Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Dünyanın En Büyük Deniz Taşımacılığı Kuruluşları Arasında Yer Alan Hamburg Süd’ün Tarihi, “Okyanuslarda 150 Yıl” Başlıklı Sergiyle Hamburg Deniz Müzesi’nde Açıldı.

Hamburg Süd ve Uluslararası Hamburg Deniz Müzesi’nin işbirliği ile yaşama geçirilen “Hamburg Süd – Okyanuslarda 150 Yıl” başlıklı sergi, Almanya kökenli düzenli taşımacılık firması olan Hamburg Süd’ün kuruluş tarihi olan 4 Kasım 1871 den günümüze kadar uzanan başarı öyküsünü anlatıyor.

Küresel ölçekte bir denizcilik tarihinin altına imza atan firmayı ele alan etkinlik, bu kurumsal tarihin uluslararası boyuta sahip olan son 150 yıl içindeki en önemli olaylara odaklanıyor.

Avrupa ve Güney Amerika arasında günümüze kadar süregelen ticari ve toplumsal bağları kuran firmanın, etki alanları ve sunduğu tedarik zincirinin dalları on yıllar boyunca sürekli gelişirken; yolcu taşımacılığı alanında Güney Atlantik hattı aracılığıyla Avrupa’dan Güney Afrika’ya uzanan göç dalgasında etkin bir oyuncu olmuştu. İki büyük dünya savaşında filosundan toplamda yalnızca iki gemisini kaybeden firma, 20. yüzyılın ikinci yarısında, çok gelişmiş teknik özelliklere sahip olan genel kargo gemilerinden oluşan bir filoyu bünyesine katarak, gücünü arttırdı. Bu filoda daha sonra konteyner gemisine dönüştürülen, günümüzde ise; Hamburg Limanı’nda müze gemi olarak kullanılarak, korunan ‘Cap San Diego’da yer almaktaydı.

Son 20 yıl içinde, firmanın; Kien Hung’un ve Costa Container Lines’ın da aralarında bulunduğu dünyadaki en büyük 10 taşımacılık firması aracında gösterilmesinin nedenleri arasında; elde ettiği mali kazanç olduğu kadar aynı zamanda organik büyüme aracılığıyla hedeflerine ulaşması da gösteriliyor.

Hamburg Süd, özellikle dondurulmuş ürün alanında olduğu üzere kırılgan bir yapıya sahip eşyaların taşınmasında sahip olduğu önemli know-how ile güney-kuzey doğrultunda işleyen deniz trafiğinin, başta gelen tedarikçileri arasından yer alıyor.

imm-hamburg.de

“Hamburg Süd – Okyanuslarda 150 Yıl” adlı bu özel sergi, firmanın yaşam öyküsünü, aralarında dünyanın farklı coğrafyalarından Deniz Müzesine getirilen, çok saydaki benzersiz nesne aracılığıyla anlatıyor. Farklı boyuttaki ve nitelikteki bu nesneler, gereken değer atfedilerek, ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor.

Sergi, Hamburg Süd’ün kuruluşuna ilişkin belgelere, Brezilya İmparatoru Dom Pedro II ile imzalanan 1888 yılından başlayarak, tarihi posterlerde de betimlediği üzere 400 yıl boyunca süren gemi seyahatlerini olanaklı kılan bu özel antlaşmaya ilişkin metne, firmanın 1873 yılından itibaren ilk gemilerinin betimlendiği ve daha önce izleyici karşısına çıkmamış tablolara ayrıca farklı dönemlerden gemi maketlerine ve fotoğraflara yer veriyor. Bu sayılanlara ek olarak, farklı yolcuların ve günümüzdeki tanıklıklara dayanan yolculuk öykülerine ve bu anlatılara eşlik eden fotoğraf albümlerini de içeren sergi, görsel ve duyusal malzeme ile varsıllaşan büyük bir bütün oluşturuyor.

