Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

17. Y.y.’da Atlantik Ötesi Köle Tecimi Yapan İki İngiliz Siyasetçinin Yontusu Alınan Kararla Bulundukları Binadan Kaldırılıyor

Londra Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenen oylamada yaşadıkları dönemde Atlantik ötesi köle tecimi gerçekleştiren iki İngiliz siyasetçi William Beckford’un ve Sör John Cass’in, Guildhall binasında bulunan yontularının kaldırılması onaylandı.

1700’lü yılların sonlarına doğru iki defa Londra valiliği yapan, Jamaika‘daki sömürgelerden büyük varsıllık elde eden ve çok sayıda Afrikalı köleye sahip olan William Beckford‘un yontusu kaldırılarak başka bir yere yerleştirilecek; yerine ise bir başka yontu gelecek. Aynı biçimde 17. yüzyılda tecimle uğraşan, köle teciminden büyük kazanç sağlamış olan Sör John Cass‘i betimleyen yontu da, bu yapıtın gerçek sahibi olan Sör John Cass Vakfı‘na geri dönecek.

1.Londra -Moorgate’te bulunan Guildhall Binası

Londra Belediye Başkanlığı, geçen yıl Square Mile içindeki köleliği temsil eden yontular ve anıtlar üzerine halk arasında 1500 kişinin düşüncesini bildirdiği bir görüş alma çalışması gerçekleştirmişti. Londra Belediyesi’nin internet sitesi üzerinden gerçekleştirilen bu kamuoyu yoklamasında, Londra’da yaşayanlar konuya ilişkin görüşlerini site üzerinden gönderdikleri iletiler yolu ile bildirmişlerdi. Bu arada, “Black Lives Matter” protestolarında Cass ve Beckford‘un yontuların kaldırılmasını talep edilmesi nedeniyle Başkanlık tarafından Haziran ayında “Irkçılıkla Mücadele Özel Kurulu” oluşturuldu.

Özel Kurul raporuna göre, yeni kurulacak bir çalışma grubu, Beckford‘un yontusunun yerine konulacak seçenekleri ele alırken; gelecekte oluşturulacak, köleliğin Londra‘nın büyümesi ve gelişmesindeki katkısının tanıyan kamusal alan komisyonları ile birlikte değerlendirecek. Öte yandan oluşturulan bu çalışma grubu “sokaklarını adlarının ve diğer kültürel öğelerin Atlantik-ötesi köle ticareti gibi ırkçılığın tarihsel etkinlikleriyle özdeş bir yönü” olup olmadığını denetleyecek.

2. Guildhall’dan kaldırılmasına karar verilen Sör john Cass Yontusu, Sör John Cass Vakfı‘na geri dönecek

Catherine McGuinness, konuyla ilgili olarak vermiş olduğu demecinde şunları söylüyor: “Alınan bu karar, Adaletsizliği ve eşitsizliği kapsamlı yaklaşımla ele alan Irkçılıkla Mücadele Özel Kurulu’nın aylardır süren çok değerli çalışmalarının taçlandırılmasıdır. Üyelerin kölelikle bağlantılı olan yontuların kaldırmasına yönelik olarak sunmuş oldukları görüşleri, kapsayıcı ve farklılıkları barındıran kent anlayışına doğru çıktığımız yolculukta önemli bir kilometre taşıdır.

(Kaynak: theartnewspaper.com)

“Buz Yansıması: Hobart Kentinden Çıkılan Antarktika Deniz Yolculuğundan Bölümler” Adlı Belgesel, Anchorage Müzesi’ndeki Circumpolar Sinema’da

Dr. Nieober’nin ve Dr. Olivier’nin ortak çalışması olan “Buz Yansıması: Hobart Kentinden Çıkılan Antarktika Deniz Yolculuğundan Bölümler” (Ice Blink: Fragments of Antarctic Voyages from Hobart) adlı belgesel, Anchorage Müzesi bünyesinde kurulan “Circumpolar Sinema”da gösterime girdi.

Alaska‘daki Anchorage kenti ile Avustralya‘ya bağlı olan Tazmanya‘nın başkenti Hobart, her ne kadar karşıt konumlardaki coğrafi konumlar da bulunuyor da olsalar; kutup bölgesine açılan geçiş kapıları olmaları nedeniyle ortak bir özelliği paylaşıyorlar. Tazmanya‘dan Alaska‘ya doğru uzanan destansı bir görsel yolculuğu bir haritaya ya da anlatıya bağlı kalmadan kadraja alan “Buz Yansıması: Hobart Kentinden Çıkılan Antarktika Deniz Yolculuğundan Bölümler” içindeki üç video, izleyenlere denizde geçen sıradan anlarla güney kutup bölgesiyle açık uçlu algısal bir karşılaşma sağlıyor. Yapım, Antarktika Araştırmacısı, mühendis Dr. Miranda Nieboer‘nin ve doğal tarih film yapımcısı Dr. Frederique Olivier‘nin ortak çalışması.

