S.M.Vallejo’nun “Portekiz’de Kadın Balıkçılar” Adlı Resim Sergisi Portekiz Deniz Müzesi’nde
Portekiz Deniz Müzesi’nin Galeotas Pavilyonu’nda Stella Maris Vallejo’nun “Portekiz’de Kadın Balıkçılar” adlı sergisi açıldı.
Vallejo’nun 24 adet yapıtını içeren sergi, balıkçılık iş kolunda geçmişten günümüze yer alan, Portekiz’li çalışan kadınlara adanmış özel bir sergi.
Sergi, Portekiz‘deki kadın balıkçıların portreleri üzerinden bu işkolu içindeki kadınların konumlarını tanıtmayı ve daha fazla görülebilir bir duruma getirmeyi amaçlıyor.
Etkinlik, geçmişten ve günümüzden kadar gelen bir süreç içinde, balıkçı kadınları onurlandırmayı amaçladığı gibi; aynı zamanda balıkçılık dünyasının içine eklemlenen yeni eğilimleri ve farklı çevresel, ekonomik, toplumsal ve ekonomik bağlamlara göre biçimlenen rollerin de bir görünümünü gözler önüne seriyor.
Her bir yapıt için tema seçimi, tarihi ve etnografik incelemeye dayanıyor.
Tablolar, Portekiz kadınlarının balıkçılık işkoluna ağırlıklarını koymalarına yönelik ayrıntılı tarihi kayıtlarına da yer verecek biçimde, balıkçılığın hem karada hem denizde pek te alışılmış olmayan yönlerini ortaya koyuyor.
Sergi, bu benzersiz topluluğun geçmişini, bugününü ve geleceğini, biçimlerin ve renklerin dili aracılığıyla aktarmaya çalışıyor.
Stella Valejo
Arjantin‘in Buenos Aires kentinde doğan Vallejo, genç yaşlarından itibaren “deniz”le ve sanatın farklı anlatım araçları ile güçlü ilişkiler kurmuş bir sanatçı. Uzun bir kariyer yaşamın ardından Portekiz’e yerleşen Vallejo, burada resim yapmaya başladı. Deniz insanlarına karşı derin bir saygı ve hayranlık besleyen sanatçı, kendisini de kendi kendini yetiştirmiş bir ressam olarak tanımlıyor.
Sanatçının bireysel sergileri ve katıldığı çok sayıda karma sergisi bulunuyor.
“Portekiz’de Kadın Balıkçılar” sergisi, 28 Şubat 2021 tarihinde kadar Portekiz Deniz Müzesi‘nde sanat izleyicilerinin karşısında olacak.
(Kaynak: ccm.marinha.pt)
NOAA Deniz Atıkları Programı, ABD’deki Öğrenciler Arasında Okyanuslara Yönelik Farkındalık Yaratmak Amacıyla Resim Yarışması Düzenliyor
Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi – NOAA Deniz Atıkları Programı, Amerika Birleşik Devletlerindeki ilkokul-ortaokul öğrencileri arasında deniz atıkları ile ilgili olarak farkındalık oluşturmak amacıyla resim yarışması düzenliyor.
2011 yılından bu yana her yıl yinelenen yarışmanın amacı, küresel bir sorun olan deniz atıklarıyla genç kuşakları yüzleştirmenin, sorunun ele alınmasında kilit bir payı olduğu düşüncesine dayanıyor. Yarışmanın sonucunda ortaya çıkan ve kazanan yapıtlardan oluşturulan takvim, iyi davranmakla sorumlu olduğumuz okyanusların nedenli önemli olduğunu bizlere gün be gün anımsatan bir nesneye dönüşüyor.
Amerika Birleşik Devletleri‘nde 8. sınıf öğrencilerine açık olan yarışma, devlet tarafından tanımış olan özel, devlet ve ev okulları öğrencilerinin katılımına açık olarak düzenleniyor. Öğrenciler, hazırladıkları yapıtlarını kendileri ya da sınıfları ile birlikte gönderebilecekler; ancak yapıtların bizzat kendileri tarafından üretilmiş olması koşulu bulunuyor.
