Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Iombi García’nın Amsterdam Moda Filmleri Şenliği Programında Yer alan “Yaşam İçin Su” Adlı Yapımı, Denizlerdeki Kirlenmeyi Modanın Gözünden Ele Alıyor

Iombi García’nın “Yaşam İçin Su” adlı yapımda denizlerdeki ve doğadaki kirlenmeyi Moda tasarımının güzelduyusal (estetik) anlayışı bağlamında yorumluyor.

Yapım, Kasım ayında düzenlenecek olan “Amsterdam Moda Filmleri Şenliği – FFFA” programında yer alıyor.

Kanarya Adaları‘nda doğan “Yaşam İçin Su” başlıklı yapım, günümüzde doğada ve denizlerde oluşan endişe verici durumun eleştirilmesi amacını taşıyor. Kirliliğin yaşamın tüm alanlarında fazlasıyla duyumsanabilir bir boyuta gelen durumu, öyle yada böyle tüketim çılgınlığının ve küreselleşmenin etkilerinin dünya çapındaki eğitimsizliği çarpanıyla defalarca katlanarak artmasının bir sonucu…

Bu ülkü (ideal) ile yola çıkan yapım takımı, kirliliğin ve iklim değişikliğinin etkilerini ve yansımalarını yaratıcı bir yaklaşımla betimlemeyi amaçlıyor. “Yaşam İçin Su” üç ana yapı üzerine oturtuluyor. Birincisinde, okyanusların ve denizlerin dünya çapındaki durumunu, acı ve boğulma duyguları ile özdeşleştirerek ele alıyor. İkinci bölümde, kamuoyunu duyarlı ve bilinçli hale getirmek için eğitimin ne denli önemli bir yerinin olduğu anlatılırken; üçüncü ve son bölümde, tüm bu olumsuzlara karşın gezegenimizin hala barındırmayı sürdürdüğü değerli, eşsiz güzellikteki ve küreselleşmeden önce tüm gezegenimizin ne denli güzel bir yer olduğunu bizlere anımsatan  yerlerden söz ediyor.

Öte yandan yapımın dile getirdiği bir diğer düşünce ise, dünyayı daha iyi bir yer durumuna dönüştürme de; amaçlarımızda ve ülkülerimizde ısrarcı olmamız. İçinde bulunduğumuz evrensel salgın günlerinde tüm dünyada ulaşımın durması, çevreyi daha temiz ve yaşanabilir bir duruma getirdi. Ancak tüm bunların geçici olduğu çok açık, normal yaşama dönüş, yaşamsal koşulların tehlikeli bir noktaya getirecek.

Bu nedenle, “Yaşam İçin Su”, hedeflere ulaşmada ülkülere (ideallere) bağlı olmanın öneminin altını çiziyor.

water-for-life-contaminacion-ecologia-moda-1

water-for-life-contaminacion-ecologia-moda-2

water-for-life-contaminacion-ecologia-moda-11

water-for-life-contaminacion-ecologia-moda-12

Kasım 2020’de gerçekleşecek olan “Amsterdam Moda Filmleri Şenliği”, Tuna Yılmaz Stüdyo’nun önderliğinde “İstanbul Moda Filmleri Şenliği”nin gerçekleştiren deneyimli takım tarafından düzenleniyor.

 

 

(Kaynaklar: fffamsterdam.com,  neo2.com, iombigarcia.com)

 

Sokak Sanatçısı Banksy’nin “Louise Michel” Adlı Teknesi Akdeniz’de Deniz Göçmenlerinin Yaşamlarının Kurtarılmasında Önemli Görevler Üstleniyor

Sokak sanatçısı Banksy’nin, deniz göçmenlerinin Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya doğru Akdeniz üzerinden gerçekleştirdikleri geçişte, tehlike ile karşılaşan göçmenleri kurtarmak için satın aldığı “Louise Michel” adlı tekne, Akdeniz’de boy gösteriyor.