Firmanın kuruluş yıl dönümünde ve serginin açılış tarihinde yazar Koehler Verlag tarafından kaleme alınan “Hamburg Süd – Okyanuslarda 150 Yıl – Büyük Bir Gemi Taşımacılığı Firmasının Tarihi” başlıklı kitabı yayınlanarak, okuyucuların karşısına çıkıyor. Kitap, Hamburg Süd tarihi üzerine ayrıntılı bilgi edinmek ve bu konu üzerine eğilmek isteyen için önemli bir başucu kitabı niteliğini taşıyor.

imm-hamburg.de

2018 yılında böyle bir ortak girişime karar verilmesinin ardından; taşımacılık şirketi ile müze arasında başlatılan geniş çaplı işbirliğinin en önemli ayağını oluşturan bu sergi ile, firmanın kurumsal yaşam öyküsünün geniş bir halk tabanına ulaştırılması amaçlanıyor. Uluslararası Deniz Müzesi’nin 1. katında 10 ay boyunca açık kalacak olan sergi, daha sonra bir Güney Amerika turu yapacak ve sergi, Hamburg Süd’ün tarihinde önemli yerleri bulunan iki ülke olan Arjantin’de ve Brezilya’da açılacak.

Serginin ve bunun öncesinde bir kaç yıla yayılan sergi hazırlık çalışmalarının maddi olarak desteklenmesi, Hamburg Süd’ün mülkiyetini 80 yıl boyunca elinde tutan Ötker (Oetker) Ailesi tarafından üstleniliyor. İki kuruluşun bu ortaklığı meyvelerini 2019 yılının sonlarında vermeye başladı ve böylece Hamburg Süd’ün tarihi gemi koleksiyonunda yer alan dünyanın en önemli tarihi gemi modeller olan biri 1927 tarihli ‘Cap Arcona’ ve diğer 1914 tarihli ‘Cap Polonio’ adlı iki gemi Deniz Müzesi’ne taşındı. Bu taşıma işleminin gerçekleştirilebilmesi için müzenin dış cephesine bir vinç kurularak; 5.50 ve 4.00 metre uzunluğundaki modeller müzenin iç mekanına aktarılabildi.

Sergiye bir diğer yeni katkıyı ise, Blohm & Voss firması, San Nicolas Limanına ait olan 1897 tarihli özgün maket, sergilenmesi amacıyla vererek, yapıyor. Eylül ayının sonlarından itibaren ise; Müze ve taşımacılık firması arasındaki iş ortaklığının bir diğer somut ürünü olan farklı gemi türlerini kullanan donmuş ürün taşımacılığının tarihini anlatan bir yerleştirmeye Müzede yer verilecek.

“Hamburg Süd – Okyanuslarda 150 Yıl” , 11 Eylül 2022 tarihine kadar görülebilecek.

(Kaynak: imm-hamburg.de)

Üç Boyutlu Yazıcı İle Üretilen Dünyanın İlk Yelkenli Teknesi ‘Beluga’nın Tanıtımı, Milano Tasarım Haftası’da Gerçekleştirdi.

İmalat firması ‘Caracol’ ve yeşil teknoloji firması ‘NextChem’, 3 boyutlu yazıcı ile üretilen dünyanın ilk monokok gövdeye sahip olan yelkenli tekne “Beluga”yı yaşama geçirdi. Teknenin, ilk tanıtımı Milano’da gerçekleştirdi.

‘Beluga’, Milano Tasarım Haftası’nda 5-10 Eylül tarihlerinde Angelo della Pergola yolu üzerinde yer alan bulunan Isola Design District’te sergilendi. Atık malzemelerden dönüştürülerek, tek parça olarak üretilen tekne gövdesinin ilk modeli, büyük ölçekli üç boyutlu yazıcı işkoluna, elde edilen üretim deneyimine yönelik yeni verileri sunarken; bir yandan da atık gereçlerin yeni kullanım olanaklarını gündeme taşıyor.

nextchem.it

Bildiği üzere, tekne gövdesi üretimi için kullanılan geleneksel yöntemler genellikle kalıplamayı gerektiren ve fiberglas gibi geri dönüşüme sokulmasının çok zor olduğu bir gereci barındıran bir teknik içeriğe sahip. Bu geleneksel teknik üretimi aşabilmek ve yelkenli tekneyi tek parça olarak üretebilmek için Caracol, robotik AM robotik dizgesini üretim sürecinin içine dahil etti. Böylece hem altı eksenli robot kolun kullanımı hem de NextChem’in ileri dönüşümdeki ticari markası MyReplast’ın; maliyet, üretim ön süresi, gibi başlıklarda sağladığı önemli kazanımlar ve parça performası, ‘Beluga’nın üretim sürecinin üst düzeyde başarılı sonuçlar ortaya koymasını sağladı.

