Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Yontu Sanatçısı G. Lebrija Tarafından Tasarlanan “El Faro”, Deniz Feneri İşlevinin Yanında Sanat Galerisi Olarak da Kullanılacak.

Meksikalı sanatçı Gonzalo Lebrija tarafından Meksika’nın batısındaki Costalegre sahilinde El Faro adlı deniz fenerinin tasarımı gerçekleştirildi.

Mimarlığın ve yontu sanatının ara kesitinde konumlanan yapı, bir deniz feneri olmasının yanında sanat galerisi olarak da işlev görecek.

El Faro, Meksika’nın Jalisco Pasifik Kıyısında inşa edilmekte olan Xala konut ve turizm yerleşkesinin bir parçasını oluşturuyor. 2026 ‘da tamamlanması öngörülen yerleşkede; 115 konut, iki butik otel, bir hostel ve çok sayıda sahil villası yer alacak,

Bir yerel “simge” olarak tasarlanan El Faro, tekneler ve balıkçılar için bir deniz feneri olarak faaliyet göstermekle birlikte aynı zamanda bir sergi alanı olarak da işlev görecek.

Sahip olduğu biçimle, tüm zamanlardan bağımsız görünmesi amaçlanan yapının, denizden tekneler tarafından görülebilmesi için beyaz boya yerine, Costalegre manzarasına daha iyi uyum sağlaması için beyaz renkte doğal malzemelerden elde edilen bir kaplama kullanıldı.

İç Mekan

Giriş katı, dış cephesi kemerli bir girişten geçilerek ulaşılan 18 metre yüksekliğindeki bir alana açılıyor. Alandaki bu uzamsal yükseklik ve doğal aydınlatma, iç mekanda çok amaçlı kullanıma olanak sunuyor. Lebrija, sanatçılara, mekâna özgü projeler yapmaya yönelik çağrıda bulunacak bir program üzerinde çalışma yürüttüklerini söyleyerek, bu çalışmalarını kapsamının yerleştirmeler ve deniz fenerini konu alan yapıtlar içermesini istediklerini belirtiyor.

.

İç mekandaki spiral bir merdiven, yapının iç duvarlarını boyunca, Deniz fenerinin en üst kotuna konumlandırılan gözlemevine doğru yükseliyor. Merdiven ara sahanlıklarına konumlandırılan, trapez biçimindeki dört pencere, kullanıcıların okyanusu, çevredeki plajları, mango tarlalarını ve Chalacatepec Haliçi’ni görebilme olanağı sağlıyor.

Lebrija, deniz fenerinin kamusal heykel ve büyük ölçekli sanat yapıtlarına duyduğu ilgiden doğduğunu söyleyerek, projeyi “mimari ile heykel arasında” bir noktaya konumlandırıyor. Öte yandan sanatçı, El Faro’yu, “bir deniz fenerinin ne olduğunu anlamaya çalışırken, ne olabileceğini de yeniden düşleyen çağdaş bir tasarım” olarak nitelendiriyor.

(Kaynak: dezeen.com)

Atatürk’ün TCG Savarona’ya ve Dolmabahçe Sarayı’na Ulaşım İçin Kullandığı “Acar Botu” Özel Günlerde Çanakkale Deniz Müzesi’nde Ziyarete Açılacak.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Savarona Yatı’ndan Dolmabahçe Sarayı’na deniz yoluyla ulaşım amacıyla kullandığı “Acar Botu”, 10 Kasım gibi özel ulusal günlerde Çanakkale Deniz Müzesi’nde ziyarete açılacak.

Daha önce İstanbul Boğazı’nda çeşitli diplomatik görevlerde kullanılan Acar Botu, 2017’de Çanakkale Deniz Müzesi envanterine alınmıştı.

Renovasyon çalışmalarının ardından yeni görünümüne kavuşan Acar Botu’ndaki yemek salonu ve üzerine Türk bayrağı serilen yatağın yer aldığı kamara, ziyaretçilere Atatürk’ün geride bıraktığı anılarını soluma olanağı sunuyor.

Çanakkale Deniz Müzesi Komutanı Albay Serhan Aras, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün diplomatik ziyaretlerde Savarona Yatı’na intikal ve geri intikallerinde “Acar Botu”nu kullandığını belirterek, Türkiye’ye getirilen botun Deniz Kuvvetleri envanterine girdiğini, Cumhurbaşkanlığı yatı olarak hizmet verdiğini aktaran Aras, 2017’de ise müze envanterine alındığını söyledi.