Antarktika‘ya doğru gerçekleştirilen gemi yolculuklarında kayda alınan yapım, adını özellikle kutup bölgelerinde karşılaşılan, bulutların altyüzeylerinde görülen beyaz parlama ile oluşan doğa olayından alıyor.

Üç video dizisinden biri olan “Of Ice and Steel” buzlarla dolu denizde ilerleyen geminin farklı açıdan ve zamanlarda çekilmiş hareketinin kayda alınması ile oluşturulurken; “Restless Horizons”, Antarktika yolculuğu süresinde geminin lumbozdan çekilmiş görüntüleri içeriyor. “Interiors: Pitching, Rolling, Yawing”, kamerayı ve dolayısıyla izleyiciyi; akıntılardan ve buz kütlelerinden geçerken; sallanan geminin oylumlarında gezdiriyor.

Circumpolar Sinema

Anchorge Müzesi yönetimi, müzenin “Kuzey Öyküleri” sergi bölümünü, dört adet geçici deneysel film gösterim oylumuna bölerek; burada, 10 Ocak 2021 tarihinden itibaren dönüşümlü olarak çeşitli yapımları, izleyicinin karşısına çıkarmaya başladı. Anchorge Müzesi‘nin “Aperture Projesi”nin bir parçası olarak yaşam geçirilen “Circumpolar Sinema”, halka açık olarak hazırlanan bir yıl süreli programlar aracılığıyla sinemanın gücünden yararlanarak; çok yönlü sergileri ve sanatçıları bir araya getirmeyi amaçlıyor.

“Buz Yansıması: Hobart Kentinden Çıkılan Antarktika Deniz Yolculuğundan Bölümler”, 26 Eylül 2021 tarihine kadar Circumpolar Sinema‘da gösterimde olacak.

(Kaynak: anchoragemuseum.org)

Rúrí’nin “Geleceğin Kartografyası” Sanatçının Doğa Olayları Nedeniyle Gelecekte Ülkelerin Deniz ve Kara Sınırlarında Gerçekleşebilecek Değişim Öngörülerini Ortaya Koyuyor

İzlandalı multimedya sanatçısı Ruri’nin “Geleceğin Kartografyası” (2019) başlıklı çalışmasında yer alan haritalar; sanatçının, gelecekte oluşabilecek iklim ya da doğa olaylarının sonucu olarak, ülkelerin kıyı çizgisinde gerçekleşebilmesi olası değişimlere yönelik ön görülerini ortaya koyuyor.

Ruri; resim, yontu, edebiyat, fotoğraf, film, çoklumedya yerleştirmeleri ve performans sanatı olmak üzere sanatın pek çok alanında üretimler gerçekleştiriyor. Sanatçının geçmiş yıllardaki üretimlerinin çoğu geleceğin arkeolojisini konu alıyor ve yaptığı bu çalışmaların bir devamı niteliğinde olan “Geleceğin Kartografyası” adlı projesini oluşturan işler, yeryüzünde oluşabilecek büyük boyutlu değişiklikler kavramını ele alıyor.

1. ASI Sanat Müzesi – Reykyavik (2019)

2. ASI Sanat Müzesi – Reykyavik (2019)

3. ASI Sanat Müzesi – Reykyavik (2019)

Bilindiği üzere; harita yapma geleneği yüzlerce yıllık bir geçmişe dayanıyor. Dünyanın belirli bölgelerinin haritası yapılarak; söz konusu bölgeye ilişkin bilginin çeşitli amaçlara yönelik olarak aktarılması sağlanmaktadır. Özetle söylemek gerekirse, haritalandırma, bir coğrafi konuma ait var olan bilginin belgelendirilmesidir. “Geleceğin Kartografya”sı sergisinde yer alan işler de bu geleneği izliyor.