Seçici kurul katılımcı yapıtlar arasından takvime konulması için 13 tanesini seçecek. Bu elemede katılımcı öğrencilerin çalışmaları; gösterdikleri yaratıcılık, sunumlarındaki sanatsal boyut ve “Denizel atıkların okyanusları ve büyük gölleri nasıl kirlettiği”, “Denizel atıkların oluşmasından korunmak için siz ne yapıyorsunuz” başlıkları ile ne denli ilişkili olduğuna bağlı olarak değerlendirilecek.
(Kaynak: marinedebris.noaa.gov)
100 Yıl Önce İngiliz Gemilerinin Pruvalarında Yer Alan Yontular, Restorasyon Sürecinin Ardından The Box Plymouth Müzesinde Sergileniyor
Viktoryan döneme ait olan 14 adet ahşap pruva yontusu, tamamlanan restorasyon çalışmaların ardından, denizci bir kent olan İngiltere-Plymouth kentinde konumlu The Box Müzesi’nde sergileniyor. Bir zamanlar Çin’e, Kırım’a ve Yeni Zelanda’ya giden gemilerin pruvalarında yer alan bu yontular, denizcilik tarihinin önemli yapraklarına tanıklık etmiş yapıtlar.
Britanya gemilerinin pruvalarına yerleştirilen, denizcilere tılsımları ile güç veren pruva yontuları 1 milyon paundluk restorasyon projesi ile yeniden yaşam döndürüldü. Toplam ağırlıkları 20 tona ulaşan bu pruva yontularından 13 tanesi, The Box Müzesi‘nin tavanından sarkıtılan iplere asılarak; sergileniyor. İki tondan fazla ağırlığa sahip olan ve dört metre boyundaki IV. William yontusu ise sahip olduğu ağırlığı nedeniyle, tavandan sarkıtılmak yerine üzerine yerleştirildiği bir sabit bir sergileme birimi üzerine konumlandırılmış.
Serginin düzenlenmesi ile sorumlu olan Abby Coombs, yontuların bu denli yukarıya yerleştirilmesinin nedeni şu sözcükler ile açıklıyor:
“Mimarlarımız ile yeni yapının düzenlenmesi üzerine çalışırken; atriumun sunduğu güçlü oylumsal olanakların farkına vardık. Oylum üç kat yüksekliğe sahip ve ışığı güçlü biçimde etkisini duyurduğu bir yerdi. Bu durum, bizde pruva yontularının bir zamanlar büyük gemilerden oluşan filoların pruvalarındaymış gibi yukarıda sergilenmeleri gerektiği düşüncesini uyandırdı.”
Uzmanlar, arboristlerin yaşayan ağaçların sağlamlığını denetlemek için kullandıkları sonik tomografi adı verilen bir yöntemden yararlanarak; pruva yontularının iç yapılarının mevcut durumunu belirlediler. Yapılan bu çalışmanın ardından, ağaç gereçlerde olabilecek bir dönme yada çekme durumunu en aza indirgemek amacıyla büyük ölçekli, çok amaçlı yapılmış kurutma odalarında kurutulmasının gerekliliği anlaşıldı.
Restorasyon sürecinde karşılaşılan diğer sorun ise; yontuların renklerine ilişkin yaşayan zorluklardı. Uzmanlar yontuların yıllar boyunca bezendikleri boyanın üzerinde mikroskobik analizler yürüttüler. Bazıların gri tonlardaki bir boya ile üretildikleri görüldü. Ancak buna karşın, alınan karar, bu yontuların boyalı olması yönündeydi. Bunun üzerine kullanılacak renklerin tonlarına 1912 yılına ait olan sigara kartları dizileri üzerinde yer alan donanma pruva yontularına ilişkin yapılmış betimler, temel alındı.