.

Atatürk’ün yemek yediği salon ve Türk bayraklı yatak

Aras, “Yemek takımları orijinal. Üzerinde Acar Botu’nun amblemini görebilirsiniz, tabaklarda ve çatallarda. Atatürk son günlerinde Savarona’da nekahet dönemindeyken, en son Dolmabahçe Sarayı’na Acar Botu ile intikal ediyor. Bu gemi aslında Ata’mızın, denizle olan son bağlantısı. O nedenle bizim için de son derece kıymetli.” dedi. 

Acar Botu, Atatürk’ün ebediyete intikal ettiği 10 Kasım gibi özel günlerde Çanakkale Deniz Müzesi’nde ziyarete açılacak.

(Kaynak: trthaber.com, aa.com.tr)

Diyarbakır’ın Eğil İlçesindeki 1900 Yıllık Kaya Kilise’de Yapılan Kazılarda, Kutsallık Atfedilen Kabuklu Deniz Canlısının Fosili Bulundu.

Diyarbakır’ın Eğil ilçesindeki Eğil Kalesi’nde bulunan Kaya Kilise’de yürütülen çalışmalarda, Pasifik Okyanusu kıyılarında yaşayan “Kum Doları”nın fosili bulundu.

Beş kollu bir yıldıza benzeyen fosilin, bölgede yaşamış olan hristiyan toplulukları tarafından mesih inancıyla bağlantılı olarak değerlendirilerek, kendisine kutsallık atfedildiği biliniyor.

Eğil ilçesi, Asurlular zamanında yapıldığı düşünülen Eğil Kalesi ve Kralkızı Baraj Gölünün yanısıra, sur sarnıçları ve tarihi yapılarıyla bir kültür merkezi niteliği taşıyor. Öte yandan Kur’an-ı Kerim’de isimleri geçen Zülkifl ve Elyesa peygamberlerin defnedildiğine inanılan bir yer olmasıyla da, inanç turizmi açısından da önemli bir ziyaret noktası olarak öne çıkıyor.

Tarihi kalede iki yıl önce Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle, Dicle Üniversitesi (DÜ) Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vecihi Özkaya’nın başkanlığında başlatılan kazı çalışmaları, bugün de sürüyor. Kaledeki dört antik tünelin iki tanesinde yapılan restorasyonun tamamlanmasının ardından, kaya kilisede yürütülen çalışmaların da yüzde 80’i tamamlandı.

19. yüzyıla kadar etkin bir merkez

Kaya Kilise’nin tarihinin, Hristiyanlığın Anadolu’daki tarihi ile bağlantılı olduğunu vurgulayan Prof. Özkaya, kilisenin, geçmişi yaklaşık 1900 yıllık döneme uzanan bir sürece tanıklık ettiğine dikkati çekerek şunları söyledi: “Bölgede yaşayan Hristiyan azınlıkların dini etkinliklerine ait semboller bu kilisede görülüyor. Burada yaptığımız kazılarda 18. ve 19. yüzyıllardan kalma, Avrupa devletleri ile Osmanlı’ya ait sikkeler bulduk. Bu sikkelerin ortaya çıkması, 19. yüzyıla kadar burasının faal bir merkez olduğunu göstermektedir.” diye konuştu.

Özkaya: Kilisede bulunan ‘Kum Doları’nın fosili, Mesih inancıyla bağlantılı

Kilisede, Pasifik Okyanusu kıyılarında yaşayan ‘Kum Doları’ olarak adlandırılan bir canlının fosilini bulduklarını belirten Özkaya şunları söyledi, “Söz konusu fosil, Hristiyan dünyasında İsa Mesih inancıyla bağlantılı bir obje olarak değerlendirilmiştir. 5 yıldızdan oluşan kanatları dolayısıyla İsa’nın doğumunu, ölümünü ve göğe yükselişini sembolize etmektedir. Dolayısıyla tüm Hristiyanlarca kutsal kabul edilen bazı değerlerin saklandığı, bölgedeki Hristiyanlarca önemsenen kutsal emanetlerin muhafaza edildiği bir kilise olarak dikkati çekici bir özelliğe sahiptir.”

