Denizci Toplum

Yükleniyor...

Denizci Toplum

Denizci Toplum

T ü r k D e n i z c i l i k K ü l t ü r ü H a r e k e t i

Balina Avcılığının Kültürel Etkilerini İrdeleyen “Sınırları Genişleyen Dünya ve Oymacılık Sanatı”, New Bedford Balina Avcılığı Müzesi’nde

Sergide; Avrupalıların keşif seferlerinin ve balina avcılığının (1700’den günümüze) Pasifik ve Kuzey Kutbu’nun çevresindeki yerli toplulukları ve özgün sanat biçimlerini -New Bedford’dan Aotearoa’ya ve Utqiaġvik’e kadar- nasıl etkilediği, bu mirasın, çağdaş sanatta, topluluk yaşamlarında ve kültürlerde nasıl bir biçimde sürdürülmekte olduğu sorularına yanıt aranıyor.

Balinaları konu alan kozmolojilere, deniz memelilerinden türeyen farklı denizcilik geleneklerine sahip olan Okyanusya, Pasifik ve Kuzey Kutbu’nda yaşayan yerli toplumlar, yaşamın dinamizminin izlerini yansıtan oyma sanatı stillerini ortaya koymuşlardır. Bunu yaparken de, 1800’lerdeki Avrupalıların ticari amaçlı balina avcılığı seferlerinden ve sömürgecilikten de büyük oranda etkilenmişlerdir.

Sanatçılardan, akademisyenlerden ve somut olmayan kültür miras taşıyıcılarından oluşan geniş bir danışma kurulunun ve NBWM küratörleriyle ortaklaşa düzenlenen kapsamlı sergi, Pasifik dünyasındaki kültürel karşılaşma bölgelerinde ortaya çıkan ve günümüzde sanatsal pratiklerini ve toplulukları etkilemeyi sürdüren varsıl kültürel geleneklerini, oyma biçimlerini ve malzeme alışverişlerini değerlendirmeye alıyor. Müze’nin oyma sanatı koleksiyonunu bu coğrafyadaki yerli topluluklar tarafından üretilen oyma dekoratif sanatları ve maddi kültürle bir araya getiren sergide 300’den fazla nesneye yer veriliyor.

Moses R. Denning tarafından bir gemi betiminin oyularak işlendiği bir sperm balinası dişi (1840’lar)

.

.

Sanatçısı bilinmiyor, balina avını betimi, kağıt üstüne mürekkeple çizim, (1914)

Sosyete Adaları haritası, tam ortasındaki Otaheite’yle (Haiti Adası), (Temmuz-Ağustos 1769)

William Bligh, Sandviç Adaları görünümü eskizleri, bakır levha üzerine kazıma baskı, (yaklaşık 1786)

Öte yandan genel geçer beğeni anlayışlarını ve popüler tüketim kalıpları değerlendirirken; kültürel ve ticari değer sistemleri arasındaki farkları; zanaat geleneklerini, halk sanatını, üretim-tüketim süreçlerinde toplumsal cinsiyet rolleri ile ilgili konuları araştırıyor. Ayıca geleneksel olarak kullanılan malzemeleri (hindistancevizi kabukları, balina dişleri, mors fildişi, insan saçı) ve bu malzemelerin coğrafyada dolaşımını masaya yatırıyor.

(Kaynak: whalingmuseum.org)

Titanik’in Birinci Sınıf Salonunda Bulunan “Versay Diana’sı” Yontusu, Deniz Tabanında Görüntülendi.

Titanik enkazının sahibi olan “RMS Titanik” şirketi 14 yıl sonra düzenlediği su altı araştırmalarında elde ettiği bulguları kamuoyuyla paylaştı.

Paylaşılan söz konusu bulgular arasında geminin deniz tabanındaki son durumuna ilişkin görseller olduğu gibi Titanik’in birinci sınıf yolcularını ağırlayan salonda bulunan şömine üzerindeki “Tanrıça Diana” yontusunun deniz tabanındaki görüntüsü de yer alıyor.

112 yıl önce çıktığı ilk yolculuğunda Kuzey Atlantik’te batan Titanik’ten çıkarılan eserleri araştıran ve koruyan RMS Titanik şirketi, 2010 yılının ardından yapılan ilk keşif gezisinde elde edilen bulguları kamuoyuyla paylaştı.