Plymouth kent konseyi başkanı Tudor Evans, burada pruva yontuları için gösterilen tüm çabaya kesinlikle değdiğini söyleyerek; bu yontuların ahşaptan yapılmış olmanın ötesinde anlamlar taşıdığını belirterek sözlerini söyle sürdürüyor: “Bu yapıtlar, Plymouth kentinin ve Kraliyet donanması tarihinin ikonik sembolleri. Aynı zamanda 200 yıl önce bu yapıtları gerçekleştiren zanaatkarların ve yontu sanatçılarının yeteneklerinin boyutlarının ortaya koyan olağanüstü örnekler.”
(Kaynak: theguardian.com, theboxplymouth.com)
İBB Tarafından Düzenlenen “Theodosius Limanı Arkeolojik Alanı Mimari Proje Yarışması”nın Sonuçları Açıklandı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı tarafından Yenikapı Bölgesi için düzenlenen “Theodosius Limanı Arkeolojik Alanı Mimari Proje Yarışması”nın sonuçları açıklandı.
Günümüzde Marmaray ve Metro hatları ile deniz otobüsü ve feribot hatlarının düğüm noktası olarak İstanbul’un en önemli ulaşım ve aktarma merkezlerinden Yenikapı Bölgesi, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde “Theodosius limanı” olarak kentsel bir işlevi yerine getirmekteydi. Burası, özellikle Roma-Bizans döneminde Karadeniz ve Akdeniz‘den kente gelen gemilerin, mal getirip götürdüğü kıtalar arası ekonomik ve kültürel ilişkilerin kurulmasını sağlayan bir doğal liman konumuna sahip olmuştur.
Theodosius Limanı arkeoloji kazılarında elde edilen veriler, yalnız İstanbul’un yerel tarihini değil, kentin küresel ölçekte 8000 yıldır Yakındoğu, Avrupa, Akdeniz ve Karadeniz kültürlerini ve toplumlarını birbiriyle nasıl buluşturduğunu ortaya koymuştur. Günümüzde de Theodosius Limanı bölgesi, coğrafi konumun kendisine sunduğu özelliğini sürdürmekte; hem dünya metropolü olan İstanbul ölçeğinde bir bağlantı noktası olarak, hem de Avrupa – Çin Demir İpekyolu projesinde bir durak noktası olarak toplumları, kültürleri ve ekonomileri buluşturan Marmaray-Metro aktarma merkezine ev sahipliği yapmaktadır.
Yarışmanın İçeriği
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen “Theodosius Limanı Arkeolojik Alanı Mimari Proje Yarışması”, Yenikapı Bölgesindeki geçmişten günümüze uzanan yaşam katmanlarını birbirleriyle ilişkilendirmeyi, sahip olduğu tarihsel-coğrafi bilgiyi toplumla paylaşılır kılmayı ve bu değerin toplumun ortak hafızasında anımsanmasına aracı olacak proje önerilerini aramaktadır.