(Kaynak: aa.com.tr)

“Tehlikeli Kıyılar: İçki Yasağı Döneminde Rom Kaçakçılığı” Başlıklı Sergi, İçki Yasağı Döneminde Amerika Birleşik Devletleri’ne Deniz Yoluyla Gerçekleştirilen Kaçakçılığını Ele Alıyor.

Vancouver Deniz Müzesi’ndeki “Tehlikeli Kıyılar: İçki Yasağı Döneminde Rom Kaçakçılığı” başlıklı sergi, içki yasağı döneminde Amerika Birleşik Devletleri’ne deniz yolu ile gerçekleştirilen içki kaçakçılığını konu alıyor.

Britanya Kolumbiyalılar için büyük bir geçim kaynağı haline gelen kaçakçılığı ve Vancouver kentinin varsıllaşmasında önemli bir payı bulunan kaçakçıların yaşadıklarını ele alan sergi, bu işkolunun toplumsal temellerini de değerlendiriyor.

1920’den 1933’e kadar yüzlerce Britanya Kolombiyalı; römorkörler, yatlar, guletler, kayıklar, sandallar, sürat tekneleri gibi deniz araçlarını kullanarak, kaçak alkol ürünlerini Amerikalı alıcıların eline ulaşmasını sağlamışlardı. O dönemde kaçak içki pazarı ve getirisi o denli büyüktü ki; bir kaç içki teslimatının ardından elde edilen kâr, bir sonraki yolculuk için daha büyük ve daha hızlı bir tekne inşa etmeye ya da böyle bir tekneyi temin edebilme giderlerini karşılamaya rahatlıkla yetmekteydi.

Ayrıca, neredeyse 15 ay boyunca denizde kalabilen ve daha büyük sevkiyatları taşıma yeteneğine sahip olması nedeniyle ‘ana gemi’ olarak adlandırılan daha büyük gemiler, yüzer depo amacıyla kullanılmaktaydı. Rom Kraliçesi lakaplı “Melahat” adlı gemi, 50.000 kasaya kadar likör taşıyabiliyordu. Kanada’da içki ihracatı yasal olmasına rağmen, iki ülke arasında ortaya çıkan gerginlikler nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen baskılar, her iki ülkede de yeni yasaların çıkmasına neden oldu. BU durumun karşısında, Britanya Kolumbiyalı rom tüccarları bu defa yeni gemi tasarımlarını geliştirmişler ve kaçakçılıkta kullandıkları iletişim yöntemlerini özelleştirmişlerdi. Böylece kodlanmış ve şifrelenmiş iletiler, denizdeki gemiler ile Vancouver ve Victoria’da kurulan kıyı istasyonları arasında kısa dalga radyolar üzerinden gönderilme yöntemi kullanılmaya başlanmıştı.

Maceralı bir yaşamı tatma arzusu ve varsıllaşma umudu birçok Vancouver’lıyı deniz ticareti içinde bir oyuncu olmaya yönlendirmişti. Bu işkolunda elde edilen yüksek kârlar, 13 yıllık bir süreç içinde büyük bir sermaye birikiminin kente akmasını sağladı. Bu durum kentin mimari görünümünde de kendisini gösterdi ve önemli simge yapıların inşa edilmesine yol açtı.

Günümüzde Kanada’da hala yürürlükte olan içki yasalarının ve düzenlemelerinin birçoğunun kökeni bu dönemden günümüze ulaşmıştır. Bu bağlamda sergi, aynı zamanda ülkedeki içki tüketimi konusundaki yasal yaş sınırı sorununu, kamuya açık alanlarda alkol tüketimini, alkol dağıtımı ve erişimi üzerindeki denetimi de değerlendirerek, tartışmaya açmaktadır.

(Kaynak: vanmaritime.com)

Los Angeles Deniz Müzesi’nde Açılan “Tāminaru: Japon-Amerikalı Balıkçı Köyündeki Yaşamdan Bir Gün” Başlıklı Sergi, 2. Dünya Savaşı Öncesindeki Bir Japon Köyünün Tarihine Bakış Niteliği Taşıyor.

“Tāminaru: Japon-Amerikalı Balıkçı Köyündeki Yaşamdan Bir Gün” başlıklı sergi, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Terminal Adası’nda yaşayan ve geçimlerini çoğunlukla balıkçılık yaparak sağlayan Japonya kökenli topluluğun geçmişini ele alıyor.