20 güne yayılan bir süreç içinde gerçekleşen belgeleme çalışmalarında yüksek çözünürlüklü iki milyondan fazla fotoğraf çekilerek, enkazın son durumunun saptaması yapılarak ve enkaz alanının haritası çıkarıldı. Şirketten yapılan açıklamada, bu verilerin, “tarihsel açıdan önemli ve risk altında bulunan eserlerin gelecek yıllarda yapılacak su altı çalışmalarında zarar görmeden kurtarılabilmesi amacıyla durumlarının belirlenmesi” için kullanılabileceği belirtiliyor.

Versay Diana’sı”

RMS Titanik, deniz tabanındaki koşullar nedeniyle parçalanan geminin son durumunu gösteren yeni fotoğrafları da paylaştı. Fotoğraflarda geminin baş güvertesini çevreleyen korkuluğun büyük bir bölümünün koptuğunu görülüyor.

Bulgular arasında özellikle Louvre Müzesi koleksiyonunda bulunan orijinalinin kopyası olan Versailles Diana’sı dikkat çekiyor. Geminin birinci sınıf salonundaki şömine üzerinde duran ve uzun zamandır aranan Tanrıça Diana’yı betimleyen bronz heykel deniz tabanındaki görüntüsüyle büyük bir yankı uyandırdı.

.

Yüzen Bir Sanat Galerisi Olarak “Titanik”

1912 yılında denize açılan RMS Titanik, Avrupalı toplumun, varsıllarını ve seçkinlerini İngiltere’den ABD’ye taşıyan lüks bir yolcu gemisi olduğu gibi; aynı zamanda Renault’tan (Coupe de Ville) değerli kitaplara ve ünlü ressam Merry-Joseph Blondel’in bugün 3 milyon doların üzerinde bir değere sahip olan 1912 tarihli “Yüzücü” tablosuna kadar yüksek sanat eserlerini taşıyan yüzen bir güzel sanatlar galerisi özelliğine de sahipti.

Titanik’tan Çıkarılan Eserler, Müzayedelerde Yüksek Değerden Alıcı Buluyor

Titanik’ten çıkarılan iyi durumdaki çeşitli nitelikteki eserler, müzayedelerde küçük servetlere alıcı bulabiliyor. Örneğin 2024 yılının Nisan ayında, İngiltere’deki “Henry Aldrigge & Son” müzayede evinde Titanik’teki en varsıl kişi olan John Jacob Astor’a ait altın bir cep saati, 1.18 milyon £’a (1.47 milyon $) satılmıştı. Bu saate verilen fiyat, aynı müzayede evi tarafından 2013 yılında düzenlenen açık arttırmada Titanik batarken çalınan bir kemana verilen 1.6 milyon doları geride bırakmıştı.

(Kaynaklar: news.artnet.com, artnews.com)

Çanakkale Savaşında Boğaz Savunması Amacıyla Görev Yapan Türk Ordusunun Top Bataryaları, 109 Yıl Sonra Gün Işığına Çıkarıldı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülen “Top Mevzileri Restorasyonu ve Çevre Düzenleme Projesi” kapsamında Seddülbahir köyü yakınlarında bulunan Türk ordusunun top mevzileri, 109 yıl sonra gün yüzüne çıkarıldı.

2023 yılında başlanan projeyle; Tarihi Alan’nın dünyanın en büyük açık hava müzesine dönüştürülmesi amaçlanıyor. Bu çerçevede; Şehitler Abidesi’nde 2, Ertuğrul Koyu’nda 2, Küçükanafarta’da 2, Seddülbahir köyü ve çevresinde ise 9 olmak üzere, toplam 15 top mevziinin restorasyon ve çevre düzenlemesi yapılarak ziyarete açılması planlamaya alındı. Bu kapsamda Çanakkale Savaşları ve Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı’nda görevli uzmanlar ve tarihçiler eşliğinde sürdürülen çalışmalarda toprak altında kalmış tarihi topların çevresi temizlenmeye başlandı.

Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, Çanakkale’nin muhafızlığı görevini yapmış 15 top mevzisinin ziyaretçilere açık hale getirildiğini belirterek, “Özellikle Boğaz müdafaasında Çanakkale’yi geçilmez yapan bu arkamızda görmüş olduğumuz top bataryaları toprağın altından gün yüzüne çıkartılarak Çanakkale’nin daha iyi anlaşılmasını amaçlıyoruz.” dedi.

Çanakkale’nin “Türk milleti”nin ortak değeridir

Çanakkale savaşlarının yaşanmış olduğu tarihi alanda hala gün yüzüne çıkmayı bekleyen çok önemli savaş objeleri bulunduğunu söyleyen Kaşdemir; Tarihi Alan Başkanlığı olarak savaştan kalma ne varsa ortaya çıkartıp gelecek kuşaklara aktaracaklarını, Çanakkale’nin bu milletin ortak paydası ve ortak değeri olduğunu belirtti.

(Kaynak: aa.com.tr)

Osmanlı Toplumunun Denizle Kurduğu İlişkinin Bir Ürünü Olan “Deniz Hamamı”larının Son Örneği Bakımsız Durumuyla Dikkat Çekiyor.

Osmanlı Dönemi’nde denize girerken gerekli mahremiyeti sağlamak amacıyla kullanılan Deniz Hamamlarının son örneklerden biri Sarıyer’de bulunuyor. İstanbul Boğazı’nda halkın denizle kurduğu ilişkinin bir boyutunu simgeleyen ve kent tarihi açısından önemli olan yapı bakımsız durumuyla dikkat çekiyor.

Yapıyla ilgili olarak konuşan Arkeolog Ömer Faruk Yavaşçay, İBB’den özel mülke ait olduğunu öğrenilen yapının İstanbul Boğazı’ndaki durumuyla ilgili bilgi edinilemediğini söyleyerek, restore edilmesi gerektiğini vurguladı.

Kullanıcıların kimse tarafından görülmeden ortasında yüzebileceği, çevresi kapalı Deniz Hamamlarının bir zamanlar İstanbul Boğaz manzarasının simgelerinden olduğunu belirten Yavaşçay, “Bunlar aslında Osmanlı’nın son dönemlerinde 19.yüzyılın başlarında ortaya çıkmış yapılar. Osmanlı Dönemi’nde insanların çıplak vücutla havuza ya da denize girmesi hoş karşılanmayan bir durumdu. Osmanlı’da buna bir çözüm bulunması açısından bunlar geliştirildi” dedi.

Osmanlı döneminde İstanbul Boğazı’nın pek çok yerinde 100’e yakın deniz hamamı bulunuyorken, hem Osmanlı’nın son dönemi ve hem de Cumhuriyetin ilk yıllarında kıyıların yüzmeye açılmasıyla, deniz hamamları giderek işlevinin yitirmeye başladı. Günümüze kadar ancak iki yada üç tanesinin ulaşabildiği bu yapılardan bir de Sarıyer’de bulunuyor. Rusya Büyükelçiliği yazlığının önünde konumlanan deniz hamamı, koruma amaçlı geçici bir çözüm üretilerek; prefabrik yapıyla kapatılmış ve dikenli tellerle çevrelenmiş durumda.

Yavaşçay, yaklaşık 20 metre uzunluğundaki enkaza dönmüş görüntüsüyle göze çarpan yapıyla ilgili olarak “Maalesef bu çok kötü ve bakımsız durumda. Buranın, o eski günleri hatırlatır şekilde restore edilmesi ve insanların kullanımına açılması gerekiyor.“ diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Tabi bunlar eskiden boğazın simgeleriydi. Günümüzde de bu durumda olması insanların dikkatini çekiyor. Gördüklerinde tepki veriyorlar, arsa da değerli bir arsa. Tabi denizin içinde, boş bir şekilde duruyor. Kültür Bakanlığı, İBB ve konsolosluğun ortak çalışmasıyla hayata kazandırılabilir. Şu anda denizde duran bir gecekonduyu andırıyor. Yapı maalesef çok değişmiş, beton eklentiler de var” şeklinde konuştu.

(Kaynak: dha.com.tr)

Monako Yat Kulübü’nün Norman Foster Tarafından Tasarlanan Yeni Yapısı, 10. Yıl Dönümünü Kutluyor.