https://www.youtube.com/watch?v=ucbhM4DyrWE&t=115s

Tasarım Haftası sürecince “Beluga” ile ilgili olarak bir dizi etkinlik düzenlendi. Çağrılı konuşmacılarla, doğrudan doğruya projeyle ilgili olarak ya da; üretimde yenilikçi yaklaşımlardan, döngüsel ekonomiye ve plastik gerecin yeniden kullanımına kadar farklı içerikte yan alanları konu alan temalarda söyleşiler gerçekleştirildi. Atık gereçlere kazandırılan yeni ömrün altının özellikle çizildiği konuşmalarda, tasarımcılara ve endüstriyel dünyaya potansiyellerini tanıtılan ‘plastik gereç’ ve ‘döngüsel ekonomi’, etkinlik standında ele alınan konular arasında önde gelen başlıkları oluşturdu.

(Kaynaklar: designboom.com, 3dprintingmedia.network)

‘Şişe İçindeki Cam Gemiler’, Sergisi İskoç Deniz Müzesi’nde Açıldı.

Şişe içine yerleştirilmiş 150 adet eski tarihli cam geminin yer aldığı koleksiyon ile birlikte serginin küratörü Dr. Ayako Tani tarafından üretilen yeni cam yapıtlar, İskoç Deniz Müzesi’nde sergileniyor.

İskoçya’da ilk defa izleyici karşısına çıkacak olan sergide 150 adet cam geminin yanında serginin küratörlüğünü üstlenen Dr. Ayako Tani*’nin şişe içinde cam gemi üretimi sanatı tarihinden ve kültürel mirasından ayrıca bilimsel cam üfleyicilerinden esin alarak yorumladığı yeni yapıtlar da yer alıyor.

Sergi aynı zamanda, eski bilimsel cam üfleyicilerle yapılan söyleşileri dinleme olanağı sunan “Anılardaki Gemiler” başlıklı sözlü tarih çalışmasına ve sanat projesine de yer veriyor.

İngiltere’de Cam Üfleyicileri ve Cam Gemi Üretimi

Enfes cam gemileri gözler önüne seren sergi, aynı zamanda ortaya koyulan bu ürünlerin ardındaki cam ustalarının eşsiz yeteneklerinin etkileyici öyküsünü de anlatıyor.

İngiltere’de 1970’li yıllarda ağır sanayideki ekonomik darboğazın ardından ortaya çıkan işsizlikle karşı karşıya kalan cam üfleyicileri, cam laboratuar aletleri üretme konusunda elde ettikleri deneyimi, sanatsal yetenekleri ile bir araya getirerek, cam şişe içinde gemi yapmaya ve satmaya başladılar.

O dönem bu ürünlere yönelik olarak ortaya çıkan istemdeki (talepteki) patlama, bu kırılgan yapıya sahip, dikkatli bir üretim gerektiren cam gemilerin 1990’lara kadar on binlere ulaşan sayıda üretilmesine yol açmıştı. Ancak her ne kadar yükselen bu popülerlik, bu sanat yapıtlarının kitlesel boyutlarda üretimini sağlıyorsa da; ilk dönemdeki başarılı ürünler yerini, giderek işçilik niteliğinin düştüğü ürünlere bırakır.

Cam gemi ustaları çoğunlukla; Lymington, Sudbury, Birmingham, Dudley, Lichfield ve Sunderland yerleşim yerlerinde kümelenmekteydiler. Ancak üretimin büyük bölümü özellikle tersanelerin yer aldığı ve cam üretimi geleneğinin Anglo-Sakson keşişlerinin vitray cam yapımı üzerine geliştirdikleri bilgi birikimine dayan Sunderland’te yoğunlaşmaktaydı. Kentte kurulmuş bulunan Pyrex cam üretimi yapan ‘James A. Jobling ve ortakları’ adlı yerel bir üretimevinde çalışan bilimsel cam üfleyiciler, iş çıkışlarında cam gemi üretmek amacıyla işlikler (atölyeler) kurmuşlar ve üretimlerini burada gerçekleştirmişler; bu nedenle kent şişe içinde cam gemi üretiminde adı anılır bir konuma gelmiştir.

2005 yılına gelindiğinde ise; bu el işçiliği, İngiltere’deki son üreticisinin Çin’e gitmesiyle artık neredeyse ortadan kalkar. Günümüzde İngiltere’de bilimsel cam üfleyicilerin sayısının 100’e düştüğü resmi rakamlarda belirtilmekte bu nedenle İngiltere’de somut kültürel mirası kayıt altına alan Heritage Crafts Association tarafından ‘kaybolma tehlikesi altındaki’ meslekler arasında tanımlanmaktadır.