Pearl Harbor baskınının ardından Owens Vadisindeki toplama kampına gönderilen topluluktan günümüzde hala yaşamda olanlar ve onların torunları, aradan geçen yılların ardında bu topluluğun tarihini ve izlerini yaşatmaya sürdürüyor.

Los Angeles Limanı’nda konumlu bulunan Terminal Adası, 20. yüzyılın başlarında yaklaşık 3.000 Japon kökenli Amerikalı’ya ev sahipliği yapmaktaydı. Balıkçılıkla uğraşan bu topluluğun üyeleri aslen Japonya’nın Wakayama’dan buraya gelip yerleşmişler ve Los Angeles Limanı’na taşındıktan sonra da dillerini ve geleneklerini korumayı sürdürmüşlerdi.

Ancak Japon İmparatorluğu tarafından Pearl Harbor’a yapılan saldırı, bu topluluğun kaderinde önemli bir kırılmaya yol açtı. Amerika Birleşik Devletleri’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesinin hemen ardından Başkan Franklin D. Roosevelt, 120,000 Japon Amerikalının toplu olarak sürülmesine yol açan 9066 sayılı Yönetsel Buyruğu imzaladı. Böylece Terminal Adası’nda yerleşik Japonlar, Kaliforniya Eyaleti sınırları içindeki Owens Vadisi’ndeki Manzanar toplama kampına gönderildiler ve savaşın sonuna dek burada yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldılar.

Ancak savaşın bitmesinin üzerinde geçen 80 yıl sonra bile Terminal Adası’nın bu eski sakinleri, adadaki köylerini hiçbir zaman unutmadılar. Günümüzde de, hem bir zamanlar bu adada yaşayan japonlar hem de onların torunlarından oluşan bir grup tarafından kurulan “Terminal Adalılar Kulübü”, buradaki tarihlerine sahip çıkmakta ve kurdukları dostlukları sürdürmektedirler.

Küratörlüğünü yazar Naomi Hirahara’nın üstlendiği serginin organizasyonunu Tara Fansler, sponsorluğu Los Angeles Denizcilik Müzesi Dostları ve Japonya İş Derneği ile Terminal Adalılar Kulübü’nün işbirliğiyle gerçekleştiriliyor.

(Kaynak: lamaritimemuseum.org)

South Street Seaport Müzesi’ndeki “Büyük Yolcu Gemilerindeki Göçmenler ve Milyonerler, 1900-1914” Başlıklı Sergi, Farklı Sınıflardaki Yolcuları Çeşitli Yönlerden Ele Alıyor.

South Street Seaport Müzesi’nde açılan “Büyük Yolcu Gemilerindeki Göçmenler ve Milyonerler, 1900-1914” başlıklı sergi, 20. yüzyılın başlarında okyanuslarda yolcu taşıyan büyük gemilerdeki birinci sınıf ve üçüncü sınıf yolcular arasındaki farklılıkları mercek altına alıyor.

Sergi, izleyicilere okyanus gemilerindeki yolcu yaşamını, birinci sınıfta yolculuk yapan varlıklı Amerikalılar ile üçüncü sınıfta Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden ve ileride Amerikan yurttaşı olacak olan yolcular arasındaki belirgin farkları ortaya koyarak, sergi izleyicilerinin değerlendirmesine sunuyor.

South Street Seaport Müzesi’nin daimi koleksiyonundan seçkiyle oluşturulan sergide; orijinal ve yeniden üretilmiş eserlere (replikalara), okyanus gemisinden çeşitli anı eşyalarına, efemeralara, çeşitli seramik nesnelere ayrıca hem göçmenlere hem de birinci sınıf yolcularına ait bagaj sandıklarına yer veriliyor.

Serginin küratörlüğünü William Roka ve Michelle Kennedy tarafından üstlenilirken; sergi tasarımı ve sanat yönetimi, Rob Wilson ve Christine Picone tarafından gerçekleştiriliyor.

(Kaynak: southstreetseaportmuseum.org)

“Objektifin Odağındaki Denizaltılar” Sergisi Fransız Denizaltılarının Tarihini ve Mürettabatlarının Yaşamlarını Konu Alıyor.

Fransa’daki Ulusal Deniz Müzesi’nin Brest’teki binasında açılan “Objektifin Odağındaki Denizaltılar” sergisi, Fransız denizaltılarının tarihini, Birinci Dünya Savaşı’ndan günümüze uzanan süreç içerisinde kronolojik bir çerçeve içinde kurgulayarak aktarırken, denizaltı mürettabatlarının yaşamlarını da çeşitli açılardan gözler önüne seriyor.