İngiliz mimar Lord Norman Foster tarafından Herkül Limanı’nda (Port Hercules) tasarlanan ve kapılarını ilk olarak 2014 haziran ayında açan Monako Yat Kulübü, 10. yıl dönümünü kutluyor.

Aynı zamanda 2024 yılı, Prens 2. Albert’in kulüp başkanlığının 40. yıl dönümü. Önemli olan her iki tarihi dönemeci ebedileştirmek için kulüp tarafından bir de kitap yayımlandı.

Çelik konstrüksiyonu ve cam malzemeyi yapılarında modern bir dil ile kullanarak dünya çapında önemli yapıtlara imza atan Fosterın yapısı, mimari açıdan bir çekim noktası oluşturduğu kadar, sürdürülebilir inşaat teknikleri açısından literatürde kendine yer edinmiş bir yapı olarak öne çıkıyor. Okyanus aşırı yolcu gemisi biçiminden esinlenilerek tasarlanan yüksek teknoloji ürünü 204 metre uzunluğundaki Yat Kulübü yapısı, 5.000 m2 iç mekana ve 4.000 m2 açık hava terasına sahip.

2014 yılında henüz emekleme döneminde olan ve yeni yeni dile getirilmeye başlanan sürdürülebilir tasarımın öncülerinden biri olan Foster, kulüp yapısını, içinde bulunduğu çevresel koşullarla bütünleştiren, yenilenebilir enerji kullanımına öncelik veren bir anlayış üzerine kurmuştu. Bu çerçevede Akdeniz bölgesinin ılıman iklimi mimarın çabasını büyük ölçüde kolaylaştırmıştı. Yapıda güneş panelleri, deniz suyu bazlı ısıtma ve soğutma sistemleri ve doğal havalandırmadan yararlanmayı sağlayan akıllı cepheler ve genel karbon ayak izini düşük tutmak için mümkün olduğunca yerel malzemeler kullanıldı.

Toplumsal Odak Noktası

Her ne kadar kulüp yapısı, uluslararası denizcilik ve yatçılık dünyasına ev sahipliği yapmak üzere inşa edilmiş olsa da aynı zamanda Prenslik için bir sosyal merkez olması da amaçlanmıştı. Ancak özellikle vurgulamak gerekir ki, 1953 yılında Prens Rainer tarafından kurulan Monako Yat Kulübü, bir kuruluş olarak, yeni yapıdan çok daha önce Monegask dünyasının önemli bir bileşeni durumundaydı.

Foster 2014 yılında yaptığı açıklamada yapıyı anlatırken; okulları, parkları, ofisleri, restoranları, iç mekan dolaşım ‘sokakları’ndan oluşan ağı ve kamusal/özel, sosyal ve işlevsel alanlardan oluşan bir hiyerarşi içinde kurgulanan yapıyı, mikrokozmostaki bir kent olarak tanımlamıştı. Öte yandan Foster, Monako’nun yoğun kentsel dokusunun bir uzantısı ve yat kulübünün geleneklerinin de bir süreğeni niteliğindeki yapının, toplumsal yaşamın önemli bir parçası olacağını da sözlerine eklemişti.

Gerçekten de, tam da ön görüldüğü üzere, bir odak noktasına dönüşen yapı, yelken yarışları ve Monako Yat Fuarı gibi etkinliklerin yanı sıra sempozyumlara, konferanslara, kokteyllere ev sahipliği yapmış ayrıca Monako F1 yarışlarının izlenebildiği bir yer olarak yıl boyunca çok sayıda etkinliğin tam merkezinde kendisine yer bulmuştur.

Bir Diğer Yıl Dönümü Kutlaması

Bu yıl, Monako Yat Kulübü tarafından, II. Albert’in kulüp başkanlığındaki 40. yıldönümü de kutlanıyor. Hem 10.yılı hem de bu önemli dönüm noktasını ebedileştirmek isteyen kulüp, yazar Jill Bobrow tarafından hazırlanan kitabı Assouline yayınevi ile işbirliği yaparak yayımladı.

Kitapla ilgili ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

(Kaynak: monacolife.net, yacht-club-monaco.mc)

Wadden Denizi’ni Havadan Fotoğraflayan Peter Hamel, Bu Coğrafyayı Farklı Bir Açıdan Gözlemleme Olanağı Sunuyor.