11 Eylül 2021 tarihinde açılan ‘Şişe İçindeki Cam Gemiler’ başlıklı sergi, 09 Ocak 2022 tarihine kadar İskoç Deniz Müzesi’nde açık olacak.

(*Cam sanatçısı olan Dr. Ayako Tani, Sunderland’teki ‘Ulusal Cam Merkezi’nde cam üretiminin kültürel ve endüstriyel tarihi üzerine uzman araştırmacı olarak görev yapıyor.)

(Kaynak: scottishmaritimemuseum.org)

İstanbul’un En Eski Liman Kentinde 110 Metre Uzunluğunda Liman Yolu Ortaya Çıkarıldı.

İstanbul-Avcılar’daki Firüzköy Yarımadası’nda bulunan 2007 yılından beri uluslararası ekiple yürütülen antik liman kentindeki kazı çalışmalarında 110 metre uzunluğundaki liman yolu ortaya çıkarıldı. Bölgenin Ege, Akdeniz ve Karadeniz ticaret yolunda önemli rol oynadığı düşünülüyor.

Bilim insanları tarafından arkeolojik kazılarda ortaya çıkan 2 bin 500 yıl öncesine ait antik liman kentinin Yenikapı’daki antik limandan bin yıl daha eski olduğunu belirtiliyor. Çalışmalarda bölgede 4 bin 500 yıl öncesine ait çok sayıda antik eşya ve tecim gereci de bulundu.

CnnTürk’ten Mücahit Topçu’nun ve Caner Emre Kınacı’nın çalışmalar hakkında kendisinden güncel gelişmelere yönelik bilgi aldıkları Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Haldun Aydıngün kazı ile ilgili olarak şunları söyledi: “Çok büyük bir liman kompleksinin çok azını kazmış bulunuyoruz. Fakat tespit ettiğimiz yerlerimiz var. Bu kadar büyük altyapının çok önemli bir ticaret merkezi olduğu için yapıldığını düşünüyoruz. Kalayların bir kısmı da Hitit kapları içindeydi. Bunlar arkeolojide bu bölgede bulunacağı tahmin edilen malzemeler. Bu bölgenin Afganistan ile hatta İngiltere ile ilişkilerini tespit ettik. Günümüzden 3 bin 500 yıl öncesine ait. 110 metre uzunluğunda bir liman yolu da bulunuyor. 110 metre kadar gidiyor sonra tam bir 90 derece dönüp bir havuza ulaşıyor. Havuzun yanında da 40 metreye 40 metre çapında dev bir pazar bölgesi var.”

Uluslararası ekipte yer alan Arkeolog Dr. Alkiviadis Ginalis, “Liman yollarını araştırıyoruz. Roma döneminden Orta Çağ’a doğru limanların nasıl şekillendiğini anlamaya çalışıyoruz. Burada sadece üst yapıyı değil, alt yapının iki tahta kazık ile nasıl yapıldığını da tespit ettik. Sıkı bir şekilde oluşturulmuş seramik ve harç kullanılmış” dedi.

(Kaynak: cnnturk.com)

İstanbul Boğazı’na 1857 yılında yaptırılan Ahırkapı Feneri Restore Ediliyor.

Sultan Abdülmecid döneminde İstanbul Boğazı’nın güney girişine 1857 yılında yaptırılan ve 164 yıldır gemilere yol gösteren Ahırkapı Feneri, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tarafından restore ediliyor.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde fenerler idaresi için yaptırılan, 164 yıl boyunca gemilere yol gösteren, denizden 36 metre yüksekliğindeki fener yapısı, 16 deniz mili mesafeden görülen ve çakma karakterli, beyaz renkli (W. Fl. 6.0 sn.0,5 + 5,5) ışığa sahip.