Banksy’nin yapıtlarının satışından elde edilen gelirle satın aldığı, daha önce Fransız donanmasında görev almış olan 30 metre uzunluğundaki tekne 28 knot hız yapabiliyor. Arama ve kurtarma gereksinimlerine uygun olarak donatılan tekneye Fransız feminist ve anarşisti Louise Michel adı verildi.

İlk defa 10 Ağustos tarihinde 10 kişilik mürettebat ile denize açılan tekne, bugüne kadar 89 göçmenin yaşamının kurtulmasına katkı sağladı. Şu anda Akdeniz’de bulunan Louise Michel‘in sözcüsü tarafından yapılan açıklamada kurtardıkları Libya‘lı göçmenleri karaya çıkaracakları güvenli bir liman aradıklarını ya da bu göçmenleri, Akdeniz’e kıyısı bulunan bir Avrupa ülkesinin sahil güvenlik gemisine aktaracakları belirtiyor.

Pembe renkli teknede özellikle dikkati çeken bir diğer ayrıntı ise; Banksy’nin güvertesine çizdiği kalp biçimindeki can simidine uzanan kız resmi.. Resim, Banksy’nin daha önce yapmış olduğu ünlü “Balonlu Kız” adlı muraline gönderme yapıyor.

Banksy

Geminin kaptanı Pia Klemp, daha önce Sea Watch deniz arama ve kurtarma örgütüne ait gemilerde kaptanlık yapıyordu. Louis Michel‘in, Orta Akdeniz’de arama ve kurtarma görevi yürüten Sea Watch kuruluşunun gemilerinden Sea Watch 4‘ün 105 kişiyi kurtarma operasyonuna da destek olduğu belirtiliyor.

Louise Michel’in Akdeniz’de gerçekleştirdiği etkinlikler internet sitesinden ve twitter hesabından izlenebiliyor.

 

(Kaynak: dw.com, edition.cnn.com)

 

Deniz Filmleri Festivali, Beşinci Kez “D-Marin Turgutreis”te Perdelerini Açıyor

“5.Deniz Filmleri Festivali”, D-Marin Turgutreis’te 27-30 Ağustos tarihleri arasında düzenleniyor. Açık havada gerçekleştirilecek olan şenlikte dört gece dört ayrı film izleyicilerin karşısına çıkacak.

D-Marin Turgutreis‘te bulunan Cinemarine Açık Hava Sineması’nın ev sahibi olduğu etkinlik, Naviga dergisiyle birlikte yaşama geçiriliyor. Saat 21.00’de ücretsiz olarak gerçekleştirilecek etkinlikte şu yapımlar yer alıyor:

27 Ağustos: Finest Hours (Zor Saatler)

Şenliğin açılış filmi “Finest Hours”, sahil güvenlik tarihine geçmiş olan en büyük gemi kurtarma operasyonunu anlatıyor.

Yönetmen: Craig Gillespie

Oyuncular: Chris Pine, Casey Affleck, Ben Foster

Süre: 1 sa 57 dk

28 Ağustos: Legend of 1900 (1900 Efsanesi)

Yapım, yaşamı transatlantikte geçen bir piyanistin hüzünlü öyküsünü konu alıyor.

Yönetmen: Giuseppe Tornatore

Oyuncular: Tim Roth, Pruitt Taylor Vince, Mélanie Thierry

Süre: 2 saat

29 Ağustos: In The Heart of The Sea (Denizin Ortasında)

Tüm zamanların en iyi romanlarından biri olarak kabul edilen Moby Dick’e esin kaynağı  olan öykü, balina yağı toplamak için denize açılan Essex gemisinin çıktığı balina avını perdeye taşıyor.

Yönetmen: Ron Howard

Oyuncular:  Chris Hemsworth, Benjamin Walker, Cillian Murphy

Süre: 2 saat

30 Ağustos: Dunkirk

Festivalin kapanış filmi Dunkirk, 2. Dünya Savaşı’nda Alman ordusu tarafından Dunkirk kıyılarına sıkıştırılmış İngiliz ordusu ve müttefik askerlerinin tahliye edilmesi mücadelesini konu alıyor.