Wadden Denizi’ni, Cessna tipi pervaneli bir uçakla görüntüleyen fotoğraf sanatçısı Peter Hamel’in “Deniz Seviyesinin 183.000 Metre Üstünde” başlıklı sergisi, ‘Batı Kıyısı Sanat Müzesi’nde açıldı.

Almanya sınırları içindeki Borkum’dan Sylt’e uzanan coğrafyanın bu bölümünde, gelgitler nedeniyle kendisini sürekli değiştiren, yenileyen doğa, soluk kesen bir görünüm ortaya koyuyor. Hamel’in bu bölgeyi, yaklaşık olarak 183.000 (600ft) metreden, farklı bakış açısı ile kayıt altına alıyor olması ise, Wadden Denizi’nin, hayranlık uyandıran güzellikteki bir görünümüne izleyicilerin de tanıklık etmesine olanak sağlıyor.

Baktığının anlamını ve değerini takdir eden bir göz olarak Hamel’de, gelgitlerin akışının peşine düşen kendisini, 19. yüzyılın Fransa’sında kent gezginlerini niteleyen bir kavrama gönderme yaparak, bir “flaneur” olarak tanımlıyor. Doğanın fırçasıyla oluşturduğu büyüleyici desenlerle bir anda karşı karşıya kalan sanatçı, gördüklerini kayıt altına alabilmek için hızla objektif değiştirirken, damarlarında heyecanla akan kanın kendisinde “bir tür yüksek irtifa etkisi” yarattığını belirtiyor.

Öte yandan bu alanın sunduğu yumuşak renk geçişleri, farklı kot yükseklikleri içinde biçim çeşitliliği kazanan kum yığınları, bu eşsiz ekosistemin ne denli kırılgan olduğuna ilişkin bir farkındalık içinde olunması gerektiğini de anlatıyor.

.

.

Hamel, geçen 20 yıl içinde pek çok defa “Lürzer’s Archive” tarafından dünyanın en iyi 200 reklam fotoğrafçısı arasında gösterildi. Çektiği hava fotoğrafları uluslararası ‘Gregor Calendar Award’da altın madalya kazanan sanatçı, ‘German Design Award’a aday olarak gösterildi.

Sergi, 12 Ocak 2025 tarihine kadar görülebilecek.

(Kaynak: mkdw.de)

Antik Baiae’deki Su Altı Çalışmalarında Roma Dönemi Villasına Ait Zemin Döşemesi Bulundu.

İtalya – Campi Flegrei’de bulunan Antik Baiae kentinde sürdürülen sualtı çalışmalarında, bir villaya ait Opus Sectile mermer zemin döşemesi keşfedildi.

Roma döneminde canlı bir yaşama ev sahipliği yapan kent Yavaş Deprem nedeniyle Akdeniz sularına gömülmüştü.

Keşif, Napoli Körfezi’nin kuzey kıyısındaki deniz koruma alanı ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Sommersa Körfezi’ndeki Campi Flegrei Arkeoloji Parkı’nda gerçekleştirildi. Çalışmalar, “CSR Kültürel Miras Restorasyonu ve Naumacos Sualtı Arkeolojisi ve Teknolojisi” adlı kuruluş tarafından yürütülüyor.

Günümüzün Las Vegas’ı ile karşılaştırılabilecek olan Baiae’nin, Roma döneminde safahat dolu bir yaşama ev sahipliği yapmakta olduğu biliniyor. Roma İmparatorları Julius Caesar, Augustus ve Nero başta olmak üzere dönemin seçkinlerinin lüks villalarının konumlandığı bu gözde tatil beldesi, 1500 yıl önce başlayan “Yavaş Deprem” (Bradisizm) nedeniyle Akdeniz sularına gömülmüştü.

Denizin derinliklerinde yüzyıllar boyunca unutulmuş olarak bekleyen Baiae, İtalyan Hava Kuvvetleri pilotu Raimondo Baucher tarafından 1959 yılında alçak irtifadan uçuş yaparken, farkedilmişti. Keşfedilmesinin ardından büyük ilgi görmüş; Roma seçkinlerinin görkemli salonlarından geriye kalanları görmek isteyen dalış meraklılarının uğrak merkezine dönüşmüştü.

