesi beklenmektedir.

-Mevcut tren ve metro istasyonlarının ana taşıyıcı sistemini oluşturulan kolon, kiriş ve perde elemanlarına müdahalede bulunulmadan, döşemelerde şaft ve sirkülasyon alanları oluşturulabilir. Açılacak bu alanların, arkalarında zemin bulunan bodrum perde duvarlarından en az bir aks ötede önerilmesi gerekmektedir.

-Alandaki kazı çukuruna geçiş sağlanmak istenmesi durumunda metro istasyonunun perde duvarlarında yerleri ve boyutları uygulama aşamasında detaylı olarak değerlendirilmek üzere çeşitli kapı ve galeri boşlukları açılması önerilebilir.

-Yarışma kapsamında değerlendirilecek olan etkileşim alanlarındaki mevcut yapıların üzerine inşa edilecek yeni tasarımlarda, hafif strüktürlerin tercih edilmesi beklenmektedir.

Seçici Kurul:

-Danışma Kurulu Üyeleri

Ekrem İmamoğlu, İBB Başkanı
Mehmet Çakılcıoğlu, İBB Genel Sekreter Yardımcısı
Mahir Polat, İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı
Ufuk Kocabaş, İstanbul Üniversitesi Yenikapı Batıkları Başkanı
Ömer Yılmaz, İPA Yarışmalar Eşgüdüm Sorumlusu

-Asli Seçici Kurul Üyeleri

Zeynep Eres Özdoğan, Mimar
Nevzat Oğuz Özer, Mimar (Jüri Başkanı)
Cem Sorguç, Mimar
Ata Turak, Peyzaj Mimarı
Tunç Tibet Akbaş, İnşaat Mühendisi

-Raportörler

Başak Çelik, Mimar – İPA Yarışmalar
Serap Öbekci, Mimar – İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı

-Raportör Yardımcıları

Perihan Gülden Ökten, Mimar – İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı
S. Benan Kaya, Şehir Plancısı – İPA Yarışmalar
İ. Zeynep Konuralp, Arkeolog – İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı

(Kaynaklar: mimarlarodasi.org.t, konkur.istanbul/theodosius/)


Dünyanın En Eski Kentlerinden Biri Olan “Kyme Antik Kenti”nde Yapılacak “Nemrut Körfezi Limanı” İmar Planları Onaylandı

İzmir Aliağa’da bulunan Kyme Antik Kentinin sınırları içinde yapılması planlanan Nemrut Körfezi Limanı imar planı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylandı.

Antik kent ve limanın bitişiğindeki 1. derece arkeolojik sit alanı, İzmir 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı ile 1. dereceden 3. dereceye düşürülmüştü. Arkeolojik Sit alanı içinde kalan bölgede, dolgu ve inşaatlarla deniz doldurularak; iskele ve Ro-Ro rampası yapılacak.

11 Ağustos 2020’ye kadar askıda kalacak olan Bakanlık tarafından onaylanan plana yönelik olarak yapılan açıklamada; liman inşaatının yapılacağı alanın, İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu‘nun 30.09.1990 gün ve 2253 sayılı kararı ile I. ve III. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilen Kyme Antik Kenti’nin, III. Derece kısmı içinde kaldığı belirtildi. Planlama alanının doğusu ve güneydoğusunda 1.Derece Arkeolojik Sit Alanı bulunduğuna dikkat çekildi.

Ancak, antik kent ve limanın bitişiğindeki 1. derece arkeolojik sit alanı, İzmir 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 28.03.2019 tarihli 11049 sayılı kararı ile 1. dereceden 3. dereceye düşürülmüştü.

Sit Alanına, İskele ve Ro-Ro Rampası

Onaylanan planla, kara tarafından yaklaşık 760 metre uzunluğunda, 25 metre genişliğindeki mevcut iskelenin; yaklaşık 50 metre kuzeyine ve kara tarafından yaklaşık 255 metre batısına 13.760,13 m2 ’lik dolgu yapılacak.