Yönetmen: Christopher Nolan

Oyuncular: Fionn Whitehead, Mark Rylance, Tom Hardy

Süre: 1 sa 47 dk

 

(Kaynak: denizfilmlerifestivali.com, beyazperde.com)

 

İstanbul – Bathonea’da Vikingler’e Ait Liman Koloni Yerleşim Yeri Ortaya Çıkarıldı

Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Bathonea Antik Kenti’nde sürdürülen kazı çalışmalarında 9.-11. yüzyıllar arasında Vikingler’e ait liman koloni yerleşimi ortaya çıkarıldı.

Kocaeli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Kazı Başkanı Doç. Dr. Şengül Aydıngün, Bathonea Limanı’nın 12. yüzyıldan itibaren Yenikapı‘daki Theodosius Limanı ile aynı kaderi paylaştığını söyleyerek, Bathonea Limanı’nın da Latin istilası sonrası kullanılmadığını uzun süre terk edildiğini belirtti.

Aydıngün, “Osmanlı döneminde Bathonea’nın bir kısmının tersane olarak kullanıldığını düşünüyoruz. Gölü çepeçevre saran taş teraslı kıyıların ve bazı kıyı yapılarının donanmaya tersane olarak hizmet etmesi güzel. Küçükçekmece Lagün Gölü’nün geçmişten günümüze Marmara Denizi ile bağlantılı olması korunaklı bir iç liman olarak kullanılmasını sağlıyor. Vikingler 8-11. yüzyıllar arasında İstanbul’da 300 yıl bulunmuş. Hem Vikingler hem de Rus kolu olan Varangianlar önceleri küçük gruplar halinde ticaret ve paralı askerlik için gelirken şehrin surları dışında kendilerine yer bulmuşlar. ‘Nestor’un Kroniği’ adlı kitaba göre, Vikingler ve Varangianlar’ın şehrin uzağında bulunmalarına ve sadece 30-35 kişilik gruplar halinde şehre girmelerine izin verilmiş. Sur içine gün doğarken askerler eşliğinde girmeleri, gün batmadan çıkmaları istenmiş. Hem tüccar hem savaşçı oldukları için Konstantinapolis’i ele geçirmelerinden korkulmuş ve bugünkü Ayamama Deresi’nin 20 kilometre uzağında bir liman yakınında kalmalarına izin sağlanmış” dedi.

Prof. Dr. Blazej Stanislawski: “Göl Kenarında Vikinglere Ait Yedi Arkeolojik Kanıt Bulundu.”

Bathonea‘da altı yıl önce ilk Viking izlerinin çıkması ve kaynaklarda Vikinglerin İstanbul‘un dışında bir bölgede tutulduğunun yazılması Polonya Bilimler Akademisi Arkeoloji ve Etnoloji Enstitüsü Geç Antik ve Erken Ortaçağ Araştırmaları Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Blazej Stanislawski’nın çok ilgisini çekmiş. Bunun üzerine Türkiye’ye gelerek; kazı takımına katılan Viking ve Bizans tarihçisi Prof. Dr. Stanislawski, Vikinglerin geride bıraktığı izini yedi kanıtla; şöyle açıklıyor:

Bulgularımıza göre Vikingler ve Rus (Rhos) kolu Varangianlar, Bathonea’da mahalle kurmuş gözüküyor. Şimdiye kadar tutuldukları yer hakkında net bilgi yoktu ama Bathonea’da olduklarına dair delilleri ortaya çıktı. Bu delillerin ilki, şehre giremeyen yabancıların bulunduğu uluslararası bir limanın keşfedilmesi. Ayrıca Varangian ve Vikingler’in yerleştirildiği yerin Aziz Mamas Kilisesi’ne yakın yani bugünkü Ayamama Deresi’nin batısında olması. Bathonea’da Aziz Mamas damgalı 11 tuğla bulunması. Bathonea’daki sağlık ve dini merkez. 1077 yılındaki yazılı eserde Bizans İmparatoru VII. Mikail’e yardım için gelen paralı asker olan Vikinglerin Küçükçekmece’de beklediğini biliyoruz. Bathonea’da bulunan amberden haç; o dönemde amber, sadece Kuzey Avrupa’dan çıkartılıyordu. Amforanın da çıktığı bazilikal yapıda bulunan Ourobos kolye; Viking mitolojisinde yılan Jörmungandr. Viking kralı Ragnar Lodbrok’un sembollerinden biridir.