Geçirdiği çeşitli onarımlarla günümüze kadar ulaşan tarihi fener, 2021 yılında başlanan ve uzman ekipler tarafından titizlikle yürütülen restorasyon çalışmasıyla aslına uygun olarak yenileniyor. Yapı İşleri Şube Müdürü ve İnşaat Mühendisi Nilgün Yanık, restorasyon sürecinde karşılaşılan yapısal sorunlara ilişkin olarak şunları söylüyor: “Ocak 2021 itibarıyla restorasyon ve güçlendirme çalışmalarına başlandı. 2022 yılında da bitirmeyi planlıyoruz. Ahırkapı Feneri yapıldığı zamandan günümüze kadar olan süreçte çeşitli tadilat ve onarımlar geçirmiş olup iç ve dış cephesinde birkaç kat boya katmanı bulunmaktaydı. Bu boya katmanı dolayısıyla fener, özgün yapısından uzaklaşmıştı. Bu sebeple biz burada sıcak su püskürtme yöntemiyle içte ve dışta yüzeyde temizleme çalışması yaptık. Takip eden süreçte de yine düşük basınçlı kumlama ile iç ve dış duvarlarını komple boyadan ve özgün olmayan malzemeden temiz bir yüzey elde ettik. Ahırkapı Feneri ilk yapıldığı gündeki kavisli kesme taş görüntüsüne kavuşacak. Fener kulemizde güçlendirme imalatı yapılacak”

(Kaynaklar: kiyiemniyeti.gov.tr, iha.com.tr)

Kocaeli’nin Kandıra İlçesinde Bulunan Antik Kerpe Limanı’nda Sualtı Kazı ve Araştırma Çalışmaları Başladı.

Kocaeli’nin Kandıra ilçesinde Karadeniz kıyısında bulunan Antik Kerpe Limanı’nda su altı kazı ve araştırma çalışmaları başladı. Gerçekleştirilen çalışmalar, Karadeniz kıyılarında yapılan ilk su altı kazısı olması bakımından önem taşıyor.

“Kerpe Limanı Sualtı Arkeolojik Alanların ve Mimari Kalıntıların Turizme Kazandırılması” projesi kapsamında Kocaeli Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışmaların başkanlığını Kocaeli Müze Müdürü Serkan Gedük üstleniyor.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Kandıra Belediyesi, Düzce Üniversitesi Sualtı Uygulama ve Araştırma Merkezi, Watsan Elektrik ve Kerpe Deniz Yıldızları Dalış Okulu‘nun da destek verdiği kazı ve araştırma çalışmalarıyla bölgede bulunan su altı kültür varlıklarının belirlenmesi, Antik dönemden Osmanlı dönemine kadar deniz ticaret rotasının ve özellikle bu ticarete dair yoğun izler taşıyan bölgelere ilişkin veri elde edilmesi amaçlanıyor.

Öte yandan İl Kültür ve Turizm Müdürü Fatih Taşdelen, kazı çalışmalarının ekim ayına kadar süreceğini belirterek, Kandıra‘da bir deniz müzesi oluşturmayı ve Kandıra bölgesindeki turizme çeşitlilik katmayı hedeflediklerini belirtti.

(Kaynak: aa.com.tr, Twitter: @kulturturizm41)

“Barbaroslar – Akdeniz’in Kılıcı” Dizisi 16 Eylül’de İlk Bölümüyle TRT1’de İzleyici Karşısında Olacak. 

Yönetmenliğini Doğan Ümit Karaca‘nın gerçekleştirdiği, senaryosunu Mustafa Burak Doğu ve Ethem Arslan‘ın yazdığı yapımcılığını ES Film‘in üstlendiği “Barbaroslar – Akdeniz’in Kılıcı” dizisi, 16 Eylül’de TRT1’de yayınlanmaya başlıyor.

Her hafta perşembe günü saat 20:00’de ekranda yer alacak olan dizi, Sipahi Yakup Ağa‘nın dört oğlu olan “İshak”, “Oruç”, “Hızır” ve “İlyas”tan oluşan “Barbaros Kardeşler”in Akdeniz’de verdikleri mücadeleyi konu alıyor.

Dizinin başrollerini ise Engin Altan Düzyatan (Oruç Reis), Ulaş Tuna Astepe (Hızır Reis), Yiğit Özşener (Pietro), Yetkin Dikinciler (İshak), Pelin Akil Altan (İsabel), Caner Topçu (İlyas), İsmail Filiz (Kılıçoğlu), Gülcan Arslan (Despina), Devrim Evin (Antuan), Melis Babadağ (Zeynep) ve Bahadır Yenişehirlioğlu (Derviş) paylaşıyor.

Dizinin çekimleri Antalya, Marmaris ve İstanbul’da sürüyor.