Sergide yer alan yerleştirmeler büyük ölçekli coğrafi haritalardan oluşuyor. Sanatçı tarafından son derece dikkatle çizimi yapılmış bu coğrafi haritalar, bu görünümleri ile alışkın olduklarımızdan çok farklı. Kara parçalarının ve kıtaların; şu anda var olduğunu düşündüğümüz kıyı çizgilerini göstermiyorlar. Burada ülkelerin gelecekte oluşabilecek kıyı çizgileri betimleniyor. Kıyı çizgisinin günümüzdeki durumundan, gelecekteki öngörülen görünümüne doğru gerçekleşecek bu değişimin, Güney Antarktika‘daki buz katmanının tümüyle erimesi sonucu oluşacağı düşünülüyor.

Haritalarda, NASA‘dan ve Japon Uzay Kuruluşu METI‘den sağlanan veriler, diğer veri kümelerinden elde edilen bilgiler ile birlikte değerlendirilerek, kullanılıyor. Bu projede Ruri, ayrıca coğrafyacı Gunnlaugur M. Einarsson ile de işbirliği gerçekleştiriyor.

4. ASI Sanat Müzesi – Reykyavik (2019)

5. Akdeniz Haritası (2019)

6. Kuzey Amerika Doğu Kıyısı (2019)

7. Baltık Denizi Kıyısı (2019)

8. Kuzey Batı İzlanda’nın Haritası

Ruri, sanatı; insan haklarını tehdit eden ve doğayı tehlikeye atan toplumsal, politik ve çevre sorunlarını sorgulamak ve bu sorunlara yönelik olan ilgiyi dile getirmek için kullanılabilecek bir ana dil olarak görüyor. Sanatçı hepimizi ilgilendiren bu sorunlara dokunurken; yaşamın kendisi ile ilgili olarak ve birlikte yaşamaya yönelik sorular ortaya atıyor. Öte yandan nesnelerin ve olguların göreceliliği ile ve insanın çevresinin anlaşılır kılmak için kurguladığı koordinat dizgesine yönelik duyduğu kuşkuları ile de yüzleşiyor.

“Geleceğin Kartografyası” sergisine buradan ulaşabilirsiniz.

(Kaynak: anchoragemuseum.org)

“Mersin Su Sporları ve Yaşam Merkezi” Yaşama Geçiriliyor. Yerleşkede, ‘Sualtı Heykel Parkı’, ‘Su Sporları ve Sahil Sporları Merkezi’ De Yer Alacak

Mersin’de içinde ‘Sualtı Heykel Parkı’na ve ‘Su Sporları ve Sahil Sporları Merkezi’ne de yer verecek olanMersin Su Sporları ve Yaşam Merkezi” yaşama geçiriliyor. Projenin, Mersin’deki turizm etkinliklerini, deniz turizmi odaklı olarak dönüşüme uğratması amaçlanıyor.

Mersin Valiliği eşgüdümünde İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından yürütülen “Mersin Su Sporları ve Yaşam Merkezi” projesi ile ilgili olarak Mersin Valisi Ali İhsan Su başkanlığında bir tanıtım toplantısı gerçekleştirildi. Valilik toplantı salonunda düzenlenen toplantıda Vali Su, yapılması amaçlanan bu projeyle; Mersin‘deki turizm etkinliklerinin, deniz turizmini odak noktasına alacak biçimde geliştirilerek deniz turizminden yararlanan turist sayısının arttırılmasını; böylece, deniz turizminden elde edilen katma değerin yükseltilmesini ve deniz turizmi kaynaklı gelirlerinin arttırılmasının amaçlandığını belirtti.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı eşgüdümünde Çukurova Kalkınma Ajansı (ÇKA) tarafından yürütülen “2020 Yılı Turizmde Destinasyon Yönetimi Küçük Ölçekli Altyapı Mali Destek Programı” kile yaşama gerçekleştirilecek “Mersin Su Sporları ve Yaşam Merkezi” yerleşkesinin kapsamında; 140 adet yontunun bulunduğu ‘Mersin Sualtı Heykel Parkı Dalış Merkezi’, ‘Su Sporları ve Sahil Sporları Merkezi’ yer alırken; ayrıca bungalovlar ve çadırlı kamp alanlarından oluşan konaklama birimleri ve rekreasyon alanları bulunacak.

(Kaynak: iha.com.tr)

Maine Deniz Müzesi’ndeki “Denizcinin Hazinesi: Denizci Kutuları ve Merak Nesneleri” Adlı Sergi, Eski Denizcilerin İç Dünyasına Özel Bir Bakış Sağlıyor

ABD’nin Bath Maine kentinde bulunan Maine Deniz Müzesi’ndeki “Denizcinin Hazinesi: Denizci Kutuları ve Merak Nesneleri” adlı sergi, eski denizcilerin günlük kişisel eşyalarını, anı nesnelerini ve seyir sırasında buldukları kimi zaman tuhaf nesneleri içinde sakladıkları bir kişisel özel alan olan denizci kutularını mercek altına alıyor.