 

(Kaynak: milliyet.com.tr)

 

Prof. Dr. Kaya: “Nuh’un Gemisi”inin Yer Aldığına İnanılan Alanda Yapılacak Çalışmaların Doğru Sonuçlanması İçin Tek Bir Taşın Bile Yerinden Oynatılmaması Gerekiyor.

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Kaya, Nuh’un Gemisi‘ne ait kalıntıların olduğuna inanılan ve korunması gereken alanda, bir taşın bile yerinden oynatılmaması gerektiğini, yapılacak araştırmaların doğru sonuçlanması için en küçük bir ayrıntının çok önemli olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Kaya, Kitab-ı Mukades’te “Nuh’un Gemisi” ile ilgili yer alan anlatıların Ağrı Dağı olarak yorumlanması ve Ağrı Dağı‘nın pek çok insanın düşüncesinde “Nuh’un Gemisi” ve tufan ile özdeşleşmesi nedeniyle Hristiyan dünyasından bölgeye çok ciddi yönelim olduğunu söyledi.

“Nuh’un Gemisi”ne ait olduğu sanılan bu doğal yapının bulunduğu alanın çok iyi korunamadığını savunan Kaya, “Özellikle dışarıdan gelen ziyaretçiler ve araştırmacılar bazen bu alana izinsiz girip araştırma yapıp fotoğraf çekebiliyor. Öncelikle bu alanın bu tür kontrolsüz girişlerden korunması lazım. Burası eğer doğal bir yapıysa veya iddia edildiği gibi Nuh’un Gemisi’nin kalıntıları buradaysa buradan tek bir taşın bile yerinden oynatılmaması gerekir çünkü yapılacak araştırmaların doğru sonuçlanması için en ufak bir ayrıntı bile çok önemli olabilir. Bunun önüne geçilmesi lazım.” dedi.

Kaya, söz konusu alanda heyelan riski olduğuna ve bugünün teknolojisiyle buradaki heyelan tehlikesinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların yapılması gerektiğine vurgu yaparak, şunları söyledi: “Zaten yapıyı incelediğimiz zaman yapının sağ ve sol kenarlarında ciddi yarıkların oluştuğu, zaman zaman tekrar eden heyelanlar sonucu meydana gelen aşınmanın artık yapının gövdesine sirayet ettiğini görebiliyoruz. Şiddetli yağışlar sonucu dağlık alandan yamaç aşağı gelen suların yapının sağ ve sol tarafında oluşturduğu vadilerden akan suların kesinlikle yapıya ulaşmadan sahadan drene edilmesi ve yapıdan uzaklaştırılması gerekiyor. Yapılacak projeler dahilinde öncelikli olarak heyelan duyarlılık haritalarının burada yapılması gerekiyor. Teknoloji çok gelişmiş. Coğrafi bilgi sistemleri kullanılarak buradaki heyelan duyarlılık haritaları ortaya konulabilir.”

Hong Kong’ta Açılan Nuh’un Gemisi Müzesi

Prof. Dr. Kaya, 2010 yılında Hong Kong‘tan bir grup Çinlinin Ağrı Dağı‘na tırmanış yaptıktan sonra ellerine birkaç tahta alıp “Nuh’un Gemisi”nden parçalar buldukları yönündeki iddialarını basın aracılığıyla kamuoyu ile paylaştıklarını ve sonraki süreçte bu kişilerin Hong Kong‘a gidip Nuh’un Gemisi Müzesi kurduklarını anımsattı.

Ağrı Dağı ve iddia edildiği gibi “Nuh’un Gemisi” yapısının önemli bir turizm alanı olduğunu kaydeden Kaya, “Şu anda Hong Kong’daki “Nuh’un Gemisi Müzesi”ni milyonlarca turist ziyaret ediyor. Madem Ağrı özellikle Hristiyanların önemli kesimi tarafından bu işin merkezi olarak kabul ediliyor ve Nuh’un gemisinin kalıntılarının burada olduğuna inanılıyor, öyleyse buralarda bu tür yatırımların yapılması halinde Nuh’un Gemisi inancı dolayısıyla buraya milyonlarca turist gelebilir.” dedi.