Opus Sectile’ zemin döşemesi

Yapılan çalışmalarda, Roma İmparatorluğun son yıllarına ait olduğu düşünülen villaya ait kabul odasının, Opus Sectile yöntemiyle yapılan mermer zemin döşemesi ortaya çıkarıldı. Parçalanmış halde bulunan zeminin 10 metreden daha yüksek olduğu düşünülen duvarlarının çökmesi nedeniyle zemin mermerlerini parçaladığı belirtiliyor.

Zeminin daha büyük bir bölümünü ortaya çıkarmak ve restore etmek için su altı kazıları sürdürülürken; şu ana kadar bulunan bazı bölümler büyük bir dikkatle karaya çıkarılarak, deniz suyunun verdiği tahribatta arındırmak amacıyla temizleniyor. Yapılan bu ön işlemlerin ardından ise; uzmanlar, mermer parçalarını “levha levha” inceleyerek, eski mozaik kompozisyonunu yeniden oluşturulmaya çalışılıyorlar.

Villanın bulunduğu Campi Flegrei, Napoli Körfezi ile Kapri ve Ischia adalarının altından Napoli şehrinin eteklerine kadar uzanan 200 kilometre (125 mil) genişliğindeki volkanik bir alan. Burada şu anda 39.000 yıldır aktif olan ve birçoğu su altında bulunan çok sayıda volkan bulunuyor. Uzmanlar, özellikle Campi Flegrei bölgesine özgü olan “Yavaş Deprem” (Bradisizm) adı verilen, zeminin altındaki basınç nedeniyle deniz seviyesinin aşağısına düştüğü (ya da yükseldiği) jeolojik bir olayın neden olduğunu belirtiyorlar.

(Kaynak: hypebeast.com, edition.cnn.com, nypost.com)

TSSF 2024 Altın Palet Sualtı Görüntüleme Şampiyonası Antalya’da Düzenlenecek

Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu tarafından düzenlenen “Altın Palet Sualtı Görüntüleme Türkiye Şampiyonası”, Antalya’nın Kaş ilçesinde gerçekleştirilecek.

03-06 Eylül 2024 tarihleri arasında yapılacak olan yarışmada katılımcılar, “Dijital Fotoğraf”, “Video” dallarında yarışacaklar.

“Dijital Fotoğraf” dalı yedi ana bölümden oluşuyor: “Balık Dalı”, “Tema Dalı”, “Yakın Çekim Dalı”, “Dalgıçsız Geniş Açı Dalı”, “Dalgıçlı Geniş Açı Dalı”, “Yaratıcı Dalı” ve “Akıllı Cihaz Dalı”

“Video Dalı”nda ise üç ana bölüm bulunuyor: “Film Dalı”, “Belgesel Film Dalı” ve “60 Saniyelik Film Dalı”

Hasan Kaptan Çevre Ödülü

18 Temmuz 2024 tarihinde TSSF sitesinden yapılan açıklamada, yarışmada, yedi dalın dışında “Hasan Kırbaş” anısını yaşatmak amacıyla “Hasan Kaptan Çevre” dalında özel bir bölüm oluşturulduğuna ilişkin bir duyuru yapıldı.

Tema olarak; “Deniz Çayırları”nın (Posidonia Oceanica) olarak belirlendiği bu dal içinde yarışacak katılımcılardan ödül almaya hak kazananlara; 1., 2. ve 3. “Hasan Kaptan Çevre Ödülü” verilecek.

Katılım Koşullar:

-Sporcular yalnızca kulüp lisansı ile yarışmada yer alabilecekler; Ferdi Lisans sahibi olan katılımcılar, yarışmaya kabul edilmeyecek.

-Aynı kulüpten en çok dört sporcu yarışmaya katılabilecek.

-Sporcuların yarışma tarihinde, 16 yaşını tamamlamış olmaları ya da 16 yaşından büyük olmaları gerekiyor. 18 yaşından küçük olan sporcular ve dalış eşleri, velileri tarafından imzalanan izin belgesini, teknik toplantıda sunmak zorunda tutulmaktadırlar.

-Bir yarışmacının en az TSSF/CMAS iki yıldız dalıcı, dalış eşinin ise TSSF CMAS 2 Yıldız Dalıcı ya da TSSF denkliği olan dalıcı belgesi sahibi olması gerekmektedir. Yarışmacı eşleri için sporcu lisans zorunluluğu bulunmuyor.