Aylar boyunca seyir yapan gemilerde görev yapan denizcilerin kendilerine ait kişisel eşyalarını sakladıkları denizci kutuları, kimi zaman gündelik gereksinimleri karşılayan kullanım gereçlerini ve çeşitli nesneleri içinde saklarken; kimi zaman ise tuhaf şeyleri kapağının altında barındırmaktadır. Maine Deniz Müzesi‘nde düzenlenen sergi, ziyaretçilere, kullanan kişinin kişiliği hakkında pek çok bilgiyi de içeren bu sandıkların/kutuların işlevlerini, üzerlerindeki bezemeleri ve dekoratif öğeleri inceleyebilmeyi ayrıca; içlerinde saklanabilecek gereçlere bir göz atabilme olanağı sunuyor.

“Denizcinin Hazinesi: Denizci Kutuları ve Merak Nesneleri” adlı bu sergi, denizci kutularına yeni bakış açısıyla bakarken; bir yandan da bu saklama birimlerini, bir zamanlar Avrupa’da özellikle denizaşırı yolculukların artması ile bu yolculuklara katılan gezginlerin ve tüccarların topladıkları ilgi çekici nesneleri saklama gereksinimleri sonucu ortaya çıkan, o döneme ait yeni bir mobilya türü olan “Merak Dolapları” ile aynı bağlamda ele alıyor.

Denizci kutularının, Maine Deniz Müzesi’nin kurucularından biri olan Dr. Charles E. Burden’ın ilgi alanı olması nedeniyle, müzemizde her zaman özel bir yeri olmuştur.” diyen müzenin baş küratörü Christopher Timm, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Denizcilerin denizaşırı seyahatlerinde topladıkları ve beraberlerinde getirdikleri bu anı nesnelerini ziyaretçilerimizde paylaşmak için can atıyorum. Denizde iken evdeki huzurlarını ve rahat yaşamlarını, eve döndüklerinde ise denizdeki maceralarla geçen günlerini anımsatan bu nesneler, bir denizcinin yaşamına çok içten, kişisel bir bakış sağlıyor.

Sergi, ayrıca 19. yüzyılda denizcilerin, denizci kutuların içinde biriktirdikleri nesneleri ve bu nesnelere ilişkin öyküleri, gemi mürettebatı arkadaşları paylaştıkları, ritüele dönüşmüş bir geleneği de mercek altına alıyor.

Denizci kutularının popüler kültürde süren işlevlerini de ele alan sergi böylece; çağdaş örnekleri de gözler önüne seriyor.

Sergi, 14 Haziran 2021 tarihinde sona erecek.

(Kaynaklar: mainemaritimemuseum.org, wiscassetnewspaper.com)

İBB Şehir Hatları A.Ş., “Deniz Taksi” Üretimini Şehir Hatlarının 170. Kuruluş Yıldönümünde Haliç Tersanesi’nde Başlattı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Hatları A.Ş., deniz taksilerinin üretimine, Şirket-i Hayriye’nin 170. kuruluş yıldönümünde başlıyor. Dünyanın yaşayan, en eski tersanesi olan Haliç Tersanesi’nde başlangıç aşamasında 50 adet üretilecek olan deniz taksilerinin, 2021 yazında hizmet vermeye başlaması öngörülüyor.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu‘nun, toplu ulaşımda denizin payının artırılması yönünde başlattığı projelerden biri olan Deniz Taksiler için Haliç Tersanesi‘nde düzenlenen tanıtım toplantısına katılan İmamoğlu, deniz taksilerin ilk üretimini başlattı.

Şehir Hatları Genel Müdürü Sinem Dedetaş törendeki konuşmasında, “Yaklaşık 1 ay önce 565. yılını kutladığımız Haliç Tersanesi’nde bugün, Osmanlı Devleti’nde kurulan ilk anonim şirket olan Şirket-i Hayriye’nin 170. yaşını kutluyoruz. 170 yıl önce bugün yolcu taşımacılığını düzenlemek ve yabancı şirketlerin Boğaz sularındaki egemenliğine son vermek için kurulan İstanbul ulaşımının ve kültürünün ayrılmaz bir parçası olan Şirket-i Hayriye’nin kuruluşunda emeği geçenleri rahmetle anıyor, saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz. Ayrıca şirketi yaşatmak ve geliştirmek için emek vermiş tüm denizcilere, aklı, gönlü, icrası denizci olan tüm emekçi ve idarecilere de teşekkür ediyor, saygılarımızı sunuyoruz. Kuruluşundan bugüne deniz ulaşımının ana aktörü olan Şirket-i Hayriye, günümüz adıyla Şehir Hatları, vapur ve iskeleleriyle ulaşımın yanında aslında kent kültürünün ve yaşamımızın bir parçası haline gelmiş sembol niteliğinde köklü ve çok değerli bir kurumdur.” dedi.