Şuanda var olan iskelenin güneyinde; güneye doğru yaklaşık 276 metre, kara tarafından batıya doğru yaklaşık 320 metre genişletilerek 87.977,12 metrekare de dolgu gerçekleştirilecek. Planlanan dolgu alanının güney ucuna yaklaşık 55 metre genişliğinde, 342 metre uzunluğunda, 18.841,30 metrekarelik bir iskele yapılacak.

Ayrıca iskele ile dolgu alanının birleştiği noktada 30 m. x 40 m. ebatlarında bir Ro-Ro rampası yerleştirilecek.

Avukat Mercan: Antik kentin denizle bütünlüğü bozulmamalı.

Konuyu değerlendiren Avukat Şehrazat Mercan, “Planlanan alan kara değil deniz alanı. Burası 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı iken; Bodrum Sualtı Müzesi arkeologları incelemiş, rapor hazırlamışlar. Buralar deprem geçirmiş yerler. Ne olduğunu bilemeyiz. Burada yapılan iş, belli ki limanı yapmak için. Yoksa Antik Kyme Kenti’ni korumak için değil. Aslında, koruma amaçlı imar kanunlarının amacı, o kenti korumak ve geleceğe taşımak olmalı. Ama bizde koruma amaçlı imar planları ticari faaliyeti yapmaya yönelik olduğu için bu raporlarla geçiştiriliyor. Antik kentin denizle bütünlüğünü bozduğunuz zaman onun bir şeyi kalır mı? Efes’in su yolu açıp, denizle buluşturmaya çalışıyorsun, buranın denizle bağlantısını kesiyorsun. Burası bir antik liman kenti. Yapılan koruma amaçlı değil; yapma amaçlı imar planı oluyor.” dedi.

Kyme Antik Kenti

Kuzey Yunanistan’dan gelen halklar tarafından İ.Ö. 11. yüzyılın ortalarında kurulmuş. 12 Aiolis kentinin en büyüğü olan, Kyme, o dönemde deniz yoluyla yapılan ticaret sayesinde ekonomisini geliştirerek, madeni para (sikke) basan ilk şehirlerden biri oldu. Önce Aiolis Birliği’nin önderi, sonrasında ise Atina Birliği’nin üyesi olan Kyme, Ege şehirlerinin politik tablosu içinde önemli bir yere sahip olmuş ve İ.Ő. 4. yüzyılın ikinci yarısında dikkat çeken bir ticaret merkezi.

Hellenistik Dönemde (İ.Ö. 323-31) tiyatronun, iki tepe arasındaki sur duvarlarının, kıyıdaki portiğin, güney tepedeki yerleşim alanının, mendireğin genişletilmesi gibi bazı önemli anıtların inşasıyla birlikte kentte yeniden düzenlemeye gidilmiş. Kyme Antik Kent, bu dönemde de önemli bir ticari merkezi olma konumunu koruyor.

Theogonia‘nın yazarı olan Hesiodos‘un babasının ve Grek tarihçi Ephorus’un burada doğduğu belirtiliyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Akın Ersoy, Kyme’nin Batı Anadolu’nun önemli liman kentlerinden biri olduğunu, İzmir Müze Müdürlüğü denetiminde yapılan kazılarda çok sayıda madeni paraya rastlandığını da belirtti. Ersoy, “Zenginliği sadece limandan değil, tarımdan da kaynaklanıyor. Ama 14’üncü ve 15’üncü yüzyıllarda artık önemini kaybediyor. Antik kentte 12’nci yüzyılda inşa edilen bir liman kalesi bulunuyor. Batı Anadolu’nun Türklerin eline geçme aşamasında bu kale, Çelebi Mehmet tarafından ele geçirildi” dedi. Ersoy, bölgenin önemli anılar barındırdığını ve alanda önemli yapıların olduğunu söyledi.

 

(Kaynaklar: ekolojibirligi.org, egeligazete.com, gercekizmir.com, görsel: isaretgazetesi.com.tr)

 

TBA-21 Akademi Tarafından Düzenlenen “freq_wave: 7 seas” Okyanuslarda Yaşanan Bozulmayı Duyulabilir Bir Duruma Getirmeyi Amaçlıyor.