 

(Kaynak: aa.com.tr)

 

İstanbul Modern Sinema, “Yaz Havası” Adlı Çevrimiçi Film Gösteriminde “Kıyı”da Geçen Yaşamları Konu Alan Yapımlara Yer veriyor

İstanbul Modern Sinema, 20-27 Ağustos tarihleri arasında yaz günlerini  konu alan “Yaz Havası” adlı çevrimiçi film gösterimini gerçekleştiriyor.

Türk Tuborg A.Ş’nin katkıları ve Eye Filmmuseum işbirliğiyle gerçekleşecek “Yaz Havası” adlı film seçkisinde; erken dönem sinemadan kısa film örneklerinin yanı sıra Theo van Gogh’un, “Sahilde Bir Günü Hollanda’nın ünlü deniz kasabası Scheveningen’in plajını ve burada tatil günlerini geçiren insanları aktaran Gerard Kiljan’ın “Scheveningen’de”; Alice ve köpeğinin bir yaz günü geçen macerasını konu alan, yönetmenliğini Walt Disney’in gerçekleştirdiği  “Alice’nin Denizdeki Günü” (1924) ve “Güneşli İspanya’da” adlı yapımlar yer alıyor.

“Scheveningen’de” ve “Güneşli İspanya’da”  adlı filmlere besteci ve müzisyen Başar Ünder’in özel olarak bestelediği orijinal müziklerle eşlik ediyor.

SCHEVENINGEN (1931)

Lahey Sanat Akademisi’ndeki reklam bölümünün kurucusu ve Hollanda’nın öne çıkan grafik tasarımcılarından Gerard Kiljan‘ın yönetmenliğini yaptığı Scheveningen, adını aldığı uzun kumsalıyla ünlü sahil kasabası üzerine kısa bir belgesel. Yazın Scheveningen sahilinden denize girenler, güneşlenenler ve kasabada tatil yapanların bir gününü belgeleyen yapım, Kiljan‘ın çektiği bilinen tek filmi. Sessiz olarak çekilmiş film için besteci ve müzisyen Başar Ünder, filme özel bir müzik besteledi.

Scheveningen

Yönetmen: Gerard Kiljan

Müzik: Başar Ünder

Hollanda – Siyah-Beyaz, 25 dk – Konuşmasız

GÜNEŞLİ İSPANYA’DA (1912)

Bir adam ve kadın akustik gitar eşliğinde dans eder. Yerel kıyafetli kadınlar bahçede yelpazelenir. Şık giyimli bir grup göl kenarında vakit geçirir. Kadınlar çocuklarına takım elbiselerini giydirirler. İspanya’da siyah beyaz olarak çekilen bu kısa belgesel, şablon yöntemiyle sonradan renklendirilmiş. Güneşli İspanya’da, izleyenlere farklı renkleri ve müzisyen Başar Ünder’in özel olarak bestelediği müziği ile keyifli dakikalar sunan neşeli bir kısa.

Güneşli İspanya'da

Yönetmen: Bilinmiyor

Müzik: Başar Ünder

Fransa, İngiltere – Siyah-Beyaz & Renkli, 2dk – Konuşmasız

ALICE’İN DENİZDEKİ GÜNÜ (1924)

Küçük Alice ve köpeği deniz kenarına bir gezintiye çıkarlar. Deniz kenarına gitmeden önce bir kaptanla tanışırlar. Alice burada bir kayığın içinde uyuyakalır ve rüyasında deniz altı dünyasında bir macera yaşar. Dev bir balık tarafından yutulur ve dev bir ahtapot tarafından alıkonur. Rüya sekanslarının animasyon olarak sunulduğu ve canlı çekim ile animasyonun bir arada yer aldığı 56 filmlik Alice dizisinin ilk filmi olan Alice’in Denizdeki Günü’nün yönetmenliğini Walt Disney tarafından gerçekleştirilmiş.