Büyüleyici bir mühendislik harikası olan denizaltı gemileri, özellikle edebiyatın ve beyaz perdenin de etkisiyle toplumların düş gücünde, kendisine özel bir yer edinmiştir. Jules Verne’in “Denizler Altında Yirmi Bin Fersah” romanından, Wolfgang Petersen’in “Das Boot” (1981) filmine ya da Antonin Baudry’nin 2019 tarihli “Kurdun Şarkısı” (Le Chant du Loup) filmine kadar denizaltı, teknolojinin ulaştığı ürkütücü gücü simgeleyen yönüyle, farklı toplumların üretken zihinlerinin her zaman esin kaynağı olmuştur.

1915’ten itibaren Fransız Donanması’nın envanterine giren ve bu tarihten itibaren günümüze kadar savunma fotoğrafçıları ve kameramanlar tarafından düzenli olarak fotoğraflanan denizaltılar, Fransız ulusal kültürünün içinde önemli bir noktayı oluşturuyor.

Normandiya açıklarındaki “Silure” denizaltısının mürettebatı, Cherbourg (Manş), Şubat 1916.

Ağırlıklı olarak ECPAD (Établissement de Communication et de Production Audiovisuelle de la Défense – Savunma İletişimi ve Görsel-İşitsel Materyal Üretim Kuruluşu) arşivlerinden derlenen bir fotoğraf seçkisiyle oluşturulan sergi, aynı zamanda iki Brest’li fotoğrafçının çalışmalarına da yer veriyor. İzleyiciler, 50’den fazla fotoğrafın yanı sıra Baudry’nin ‘Kurdun Şarkısı’ adlı filminin sahne arkasını da görebilme olanağını buluyorlar. Böylece, bu korkunç savaş aygıtının geçirdiği evrimin izini süren sergi, Birinci Dünya Savaşı’ndan günümüze uzanan süreç içerisinde kronolojik bir çerçeve içinde kurgulanarak, denizaltıların farklı yönlerini gözler önüne seriyor.

Fransız Savunma Bakanlığı’na bağlı bir kuruluş olarak etkinliğini sürdüren ECPAD tarafından hazırlanan sergi, Ulusal Deniz Müzesi ortaklığıyla yaşama geçiriliyor. Yüzyılı aşkın bir tarihsel geçmiş olan ECPAD, arşivindeki 15 milyon fotoğraf ve 100.000 saatlik film ile önemli bir koleksiyona sahip olan bir kuruluş.

24 Haziran – 31 Aralık 2021 tarihleri arasında Toulon’daki Ulusal Deniz Müzesi’nde açılmış olan sergi, 6 Haziran 2023 Brest’teki Ulusal Deniz Müzesi’nde ikinci kez izleyicilerle buluşuyor.

“Objektifin Odağındaki Denizaltılar” sergisi, 10 Mart 2024 tarihine kadar görülebilecek.

(Kaynak: musee-marine.fr)

Panoramik Bakışın Tarihini İstanbul’u Betimleyen Sanatçıların Yapıtları Üzerinden İrdeleyen “Tam Yerinden” Sergisi, Kentin Denizcilik Tarihi Açısından da Belgesel Bir Nitelik Taşıyor.

Pera Müzesi’nde açılan “Tam Yerinden” sergisi on dokuzuncu yüzyıl panoramalarını ve İstanbul’un, panoramik bakışın tarihi içerisindeki konumunu farklı sanatçıların yapıtları üzerinden değerlendiriyor.

İstanbul kent-kıyı ilişkisinin gelişimine ve boğazdaki gemi tiplerine ilişkin veri sağlayan sergideki panoramalar, denizcilik tarihi bağlamında da önemli bir belge niteliği taşıyor.

Küratörlüğünü Çiğdem Kafescioğlu, K. Mehmet Kentel ve M. Baha Tanman’ın üstlendiği sergi, başta; Barker, Gudenus, Schranz, Melling, Dunn, Robertson olmak üzere İstanbul’u panoramik açıdan betimleyen sanatçıların yapıtlarından oluşturulan bir seçkiye ev sahipliği yapıyor. Tam Yerinden merkezine on dokuzuncu yüzyıl panoramalarını ve panoramik imgelerini almakla birlikte, panoramik bakışın erken modern döneme uzanan uzun tarihini ve İstanbul’un bu tarih içerisindeki konumunu kapsamlı biçimde yeniden düşünmeye de çağırıyor.