Seçici Kurul
-Danışma Kurulu Üyeleri
Ekrem İmamoğlu, İBB Başkanı
Mehmet Çakılcıoğlu, İBB Genel Sekreter Yardımcısı
Mahir Polat, İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı
Ufuk Kocabaş, İstanbul Üniversitesi Yenikapı Batıkları Başkanı
Ömer Yılmaz, İPA Yarışmalar Eşgüdüm Sorumlusu
-Asli Seçici Kurul Üyeleri
Zeynep Eres Özdoğan, Mimar
Nevzat Oğuz Özer, Mimar (Jüri Başkanı)
Cem Sorguç, Mimar
Ata Turak, Peyzaj Mimarı
Tunç Tibet Akbaş, İnşaat Mühendisi
Ödüller ve Mansiyonlar
1. ÖDÜL
Ilgın Avcı (Tasarım Takımının Başı)
Alişan Çırakoğlu, Mimar
Eda Ekim Yılmaz, Peyzaj Mimarı
Efkan Solmaz, İnşaat Mühendisi
Yardımcılar
Batuhan Kumru, Mimar
Aslıhan Sücüllü, Mimar
Merve Özcan, Öğrenci
Doğukan Durmuş, Öğrenci
2. ÖDÜL
Eren Başak, (Tasarım Takımının Başı)
Seray Türkay Coşkun, Mimar
Esatcan Coşkun, Mimar
Doğuşcan Aladağ, Mimar
Zeynep Eraydın, Şehir Plancısı, Kentsel Tasarımcı
Funda Baş Bütüner, Peyzaj Mimarı
A. Güliz Bilgin Altınöz, Mimar, Koruma Uzmanı
Elifnaz Durusoy Özmen, Şehir Plancısı, Koruma Uzmanı
Özgün Özçakır, Mimar, Koruma Uzmanı
Gökçe Naz Soysal, Mimar
Metin Başaran, İnşaat Mühendisi
Yardımcılar
Çağrım Koçer, Mimar
3. ÖDÜL
Ş. Tülin Görgülü, Mimar (Tasarım Takımının Başı)
M. Ebru Erdönmez Dinçer, Mimar
Burak Haznedar, Mimar
F. Türköz Haznedar, Mimar
Fahri Celeb, İnşaat Mühendisi
Sezgin Karaman, Peyzaj Mimarı
Yardımcılar
C. Mustafa Çetindaş, Mimar
S. İlkay Kaya, Mimar
Gizem Hacı, Mimar
1. MANSİYON
Kemal Bal, Mimar
Nil Bıçak, Mimar
Erol Kalmaz, Mimar
Doruk Kemal Kaplan, İnşaat Mühendisi
Gamze Alpan, Peyzaj Mimarı
Danışmanlar
Mine Bıçak, Arkeolog
Yardımcılar
Dilan Özdemir, Mimar
2. MANSİYON
Recep Semizoğlu, Mimar
Baran Yardımcı, Mimar
Nergiz Koçak, Mimar
Damla İçyer, Mimar
Mehmet Kılıç, İnşaat Mühendisi
Altan Abdüloğlu, Peyzaj Mimarı
Danışmanlar
Nilay Kulluk, Mimar
Yardımcılar
Ahmet Taş, Mimarlık Öğrencisi
3. MANSİYON
Dilek Derman, Mimar (Tasarım Takımının Başı)
Bünyamin Derman, Yüksek Mimar
Ahmet Topbaş, İnşaat Mühendisi
Selin Etkinöz Tunçer, Peyzaj Mimarı
Yardımcılar
Serkan Kocabay, Yüksek Mimar
İsmail Hakkı Tunçay, Mimar
Tuğman Büberci, Mimar
Hasan Öğüt, Mimar
4. MANSİYON
Sıddık Güvendi, (Tasarım Takımı Temsilcisi) Mimar
Cihan Sevindik, Mimar
Barış Ekmekçi, Peyzaj Yüksek Mimarı
Mehmet Ali Yılmaz, İnşaat Mühendisi
Danışmanlar:
Oya Eskin Güvendi, Mimar
S. Müştak Sevindik, Mimar, Akademisyen
Yardımcılar:
Rumeysa Tıpırdamaz, Öğrenci
Hüseyin Karameşe, Öğrenci
5. MANSİYON
Bünyamin Atan, Mimar (Ekip Başı)
Cansu Kabadayı, Peyzaj Mimarı
Furkan Şahin, İnşaat Mühendisi
Danışmanlar
H. Zeliha Yüksel, Mimar
Kübra Aksoy, Mimar
Yardımcılar
Abdülkadir Irmak, Mimar
Doğan Kalak, Mimar
Ayşe Eda Yaray, Öğrenci
(Kaynak: mimarlarodasi.org.tr)
KKTC’nin Kuzey Kıyısında Sualtında Bulunan 3000 Yıllık Antik Mısır Çapası Alınan İzinlerin Ardından Denizden Çıkarıldı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuzey kıyı şeridinde, üzerinde Antik Mısır hiyeroglifleri bulunan 3.000 yıllık çapa, bakanlıktan gerekli çalışma onayının alınmasının ardından denizden çıkarıldı. Çapanın çıkarılmasında Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Müge Şevketoğlu, dalgıç Tevfik Camgöz ve Arkeolog Bural Karataş yer aldı.