(Kaynak: aa.com.tr, ntv.com.tr)

Datça’da Yürütülen Sualtı Çalışmalarında Bulunan 18.Y.y Osmanlı Dönemi Batığı, Türk Denizcilik Tarihini Aydınlatacak Önemli Veriler Sağlıyor.

Datça-Kızlan bölgesinde 18’inci yüzyıla ait Osmanlı Dönemi savaş gemisine ait olduğu belirlenen üç metre derinliğinde konumlu, sancak tarafına doğru yatmış durumdaki 24 metre uzunluğundaki batık, taşıdığı yükle Türk denizciliği açısından önemli verileri barındırıyor.

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi başkanlığında, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Harun Özdaş‘ın bilimsel danışmanlığında Datça-Kızlan bölgesinde yapılan çalışmalar sürdürülüyor.

Geçen yıl 18’inci yüzyıla ait Osmanlı Dönemi savaş gemisine ait olduğu belirlenen üç metre derinliğinde bulunan 24 metre uzunluğundaki batığın Osmanlı denizciliğini aydınlatacak önemli veriler sağladığı belirtiliyor. Henüz çok az bir bölümü gün yüzüne çıkarılan batıkta elde edilen yapıtlar Bodrum Müzesine teslim ediliyor.

1.

Batığın üç metre derinlik gibi bir sığ suda bulunmasının yürütülen projenin en ilginç yönü olduğunun belirten Doç. Dr. Özdaş, gemide kısa süreli bir kurtarma kazısının planladığını, kazı sırasında varsıl bir içeriğe sahip buluntu topluluğuyla karşılaşıldığını dile getirdi. Özdaş, bunların arasında Çin porseleni, Tunus testileri, yine Tunus’tan kökenli bir amfora, Osmanlı seramikleri ve pipoları, İtalya kökenli bir madalyon olmak üzere değişik türde mutfak kaplarına ayrıca değişik türde barutluklar, tarak ve özel kişilere ait kutuların da bulunduğunu belirtti.

2.

Özdaş batığının konumu ve yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen verilerle ilgili olarak şunları söyledi: “Yine geminin armasına ait olan demir aksamları, tüfek humbara, el bombası, tüfek misketleri ve kurşun ile büyük külçeler tespit ettik. Bu da bize geminin askeri bir personel taşıdığını, muhtemelen askeri yeteneğinin de var olduğunu gösteriyor ama bir savaş gemisi statüsünde olup olmadığı hakkında yorum yapamıyoruz. Karaya fırtına ya da bir savaş sonrasında oturduğunu tespit ettik. Oturma sonrasında yine zaman içerisinde geminin sancak tarafına yattığını ve gömüldüğünü görmekteyiz. Geminin omurgası ve sancak tarafı gömülü. Buralardaki buluntulara ulaşmaktayız. Bunlar önemli buluntular. Osmanlı’nın denizcilik tarihi açısından bize çok önemli veriler sunacaktır. ​​Bugüne kadar bu coğrafyada çok fazla Osmanlı batığı, özellikle üzerinde materyaller bulunan, kargosu ya da gemi mutfak eşyası, personele ait olan buluntuların olduğu bulgulara rastlanmadı.”

(Kaynak: aa.com.tr)

Mimar Cirocchi ve Vanni’nin Lençois Maranhes Çölündeki Gölette Uçurtma Sörfüleri İçin Tasarladıkları Yerleşkenin Ana Omurgasını Çöldeki ve Su Dibindeki Kum Zeminin Kesintisiz Kullanımı Oluşturuyor.

İtalyan mimarlar David Cirocchi ve Plinio Vanni tarafından Brezilya’daki Lençois Maranhenses çölünde, suyun içine gömülü olacak biçimde tasarlanan yerleşke, uçurtma sörfü yapan sporcuların gereksinimlerine yeni bir anlayışla yanıt veriyor.

Her ne kadar buradaki yapısal öğeler birbirinden belirli uzaklıkta ve konumlandırılmış olsalar da; bu üç yapı, aslında doğal bir öğe olan suyun zeminindeki ‘kum’ üzerinde bir araya getiriliyor. Yapının tasarımı, çölün kumu ile suyun zemininde yer alan kum üzerindeki sürekliliği devam ettiren bir anlayışla biçimlenirken; kullanıcıların mekandaki dolaşımı kesintisiz olarak bu ana öğe üzerinde gerçekleşiyor. Böylece coğrafi konumun bu belirleyici unsuru yapının omurgasını oluşturuyor.

.

1.