“Tam yerinden”, bu bağlamda panoramik bakış yöntemiyle; İstanbul’u ele alan yapıtların, kent tarihine damga vuran tarihi yangın felaketlerinden, sanayileşmenin etkilerinin kent ölçeğinde görünür olmaya başladığı yıllara dek, kentsel tarihi belgelemekte nasıl kullanıldığını da ortaya seriyor. 

Daha önce izleyici karşısına çıkarılmamış  ya da yayımlanmamış erken on dokuzuncu yüzyıl panoraması dizilerine yer veren bu yapıtlarına ek olarak; efemera ve arşiv belgelerini de içine alan geniş çeşitlilikte bir içerikle izleyicilerin karşısına çıkıyor.

“Tam Yerinden – İstanbul’a Bakışın Panoramik Tarihi” sergisi, 24 Mart 2024 tarihine kadar Pera Müzesi’nde görülebilecek.

(Kaynak: peramuzesi.org.tr)

Bodrum Deniz Müzesi – “Denizcilik Buluşmaları” Kapsamında “Su ve Deniz Mitolojisi” Kitabının Yazarı Doç. Dr. Mustafa Beydiz Tarafından Bir Konferans Gerçekleştirilecek.

“Su ve Deniz Mitolojisi” kitabının yazarı Doç. Dr. Mustafa Gürbüz Beydiz, Bodrum Deniz Müzesi tarafından düzenlenen “Denizcilik Buluşmaları” kapsamında ‘Su ve Deniz Mitolojisi’ başlıklı bir konferans gerçekleştirecek.

Çankırı Karatekin Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Temel Sanat Bilimleri Bölüm Başkanı  Beydiz tarafından kaleme alınan yapıt, Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından 2021 yılında yayımlanmıştı.

Su ve Deniz Mitolojisi – Tanrılar, Yaratıklar, Efsaneler“, Aborjin, Afrika, Çin, Hint, Hitit, Japon, Kızılderili, Mezopotamya, Mısır, Nors, Türk ile Yunan ve Roma mitoslarında anılan su kökenli tanrılara, yaratıklara ve efsanelere yer veren bir başucu kitabı olmasıyla, alanında dikkat çeken bir yapıt olarak okuyucuların karşısına çıkıyor.

Konferans ve imza etkinliği, 01 Şubat 2024 Perşembe günü saat 14.00’te Bodrum Deniz Müzesinde gerçekleştirilecek.

“Denizcilik Buluşmaları”, müze tarafından 2019 yılından bu yana gerçekleştirilen etkinlikler dizisi olarak düzenleniyor. Denizcilik, denizcilik tarihi ve kültürüyle ilgili mesleklerinde uzmanlaşmış kişilere ve bu alanda söz sahibi araştırmacılarla yer veren etkileşimli program, sunum, seminer ya da söyleşileri içeriyor.

(Kaynaklar: bodrumdenizmuzesi.org, bodrum.bel.tr)

“100 Yıllık Deniz Yolculuğu: Atatürk ve Cumhuriyet Gemileri Fotoğraf Sergisi” Tarihi Bergama Vapuru’nda Açıldı.  

İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraki İZDENİZ A.Ş.’nin düzenlediği “100 Yıllık Deniz Yolculuğu: Atatürk ve Cumhuriyet Gemileri Fotoğraf Sergisi”, deniz tarihçisi Ali Bozoğlu’nun arşivinden fotoğraflara yer veriyor.

Serginin hazırlanmasında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından dile getirilen “Denizlere hâkim olanlar, dünyaya hâkim olur” sözü ana çıkış noktası olarak alındı. Bu bağlamda sergide, Atatürk’ün yaşamı boyunca bindiği vapur, yat ve gemilerin yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti Donanması için yapıma öncülük ettiği savaş gemileri, denizaltı ve hücumbotlar ayrıca deniz ulaşımını geliştirmek için yaptırdığı yolcu ve yük gemilerinin görselleri bulunuyor.

Konak İskelesi’ne demirli Bergama Vapuru’nda düzenlenen serginin açılışına İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Murat Aydın, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Barış Karcı, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ertuğrul Tugay, İMEAK Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Öztürk, İZDENİZ Genel Müdürü Ümit Yılmaz, deniz tarihçisi Ali Bozoğlu ve İzmirli sanatseverler katıldı.