Alice

Yönetmen: Walt Disney

Oyuncu: Virginia Davis

ABD – Siyah & Beyaz, 10 dk. – Sessiz

SAHİLDE BİR GÜN (1984)

Heere Heeresma‘nın çok satan 1962 tarihli aynı adlı romanından bir uyarlama olan bu film, alkolik bir babanın yağmurlu bir günde kızını ısrarla Scheveningen‘deki plaja götürmesini konu alıyor. İkili sahil kasabasında geçirdikleri süre boyunca türlü türlü garip insanla karşılaşıyor. Heeresma‘nın aynı adlı romanı 1970 yılında Roman Polanski tarafından senaryolaştırılarak İngiltere’de filme uyarlanmıştı. Yönetmen Van Gogh nadir izleme olanağı bulunan bu ikinci filmini, seçkide yer alan kısa filmdeki Scheveningen sahilinde, arkadaşlarını oyuncu olarak kullanarak çekmiş. Kızıyla yeniden bağ kurmak isteyip bunu başaramayan alkolik bir babanın bu öyküsü yumuşak bir melankoli ve 1980’li yıllara özgü tuhaf konuşmalar sergiliyor.

Sahilde Bir Gün

Yönetmen: Theo van Gogh

Oyuncular: Cas Enklaar, Tara Fallaux, Helen Hedy

Hollanda – Renkli, 85 dk. – Hollandaca

Yapımları çevrimiçi olarak buradan izleyebilirsiniz.

Moda Vapuru, Yapılan Yenilemenin Ardından İstanbul Boğazı’na Geri Döndü

Moda Vapuru, Haliç Tersanesi’nde sekiz ay süren yenileme çalışmasının ardından yeniden İstanbul Boğazı’na geri döndü.

Onarım gördüğü süre içerinde vapurun yeniden düzenlenen iç oylumu; bisiklet park alanı, şarj birimleri ve çocuklara için oyun alanları olmak üzere, çağdaş kent yaşamında kullanıcıların gerek duyacakları yeni işlevlerle donatıldı.

Moda Vapuru 3

1.

Moda Vapuru 4

2.

Vapurun koltuklarının kaplanacağı döşeme gerecinin rengi ile ilgili olarak Twitter’da düzenlenen oylama ile İstanbulluların beğenisine başvurulmuş; seçenek olarak sunulan; turuncu, yeşil, açık kahverengi ve bordo seçenekleri arasından bordo renk en çok oyu toplamıştı.

Moda Vapuru 2

3.

Ayrıca engelli kullanıcılar için tasarlanan engelli tuvaleti ve rampasına da yer verilen Moda Vapuru, böylece İstanbul Boğazına güncellenmiş kullanım programı ile yeniden döndü.

 

(Kaynak: 7deniz.net, görseller: sehirhatlari.istanbul,  kadikoy.com)

Bodrum’da Sualtına Yapılan Kaçak Duvarlar, Kıyı Çizgisini Değiştiriyor ve Sualtı Canlılarına Zarar Veriyor

Bodrum’da otellerin ve sitelerin önlerinde bulunan kumsal alanı büyütmek amacıyla deniz dibine kaçak olarak yaptıkları metrelerce uzunlukları beton duvarlar, doğal kıyı çizgisini değişime uğratıyor ve sualtı yaşamına zarar veriyor.

Bodrum‘da Yalıkavak, Güvercinlik ve Pina Yarımadası’nda konumlu bulunan bazı oteller ve siteler önlerindeki kıyı alanını büyütmek amacıyla deniz zeminine kaçak olarak beton bloklar döşüyor ve sonrasında bu blokların içi molozla doldurarak üzerine ise kum seriliyor. Böylece yapay kumsal oluşturuluyor. Bu durum Bodrum‘un doğal koşullarla oluşmuş olan kıyı çizgisini değişime uğratıyor.