Dedetaş, Deniz Taksi ile ilgili olarak şunları söyledi: “Tasarım ve üretim süreçlerini bünyemizde yaparak çevreci, Şehir Hatları kimliğini taşıyan, ilk yatırım maliyetleri düşük ve dolayısıyla son kullanıcı için ekonomik, ulaşılabilir ve sürdürülebilir bir model olarak deniz taksiler, deniz ulaşımında filomuzun en küçük gemileri olarak hizmet verecek fakat büyük bir açığı kapatacak. Belli bir tarife ve güzergaha bağlı kalmaksızın hizmet verecek olan deniz taksiler umuyoruz ki, sevilerek kullanılacak ve ulaşımında bir parçası haline gelecek.

Dedetaş‘ın ardından konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Şehir Hatları vapurlarının İstanbul kent kimliğiyle olan ilgisini vurguladı: “İstanbul’da deniz taşımacılığının biraz üvey evlat muamelesi gördüğünü düşünüyoruz. Bu bakış açısı aslında sıkıntılıydı. Biz Şehir Hatları vapurlarının gelişimine baktığımızda; kıyıya, kenara atılmış, neredeyse çürümeye terk edilmiş tarihi vapurları gördük. Hatta şehrin simgesi olan şehir vapurlarının yerine İstanbul’la hiç alakası olmayan, bütün İstanbulluyu mutsuz eden bir tasarımla vapurlar yapıldı. Londra’da telefon kulübelerin, taksilerine bakarsınız Londra dersiniz. İstanbul için de Şehir Hatları vapurları tam da böyle bir simge. Onlara baktığınızda burası İstanbul dersiniz. O keyfi yaşarsınız. Tabiri caizse korunacak miras. Korunmalı. Öncelikle korunması gereken miras. Biz de tamamen o gözle bakıyoruz. Bu işin çekirdeğini, ana hücresini korumak gerekiyor. Orası da burası, Haliç Tersanesi.

Deniz Taksi uygulamasının daha önceki yönetimler tarafından denendiğini ama başarılı olmadığını anımsatan İmamoğlu, yeni üretilecek deniz taksilerin İstanbul‘un tinine (ruhuna) uygun olacağını belirterek; deniz taksi ve üretimine ilişkin şu bilgileri paylaştı:

“İBB’nin ana disiplini ile bir paydaş olacak. Bunun bir hizmet kadar kimlik olduğunun farkında olacak. Onu hissettiren kurumsal bir yapıyla bu yılın yaz aylarında sunmak istiyoruz. 50 adet deniz taksiyi sisteme katmak istiyoruz. Hem sayısal anlamada, hem daha sürdürülebilir ve hizmet vermesi anlamında deniz takside 50 yetmiyorsa daha fazlasını hedefimize koymalıyız. Deniz taksilerimiz, 10 kişi kapasiteli olacak ve sizi Adalar’dan Sarıyer’e, Beylikdüzü’nden Üsküdar’a, Pendik’ten Bakırköy’e taşıyacak. Bu taksiler, 565 yıl önce Fatih Sultan Mehmet’ten bize emanet bu tersanede üretilecek. Güncel, dijital teknolojik iletişimin de katkı sunduğu bir sistemle deniz taksi hayata geçecek.”

Deniz taksilerin rengini İstanbullular belirleyecek. Vapur iskelelerine konulan kiosklardan oy verecek yurttaşlar, deniz taksilerin üzerinde görmek istedikleri renkleri belirleyecek. 

(Kaynak: ibb.istanbul)

SurfEars’ın Yayımladığı, “Denizler İçin Öyküler”, Tüm Geliri Okyanuslardaki Kirlemeye Karşı Mücadele Eden STK’lara Bağışlıyor.

Sean Kobi Sandoval‘ın SurfEars işbirliği ile hazırladığı, sınırlı sayıda basılan “Denizler İçin Öyküler”; sörf fotoğrafçılarının, çevreci eylemcilerin, sanatçıların, profesyonel yüzücülerin, denizcilerin ve daha birçoklarının katkı sağladığı bir yapıt.