Küratörlüğünü Carl Michael von Hausswolff’un yaptığı, okyanusları odak noktasına oturtan ağ tabanlı etkileşimli ses yerleştirmesi “freq_wave: 7 seas”, TBA-21 Akademi tarafından gerçekleştirildi.

Dünyadaki çok sayıda insanı ve canlıyı şiddetli biçimde etkileyen sağlık ve ekonomi alanlarında yaşanan krizler, uzun süreden beri insanlığın başını ağrıtmakta olan iklim sorunlarıyla, toplumsal eşitsizliklerle ve çevresel kanunsuzluklarla kolay kolay içinden çıkılamayacak biçimde iç içe geçmiş bir durumda. Bu nedenle geleceği; işbirliğinde, düş gücünde ve birazcık da kabadayılık yapmakta görenlerin bir araya gelerek oluşturdukları, yedi denize de kapsayan geniş ölçekli bu ses projesi, sanatın ve kültürün anlatım yöntemleriyle, okyanuslardaki kirlenmeden ve yıkımdan kaynaklanan mevcut durumun, nasıl duyulabilir kılınabileceğini göstermeyi; ayrıca denizlerin duygu dolu tınısına dikkat çekmeyi amaçlıyor.

2002-2017 yılları arasında 12 bölüm olarak farklı ülkelerde gerçekleştirilen “freq_out” etkinliğini izleyen “freq_wave: 7 seas”,  TBA21–Akademi‘nin en son uzun erimli araştırma çalışması olan “Bölgesel Ajans: Dönüşüm İçindeki Okyanuslar”ın ardısıra yayımlanmıştı. Etkinlikte, ayrıca öğrenciler ve ses meraklıları için yedi adet çalıştay gerçekleştirilmişti.

“freq_wave: 7 seas” de şu sanatçılar ve besteciler yer alıyor: Jana Winderen, Finnbogi Petursson, Tommi Grönlund/Petteri Nisunen, PerMagnus Lindborg, Mike Harding, Kent Tankred, BJNilsen, Jacob Kirkegaard, Maia Urstad, Christine Ödlund, Peter Rehberg, Hans-Joachim Roedelius, Zavoloka, Dungeon Acid, Christopher Chaplin, Klara Lewis, Joachim Nordwall, Bethan Kellough, Christina, Kubisch, Anna von Hausswolff, Lise-Lotte Norelius, Francisco Meirino, Puce Mary, Nadine Byrne, Chris Watson, Ulf Bilting, Brandon LaBelle, JG Thirlwell, Dark Morph, Yann Novak, Chandra Shukla, Tim Story, Dorit Chrysler, Stephen O’Malley, John Duncan, Okkyung Lee, Maria Chavez, Randall Dunn / Chloe Alexandra Thompson, Kali Malone, Yan Jun, Gus Ferguson, Jim O’Rourke, Minoru Sato, Bana Haffar, Dickson Dee, Ryoji Ikeda, Basel Abbas/Ruanne Abou-Rahme, Kim Ngọc, James Webb, Lawrence English, Francisco Lopez, Cielo Vargas, Felix Blume, Leonel Vásquez, Aoki Takamasa, Jonny Nash/Esmee Geerken, RAMZi, Alice Eldridge, Lisa Schonberg, Asma Ghanem, Yannick Dauby, Von Lichtern, Sun Araw, Manja Ristić, Maia Koenig, Yambe Tam/Dylan Henry Price, Soundwalk Collective, Dror Feiler, Tatiana Zobnina/Alonso Vázquez, Mats Lindström, Mark Fell, Adi Newton, Lary 7, Carl Abrahamsson, Tetsuo Furudate, Leif Elggren, Robert Crouch, Schneider TM, Zachary Paul, Thierry Charollais, Michael Esposito, Scot Jenerik, Daniel Menche, Scanner.

Okyanuslardaki artan dönüşümün sesli anlatımının gerçekleştirildiği proje, 23 Mayıs 2020 tarihinde yayımlandı. Çalışmalar, okyanuslar için bir dijital organizma olan Okyanus Arşivi’nden dinlenebilir.

 

(Kaynak: tba21.org)

 

 

Mimarlık Ofisi “Dada”nın Filipinler’deki Kıyısal Bölgelerde Yaşayan Topluluklar İçin Ürettiği Proje, Gelgit ve Güneş Enerjisini Kullanan Yüzen Birimlerden Oluşuyor.