Aydın: İzmir bir liman şehridir ve denizle iç içe yaşamayı sürdürecek

Konuşmasında 71 yıllık Bergama Vapuru’nun şehrin hafızasında çok önemli bir yere sahip olduğunu ifade eden Başkan Vekili Aydın, “Bir şehri büyük şehir yapan nüfus kalabalığı değildir. Kimliğidir, ürettiği kültürdür, değer yargılarıdır. Bu şehirden farklı herhangi bir şehre gidin, ‘İzmir’den geldim’ diye söyleyin insanların yüzündeki tebessümü görün. Bu kentin kimliğinden kaynaklıdır. Bu şehir bir liman şehridir. İzmir deniz ile iç içe yaşamaya devam edecek. Kültürel faaliyetlerin gençlerle buluşturulması bu kültürün gelecek kuşaklara aktarılması için çok önemli “ifadesinde bulundu.

Öztürk: ‘Denizci millet denizci ülke’ hedefine doğru daha çok yol almamız gerekiyor

İMEAK Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Öztürk, konuşmasında şunları söyledi: “Türk halkı eski gemilere ve denizcilik tarihine son dönemde oldukça ilgi gösteriyor. Denizciliğe ilgi tesadüf veya geçmişe olan ilgiyle oluşmuyor. Ülkemiz tersaneleri gemi inşa kabiliyetlerini sürekli geliştiriyor. Herkes yüzünü daha fazla denize dönüyor. Denizci millet denizci ülke hedefine daha fazla yol almamız gerektiğini biliyoruz. Daha fazla sergiye ve daha fazla araştırmaya ihtiyacımız var. En büyük hayalimiz ise İzmir’de bir deniz müzesinin hayata geçirilmesi olacaktır.”

Bozoğlu: “Bu sergi Atatürk’ün Türk denizciliğine hizmetlerini aktarmakta önemli rol oynayacak”

Deniz tarihçisi Ali Bozoğlu, Yolcu ve donanma gemilerinin fotoğraflarını içeren serginin Atatürk’ün Türk denizciliğine hizmetlerini aktarmakta önemli rol oynayacağının altını çizerek, Kabotaj hakkının Türk milleti için önemini şu sözlerle aktardı: “Lozan Antlaşması’nın ilgili maddesine göre Kabotaj hakkına sahip olan Türkiye’de 1. Dünya Savaşı sırasında devlet ve armatörlere ait elliye yakın gemi batırılmış, savaş nedeniyle eldeki mevcut gemiler de yeterli bakım ve onarım görmedikleri içinde çalışamaz hale gelmiş, Kabotaj uygulamasına geçiş 2 yıl ertelenmişti. Cumhuriyetin ilanıyla elde bulunan gemiler hızla bakım ve onarımdan geçirildi bunlara ilave 1924 yılında Marmara, Kocaeli, Miralay Nazım Bey, Çanakkale, Anafarta, Mersin, Antalya ve Büyükada vapurları, 1926 yılında ise Karadeniz, Ankara (Çorum), Ege, İnebolu, İzmir, Bandırma (Ülgen) Konya ve Sinop gemileri satın alındı. 1 Temmuz 1926 tarihinden itibaren yürürlüğe giren kanunla; akarsularda, göllerde, Marmara Denizi ile boğazlarda, bütün kara sularında ve bunlar içinde kalan körfez, liman, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürekle hareket eden araçları bulundurma; bunlarla mal ve yolcu taşıma hakkı Türk yurttaşlarına verildi. Ayrıca; dalgıçlık, kılavuzluk, kaptanlık, çarkçılık, tayfalık ve benzeri mesleklerin Türk yurttaşlarınca yerine getirilebileceği belirtildi. Yabancı gemilerin yalnız Türk limanlarıyla yabancı ülkelerin limanları arasında insan ve yük taşıyabileceği kabul edildi”

“100 Yıllık Deniz Yolculuğu: Atatürk ve Cumhuriyet Gemileri Fotoğraf Sergisi” 24 Mart tarihine kadar her gün 11.00-19.00 saatleri arasında Konak İskelesi’nde bağlı tarihi Bergama Vapuru’nda görülebilecek.

(Kaynak: izmir.bel.tr)