Olağanüstü görsellerle dolu olan bu kitap, ardında bireysel ve duygusal deneyimler bulunan, varsıl bir birikim ile ortaya çıkıyor.

Okyanuslar üzerine farkındalık oluşturmak amacıyla, ilk olarak 2020 yılında İsviçre’de basılan 270 sayfalık bu kitap, büyük oranda, küresel ölçekte süregelen insan etkinliklerinin deniz ekosistemine yaptığı olumsuz etkileri ele alan anlatılara odaklanıyor. Öte yandan yapıt, okyanusları korumak için çalışan ve denizlerdeki plastik kirlenmeye karşı mücadele eden insanları destekleyerek, elde edilen gelirin tamamını, sivil toplum kuruluşlarına bağışlıyor.

1.

.

2.

3.

Okuyucuları okyanuslara doğru yolculuğa çıkaran kitap, burada hem iyi olanları yönleri hem de kötü olanlarla karşılaşmamızı sağlıyor. Bu bağlamda okuyucu, kitabın sayfalarını çevirirken; bir yandan sukürenin yeryüzünü sarıp sarmalayan, tinlere huzur veren, mavi renkli dokusunu izleyebilirken; bir yandan da okyanusların/denizlerin gözden uzak açıklarından dalgalarla kıyılara kadar taşınarak, görünür kılınanan plastik atıkların oluşturduğu kirlenmeyle yüzleşebiliyorlar. İşte bu yayının ana amacı da tam da burada ortaya çıkıyor; deniz ekosistemindeki acilen müdahale edilmesi bu gereken bu kötü gidişe dikkat çekerek, bilinç uyandırmak ve böylece bu mücadeleye yeni savaşçılar katmak…

4.

5.

6.

Elde edilecek olan gelir dört oluşum arasında “Surfers Against Sewage”,” Plastic Change”, “Sin Zul No Hay Verde” ve “Changing Tides Foundation” arasında eşit olarak paylaştırılacak.

Kitapla ilgili ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

(Kaynak: designboom.com, görseller: surfears.com, designboom.com)

ANMM ‘deki “Hawai’nin Sınırlarının Ötesinde: Küreselleşşen Sörf” Sergisi, Sörf Kültürünün Avustralya’daki Başlangıç Yıllarını Konu Alıyor

Avustralya Ulusal Deniz Müzesi’de açılan, Daina Fletcher küratörlüğünü üstlendiği, “Hawai’nin Sınırlarının Ötesinde: Küreselleşşen Sörf” başlığını taşıyan sergi, sörf kültürünün Avustralya’daki ilk adımlarını ve yükselişini Jack Eden’ın arşivinden fotoğraflarla anlatıyor.

1960 yıllarda Avustralya‘da sörf sporu, 18 yaşındaki Avustralya‘lı sörfçü Bernard Farrelly‘in öncülüğüyle büyük bir yükselişe geçer. Bunun nedeni, 1963 yılında Hawai‘de düzenlenen “10. Makaha Sörf Şampiyonası”na katılan Farrelly‘in, Hawai‘li olmayan ilk sporcu olarak kazandığı bu yarış ile birincilik kupasını ülkesine götürme başarısını elde etmesidir.

Bundan çok kısa bir süre sonra, 1964 yılında Sidney‘in Manly Kumsalında  düzenlenen dünyanın ilk sörf şampiyonası izlemek için 65.000 den fazla insan biraraya gelir. Yarışta Bernard Farrelly ve Phyllis O’Donnell elde ettikleri başarı ile dünyanın ilk şampiyonasını kazanan kadın ve erkek olarak adlarını tarihe yazdırırlar.

1.Jack Eden’in kadrajından 1964 yılında düzenlenen ilk sörf şampiyonasından; Bernard Farrely

ANNM’deki fotoğraf sergisi, sörf sporunu, 1960’ların Avustralya‘sında döneminin spor etkinlikleri arasında en rağbet gören eğilimine dönüştüren Farrelly‘in ödül kazandığı bu iki önemli, ikonik sörf yarışını konu alıyor. Waikiki Sörf Kulübü tarafından düzenlenen Makaha yarışı, resmi bir niteliği olamamakla beraber, sörfün zirvesi olarak kabul görmekteydi. Farrelly‘in Makaha yarışında kazandığı başarısı ile aldığı ağaçtan yontularak yapılmış Havai-Makaha‘lı sörfçü savaşçı betimine sahip kupa ve 1964 yılındaki Manly kumsalında düzenlenen ilk dünya açık sörf şampiyonasında kazandığı küre biçimine sahip gümüş kaplamalı şampiyon kupası müzede sergileniyor. İlk defa sergilenen 60 yıl önce Farrelly tarafından kazanılmış bu ödüller, aynı zamanda kültürel mirası, uğrunda koşulan amaçları ve spordaki dönüşümü de dile getiriyor.