Artan insan nüfusunun ve küresel ısınmanın gelecekteki yaşam koşulları üzerinde doğuracağı olumsuz sonuçlara Filipinler-Manila’da konumlu mimarlık ofisi “Dada”, özellikle kıyılarda yerleşik topluluklar için yüzen yaşam birimlerinden oluşan bir öneri getiren “Currents for Currents’ adlı proje ile çözüm arıyor.

Deo Alrashid Trevecedo Alam, Pierre Michael Monjardin ve Robert Andrew P. Galano‘nun içinde yer aldığı Dada tasarım takımı tarafından özellikle Filipinler‘in coğrafi bağlamına uygun olarak ortaya koyulan bu öneri; coğrafyanın ve doğanın sert yüzünün etkilediği kıyısal bölgelerdeki yaşamsal koşullarla ve gerekli enerji altyapı sistemlerinin olmamasının yarattığı yoksunlukla mücadele etmeyi amaçlıyor.

Dada 2

1.

Dada‘nın tasarımcıları kıyılarda yaşayan bu toplulukların var olan durumunu şu sözcüklerle açıklıyor:  “Üzerinde yaşanacak toprak alanı ve kaynak yetersizliğiyle,  denizin neden olduğu gelgit ve fırtına kaynaklı büyük dalgaların arasında çapraz ateşin ortasında kalmış durumdalar“.

Bu toplulukların, böylesine zor koşullar altında yaşamak zorunda kalmaları nedeniyle, acil olarak; “deniz”i ve “mimarlık” mesleğinin bakış açısını bir araya getiren, yenilikçi çözüm önerilerine yer veren, güvenli ve sürdürülebilir bir niteliği bulunan yapılara gereksinim bulunuyor. İşte, “Currents for Currents”, denizin sürekli değişen koşullarına uyarlanabilen esnek yapı önerisi getirirken; projenin özü, denizde olmak durumunu yapıların işleyiş açısından bir avantajı olarak kullanan, tasarımın kendisinde yatıyor. Böylece yaşam birimlerinin kendi içine yerleştirilmiş teknolojik sistemler  aracılığıyla elde edilen, gelgit enerjisini ve güneş enerjisini kullanarak, burada yerleşik tüm topluluğun enerji hatlarına olan zorunluğu bağını sona erdirerek, tamamen kendi kendine yeterli bir sistem olmasını sağlıyor.

Bu sistemler yalnızca burada yaşayanlar için, sürdürülebilir ana kaynağı bulunan birer yaşam birimi sağlamakla kalmıyor aynı zamanda tarımla uğraşan çevredeki karasal topluluklar için de elektrik sağlayarak; geçim ve gelir kaynağı oluşturuyor.

Dada 3

2.

Her ne kadar proje esas olarak Filipinler‘in çevresel koşulları için tasarlanmış olsa da, evlerin tasarımında kullanılan çerçeve strüktürlerin malzemesi olan döküm plastiklerin her yerde hem kolay sağlanabiliyor olması, hem de yapım sürecini kolaylaştırması; bu tasarım önerisini dünyanın her yerindeki tüm kıyısal topluluklar için uygulanabilir kılıyor.

 

(Kaynak: designboom.com)

 

Venedik’i Su Baskınlarından Koruyacak “Mose Projesi” İlk Kez Denendi

Su baskınları nedeniyle tarihi dokusu zarar gören ve bu nedenle sık sık dünyanın gündemine gelen Venedik’i su altında kalmaktan koruyacak “Mose Projesi’nde yer alan su engelleri ilk kez denendi.

Her yıl birkaç milimetre suya gömülen ve bu nedenle 100 yıl içinde tamamen suların altında kalma tehlikesi bulunan Venedik’i, bu ve benzeri afetlerden korumak amacıyla yapılan “Mose” (Modello di Supporto Elettromeccanico) adı verilen proje, ertelemeler ve yolsuzluk iddiaları nedeniyle, öngörülen tamamlanma süresini çok aşmış ve bu durum kamuoyunda büyük bir öfkeye yol açmıştı. Öte yandan bu süreç içinde çok sayıda İtalyan yetkili yolsuzluk nedeniyle tutuklanmıştı.