UKÜ Arkeoloji Öğretim üyesi Doç. Dr. Şevketoğlu, bir Antik dönem Mısır gemisine ait olduğu ön görülen çapanın, Mısır‘da bir mezara ait mezar taşı veya dinsel törene ait anıt yazıtı olabileceğini belirterek, çapanın ikinci kullanım amacı ile çapaya çevrildiği söylüyor.
Şevketoğlu, Akdeniz‘de bugüne kadar bulunan ve üzerinde bu derece yoğun yazıtlar olan ilk taş çapa olma özelliğini taşıyan 3.000 yıllık çapa, üzerinde yer alan hiyerogliflerin çözülmesi durumunda, başta Kıbrıs ve Mısır olmak üzere Akdeniz arkeolojisini etkileyecek, oldukça önemli arkeolojik yeni bilgilerin ortaya çıkmasının olanaklı olduğu belirtiyor.
Çapa, koruma işlemleri için Lefkoşa Eski Eserler ve Müzeler Dairesi‘ne bağlı koruma laboratuvarına taşındı.
(Kaynak: arkeofili.com)
Monako Oşinograf Müzesi, Ekonomik Nedenler ve Toplum Sağlığı Endişelerinin Sonucu Olarak Kasım Ayı İçinde Kapılarını Ziyarete Kapatıyor
Monako’nun en tanınmış kuruluşlarından biri olan Monako Oşinogarfi Müzesi, giderlerde kesintiye gitmek ve süregelen salgın nedeniyle bünyesinde yenilemelere gitmek amacıyla kapılarını Kasım ayı süresince kapatıyor.
Alınan bu bir aylık kapanma kararı Müzenin 110 yıllık tarihinde ilk defa gerçekleşiyor.
Monako‘nun ikonik yapılarından biri olan Oşinografi Müzesi, ekonomik durum ve halk sağlığı konusundaki endişeler nedeniyle kapılarını, 03 Kasım tarihinden 01 Aralık’a dek ziyaretçilere kapattı. Kasım ayında müze kapılarından en az sayıda ziyaretçi giriş yaptı ve küresel salgın ile birlikte ziyaretçi sayısı %30’da % 50’ye kadar geriledi.
Konu ile ilgili olarak konuşan Müze yöneticisi Robert Calcagno, bu denli az sayıdaki ziyaretçi için müzeyi açık tutmanın ekonomik anlamda hiç bir getirisinin olmadığını belirterek, bu durumun salgın sürdüğü bir ortamda potansiyel olarak sakıncaları olduğunu da söyledi. Calcagno “Eğer müzeyi açık tutarsak; günde 10’dan daha az ziyaretçi ağırlayacağız. Burada önceliğimiz güvenlik sorunu. İki ziyaretçinin müzede kendi başlarına dolaşmalarına, onlara bir şey olabileceği olasılığı nedeniyle izin veremeyiz.” dedi.
Sözlerini sürdüren Calcagno, Müze’yi yönetmek için 20 kişinin görevi başında olması gerektiğini, içinde bulunulan ortamda bunun müze açısından gelir-gider dengesizliği yaratacağını söyledi.
Bununla birlikte müzede yürütülecek olan çalışmalar tamamen durma noktasına gelmeyecek. Verilen bu ara süresince müzede eskimeye yüz tutmuş ziyaret noktaları elden geçirilecek ve müzedeki ziyaretçilerin varlığı nedeniyle binada yapılma olanağı bulunmayan onarımlar gerçekleştirilecek. Öte yandan önceden yer ayırtılmak koşuluyla grupların ağırlanması, gerçekleştirilecek bazı sergiler ve eğitimler için planlamalar sürdürülüyor.