2. Ferrelley’in kazandığı iki ödül, 60 yıl sonra ilk kez ANNM’de sergileniyor.

Sergi, ayrıca dönemin efsanevi sörf fotoğrafçısı ve Surfabout dergisinin kurucularından Jack Eden‘in (1931–2019) arşivinden küçük bir fotoğraf seçkisine yer veriyor. 1960’lı yılların ortalarında 24 sayı yayımlanan bu dergi, o dönem Avustralyalı söfçülerin ulaşabildiği ilk yayın olma özelliğine sahipti.

Ayrıca film yapımcısı, yayıncı ve fotoğrafçı Bob Evans‘ın çıkarmış olduğu Surfing World dergisi de dönemin önemli yayınlarından biri olmuştur. Eden ve Evans, sörf kültürünün Avustralya‘da adeta patlayarak, yaygınlaşmasının yollarını açmışlardır.

(Kaynak: sea.museum)

“Almirante Ramalho Ortigao Deniz Müzesi”, Kuruluşunun 132. Yıl Dönümünü Kutluyor

1889 yılında temelleri atılan “Almirante Ramalho Ortigao Deniz Müzesi”, Baldaque da Silva‘nın koleksiyonunu, çeşitli denizcilik gereç ve aletlerini, balıkçılığa ilişkin donanımları ve küçük ölçekli tekne modellerini ve yağlıboya tabloları barındıran müze, aynı zamanda Portekiz’in güneyinde bulunan Algavare Bölgesinin en eski müzesi unvanına da sahip.

Portekiz Bayındırlık İşleri Bakanı Julius Emidio Navarro tarafından yaşam geçirilen “Almirante Ramalho Ortigao Deniz Müzesi”, 04 Ocak 1889 tarihinde kuruldu. Müzenin temelleri, asıl olarak, deniz subayı ve hidrografi mühendisi Antonio Artur Baldaque da Silva‘nın koleksiyonunu oluşturan parçalar üzerine oturtulmuştur. Bu ilginç koleksiyon, başlangıçta; balıkçılıkta kullanılan çeşitli ağları, çerçeveleri, aletleri ve Baldaque‘ın sipariş ederek birleştirdiği ve üzerinde çalıştığı balıkçı tekne modellerini içermekteydi.

Donanma subayı Francisco da Fonseca Benevides‘in önerisiyle dönemin Portekiz hükümeti tarafından satın alınan bu değerli koleksiyona, sonrasında, yavaş yavaş gemi modelleri, navigasyon aletleri ve gereçleri, makina modelleri, haritalar ve hidrografi planları, Portekiz’deki balık endüstrisini canlı tutan en önemli balıkları, yumuşakçaları, deniz kabuklularını betimleyen yağlıboya tablolar da katılmaya başlar. 1900 yılına gelindiğinde, koleksiyon, Paris‘te düzenlenen bir uluslararası fuarda ayrıca Amerika kıtasının keşfedilişinin 400. yılı adına İspanya‘da 1892-1893 tarihleri arasında düzenlenen sergide Portekiz‘i temsil etmesi için bu ülkeler gönderildi.

Koleksiyonun, çatısı altına yerleştiği ilk yapı Faro kentindeki Pedro Nunes Endüstri Meslek Lisesi olmakla birlikte; Porto‘da bulunan Piskoposluk Sarayı‘nın 1916 yılında yelken okuluna tahsis edilmesi ile buraya yerleşene dek; pek çok defa yer değiştirmek zorunda kaldı. 1929 yılında koleksiyonun sergilenmesinde yer yetersizliğinin baş göstermesi üzerine, gelecekte Deniz Müzesi ile birleştirilmesi için Lizbon‘a taşınma olasılıkları değerlendirmeye başlandı. Bununla birlikte, Fırkateyn Kaptanı Ramalho Ortigão, Lizbon‘a giderek Donanma Bakanı ile yaptığı görüşme ile bu koleksiyonun Algavare‘ye ait olduğunu ve burada kalması gerektiği söylemesi ile bu düşünceden vazgeçildi.

1.

2.