1980’lerde tasarlanan projenin yapım çalışmalarına 2003 yılında başlamıştı ve ilk duyurusu yapılan ilk planlama takvimine göre projenin 10 yıl önce tamamlanması bekleniyordu. Bu nedenle “bitmeyen proje” olarak anılan ve maliyetinin 5,5 milyar avroyu aştığı belirtilen “Mose”, Venedik’in 2019 yılının Kasım ayında yaşadığı son 50 yılın en büyük sel baskını sırasında yine gündeme gelmişti.

APTOPIX Italy Venice Flooding

1.

İtalya Başbakanı Giuseppe Conte’nin de katıldığı törende, bir buçuk kilometreyi kapsayan “Mose”nin, 78 kapaktan oluşan dört su engeli kaldırıldı ve ilk kez Venedik lagünü ile  Adriyatik denizinin bağlantısı kesilmiş oldu. Proje, su yükseldiğinde içine sıkıştırılmış hava basılan engellerin yükselerek, denizinin suyunun, Venedik içine girmesine engel oluşturması ilkesine dayanıyor.

mose 3

2.

“Mose Projesi”nin yönetiminde Sorumlu Yüksek Komiser Elisabetta Spitz, projenin tamamlanması için önlerinde 18 aylık bir sürenin daha bulunduğunu, gelecek sonbaharda suların yeniden yükselme olasılığına karşı engelleri kullanabileceklerini belirtti.

 

(Kaynaklar: denizhaber.net, bbc.com, ahaber.com.tr, görsel: theguardian.com)

 

“Şehit Temel Şimşir” Yolcu Vapuru, Onarım Sürecinin Sona Ermesinin Ardından, Denize Açıldı

Ordu Büyükşehir Belediyesi tarafından onarımdan geçirilen “Şehit Temel Şimşir” yolcu vapuru, kullanıma hazır duruma getirilmesinin ardından denize açıldı.

Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin  Ordu kentini denizle bütünleştirmek amacıyla onarımını gerçekleştirdiği vapurla ilgili olarak Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Hilmi Güler, “Güzel Ordu’muza bugün güzel bir imkan daha kazandırdık. Ordu Büyükşehir Belediyesi olarak restorasyon çalışmasını tamamladığımız Şehit Temel Şimşir Gemisi artık deniz üzerinde halkımıza hizmet verecek. Bu gemi ile hep karadan seyrettiğimiz Ordu’muzun güzelliklerini artık denizden de seyretme fırsatına kavuşacağız.” dedi.

Gemide restoran, kafeterya, düğün salonu, çocuk oyun alanı, canlı müzik alanı gibi yurttaşların gereksinimlerine yanıt verecek oylumların (mekanların) bulunduğu 600 kişilik kapasiteye sahip gemide; aynı zamanda toplantılar ve turlar da düzenlenebilecek. Başkan Güler ayrıca, geminin, Altınordu, Ünye, Fatsa ve Gülyalı ilçeleri arasında düzenlenecek seferlerle yurttaşların hizmetinde olacağını belirtti.

1977 yılında İstinye Tersanesi‘nde inşa edilen, 1200 yolcu kapasiteli 65 metre uzunluğunda ve 10 metre genişliğindeki Şehit Temel Şimşir yolcu vapuru, 2002’de Şehir Hatları İşletmesi’ne bağlı olarak Üsküdar-Eminönü seferini yaparken, Rus bandıralı “Ajax-1” adlı kuru yük gemisi ile çatışmıştı. 2006 yılında son seferini yapan ‘Şehit Temel Şimşir’ yolcu vapuru, 2013 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Perşembe ilçesinin turizmine katkı sağlaması için hibe edilmişti. Ancak; Kışlaönü Balıkçı Barınağı‘na çekilen vapur, sigortası ve personeli olmadığı için çürümeye terk edilmiş, hatta batırılması gündeme gelmişti. Sonrasında Perşembe Belediye Meclisi tarafından oybirliği ile alınan kararla,  20 yıllığına Ordu Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmişti.

 

(Kaynak: aa.com.tr)