Başvuru Tarihleri

En fazla 50 yarışmacının katılımı ile sınırlandırılan yarışmanın ön başvuru süresi, 01 Ağustos tarihinde saat 17.00’de sona eriyor. Başvuru formunu gönderen katılımcılar, eksik kalan belgelerini, kesin kayıt tarihi olan 03 Eylül 2024 tarihine kadar tamamlayabilecekler.

Yarışmanın Yapılacağı “Konum”lar

Yarışma; “Kanyon – Oasis”, “Pina”, “Heybeli”, “Neptün” de gerçekleştirilecek. Yedek konum olarak ise, “Güvercin” ve “Kovanlı Doğu” veriliyor. Belirten yerlerin derece, dakika ve saniye olarak konumları, yarışma bilgilerine yer veren belgede belirtiliyor.

Çeşitli etkenlerle dalış noktalarının değiştirilmesi ve yarışma programında yapılan değişiklikler, TSSF Sualtı Görüntüleme Teknik Kurulu tarafından alınan kararla onaylanmasının ardından düzenlenen toplantıda veya yarışma sırasında yarışmacılara duyurulacak.

Seçici Kurul

Başkanlığını Engin Aygün’ün yürüteceği Kurul’da; Taner Atılgan, Adnan Büyük, Tahsin Ceylan, Cenk Ceylanoğlu, Tunç Emre Karakoyunlu, Kadir Sağlam ve Lütfi Tanrıöver görev alıyor.

Kurulu oluşturan üyeler, hem fotoğrafların hem de videoların değerlendirilmesinde görev alacaklar.

Yarışmaya ilişkin ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

(Kaynak: tssf.gov.tr)

Odysseia Destanı’ndan Esinlenen “Penelope: Tüm Denizler Senindir” Başlıklı Sergi, Altı Denizci Kadının Yaşamına Yer Veriyor.

“Penelope: Tüm Denizler Senindir”, başlıklı sergi Barselona Deniz Müzesi’nde açıldı.

Homeros’un ‘Odysseia’ destanında adı geçen Penelope’den esinlenerek oluşturulan sergi, altı denizci kadının yaşam öyküsünü gözler önüne seriyor.

İthake kralı Odysseus’un eşi olan Penelope, Troya savaşına katılmak için ülkesinden ayrılan krala gösterdiği sadakat nedeniyle mitolojinin simgesel adlarından biri olmuştur. Odysseus’tan ayrı kaldığı uzun süre boyunca (20 ya da 30 yıl) başka bir evlilik yapmamak için, taliplerine karşı ayak diremiştir. Bu nedenle başına geçtiği dokuma tezgahında kendisine talip olan erkekleri oylamak için gündüzleri bir kefen dokuyup, geceleri onu çözerek, Odysseus’un dönmesini sabırla beklemiş ve ona olan sadakatini göstermiştir.

Adını denizcilik tarihine yazdırmış büyük denizcilerin yaşamları incelendiğinde hepsinin sabır, yaratıcılık ve direnç gibi mücadeleci yanlarıyla öne çıktıkları görülür. İşte bu yönüyle ‘Penelope’ ile bağ kuran sergi, yelken dünyasının tanınmış altı kadınının profesyonelinin, spor kariyerlerinin farklı aşamalarında karşılaştıkları zorlukları ve yaşadıkları eşsiz deneyimleri anlatıyor.

On bir yaşında olmasına karşın denizin tehlikelerine karşı gözüpek ve yetenekli bir genç yelkenci, “Abril Marfà”, geçmişi büyük başarılarla dolu olan yelken yarışçısı “Natàlia Via-Dufresne”, ‘Nacra 15’ katamaran sınıfında dünya şampiyonu “Nora García”, hem bir yargıç, hem de hakem ve uluslararası yarış görevlisi olan ilk kadını “Maria Torrijo”, Alinghi Red Bull Racing Team’in yelkencisi ve havacılık mühendisi “Andrea Emone” ve Patín a Vela sınıfı yelken yarışlarında birden fazla başarı elde etmiş olan “Ana Pujol” yer alıyor.