1964 yılında günümüzdeki Faro Limanındaki “Güney Denizcilik Bölümü” binasına (Departamento Marítimo do Sul) taşınan bu dikkat çekici ve varsıl koleksiyon, “Baldaque da Silva Odası”, “Lyster Franco Odası” ve “Manuel Bívar Odası” adları verilen üç ayrı bölüm ile Donanma Müzesi’nin kurumsal bünyesinin ana bileşeni durumunda…

(Kaynak: ccm.marinha.pt, görseller: museusdoalgarve.wordpress.com)

Damien Hirst, “Yüzyılın Sonu” Adlı Kişisel Sergisindeki Yer Alan “Myth Explored, Explained, Exploded” Adlı Yapıtını, Sosyal Medya Üzerinden Anlattı

Damien Hirst’ün Newport Street Sergievi’deki erken dönem işlerini içeren “Yüzyılın Sonu” başlıklı kişisel sergisi, sanatçının 1980’li yıllardaki öğrencilik yıllarından İngiltere’nin öncü çağdaş sanatçılarından biri olduğu 1990’lara kadar olan dönemi gözler önüne seren 50 adet yapıttan oluşuyor.

Ancak sergievinin küresel salgın nedeniyle kapalı olması ve izleyicilerin bu yapıtları şimdilik görme olanağı bulamaması sorununu, Hirst, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı yayınlar ile çözüyor. Bu anlamda sanatçının ilk açıkladığı yapıtları arasında bir köpek balığını üç parçaya bölerek, bir kimyasal içinde koruduğu Myth Explored, Explained, Exploded  yer alıyor.

“Yüzyılın Sonu” sergisi sayesinde nadiren bir araya getirilen bu yapıtlar, Hirst’ün en tanınmış konu başlıklarının ortaya koyuyor. Sanat yaşamı süresince, yapıtlarında; güzellik, din, bilim, yaşam ve ölüm arasındaki karmaşık ilişkileri yansıtmaya çalışmış bir sanatçı olan Hirst sanatta yönelik bakış açısını: “Sanat yaşamla ilgilidir ve gerçekten de başka bir şey ile de ilgili olamaz. Başka bir ilgi alanı yoktur.” diyerek ana çizgileriyle ortaya koyuyor.

Bazıları daha önce izleyici karşısına hiç çıkmamış; yerleştirmeleri, yontuları ve tabloları gözler önüne seren “Yüzyılın Sonu”, Hirst’ün Doğal Tarih, Sağlık Kabini, Dönel tablolar ve Noktalama Tablolar gibi en ikonik dizilerinden bazılarına yer veriyor. Ancak, süregelen küresel salgının yarattığı olumsuz durum nedeniyle sergievi bir süreden beri kapalı.

Sanat izleyicileriyle bir türlü bir araya gelemeyen sergi için Hirst, kendince bulduğu çözümü şöyle açıklıyor. “Sergide 2000 yılından önce 20. yüzyılda gerçekleştirdiğim çalışmalar yer alıyor. Ne yazıkki süregelen küresel salgın nedeniyle sergievini iki defa kapatmak zorunda kaldım ve bu nedenle bilet alan çok sayıda kişinin sergiyi görme olanağı olmadı. Bu nedenle ben de sergievinde bir yandan dolaşırken bir yandan da buradaki çalışmalarımı ayrı ayrı anlatarak, kayda alacağım ve bunları önümüzdeki bir kaç hafta boyunca, videolar ile yayınlamaya karar verdim.” diyor. Bu bağlamda Hirst’in instagramdaki kendi hesabında ilk ele aldığı yapıt, içi formaldehit dolu üç ayrı vitrin içinde üç parçaya ayrılmış bir köpekbalığını içeren, sanatçının ünlü yerleştirmelerinden biri olan Myth Explored, Explained, Exploded (1993)

Hirst bu yapıtla ilgili olarak şunları söylüyor: “Yanyana gelmiş bu üç sözcüğü seviyorum. İkea’dan bir mobilya satın aldığınızda, aynı zamanda patlamış bir diagram alıyorsunuz” diyerek sözlerini sürdürüyor. “Bir şeyi parçalarına ayırma ve onu bu hali ile bir diyagram gibi sunma düşüncesi, gerçekten çok hoşuma gidiyor. Kesme eyleminin şiddet dolu, “şeyler”i izlemek için onların canını almak anlamındaki bu türünü seviyorum…Bilimin bizzat kendisinde de, içinde varolduğumuz dünyayı anlayabilmek için; çok sayıda ölüm ve korku var…Yaşamı anlamak içi ölümü yaratma çabası gerçekten çok aptalca, işte bu çalışma bununa ilgili.

(Kaynak: theartnewspaper.com, newportstreetgallery.com)