(Kaynak: monacolife.net)
Turnagain Arm’daki Gelgit Sörfçülerini Fotoğraflayan Kerry Tasker’ın Sergisi Anchorage Müzesi’nde
Alaska’daki Turnagain Arm’da gerçekleşen ve nadir karşılaşılan bir gelgit, bu coğrafyaya pek çok sörfçünün gelmesine neden oluyor. Kerry Tasker’ın Anchorage Müzesi’nde açtığı “Alaska’nın En Uzun Dalgasını Yakalamak” başlıklı fotoğraf sergisi buradaki sörfçü topluluğunu ve onların çevresinde gelişen sörf kültürünü gözler önüne seriyor.
Cook Körfezinin bir kolu olan “Turnagain Arm”, nadir gerçekleşen bir doğa olayına ev sahipliği yapıyor. Burada ayın çekim gücü sonucu yükselen suyun öncü dalgaları, Turnagain Arm’ın ince uzun kanalından körfeze doğru çekilmekte olan alçalan su ile çarpışmasıyla çırpıntılı yüzeye sahip, türbülanslı öncül bir dalga oluşturuyor.
Doğru koşullar oluştuğunda körfeze doğru yönelim kazanan bu dalgalar yaklaşık bir mil boyunca gücünü koruyabiliyor Saniyede 10 ile 20 mil arasında bir hızla yol alan bu dalgalar, körfeze doğru çekilen daha sakin suyun üzerinden ilerleyerek yaklaşık 10 feet yüksekliğinde bir su duvarı oluşturuyor.
Ayda bir kaç kere ayın çekim gücü sayesinde oluşan bu dalgalar, üzerinde sörf yapılabilecek bir duruma geliyor. Soğuk ve tehlikeli okyanus suları üzerinde sörf yapma yürekliliğine sahip olan sörfçüler tam da bu zamanlarda bir anda ortalıkta kendilerine göstermeye başlıyorlar.
Ard arda gelen dalgaların kıyıyı dövdüğü sörf yapılan alışılmış diğer yerlerden farklı olarak, Turnagain Arm’da, bu gözüpek sörfçülerin, dalgaların üzerinde süzülebilmek için yalnızca tek bir şansları bulunuyor. Eğer bu tek dalgayı kaçırdıkları takdirden, yeniden kıyıya doğru gerisin geriye uzun bir yüzüş ve diğer dalga için kıyıda 11 saat süren bir bekleme süresini sabırla atlatmaları gerekiyor. Ama eğer dalgayı yakalamayı başarmışlar ise, miller boyunca dalganın üzerinde süren sörf yapabilme olanağını elde etmiş oluyorlar.
Alaska fotoğrafçısı Kerry Tasker, Turnagain Arm’ın alüvyonlu sularındaki bu sörfçülerin kendilerine özgü yaşam biçimlerini belgelemek için geçen dört yıl boyunca onları izleyerek; gelgit dalgaları üzerinde sörf yapmak gibi bir tek bir amaç çevresinde birleşen bu topluluğa ve kültürlerine tanıklık ediyor.
(Kaynak: anchoragemuseum.org)
“Türkiye Batık Envanteri Projesi: Mavi Miras” Kapsamında Sualtında Çalışmalarını Sürdüren Türk Bilim İnsanları Tunç Çağına Ait Yapıtlara Ulaştı
“Türkiye Batık Envanteri Projesi: Mavi Miras” kapsamında çalışmalarını sürdüren Türk bilim insanları, sualtında Tunç Çağı’ndan kalma liman izleriyle yaklaşık 4 bin yıllık yüzlerce tarihi yapıta ulaştı.
Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü‘nden Türk bilim insanlarının Koca Piri Reis Gemisi ile yürüttüğü “Türkiye Batık Envanteri Projesi: Mavi Miras – TÜBEP” çalışması, Türkiye kıyılarındaki batıkların envanterini çıkarmayı amaçlıyor. Cumhurbaşkanlığı‘nın desteği, Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nın onayı ile gerçekleştirilen araştırmalar, başarılı sonuçlar veriyor.
Çalışma kapsamında Marmaris – Bozburun bölgesinde Tunç Çağı‘nda su seviyesine ilişkin çalışma yaptıkları sırada Minos uygarlığına ait olduğu ön görülen izlerle karşılaşan bilim insanları, burada yüzlerce konik kap, fincan, tezgah ağırlıkları, mutfak kapları, gaga ağızlı testilerden oluşan seramikler ile taş baltalara ulaşan sualtı araştırma takımı, yapıtların M.Ö. 18. yüzyıla yani Orta Tunç Çağı‘na tarihlendiğini ortaya çıkardı.
Tunç Çağı‘ndan günümüze kalan en büyük ve en eski buluntuların yer aldığı tahmin edilen bölgede Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Başkanlığı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Harun Özdaş bilimsel danışmanlığında yürütülen çalışmayla Anadolu ve Minos uygarlıkları arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılması, çok az verinin ele geçtiği Tunç Çağı tecim yollarına ilişkin bilgilerin dönemin ticaret rotasına ilişkin veriler elde edilmesi bekleniyor.
Ege tarihini değiştirecek buluntulara ulaştıklarını belirten Özdaş, “3-30 metre arasında değişen derinliklerde buluntular karşımıza çıktı. Günümüzden 4 bin yıl önceye dayanıyor. Büyük ihtimalle gemilerle, teknelerle taşınmış kargolar, liman ile liman yapıları olduğunu düşündüğümüz bir alanda yükleme sırasında bir nedenle tahribat görmüş. Seramik ve kaba yontu taşların liman kalıntısına işaret ettiğini düşünüyoruz. Tunç Çağı’nın bilinen en eski liman kalıntısı.”
Buluntuların, Minos gemilerinin Anadolu kıyılarındaki ilk durağının Bozburun Yarımadası olduğuna gösterdiğini anlatan Özdaş şunları söyledi, “Buluntular, büyük olasılıkla Girit’te üretilen seramiklerin ihracat için Rodos ve Bozburun Yarımadası üzerinden kuzeye İassos, Milet, Efes ve Truva’ya, Kuzey Ege’ye gittiğini ve bir ticaret rotasının olduğunu gösteriyor. Bu rotaya ilişkin günümüze kadar çok veri ele geçmemişti“
Özdaş, bilim dünyasına önemli bilgiler kazandırılacağını, su altı çalışmaların genişletilmesi için sponsor desteğine açık olduklarını da sözlerine ekledi.
(Kaynak: ntv.com.tr)
“Duvarların Ötesinde” Projesini Gerçekleştirmek Üzere İstanbul’a Gelen “Saype”nin Seçtiği Konumlardan Biri De Haliç Oldu
Arazi Sanatının tanınmış adı Guillaume Legros’un, bilinen adıyla “Saype”, Duvarların Ötesinde (Beyond Walls) projesinin sekizinci durağı olarak seçtiği İstanbul’da üç farklı yerde yapıtlarının gerçekleştirdi.
Sanatçının yapıtlarının uygulamak amacıyla seçtiği konumlardan biri de Haliç oldu.
İstanbul Belediyesi‘nin de destek verdiği proje kapsamında sanatçı, Boğaziçi Üniversitesi Güney Yerleşkesi, Beykoz Çayırı ve Haliç‘te Atatürk Köprüsü‘ne bağlı bulunan yüzen platformda çimlendirilen bir dubaya, insan zincirinin halkalarını çizdi.
.