Beton blokların deniz dibine yerleştirilmesinin nedeni, kumsala dökülen kaçak kumların deniz dalgası ile sürüklenip, gitmemesi. Ancak, doğaya yapılan bu müdahale, deniz dibindeki ekolojik dengeyi bozuyor.  Deniz çayırlarını (Posidonia Oceanica) yok etmek pahasına yapılan su altı duvarları nedeniyle deniz canlıları zarar görüyor ve yaşam alanlarını yok ediliyor.

bodrum-da-karadaki-kacak-yapil_1597653901_ZGfBs4-11

1.

bodrum-da-karadaki-kacak-yapil_1597653901_ZGfBs4-15

2.

bodrum-da-karadaki-kacak-yapil_1597653901_ZGfBs4-2

3.

Kıyı yasalarının kağıt üzerinde kaldığını belirten Bodrum Kent Konseyi Başkanı Arif YılmazTurizmin öyle bir dokunulmazlığı oldu ki, kıyı kamuya açık, ama bunlar kağıt üzerinde kalıyor. Kanuni yaptırımlar kağıt üzerinde kalıyor. Denize sıfır yanaşmayı bırakın, İskeleler ile sıfır noktasından denizin içerisinde yerler yapıldı. O da yetmedi, deniz dibinde kumlama yapmak için duvarlar örülerek gittikçe denizin içerisine doğru gelişen bir turizm var ama bu maalesef sürdürülebilir bir turizm değil. Turizm konusunda rakiplerimizin hiçbir tanesinde kıyılar bu kadar acımasızca katledilmiyor. Buna bir dur denip önlem alınmazsa yakında kıyılarımız bir felaket haline gelecek. Sularımız kirlenecek, kıyı erozyonuna uğrayacağız. Bedelini ağır ödeyeceğiz” dedi.

Sualtında 500 Metre Uzunluğunda Kaçak Duvarlar Bulunuyor

Bazı bölgelerde sualtı duvarların uzunluğunun 500 metreye kadar çıktığını sözlerine ekleyen YılmazDuvarların uzunlukları bölge bölge değişiyor. Benimde tespit ettiğim yerler var. Bazı yerlerde 300 metre, 500 metre uzunluğunda örülmüş duvarlara rastlaya biliyorsunuz. Bunlar deniz seviyesinde görülen işlemler değil. Denizin dibinde yapılan inşaatlar. Önce denizin dibinde kum tutucu duvar diye yapılıyor. Arkasından o duvar yükseliyor, içerisi de dolu oluyor. Onun önüne bir duvar daha örülüyor. Denize doğru ilerleyen bir turizmimiz var ama bu aynı zamanda kıyılardaki turizmin sonunu getiriyor. Dünyada bir takım uygulamalarda kum tutmak için şişme ve hortum sitemleri var. Fakat bunların yaptığı işlem dalgalarla kıyıya vuran kumun geriye çekilmesini engellemek içindir. Bizde bu artık farklı işlemeye başladı. Duvarı çek, denizin normal kumlamasını alma dışarıdan kumu getir, üstüne dök, dolgu yap şekline dönüştü. Bu da ciddi zarar veriyor, denizlerimize ve kıyılarımıza” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: tgrthaber.com.tr, görseller: gercekfethiye.com)

“Önderlik” Adlı Belgesel, Bilim Kadınlarının Yüzleştikleri Ayrımcılığı Antarktika’ya Doğru Yola Çıkan Bir Gemide Tartışıyor

Ili Baré’nin yönetmenliğini gerçekleştirdiği “Önderlik” adlı belgesel yapım, Antarktika’ya doğru gerçekleştirilen bir gemi gezisinde bir araya gelen bilim kadınlarının karşılaştıkları ayrımcılığı; yırtıcı bir doğa ve soğuk bir coğrafyanın arka planını oluşturduğu bir ortamda tartışıyor.