Kum tepeciklerinin üzerinden denize doğru inen kumlu rampa aracılığıyla, kullanıcılar ya da ziyaretçiler, deniztabanı seviyesine iniyorlar ve buradan ilerleyerek; açık bir mekan olan avluya ulaşıyorlar. Burada sporcuların kullanımı için tasarlanmış ve bir dikdörtgen beton bir duvarla çevrenmiş olan gün ışığı aracılığıyla aydınlanan localar yer alıyor. Buradan geçen kum üzerindeki dolaşım alanı, hafif bir kavis çizerek; su yüzeyi seviyesi doğru yükseliyor ve buradaki uçurtma sörfü yapmak için mükemmel bir başlangıç noktası olan kumla kaplı olan platforma ulaşıyor.

.

2.

3.

4.

Tasarımcıların mimari kapsamda gerçekleştirdikleri araştırmalar ve çalışmalar, özellikle; abartılardan uzak bir mekansallığa, ve iç mekana yaşam veren ışığın bu mekanlara erişmesi üzerine odaklanıyor. Buradaki ‘boşluk’ kavramı, onu kullanacak olanların değerlendirme biçimini bekleyen mekanlar olarak yeniden yorumlanıyor. Bu yaklaşıma dayanarak; mimarlar, uçurtma sörfçüleri için barınma mekanları kavramını, kum ve deniz ile kurduğu köklü ilişki üzerinden biçimlendirerek tasarlıyorlar.

(Kaynak: designboom.com)

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Haliç Tersanesi’nde Üretimine Başladığı “Deniz Taksiler”, Eylül Ayının Sonunda Hizmete Giriyor.

2021 yılının Ocak ayında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından basın toplantısı ile tanıtımı gerçekleştirilen, Haliç Tersanesi’nde üretilen deniz taksileri, bu ay sonunda hizmete girecek.

Başlangıç olarak şimdilik 50 deniz taksinin hizmet vermesi planlanıyor. Eylül ayının sonunda sekiz, yılsonunda ise toplam 45 taksi hizmete girecek. Beş adet elektrikli model de Şubat 2022’de filoya katılacak.

Şehir Hatları Genel Müdürü ve Gemi İnşa Yüksek Mühendisi Sinem Dedetaş tarafından tasarlanan çevreci deniz taşıtları; akülü araç kullanan engellilerin, bebek arabası ile yolculuk yapmak zorunda olan ailelerin ve bisiklet kullanıcılarının kolaylıkla yararlanabileceği işlevsellikte üretildi. Dedetaş, yapılan tasarımla ilgili olarak “Bunlar tamamen Haliç markalı tekneler oldu. Sürat teknesi formu olmasına rağmen, üst tarafını yüksek ve vapuru hatırlatacak şekilde yaptık. Böylece iniş binişleri kolaylaştırdık.” dedi. Tüm mühendislik çözümleri şirket bünyesinde gerçekleştirilen taşıtlar, mil başına üç litre yakıt tüketecek; deniz taksilerden beş tanesi ise elektrik enerjisiyle çalışacak.

İlk deniz taksinin rengi, İstanbullular tarafından seçilmiş; ‘Boğaz’ olarak adlandırılan mavi renk, toplam 150 bin oyun yüzde 36’sını almıştı.

On yolcu taşıması amaçlanan deniz taksilerde bir kaptan ve bir gemici olmak üzere iki adet görevli bulunacak. Bu personeller arasında kadın denizciler de yer alacak.

İstanbul’daki trafik yoğunluğunu hafifletmesi planlanan deniz taksiler, her yere yanaşmaya uygun gövde tasarımı ile iskele bağımlılığını ortadan kaldıracak ve böylece toplu ulaşımın gitmediği yerlerde de deniz ulaşımının daha sık kullanımına olanak sağlayacak.

Ücretin UKOME tarafından belirleneceği deniz taksileri kullanmak isteyenler, telefonlarına yükleyecekleri uygulama üzerinden çağrıda bulunabilecek. İlk aşamada 98 iskeleden çağrı yapılabilirken; ilerleyen zamanda uygulama genişletilerek yolcuların istenilen yerden binmelerine ve inemelerine olanak sağlanacak. İBB’den yapılan açıklamaya göre altı ay sonra, ‘paylaşımlı taksi dolmuş’ uygulamasına geçilecek.

(Kaynak: ibb.istanbul, hurriyet.com.tr)