Sanatçı, Duvarların Ötesinde, kutuplaşmakta olan bir dünyada, sembolik olarak dünyanın en büyük insan zincirini yaratmayı amaçlıyor. Saype‘nin oluşturduğu evrensel halk dansının devasa elleri, Avrupa ve Afrika kıtalarını buluşturduktan sonra, bu kez de Boğaz’ın Avrupa yakasına geldi.
Projenin İstanbul ayağı için Boğaziçi Üniversitesi‘nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Saype, “Seçtiğimiz her mekanda bir sembolizm, bir tarih arıyoruz. İstanbul değişik kültürlerin, Doğunun ve Batının buluştuğu nokta. Fiziki olarak da iki kıtanın birleştiği yegane yer. Dolayısıyla bu projenin İstanbul’a gelmemesi düşünülemezdi.” dedi.
Tebeşir ve kömürden oluşan bir boyanın mucidi olan Saype, sokak sanatı ve Arazi sanatını birbirine bağlayan sanatsal bir hareketin öncüsü olarak biliniyor. Çalışmalarında yüzde yüz biyolojik olarak parçalanabilir boya kullanan sanatçı, çizim yapacağı alanı karelere bölerek önce resmin hatlarını çiziyor. Sonrasında ise grinin açıktan koyuya tonlarını kullanarak kafasındakini zemine çıkarıyor. Bu çizim tekniğinde, drone ile havadan yapılan çekimler de önemli bir rol oynuyor.
26 Kasım’da Taksim Sanat‘ta açılan yapıtları içeren fotoğraf sergisi, 8 Kasım 2020 tarihine kadar görülebilir.
(Kaynaklar: indyturk.com, artfulliving.com.tr, haberturk.com, bbc.com)
Antik Sirakuza Limanına ve Ortigia Adasına İlişkin Görselleştirmelere Yer Veren Üç Boyutlu Canlandırma, İstanbul İtalyan Kültür Merkezi’nde Kültür ve Tarih İlgililerini Bekliyor
İstanbul İtalyan Kültür Merkezi, UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak tanımlanan İtalya’daki arkeolojik yerleşkelerin, üç boyutlu bilgisayar yazılımları ile görselleştirilen videolarını, kültür ve tarih izleyicilerinin ilgisine sunuyor.
Özellikle Antik Sirakuza’ya ve Ortigia Adasına ilişkin görüntüler dönemin kent planlamasında limanın konumuna, dönemin gemilerine yönelik önemli bilgiler veriyor.
3 Boyutlu yazılımlar ve artırılmış gerçeklik teknolojilerinin kullanılarak; antik dönemlere ilişkin mimari ve kentsel planlamaya ilişkin bilgiyi, yenilikçi bir anlayışla aktarmak ve ilgililerle paylaşmak amacıyla Altair4 tarafından İstanbul İtalyan Kültür Merkezi için özel olarak tasarlanan canlandırma, İtalyan arkeolojik alanları ve tarihi merkezlerine yer veriyor.
Yapım, sanal bilimsel rekonstrüksiyonlarını içeren üç boyutlu video canlandırmalar, antik kentlerdeki anıtları, bölgeleri, eski uygarlıkları ve kültürel kimlikleri etkileyici biçimde gözler önüne seriyor.
Videoda, Roma, Pompei, Floransa, Aquileia, Agrigento, Ferrara, Brixia, Milano, Mutina, Sirakuza kentlerine ve buradaki bazı önemli yapılara yer veriliyor. Üç boyutlu canlandırmanın Sirakuza‘ya yönelik bölümü, antik dönemlerde bu kentin limanla olan ilişkisini, limandaki yapıları ve buradaki gemileri, ayrıca Ortigia Adasına yönelik önemli bir görsel belgeleri içeren bir niteliği bulunuyor.
Yapım, 19 Eyl 2020 – 19 Kas 2020 tarihleri arasında İstanbul İtalyan Kültür Merkezi‘nde ücretsiz olarak izlenebilecek.
(Kaynak: iicistanbul.esteri.it)