Avustralya’lı CEO ve “düş kuran” Fabian Dattner, toplumu kadınlardan başlayarak dönüştürme umudun taşımaktadır. Bu girişimine, önderlik yapabileceklerini düşündüğü, dünyanın her yanından 76 tane bilim kadınını, tamamen kadınların yer aldığı bir Antarktika yolculuğu için bir araya toplar. Dattner’in amacı bu bilim kadınları kendi olmak istedikleri türden önderlere dönüştürmektir. Bu insanlar, bilimde önderlik etmeye hazır duruma geldiklerinde dünyada anlamlı değişiklikliklere imza atabileceklerdi. Ancak STEMM alanlarında (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Tıp ve Matematik) çalışan kadınların her gün karşılaştıkları ayrımcılığa ilişkin kendi öyküleri ve karşılaştıkları yapısal zorluklara yönelik deneyimleri ortaya çıkmaya başladıkça; Dttneri’in kendi önderlik anlayışı ve felsefesi zorlu bir deneyimle karşı karşıya  kalır.

Gezegenin son dokunulmamış yırtıcı doğasının arka planını oluşturduğu “Önderlik” kadınların bilimde  ilerlemesinin önündeki yapısal engelleri ortaya çıkarırken; şu soruları soruyor: Yeryüzünü herkes için daha “eşit bir yer durumuna getirmek için neyi değiştirmeliyiz? Bizleri biçimlendiren kendimizi mi? yada toplumsal kültür ve sistemleri mi?

Belgesel, bilime verilmesi gereken değerin, hiç bir çağda günümüzdeki  kadar önemli olmadığı bir zamanda,  gemiyi kadınların yönettiği bir dünyayı düşlemeye çağırıyor.

Yapımını Künyesi:

Yönetmen: Ili Baré

Yapımcı: Greer Simpkin

Müzikler: Kristin Rule

Süre: 1 saat 37 dk

2020

 

(Kaynaklar: ilibare.net, 2020.miff.com.au, theleadershipfilm.org)

 

Arkas Sanat Merkezi’ndeki “Ara Güler Merhaba İzmir!” Sergisi, İstanbul’dan ve İzmir’den Denizle İlişkili Kent Yaşamını Belgeleyen Görsellere Yer Veriyor

“Ara Güler Merhaba İzmir!” başlıklı fotoğraf sergisi, Arkas Sanat Merkezi’nde.

Çevrimiçi olarak da görülebilen sergide, Güler’in İstanbul’un “Haliç”, “Karaköy”, “Kandilli”, “Üsküdar”, “Büyükdere” ve “Kumkapı”dan ve İzmir’den kayıt aldığı kentsel yaşama ilişkin görseller; iki kıyı kentinde süregelen yaşamdan, balıkçılardan ve tekne yapım işliklerinden canlı ve ilgi çekici ayrıntılar içeriyor.

Arkas Sanat Merkezi’nin Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi (AGAVAM) ve Ara Güler Müzesi iş birliği ile gerçekleştirdiği 711 yapıtın yer aldığı sergide, sanatçının İstanbul ve foto-muhabir olarak çok defa bulunduğu İzmir‘deki yaşam ilişkin, daha önce hiç sergilenmemiş fotoğraflar ayrıca Güler’in 1975 yılında Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan “Kahraman’ın Sonu” adlı 17 dakikalık belgeseli de sergide yer alıyor.

Merhaba İzmir 2

Öte yandan, İzmir’in çevresinde yer alan Agora, Efes, Bergama, Allianoi gibi antik kentlerin görünümleri, Güler‘in uluslararası kamuoyuna tanıttığı Afrodisyas, Nemrut ve Nuh’un Gemisi ile ilgili fotoğraflar ayrıca ulusal ve uluslararası kültür-sanat dünyasından tanınmış adların portreleri sergide bulunan diğer yapıtlar…

Güler‘in meslek yaşamı boyunca kullandığı kameralarını, basın kartlarını, kaşelerini ve ıstampalarını, kontakt baskılarını, kendi hazırladığı kitap maketlerini de gözler önüne seren sergi,  öte yandan Güler’in çalışma yöntemlerini ve fotoğrafçı yönünü ortaya koyarak, yaşamının çeşitli dönemlerini izleme olanağı da sunuyor.

Çevrimiçi sergiye buradan ulaşabilirsiniz.

 

(Kaynaklar: arkassanatmerkezi.com, görseller: sozcu.com.tr, cumhuriyet.com.tr)