Ana Gonzalvo’nun küratörlüğü üstlendiği serginin tasarımı, Judith Mas’a ait.

Sergide ayrıca yelkenciliği ve yelkencilerin dünyasını çocuklara tanıtmak amacıyla özel olarak tasarlanmış dört etkinlik bölümü de yer alıyor.

Kısaca Penelope Efsanesi

Ünlü Akha komutanlarından Odysseus, Penelope ile evlidir ancak Troya Savaşı nedeniyle Akha Donanmasına katılarak, ülkesini ve sarayını terk etmek zorunda kalır. Aradan geçen uzunca bir süre ardından, İthale sarayını güzel Penelope’ye ve Odysseus’un gücüne, varsıllığına sahip olmak isteyen, komşu ülkelerin ileri gelenleri adeta doldururlar. Aradan geçen bunca yılın ardından bu talipliler Penelope’den artık bir koca seçmesini istemektedirler.

Ancak bu konuda gönülsüz olan kadın bir çare bulur ve Tanrıların, aklına bez dokuma tutkusunu düşürdüğünü ve Leartes için dokuduğu kefen bezinin boşa gitmemesi için beklemelerini istediğini telkin eder. Penelope, gündüzleri dokuduğu bu bezi, gece çökünce, sökmektedir. Tam üç yıl süren bu kurgu artık dördüncü yıla girildiğinde açığa çıkar. Bunun üzerine kurnazca bir plan hazırlayan kraliçe, Odysseus’un büyük yayını kim gerip, onunla ok atmayı başarırsa; onunla evleneceği kararını aldığını bildirir. Bu arada Odysseus, Troya Savaşından dönmüş ve dilenci kılığında saray girmiştir. Yaşanan olayların ardından Odysseus, taliplerin hepsini öldürür. (“Mitoloji Sözlüğü” – Azra Erhat)

(Kaynak: mmb.cat)

2. Dünya Savaşı’nda Antalya Açıklarında Düşürülen İtalyan Bombardıman Uçağının Son Durumunu, Su Altı Belgesel Yapımcısı Tahsin Ceylan Görüntüledi.

Antalya’nın Kaş ilçesi açıklarında İngiliz gemilerinin uçaksavar atışıyla denize düşen İtalyan bombardıman uçağının son durumu, su altı belgesel yapımcısı ve görüntü yönetmeni Tahsin Ceylan tarafından görüntülendi.

Kaş ile Kızılhisar (Meis) Adası arasındaki dalış noktasına bulunan üç motorlu uçak enkazının 58-73 metre derinlik aralığında söyleyen Ceylan, bu derinliğe güvenli dalış koşullarını sağlamak için karışım gaz dalışları, diğer deyişle teknik dalış ile inildiğinin altını çizdi. 

1935 model İtalyan yapımı “Savoia-Marchetti SM. 79 Sparviero”‘ya ait olan enkaza, daha önce 2008, 2010 ve 2014 yıllarında daldığını belirten Ceylan, aradan geçen zaman için enkazın uğradığı değişimi şu sözlerle aktardı: “Son dalışımızdan bu yana tarihin sessiz tanığı uçağımız da zamana direnememiş ve birinci motorun üç pervanesi, ikinci motorun bir pervanesi oksidasyon sonucu kopmuş. Üçüncü motorun bir pervanesi ise kopmak üzere. Gövde kısmı ve kuyruk ise artık yok”.

Rodos’taki üssünden kalktığı düşünülen uçağın vurulmasının ardından, pilotun uçaktan atladığını ancak uçaksavar mermilerinin hedefi olduğunu söyleyen Ceylan, balıkçılar tarafından bulunan cesedin, Kaş’a defnedildiğini daha sonra buraya gelen İtalyan yetkililer tarafından çıkartılarak, İtalya götürüldüğünün bilindiğini belirtti.

Türk denizlerinin, varsıl su altı kültürel varlıklarını barındırdığını sözlerine ekleyen Ceylan, Birinci Dünya Savaşı batıklarının ilgi gördüğünü, özellikle Çanakkale’de; 110 yıldır dalışa yasak olan batıkların önemli bir bölümünün, Tarihi Alan Başkanlığı’nın kurulmasının ardından dalışa açıldığına dikkat çekti.

(Kaynak: aa.com.tr)